33. Bölüm

Fragman

Anastasia Zeze
zezeizim

Soykan ailesinin evinde büyük bir telaş vardı. Çünkü bu gün evin en küçük üyesi olan Alkan'ın doğum günüydü.

Kendisi dört yaşına girecekti ve en önemlisi ise abisi Asi Çakır'da doğum günü partisine gelecekti.

 

Asi genelde evde olmadığı için Alkan abisini çok özlerdi. Kendi doğum gününe heyecanlanıyor gibi gözüksede asıl heyecanı abisi geleceği içindi. Heyecanla odasından çıkıp mutfağa koştu. "Anne doyma-" Durdu boğazını temizledi aklında dolma kelimesini heceleyip yavaşça, "dolma pişti mi?" Diye sordu. Doğum günü menüsünğ abisin sevdiği yemeklerden oluşturmuştu.

 

"Pişti oğlum pişti." Dedi Nilay bıkkın sesi ile. Küçük oğlu sabahtan beri yemeklerin yetişmeyeceğini düşündüğü için evde kargaşaya sebep oluyordu.

 

"Tamama. Çimdi ben odaya didip giyiniyoyum." Dedi Alkan. Dilinde küçük yaşının sebep olduğu ciddi bir pelteklik vardı. Peltek konuştuğunu fark ettiğinde arkasını dönüp ağzına vurdu. Abisi peltek konuşmuyordu. Peki ama o niye istemsizce peltek konuşuyordu? Peltek konuşmamalıydı. Artık büyümüş, kocaman adam olmuştu. Yani o öyle olduğunu sanıyordu.

 

Nilay heyecan içinde odasına koşan oğlunun ardından geniş bir tebessüm ile baktı. "Anne! Anne çabuk gel. Çok kötü birşey oldu." Diye bağıran kızının sesini duyduğunda koşarak kızı Nil'in odasına koştu Nilay. Odaya girdiğinde korktuğu senaryolardan hiçbiri ile karşılamamıştı. Ama odanın ortasında saçları ile cebbelleşen kızı için aynı şey pekte geçerli değildi. Zavvallı Nil saçlarını yapmaya çalışırken birbirine dolandırmış uzun siyah saçlarını yoluyordu. "Ne yaptın anneciğim ya?" Diye homurdandı Nilay.

 

Kızının uzun siyah saçları onun için çok değerliydi ama kızı her fırsatta saçlarına zarar verecek birşeyler yapmayı başarıyordu. "Dolandı anne. Saçlarım dolandı. Kahretsin ya! Abim ilk kez Alkan'ın doğum gününe gelecek ve ben çirkin gözükeceğim."

 

Nil sulanan gözleri ile siyah saçlarından ellerini çekti. Nilay kızının saçlarını yataktan kurtarmaya çalışıyordu. "Sen hiçbir zaman çirkin gözükemezsin Nil. Sen dünyanın en güzel kızısın." Dedi Nilay. Yalan değildi. Her çocuk annesi için özel ve güzel olurdu. "Ama anne" Diye hayıflanan kızının kafasına bir fiske attı.

 

"Aması yok. Benim dört evladım var hepside birbirinden güzeller. Tamam mı? Aksini iddaa edemezsin."

 

Nil yorgunca gülümsedi genç bir kız olma yolunda ilerliyordu. Artık gerçek annesinin Nilay Soykan olmadığını ve bir ablasının toprağa hediye edildiğini öğrenmişti. Annesini kabul etmesi sanılanın aksine oldukça kabul olmuştu. 'Rahmetli annemi üzmemek gerek yok. Madem bizi sana emanet etti ve sen bize bakıyorsun o zaman sende annemsin.' demiş ve hayatına kaldığı yerden zorlanmadan devam etmişti. Neredeyse her gün üvey annesi ile birlikte öz annesi ve ablasının kabrini ziyaret ediyor yüzünü fotoğraflar dışında görmediği annesi ve ablasıyla zaman geçirmeye çalışıyordu.

 

Nilay kızının saçlarını açmaya çalışırken yan odadaki küçük oğlu ise peltekliği ile adeta bir savaş halindeydi.

 

Aynanın karşısına geçmiş abisi geldiğinde yapacağı konuşmayı tekrarlıyor dili peltekleştiğinde ise kendi ağzını tokatlıyordu.

Aynanın karşısında siyah saçlarını düzeltip konuşmasını başa aldı.

Yavaş ve sakin konuşmaya çalışıyordu.

"Hoş geldin abiciğim. Doğum günüme geldiğin için teşekküy edeyim." Bu kez hata yaptığında yalnızca ağzını tokatlamadı siyah asi saç tutamlarına asılıp şiddetle aşağı çekti. Kısa bir kriz anıydı bu çabucak topladı kendini. Önce boğazını temizledi. Birazda öksürdü. Siyah düz saçlarını düzenledi.

Ardından konuşma minik bir ara verip üzerini düzenledi. Kıyafet olarak tıpkı abisinin giydiği gibi siyah boğazlı bir kazak ve siyah kot pantolon tercih etmişti bu gün.

 

Kendini bilmeye başladığı zamandan itibaren abisine karşı ciddi bir hayranlığı başlamıştı. Çoğunlukla onun gibi giyiniyor, onun gibi konuşmaya çalışıyor, mimik ve jestlerini bile abisi ile aynı yapmayı deniyordu.

 

Kazağının boğaz kısmını düzeltip tıpkı abisinin yaptığı gibi siyah kaşlarını çattı. Gözlerine ürkütücü bir bakış ekleyip kendini süzdü. Neden sakalının olmadığını ve saçlarının sarı olmadığını düşündü kısaca. Sebep bulamadığında bunları önemsememe kararı aldı.

 

Abisi babasının yanında olduğu zaman omuzlarını diker ve sert bakardı.

Alkan'da aynısını yapmaya çalıştı.

Minik omuzlarını dikeltti, kafasını eğik bakışlarını ise dik tutu. Kendini tekrar süzdüğünde sırıtmadan edemedi.

Abisine benziyordu.

 

Hemen ciddiyetini toplayıp ellerini pantolonunun ön ceplerine soktu.

Serseriler gibi bir elini cebinden çıkartıp saçlarını karıştırdı.

 

Siyah asi tutumları alnına döküldüğünde yüzüne hınzır bir gülümseme yerleştirdi. Konuşmasını tekrarlayacağı sırada ise pek sevgili ablası Nil kapıda belirdi. "Alkan? Ne yapıyon burada?" Alkan kapıda aniden beliren ablasına öfkeli bakışlar attı.

"Haşılanıyom abla." Diye hafifçe yükseldi. Sinirlendiği zaman dilindeki pelteklik daha'da çoğalıyordu.

 

Nil gür bir kahkaha attım kardeşinin yanına geldi. Dolgun yanaklarına sulu birer öpücük bıraktı. "Sen acaba abımı taklit ediyor olabilir misin?"

 

Alkan yakalanmanın siniri ile ablasını itti. "Yoo hişte bile," Nil kardeşinin peltekliğinden ne denli sinirli olduğunu gayet iyi biliyordu.

 

Küçük kardeşi büyüdükçe daha'da peltek oluyor, sinirlendiğinde ise ne dediği anlaşılmıyordu.

İki kardeş didişirken kapının zili duyuldu. "Abim geldi." Dedi Nil kapıya koşarken. "Abi değdi" Diye bağıran Alkan ise ablasını takip etti.

Nil kapıyı açtığında koca bir hayal kırıklığına uğradı. Gelen abisi Asi değil. Babası Arhandı ve yanında da Nil'in nefret ettiği kardeşi vardı.

 

Nil düşen yüzünü saklama gereği görmedi. Amcası Sungur'dan haz etmezdi. Bu sevgisizliğin en büyük nedeni ise abisi Asi'den gelirdi.

 

Kendini bildi bileli Abisi, amcasından nefret ederdi. Bu nefretten Nil ve Alkan'da nasiplerini almıştı tabii.

 

İki kardeş kapıda abileri yerine baba ve amcalarını görünce somurtmaya başladılar. Oysa kapıya koşarken yüzlerinde gülücükler vardı.

Sungur güler yüzü ile kapı eşiğine girip Nil'e baktı. "Vay canım yeğenim büyümüşsün. Özledin mi amcayı bakalım."

 

Nil gülen amcasına göz devirdi.

"Büyümeyip ne yapacaktım? Yıllar geçtikçe sen büyümüyor musun amca?

Ayrıca seni özlemedim."

Sungur yeğeninden almayı beklediği tepkiyi alamamıştı. Ama bozuntuyada vermedi. Şansını küçük yeğeni Alkan'da denemeyi seçti.

 

"Doğum günü çocuğu da buradaymış."

Saçlarını karıştırdı Alkan'ın.

"Heyecan var mı? heyecan."

Minik Alkan'ın öfkeli bakışları amcasını değil babasını buldu.

 

"Baba şöyle şaşıma dokumaşın."

Arhan gülümsedi. "Sungur, Alkan saçlarına dokunulmasından hoşlanmaz." Sungur dudak büktü.

Bu veletler de hiçbir şeyden memnun olmuyordu. Arhan kızını kolunun altına çekip sıkıca sarıldı. Siyah saçlarından derin bir soluk çekti.

Baba kız sarılırken Sungur kendisine nefretle bakan küçük yeğeni ile bakışıyordu. Bu velette aynı abisi gibiydi. Kendini gülümsemeye zorladığında Alkan göz devirdi.

 

Neyse ki bu sırada yengesi Nilay kapıda belirmişti. "Hoş geldin Sungur." Dedi Nilay güler yüzlü olmaya çalışıyordu ama kaynını pekte sevmiyordu. Sebebi ise büyük oğluydu.

Büyük oğlu Çakır kimseyi sevmezdi ama nefrette etmezdi. Ama amcasına karşı duyduğu bariz nefret mavi gözlerine yansırdı her defasında.

 

Kapıdakiler selamlaşma aşamasını henüz bittirememişken Alkan'ın siniri minik bedeninden taşıyordu. Sınırlı adımlarla mutfağa yürüdü. Son bir kontrol yapmalıydı. Buzdolabını açtı.

Limonlu pasta burada yenilmeyi bekliyordu. Masanın üzerine baktı.

Abisinin en sevdiği kurabiyeler de buradaydı. Küçük bir tadım testinden zarar gelmeyeceğini düşünüp en küçük kurabiyeden minik bir ısırık aldı.

Tadı çok güzeldi.

 

Altına küçük sandalyesini çekip ocağın üzerindeki yemeklere baktı.

 

 

gerisini bölümde okuyacağız.

yarın akşam 8 yada 9 gibi bölğm gelir. Kendinize cici bakın. Öpüldünüz🥰

 

 

Bölüm : 21.12.2024 21:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...