devam ediyor 2a önce güncellendi
Kıyamet günlükleri: başlangıç
@james_jhonson
Okuma
0
Oy
0
Takip
0
Yorum
0
Bölüm
0
Kıyamet günlükleri: Başlangıç
/prolog
Dünya, ışığını yitirmeye başlamıştı
Topraklar kanla, gökyüzü dumanla, insan kalpleri kinle doluydu. Tanrı, yükseklerden baktığında sadece şehirleri değil; insanların içini de görebiliyordu artık.
Gözleriyle görmese bile; çocukları ağlatanları, açları unutanları, doğayı parçalayanları, savaşları başlatanları, kendine tanrı rolü biçenleri hissediyordu.
İnsanlık; kendine verilen cenneti bir çöplüğe çevirmişti. Gölgeler, kalplere sinmişti. Sevgi yerine açgözlülük, şefkat yerine nefreti seçmişlerdi.
Erkekler parayla, kadınlar güzellikle, çocuklar ise şiddetle büyüyordu.
Ve Tanrı, son bir uyarı için sevdiği bir kulunu huzuruna çağırdı
"Ey kulum...
Seni çağırıyorum.
Yeryüzüne yeniden ineceksin.
Gözlerinin önünde şekillenen insanlığa bakacaksın.
Doğruyu, yanlıştan ayıracak iradeye sahip olanlara, son bir şans vereceksin."
İnsan sordu
"Beni neden seçtin?
Ben kimim ki, insanlığa kıyameti getireyim ya da engelleyeyim?"
Tanrı yanıtladı
"Çünkü sen, onların içinden geldin.
İnsanları tanıdın…
Umudu da gördün, nefreti de.
Sana bir beden verdim — güçlü, dayanıklı.
Ruhunu nur ile yıkadım.
Ama unutma... bu bir sınavdır."
İnsan sordu
"Peki, bu sınavın sonu ne olacak?"
Tanrı tekrar yanıtladı
"Dünyaya ineceksin.
Onları izleyeceksin.
Her yıl bana rapor vereceksin.
Üç yılın sonunda seni bulacak bir melek,
Eğer dünya günahla yoğrulmuşsa
mühür çözülecek.
Ve kıyamet... seninle başlayacak."
İnsan sordu
"...Ve ya kötülüğe kapılırsam?"
Tanrı sustu.
Cevap vermedi.
Zira Tanrı bazen en büyük cevapları sessizlikle verirdi.
Tanrı insanın vücudunu yeniden şekillendirdi.
Kemikleri yeryüzünün en sert dağlarından dövüldü,
ciğerleri göksel dumandan örüldü.
Ve kalbine, Tanrı`nın bile dokunmak istemediği karanlık bir tohum yerleştirildi.
Zamanla büyüyecek, şekillenecek ve dünyayı dize getirecekti.
James normal biriydi, kendisi bir makine mühendisiydi. 24 yaşındaydı. Çok fazla şakacı olmasa da şaka yapmayı severdi. James, yetim olarak doğup büyümüş biriydi. Tek akrabası, 30 yaşındaki kuzeni Tommy’di.
Tommy, illegal işlerle uğraşan, genellikle uyuşturucu madde satarak geçimini sağlayan biriydi. O da hem ciddi hem de sert biriydi ama sevdiği kişilere iyi davranırdı.
James’in, iki küçüklük arkadaşı ile birlikte aynı evde yaşıyordu. Onlardan biri Nord’du. Nord bir polisti, kendine özel bir tabancası vardı. Nord ise daha çok sert biriydi, şakaları çok fazla sevmezdi.
Diğer arkadaşı ise Tony’di. Tony isminden dolayı, James’in kuzeni Tommy ile çok kafa karışıklığı olduğu için ona “Dark” lakabını takmışlardı. O da bir markette kasiyerdi ve işini hiç sevmezdi. Sadece parası iyi olduğu için seviyordu. Market, ona ruhsatlı bir tabanca vermişti.
Dark, ciddiyeti olmayan, sürekli küfür eden biriydi.
Ayrıca James’in, Chloe isminde 3 yıldır devam eden bir ilişkisi olan bir sevgilisi vardı.
------------------------------------------------------------------------------
/1. Bölüm
Kıyametin ilk günleri
Tarih: 2013, Mayıs`ın üçü
Normal bir cumartesi sabahıydı. James o gün işe gitmemişti, izin günüydü ve o gün sevgilisi Chloe ile sinemaya gideceklerdi. Hemen kalktı, yemeğini yedi, banyosunu yaptı ve hazırlanıp dışarı çıktı.
Otobüs durağına doğru yürümeye başladı. Ama otobüs gelmiyordu. Neyse ki James erkenden çıkmıştı. Otobüs gelir gelmez bulduğu bir boş koltuğa oturdu. James, Amerika`nın Russberg isimli bir eyaletinde yaşıyordu. Bu eyalet ikiye bölünmüştü, ortasından büyükçe bir dere akıyordu. Karşıya geçmenin tek yolu köprüydü. Otobüs köprüye girmişti ama köprü çok kalabalıktı. Araçlar dip dibeydi ve hareket etmiyordu. James geç kalabilirdi, fakat bu saate bu kadar dolu olması saçmalıktı.
Bir anda otobüse hızla arkadan bir şey çarptı. Otobüs öndeki birkaç arabaya çarptı ve en son sol tarafa doğru yan yattı. James bayılmıştı.
---
James, birkaç kesik kesik şey hatırlıyordu. Gözü bir açılıyor, bir kapanıyordu. Etraftan gelen çığlık seslerini duymuştu.
En sonunda, güneşin gözüne vurmasıyla uyandı. Her yeri ağrıyordu. Yerlerde cam kırıkları vardı. Hemen koltuklara tutunarak kalktı. Sol kolu özellikle çok ağrıyordu, herhalde kazadan dolayıydı. Neyse ki kırık değildi. Otobüste camlarda ve bazı koltuklarda kurumuş kan vardı. Her yer cam kırıklarıyla doluydu. Otobüsün ön tarafı yanmıştı, ön cam çatlaktı.
Neler olmuştu? Neden kimse yoktu? Binerken neredeyse dolu olan otobüs bir anda bomboştu. Bir kaza olduğunu görenler ambulansı falan aramamış mıydı? Neden onu kimse almaya gelmemişti? Asıl soru diğerleriydi: Chloe, Nord, Dark? Onlara ne olmuştu?
James hemen telefonuna bakmak için cebine elini soktu fakat telefon paramparçaydı. Şimdi ne olacaktı? Aklına bir tek camı kırıp çıkmak geldi. Bu sayede köprüye çıkacaktı. Hemen aracın önüne yürüdü. Gerilip bir tekme attı, cam biraz daha çatladı. Biraz soluklanıp tekrar gerildi ve bir tekme daha attı. Kırıldı, kırıldı, kırılacaktı. Bir daha gerildi ve cama tekme attı. Cam, kalıp halinde yere kapaklandı.
James otobüsten çıkarak dışarıya baktı. Kazalı araçların arasından geçti ve kaldırıma çıktı. Her yer araç doluydu, fakat bir fark vardı: araçlar bomboştu. Kimseler yoktu. Bazılarında kan izleri vardı. Neler olmuştu?
Bazı araçların kapıları açıktı, bagajları da dahil olarak. Eğer ki James kötü niyetli biri olsaydı, araçları yağmalardı. James çok şaşırmıştı. Herkes araçlarını bırakıp apar topar nereye gitmişti? Bu kadar önemli olan neydi?
Neyse ki köprü apartmanlarına çok uzak değildi. James sokakta bulunan bir telefonu kullanabilirdi. Köprüde yürümeye başladı. Köprü bir süre sonra tıkanmıştı. İleri gittikçe araçların arasında neredeyse boşluk bile yoktu.
Bir süre yürüdükten sonra köprüden çıktı. Bazı yerler kanlarla kaplıydı, araçlar yollarda kalmıştı. James meraklanmaya başladı. Acaba bir ilahi güç, dünyadaki tüm insanları silip James’i mi unutmuştu? Peki kan neden vardı? Ya da bir savaş çıktı ve herkesi öldürdüler, cesetleri de yaktılar mı?
James’in kafası Arap saçına dönmüştü. En sonunda köprüden çıktı. Sokaklar bomboştu. Hemen telefon kulübesine girdi, cüzdanından bir jeton çıkardı. Hemen Chloe’nin numarasını girdi. Telefon çalmadı, hatlar kesikti. Gerçekten artık meraklanmaya başlamıştı. Hemen evine doğru koşmaya başladı. Cidden artık korkmaya başlamıştı. Telefonlar kesik, kimse yok, etrafta kanlar var ama cesetler yoktu.
Hemen koşarak caddeye girdi. Apartmanlarını gördü. Tam önünde bir araç, direğe çarpmıştı. Ön tarafı içe doğru göçmüş, ön cam çatlamış, hava yastıkları patlamıştı. Önü yine o kurumuş kanla kaplıydı. İçinden bir ses geliyordu. James sürücü tarafına yanaştı ve gördüklerine inanamadı.
...ön cam çatlamıştı, ön tarafı yine o kurumuş kanla kaplıydı. İçinden bir ses geliyordu. James, sürücü tarafına yanaştı ve gördüklerine inanamadı. Aracın içindeki, insana benzeyen fakat acayip şekilsiz bir vücudu olan, yırtık kıyafetli bir şeydi. Dudakları neredeyse o kadar kurumuştu ki, sanki yoktu. Gözlerini dahi kırpmıyor, hatta göz kapakları gözüne yapışmış gibi hareket etmiyordu. Gözleri kıpkırmızıydı. Giysileri kan içindeydi. Emniyet kemerine sıkıştığı için cama sürekli şekilsiz elleriyle vuruyordu. James hayrete kapılmıştı.
Bir anda biri ya da bir şey onu omzundan çekti. James, refleksen bir yumruk attı. Bu kişi Nord’du.
Nord, o yumruğu pek umursamamış gibiydi. Hemen yanında Dark vardı. İkisi James’i tutup apartmana soktular. Kapıyı kapattılar. Hemen soluklandılar.
Dark konuşmaya başladı:
“En son... (nefes alır)... çıktığımızdan beri bu... (nefes alır)... kadar boştu sokaklar.”
James, kan ter içindeydi. En sonunda soluk alıp verdikten sonra konuştu:
“Neler oluyor? Neden beni buraya çektiniz? O arabadaki neydi?”
“O yumruk neydi asıl? Neler olduğunu bilmiyor musun?” dedi Nord.
James neden bahsettiklerini anlamamıştı.
Dark, Nord’a yaklaşıp konuştu:
“Galiba bilmiyor.”
“Yukarı gel, orada anlatalım,” dedi Nord.
-----------------------------------------------------------------------------
/2.bölüm
Avcılar ve Av
James, dürbünle karşı pencereye baktığında…
Birinin—ya da bir şeyin—hareketsizce çömeldiğini gördü.
Kişi olduğunu düşündüğü yaratık, sanki çiğ et gibi bir şeye saldırmış, onu parça parça yiyordu.
James irkildi. Gözlerini kısıp daha dikkatli baktığında sahnenin korkunçluğunu anladı.
Ağzından salyalar akıtan bu varlık, kanlar içinde kalmış bir et yığınını iştahla kemiriyordu.
James geri çekildi, yüzü ekşidi.
“O ne lan?!” dedi tiksintiyle.
Nord başını salladı.
“Radyoda söylenenlere göre... onlara Avcılar deniliyor.
Bir virüs yüzünden mutasyona uğramışlar. Arabada gördüğün de onlardandı.”
James gözlerini devirdi. Kafası karışmıştı.
Dark bu sırada kanepede yayılmıştı. Bir sigara yakarken konuştu:
“Eğer bu şeyler seni ısırırsa virüsü kapıyorsun.
Şanslıysan acı içinde ölüyorsun.
Ama eğer şanssızsan... onlardan biri oluyorsun.
%99 ihtimalle dönüşüyorsun. Canlı et dışında hiçbir şeyi yemiyorlar.”
James’in gözleri büyüdü.
“Chloe…” dedi fısıltıyla.
Hemen ardından sesini yükseltti.
“Chloe! Onu bulmalıyım. Hemen!”
Nord ciddiyetle baktı.
“Şu an dışarı çıkmak çılgınlık olur. Chloe en son nerede olduğunu söylemişti?”
Dark söze karıştı:
“Hop hop, bi` dakika! Asıl sen neredeydin be adam? 1 gündür yoksun ortalarda.”
James, hızla cevapladı.
“Köprüden geliyorum. Otobüste bir kaza oldu. Ne olduğunu anlamadım.
Bir anda herkes yok olmuştu. Telefonlar da çekmiyordu. Chloe ile buluşacaktık… En son eve geldim işte.”
Bu sözlerle birlikte Nord ve Dark birbirlerine baktılar.
Aynı anda konuştular:
“Köprü mü?”
Dark, hemen ardından konuştu:
“O köprüden sağ çıkman... imkansız!”
Nord daha sakin bir tonda ekledi:
“Dün, köprü tıkandı. Eğer tıkanmasaydı... o avcılar gruplar halinde oradan geçiyor olacaktı.
Tanrı korumuş seni. İyi ki buradasın.”
Dark hâlâ sigarasını tüttürüyordu. Elindeki çakmakla oynuyordu.
James bir koltuğa oturdu. Başını iki elinin arasına aldı.
“Ne olursa olsun… Chloe’yi bulmam gerek.”
Nord, bu sözleri duyunca derin bir nefes aldı.
James’in akıllanmayacağını anlamıştı.
Elini James’in omzuna koydu.
“Gideceksen, silah lazım. O şeyleri öldürmeden geçemezsin."
James, hemen atıldı:
“Ee, sizin silahlarınız yok mu?”
Dark, sigarasını kül tablasında söndürerek yanıtladı:
“Bende yarım şarjör var. Nord’ta da bir şarjör + 3 mermi...
O şeyler onlarca. Mermi yetmez.”
James, bir anda ayağa fırladı.
“Tommy’nin evi! Tommy`nin evine gideceğiz.
O adam cephanelik gibi yaşıyor. Silah da vardır, mermi de.”
Nord, düşünceli şekilde bir an sustu.
James tekrar sordu:
“Ne diyorsunuz? Tommy’nin evi çok uzak değil. Hemen çıksak, karanlık olmadan varırız.”
Nord omuz silkti:
“Ara sokaklardan gidersek... biraz daha güvende oluruz.
Etrafta hâlâ o şeylerden var.
Sen ne diyorsun, Dark?”
Dark rahat rahat koltukta yayıldı, umursamazca konuştu:
“Bana uyar.”
Nord kararını verdi.
“O halde toparlanın. Eşyanızı alın.
Dark, sen James’e kendisini savunabileceği bir şey bul.”
James odasına gidip kamp için olan bir çantası vardı, ona gerekli eşyalarını doldurdu. Özellikle Chloe ile olan fotoğraflarını aldı. İsveç çakısını aldı. Yaz aylarına doğru olduğu için yanına giysi, kıyafet aldı.
Dark o sırada tekrardan bir keyif sigarası yaktı. James’e ne bulabileceğini bir düşündü. Evde neredeyse kimsenin kullanmadığı bir beyzbol sopası vardı, onu vermeyi düşündü.
Çok da umrunda değildi zaten. Salgın ve bu tarz şeyler ha olmuş ha olmamış... O yine her zamanki rahatlığındaydı.
Nord ise o sırada plan yapıyordu. Ne olur ne olmaz, yanına yiyecek almıştı.
Bir saat kadar sonra herkes hazır olmuştu.
Nord belki eve geri döneriz diye kapıyı kitlemişti.
Ama her şey şimdi başlayacaktı.
Sokaklar bomboştu.
Kimseler yoktu.
Her yer ya kanla ya da cesetlerle doluydu.
James, elinde beyzbol sopasını zar zor tutuyordu.
Nord’un elinde tabancası, belinde bir bıçak asılıydı.
Dark ise bir elinde sigara, diğerinde tabancasıyla kaldırımda yavaşça yürüyordu.
"Şimdi bu `Avcılar` doğrudan saldırıya mı geçiyorlar?" dedi James.
"Ne bekliyorsun, saldırırken davetiye mi yollasınlar?" dedi Dark.
"Direkt kurt gibi saldırıyorlar. Karşılık vermezsen sonun şu cesetler gibi olur."
James ürperdi.
Korkuyordu.
Bu beyzbol sopası ona yetecek miydi?
Chloe’yi bulabilecek miydi?
Neler olacaktı?
Sokakta sessizce ilerlediler.
Tommy’nin evine yaklaşırken bir anda Nord durdu.
"Saklanın!" diye fısıldayarak bağırdı.
Herkes hızla bir aracın arkasına sığındı.
"Ne halt ediyorsun?" dedi Dark.
"Görmüyor musunuz? Tam şurada bir Avcı kafilesi var."
Gerçekten de önlerinde bir grup Avcı yürüyordu.
James ilk kez onları bu kadar net görüyordu.
Grup hâlinde hareket ediyor, sağa sola yalpalayarak yürüyordu.
Akılsız ve çelimsiz görünüyorlardı.
Bazıları kadın, bazıları erkekti.
Bazıları ise parçalanmış vücutlarla yürüyordu.
Avcılar virüs yüzünden çürümüş bedenleriyle dolaşıyorlardı.
Ama o çürüme… virüsün onları daha tehlikeli yapmasına engel değildi.
"Şimdi ne olacak?" dedi James.
"Bilmiyorum. Arka taraftan görünmeden bir çıkış yolu bulmalıyız." dedi Nord.
"Ne bekliyoruz o hâlde?" dedi Dark.
Üçlü, aracın arkasından eğilerek bir ara sokağa girmeye çalıştı.
Önde Nord, ortada James, en arkada ise Dark ilerliyordu.
Herkesin elinde silah ya da savunma aracı vardı.
James, sopasını sımsıkı tutuyordu.
Nord tam ara sokağa adım atacakken birden durdu.
Silahını kaldırıp bir el ateş etti.
"Koşun!" diye bağırdı.
Avcı gruplarından birkaçı ara sokakta da vardı.
Nord birini kafasından vurmuştu.
Üçlü, panik içinde koşmaya başladı.
James’in kalbi yerinden çıkacak gibiydi.
Korkuyordu.
İlk defa böyle bir şey yaşıyordu.
Avcılar arkalarından hırıltılarla yürüyordu.
Değişik sesler çıkarıyorlardı.
Domuz gibi, ama daha rahatsız edici bir şekilde…
Nord, yolu açmak için ara sıra ateş ediyordu.
Kafadan vurdukları yere yığılıyordu.
Dark arkada kalmış, bazen dönüp ateş ediyordu.
Ama mermisi bitmek üzereydi.
Bir ara sokağa daha geldiler.
Nord son mermilerini kullandı.
Herkes birbirine bakıp “Şimdi ne olacak?” dercesine göz göze geldi.
Avcılar iyice yaklaşmıştı.
Yakınlaşanları bıçaklarla veya James’in sopasıyla zar zor geri püskürttüler.
Tam o anda, binaların tepesinden bir ses geldi.
Birisi tüfekle Avcıları tek tek indiriyordu.
Bir yol açılmıştı.
Ara sokakta bir figür belirdi.
Demir çitli bir bölmeyi açtı.
Açan kişi… Tommy’di.
Tommy, elindeki tüfekle Avcıları bir bir indiriyordu.
Açtığı demir çitli geçitten üçlü hızla içeri koştu.
Soluk soluğaydılar.
Tommy çiti tekrar kapattı.
Avcılar çite yüklense de geçemediler.
Farkında olmadan Tommy’nin evine gelmişlerdi.
“Yaşıyorsunuz lan!” dedi Tommy, gülümseyerek.
James hemen kuzenine sarıldı.
“Yaşıyoruz... Sen de yaşıyorsun.”
Dark yorgun bir sesle, “Bizi kurtardın,” dedi.
Sırtını duvara yasladı, derin bir nefes aldı.
Tommy eliyle işaret etti. “Hadi, burada kalmayın. Gelin içeri.”
Ara sokaktan geçip Tommy’nin evine vardılar.
Ev, eski bir motel binasına benziyordu.
Camlara tahtalar çakılmıştı, dışarıdan içeri ışık girmiyordu.
İçeri girince ortamı bir loşluk karşıladı.
Yerlerde boş bira şişeleri vardı.
Duvarda çatlaklar, köşelerde toz kümeleri…
Ama hepsi bu anda önemsizdi.
Hayattaydılar.
Ve geçici de olsa güvendeydiler.
“Eee, nasılsınız?” dedi Tommy, omuz silkerek.
“Dışarıdakilere göre bayağı iyi gördüm sizi.”
Nord başını salladı. “İyiyiz... şimdilik.”
James hemen konuya girdi.
“Chloe. Onu bulmalıyız, Tommy.
Bu olanlar başlamadan hemen önce köprüde buluşacaktık.
Bir anda patlama oldu.
Ne olduğunu bile anlayamadan buraya geldik.”
Tommy kaşlarını çattı.
“Vay be, ne aşk hikâyesi James…
Ama beni yanlış anlama.
Köprünün öbür tarafı şu an Avcı kaynıyor.
Oraya gitmek çok zor olur.
Bu riske nasıl gireceğiz?”
James, başını eğdi.
Bunu duymak istemiyordu.
Tommy, bir an durdu.
Sonra kuzenine bakıp gülümsedi.
“Üzülme be. Erkek adam oldun artık.
Tamam... Yarın dördümüz şehre gideriz.
Silahlarım var.
Mermimiz de yeterince var.
Şimdilik sabahı bekleyelim.”
Dördü eve geçti.
Tommy’nin evi, eskisi gibi darmadağındı.
Yine yerlerde bira şişeleri, masada boş ilaç kutuları…
Ama şu anda hiçbirinin önemi yoktu.
Gece...
Bir mum ışığında oturmuşlardı.
James hâlâ beyzbol sopasını elinden bırakmamıştı.
Dark boş bir konserve kutusuna tekme atıyordu.
Ortam gergindi.
James konuştu.
“O otobüste gözümü açtığımda…
Ne Chloe vardı, ne ses...
Sadece kan.
Sadece boşluk.
Belki de çoktan ölmüştür.
Belki de ben de ölmeliydim.”
Nord karşılık verdi.
“Öyle deme.
Buradayız çünkü savaşmak için hâlâ bir nedenimiz var.
Bizi yaşatan şey bu.”
Tommy de dahil oldu sohbete.
“İlk patlamalar başladığında…
Ben bir binanın çatısındaydım.
Uyuşturucu kullanıp saçmalayanları gördüm ama bu çok farklıydı.
Bu nasıl olabiliyor hâlâ anlamıyorum.
Ama şimdi buradayız.
O köprüden çıktığın için kendini şanslı saymalısın.”
Dark mırıldandı.
“Markette bir kadın vardı.
Kredi kartı geçmedi diye bir anda delirdi.
İnsanların üstüne atladı.
Parçaladı.
Tamam, ben de biraz dengesizimdir ama bu…
Lanet olsun.”
Herkes bir süre sustu.
Mum ışığında, çatlak duvarların arasında...
Sessizlik ağır bastı.
Dışarıdan gelen uğultular yaklaşan tehlikeyi fısıldıyordu.
James sopasını daha da sıkı tuttu.
Kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu.
Sonra…
Bir ses duyuldu.
Tommy hızla kalktı.
Ön pencereye yaklaştı.
Demir çit...
Avcıları tutamamıştı.
“Geldiler,” dedi Tommy.
Sesi buz gibiydi.
Dark başını kaldırdı.
Sigarasının dumanı loş ışığa karıştı.
“Belliydi zaten...
Bu sessizlik fazla uzamıştı.”
Tommy birden ayağa fırladı .Tommy bir anda yerinden fırladı. Eski, paslı bir dolabın kapağını açtı. İçerisi silahlarla doluydu: bir AK-47, bir pompalı tüfek, bir av tüfeği, bir Glock ve birkaç mermi kutusu.
“Artık kaçmak yok. Savaşacağız,” dedi, sesi kararlı ve ağırdı.
Nord hemen AK-47’yi kaptı. Şarjörü takarken eli titrese de ifadesi netti.
Dark bir köşeden av tüfeğini aldı, “Bundan çıkan ses mahalleyi uyandırır ha,” diye söylendi ama sesinde şaka değil gerçek vardı.
Tommy, pompalı tüfeği aldı, fişeği sürerken “Bu sefer burayı mezarlığa çevireceğiz,” dedi.
James’e döndü, Glock’u uzattı.
James tereddüt etti. Glock’u titreyen elleriyle aldı. Tommy gözlerinin içine bakarak konuştu:
“Bunu kullanmayı bilmiyorsun. Ama elinde tutmazsan ölürsün. Kafaya nişan al. Yaklaştırma. Asla tereddüt etme.”
O sırada dışarıdan gelen uğultular arttı. Camlar çatladı, barikatlı kapı yerinden sarsıldı. Avcıların hayvansı homurtuları evin içini titretiyordu.
“Pozisyon alın!” diye bağırdı Tommy.
Nord hızla ön pencereye geçti, AK’sini cama dayadı.
Dark arka pencereye yöneldi.
James ile Tommy kapının arkasına geçti. İkisi de sırtlarını kapıya dayadı. Kapı her darbede içeri doğru esniyordu.
"Şu barikat fazla dayanmaz," dedi Tommy, omzunu biraz daha bastırarak.
James’in alnından ter boşalıyordu.
Kapı bir çatırtıyla kırıldı. İlk Avcı kapının boşluğundan kafasını uzattı.
Tommy, tüfeği doğrultup tetiği çekti. Yaratığın kafası duvara yapıştı.
Kapı tamamen kırıldığında Nord camdan üç el sıktı, arka arkaya üç Avcı yere yığıldı.
Dark bir tanesini doğrudan göğsünden vurdu, yaratık öne doğru kapaklandı.
Ev darmadağın olmuştu. Toz, barut, kan…
Derken bir Avcı, arka pencereden içeri sıçradı. James ile Dark’ın arasına düştü.
James bir an afalladı, elindeki Glock’u sıktı sıkmadı karar veremedi. Avcı Dark’ın üstüne abandı.
“Lan! James! Sık şuna!” diye bağırdı Dark, kollarıyla yaratığı itmeye çalışırken.
James bir adım geri çekildi, silahı kaldırdı, gözünü kırpmadan hedef aldı.
Tetiğe bastı.
Yaratığın başı yana savruldu, ceset Dark’ın üzerinden devrildi.
Dark hemen kendini toparladı, yaratığı itti.
Ayağa kalkarken söylenmeye devam etti: “Beni mi öldürtecektin lan? İyi sıktın ama uyar ya…”
Soluklar kesikti. Kimse konuşmuyordu. Duvar delik deşikti, içerisi barut kokuyordu. Tommy silahını indirip camdan dışarı baktı.
Ev barut ve kan kokuyordu. İsabet etmeyen mermiler duvarlara, camlara saplanmıştı. Cam kırıkları yerleri kaplamıştı. Herkes rahat bir nefes aldı. Tommy’nin evi artık daha da harabeye dönmüştü.
“Artık burada kalamayız. Avcılar silah seslerini duymuştur, buraya doğru geliyorlardır,” dedi Tommy.
“Her gün böyle mi geçecek? Avcılar, silahlar, ölümler... Chloe’yi bulmalıyız,” dedi James.
“Ve mermimiz azalıyor. Daha iki gündür boğazımızdan yemek geçmedi. Gördüğüm kadarıyla daha fazlası da gelmeye devam edecek,” dedi Nord.
“Herkes sakin olsun. Şehrin biraz dışında bir depom vardı. İçi mermi, silah ve konserve yemeklerle doluydu. Oraya gideriz. Sonra da Chloe’yi aramaya çıkarız,” dedi Tommy.
“Orası daha güvenli mi?” diye sordu Nord.
“Buradan kesinlikle daha güvenli,” dedi Tommy.
“Peki neyle gideceğiz? Buraya kadar yürüyerek geldik, neler olduğunu gördün,” dedi James.
O sırada Dark elinde bir sigara paketi, diğer elinde birkaç sigara tutuyordu.
“Siz mermileri sayın. Ben birkaç güne sigarasızlıktan ölürüm zaten,” dedi.
Tommy cebinden anahtarı çıkardı.
“Yürümeyeceğiz ki. Külüstür hâlâ çalışıyor.”
Herkes hızla aşağı indi. Tommy’nin Dodge SUV hâlâ garajda duruyordu. Hemen çantalarını aldılar. Tommy, odasına yöneldi. Diğer üçü kalan mühimmat ve silahları toparlıyordu. Tommy kırılmış bir resim çerçevesinden bir fotoğraf aldı. Yanında bir kadın ve genç bir çocuk: Tommy ve James. Fotoğrafı katlayıp cebine sıkıştırdı.
Herkes bagajı doldurdu. Garaj kapısını açtılar. Tommy sürücü koltuğuna geçti, yanına Nord oturdu. James ve Dark arkadaydı. Araç homurdanarak çalıştı, sokakta yankılandı.
James ilk defa sokakları bu kadar boş görüyordu. Nord ön koltukta, elinde AK-47, tetikteydi. James ise sopasını sıkıca tutuyor, Glock’u cebindeydi.
“Chloe… yaşıyor mudur? Yaşıyorsa şu an nerededir?” James kendini kötü düşüncelerden uzak tutmaya çalıştı. Umudunu kaybetmek istemiyordu. Onun hâlâ güvenli bir yerde olduğuna inanmak istiyordu.
Dark ağzında yanmamış bir sigarayla camdan dışarı bakıyordu. Sigarası biterse nereden bulacağını bilmiyordu.
James bir şey fark etti.
“Durun... Şunu görüyor musunuz?”
Herkes o yöne döndü. Birkaç avcı bir direğe bağlanmıştı. Ölmüşlerdi ama bu sahne... farklıydı.
“Böyle bir şeyi kim yapmış olabilir?” dedi James.
“Kaçık bir hayatta kalan yapmış olmalı,” dedi Tommy. “Yola devam.”
------------------------------------------------------------------------------
/3. Bölüm
Barikat
Bir süre sonra Tommy`nin bahsettiği depoya varmışlardı. Depo, sanayi bölgesindeydi. Etrafı demir çitlerle çevrili, tek girişli büyük bir alandı. Tommy arabayı park etti. James uyuyakalmıştı, Dark ise zar zor gözlerini açık tutuyordu.
Nord hemen araçtan indi. Dark, James’i dürttü:
“Geldik, kalk!”
James uyandı. Herkes çantalarıyla araçtan indi. Tommy cebinden bir anahtar çıkardı, kilidi açtı. İlk o girdi, diğerleri peşinden geldi.
Depoda köşede birkaç yatak, dolaplar, küçük bir mutfak bölümü vardı. Diğer köşede kutular ve üzeri örtülmüş eşyalar... Tommy örtüyü kaldırdı; bir jeneratör çıktı. Dolaptan benzin bidonunu aldı, jeneratöre doldurdu, düğmeye bastı. Jeneratör çalıştı, ışıklar yanmaya başladı.
“Gereksiz yere benzin harcamayın. Hazırlanın, biraz dinlenin. Belki Chloe’yi bulursak buraya geri döneriz,” dedi Tommy.
“Peki bize bahsettiğin silah, mermi, yemekler nerede?” dedi Nord.
“Sakin olun.” Tommy birkaç dolabı açtı. İçerisi doluydu: Uzi’ler, AK-47’ler, el bombaları, kutu kutu mermi... Diğer dolapta konserve yiyecekler: bezelye, mısır, fasulye, kurutulmuş et, tavuk ve hatta puding. Yanında kolilerce su da vardı.
James gülümsedi.
“Bunlar bizi uzun süre hayatta tutabilir...”
Tommy birkaç yatak daha çıkardı.
“Biraz dinlenin. Daha gün yeni başlıyor.”
“James, iki dakika dışarı gelebilir misin?” dedi Tommy. James dışarı çıktı.
“Sana silah kullanmayı öğretmem lazım. Alışman gerek. Yoksa hayatta kalamazsın,” dedi. Elinde bir M4 vardı.
“Bununla biraz zor olmaz mı?” dedi James.
“Tabancayı iyi kullanıyorsun ama bu silahlar seni asıl kurtaracak şeyler.”
Tommy uzaklara birkaç hedef kurdu, susturucu taktı.
“Derin nefes al, nişan al, silahı dik tut. Şimdi ateş et.”
İlk atış boşa gitti.
“Odaklan. Mermimiz var ama boşa harcamayalım.”
İkinci atış isabetliydi.
“Aynen böyle koçum. Diğerlerini de vur."
İçeride Nord ve Dark sohbet ediyordu.
“Bir keresinde bir arabayı kovalıyordum. O kadar hızlıydı ki… Barikat kurduk, herif onu da aştı. En hızlı araç bendeydi. Önüne kırdım, bariyere çarptı ama hâlâ ayın elemanı olamıyorum. Daha ne yapayım?” dedi Nord.
“Boşver. Ben kaç kere şu konserveleri dizdim, kaç kere merdivenden düştüm. Yine de ayın elemanı hep temizlikçi oldu,” dedi Dark.
Keyifliydiler. Belki ilk defa gülebiliyorlardı.
James ve Tommy içeri girdi.
“Afiyet olsun da, insan biraz bekler,” dedi Tommy.
“Valla açız, size de ısıttık. Geçin oturun.”
Birlikte yemek yiyip eski günlerden bahsettiler. Mutluydular, ama bu sadece bir fırtına öncesi sessizliğiydi. Bu kaynak bile az gelecekti, ama bunu çok geç fark edeceklerdi...
Hazırlıklar tamamlandı. Yeterli silah, mermi ve yiyecek alındı. James’e bir M4 verildi. Yola çıktılar, hedef: şehrin dışındaki büyük köprü.
Güneş batmak üzereydi. Araç sessizce otoyolda ilerliyordu.
Nord ön koltukta, elinde tüfeğiyle tetikteydi. James arka koltukta, sopası dizlerinin arasında, silahı kemerinde...
“Bakın!” dedi Nord. “Orada bir barikat var!”
Otobanın bir ucundan diğerine çöp tenekeleri, kırık arabalar, yanmış bir minibüsle tamamen kapatılmıştı. Geçmek imkânsızdı.
Tommy frene bastı.
“Bu organize bir şey... Böyle bir barikatı kim kurar?”
Tıssss...
Bir sis bombası patladı. Her yer beyaz dumanla kaplandı.
“Pusu bu!” diye bağırdı Nord.
“Herkes dışarı! Kalkan alın!”
James kapıyı açar açmaz yere kapaklandı. Silah sesleri patladı. Sis içinden maskeli, zırhlı adamlar çıktı. Uzun namlulu silahlar taşıyorlardı. Biri kalkanlıydı.
Tommy ateş etti. Biri düştü. Ama hemen yerine başka biri geldi.
Dark arabanın arkasına siper aldı.
“Bunlar asker değil! Bunlar başka bir şey!”
İkinci bir sis bombası patladı. Kulakları sağır eden bir patlama oldu. Herkes yere serildi.
James yalnızca kulak çınlaması duyuyordu. Gözleri karardı. İki kalkanlı adam James’e yaklaştı.
Tommy ateş etmeye çalıştı ama çok geçti.
James bağırmak istedi, sesi çıkmadı. Adamlar onu sürükleyerek bir araca bindirdi. Silahı yere düştü. Sopası yuvarlandı.
Araç barikatı ezerek uzaklaştı. Sis dağılırken, geridekiler nefes nefese kaldı.
“James…” dedi Nord. “Onu aldılar...”
---
SON
James gözlerini açtı. Loş, metalik bir odadaydı.tavanda bir ışık vardı.Kolları ve bacakları bağlıydı.
Kapı aralandı. İçeri biri girdi. Yalnızca ayak sesleri duyuluyordu.
Kimdi bu insanlar?
— İlk Kitap Sonu —