İnsanlar, yaratıklar, Veykronların arasında sırf farklı güçlere sahip diye dışlanılan ve sonunda ise tamamen soyu kurutulan halkın hayatta kalmayı başarmış son insanlardan birisi olan Kızın hikayesini anlatan kitap. "Nereye gidersen git parçalanmış ruhumun anıları seni takip edecek, istediğin kadar uzaklaş ben her zaman senin tam arkanda düştüğün günü bekleyeceğim. Her gece uykundan bir daha asla uyanmamanı dileyeceğim. Elveda."

Everglade prensesi Lucy, artık kral babası Stephen´ın kurallarından ve dar görüşünden bıkmıştır. Ablası ve muhafızını yanına alarak oradan kaçar.

Kıyamet sonrası karanlığa gömülmüş bir dünyada, genç bir kız olan Jessica, hayatta kalmaya çalışan son insanlardan biridir. Zombi istilasında ailesini kaybetmiş, yalnız kalmıştır. Günü yiyecek aramak, gecesini ise korku ve hayatta kalma mücadelesiyle geçirmek zorundadır. Bir gün, yıkık bir şehrin enkazında karşısına çıkan bir zombiyle göz göze gelir. Ancak bu zombi, diğerlerinden farklıdır. Adı Adrian’dır. Çürümüş bedeni ve solgun yüzüne rağmen, gözlerinde hâlâ bir insanın bakışları vardır. Jessica’ya saldırmaz, aksine onu korur. İkisi arasında garip ama derin bir bağ gelişir. Jessica, Adrian’ın aslında tamamen kaybolmadığını, içinde hâlâ bir kalbin çarptığını fark eder. Adrian, sevgisiyle zombiliğe karşı koymaya çalışır, Jessica ise korkusuna rağmen ona güvenmeyi öğrenir. Zamanla Jessica, eski bir laboratuvarda panzehirin izlerini bulur. İnsanlığı geri getirebilecek bu umut, ikisini de zorlu bir yolculuğa sürükler. Çeteler, zombiler ve ölümcül engeller arasında, tek dayanakları birbirlerine duydukları aşktır. Finalde Jessica, panzehiri bulmayı başarır. Adrian yeniden insana dönüşür. Böylece imkânsız görünen aşk, umut dolu bir mucizeye dönüşür.

Bir gün odanızda ölü bulunduğunuzu hayal edin. Birisinin sizi öldürdüğünü. Sizi kimin öldürdüğünü hatırlamıyorsunuz ama bunu öğrenmenin bir yolu var. Çünkü geçmişe gittiniz... Herşeyin başladığı o güne. Peki katil kim?

`Saatlerdir buzun üzerindeydi Ela gördüğü rüya onu fazlası ile yormuştu zaten. Üstüne saatlerce buzda kayması onu iyice bitirmişti. Genç kız son kez kıyıya doğru kaydı ve kenarda bulunan sandalyeye oturdu. Gözlerini usulca kapatıp kendine gelmeyi bekledi. Tam bu sırada bir ses duydu. Büyük bir patırtı kopmuştu. Hızla gözlerini açıp etrafa bakındı. Nerden gelmişti bu ses? Burada onların evi hariç ev yoktu ki. Üstelik burayı bilen insan sayısı bir elin beş parmağını bile geçmezdi. Hızlı ama temkinli adımlarla sesi duyduğu yöne doğru ilerledi. Yarım metre ilerisinde gördüğü siluet ile artık emindi burada ondan başka bir canlı olduğuna. Ancak hala bir insan mı yoksa hayvan mı olduğundan emin olamıyordu. “Kim var orda? “ Ela oradaki her ne ise ses vermeyeceğini anladı. Yavaşça biraz daha ona doğru yaklaşmaya başladı. Ancak hiçte ummadığı bir şey oldu gölge yavaşça ona yaklaştı. Genç kız o an gördükleri ile dili tutuldu. “Buğra? “

Bu kitap sizi en mutsuz olduğunuz anda bulacak. Şehir uyurken, bazı kapılar sadece cesurlara açılır. Gece Yarısı Yaz Kulübü’ne adım atan çocuklar, görünmeyen sırları ve gizemli olayları çözmeye çalışırken birbirlerine ve karanlığın derinliklerine dair çok şey keşfeder. Her ipucu, her sessiz fısıltı onları daha büyük bir gizemin içine çeker. Bu yolculuk, hem dostluğun hem de merakın gücünü sınayacak.

Ejderhaların kızı Elarya. İlk kitabım olduğu için senaryosu pek sarmayabilir.

Büyülü bir boyut ile insanların boyutu arasındaki düzeni korumak için kurulmuş bir şirket.. Hiç doğmaması gereken iki varis. İşte bende bu şirketin varislerinden biriydim... Her şey 12 yaşında başladı en azından benim için. O gece karanlıkta etrafı aydınlatan alevlerin arasında ilk defa ölüp ölüp dirilmenin ne demek olduğunu kalbimin en derinlerinde hissediyordum. Bu duyguyu kaç kez hissedeceğimi bilmeden... Lena 12 yaşına daha yeni girmişti her zamanki gibi sıcacık yatağının içinde annesinden bir öpücük alabilmek için bekliyordu. Bu öpücüğün annesinden aldığı son öpücüğü olduğunu bilmeden...

On üç krallığın kaderi, gölgelerin varisine bağlı. Taç parçalanmış, hanedanlık düşmüş, kılıçlar kanla yıkanmıştı. Taç parcalandığında, gölgeler yükseldi. Ve gerçek varis, karanlıktan doğdu.

Karanlık, küller ve yıkım... Bu düşmüş dünyada, güç yalnızca acımasız olanların elinde…Ve onların en korkulanı, Kieran Blacktorn. Ancak, bir yabancı bu dünyaya adım attığında her şey değişti. Mia Ashford… Yanlış zamanda, yanlış yerde buldu kendini. Ona yabancı olan bu dünya, Kieran için de yabancıyı temsil ediyordu. Masumiyeti ve direnciyle karanlığı delen kıvılcım… Caius, yaptığı bir hatayla bu kıyamet dünyasının dengesini bozmuş, Kieran’ı öfkenin ve intikamın eşiğine sürüklemişti. Ama Kieran’ın aklını asıl karıştıran, bu yabancının kendisiydi. Mia, hem kaybolan insanlığın hem de bir adamın unuttuğu vicdanın son umudu olabilir miydi?

Herkesin bir yansıması vardır. Peki ya senin yansıman senden habersiz yaşıyorsa? Lina sıradan bir okul sabahına uyanırken hayatındaki hiçbir şeyin “sıradan” kalmayacağını bilmiyordu. Bir mesaj… Bir yabancı… Ve tanıdık bir yüz, ama ona ait olmayan… Kendini ararken, aslında kim olduğunu sorgulamak zorunda kalacak. Gerçek ile yalan arasındaki çizgi silikleşirken, Lina hangi tarafta kalacak? Kimlik, güven ve karanlık sırlar üzerine kurulu bu hikâyede… Hiçbir şey göründüğü gibi değil.

Kitabım watpadda bir buçuk milyon okuyucuya ulaşmıştı

Geçirdiği derin buhranı geçirmek amacıyla ailesiyle tatile çıkan Saden, yol sirasinda girdikleri tünelde hiç beklemediği şeyler yaşar, bu tünelin düşündüğünden daha çok sır taşıdığını fark eder. Peki Saden, buradan nasıl, kimlerle ayrılacaktır, ya da ayrılabilecak mıdır? Tüm bu çaresizliklerin gecesinde yolunu gösterexek bir yıldız bulabilecek midir?

Elara sıradan bir kasabada, sıradan bir hayat sürdüğünü sanıyordu. Fakat gökyüzünde beliren yarık, boynundaki esrarengiz kolye ve yeni komşularıyla tanışması, her şeyin göründüğü gibi olmadığını gösterdi. Artık hayatı derslerden, arkadaş sohbetlerinden ibaret değildi. Karanlık yavaşça yaklaşırken, Elara’nın kim olduğunu öğrenmesi gerekiyordu. Çünkü bazen en büyük sır, insanın kendi içinde saklıdır…

Bir lanetin kurabanı... Hiç bilmediğim haritada yeri olmayan bir diyar... Ve benn o lanete kurban edilmiş bir vâris... Aslıhan Karael

Mutlu olmak için yıldızlarda yaşamak isteyen ama aslında yıldızlarda yaşadığını bilmeyen bir halk. Başlarında 4 soylu, yönetilen 13 krallık. Her birinin ayrı ayrı güçleri var. Telekines, yaratma, ilizyon, zamanda yolculuk... Ateş, su, hava ve toprak. Her şey düzen içinde fakat hiçbir zaman yeterli kadar değil. Cinayetler yaşanıyor ve Aithne Thea Leah hem imparatorluğu tekrardan düzene sokmaya hem de kendi hayatındaki her şeye tutunmaya çalışıyordur. Bu evren ne masallar anlatıldığı bir zamanda ne hayal ettiğiniz ve yaşamak istediğiniz düşlerde ne de bir peri masalında geçiyor. Bu evren meçhul bir zamanda tozlu kitapların arasında duran koparılmış bir kağıt parçasında geçiyor. Bu hikaye, yaşayan insanların acıları değil. Bu bir hikaye de değil, bu bir efsane. Bu, gökyüzünde kaybolmuş yıldızların efsanesi. "Biz yıldızlarda yaşamak istedik, tanrı bize tabutları uzattı." Irmak K. Sonsu...

Deniz ortasında bir gemi ve kadarlerinin ne olacağı bir kişinin dudakları arasındaki iki kelimeye bağlı...

Her şey, sonsuz boşluğun içinden doğan yaratılışın ilk kıvılcımıyla başladı. İlah Ra Mu, evrenin ilk nefesini üflediğinde benlikler şekillendi, karanlık ve aydınlık iç içe geçti. Kadim sırlar ve unutulmuş inançlar, zamanın gölgesinde sessizce beklerken, küllerden doğacak bir kaderin ayak sesleri yankılandı. Kara Küp, varoluşun derinliklerinde saklı güçleri uyandırıyor ve geçmişin izleriyle geleceğin kapılarını aralıyor. Her ruh, kendi gerçeğiyle yüzleşmeye mecbur kalacak. Çünkü bu, sadece bir başlangıç...

Ponpon ve hayal toka ve eğlenceler

Henüz 20 yaşında olan genç Ryogi, küçükken annesini ve babasını hatırlayamadığı bir şekilde kaybetmiştir. 3 küçük kız kardeşe sahip olan Ryogi, onları geçindirmek ve okutmak için fabrikada çalışmak zorundadır fakat bazen bu yetmez ve geceleri yeraltında illegal dövüşlere katılır. Bir gün rakibini yere serdikten sonra eve giderken, hayatı hiç beklemediği bir hızda değişir ve bildiği herşey tepetaklak olur. Siz okurların seveceğini düşündüğüm bu manga-tarzı kitap eğer güzel ilgi çekerse, yakında manga olarak yayınlamayı düşünebilirim! (eğer manga olarak yayınlarsam Türk olan ilk manga yazarı olacağım!)

Karanlık bir diyarda, üç farklı soydan gelen karakter – cadı Selene, vampir savaşçı Kael ve kurt adam avcısı Ronan – aynı kaderle yüzleşmek zorunda kalır. Gölgeler Âlemi denilen kadim ve lanetli topraklarda uyanan güç, yaşayanların ruhlarını çekip tüketmektedir. Onları bir araya getiren şey ne dostluk ne de aşk, sadece hayatta kalma ve felaketi durdurma zorunluluğudur. Yol boyunca unutulmuş tapınaklar, gölge yaratıkları, kadim büyüler ve tehlikeli çatlaklarla karşılaşırlar. Her bölüm, bu âlemin sırlarını biraz daha açar: Ruh Taşları, Ateş ve Gölgelerin Dansı, Kayıp Ruhların Koridoru ve daha birçok ölümcül sınav. Kitap boyunca üçlü, birbirine güvenmeyi öğrenmek zorunda kalır; çünkü bu dünyada tek başına ayakta kalmak imkânsızdır. Gölgeler Âlemi’nin gizemi ise şudur: aslında tüm bu yaratıkların kökeni aynı kadim lanetten doğmuştur ve sonunda onları bekleyen gerçek, kendi türlerinin bile sarsılmasına yol açacak kadar karanlık bir sırdır.

Kitabımda kötülerin eline geçerse doğanın felakete uğramasına sebep olacak, zamanda yolculuk yaparak müziği yok etmeyi amaçlayan ve buna karşı çıkan bir grup gencin fantastik maceralarını anlatmaktayım.

24 yaşındaki tasarımcı, kendisi için çalışmasını isteyen biri tarafından kaçırılır. Esir tutulan bu evde başına ne gelecek? Bu evden kurtulabilecek miydi? Ya da sonsuza kadar orada mı kalacaktı?

~Havada ya büyü kokusu yada yandere kokusu var sanki~

21. Yüz yılda gördüğü rüyalar yüzünden deli damgası yiyen kız aslında gördüklerinin rüya değil bir mesajı olduğunu öğrenir. Peki bu mesajın amacı ne ve neden kendini bir anda 15. Yüz yılda kadınların cadı olarak görüldüğü yüzyıl da uyandı. O aslında kim ? Neden rüyalarında ki kızın bedenin de ? Bu kitap kadınların haklarını ve onlara umut ışığı olmayı hedefliyor. Canice katledilen bütün kadınlara.