devam ediyor 1h önce güncellendi
Bir Küçük İntikam Meselesi
@lyra34
Okuma
6
Oy
2
Takip
0
Yorum
2
Bölüm
2
Bazı hikâyeler sessiz başlar. Ne bir çığlık vardır, ne de bir veda… Sadece bir an gelir, hayat bir çizgi çeker ve insanın içinden bir şey sonsuza dek eksilir.
Alçin Hazan Tunçer’in hikâyesi de bir sonla başlamıştı. Annesinin ölümü, yalnızca bir kayıp değil, hafızasına kazınmış bir yara olmuştu. Ve ardından gelen babasının ihaneti… Onu, sırf para, korku ve şöhret uğruna yeraltı dünyasının karanlığına terk edişi, daha çocuk yaşta kalbine intikam ateşinin düşmesine neden oldu. Kelimelerden keskin, sessizlikten soğuktu. O gün sadece babası tarafından terk edilen bir çocuk değildi; bir kimlik, bir yaşam, bir geçmiş de orada bırakıldı. Alçin, kendini ölü ilan etti. Geriye kalan yalnızca sessizce büyüyen bir gölgeydi; adını ve ruhunu toprağa gömmüş bir hayalet.
Zaman, o yaralı çocuğun içini kinle doldurdu. Ve karanlığın içinde kendi suretini yeniden inşa etti. Yeni bir isim aldı, yeni bir benlik edindi. Artık o, intikamla beslenen, sabırla plan yapan, duygularını zincirlemiş biriydi.
Yıllar sonra geçmişin kapısını yeniden çaldı. Bu kez bir öğrenci olarak, abisinin yönettiği prestijli bir kolejin taş duvarlarının içine adım attı. Hiçbir şey belli etmeden iki yıl boyunca maskeler taşıdı; dostluklar kurdu, sırlar topladı ama hiçbirine tam anlamıyla dokunmadı. Her adımı bir satranç taşı gibi hesaplıydı. Her tebessümün ardında bir fırtına yatıyordu.
Ama hiçbir plan, kaderin oyunlarını hesaba katamazdı.
Beklenmedik biriyle tanıştı. Onun gelişi, geçmişin karanlık dehlizlerinden yankılanan bir çığlık gibiydi. Alçin’in bastırdığı duygular kıpırdanmaya başladı. Unuttuğunu sandığı sıcaklık, gözlerinde yeniden ışık oldu. Fakat bu, zayıflık değil; sınavın başlangıcıydı. Çünkü alçin, şimdi kendi babasının düşmanlarıyla kirli bir ittifakın içindeydi ve kurduğu düzen çökmeye başlamıştı.
Sırlar yüzeye çıkıyor, maskeler bir bir düşüyordu.
Artık sadece intikam yetmiyordu. Şimdi, kendiyle hesaplaşma zamanıydı. O, kaderi tarafından lanetlenmiş bir kurban değil; kendi kaderini elleriyle biçimlendirecek biri olmalıydı. Geçmişin zincirlerini kırmadan, geleceğe yürünemezdi.
Alçin’in hikâyesi, sadece öfkenin değil, dönüşümün de hikâyesiydi.
Ve her büyük dönüşüm gibi, bu da kanla, gözyaşıyla ve sessiz bir çığlıkla yazılıyordu…