Her sabah,evet neredeyse her sabah saat sekizi beş kala dükkanın önünde belirirdi bu kara gölge. Uzun boylu,sert bakışlı ve sessiz bir ruhtu. Sadece siyah güller alır ve parasını tezgâha bırakıp,tek bir kelime etmeden çıkıp giderdi. İki hafta öncesine kadar bir ismi bile yoktu aslında. Şimdilerde ise onun gölgesini veya suskun cüsseli vücudunu dükkanın önünde görsem,Siyah Gül Adamı diye geçirirdim içimden. Evet,ona bu ismi takmıştım sessiz ve suskun olan Siyah Gül Adamı.

Göklerde onurlandırılan Lucen, Tanrı`nın emrini sorguladı. Ve bir melek, ilk kez itaat etmeyi reddetti. Gerçek isyanın ve aydınlanmanın hikayesi şimdi başlıyor...

Asel Cevher babasının tek varisi Cevher ailesinin başına geçecek ve İstanbul un ilk kadın mafyası olacaktı ancak işler ters gider ve babasının düşmanı annesinin katili Ateş Kunt tarafından kaçırılır ancak Asel in bilmediği bir şey vardı Ateş 5 yıldır ona aşıktı ve onu bırakmaya hiç niyeti yoktu ancak Ateşin hesaba katmadığı birisi daha vardı Savaş Çakır...

Kalabalıklar içinde de yalnızdır insan.Derdini anlatacak birilerinden ziyade derdini gerçekten anlayacak birileri yoksa yalnızdır.

Gazze’de savaşın gölgesinde, aşk yeniden filizleniyor. Yusuf, ailesini kaybetmiş bir mücahit. Leyla, yıkıntılar arasında yaralıları hayatta tutmaya çalışan genç bir kadın. Bir hava saldırısında yolları kesişiyor. Aralarında doğan aşk, sadece ikisini değil, direnişin kaderini de değiştirecek. Bu, yedi gencin aşk, savaş, ihanet ve umuda dair yazdığı bir direniş hikâyesi.

Bir mafya babası, karısı ve kızını kaybettiği o korkunç trafik kazasından sonra, hem geçmişinin hem de kaybının kefaretini ödemek zorunda kalır. Kazaya sebep olan genç avukat, hayatının en büyük hatasını yapmıştır ve şimdi yalnızca mesleki değil, kişisel hayatında da tüm yükü taşımaktadır. Öfke, acı ve intikam arasında sıkışmış bu adam, karısının ölümüne sebep olan avukatı mahkemede değil, evinde, gözleri önünde diz çökmeye zorlar. Otizmli kızıyla birlikte, bu savaşın en acımasız kurbanı olmamak için avukat, yaşamla ölüm arasındaki o ince çizgide kalır. Aşk burada bir ödül değil, bir kefaret olur. Zoraki bir bağ kurulur. Ve o bağ, hem yaşamın hem de ölümün anlamını değiştirecek kadar güçlüdür. Aşk ve nefretin iç içe geçtiği, geçmişin ve suçun silinmez izlerini taşıyan bir hikâye... Burada kalan sadece bir şey vardır: Ödeyeceksin. Yaşayacaksın. Ama öldüğün yerden devam edeceksin.

Okulda zorbalanan Anjelica nın ölümü ve üçüz kardeşlerinin gelip Zorbayı değiştirmesi Anjelica yı hayata çevirmesi ve Okulda olan garip olaylar

Bütün yaşlara uygundur

"Birbirini öldürmek için tutulan iki Katil" Ben beyazım. Siyah kadar yalnız. Mavi kadar sonsuz. "Tanrı evreni yaratmadan önce sonsuz bir boşluk vardır derler ya seni o boşluğa sakladım ben seninle ben...insanlar sonumuz geldiğini sandığında ve biz ise o boşlukta birbirimize sarılıyor olacağız. sen ve ben sonsuzluğa hükmedecegiz daima` saçımdan tırnaklarına kadar sizlamistim o gün bedenim agriyordu. kanıyordum. gökyüzü hiç olmadığı kadar kasvetli ve dünya bir o kadar dardı sigamiyorudm. her aldığım nefes son nefesimmis gibi göğsüme batıyordu... her aldığım nefes son nefesimmis gibi göğsüme batıyordu.. sanki...sanki ruhum bedenimi terk ediyor da ölümün sancısını çekiyordum...

Kızımız ilayda alazoğlu ona şiddet gösteren babasının gerçek babası olmadığını öğrenir ve dünyası başına yıkılır...

Güçlü ve cesur sokak kızımız ailesini buluyor. Ama bi sorun var ailesi mafyadır ve burda kurallar tamamen farklıdır.

Bazı isimler vardır... Fısıldandığında bile ölüm getirir. Karabasarlar... Ne bir mafya ne de bir örgüt. Onlar, dünyaya diz çöktüren, krallıkları dizginleyen, en korkunç kabusları bile utandıran bir lanet. Başlarında Barut Ulu Karadağ var: Gözleri ölümün kendi yankısı, ruhu ise yüzyıllık bir intikamın yankısı gibi. O yürüdüğünde, toprak titrer. Adı söylendiğinde, kalpler durur. Ve şimdi, gecenin en karanlık yerinden biri daha çıktı: Vera varnas. Ne bir kurtarıcı, ne bir kurban. Kanı kadar soğuk, aklı kadar keskin, kalbi kadar karanlık bir ölüm meleği. İkisinin savaşı; şehirleri yakan, imparatorlukları diz çöktüren bir felaketin başlangıcıydı. Burada kural yoktu. Burada şefkat yoktu. Burada sadece ölüm vardı. Ve ölüm bile onlardan korkuyordu. Karabasarlar geliyor. Bu dünyada onların adı, kılıçtan daha keskin, kurşundan daha hızlı, ölümden daha kesin. Kaçamazsın. Gizlenemezsin. İsyan edersen... sadece daha yavaş ölürsün. Ama herkesin sustuğu bir yerde, onlara meydan okuyan tek bir isim kaldı: Vornixe. Ve gözlerinde korku yoktu.

~Bir metroya sızan bir zombi~ Aşk, liseliler, metro, korku, kan içeren bir kitap istiyorsanız bu tamda size göre... "Seni kurtarmasam ne yapacaktın acaba! " "Sana beni kurtar diyen olmadı Ayaz" Kısık gözleriyle beni izlemeye başladı "Yaşamak istiyorum abla" "Ölmene asla izin vermem Kardeşim"

Karanlıktaki en güzel izimsin..

-Herkese böyle uzun uzun bakar mısın ? Diye sordum hafif bı tebessümle -Sen herkes değilsin dedi o saaten sonra Artık bende birisi için herkes olmadığımı Anladım

"Kara Ade`m," diye fısıldadı keskin yeşilleri benim donuk harelerime kenetlenirken. "Varlığın herşey, yokluğun ise büyük bir hiçlik. Yokluk gibi bir şey. Yoksan, sanki yaşamıyorum. Herşey fazla boş ve gereksiz geliyor. Ben, seninle hayat buluyorum Ade`m." *** Aşk bir dirilişti. Bir anda önünüze çıkagelir, kalbinizi tarumar ederdi aşk. Sarsıcıydı etkisi. Kalbinizi yerinden çıkarabilecek kadar da güçlü. Aşk çetrefilli bir duyguydu. Anlaması zor, kabul edilmesi ise zaman gerektiren. Kimi zaman fedakarlıklar yaptırırdı, kimi zaman ise terk edişler. Aşk çıkılması imkansız bir kuyu gibiydi, içinde çıkmak için çabaladıkça daha dibe batıyordun. Aşk belki herkes için bir dirilişti ama bir kan gölünün içinde doğan bir kız için aşk, yıkılıştı. Bedeni kan ile bezenmiş, ruhu ölüm kokmuş bir kız, Özüm Haznedar. Bir çatışmanın ortasında vücudu tamamen kana bulanmış bir halde dünyaya gelmiş. Bir arabanın bagajında, doğumu nedeniyle oluşan kan gölünün ortasında nefes almaya başlamış. Doğduğu ilk an nefes almıyormuş, kalbi atmıyormuş. Herkes onu öldü zannetmiş ama o, yaşamış. Nefes almış, hayat bulmuş. Bir kan gölünün ortasında dünyaya geldiğinde hayatının artık hep kana bulanmış olacağını, ölüm olarak anılacağını hiç bilmemiş. Beş büyük cephelerden birinin liderinin kızı olan Özüm Haznedar, kalbini aşkın gerçekliğine inandırmış ve aşık olduğu adama güvenmiş. Ve bu aldığı en kötü kararmış. Kararının pişmanlığından yıllar sonra kendini kanlı bir oyunun ortasına yem olarak atılan bir kurban olarak bulan Özüm Haznedar, bu yolun devamında kendi canını korumaya çalışırken ihanetini tattığı adama tekrar aşık olur. Artık bu dünyada sadece kendi için yaşamıyordur, sevdiği adam ve dostlarını içinde olduğu kan gölünün yutmasına izin vermeyecektir. O, hayatını onlara adayacaktır. Ama bunun sonucunun bolca ihanet, sarsıcı gerçekler ve kaybediş olacağını hiç bilmiyordur. "İnsan en çok yarayı en sevdiğinden alırmış derler. Ben Agah, en çok yarayı senden aldım. Yüreğim en çok sana ağladı, sana kanadı. Beni en çok yaralayan, en sevdiğim adamdı." *** Kitapta küfür, işkence gibi rahatsız edici sahneler bulunabilir. Bundan dolayı bu sahnelerden kaçınanlar için bu uyarıyı yapıyorum. Eğer bu kitaba bir şans verdiysen, keyifli okumalar dilerim💞

***Hikayedeki olaylar ve kişiler tamamen kurgusaldır. Sadece bahsi geçen yerler gerçek hayattan alınmıştır.*** Tarih, 11 Şubat 2040. Japonya`da 2700. Ulusal Kuruluş Günü`ne daha yeni girilmişti. Ta ki gecenin bir yarısı darbenin sesleri gelinceye kadar. Herkesin sevdiği imparator... öldürülmüştü. Darbeden sonra ülkenin başına kimliği belirsiz insanlar geçmişti. Tekrardan huzura kavuşmak için bu yeni hükümeti ortadan kaldırmak gerekiyordu. Bu hikaye; Shouta Suzuki adındaki, hükümeti ortadan kaldırmayı amaçlayan "XS42" adındaki bir örgüte davet edilmiş bir gencin hayatını anlatmaktadır.

Therese okuldan eve gelir ve herzamanki gibi tabletinin başına geçer ve aldığı mesajla şok olur. Cece : Nerdesin? Therese her zamanki gibi minecraft a girer ve Cece`nin en son ne zaman aktif olduğuna baktığında bir dakika göstermektedir. Tekrar mesajlara baktığında şok olur. Cece : SUNUCUYU SEN Mİ ÇÖKTÜRDÜN?"

İnsanlar acı çekmeden güçlenemezler, ne kadar acı çekerler ise o kadar güçlülerdir çünkü artık kaybedecekleri bir ailesi veya sevdiği kalmaz.

Uras bir mafyanın ve sokakta bir kız görür yardım eder.Kzın peşinde adamlar vardır ve Ulaştırma onu evini alır.sizce bu kız bir ajan mi ajansa ona ihanet edecek mi?

Yeraltı dünyasında birbirine rakip iki güçlü mafya lideri, soğukkanlı ve zeki Asel Karahan ile ukala ama tehlikeli Araz Yıldırım arasındaki çatışmanın, yavaş yavaş bir iş birliğine ve oradan da fark ettirmeden gelişen duygulara dönüşmesini sağlıyor. Her ikisi de kendi kurallarını koyan, başına buyruk tiplerdir. Ancak şehirdeki güç dengesi, dışarıdan gelen gizemli bir mafya grubu olan “Kölgeler” tarafından tehdit edilmeye başlayınca, bu iki düşman mecburen aynı tarafta buluşur. Ancak dış tehditten bile daha tehlikeli olan şey, ikisinin de geçmişinde bıraktığını sandığı karanlık sırların bir bir geri dönmeye başlamasıdır...

Bir gün yer altı dünyasının en güçlü ailelerinden birinin üyesi olan aydın alataş eski mahallesine gezintiye gider o sırada arkadaşları ile gerçek silah bulan doğan denemek için golgelere kurşun sıkar ve bir gölge yere düşer.... Aydın Alataş.

Abisinin yaşamı uğruna kendisini hiçe Sayan bir kız düşünün..

“Yandım… ama yok olmadım. Sadece yeniden doğdum.” O, kendini hep farklı hissetti. Ama gerçeği öğrendiğinde her şey yandı. Ve o, küllerinden yeniden doğdu. Şimdi, geçmişin sırlarıyla yüzleşmek… Ve kim olduğunu bulmak zorunda. Bu bir hayatta kalma hikâyesi. Bir kimlik arayışı. Ve belki de bir başlangıç.

Uyarı bu kitap işkence, kan, ölüm ve sahneler içerir. "Yıllarca gölgede kaldım ben Gül...Gölgelerden korktum şimdi bırak onlar Gölge`den korksunlar." Distopya hikayesi. Kurgudur gerçeklik payı yoktur.