Alkan Soykan.
Reyhan ile kol kola olan Arkın, Reyhan'ın kulağına eğildi.
"Babasını hiç sevmem, bunu da sevmedim."
Reyhan kısık tutmaya çalıştığı sesi ile, "neden?" Diye sordu.
"Babası yüzünden bir süre ihraç edilmiştim."
"Tamamda neden?"
"Yahu neden olacak başka bir savcının burnunu çatlatmıştımda o yüzden. Ama ben haklıydım."
Reyhan anladığını belli eden bir mırıltı çıkardığında Zelal öküzlük etmemek için kıza elini uzattı.
"Merhaba Sıla, ben Zelal Aktan."
Sıla samimi bir gülümseme ile Zelal'in elini sıktı. "Çok memnun oldum, Zelal saçların çok güzel." Zelal bu gün kabarık kıvırcıklarını özgür bırakmıştı. Tabak gibi olan yüzü kabarık saçları yüzünden minicik gözüküyordu. Sanırım ben döndükten sonra kilo vermişti. Zelal teşekkür edip Sıla'nın parlak düz saçlarını övdüğünde ablamın uyarı dolu bakışları beni buldu.
Yeni insanlar'la tanışmayı sevmediğimi biliyordu ama ısrarla beni birileriyle tanışmaya zorlamak hoşuna gidiyordu. Sağ tarafımda kızın babasının dedikodusunu yapan Arkın ve Reyhan'a uyarıcı bir bakış attım.
Tamam, kızın babasından bende haz etmiyordum ama kızın bir suçu yoktu. Gayette sevimli bir tipi vardı diyeceğim ama tıpkıda babasına benziyordu. Aklımdaki kötü düşüncelerden arınıp Başak ile tanışması biten kıza elimi uzattım.
"Merhaba Sıla, ben Alkan."
Ablamın soyadını biliyordu zaten benim yalnızca adımı bilmesi gayet yeterliydi.
Sıla samimiyetten uzak bir tebessüm ile elimi sıktı. "Memnun oldum." Benden haz etmediğini net bir şekilde görebiliyordum. Ya babası ile aramda geçen ufak olayı biliyordu yada dış görünüşümden hoşlanmamıştı.
Sıla timin geri kalanı ile de tanıştıktan sonra alışverişte bize katılmaya karar verdi. Tabiki ablamın ufak ısrarlarıda kararını biraz etkilemişti.
Bütün ekip AVM'ye girdiğimizde Reyhan ve Arkın kol kola girmiş Sıla'yı çekiştiriyor, Başak, Armanç ve Hozan üçlüsü kendi aralarında çekişmeli bir konu konuşuyordu.
Serdar yanımda yürürken Zelal'i nasıl tavlıyacağım hakkında bana öğütler veriyor dinlemediğimi anladığında ise sövüyordu. Ablam ve Sıla grubun en arkasından çeşitli mağazalara bakınarak geliyor, aynı zamanda da ablam Sıla'ya çocukları topluma kazandırma kampanyasıyla ilgili özet geçiyordu. İşin şaşırtıcı kısmı ise sohbet ederek önümüzde yürüyen Zelal ve Atahan ikilisiydi.
Atahan yeni tanıştığı insanlara karşı genelde aşırı soğuk davranan hattâ gerekmedikçe iletişime geçmeyen bir tipti. Zelal ise üzerindeki utangaçlığı attığı andan itibaren bıcır bıcır konuşan bir tipti. Yani tanıdığım kadarı ile öyleydi. Serdar kolumu dürttü, "sen beni dinlemiyon mu?"
Omuz silktim. "Evet"
"Sen bok düşürürsün bu kızı."
Omuzlarını geri atarak göğsünü kabarttı. "Allah'tan bizim gibi becerikli tim kardeşlerin var da bakir ölmeyeceksin."
Ukala bir bakış attım. "Sana bakir olduğumu söyleyen kim?"
Midesi bulanmış gibi yüzünü buruşturdu. "Senin gibi bir boğanın bakir olmadığını biliyorum. Lafın gelişi öyle söyledim."
Her ne kadar şuanda karıyla, kızla işim olmasada yirmi beşimden öncesine kadar izin günlerimde yaptığım hovardalıkları iyi biliyordu.
Avuçumu öpüp göz kırparak Serdar'a üfledim. "Bunları bana değil ona yapmalısın." Parmağı ile önümüzde kıkırdayarak Ata'nın kolunun altında yürüyen Zelal'i işaret etti.
Harbi bunların aralarındaki bu aşağılık samimiyette neydi?
"Lan biz yanlış at'a mı oynuyoruz acaba?" Diye sordu Serdar. Bu samimiyet bana normal gelmiyordu.
Atahan piç herifin tekiydi ama beni aldatmazdı. Yoksa aldatır mıydı?
Atahan'da tıpkı Zelal gibi kısıkça güldüğünde Sinirim beynime sıçradı.
Gözümün önünde beni aldatıyorlardı!
Zelal omuzunun üzerinden bana bakıp kahkaha attığında iki adım kadar koşup kafalarına birer tane patlattım. "Arkamdan mı konuşuyosunuz?" İkiside daha sesli gülüp birbirinden uzaklaştı.
Şakasına vurduğum için canları yanmamıştı. "Evet" Dedi Zelal uzata uzata.
Allah'ım bir'de kabul ediyordu şapşal.
"Alkan lisedeyken düzenli aralıklarla geceleri altını ıslattığın doğru mu?"
Gerçekten kıza anlata anlata bunu mu anlatmıştı bu angut?
Samimiyetten uzak bir şekilde gülümsedim. "İnsanın özeli AVM ortasında konuşulmaz! Bir kere böyle bir şey oldu ve bitti. Bu kadar."
Dudağımı büzüp devam ettim. "Hem o gece çok yorgundum o yüzden oldu."
Zelal gülerken koluma yavaşça vurdu.
"Yalan söylediğin kızarmandan belli. Domates gibi oldun." Artık domates en nefret ettiğim sebzeydi.
"Ne yalan söylüycem be! Asıl yalancı bu Atahan şerefsizi." İstemsizce bağırdığımda yürüyen herkes dönüp bize baktı. "Hem siz niye hemen yakın arkadaş oldunuz?" Diye sordum sinirli bir sesle. Atahan umursamaz bir tavır ile, "niye olmayalım?" Diye sordu.
Ne demek niye olmayalım.
Sen normalinde huzursuz herifin tekisin niye bir anda arkadaş canlısı bir herif oldun. Demek vardı ama demedim tabikide çünkü Atahan'ı yıllar sonra tanımadığı biri ile samimi görmek benimde ufaktan hoşuma gitmişti. Ama bu beni aldattığı gerçeğini değiştirmezdi.
"Tabiki arkadaş olmanız güzel bir şey ama ne diye benim özeli mi kendinize çekiştirmelik malzeme ediyorsunuz?"
Zelal, sapık dayılar gibi yanağımdan makas alıp, "altına işemek ayıp değil ki." Dedi. Ayıp değildi ama otuz yaşındaki bir adam için utanç sebebiydi.
"Tek senin hakkın'da bilgi vermiyorum ki bütün timi tanıtıyorum Zelal'e" Dedi Atahan.
"Altımıza kaçırdığımızı anlatarak mı tanıtıyorsun?" Diye sordum. Yalı kazığı gibi dikilmeyi bırakıp yürürken. Atahan ve Zelal iki yanımda bitti hemen. "Küçük bilgiler veriyorum diyelim." Atahan'a kaşlarımı çattım. Üçümüz yürüyerek karşımızdaki oyuncakçıya girdiğimizde diğerleride bizi takip etti.
Cebimdeki telefonum çaldığında diğerlerinden biraz uzaklaşarak peluş oyuncakların olduğu reyona geçtim.
Çağrıyı yanıtlayıp, "dinliyorum Kaya." Dedim.
Kaya'nın rahatsız sesi kulaklarıma doldu. "Akrep ile şimdi ayrıldık. Elimde bize yardımcı olacağını düşündüğüm bir defter var."
"Ne defteri?" Diye sordum peluş bir ayıcığı elime alıp bakarken."bir çizim defteri gibi bir şey içinde çok fazla olmasa da Asi'nin çizmiş olduğu resimler var."
Abimin çizim konusunda yetenekli olduğunu bilmiyordum. "Ne tür çizimler bunlar?" Diye sordum.
"Aslında bakarsan belirli bir çizim yok. Yani nesneler net değil. Karalama benzeri çizimler var. Sadece bazılarında süliet benzeri şeyler var. Uzun lafın kısası Arkın'ın bakması gerekiyor, diyeyim sen anla işte."
Arkın'ın bakması gerekiyorsa çizimlerde bir şeyler saklı olmalıydı.
"Tamam Kaya. Sen ne zaman geliyorsun?"
"On dakika ya oradayım." Telefonu kapatıp cebime soktum. AVM'ye geldiğimizde Kaya, Sıla ile tanıştıktan sonra bir bahane bulup yanımızdan ayrılmış ve Akrep'le buluşmuştu. Akrep'ten alması gereken bilgileri almış şimdi ise yanımıza geliyordu. Peluş parlak sarı bir ayıcık gördüğümde sinsice gülümsedim.
Zelal'de tıpkı rahmetli abim gibi sarı rengi seviyordu. Sarı ayıyıda kahverengindeki ayı ile birlikte kucaklayıp diğerlerinin yanına döndüm.
"Aha edep bebek buldum." Diyen Arkın'a çevirdim kafamı. Eline aldığı bir kutunun içindeki bebeğe şaşkın bakışlar atıyordu. "Edep bebek ne lan?" Diye sorarak yanına yaklaştım.
Kutunun içinde tesettürlü bir bebek Kürtçe şarkı söylüyordu. "Bu ne lan?" Diye soran Atakan'a cevap Reyhan'dan geldi.
"Bunun adı; edep bebek. Bir sosyal medya uygulamasında böyle bir içerik çeken insanlar var. Hiç görmedin mi?"
Şaşkındı Atahan, Reyhan'ın ne anlattığını bile anlamadığına eminim.
Arkın elindeki bebeği de almaya karar vermiş olacak ki onu da kucakladı. "Ay bu çok şirin bi'şey." Diye bağıran ablama baktım. Elinde neredeyse gerçek gibi duran oyuncak turuncu bir kedi vardı. Harbiden çok güzel bir şeydi. Ablamın yanına koşup elimdekileri tek kolumun altına sabitledim. Aklıma gelen şeylerle endişeli gözlerim ablamı buldu.
"Abla?"
"Ne?"
"Aklıma kötü şeyler geliyor."
"Alkan! Gebertirim seni."
"Abla ya gerçek kediyi öldürüp kürkünü çıkarıp içine pamuk doldurduysalar. Aklımda çok ürkütücü şeyler var." Ablam elindeki oyuncağa bakıp yutkundu. Oyuncağı ellediğimde yanılmadığımı düşünmeden edemedim. Siktimin oyuncağı nasıl bu kadar gerçekçi yapılmıştı. Allah belanızı versin! Gitti kediler. Eve gittiğimde Sütlaç ve Limonu eve kilitleyip bir daha çıkarmamayı aklımın bir köşesine not ettim. "Saçmalama Alkan. Benimde aklıma sokuyorsun saçma düşüncelerini." Elindeki oyuncağı kolunun altına aldı ama aklına takılan teorim yüzünden bir anlık tereddüt ettiğini fark etmiştim.
Peşine takılıp arkasından seslendim. "Ya gerçekten kedileri öldürmüşlerse?" Durdu ama arkasını dönmedi. Bir elini şakağına atıp ovaladı. Ardından bana dönüp ayağındaki spor ayakkabı ışık hızında çıkartarak bana fırlattı. Çok şükür ki yıllarca reflekslerimi kuvvetlendirecek eğitimler almıştım. Yüzüme çarpmak üzere olan ayakkabıyı yakalayıp sol tarafıma döndüm. İlk gördüğüm kişi yeni tanıştığım Sıla oldu. "Pşt Sıla." Dediğimde bana döndü. Döndüğü anda ayakkabıyı üzerine fırlattım.
Zavallı kızcağızın refleksleri benim kadar kuvvetli olmadığı için olayı idrâk edene kadar ayakkabı omuzuna çarpıp yere düştü. "Ya sen salak mısın?" Diye cırladığında ellerim boş olsa kulaklarımı tıkardım.
Tatlı olduğunu düşündüğüm bir gülümseme eşliğinde, "sadece şakaydı." Dedim. Yerden aldığı ayakkabıyı rast gele bana fırlattığında ayakkabı kafamın üzerinden geçip arkamda duran kişiye yani Arkın'a çarptı. Kucağımdan kayan oyuncakları tekrar sabitleyip arkama döndüğümde Arkın'ın sinirli bakışları beni buldu. "Ben değil o yaptı." Dedim küçük bir çocuk gibi Sıla'yı göstererek. "Bana bak elin kolun rahat dursun alırım ayağımın altına." Diye çıkıştı Arkın. "Alsana. Hadi al." Diye Sıla diklenince bakışlarımı ablama çevirdim.
Gözlerimle Sıla'yı işaret ettim.
Alsana arkadaşını
Boğazını temizleyip Sıla'nın yanına koştu. "Sıla gel biz yukarıya çıkalım."
Sıla'nın koluna yapışıp oyuncak mağazasının üst katına çekerken, "biri ayakkabımı versin." Diye seslendi. Hozan eline aldığı ayakkabıyı ablamın peşine koşturup giymesine yardımcı oldu.
Dikilmeyi bırakıp reyonların arasında gezinmeye başladım.
Minik hayvan figürlerinin olduğu reyonda durduğumda gözlerim silikondan yapılmış küçük aslan figüründe oyalandı.
Aynısından küçükken benimde vardı.
Abim almıştı. Oyuncağı elime aldığımda zihnimde birden fazla anı canlandı ama bir tanesi yüzümde istemsiz bir tebessüm oluşturmaya yetti.
Abim, annem ve babamın yanında genellikle konuşmaz ve bizimle oynamazdı. Ne zaman onu özlesem gece acıkmasamda, acıkmış gibi yapar odasına giderdim. Geldiğimi gördüğünde neşeli gibi gülümserdi ama gözlerinde hep bir buğu olurdu.
Çocukken anlamazdım ama şimdilerde anlıyordum. Abimin o eşsiz gülümsemesi acının tatlı tebessümüydü. Gece gizli gizli benimle oynar uykum geldiğinde ise saçlarımı okşayarak uydurduğu bir masalı anlatırdı.
Bazen bildiği farklı dillerdeki masallarıda anlattığı olurdu. Ama o dönemler ne anlattığı pek umurumda olmazdı. Benim için önemli olan ona yakın olmaktı.
"Alkan? İyi misin?"
Koluma dokunan Zelal ile düşüncelerimden arındım.
Umursamazca omuzlarımı kaldırıp indirdim. "İyiyim." Elimdeki oyuncağı gösterdim. "Aynısından küçükken benimde vardı. Rahmetli abim almıştı."
Zelal kısıkça gülüp elimdeki oyuncağa uzandı. "Bende de vardı ama rengi biraz daha açık bir sarıydı. Hâlâ dedemin evindeki odamda duruyor."
"Ne o hâlâ büyüyüp oyuncaklarından vazgeçemedin mi?" Diye sordum alayla. Kahve gözlerine yağmur doldu sanki. Sulanan gözlerini dikkatle onu seyreden karalarımla buluşturduğunda yanlış bir şey söylediğimi fark ettim. "Resme nereden baktığımıza göre değişir. Bazılarını kaybedersem çocukluğumu kaybederim. Geleceğimi kaybederim."
Dudaklarını büküp devam etti.
"Yıllardır yaşatmayı öğrenemediğim adamı kaybederim."
Mideme tarifsiz bir acı saplandı.
Gönlünde yaşatmaya çalıştığı biri vardı. Acı ile parlayan kahvelerini benden kaçırdığında sol gözünden bir damla yaş sızdı. Ona bile ait olmayan kalbi başka bir adama aitti. Peki bunu bilmek beni neden bu denli kırmıştı.
Midem kasıldığında geriye bir adım atarak aramıza mesafe koydum.
Zarif parmakları oyuncağın üzerinde gezindiğinde aslında oyuncağa değil zihninde beliren adama dokunuyordu.
İçimde bir yerde bir şeyler koptu ama ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Zelal parmakları arasındaki oyuncağa baktığında aklına her ne geldiyse yüzüne buruk bir gülümseme yer edindi. "Onu yaşatmayı ne zaman öğreneceğim?" Diyen mırıltısını işittim. Bu soruyu bana değilde kendine soruyor gibiydi.
Buğulu bakışlarını bana çevirdiğinde gözlerinde tarif edemediğim bir parıltı belirdi. "Alkan ölmüş birini zihninde nasıl canlı tutabilirsin?" Diye sorduğunda cevap veremedim.
Eğer bu sorunun cevabını biliyor olsam abim ve babamı yaşatıyor olurdum. Ne diyeceğimi bilemez bir halde bakışlarımı etrafımda gezdirdiğimde gözüme Reyhan'ı tutmaya çalışan Serdar takıldı.
Ne oluyordu lan orda?
Reyhan bir adamın yüzüne oyuncak vurduğunda adamda onun üzerine yürüdü. Bizden çok uzak oldukları için ve mağazada gümbür gümbür bir şarkı çaldığından sesleri bize ulaşmıyordu. Zelal bir şeyler anlatırken ben ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Adam Reyhan'ın üzerine yürüdüğünde Serdar, Reyhan'ı arkasına çekip adama diklendi. Hâlâ bana bir şeyler anlatmakla meşkul olan Zelal'i kolundan tutup baktığım yöne çevirdim. "Ay ne oluyor orada?" Diye sorduğunda "ne olacak benim piçlerle senin eli sopalı kuzenin birleşmiş." Dedim. Adamın arkasındaki sıska uzun boylu kadın Serdar'ın arkasındaki Reyhan'ın saçına atıldığında Reyhan kadına sağlam bir tokat atarak yere düşürdü.
Adamla Serdar yumruklaşmaya başladığında elimdeki oyuncakları bırakmak için bir yer arıyordum. Kendi etrafımda bir tur dönüp elimdekileri Zelal'in kucağına iteledim. Kavga ile bağlantıları olup olmadığını anlamadığım bir grup adam Serdar'ın üzerine koştuğunda Arkın'ı havada gördüm. Adamlardan birine uçan tekme attığında adam arkasındaki kadının üzerine düştü. Arkın'da üzerlerine düştüğünde adamdan acılı bir inleme sesi geldi.
Umarım bu kavganın sebebi oyuncak değildir.
Altına aldığı adamı yumruklayan Serdar'ı çekmeyi çalıştım ama olmadı. Arkamdan birinin sert bir şey vurduğunu hissettim. Arkama döndüğümde iri yarı bir adam elindeki sert bir oyuncağı sırtıma vurmuştu. "Bak olay büyümesin istiyorum ama her neyse siktir et." Adama çokta sert olmayan bir yumruk vurduğumda sendeledi ama düşmedi. Eline aldığı bir kar küresini bana vurmaya meylettiğinde kolunu bileğinden yakalayıp çevirdim.
Zelal koşup adamın elindeki kar küresini aldığı gibi adamın kafasına geçirdi.
Güvenlikler geldiğinde kavgayı ayırmaya çalıştılar ama pek mümkün değildi. Zelal kolumdan tutup beni geriye çektiğinde derin bir nefes alıp yumrukladığım adamı bıraktım.
"Ne yapıyonuz lan?" Diye soran Kaya'nın sesini duydum. Mağazanın üst katından ablam ve Sıla'da inmiş etrafa şaşkın bakışlar atıyordular.
"Ne olacak bu puşt götümü elledi!" Diye bağırdı Reyhan.
Kaya, Reyhan'ı baştan aşağı süzüp yanına ilerledi. "Hangisi yaptı?"
Reyhan parmağını kaldırıp mavi tişörtlü adamı gösterdi. "Aha bu"
Kaya kafa sallayıp elindeki bir poşeti Reyhan'ın kucağına tutuşturdu.
"Gel bir de benim götümü elle gel." Dedi adama dönüp. Adam şaşkın gözlerle Kaya'ya bakarken Kaya yaklaşıp adama bir yumruk vurdu.
Güvenlikler tutmak için Kaya'nın üzerine atıldığında Atahan durdurdu.
Yumrukladığım adam ayağa kalkıp Zelal'in koluna yapıştı. "Ablacığım söyle kocana durdursun şunları."
Adamın kolunu kavrayıp Zelal'den uzaklaştırdım. "Bir daha temas edersen elini sikerim." Adam özür dileyerek kolunu elimden kurtarmaya çalıştığında Zelal koluma yapıştı.
"Alkan bırak boşver. Karakolluk olacağız yoksa bırak." Zelal'in yüzüne baktığımda bakışlarında bariz bir endişe vardı. Adamı iteleyip bıraktığımda Zelal kolumdan tutarak iki adım geriye çekti. Atahan yerde adamı yumruklamaktan kan içinde bırakan Kaya'yı zorda olsa adamın üzerinden çekmeyi başardı.
Bir kaç dakika sonra güvenlikler ve mağaza müdürü bizi AVM'nin alt katındaki güvenlik odasına getirdiler.
*****
Yazardan.
Serçe sahil kenarındaki küçük tahta evinin önüne bir sandalye atmış dalgalanan denizi izliyordu. Yanında ise evinin önünde beslediği kedileri vardı. Sigarasını dudaklarının arasına sıkıştırıp ateşledi. Sigarasından derin bir nefes çektiğinde arkasından gelen adım seslerini işitti. Yıllarca bunun için eğitim almıştı. Kulakları küçük bir böceğin yürürken çıkardığı sesi bile rahatlıkla duyardı.
Gelen kişinin adım seslerinden Şahin olduğunu anlamıştı. Şahin yanına gelip evinin merdivenlerine çöktüğünde dönüp bakmadı Serçe.
Şahin kod adı ile bilinen Fırat elini Serçe'nin omuzuna atıp yavaşça sıktı.
Amacı varlığını hissettirmekti.
Serçe başını arkadaşının eline hafifçe yasladı. Bu varlığını hissettiğini söyleme şekliydi. "Serçe buraya ne için geldiğimi biliyorsun değil mi kardeşim?"
Biliyordu. Birazdan kendisine, Arhan Soykan'a duyduğu öfke ve nefreti gizlemesini söyleyecekti. Ağır ağır kafasını salladı parmakları arasında tutuğu sigarayı tekrardan dudaklarına sıkıştırıp derin bir soluk aldı. Çektiği dumanı yavaş yavaş serbest bırakırken yanındaki siyah yavru kediyi kucağına aldı. Kısa tüylerini okşarken bakışları diğer elindeki sigarasının ucunda biriken külde oyalandı.
"Kuzgun'dan ölmeden önce ne öğrendim biliyor musun Şahin?"
Şahin yanındaki süt beyazı kediyi severken, "bilmiyorum" Diye mırıldandı.
Serçe sigarasının ucundaki biriken külü silkti ve sigarasını dudaklarının arasına sıkıştırıp derin bir nefes daha aldı. Dudakları arasından sızan dumanı temiz havaya üfleyerek konuşmaya başladı.
"Kimliğimi neden gizlemek zorunda olduğumu öğrendim."
Şahin'in bakışları Serçe'nin siyah saçlarında oyanlandı. Bir adım uzakta bir balıkçı sandalyesinde oturuyordu Serçe. "Kimliğimi saklamak zorundayım çünkü insanlar gözlerine ve kulaklarına hitap etmeyen kimseyi sevmezler. Kimliğimi saklamak zorundayım çünkü kim olduğumu öğrendiklerinde ne için burada olduğumla değil kim olduğumla ilgilenecekler."
Şahin cebinden sigara paketini çıkarıp bir sigara yaktı. Serçe'nin gerçek kimliğini bilmesede Kuzgun'un anlattığı kadar nereden geldiğini biliyordu. Serçe parmakları arasında tuttuğu sigarayı sandalyesi nin yanındaki soda şişesinin içine attı.
"Yani Şahin kısacası insanlar kim olduğumuzla değil görüntümüzle ve yalanlarımızla ilgileniyorlar. Kimse neden burada olduğuma bakmayacak hepsi geldiğim yeri öne sürerek benden kurtulmaya çalışacaklar."
Şahin sigarasının dumanını havaya üflerken, "İntikam timinde ki herkes seni çok seviyor Serçe ve emin ol hiçbiri geçmişinle ilgilenmiyor. Hepimiz az yada çok nereden geldiğin hakkında bilgiliyiz ama bu umrumuzda değil. Biz seni geldiğinde ki halin ile sevdik. Kardeşimiz olarak gördük. Geçmişin hiçbirimizin umursayacağı bir şey değil." Dediğinde Serçe oturduğu yerden yavaşça kalıp evine girdi. Kapıyı kapattığında Şahin dışarıda kalmıştı.
Göz devirip kapıyı tıkladı.
"Açsana kızım kapıyı."
"Üzerimi değiştiriyorum bekle."
Şahin'in telefonu çaldığında kapıdan uzaklaştı arayan kişi Kulaksız'dı.
"Dinliyorum." Dedi çağrıyı yanıtlayıp.
"Verdiğin adrese geldik Şahin, etraf sakin."
"Tamam. Şimdi orada lila renkte küçük bir kulübe var. Önce onu bulun."
"Lila ney lan?" Telefonun diğer ucundaki Kulaksız yanında duran Laz'a döndü. "Lila diyor bana, bu bir şifre miydi?"
Şahin elini alnına atıp sıkıntıyla sıvazladı. Gerçekten hiç değişmemişlerdi. "Aptallar lila bir renk. Açık morumsu bir renk işte önce onu bulun sonra beni arayın."
"O zaman en başından açık mor desene kancık. Ne top gibi lila diyorsun." Diye bağırdı telefonun diğer ucundaki Kör.
"Lan renklerin adını bilmek ne zamandan beri bizi top yapıyor? Ayrıca ben evinde iki tane kız çocuğu büyüttüm kardeşim elbette bileceğim renklerin adını."
"Lan seninkiler kızdı da benimki bok muydu? Bende kız büyüttüm." Diye çıkıştı Kulaksız.
Şahin korku ile gözlerini belirtti.
"Senin büyüttüğün ne kızdı nede çocuk. Sen bildiğin şeytan büyüttün."
Kulaksız hiç evlenmemişti ama bir kızı vardı. Gençlik yıllarında yaptığı bir hatanın en güzel bedeliydi kızı Dora. Huy olarak babasını kopyalaması pek iyi olmasada özünde iyi bir kız çocuğuydu. Kulaksız'ın aklına kızı geldiğinde maalesef ki arkadaşına hak verdi.
Laz çocuk muhabbetine dâhil olmadı bir an önce lila evi bulup bu kasvetli yeri terk etmek istiyordu.
Etrafta mor'a benzeyen tek bir kulübe gördüğünde Kurt'un kafasına vurdu.
"Evi buldum."
Kurt kafasına inen darbeyi umursamadı etrafına bakındığında evi göremeyince Laz'a döndü. "Hani lan ev?" Laz uzaktaki küçük kulübeyi işaret etti. "Ha orda bak"
"Buldunuz mu evi Kulaksız?"
Kulaksız etrafına bakında kulübeyi o'da görmüştü. "Bulduk kapat." Telefonu kapatıp cebine iteledi.
Hep birlikte kulübeye yürüdüler Kulaksız kulübenin kapısına dayandı ama kapı açılmadı. Kör hiç kaybetmediği özgüveni ile Kulaksız'ı ensesinden tutup kapıdan uzaklaştırdı. "Çekil şuradan rezil herif bir kapıyı açamadın." Kulaksız sabır dilenerek kollarını göğsünde bağladı.
Kör kapı bir kez daha içeriye doğru iterek açmayı çalıştığında kapı açılmadı. "Lan bana bakın dingil sürüsü bu Şahin piçi demedi mi kapı açık rahatça girersiniz diye. Bu kapı niye açılmıyor?"
Sabahtan beri sessiz sakin bu zır delileri çeken Safir en sonunda patladı. "Sizi aşağılamak istemiyorum ama salaklıkta bayrak sallıyorsunuz resmen." İki adım yürüyüp kapıyı kendine çekti. Çıt sesi gelen kapı rahatlıkla açılmıştı. "Çok salak olduğunuzu söylemiş miydim?"
Bütün erkekler aynı anda "evet" Cevabını verdiğinde Safir saçlarını savurarak içeri girdi. İnin cinin top oynadığı garip bir ormanlık alandaydılar. Şahin kod adlı arkadaşları onları bu eve yönlendirmiş evin gizli bodrum katında ki sandığı alıp ona getirmelerini istemişti.
Safir evin içini incelemeye başladı. Küçük bir kulübe tipinde evdi.
Banyo ve tuvalet aynı yerdeydi ve küçük bir alandı. Kuzgun'un yaşarken bir süre bu evde kaldığını biliyorlardı.
Bu eve o cüsse ile nasıl sığdığını merak etti Safir. İntikam timinin diğer üyeleri kapı girişinde Safir'i bekliyor içeri giripte kalabalık etmiyorlardı.
Banyoda ki küçük dolapları inceledi Safir. İçlerinde bir sürü tarihi geçik ilaç ve diğer pansuman malzemeleri vardı. Eşyaların üzerinde biriken tozdan evin uzun süredir bakımsız olduğu açıkça belli oluyordu.
Safir banyodan çıkıp mutfağa girdi.
Mutfakta mini bir buzdolabı ve küçük tüpten başka hiçbir şey yok gibiydi.
Bir kaç bardak ve tabak daha vardı.
Buradaki malzemelere de uzun süredir dokunulmadığına emin olduğunda evin hem yatak odası hemde salonu olan küçük odaya girdi.
Yerde küçük renkli bir kilim vardı ama tozdan renkleri solmuştu.
Kilimi kenara çekip yerdeki gizli kapapı açmayı denedi. Sıkışmış olmalıydı ki açılmıyordu.
"Biriniz yardıma gelsin açılmıyor" Diye seslendi kendini izleyen arkadaşalarına Kurt içeri girdiğinde Safir'in kenara attığı kilime takılarak Safir'in üzerine düştü. "Allah cezanı versin! Kalk üstümden."
Kurt kalkmaya çalışırken altında kalan Safir'i birazcık ezmişti ama olsundu. Ani bir heyecan yaşamıştı.
Kurt kapağa asılıp çekmeye çalışırken kapağın aralanan küçük kısmından renkli bir kablo gördü. "Siktir."
Safir kan kırmızısı saçlarını düzenlemeyi bırakıp "ne oldu?" Diye sordu. Kurt eli ile sabitlediği kapağa iyice eğildi. "Safir telefonunun flaşını yak." Sorgulamadı Safir hemen telefonunu çıkarıp flaşını yaktı. Kurt'a uzattı. Kurt küçük aralıktan içeriye ışık tuttuğunda yanılmadığını anladı.
Kuzgun her zaman kendini sağlama alan bir adamdı. Kapısı kilitlenmeyen bir eve önemli bir şey sakladıysa mutlaka onu sağlama alması gerekirdi. Buradaki sandıkta sağlama alınmıştı. Kapakta bir tür patlayıcı düzeneği vardı. Kurt yavaşça kapağı geri yerleştirdi. Arkasını dönüp timin geri kalanına aşağıda bir bomba düzeneği olduğunu ve düzenekle ilgili bilgileri verdi.
Bir kaç dakika sonra Kurt düzeneği diğerlerine tamamen tanıtmış ve ne yapmaları gerektiğini iyice anlatmıştı.
"Anladınız dimi lan?" Diye sordu tekrardan emin olmak istiyordu.
"Anladık dedikya göt veren." Diye çıkıştı Kör.
"Bence anlamadılar Kurt. Emin olalım sen bir daha anlat." Dedi Safir
Kurt'ta, Safir ile aynı fikirdeydi.
İntikam timi genel olarak bir şeyleri anlamaz ama anlamış gibi yapardı. Sonrasında ise kafalarına estiği gibi hareket ederlerdi.
"Safir haklı ben bir daha anlatayım."
"Anlatma ula sıkıldım. En fazla bomba patlayacak işte ne abarttınız amına koyayım." Diye çıkıştı Laz.
"Salak mısın sen bomba patlarsa hepimiz ölürüz." Diye bağırdı Safir.
Yanında oturan Kulaksız ellini sağlam kulağına attı. "Sus be siktin kulağımı. Zaten bir tane var."
Safir, Kulaksızın saçına yapışıp çekmeye başladı. "Yeter! Sıkıldım ya hadi başlayalım. Ben şahsen her şeyi anladım. Kurt kabloyu kestiğinde bizde kapağı çıkarıp atacağız." Dedi Kör kendinden oldukça emindi.
Kurt delirmiş gibi elindeki tornavidayı Kör'e salladı. "Beynini siktiğim ben öyle mi dedim? Ben size kablo kesildikten sonra azıcık kaldırın düzeneği tekrar kontrol edeyim dedim. Pat diye kaldırırsanız havaya uçarız!"
"Bende aynını dedim." Diyen Kör oldukça sakin ve umursamazdı.
"Her neyse başlıyorum. Hata yapanı sikerim."
"Hata yaparsak sana sıra geleceğini düşünmüyorum ha bu bomba sikecek zaten." Dedi Laz.
Kurt besmele çekerek başlıyacağı sırada ufak bir hat karışması yüzünden. "EY TÜRK GENÇLİĞİ" gibi bir çıkıştı yaptı. Bütün bakışlar kendisine döndüğünde yaptığı hatayı fark etti. "Bi an hatlar karıştı. Sorun yok." Deyip işini yapmaya başladı.
Zelal aktan
Saatler sonra AVM'den çıkmayı başarmıştık. Adamın biri Reyhan'ı taciz ettiği için oyuncak alışverişi esnasında biraz sorum yaşamıştık.
Güvenlikler hepimizi toplayıp güvenlik odasına getirmişti.
Karşı taraftan bir kadın yapılan için özür dilemiş yapan kişinin deli olduğunu söylemişti. Kaya ise o deliyse bizde deliyiz adam olsun gibi bir çıkış yapmış önümüze konulan doktor raporları ile Nil abla tarafından susturulmuştu. Karşı tarafa bizden özür dilediğinde ve konu kapandığında neredeyse akşam olmuştu. Kavgadan sonra kimsenin alışveriş yapacak mecali kalmadığı içinse akşam için yemeklik bir şeyler alıp eve dönmeye karar vermiştik.
Büyük bir markete girip hep birlikte manav reyonuna yöneldik. Alkan ve Nil abla akşam için sebzelere bakarken ben ve Atahan ise meyve seçiyorduk. Hozan, Başak ve Armanç çok iyi anlaşıyorlardı. Nil ablanın emri üzere üçü içecek reyonuna postalanmıştı. Arkın ve Sıla birbirine öldürücü bakışlar atarak salatalık malzeme seçiyordu. Yani daha doğrusu Sıla kendi evi için alışveriş yapıyordu. Arkın ise akşam için salata malzemesi alıyordu. Serdar, Kaya ve Reyhan üçlüsü aburcubur almak için marketin diğer tarafına geçtiğinde manav Reyonunda yalnızca ben, Nil abla, Alkan, Atahan, Sıla ve Arkın kalmıştık. "Yenge bak bundan da al Alkan çok Sever." Diyen Atahan'a gülümsedim. "Alayımda, bir şey diyeceğim." Dedim dibine girerken
"Söyle?" Dedi hemen.
"Atahan, artık bana yenge demeseni."
"Ne demek artık bana yenge demeseniz. Sen bizim yengemizsin. Amca oğlu mu diyelim yani, hoş olmaz ki."
Utana sıkıla biraz daha yaklaştım yanına yanımızda duran yaşlı teyze bizi dinliyordu. "Atahan gerçekten Alkan'la yanlızca arkadaşız. Yani seninle neysem onunlada oyum."
Yüzünü ekşitti. "Saçma sapan konuşma kızım ben seni kardeşim gibi görüyorum."
Hızlı hızlı kafamı salladım.
"Tamam işte Alkan' da öyle görüyor." Dedim. Yalan değildi. Oyuncakçıda aramızda geçen konuşmadan beri bana karşı sebebsiz yere soğuk davranıyordu. Ne zaman yanına gitsem bir bahane bulup yanımdan kaçıyordu. "Zelal, yıllardır kardeşimi tanırım ve ilk kez bir kadından bahsederken gözlerinin içinin parladığını görüyorum. Yani uzun lafın kısası eğer Alkan, Seni kardeşi gibi görüyorsa aha bu marketteki herkes beni si... Her neyse."
"Çok küfür ediyorsunuz." Dedim tek sorun buymuş gibi.
"Askerliğin şanındandır. Yada ekip olmanın." Diye mırıldandı.
Gülerek arkamı döndüğümde havada süzülen bir limon gördüm. Uçan limon Sıla'nın kafasına çarpıp yere düştüğünde Sıla hızla ellerini başına attı. "Kim attı lan onu!" Diye bağırdı.
Ardından Arkın'ın kahkahası duyuldu. "Allah Allâh acaba kim attı ya?" Dedi alay ederek. Sıla bir avuç çileği Arkın'a fırlattı. "Sen salak mısın insanın kafasına limon atılır mı?"
Arkın gayet rahattı. Elindeki üzümden ağzına bir tane attı.
"Ben salaksam sende salaksın. İnsan bilerek bir başkasının üzerine kahve döker mi?"
Bu konuda da Arkın haklıydı.
Ama ne olursa olsun kızın kafasına limon atmamalıydı. Alkan hiçbir sorun yokmuş gibi yere düşen limonu alıp üç kere öpüp alnına koyduktan sonra poşete koydu ve alışverisine devam etti. Atahan duymamazlıktan gelerek aldıklarını tartıyordu.
Ben ve Nil abla ise yan yana dikilmiş tartışan ikiliyi izliyorduk.
"Yanlışlıkla olmuştu." Dedi Sıla arkada Arkın'ın üzerine döktüğü kahve için. Ki bana sorarsanız pekte yanlışlıkla olmuş gibi durmuyordu da neyse.
"Tamam. Buda yanlışlıkla oldu." De Arkın omuz silkerken.
Arkasını dönüp reyonların yanından geçecekti ki Sıla üzerine koşup hızla ittirdi. Arkın son anda arkasını döndü ama ayağı kaymıştı bir kere göt üstü domates kasasının içine oturuverdi.
Tutunmak için çektiği Sıla'da üzerine düştü. Etrafı ölüm sessizliği katlarken Nil abla ile ikimiz birbirimize bakıp gülümsedik. Gülüşümüzün altında derin bir ima vardı.
Arkın ve Sıla ikilisi ise birbirlerine bakıyordu.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
12.56k Okunma |
1.02k Oy |
0 Takip |
34 Bölümlü Kitap |