Gece kadar sessiz güneş kadar kimsesiz. Varlığım herkese yük. Varlığım herkese acı. "Sana bir seçenek sunuyorum var oluş mu yoksa varlığın mı? Hangisini seçiyorsun?" O beni seçmişti` peki ben onu seçebilir miyim? Bebeğimi`mi yoksa kendi onurumu`mu hangisini seçmeliyim? hangisini...

Emre ve Bilge`nin mafya babasına bulaşıp daha sonrasında çok güzel bir hayat yaşamaları

O kız hep yalnızdı gezerdi yalnız otururdu ama o çoçuk girdi ,hayatına herşey değişti.Çünkü o adam o kızın karanlığına ışık olmuştu.Kız şaşkındı çünkü o karanlığa mahsustu.Onların hikayesi böyle başladı yaşam için sen şimdi hazır mısın daha ismini bilmediğin karakterin hayatını okumaya?

18. yüzyılın zarif ve ihtişamlı dünyasında, Pembroke Malikanesi’nin genç leydisi Vivienne Pembroke, toplumsal beklentiler ile kendi arzuları arasında sıkışıp kalmıştır. Babası, soyluluk unvanını korumak adına onu Lord Whitmore ile evlendirmekte kararlı; annesi ise bu evliliğin bir kadının kaderi olduğuna inanır. Ancak Vivienne’in kalbi özgürlüğe, kendi yolunu çizme hayaliyle doludur.

Bizler; devletin fazlalık olarak saydığı, halkın ise hor gördüğü üç büyük nüfusun en dıştaki incecik kabuğuyduk. Kabuktan sayıldığımız bile meçhulken hala bu ülkenin sınırlarında nefesimizi ciğerimize doladığımız için şükür etmeliydik. Koskocaman ihtişamlı bir evin, en dipte kalan karanlık ve kilitli odasıydık. İçimiz geriye kalan dört odadan daha sıcak, daha namütenahiydi. Ancak kapımıza demir kilitleri acımasızca vurmuş, içimizdeki cevherleri hiç önemsememişlerdi. Hepsinin kalbi puslanmış, gözlerinin içini ise kan bürümüştü. Yaşadığımız onca zulmün, göz yummak zorunda bırakıldığımız tonlarca adaletsizliğin ve boş yere alınan canlarımızın bir tanesi bile elzem değildi. Çünkü biz: Paryalardık.

Karanlıkta, arabanın teybinden çalan Müslüm Baba dışında bana eşlik eden kimse yokken yol kenarında duran kaputu açık arabayı gördüğümde yavaşladım. Belli ki yolda kalmıştı birileri. Buralarda yolda kalmak büyük talihsizliktir, üstüne bir de bu saatte. Ne doğru düzgün araba geçer, ne de telefon çeker.

Ailesini kaybetmiş,halasında kalan 18 yaşındaki kızın hayatı. Taki o adamla tanışana dek normal hayat yaşamasıdır.

Masum bir çocuk babasının yaptıklarıyla hayatı boyunca suçlanan ve cezalandırılan halk arasın da ona hep kötü gözle bakılan olanlardan onu sorumlu tutulması küçük çocuğu kötü yollara gitmesini sağlayıp onu hiç istemediği bir kişiye dönüştürmüştür fakat içinde ki sevgi ve merhamet onu kötü biri olmasına izin vermedi bir yanı kötü diğer yanı iyi olan bu çocuk hiç hak etmediği bir hayatı yaşamak zorunda kaldı yaşadıkları kalbini her geçen gün yavaş yavaş öldürürken o hep hayata gülmeyi seçti " Katilin oğlu " damgası onu bir türlü bırakmıyor ve babası gibi denizci oluyor... Kaptan olup denizlere açılıyor

Kızın sevdiği çocuk başka birini sever

---------------------------------🩷-------------------------------------- Herkesin bir geçmişi vardır. Ama bazı geçmişler sadece hatırlanmaz... Geri döner. Sessiz sokaklarda yankılanan sırlar, yüzlere yapışan maskeler, ve asla tesadüf olmayan karşılaşmalar... Bu hikâyede herkesin gizlediği bir şey var. Kimi sessiz kalıyor çünkü konuşursa yıkılır. Kimi çok konuşuyor çünkü gerçeği unutturmak istiyor. Kimisi ise... gerçeği en son açıklamak için bekliyor. Kimin dost, kimin düşman olduğunu anlamak kolay değil. Taraflar net değil. Sınırlar bulanık. Ve her adımda yeni bir yüz, yeni bir sır, yeni bir çöküş... Göründüğü gibi olmayan hayatlar, kurallarına göre değil, sezgilerine göre oynayan karakterler, ve sonunda herkesin ödeyeceği bir bedel var. Hiçbir şey başladığı gibi bitmeyecek. Çünkü bu sadece bir hikâye değil... Bir hesaplaşma.

_Bu kitap kendini kimsesiz sanan fakat sadece doğru zamanda olmayan okurlara hitaben yazılmıştır._

Gerçek Bir hayat hikayesi ... Bir parça umut hayatı güzel bir hale getirir

Yaprak Su Sönmez... Ve Egemen Ural Korkmaz... Birbirine deliler gibi âşık olan iki karakter. Yaprak, babasının ölümünden sonra herşeyini kaybetmiştir. Kimi zaman ruhunu, kimi zaman hayatını. Senelerdir bir ruhtan ibaret olan bedeni Egemen Ural Korkmaz için yeniden canlanır. Mutluluğa adım atmıştır ama mutsuzluğa adım attığını bilmiyordur. Babasının katilini bulmak isterken, bir dedektif olan Egemen Ural Korkmaz`ın Ateş Böceği olur. Bir hazan vakti çıkmaza sürüklenen Yaprak Su Sönmez herşeyin o an başladığını anlamıştır. Hayatının su gibi duru olduğunu zannederken aslında hiçte su gibi duru olmadığını, o an anlar. Aşk denilen o kelime herşeyi mahvedecektir. Ya babasının katilini öldürecektir. Ya da kendini. Bu savaşta ya kendisi kazanacaktır, ya da sevdiği adamla beraber kaybedecektir. Aşkları bir yelken gibi oradan oraya savrulmuştur. Egemen Ural Korkmaz, Yaprak Su Sönmez`e geç kalmıştır... Egemen Ural Korkmaz`ın, Ateş Böceği olmak ister misiniz?

Çin hükümeti yıllardan beri Doğu Türkistan`daki Uygur Türklerine çok ağır eziyet etmektedirler. Türkiye dahil dünyada birçok ülke bu ağır eziyetlere ses çıkarmamış, tepkisini gösterememiş Kısacası kör ve sağır olmuşlardır. Bir zulmü engelleyemiyorsanız onu duyurun dendiği üzere bizde bu zulmü maalesef engelleyemediğimiz için duyurmayı istedik. Kitabı yazma amacım oradaki Türklere yapılan eziyetleri ve oradaki yaşanan soykırımı duyurmaya çalışmaktır.

Siyah hayatıma bir aydınlık bulsam nemi olur kapkaranlık aydınlığın bulunmadığı bir odada kaçış yolu arayıp daha çok karanlığa gömülmek mi? yoksa o odada beklemek mi? işte ben daha da karanlığa girmeyi seçtim peki nemi oldu aydınlığıma kavuştum peki öbür yolu seçsem ne olurdu daha karanlık dediğimiz odadan daha karanlık olurdu. Başarıya ulaşmak için karanlık yollardan geçip büyük duvarları yıkmalıyız...

Yaşlı adam bana "Annen gelmeden de açabilirim istersen sistemi." dedi. Şaşkınlıkla "Oluyor mu ki öyle?" dedim. "Tabii oluyor ama karşılığında bir şey isterim. Anlaştık mı?" dedi. Başımı salladım ve el sıkıştık. Ortamı bir aydınlık kapladı ve bütün lunapark çalışmaya başladı. Oradaki diğer aletler bile çalışmaya başlamıştı. Bir rüzgar esti ve atlıkarınca da çalışmaya başladı. "Şimdi anlaşmanın diğer kısmına geçelim. Benim istediğimi vereceksin." dedi yaşlı adam. O kadar eğleniyordum ki duymuyordum bile onu. "Ruhunu." Batu Çınar rüyalarından kurtulup gerçeğe ulaşabilecek miydi? Yoksa rüyalarının gerçekliğinden bunalıp ilaçlarının etkisiyle mi kalacaktı?

Alman kızın (bella) her gün üniversite de gördüğü çocukla kuzeniyle yaptığı derste tanışmaları

"Beni öldürmek için seri katil tutarsınız ama o seri katil bile benim izimden gelir." Bir masa yirmi dört üye ve oyananan büyük bir kumar... Ülkenin aranan suçlusu, kızıl katili, bela ya da kahraman olarak anılan Gülşen Gümüşçüoğlu`nun acı dolu bir geçmişi vardır ve geçmişi geleceğine de yön verecektir. Babası Hakan Gümüşçüoğlu tarafından doğduğu andan itibaren bir işçi gibi kullanılan ve eğitilen Gülşen, büyüdüğü zaman babasının emri ile kendisinin de bulunduğu masanın bir üyesini öldürecektir. Bu cinayetle beraber Gülşen, kendisinin bile tahmin edemediği bir hızla o örgütün lideri ile ortak olacaktır. Ülkenin en güçlü yeraltı mafyası ile ortak olan Gülşen, amaçlarını gerçekleştirmek için her şeyi yapacaktır. Amaçları, ortak olduğu adamın, ülkenin en güçlü yeraltı mafyası Karan Asil Kandemir`in bütün gücünü elinden almak ve babasından intikamını almak olan Gülşen, bunu başarabilecek mi? Ülkenin en suçlu insanı, kızıl katil Gülşen ile ülkenin en güçlü yeraltı mafyası Karan Asil Kandemir`in ortaklığı nasıl olacaktır? Bu yolda yaşananları, inişli çıkışlı bu hikayeyi okumaya hazır mısınız?

Ben Asel şu ana kadar sakin bir hayat yaşıyordum, onun sesini duyana kadar. Bu benim geçmişimle olan savaşım. Birinci oyuna hoş geldiniz İlk kural: kimseye güvenme

Bir çocuğun hayatı konu lan kitabıma hoşgeldiniz

Hayat ne garip değil mi? Orhan Veli`nin söylediği gibi Her şey birdenbire oldu. Birdenbire vurdu gün ışığı yere; Gökyüzü birdenbire oldu; Mavi birdenbire. Her şey birdenbire oldu;. ... Vezir; Kafes`in önünde durdu, başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Gök gürültülü sağanak bir yağış vardı. Kafes`te yangını azaltmak yerine daha çok alevlendiryordu. Yavru serçeye baktı, oradan oraya atıyordu kendini, çıkmak ya da ölmek istiyordu. Vezir ise elinde tuttuğu anahtarla kilidine bakıyordu. Ya açacak serçeyi kurtaracak ya da elleri arasına alıp kırık olmayan kanadını kırıp sonsuzluğa mahkûm edecekti....

Rüzgar ve Güneş birbirlerini tahmin edemeyecek bir yerde tanıştılar birbirlerini koruyacaklarına söz verirler karanlık günler geçirirler ve bu gecenin sonunu tahmin edemessiniz°

Vicdanımı razı etme oyunu mu bu ? O yaşlarda oynanabilecek zibilyon tane oyun seçeneği vardı oysa üstelik bir de üstüne "Anneni mi daha çok seviyorsun babanı mı ?" sorusu eklenmişti 7 yıllık yaşamı boyunca karşılaştığı en tatsız sorulardan biriydi bu. Böyle bir soruya yanıt olsun diye yapacağı seçimin sonucunda yaşayacağı varoluşsal kaygıya nasıl dayanacaktı yüreği. Dayanamadı. İlk panik atağını oracıkta geçirivermişti Gül. Biyolojik annem, psişik babamı sevmiyor. Çünkü psişik babam, tinsel yapımın her köşesini dövüyor gibi hissediyorum." Gül’ün zihninde, çocukluğundan kalma bir düğüm var: Sevgi, otorite, merhamet ve hayatta kalma mücadelesi. Aşk ve nefret. Libido ve Thanatos... Biyolojik ailesiyle psişik ailesi arasındaki ilişki onu bir türlü çözemediği bir içsel savaşa sürüklüyor. . Ancak bu çelişkiler yalnızca geçmişte kalmıyor. Üniversite yıllarında karşılaştığı bir profesör ve hayatına giren yeni figürlerle, Gül kendi iç dünyasını yeniden şekillendirmek zorunda kalıyor. Bu, hem bedeniyle hem de ruhuyla yaptığı sancılı bir hesaplaşma. "Hangi yara iyileştirir, hangi dokunuş iz bırakır?" Anneni mi Daha Çok Seviyorsun, Babanı mı?; çocukluktan yetişkinliğe, anne ve baba figürleri arasında sıkışan bir genç kadının hikayesini anlatıyor. Tinsel ve fiziksel varoluş arasındaki karmaşık bağları sorgulayan bu roman, okuyucuyu da kendi içsel yolculuğuna davet ediyor.

Fakirlik içerisinde doğan bir kız çocuğuna biçilmiş altın görünümlü harabe kaftan,sevgi dolu tertemiz yüreğiyle kendine biçilen harabe kaftanı dönüştüren bir direnişci yürek....

“İçimdeki Çatlaklar”, sevgi, kayıp ve içsel mücadelelerin gölgesinde şekillenen bir hayatın hikayesidir. Defne, küçük yaşlarda annesinin sevgisizliğine ve şiddetine tanık olmuş, bu karanlık geçmişin etkilerini yıllarca taşıyarak büyümüştür. Ancak, hayat onu başka bir ailenin kollarına emanet ettiğinde, yeni bir başlangıç yapma fırsatını yakalar. Kocaeli’ye taşındığı yıllarda, yengesi ve amcası ona şefkat ve ilgi sunarken, içindeki kırıklıklar ve korkular hala peşinden gelmektedir. Bu roman, Defne’nin içsel çatlaklarını onarmaya çalışırken, yeniden doğuşun, gücün ve sevilmenin anlamını aradığı bir yolculuğa davet ediyor.