Dünyanın neresinde olursak olalım hep birbirimizin yanındayız

Son bir yıldız`

Arkadaşlarının hepsine güvenebilir misin? Biz altı kişiden oluşan bir gruptuk. Hastane randevum için gittiğim o bina hepimize zehir oldu çünkü hiçbirimiz orada elektriklerin kesileceğini ve dışarı çıkamayacağımızı bilmiyorduk. Hapsolmuştuk ve kurtulamıyorduk. Üstelik aramızdan iki kişi katildi! Kimdi bu? Bilmediğim bir insandan nasıl kaçabilirdim

İstanbul`un ışıklı caddelerinden, Karadeniz`in hırçın kıyılarına uzanan bir yolculuk... Feride, babasının kararına karşı gelerek, şehirdeki rahat hayatını geride bırakıp küçük bir sahil kasabasına geldiğinde, bunun sadece geçici bir ceza olduğunu sanmıştı. Ancak kasabanın sert rüzgârı, tuz kokan sabahları ve herkesin birbirini tanıdığı dar sokakları, ona hiç bilmediği bir dünyanın kapılarını aralayacaktı. Gönderildiği evde, ketum ve huysuz Kenan`la yolları kesiştiğinde, ikisinin de hayatı altüst oldu. Feride, kendine dayatılan kurallara karşı koymaya yeni başlamıştı; Kenan ise deniz gibi, ne zaman kabaracağı belli olmayan bir adamdı. İlk karşılaşmalarındaki çatışmalar, yerini yavaş yavaş birbirlerini anlamaya çalışan iki inatçı kalbe bırakacaktı. Ama deniz, her zaman sakin kalmaz... Geçmişten gelen yükler ve içlerinde büyüyen fırtınalar, onları beklenmedik kararların eşiğine getirecekti. İçeri gelin, Feride`nin hayatına hep birlikte bakalım...

Hayatını değiştiren bir uygulama, hayatını değiştiren insanlar. Lara, uzun bir yolculukta kendisini bulacak. "Yolun sonu ya denize, ya uçuruma çıkar."

Sadece normal bir cezanın içindeyken nereden bilebilirdik bunların olacağını..

O bir gecede hayatı biten kız

Ölümün acısını yüreğinde hissettikten sonra o acının içinde son nefesini verdikten sonra diğer acılar seni etkilemezmiş. Bunu çok sonradan öğrendim. Ruhumu iki mezarın arasına gömdükten sonra.

"​Dünya, dijital bir savaş alanına dönüştüğünde zaferin anahtarı kılıçlarda değil, klavyelerin ucundadır." ​Gökbörü: Kodların Ruhu, sadece bir siber macera değil; aynı zamanda acıyla yoğrulmuş bir aşkın, gizemli bir bağın ve bir ruhun varoluş mücadelesinin destanıdır. ​Okuyucu, bu kitabın her sayfasında, dijital dünyaların derinliklerinden insan ruhunun en hassas noktalarına uzanan bir yolculuğa çıkmaya hazır olmalı. Çünkü bu hikâyede, kaybedilecek tek şey bir bayrak değil, belki de bir yürek olacaktır.

Ailevi sorunlarından dolayı yetimhanede kalma mecburiyeti taşıyan Hebun piskolojik hastalığı ve annelik yaptığı küçük kızı Heja`yı bir gün kendilerine kol kanat gerecek ve onlara sahip çıkıp baba olan Nevzat Öztürk tarafından yetimhaneden alınan bir gurup 15 genç arkadaşlarıyla eğitim ve yeni hayatlarında başlarına gelecek olayları anlatıyor gurup zamanın düşmanlığıyla ikiye ayrılır ve günü geldiğinde tekrar bir arada olmak zorunda kalır bu tehlikeli kendi adaletini sağlayan gençlerin daha sonra hayatına girecek ve insanlar ile dostluk, düşmanlık, nefret ve aşk kapsamlı bütün duyguları sizinle paylaşıyor başından geçen bütün engel ve zorluklara rağmen hep birlikte el ele ışığa yürüyen günü bekleyen ve hak eden gençlerin gölgelerin tutsaklığından kurtuluşuna doğru adım izlerini veren hikayelerini Hebun`dan dinlemek ister misiniz ?

-Abimin yaptığı suçun cezasını niye bu adamla evlenerek ben çekiyorum

"Sana gönlümü verdim ey nazlı güzel, sen ise bana sol yanını çok gördün..."

Okulun ilk günü… Ayağın takılır, yere düşersin. Defterlerin saçılır, çikolata ambalajların ortaya çıkar. Ve seni kaldıran çocuk… tabii ki okuldaki en kaslı, en sorunlu, en “yakışıklıyım ama beynim yok” tip olur. Sophia Laurent için St. Marie Lisesi’ndeki ilk gün tam bir felaketle başladı. Ama işin kötüsü bu felaketin adı Adrian Blake’ti. Daha felaketin şoku geçmeden, şemsiyesiyle, ütülü gömleğiyle, kibirli gülümsemesiyle Ethan Lancaster çıktı karşısına. Bir yanda kaslarıyla konuşan asi çocuk, diğer yanda zekâsıyla hava atan zengin çocuk. Ve ortada, saçları yapışmış, rimeli akmış, sürekli düşen, kendi adına bile doğru dürüst cevap veremeyen Sophia… Yağmurun altında başlayan bu hikâye, kütüphane koridorlarından spor salonuna, dedikodulardan göz göze gelişlere kadar her klişeyi içinde barındırıyor. Kimi seçecek? Kaslı ama salak Adrian’ı mı, şemsiyeli prens Ethan’ı mı? Yoksa Sophia, en çok kendisine mi yenilecek? “Yağmurun Altında” – Aşkın, dostluğun ve ergen dramının en saçma hâli… ama en eğlencelisi

Başka bir zamanda

Gözümü açtığımda nerede olduğumu kavrayamadım. Etrafıma baktığımda babam ciddiyetle araba kullanırken annemde telefonuyla uğraşıyordu. Camdan dışarı baktığımda oldukca tanıdık olan ama bir o kadarda yabancı gelen yerlere göz gezdirdim. Aklıma bir an o düştü. Acaba değişmişmidir? İllaki. Sevgilisi varmıdır? Bunun düşüncesi bile beni deli ediyordu.

Acılarla ve suçlulukla büyütülmüş ünlü şarkıcı Nermin Karaca ve intikam için yaşayan,mafyayı bitirmeye çalışan mafya Batu Arel`in hikayesi

Aşk ,sevgi, Adalet

Belli değil gibi bir şey yazıcam daha

27 yaşındaki aden bi psikologtur ve sürekli evinin penceresinden birinin onu izlediğini görür sonrasında aralarında bi çekim başlar

Avukat İlim, her zaman mutlu görünen ama içten içe kırgın bir kızdır. Başsavcı Sarkaç ise kırgınlığını sertliği ve soğukluğuyla gizleyen bir adamdır. İkisi birbirinin tam tersi. Belki de bu yüzden hiç anlaşamayacaklar? Ama

Geçmişin de izlerini taşıyan bağların kopması imkansızdır derler peki bu denen Meriç ve Suna içinde geçerli midir?

“BEKLEDİM SENİ AYLARCA YILARCA BEKLEDİM KARŞILIĞI BU MU” “BEKLEMEDEYDİN BEN Mİ DEDİM BEKLE DİYE” o kadar duygusuzdu ki benim sevdiğim atlas gitmişti ve hiç tanımadığım birine dönüşmüştü gözlerimden haşlar akarken son bir kez daha sordum “Neden… Neden ya… Neden “ Atlas üzerime bir adım attı “Ya kızım seni kimse sevmemiş ki ben neden seviyim seni “ söylediği cümleyle geriye doğru sersemledim “annen bırakmış seni baban da bırakmış gitmiş istememiş seni istenmeyensin sen” “Sus” “Benden seni sevmemi bekleme seni baban annen sevmememiş ben neden seviyim ya” dedi dalga geçerek elimi kaldırıp sertçe tokat attım kafası sola doğru düştü “Allah senin belanı versin atlas” arkamı dönüp evime doğru ilerlemeye başladım ben bunları kah etmemiştim hiç hak etmemiştim hemde sokakta ilerlerken daha fazla dayanamayıp olduğum yere düştüm ve hıçkırarak ağlamaya başladım “KESTİİK” dedi uzaktan bir ses

Bir aşkın, bir suçun ve bir ayrılığın izinde; kim masum, kim suçlu?

“Kaderin ne getireceğini kimse bilmez; bazen bir gülüş umut olur insana, bazen de bir gözyaşı yol gösterir. İnsan sadece yaşar, fakat yaşadıklarının ardındaki hikmeti zamanla anlar…” Yıllardır süren kan davası, iki ailenin kaderini karanlıkta sıkıştırır. Bir yanda sert kabuğunun ardında merhamet taşıyan Ömer Asaf, diğer yanda sessizliğiyle direnen ama zamanı geldiğinde korkusuzca ayağa kalkan Evsa. Töre onların yollarını kesiştirdiğinde, geçmişin kanı mı yoksa geleceğin umudu mu galip gelecek ? Her karar ya bir son ya da yeni bir başlangıç olacaktır… Evsa ve Ömer Asaf`ın bu güzel yolculuğuna hoş geldiniz. Bu yol, sadece iki kalbin değil; imanla, umutla ve teslimiyetle yürüyen tüm gönüllerin yoludur... Kitabın tüm hakları saklıdır. İzinsiz alınmasından ve çoğaltılması halinde hukukî işlem uygulanacaktır.

Işıl saye sıradan bir lise öğrencisiydi. Babası polis, annesi ev hanımıydı. Günleri dövüş antrenmanlarıyla, sınav stresiyle geçerken... televizyondan gelen bir haberle dünyaya duyuruldu. Bilinmeyen bir salgın, önce uzak bir ülkede baş gösterdi. Herkes bunun da gelip geçici bir kriz olduğunu düşündü. Ama ardından şehirleri karantinaya alınmaya başladı, yollar kapanmaya başlar. Ve bir sabah, Türkiye’de ilk vaka haberi geldiğinde artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Işıl, çok geçmeden her şeyini kaybetti. Ailesini. Evini. Normal bir hayat umudunu. Hayatta kalmak artık yalnızca nefes almak değil, her saniye tetikte olmaktı. Zombilere karşı... İhanete açık insanlara karşı... Ve bazen en büyük tehdit, hâlâ nefes alan birinden gelirdi. Bir adamla yolları kesiştiğinde, ışıl kimsenin bilmediği geçmişi`nin izleriyle yüzleşmek zorunda kalmıştır. Ona güvenmeli miydi ? Bu bir savaş değil. Bu bir sınav. Ve hayatta kalmanın tek yolu: Temastan kaçmak.