devam ediyor 3g önce güncellendi
BENİM ADIM ANNE
@aytengul
Okuma
14.1k
Oy
1.65k
Takip
133
Yorum
461
Bölüm
39
Senelerce derin bir sessizliğe bürünmüş olan konak, bu gece sessizliğini bozan bir sesle yankılanıyordu. Bir bebek ağlıyordu. Zamanın durduğu, acıların unutulmuş gibi yapıldığı bu taş duvarların arasında, bir erkek çocuk doğmuştu. Ancak çocuğun doğumu, konakta sevince değil, ağır bir yük gibi yayılan bir hüzne yol açtı. Kayınbabam, sert yüz hatları ve kırgın gözleriyle çocuğu kucağına alır almaz bana dönüp emretti:
“Al bunu,” dedi, sesi ne öfkeli ne de merhametliydi, sadece keskin bir emir gibi yankılandı. “Bak, büyüt. Hiç olmazsa bir işe yararsın. Zaten bugüne kadar bir hayrını görmedik. Ne yaptın ki bu ev için? Uğursuz gelin dediler sana, oğlumu mezara soktun! Şimdi bari bu çocuğa analık et de adın biraz olsun temizlensin.”
Elimde olmadan içim titredi. Gözlerim yere kaydı, ne diyebilirdim ki? Herkesin dilindeydim. “Uğursuz.” Söyledikleri gibi miydim gerçekten? Bu konağa adım attığım günden beri hep aynı fısıltılar, aynı bakışlar... Oysa ben sadece susmuş, boyun eğmiştim. Ama boyun eğmek bile yetmemişti.
Kayınbabam bebeği bana uzattığında, istemsizce geri çekildim. Bir süre baktım sadece. Sonunda, ağır adımlarla yanıma gelen büyük gelin sessizce yanıma oturdu. Çocuğu kucağıma bırakırken fısıldadı:
“Al, bu senin. Oğlumun biri sana ait artık.”
Baktım, kucağımda bir bebek vardı. Ama bir şey fark ettim... Sol kolu yoktu. Yüreğim bir an duracak gibi oldu. Gözlerimden yaşlar süzüldü. “Niye?” diye sormak istedim, ama söyleyemedim. İçimde bir isyan büyüdü. Olan olmuştu. Çocuğun bir eksikliği vardı, o yüzden bana verilmişti. İşe yaramaz buldukları beni, işe yaramaz gördükleri bir bebekle eşleştirmişlerdi.
Büyük gelin, sessizce arkasını dönüp gitti. Herkesin yüzünde bir yargı, bir kabullenmişlik vardı. “Bu kadar yeter sana,” der gibiydiler. “Senden bu kadarına razı olunabilir.”
Bebeğin yüzüne baktım. Minicik, savunmasız bir yüz. O an içimde bir şey kırıldı, ya da belki ilk kez bir şeyler yerine oturdu. Bu çocuk da benim gibi eksik doğmuştu. Ama kim ne derse desin, ona gözüm gibi bakacaktım. Çünkü ikimiz de fazlalık, ikimiz de istenmeyendik. Ama bu onu sevmeme engel olmayacaktı.
Kayınbabam kapıdan son bir kez döndü ve soğuk bir sesle ekledi:
“Unutma, bu çocuğun babası benim oğlum değil artık. Ona kendi çocuğunmuş gibi bakacaksın. Ama unutursan, bunun hesabını ağır ödersin.”
Kapı sert bir şekilde kapandı. Konakta yeniden sessizlik hâkim oldu. Ama benim içimde bir fırtına kopuyordu. Kucağımdaki bebek, eksikliğiyle, yüklenmiş olduğu acıyla sanki beni tamamlıyordu. İlk kez, yalnız olmadığımı hissettim.
Küçük çocuğun minik yüzüne bir kez daha baktım.
“Beni uğursuz saydılar, ama seni şanslı yapacağım,” diye fısıldadım. “Beni ne kadar küçümsedilerse, seni o kadar büyük seveceğim. Kimsesizken kimse olacağım sana.”
İşte o gece, kaderimde yeni bir sayfa açılmış oldu. Belki kimse bunu anlamayacaktı, belki kimse kabul etmeyecekti. Ama bu çocuk, benim parçam olmuştu artık. Hem kaderimiz aynıydı, hem yalnızlığımız... Ve yalnızlık, insana en güçlü bağları kurdururdu.