devam ediyor 1s önce güncellendi
Ölüm son kez
@miray_iste
Okuma
10
Oy
8
Takip
2
Yorum
2
Bölüm
3
Sessizlik Kaç Ton Yalnızlık Birikince Başlar?
Adım Karden, soyadım Deniz. Gözlerim için herkes "Soyadından almışsın gözlerini" der. Neden mi? Gözlerim deniz gibi parlak ve huzur verici. Ama bu gözleri bırakın, ben o kadar huzurlu değilim. Hayatım bir filmden ibaret; bazı sahneleri güzel, bazı sahneleri acı dolu, sevimsiz, kalp kırıcı... Ve bazen hayat öğretiyor bağıra bağıra susmayı. Ben de öyle yaptım. Bağıra çağıra sustum. Boğazımda kalan acı hissi, bana sessizliğin ne olduğunu öğretti.
Kırılmış biri, öyle güzel susar ki, öfkesine bile hasret kalırsın.
Kapkaranlık odamda yeni bir günü karşıladım. Ama nasıl bir gün olacaktı bu, bilmiyordum. Hayatım siyah ve beyaz gibiydi; ne griye izin var ne de renklere. Perdelerimi açtım. Karşımda masmavi bir gökyüzü ve yemyeşil bir orman belirdi. Dedemden kalma bu evde, dağın eteğindeki beş evden birinde yaşıyordum. Annem işleri gereği sürekli yurt dışındaydı. Babam... Babamı anlatmaya kelimeler yetmez ama anlatmamaya karar verdim.
Camı açtım. Yağmur yeni dinmişti. Toprak kokusu İçimi sarmıştı. oyalanmaya vaktim yoktu. Okula geç kalacaktım. Dolabımı açtım; siyah, siyah, siyah... Sanki renkler bana darılmış gibi. Siyah bir sweatshirt ve eşofman seçip üzerime giydim.
Lenslerimi taktım. Masmavi gözlerimi gizlemek için kahverengi lensler. Neden mi? İnsanların "Gözlerin ne kadar güzel!" demesinden hoşlanmıyorum. Oyalandığım her saniye güzel bir günün ihtimalini daha da azaltıyor gibiydi.
Saçlarımı çözdüm, siyah teller belime kadar uzandı. Tarağımı alıp dikkatlice taradım. Çantamı hazırladım, Ateş`in yanına inmeden önce bir nefes aldım. Bahçede beni bekliyordu. Ares benim tek sadık dostum, üzgün anlarımın sessiz tanığı.
Kapıyı açar açmaz bana doğru koştu ve tüm sevgisini gösterircesine üzerime atladı.
Okula giden patikada yürürken telefonuma Nazlı`dan bir mesaj geldi:
Nazlı: Hayattımmmm, okula geldimmm! Hadi bekliyorum seni!
Nazlı, benim tam zıttım. Hayat dolu, renkli, enerjik birisi. Ne zaman yanında olsam Şeker dükkanına girmiş siyah bir ruh gibi hissediyorum. Pembe, sarı ve mavi renklerden şımarık bir ahenk yaratır.
Ben: Geliyorum, Nazlı. Bekle birazcık.
Okulun kapısında Nazlı`yı gördüm. Yine pembe giyinmişti. Bir an için midem bulandı; fazla pembeden kusacak gibi hissettim. Ama Nazlı her zamanki gibi neşe saçıyordu. Bana doğru koşarak şöyle dedi:
"Bugün motor yarışları var. Bakalım `seninkini` orada görecek miyiz?"
"Benimki mi?" dedim.
Kalbim sözlerimle çelişiyordu. "O`nu" görmek istiyordum ama görmekten de korkuyordum. Nazlı devam etti: "Sen onu seviyorsun. Saklama Karden. Seviyorsun işte!"
Bir damla yaş yanaklarımın arasından sıyrılıp yere düştü
"Hayır hayır ben o manada demedim yapma" dedi Nazlı
"Karnım ağrıyo onda oldu yok birsey" dedim ve göz yaşımı elim ile sildim.
Eve gitmek istedim ormana çıktım. Sessizliğin ortasında dizlerimin üzerine çöktüm ve kendimi bıraktım. Ne kadar ağlarsam ağlayayım yetmiyordu. Düzelir mi her şey?
Arkamdan gelen bir çatırdama sesi ile irkildim. Kalın bir erkek sesi duydum:
"İyi misin?"
Başımı çevirdiğimde o yüzü gördüm. Kamir Mirazlı. Onunla yan yana geldiğim her anda içimde ölmüş kelebeklerin kanatları tekrar canlanıyordu. Ama bir yandan da beni paramparça ediyordu.
"Hey, sağır mısın? Sana diyorum," dedi. Yüzünü sürekli gözümün önüne getirirken bile ne diyeceğimi bilemedim.
" iyiyim." Dedim ama içimden gelen "Hiç değilim" sesini susturdum.
Ayağa kalkıp oradan uzaklaştım. Arkamdan bir adım sesi duyduğum an kalbim çöküyordu. Her şeyi söylemek istiyordum. Ama hayatta bazı sessizlikler çok şey anlatır.
Ve ben o sessizliğe sığınıyordum.
Eve vardığımda kendimi tükenmiş hissediyordum. Kapıyı kapattım, çantamı bir köşeye bırakıp odama doğru yürüdüm. Yatağıma uzandım ve tavana bakarken gözlerim doldu. Gözyaşlarımı sildim, ama durduramıyordum. Göz kapaklarım yavaşça kapanırken kendimi bir anda uykuya teslim ettim.
Uyandığımda hava çoktan kararmıştı. Hâlâ yorgun ve halsizdim. Su almak için masama yöneldim. Tam bardağa uzanıyordum ki, dengesiz bir hareketle masaya çarptım. Bir acı hissettim ve elimle alnıma dokunduğumda sıcak bir kan sızıntısı fark ettim. Panikle yerimde doğrulmaya çalışırken dış kapının zili çalmaya başladı.
Zil durmuyordu. Kalbim hızla çarparken kendimi kapıya doğru yönlendirdim. Yürürken başım dönmüştü duvardan destek alarak kapıya yöneldim kapının kolunu aşağıya indirdim ve bayıldım.
"Karden! Uyan! Ne oldu sana?" dedi, sesindeki endişeyi hissettim. Yerde hareketsiz yattığım yerden beni kaldırdı ve yatağa yatırdı. Başımda bir şeylerle uğraşmaya başladı, sanırım ilk yardım yapıyordu.
"Kanıyordu," dedi. "Ama şimdi iyisin. Hadi, bir şeyler içip sakinleşelim."
Kamir`in yardımıyla doğruldum ve bir süre sessizce bekledim. Sonra mutfağa gidip kahve yaptı ve bir fincanını bana uzattı. Fincanı alırken ellerimin titrediğini fark ettim.
Sessizlik uzun sürmedi. "Karden... Gözlerin neden bu kadar siyah?" diye sordu birden. Bu soru beni hazırlıksız yakalamıştı. Başımı öne eğip cevap vermedim. Etrafıma bakınıp konuşmayı değiştirecek bir şey arıyordum.
"Kamir, kahveni içtiysen gidebilirsin," dedim soğuk bir sesle. "İyiyim ben."
Sözlerim, aramızdaki ince ipi kopardı sanki. Kamir bir süre duraksadı, sonra sessizce kalktı ve kapıya yöneldi. "Yarın görüşürüz," dedi. Arkasından hiçbir şey söyleyemedim, sadece susup bekledim. Kapı kapanınca odanın tekrar sessizliğe büründüğünü hissettim
Tavana bakarak içimdeki sessiz karmaşayı dinledim. Bir yandan Kamir`in sorusu zihnimde yankılanıyordu, bir yandan da o soruya neden cevap veremediğimi düşünüyordum.
Kamir gittikten sonra evdeki sessizlik daha da ağırlaşmıştı.
"Kalbin gözlerin ne giyerse,
gözlerine onu yansıtır."
Kamir gitmişti. Ev sessizdi. Ben ise hâlâ pencere önünde, geceye bakıyordum.
Gözlerim kapalıydı. Ama zihninde bir cümle dönüp duruyordu:
"Gözlerin neden bu kadar siyah?"
Bir an için ellerimi yüzüme kapattım.
İçimde öyle derin bir şey kımıldadı ki, sanki yıllardır sakladığım bir sır, kalbimden dudaklarına doğru yürümeye başladı.
Fısıldar gibi söyledim:
"Çünkü ben kalbimi siyah giydirdim, Kamir..."
Derin bir nefes aldım. Gözlerimi açtım ve pencereye yansıyan kendi siluetime baktım.
Kalbimin mavi olduğunu biliyorum. Ama onu yıllar önce toprağa gömdüm. O gün karar verdim...
Mavi bana yakışmıyor diye. Huzur bana yakışmıyor diye. Sevilmek bana lüksmüş gibi geldi
Bir adım geri çekildim. Aynaya yöneldim.
Kendi gözlerime uzun uzun baktım.
Gözlerim siyah.
Ama derininde bir titreşim vardı.
Minicik, mavi bir hatıra gibi.
"Gözlerim aslında mavi... Ama artık siyah görmek istiyorum. Çünkü siyah saklar. Siyah susar. Siyah anlamaz gibi yapar..."
Bir damla gözyaşı süzüldü.
Bu kez gözyaşım siyahtı sanki. Ağırdı. Karaydı.
Ama içimden bir ses fısıldadı:
"kalbimi soyarsan... gözlerim tekrar maviye döner."
Kafamdaki karmaşayı susturmak istercesine kendime sarıldım. O sırada bir düşünce belirdi: Neden bu kadar saklıyordum? Neden kendimi siyah bir duvarın arkasına hapsetmiştim? Belki de cevap vermemek, kendi sırlarımla yüzleşmekten kaçmaktı.
Sabah olduğunda gözlerimi açtığımda garip bir huzur hissettim. Sanki gece boyunca zihnimde dönüp duran sorular bir nebze hafiflemişti. Yine de doğrulup kapıya doğru yürüdüm. Kapıyı açar açmaz Kamir`i gördüm. Elinde bir termos vardı, hafif bir tebessümle bana bakıyordu.
"İçeri gelmek ister misin?" diye sordum istemsizce. Kamir`in yüzünde şaşkınlıkla karışık bir rahatlama belirdi. Kafasını hayır manasında salladı. "Peki" dedim ses bir şekilde Kamir’in duymasını imkanı yoktu
Yeni bir gün başlamıştı, ama bu sefer içimde ufak da olsa bir değişimin kıvılcımları hissediliyordu.