42. Bölüm

Alıntı.

Anastasia Zeze
zezeizim

Alkan ve timi askeriyeye gittiğinde, Sıla da bizi annesinin kahve dükkânına götürmek için ikna etmişti.

 

Hep birlikte hazırlanıp, yürüme mesafesindeki son derece şık ve egzotik olan kahve dükkânına gittik.

Buraya bir kafe diyemezdik çünkü değildi; burası butik bir kahve dükkânıydı.

 

Dükkânın iki kanatlı kapısı, boydan boya sarmaşıklar ve çiçeklerle sarılıydı. İçeriye girdiğimizde, sıcak ve renkli tonlardaki masalar ve sandalyeler bizi karşıladı.

 

"Hoş geldiniz." diyen kadın son derece neşeliydi.

"Hoş bulduk annecim!" diyen Sıla, annesinin boynuna sarılmıştı bile.

 

Nil abla kendini arka bahçeye bakan en geniş masaya bıraktı.

"Neslişim, bebeğim... Acil soğuk kahve!"

Ellerini kendisine yelpaze yaptı.

"Bana buz fırlatın, n’olur."

Nil ablanın sıcak havaya karşı olan nefreti hiçbir şeye benzemiyordu. Gelene kadar güneşe etmediği küfür kalmamıştı.

 

"Ay geldim ayol!" diye seslenen kadın, Sıla’nın annesiydi.

 

Nil ablanın önüne koca bir bardak içecek bıraktı. Nil abla, bardağın içindeki pipeti masaya savurdu ve bardağı dudaklarıyla buluşturdu.

"Bu ne kız, Allah canını almaya! Süt ya bu!"

Nil ablanın bağırmasına, turuncu saçlı bir kız çocuğu bahçeden koşarak geldi.

 

"Niliko!"

Kelimeleri uzatarak kullanması çok tatlıydı. Mavi boncuk gibi gözleri, hepimizin üzerinde usulca gezindi. Sanki birini arıyordu.

"Niliko, Arkın’ım gelmedi mi?"

 

Masadaki herkes gür bir kahkaha attı. İki kişi hariç tabii. Lâl’in gülüşü sessizdi ama yanındaki Nas’ın bacağına vuruyordu. Sıla ise far görmüş tavşan gibi kız çocuğuna bakıyordu.

 

"Arkın’ım derken?"

Yüzünde alık bir ifade vardı ama Sıla’yı kimse umursamadı.

 

"Arkın işte, bebeğim. Mesaj atarız, dönüşte uğrarlar. Olur mu?"

Nil ablanın önerisi küçük kızın hoşuna gitmemiş olacak ki, oflayarak masaya oturdu.

 

Yan yana oturan Reyhan ve beni fark ettiğinde, mavi gözleri kocaman açıldı.

"Oha, saçlarınız ne kadar güzel!"

Hayran bakışları saçlarımızda ve yüzümüzde gezindi.

 

"Teşekkür ederiz, fıstık. Sen bizden bile güzelsin." dedi Reyhan.

 

"Senin gözlerin çok güzel." dedim, uzanıp burnunun ucunu sıkarken.

 

"Siz ikiz misiniz?" diye sordu merakla.

 

Henüz biz cevap veremeden elini bana uzattı.

"Bu arada abla, ben Tomris."

 

Uzattığı minik elini sıktım.

"Memnun oldum Tomris, ben de Zelal."

 

"İsmin çok güzelmiş." diye mırıldandı.

 

Bu kez elini Reyhan’a uzattı.

"Senin adın ne? Ben Tomris."

 

Reyhan gülümsedi.

"Ben de Reyhan."

 

Birbirlerine olan memnuniyetlerini belli eder tarzda güldüklerinde,

Sıla’nın annesi Neslihan Hanım da bize içecekler ve ikramlar getirmişti.

 

"Kızlar kusura bakmayın, kahvem kalmadı. Bugün bunlarla idare edin."

 

Hepimiz "Sorun yok." tarzı şeyler söylediğimiz sırada, Tomris yerinden ayaklanıp Reyhan’ın kucağına koştu.

"Abla, siz ikiz misiniz?"

 

"Hayır, değiliz."

 

"Biliyor musun, benim ikizim var."

 

"Gerçekten mi? O nerede peki?"

 

"Nafi amcamla markete gitti."

 

Önümüze konulan kurabiyelerden yerken, derin bir sohbete dalmıştık.

 

Yaklaşık bir saat kadar sonra Alkan ve timi kapıda belirdi.

 

"Bu ne sıcak lan? Götümdeki don eridi!"

Kaya’nın gür sesi, kahve dükkânında yankılandığında Tomris’in gözleri büyüdü.

 

"Arkınikom geldi!"

Reyhan’ın kucağından atlayıp kapıdaki Arkın’ın kucağına koştu. Arkın, küçük kızı kucağına alıp masaya ilerlerken yüzü oldukça asık görünüyordu. Tomris’e bile zoraki bir gülümseme sunmuş, sıkıca sarılmıştı.

 

Kaya, şapkasını çıkarıp masaya fırlattı. O sırada kendisini de aynı şiddetle sandalyeye bıraktı.

"Arman, git bana soğuk bir şeyler getir."

 

Henüz oturamamış olan Armanç, bıkkın bir ifadeyle kasa arkasındaki dolaba ilerledi. Herkese cam şişede kola alıp masaya geri döndü.

 

"Ne oldu be size? Hepinizin yüzünden düşen bin parça?"

 

Nil ablanın sorusuyla Alkan iç çekti.

"Bir şey yok, sadece yoruldum."

 

Nil abla "Öyle olsun." der gibi omuz silkti.

 

"Arkın, beni çok mu özledin?" diyen Tomris, Arkın’ın kollarının arasından çıkmaya çalışıyordu.

Arkın, Tomris’in saçlarını karıştırdı.

"Özledim, fıstık."

 

Kafa salladı.

"Ben de özledim, canımcım."

 

Arkın ve Tomris'in cilveleşmesine Sıla far görmüş tavşan gibi bakıyordu.

 

Alkan ayağa kalkıp bitkin adımlarla arka bahçeye çıktığında peşinden gitme isteğime engel olamadım.

Kimsenin benimle ilgilenmediğini fark ettiğimde yavaşça ayağa kalktım.

Alkan'ın peşinden dışarı çıktığımda onu büyük ağaca yaslanmış sigara içerken buldum.

 

"İyi misin?" Geldiğimi fark ettiğinde bana döndü. Yüzünde yorgun bir ifade vardı. Oysa sabah bu kadar mutsuz gözükmüyordu.

 

Dudak büzdü. "Bilmem."

 

Koluna girip başımı omuzuna yasladım. "Anlatmak ister misin?"

 

"Üzgünüm görevle ilgili bilgi veremem."

 

Sıcak nefesini saçlarımda hissettim.

Kolunu elimden çekip belime doladı. Timin bizi göremeyeceği bir yerde olduğumuz için rahattım.

Saçlarıma art arda öpücükler bıraktı.

 

Sigarasından bir nefes çektiğinde alttan baktığım yüzü gölgelendi.

"İçimde öyle bir sıkıntı var ki kıvırcığım, hiç hâyr'a alâmet değil."

 

Mini bir alıntı olsun. Bölümde en kısa zamanda gelir umarım.

 

Bu arada Whatsapp kanalı açtım.

Bundan sonra duyuruları sadece orada paylaşıcam.

Bölüm geliş tarihleri vs.

 

Zezeizim ismiyle aratabilirsiniz.

 

 

Bölüm : 16.06.2025 23:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...