devam ediyor 15s önce güncellendi
Kolyemin zamanı
@al1_0zalp4
Okuma
0
Oy
0
Takip
0
Yorum
0
Bölüm
0
Bölüm 1: Üçlü Takım
New York’un arka sokaklarında terkedilmiş bir garaj, üç arkadaşın sırrını saklıyordu. Lukas, Mike ve Theo… Her biri farklı karakterlere sahipti, ama bir şeyde birleşiyorlardı: Zamanın sırlarını keşfetme arzusu. New York’un gürültüsü, trafik ışıkları ve sürekli acele eden insanlar arasında, birer hayalperest gibi zaman makinesi yapmayı başarmışlardı. Yıllarca okudukları bilim kurgu kitaplarında okudukları her şey, şimdi gerçek oluyordu.
Mike, enerjik ve dışa dönük bir çocuktu. İnsanlarla konuşmayı severdi, her zaman neşeliydi. Theo, zeki ve analitik bir kişiliğe sahipti. Plan yapmayı, her şeyin düzenli olmasını severdi. Ama Lukas, diğerlerinden farklıydı. O, yalnızca bir gözlemciydi, derin düşüncelere dalar, bazen bir insanın duygularını bile göz ardı ederdi. Her şeyin bir anlamı olduğunu hissederdi, ama o anlamı çözmek için hep yalnız kalmaya ihtiyaç duyardı.
Lukas’ın geçmişi karışıktı. Babasını kaybetmişti ve annesi, nehrin kenarında yalnız başına kalan bir kadındı. Lukas babasını çok severdi. Babasının ona her zaman “Şampiyon” diye hitap etmesi, onun en değerli hatırasıydı. Babasının ölümünden sonra, Lukas’ın içindeki boşluk büyüdü. Hayatta hiçbir şeyin önemi yokmuş gibi hissediyordu. Ama babasından kalan tek şey, o kolye idi. Üzerinde bir yıldız ve arkasında "Şampiyon" yazan bir kolye… Lukas, bu kolyeyi her gün eline alır, üzerinde yazan kelimeleri sessizce tekrar ederdi. Ama bir türlü anlam veremediği bir his vardı içinde.
Bölüm 2: Zamanın Kapıları
Bir gün, garajda Mike ve Theo yeni bir zaman makinesi yapmayı başardılar. Daha önce küçük zaman dilimlerinde seyahat etmişlerdi; birkaç saat, belki bir gün geriye gitmişlerdi, ama bu sefer çok daha ileriye gitmek istiyorlardı. Lukas, onlara katılmak zorunda değildi, ama bir şeyler çekiyordu onu. Bir gün, makineyi yalnız başına çalıştırmaya karar verdi.
Geceydi. Lukas, evde yalnızdı. Annesi, her zamanki gibi işteydi. Lukas, garaja gidip zaman makinesine yaklaşırken elleri titriyordu. Makineyi gözden geçirdi, birkaç tuşa bastı, hedef olarak 1990’ları ayarladı. O zamanlar babası gençti, belki de o yaşlarda babasıyla tanışabilecekti. Ve bir şey içindeki boşluğu dolduracak gibiydi. Babasının o yıllardaki gençliğini görmek, onun kim olduğunu keşfetmek istiyordu.
Makine çalışmaya başladı. Lukas bir anlığına korktu, ama sonra cesaretini topladı. Işıklar parladı, zamanın dokusu çözüldü ve Lukas geçmişe doğru çekildi.
Bölüm 3: Tanıdık Yüz
Lukas gözlerini açtığında, kendini tanıdık bir ortamda buldu. Ama burası geçmişti, 1990’lar… Eski sokaklar, eski arabalar, daha temiz bir hava vardı. İnsanlar birbirlerine daha samimi görünüyordu. Lukas, etrafına bakarak yürüdü, içindeki kaygıyı bir kenara bırakmaya çalıştı. Ve sonra… Onu gördü.
O çocuk, gerçekten babasıydı. Küçük yaşlarda, Lukas’ın babası. Birden Lukas’ın kalbi çarpmaya başladı. Genç Gabriel, topunu yere düşürdü ve Lukas’a baktı.
— “Hey! Yeni misin burada?” dedi, kocaman bir gülümsemeyle.
Lukas, bu tanıdık yüzün karşısında ne yapacağını bilemedi. Boğazı kurumuştu. Ne söylemeliydi? Ne kadar yakındı ama bir o kadar da yabancıydı.
— “Evet… yeni geldim.” Lukas, kelimeleri zorlukla çıkarttı.
— “Ben Gabriel. Senin adın ne?” diye sordu Gabriel.
— “Lukas,” diye cevap verdi.
— “Hadi oynayalım Lukas! Bu kadar yeniysen, burayı tanımana yardım edeyim,” dedi Gabriel, heyecanla.
Ve o an başladı. Lukas, geçmişin zamanına adım atarken, genç Gabriel’le birlikte günler geçirdi. Onlar birlikte top oynadılar, çimenlerde yuvarlandılar, sokaklarda gezdiler. Eski dondurmacılarda tatlılar yediler, sinemaya gittiler. Gabriel her zaman neşeliydi, ama Lukas bir an olsun kendi içindeki boşluğu hissediyordu. Babasıyla geçirdiği her an, ona yeniden bir bağ hissi veriyordu. Ama bu bağın, aslında yalnızca bir hayal olduğunu biliyordu.
Bir gün, gökyüzüne bakarken Gabriel ciddi bir şekilde Lukas’a döndü:
— “Bir gün oğlum olursa, adını Lukas koyarım. Senin gibi iyi biri olur.”
Lukas’ın kalbi hıçkırıklarla doldu. Gabriel’in o anki sözleri, onun içindeki eksik parçayı daha da derinleştiriyordu. Bir baba ile geçirdiği o birkaç gün, Lukas’ın hayatındaki en değerli anılardan biri haline gelecekti. Ama bir şey vardı… Bu anlar ne kadar güzel olursa olsun, sonu vardı.
Bölüm 4: Veda Zamanı
Üç gün boyunca birlikte vakit geçirdiler, ama zaman hızla geçiyordu. Lukas’ın geri dönme vakti gelmişti. Günlerden bir gün, Gabriel’le son kez birlikte yürürken, Lukas cebinden babasından kalan kolyeyi çıkardı.
— “Gabriel, bu kolye… senin olmalı.” dedi Lukas, gözleri dolmuş bir şekilde.
— “Ama bu senin kolyen.” Gabriel, şaşkın bir şekilde kolyeye bakıyordu.
— “Bunu sana vermek istiyorum. Bir gün senin de bir oğlun olursa, ona verirsin. Ve ona de ki: ‘Bu, bir zamanlar çok özel bir dostumun hatırasıdır.’”
Gabriel, Lukas’a uzun bir süre bakarak kolyeyi aldı.
— “Bu kadar değerli bir şeyi neden veriyorsun?”
Lukas, gözleri yaşlı bir şekilde gülümsedi.
— “Çünkü ben seni babam olarak gördüm. Ama artık geri dönmem gerek. Bu kolye, sana çok değerli olmalı. Ve bir gün, bir oğlu olduğunda, o da seni hatırlasın…” Lukas, derin bir nefes aldı. “Bu kolye senin… Şampiyon.”
Gabriel sessizce kolyeyi aldı ve Lukas’a baktı.
— “Söz veriyorum, unutmayacağım seni. Bir gün bir oğlum olursa, bu kolyeyi ona vereceğim. Seni asla unutmayacağım.”
Lukas, Gabriel’e son bir kez sarıldığında, zamanın ne kadar değerli olduğunu bir kez daha fark etti. O an, ışıklar parladı ve Lukas, geçmişin o anından geri dönmek zorunda kaldı.
Bölüm 5: Gerçeklerle Yüzleşme
Garaja döndüğünde, Mike ve Theo onu bekliyordu. Yüzleri endişeliydi.
— “Neden yalnız gittin Lukas? Bunu yapmamalıydın!” Theo bağırarak yaklaşmıştı.
— “Ya başına bir şey gelseydi?” Mike da korkuyla sormuştu.
Lukas, gözlerinden yaşları süzüldü. O kadar çok şey yaşadı ki. Ne olduğunu anlatacak kelimeleri bulamıyordu.
— “Ona… babama verdim.” diyebildi.
— “Kolyeni neden verdin?” diye sordu Mike. Lukas başını eğdi, derin bir iç çekti.
— “Çünkü o, gerçekten babamdı… Ve o kolye, o zaman bana çok değerli bir hatıra sundu.”
Mike ve Theo sessizleşti. Lukas onlara her şeyi anlattı: Babasıyla geçirdiği üç günü, ona kolyeyi vermek zorunda oluşunu…
Ve o an, üç arkadaş birbirlerine sarıldılar. Lukas, zamanın ne kadar hızlı geçtiğini ve her anın ne kadar kıymetli olduğunu anladı. Birbirlerine sarılarak, bir daha geçmişe gitmeyeceklerine söz verdiler.
Lukas, o üç günden sonra asla geçmişe gitmemeye karar verdi. Geçmişin ne kadar değerli olduğunu biliyordu ama zaman, asla geri getirilemezdi. O kolye, bir zamanlar babasının sevgisinin bir sembolüydü. Ama aynı zamanda, bir arkadaşın da hatırasını taşıyordu.
Ve belki bir gün, Lukas’ın da bir oğlu olursa, ona aynı kolyeyi verecek ve ona şunları söyleyecekti:
— “Bu kolye, zamanın bir yerinde çok özel bir dostundan kalan bir hatıradır