Sizlerde iz bırakacak olan bir dut reçelide olabilir aşkta..

Diğer insanlardan biraz farklı olan Alin küçüklüğünden beri zorbalığa uğrayan bir kızdır. Hem ailesi hem arkadaşları hiçbir zaman onu kabullenmemiştir. Mafya olaylarının içinde büyüyen Alin bundan kurtulmak istedikçe bu işlerin daha da içine batacağını bilemez. Ta ki karşısına çıkan ülkenin sayılı yer altı adamlarından biri ile tanışana dek.

Ebru arada kalarak hayatını değiştirecek olan aşkı arar ve hangisinde bulacağını kendi seçmek ister Ayşegül arkadaşının yardımıyla da doğru kişiyi bulmaya çalışır ama karşı tarafın kullanılmış hissedeceği den haberi yoktur

Karşımdaki kadın yüzündeki masum gülümseme ile bana bakıyordu. Sağ elini tokalaşmak için kaldırdı ve konuşmaya başladı. " Merhaba ben Olga." Tuhaf bir aksanla konuştu. " Merhaba bende Birce, sizi tanıyor muyum acaba?" " Ah hayır, ben annenizi böyle ortamlardan tanıyorum. Hep sizden bahsederdi . Bende bugün sizi onun yanında görünce tanışmak istedim." " Hah , anladım. Tanıştığıma memnun oldum." " Bende sonunda sizinle tanıştığım için çok memnunum. Gerçekten çok güzelsin." dedi. Mahcubiyetle başımı eğip konuşmaya devam ettim. " O sizin güzelliğiniz Olga hanım." Gerçekten çok güzel bir kadındı. Kızıl saçları ve ela gözleri ile prenseslere benziyordu. Bu sefer Olga bana gülümsedi . Ona seslenilmesi ile arkamdaki ona seslenen kişiye seslendi ve yanına çağırdı. Ben hala ona bakıyordum. "Bak birce bu adamda benim nişanlım." Bahsettiği kişiyi görmek için kafamı bize doğru gelen adama çevirdim. Gördüğüm kişiyle ağzımdan tek bir kelime döküldü. Onunda aynı şekilde. " Dmitri." " Balım." * Kitapta şiddet ve uygunsuz içerik bulunabilir.

Çocukluk aşkının izlerini taşıyan düş, yıllar sonra eski mahallesine geri döner. Ama her şey değişmiştir; evler yıkılmış, sokaklar sessizdir. O bankta onu bekleyen ise, yıllardır unutamadığı aras’tır. Bir bakış, bir anı ve yılların biriktirdiği sırlar… bu kaçışın bedeli, hem kalpten hem de geçmişten ödenecek gibidir.

Kumsal ailesi tarafından sevilmeyen bir çocuk olarak dünyaya gelmiştir. Bir gün ablasının ölümüyle hayatının karışacağından habersizdi ta ki o kapıyı açana kadar...

Ev arkadaşının ani kararıyla yalnız kalan İren, hem maddi hem de duygusal bir boşluğun ortasında kalıyor. Ailesiyle olan kırılgan bağlar, dostlukla harmanlanmış yorgunluklar ve hiç kapanmamış bir eski aşk... Hepsi bir anda yeniden karşısına çıkıyor. Hayatın yüküyle baş etmeye çalışırken, yıllar sonra karşılaştığı o gözler, İren`in kalbinde gömülü kalanları yeniden uyandırıyor. Ama bu kez hiçbir şey eskisi gibi değil. Ne o, ne de İren. Geçmişin izleri silinmeden yeni bir hayat kurulabilir mi? Yoksa bazı başlangıçlar, sadece sonların başka bir hali midir?

Jisung ünlü bir iş adamının oğluydu , babasının düşmanı olan Lee şirketi aralarındaki düşmanlığı bitirmek için oğullarını anlaşmalı olarak evlendirir , tek sorun şu ki jisungun bu olaylardan haberi yoktu...

"Bir göz kırpışı kadar hızlıydı. O adamı ilk kez o gece gördüm. Ve o günden beri hiçbir gece, sessiz değil." Kardelen... İstanbul’un gölgelerinde büyümüş, acının dilini bilen genç bir kadın. Kaybettikleriyle yaşamayı öğrenmiş gibi görünse de, içindeki savaş hâlâ dinmemiştir. Hayatı boyunca sustu, izledi, birikti. Şimdi ise o gecenin tanığıyla yolları kesişti. O adam... Adını bilmiyor. Yüzünü net hatırlamıyor. Ama varlığını her gece hissediyor. Bir mesajla başladı her şey: “Seninle işim bitmedi.” Aşk mıydı bu, yoksa sadece ölümcül bir oyun mu? Kardelen geçmişiyle yüzleşirken, kalbiyle de savaşa girecek. Çünkü bazen en korkunç tanık, insanın kendi kalbidir.

Göksu`nun o gün gittiği yerde O`nunla karşılaşacağını kimse bilemezdi. Çünkü hayat her zaman "olamaz" dediği yerden vururdu insanı. Bazen bir kişi, hiç tanımasanız bile tanıdık gelirdi. Sanki yıllarınızı beraber geçirmişsiniz gibi. Sanki her sabah O`nunla kahvaltı edip, akşamları O`na "iyi geceler" diyormuşsunuz gibi...

Bir Kış Masalı Hikâyesi... " Kar taneleri kadar eşsiz, bir kış gecesi kadar huzurlu bir aşk... " Berfu, ailesini kaybettikten sonra, çocukken tatil yaptıkları kasabaya tamamen taşınma kararı alır. Bir kış gecesi, dışarıda yoğun kar nedeniyle mahsur kalması ona aşkı getirir. Erken yaşta ailesini kaybetmesiyle, kimsesiz kalan Berfu, babasından hiç sevgi görmeyen, ailesinden kaçmak için başka şehre taşınan Çınar... Berfu ve Çınar ailelerinden kalan boşlukları beraber doldurabilecekler mi?

Nehir, lise 2’de okuyan, okulun voleybol takımında yer alan, enerjik ve kendine güvenen bir genç kızdır. Spor giyinmeyi sever, özgür ruhludur. Girdiği ortamda duruşuyla dikkat çeker ama dikkat çekmek için değil, olduğu gibi biri olduğu için. Voleybol onun tutkusu, sahada kaybetmeyi sevmez; hayatta da aynı şekilde nettir. Doruk, lise 3 öğrencisi, okulun basketbol takımında yıldız bir oyuncu. Umursamaz gibi görünse de aslında duygusal bir tarafı vardır. İçten içe hayatla ilgili karmaşaları olsa da yüzüne hep gülümsemesini takar. Dersi kaynatması, öğretmenlere laf yetiştirmesiyle ünlü… ve okulun çoğu kızı tarafından “fark edilen” biridir. İkisi aynı sınıfta değil ama bazı dersleri ortak. Ve bu derslerde kader onları arka sıralarda, birbirine yakın yerlere oturtur. Nehir başta onun “lafçı, basketbolcu egosu”na çok da aldırmaz. Doruk içinse Nehir, voleybolcu olmasına rağmen “fazla ciddi” görünen biridir. Ama zamanla... aralarındaki atışmalar eğlenceli gülüşmelere, ardından kısa sohbetlere dönüşür. Tenefüs aralarında geçen bakışmalar, okul kantininde kesişen yollar ve maçlardan sonra gelen tebrik mesajları derken, arka sıralar sadece dersin değil, duyguların da en yoğun yaşandığı yer olur. Ama lisede hiçbir şey kolay değildir. Kıskanç bakışlar, “yakışıyor musunuz ki?” fısıltıları, antrenmanlar, sınavlar, aile baskıları ve gelecek kaygısı bu iki sporcunun arasında yavaş yavaş duvarlar örmeye başlar. Ve her şeyin ortasında Nehir bir gün kendi kendine şunu sorar: “Biz sadece aynı sporu mu paylaştık… yoksa aynı kalbi mi?”

Karanlıklar içinde kaybolan iki yürek İki kalp iki çocukluk Pars sevgiyi istiyordu Eva güvenilmeyi Ama her ikisinin de istediği şey “ÇOCUKLUKTU” ve bu imkansızdı...

Aşık olman gereken son adama âşık olursan… ne olur? Sena, 19 yaşında, üniversiteye yeni başlayan masum ve akıllı bir genç kız. Yağız, 24 yaşında, İstanbul’un karanlık sokaklarında adını fısıldayan acımasız bir mafya lideri. İlk karşılaşmaları bir üniversite koridorunda oldu. Ama kader çoktan kararını vermişti. Sena’nın hayatı, Yağız’ın bir “Balım” deyişiyle altüst oldu. Oysa Sena’nın dünyasında kurallar, Yağız’ın dünyasında ise düşmanlar vardı. Ve bu ikisi… birbirine asla ait olamazdı. Ama aşk… her zaman bildiğini okur. Ve bazen en çok, imkânsız olan kalbe düşer.

Bir birine muhtaç iki genç aşık. Sözleşme,evlilik,aşk,tutku,macera

Dmitry Tvardovsky, geçmişi karanlık anılarla dolu, gizemli ve acımasızlığı ile tanınmış, bir diğer namı Ölüm olan o adam. Her kesin korkması gereken, biri. Tüm dünyayı yöneten ve kurduğu imparatorluk altında olan beş aileyi kontrol ediyordu. Yaptığı küçük bir değişiklik ve onun ağızından çıkacak iki cümle, dünyanın sonunu getirirdi. İmparatorluğu onun gücüydü. Peki ya bu kadar gücü elinde tutan, her kesi bir kukla gibi yöneten iplere sahip olan adam, bir kız çocuğunu yönete bilecek mi? "Deliriyorum, beni o küçük parmağına sardın, kendi etrafında döndürüyorsun."

Ben Berfu.Komik ama bir o kadar da aşk içeren hayatımı okuyun.

𝙸𝚢𝚒 𝚘𝚔𝚞𝚖𝚊𝚕𝚊𝚛 ♡ 𝐇𝐞𝐦 𝐤𝐮𝐳𝐞𝐧𝐢 𝐡𝐞𝐦 𝐚𝐛𝐢𝐬𝐢𝐧𝐢𝐧 𝐝𝐨𝐬𝐭𝐮𝐧𝐚 𝐚𝐬ı𝐤 𝐨𝐥𝐦𝐚𝐤 𝐲𝐚𝐤ı𝐬ı𝐫 𝐦ı𝐲𝐝ı 𝐇𝐞𝐦 𝐤𝐮𝐳𝐞𝐧𝐢 𝐡𝐞𝐦 𝐝𝐨𝐬𝐭𝐮𝐧𝐮𝐧 𝐤ı𝐳 𝐤𝐚𝐫𝐝𝐞𝐬𝐢𝐧𝐞 𝐲𝐚𝐧 𝐠𝐨𝐳𝐥𝐞 𝐛𝐚𝐤𝐚𝐛𝐢𝐥𝐢𝐫 𝐦ı𝐲𝐝ı

Hayatımız boyunca sürekli ismi anılan güçlü kadınlar vardı. Dile asla güçlü kadın olarak gelmez, öyle telaffuz edilmezdi ancak anlatılanlar, hakkındaki söylenenler hissettirirdi bize. Belki de onlara hitap edebilme için iki kelime yeterdi. Güçlü kadın... Mesela zirve sadece Fatma ŞAHİN`e, Ümit BOYNER`e, Aslı ÇAKIR ALPTEKİN`e, Sezen AKSU`ya, Nazlı ILICAK`a mı aitti? Evini toparlayan bir kadın da güçlü değil miydi? Veya içindeki acılarını layıkıyla taşıyabilen? Düştüğü yerden kalkabilen veyahut orada öylece oturup acısının geçmesini bekleyen de güçlü kadın tabirine uymaz mıydı? Belki de o tabirlerin arasına sıkışıp kalmış kelimelerden firar edip özgürlüğüne kavuşabilecek onlarca güçlü kadın vardı. Güçlü kadın olabilmek, kendini görebilmekti belki de...Yorgun, kırık yanlarını sonuna kadar yaşayıp daha sonra da dimdik ayağa kalkabilmekti. Bazen aynaya bakınca görmekten korktuğun şeytani kişi olup, zaman zaman pamuk şekere saldıran kız çocuğu olabilmekti. Ama kadın olmak çoğu zaman yanında, yörende, yörüngende olan insanlara anne olmamışken bile anne olabilmekti. Saç okşayan, dert dinleyen, gözyaşı silen ve her an ile gurur duyabilen. Gözünü kapattığı zaman kuş kadar özgür hissedebilmeliydi mesela güçlü kadın tabirine uyanlar. Veya kendini kalıplara sokmamalı ancak akla gelen ilk kişi olmalıydı. Belki de kenarda köşede kalmalıydı. Ya korkan, kenara sinmiş diğer kadınlar da aslında güçlü kadınlarsa o zaman ne yapacaktık? Belki de bir kadına güçlü denilmesi için illa ki göğsünü gere gere ortada dolaşması şart değildi. Koca koca şirketleri yönetmesi, istediği arabaya binip, istediği kadar alışveriş yapmak güçlü kadın tabirine uymaya yetmezdi bazen. Çünkü bir kadın güçlüyse eğer bir şirketin yönetim koltuğunda oturması, hatta göze sokulması gerekmiyordu. Peki güçlü kadın, hayatı yöneten?

Aşkın en imkansızı.

Lavinia normal bir savcı gibi görünen ama seri katil olan bir kız,bir cinayeti daha işledikten sonra bir asker bu cinayeti araştırmak üzere görevlendirilir ,DEMİR KILIÇ VARDAR aasker görünümlü mafya liderlerinden biri bunların aşkı nasıl ilerleyecek...

Yaz tatili sırasında başlayan kısa süreliğine vakit olan fakat sonsuza kadar birbirlerini sevecek ve aşkı bitmeyecek olan iki kuzen

Lise son sınıfta, kendi hâlinde yaşayan altı genç… Ortak noktaları sadece okul değil, kalplerinde atan aynı ritim: müzik. Ve bir gün, bir sahne fikri onları aynı odaya, aynı rüyaya sürüklüyor: Okulun müzik yarışması. Başrolde Lara, büyüleyici sesiyle herkesi susturan solist. Ve karşısında, gitarın tellerine duygularını gömen Mert. Lara sahnede cesur ama duygularını dile getiremeyen biri, Mert ise sessiz ama her bakışında bir şarkı var. İkisi birbirine şarkılarla yaklaşırken, notalar arasında gizli bir bağ kurulur. Ama bu bağ, sadece müzikten ibaret olmayacak. Simay, grubun tatlı kalbi ve Lara’nın sırdaşı. Gözlerini yavaş yavaş Emir’e, grubun menajerine çevirirken, ikisi de duygularını açık etmeyi beceremiyor. Işıl, enerjisiyle grubu ayakta tutarken, Ege ile olan çatışmaları kıvılcıma dönüşüyor. Birlikte kavga edip birlikte şarkı yazan bu ikili, farkında olmadan birbirlerinin ritmine kapılıyor. Yarışma yaklaştıkça, ilişkiler derinleşiyor. Sahne, sadece müzik değil; aşk, kıskançlık, hayaller ve korkuların da provası oluyor. Ve gecenin sonunda herkesin sorması gereken tek bir soru kalıyor: 🎶 “Kalbinin notası kimde saklı?” 🎶

Lütfen destek çok uğraştım yaaaaa🥲

"İhanet, Mira`nın hayatını altüst ettiğinde önünde tek bir yol kalır: ailesinin istediği görücü usulü evliliği kabul etmek. Bu karar, onu sadece bir adamla değil, koskoca bir aşiretle bağlayacaktır. Mira için bu evlilik bir zorunluluk mu olacak, yoksa hiç ummadığı bir şekilde kalbine dokunan yeni bir başlangıca mı dönüşecek? Aşkın yankısı, en çok susulmak istenen yerde en gür şekilde duyulur."