35. Bölüm

35. Bölüm

ZEYBİK
zeybik_yz

Arkadaşlar bölüm geç geldi kusura bakmayın. Zor bir süreçten geçiyorum. Bize dua edin 🙃💖

... 

 

Yaşamak neydi, bir ömür mutluluğun peşinde koşmak, ya da mutlu olmak için çabalamak mıydı. Peki ya mutluluk neydi?

 

İnsan evladı ben mutluyum demek için neye ihtiyaç duyardı mesela? Kimisi için para pul, kimisi için akademik başarı ya da iyi gelir getiren bir iş, saygınlık. Kimisine alışılmış rutinler belki arkadaşlarla dolu dolu, eğlenceli geçen bir yaz.

 

Peki ya sağlık? Bedenimiz ve ruhumuz tam iyilik halinde olmadığı müddetçe bunların hiçbir önemi var mıydı? Yoktu!

 

İşte bugünkü şükür sebebim de buydu. Allaha şükürler olsun ki sağlığım yerindeydi, kocamın sağlığı yerindeydi. Birbirimize sağdık eşlerdik, neşeliydik, cıvıl cıvıldık. Yuvamızda huzur vardı. Mutluyduk işte.

 

Mutluluk elle tutulmazdı, gözle görülmezdi. Her mutluyum diyen de mutlu değildi. Bu duyguyu içinde hissedip birde her durumda şükredenler, işte onlar gerçek mutluluk sahibiydi. Ve yine şükürler olsun ki bende onlardan biriydim.

 

Bizim evimizin bahçesinde dilşad anneyle oturuyorduk, kahvaltımızı yapmış şimdi de kahvelerimizi içiyorduk. Bu akşam azadın istemesi olacaktı.

 

"Kararın kesin, gelemeyeceksin yani değil mi?"

 

Olumsuzca kafasını iki yana salladı. Azad sabah buradaydı, dilşad anneyi akşam bizimle gelmesi için davet etmişti ama o kabul etmemişti.

 

"Yok kızım, ne işim var benim orada. Ben onlardan yakamı zor kurtarmışım. E tabii uygun da olmaz. Azad sağolsun beni saymış davet etti ama onun zaten bir annesi var. Nasipse düğününe giderim ancak."

 

Haklıydı kadında, bir şey diyemiyordum.

 

"Doğru söylüyorsun annem. Vallahi benimde hiç gidesim yok. Dedim oğluna da ne işim var orada diye ama dinlemedi beni. İllede geleceksin diyor."

 

Dilşad anne kahvesini yudumlarken bana da gülen gözlerle bakıyordu, oğlunu şikayet etmem hoşuna gitmişti galiba. Gülerek konuştu.

 

" Bazen fazla inatçı oluyor değil mi? O huyu aynı babası, hatta dedesi. "

 

" Öyle vallahi, nuh diyor peygamber demiyor bazen. "

 

Aslında pekte öyle değildi. Genelde ben ne dersem mutlulukla yapıyordu. Bugün içinde gitmemek konusunda ısrarcı olsam eminim kabul ederdi ama onu yanlız bırakmak istemiyordum.

 

" Dilşad anne, o dede varya demirhanın dedesi. Çok mu sert adamdı. "

 

Yüzünü tiksinir gibi buruşturdu.

 

"Sert değil düpedüz kötü bir adamdı. Öyle ki o içinin kötülüğü yüzüne yansımıştı. Olmadık işlerle uğraşan pisliğin tekiydi be yavrucum."

 

Anladım dercesine başımı salladım.

 

"Ama demirhanı seviyormuş galiba, banaı anlattı birkaç kez. Birlikte ata binerlermiş hatta ondan öğrenmiş at binmeyi, avlanmaya giderlermiş. Ona karşı değildi sanırım"

 

"Demirhanı çok severdi, benim oğlumu benden alıp kendisi yetiştirmek istedi. Aldı da. Daha üç dört yaşlarındaydı. Ona vermediğim için ansızın kopardı benden.

Haftalarca haber alamadım oğlumdan."

 

Şokla dinliyordum. Ne diye kendi torununu kaçırırdı bir insan.

 

" Sonra nasıl buldunuz, geri mi getirdi. Ona zarar mı vermişti. "

 

Anlatırken bile gözlerindeki o ateş yerini koruyordu. İlk günkü gibi taze bir hırs vardı gözlerinde.

 

" Bir şehrin altını üstüne getirdim kızım, haftalarca aradım. Aç susuz dağları bile dolandım. Olmadık insanlara bulaştım ama buldum. Ben buldum, o dedesi olacak köpek benim oğlumu kuzey ırağa kaçırmış. Aklınca bana bir daha göstermeyecek, kendi gibi yobaz, merhametsiz, acımasız, bir adam yetiştirecek. "

 

Anlattıkça gözleri doluyordu hırsından öyle belliydi ki. Daha fazla uzatmak istemedim. Demirhan da hiç bahsetmemişti bu durumdan.

 

" Ah benim güzel annem, sen ne çilelere maruz kalmışsın. Benim çocuğum yok belki seni en derinden anlayamam ama bariz ki insanı çıldırtır bu hal, sen nasıl aklını kaybetmedin onca olanın arasında."

 

"Olacak rabbimin izniyle, sizinde bir çocuğunuz olacak. Neyse işte yavrucağızım, zor zamanlardı. Ben istediği gibi her şeye sessiz kalan, silik bir gelin olmadığım için bende ne yuva bıraktılar ne çıkardığım sesimi."

 

Dilşad anne çok zor şeyler yaşamıştı, o gözlerinden, bakışlarından bile belliydi.

 

" Onlardan nefret ediyorsun değil mi? "

 

Olumsuzca kafasını salladı.

 

" Nefret, taşıması en ağır duygudur kızım. Yüreğime öyle zor öyle ağır geldi ki yıllarca çabaladım nefretim tükensin diye. Allaha şükür tükettim de, ne hozan ağaya ne zozana ne de başkasına karşı içimde nefret yok. İçim yorulunca kendiliğinden bıraktı sanırım... Yuvamı yıkan o Fersan' a bile. "

 

Fersan dediği demirhanın dedesiydi işte. Demirhan kötü bir adam olduğundan bahsetmişti ama bu kadarını bilmiyordum. Dilşad anneyle biraz daha sohbet ettikten sonra o evine geçti. Akşam yemeğe kalması için ısrarcı olmama rağmen durmadı. Bense demirhanı bekliyordum. Ona tripliydim, sinirliydim.

 

Son beş gündür sürkeli bir yerlere gitmiştik, gezmiş tozmuştuk birlikte. Taa ki son iki güne kadar. İki gündür birlikte dışarı çıkacağız diye onu bekliyordum ama işleri müsaade etmiyordu.

 

Demirhan dün beni bir etkinliğe götürmüştür. Daha doğrusu bir kulübe kayıt ettirmişti. Her hafta bir kitap okuyup hafta sonunda toplanıp yarım saat kitap kritiği yapılıyordu. Arta kalan zamanda da farklı etkinlikler. Dün ilk günüm olduğu için o da bana katılmıştı ama haftaya tek gidecektim ve heyaecanlıydım.

 

Bugünse dilşad anne habersiz bir şekilde kahvaltıya geldiği için anneme ayıp olur çıkamayız diyerek işe gitmişti.

 

Halbuki ben dilşad anneyi de götürmeyi teklif etmiştim. Üçümüz birlikte çok güzel zaman geçirebilirdik. Hem kadıncağızda genelde konaktan çıkmıyordu, ona da farklılık olurdu. Ama beyefendiye kabul ettirememiştim ve sonuç olarak işteydi.

 

Kendime bir bitki çayı yapıp bardaklı sürahime de su doldurarak odaya geçtim. Yanıma çektiğim sehpaya suyumu ve çayımı koydum ve koltuğa yayılarak kitabımı okumaya başladım.

 

Uzun zamandır kitap okumuyordum ve sanırım bu yüzden en başta odaklanmakta çok zorlandım. Yaklaşık bir saat okuduktan sonra artık fazlasıyla heyecanlı gidiyordu. Öyle dalmıştım ki okumaya demirhanın geldiğini dahi duymamıştım.

 

"Ohoo kime diyorum, eve koca mı gelmiş eşek başı mı."

 

Gülerek ve yüksek sesle söylenmesine önce irkilsemde ardından göz devirerek karşılık verdim. Ona cevapta vermeyip tekrar okuduğum kitaba döndüm ama odağım dağılmıştı bile. Sadece sayfada göz gezdiriyordum. Bir terslik olduğunu anladığı için yanıma gelip konuşma çabalarına devam etti.

 

"Ne okuyorsun bakayım, he dün aldığımız kitap... Senden sonra bende okuyayım diyorum... Ne zamana bitirirsin ki."

 

Gülesim geliyordu böyle olunca da ama tuttum kendimi. Sanki okumaya devam ediyormuş gibi sayfayı çevirdim. Benden bir geri dönüş alamayınca iyice dibime yanaştı. Bana tepeden bakıyordu şu an.

 

" Annem gitti mi, göremedim onu da. "

 

Gittiğini bildiğine emindim ama yine konuşma çabasından soruyordu. Bu hali çok tatlı gelmişti gözüme ama hiç bozmadan yine göz devirdim. Konuşurken de kitabımı kapatıp yanıma koydum.

 

"Gitti. Bizimle kalsın dedim ama durmadı. Sen dışarı çıkmak istiyodun kocan gelir götürür birazdan, siz eğlencenize bakın dedi ama saate de bakınca görüyorum ki gelen gerçekten eşek başı galiba!"

 

Aman! Fazla mı olmuştu bilemedim ama bu şekilde atışmak pek hoşuma gitmişti. Onun söylediğini ona iade etmiştim sonuç olarak ama o anki yüz ifadesi çok komikti. Kendimi gülmemek için zor tutarken yanından geçip gidecektim ki kolumdan tutup durdurdu.

 

" Sen bana eşek mi dedin!"

 

"İnsan onu gezdirmeyen kocasına eşek der mi hiç, saçmalama lütfen."

 

Yüzü şaşkın bir ifadeye büründü.

 

"Ha birde dalga geçiyorsun. O kocaya eşek diyen ağzının payını vermeyeyim mi şimdi güzel karıcığım."

 

Beni belimden tutup sardığında, ağzımın payını almak için fazlasıyla hevesli de olsam bu şekilde atışmak hoşuma gittiği için buna devam edecektim. Lakin biraz daha ortamı coşturarak.

 

Demirhanın kolunda duran elimi yavaşça aşağı indirerek erkekliğinin üzerine getirip sabitledim.

 

"Bana birlikte dışarı çıkmak için söz verdiğin halde beni evde bırakıp işe gitmeseydin büyük bir hevesle ağzımın payını almak için bekliyor olacaktım."

 

Elim bulunduğu yeri okşamaya başladığında gözlerindeki filizlenen o tutkuyu görebiliyordum.

 

"Hemen şimdi veririm. Karımın ağzının payını değil direkt ağzına veririm."

 

Pislik, nasılda gülerek söylüyordu. Arsızdı bu adam arsız. Ama birazdan ona yapacağım şeyle zorlansamda sonunda bende fazlasıyla gülecektim.

 

"Arsız bir şey oldun iyice, sana diyecek bir şey bulamıyorum artık."

 

Sanki ben ondan farksızmışım gibi söylememde biraz komik mi olmuştu ne. Sonuçta insan kendini bilmeliydi.

 

Eli aniden pantolonumun hatta külotumun içine sızdığında kadınlığıma yayılan parmaklarının sıcaklığıyla kasıldım. Bu işte yanan ben olmasaydım bari!

 

"Arsızım, senin arsızınım, sana arsızım. Sen o güzel ağzını sözcüklerle doldurup da yorulma diye ağzını dolduracak çok güzel bir aktivitem var, deneyelim mi karıcığım."

 

Yok anacım yok! Bu gidişle burada sevişirdik biz. Hem daha hazırlanacaktık, isteme vardı. Geç kalırdık yoksa. Zorlansam da elini bedenimden çektim ve gözlerinin içine baka baka önünde diz çöktüm. Ellerimi bacaklarına koyduğumda kendince ne yapacağımı anladığı için hevesle ve derin bir şehvetle bakıyordu bana.

 

"Denemek için sabırsızlanıyorum kocam. Birazdan sana yeni bir deneyim yaşatacağım."

 

Ona göz kırptığımda yanımda koltukta duran tokamı alıp onun önünde diz çökmüşken saçlarımı toplayıp tokayı tutturduğumda biraz olsun dikkatini dağıtmaya çalışıyordum.

 

"Bir saniye gözlerini kapatabilir misin."

 

Şaşırdı söylediğime.

 

"Benden mi utanıyorsun gülüm, kocandan."

 

Hayır dercesine baktım gözlerine. Bir yandan da elimi kemerine götürüp çözmeye başladığımda ikiletmeden kapattı gözlerini. Kemeri tamamen çözüp düğmesini de açtım. Hala gözleri kapalıyken fırsat bu fırsat deyip arkamdaki sehpada bardakta duran suyu alıp ayağa kalktığım gibi tüm suyu yüzüne serptim.

 

Anında şaşkınlıkla küfür ederek gözlerini açtığında karşısında kikir kikir gülen beni gördü. Yan yan yürüyerek ondan uzaklaştım. Birde utanmadan dil çıkardığımda oluşan o surat ifadesi çok komikti. Bu haline de kahkaha attığımda fazla sakin kaldığı için de şaşırıyordum biraz.

 

Normalde beni bir un çuvalıymışım gibi oradan oraya atması gerekiyordu. Ama o ıslak yüzüyle gözlerimin içine bakıyordu sadece. Yandan bir gülümsemesini yakaladığım sırada bana arkasını döndü. Ne yani küsmüş müydü. Tam adını söylemek için ağzımı açmışken sehpadaki bir sürahi suyu alıp üzerime boca etmesi bir oldu. Bu seferde o kahkaha atıyordu. Yanda duran ellerimi yumruk yapıp sıktığımda öyle bir bağırdım ki dışarıdan duyulduğuma emindim.

 

"DEMİRHAAAN!!!"

 

Bir sürahi suyu başımdan aşağı dökmesine rağmen hala pişkin pişkin gülüyor muydu bu pislik koca! Sanki ona gücüm yetecekmiş gibi üzerine atıldım.

 

"Seni geberteceğim, yahu insan karısına bunu yapar mı! Saçlarımı da ıslattın... Bende senin saçlarını yolacağım."

 

Bir yandan ona savurduğum ellerime engel olup beni tutarken bir yandan da kahkaha atıyordu hala. Baktım ki çabam boşa gidiyor saçlarına ulaşamıyorum beni tuttuğu kolunu sertçe ısırdığımda dağdan yuvarlanmış inek gibi böğürdü.

 

" Uff napıyorsun be deli karı! Koca ısırılır mı koca."

 

Vurdum omzuna bir tane.

 

"Sensin deli karı! Çabuk çık, git. Islandım ya, insan karısını ıslatır mı!"

 

Aniden beni bacaklarımdan tutup omzuna attığında baş aşağı sarkmış bir şekilde demirhanın o biçimli kalçasıyla göz göze geldim.

 

"Islatır tabii, karısını ıslatmayan adam adam değildir!"

 

Onun dediği ıslatmak farklıydı tabii.

 

Az daha sarkıtsa poposunu ısırırdım ama yetişemediğim için elime yapıştırdım bi tane.

 

Hareket etmeye başladığında beynim dönüyordu. Altta kalmadan o da bastı tokadı popoma. Acıtmıştı yahu! Ama hoşuma da gitmemiş değildi.

 

"Ya indirsene beni deli, seni pişman edeceğim görürsün."

 

Merdivenleri çıkarken tekrar elini popoma atıp bu kez avuçlarında sıktı.

 

"Edersin edersin, ben seni şimdi bir pelte edeyimde sende halin kalırsa beni pişman edersin."

 

Yatak odamıza geldiğimizde beni yatağın üzerine bu sefer gerçek bir çuvalmışım gibi attığında üzerindeki gömleği yırtarcasına çıkardı üzerinden. Vermeyecektim ki boşuna! Çıldırtacaktım onu bugün. Hem istemeye geç kalacaktık bu gidişle!

 

Altındaki pantolonu da çıkardığında bacağımdan tuttuğu gibi beni yatağın ucuna doğru çekti. Önümde sadece bir boxerla dikiliyordu.

 

"Hayırdır canım, birine mi baktın?"

 

Kafasını yana atıp gülü dediğime.

 

Ardından eli benim üzerindekini çıkarmak için kıyafetimin ucuna gittiğinde yatakta geri doğru kaçtım.

 

"Aradığınız feraye'ye şu anda ulaşılamıyor, lütfen daha sonra tekrar deneyiniz."

 

Şımarık şımarık söylediğime yine güldü ve aniden yatakta üzerime çıktı.

 

"Daha sonra da denerim. Ben karıma karşı doyumsuzum, bulduğum her fırsatta denerim"

 

Bir hızla az önce ıslattığı üzerindeki kıyafetimi tutup çıkardığında sütyenle kalmıştım. Yahu bu adam ne kadar çevikti böyle!

 

"Onu mu dedik şimdi, lafı şeyinden anlıyorsun sende."

 

"Neyimden anlıyormuşum lafı?"

 

Ağzımı açtım açtım kapattım.

 

"Şeyinden işte, adı bu. Allah allaah!"

 

Eli karnımda dolanırken birden altımdaki pantolonu da tutup çektiğinde çıkarmıştı üzerimden. Çıkarmıştı evet ama yırtmıştı da! Yatakta doğrulup dizlerimin üzerine oturduğumda o da elinde kalan pantolonu odanın rastgele bir yerine fırlattı.

 

" Ya vahşi misin be adam! "

 

Üzerime doğru tekrar atıldığında yatakta diğer tarafa kaçtım. Ayağa da kalkmıştım. O ise oturuyordu önümde.

 

"Güzeller güzeli karımı seveceğim biraz. O bebeksi teninde nefesleneceğim. Bana huzur veren saçlarını okşayacağım."

 

O böyle tatlı tatlı konuşurken bende alık alık yüzümde de gülümsemeyle onu dinliyordum. Yavaş hareketlerle önümde dizlerinin üstüne oturup kollarını da belime sardığında öyle büyüktü ki başı karnıma geliyordu ben ayakta o oturur olduğu halde.

 

" Dünyalar tatlısı karımı, biriciğimi sevmeyeyim mi?"

 

Başını karnıma yasladığında bende elimi ensesine yerleştirmiştim. Böyle konuşarak içime işliyordu, dünyalar benim oluyordu. Tam gardımı indirecektim ki kadınlığımı iç çamaşırmın üzerinden ısırınca anlık bir şaşkınlık ve sinirle ensesine tokadı yapıştırdım. Kolları arasından sinirle çıktım ve indim yataktan.

 

"Yok sana beni sevmek, git. Deli midir nedir yahu! Milletin kocası pamuklara sarar benimki ısırıyor."

 

Kahkaha attı yine.

 

"Tamam gel gel, yapmıycam öyle. Hem akşama geç kalacağız yoksa."

 

Göz devirdim.

 

"İyi ki diyorsun geç kalacağız diye. Ben hazırlanayım çünkü kocam sapıttı bugün."

 

"O sapıtmış kocan senin ağzının hakkını versin de sen gör sapıtmayı."

 

Ağzının payı da demiyordu hakkı diyordu. Üzerime doğru gelirken tam hızlanmış odadan çıkacaktım ki tekrar omzuna attı beni ve banyoya soktu.

Beni duşa sokup omzundan indirdiğinde kaçmayayım diye de bacaklarımın arasına bacağını kıstırmıştı. Üstten suyu da açtığında ilk olarak soğuk akan suyla içim dışım dondu.

 

"Dondum ya insafsız mısın sen, nasıl kocasın."

 

Elini dudaklarıma götürüp okşadı.

 

"Şşt sakin. Karısını sadece soğuktan titretecek bir koca değilim."

 

Başka türlü de titreteceğim seni diyordu yani. Madem buralara gelmiştik, gösterisindi hünerlerini canım. Akşama geç kalacak olsak bile onunla geçireceğim bir dakikaya bile değişmezdim. Kendimi ona teslim ettiğimde zihnim boşalmıştı çoktan.

 

... 

 

" Geç kalmayız umarım."

 

Demirhan arabayı bir hızla sürüyordu.

 

"Yavrum geç kalsakta sorun olmaz ama neden bu kadar strese girdiğini anlamıyorum."

 

"Hiçbiriyle anlaşamadığımı biliyorsun. Kimseyi de tanımıyorum orada. Yanımda sen varken onlarla diyalog kırmama gerek kalmıyo pek. O yüzden hep birlikte gitmek daha iyi olur diye düşündüm. "

 

Elini elime atıp bir öpücük kondurdu ve tek elle sürmeye devam etti.

 

"Ben yanındayım kurban olduğum. Hem siz sare ile sohbeti baya ilerlettiniz. Sen Azad için değilde arkadaşın için gidiyorsun gibi de düşünebilirsin. Onun yanında olursun zaten iki saat anca sürer kalkarız sonra."

 

O konuşurken çalan telefonunu cümlesi bitince açtı. Arayan babasıydı. Telefon arabaya bağlı olduğu için bende duyuyordum.

 

" Nerdesiniz oğlum, hep birlikte gidelim ayıp. "

 

"Geldik baba beş dakika sürmez. Siz gittiniz mi."

 

Hozan ağanın sıkıntılı sesi devam etti.

 

"Birazdan oradayız bizde. Sende gel içeri girmeden şu şerefsizle bir konuş. İstemede de bu asık suratıyla oturacaksa çıkışta ben dağıtacağım o suratını söyle."

 

Arkadan azadın da sesi geliyordu.

 

"Hala üstüme geliyorsun hozan ağa pes! İstemediğin bir evlilik için zorladınız beni, yetmedi istemeye getirdiniz. İstemediğim bir kadına yüzük takacağım diye göbek mi atayım."

 

"Sus ulan! Töreli bir adam olsaydında sevdiğinle evlendirseydik. Ama o da yokki. Biz adamlara kızınızı alacağız diye söz veriyoruz, tarih kesiyoruz. Bizim it oğlu it elin fahişeleriyle görüşüyor!"

 

Baba oğul tartışıyorlardı. Hemde felaket şekilde. Demirhansa dinliyordu şu an için. Arkadan tekrar azadın sesi geldi.

 

" Bin kere söyledim bir ilgim yok onunla! Kendi geldi oturdu masama. Sonra da zaten o cadı geldi. Kırk düvele de duyurmuş. "

 

" Sus ulan! Eğer orada da bir hinlik çıkartırsan daha bana baba deme azad, sana son sözümdür bilesin!"

 

Ardından kapandı telefon ve dakikalar sonra gelin evinin kapısındayık. İki katlı müstakil bir evdi ve küçük bir avlusu da vardı. Hoş geldin beş gittilerle içeri girdiğimizde hep beraber büyük bir divanda oturuyorduk. Demirhanın halaları, amcaları, yengeleri vardı. Bizde kalabalıktık keza kız evide kalabalıktı. Şimdiden bunalmıştım.

 

Ayrıca demirhanın yanında da oturmuyordum ki. Erkekler bir tarafta oturuyordu kadınlar bir tarafta ve ben cici kaynanam zozan hanımın yanındaydım! Çirkin bakışlarına maruz kalıyordum.

 

"Bu yeni gelin sana özel bir ilgi gösteriyor gibi. Tanışıyor musunuz?"

 

Üstten üstten de konuşuyordu öyle. Artık onlara karşı öyle tahammülüm yoktu ki lafımı esirgemiyordum. Ki tanıştığımızı da biliyordu çünkü sareyle telefonda konuştuğumuzda beni ona sorduklarını söylemişti.

 

"Tanışıyoruz."

 

Kısa cevaplar veriyordum ki benimle daha fazla iletişime geçmesinler. Sarenin kapı ağzından bana işaret yaparak çağırdığını gördüm. Tam kalkacağım sıra zozan hanım yine konuştu.

 

"Bakalım bize de sana olduğu kadar iyi olacak mı, neyse zaten ben gelinime kiminle oturup kalkması gerektiğinde öğretirim."

 

Ayağa kalktığımda söylediğiyle ilk duraksadım ama sesimi kısarak karşılık verdim. O sırada zozan hanımda ışıltılı ayakkabılarımı inceliyordu.

 

"Öğretin tabii, sonuçta dost başa düşman ayağa bakar derler. Sizde gelininize uygulamalı gösterirsiniz. Ne de olsa herkes bildiği işi yapmalı değil mi? "

 

Ona sanki güzel bir şey söylüyormuş gibi gülümseyerek yanından ayrılıp sareyle birlikte mutfağa geldiğimizde burada da hummalı bir çalışma vardı. İkramlıklar hazırlanıyordu. İsteme olmuştu az önce ve sare sandalyesini azaddan epey bir uzağa iterek oturmuştu. Henüz konuştuklarını da görmemiştim. Sadece birbirlerine öldürücü bakışlar atıyorlardı.

 

"İstediğin bir şey varsa çekinme al. Hatta bak şu sarmanın tadına."

 

Eline aldığı sarmayı ağzıma tepmesi bir oldu ama bu nasıl lezzetli bir sarmadı böyle.

 

" Elinize sağlık çok güzel olmuş vallahi. Sen mi sardın."

 

Göz devirdi bu sözüme. Üzerindeki kırık beyaz kolları hafif vatkalı a kesim elbisesi, sarı saçları ve hafif makyajıyla öyle tatlı duruyordu ki.

 

"O domuzla evleneceğim diye birde oturup sarma mı saracağım! Taş yesin pislik."

 

Biraz sesli konuştuğu için diğer kızlar da duymuş ve yandan bir bakış atmışlardı. Sare de bunu fark edince sesini alçaltmıştı. Yanına iyice yaklaştım ve sadece ikimizin duyabileceği bir tonda konuştum.

 

" Sare haddim olmayarak ama aramızdaki samimiyete dayanarak soruyorum. Yeri ve zamanı değil farkındayım ama."

 

Ben daha sözümü bitirmeden beni anladığını bakışları belli ediyordu.

 

"Bu evliliği niye yapıyorum diyorsun değil mi?"

 

Kafa salladım onaylarcasına. Derin bir nefes alıp daha az önce parmağına takılan kurdelesi üzerinde yüzüğüyle oynarken sıkıntıyla cevap gerdi.

 

"Nefes almak için feraye, bir parça da olsa rahat nefes almak için."

 

Gözlerine acı inmişti sanki konuşurken. O belki de basit bir şey söylediğini düşünüyordu ama o gözlerinde gördüğüm çaresizlik öyle derindi ki. Ben ona cevap veremeden annesi bir hışımla mutfağa girip insanın ürkeceği cinsten bakışlarını üzerimize dikerek konuştu.

 

"Baba ve çiyager seni çağırıyor. İçerde senin sözün kesilirken sende burada ağız ayırıyorsun! Ayrıca içerideyken o dilin kimseye uzanmasın dikkat et."

 

Sarenin aldığı uyarıyla ikimizde büyük odanın yolunu tuttuk. Sare ona kim ne derse desin bir laf verip oturtuyordu herkesi. Bu yüzdendi annesinin uyarısı. Annesi de öyle genç görünüyordu ki ablası gibi duruyordu.

 

Bu kez zozan hanımın yanına değil sarenin az ilerisine koyulan sandalyeye oturmuştum. Birbirimizi rahatlıkla duyuyorduk. O yanında olmamı istemişti.

 

İkramlıklar da yenilip içildikten sonra tam herkes dağılacağı sırada odaya bomba gibi düşen dilanla gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Demirhan onun gelemeyeceğini söylemişti, burada ne işi vardı Allah aşkına! Demirhan da şaşırmış bir şekilde gözlerime bakıyordu. Vereceğim tepkiyi merak ediyordu. Sorun yok dercesine gözlerimi kapatıp açtığımda buna inanmasa da onayladı Gözleriyle.

 

Dilan annesinin yanına geldiğinde sarenin annesi ve diğerleriyle tanıştıktan sonra az önce benim oturduğum yere kuruldu. Gözleri bana sinirle bakıyordu hatta öyle ki bunu saklama ihtiyacı bile duymuyordu. Sarenin annesi Nazan hanımla olan sohbetini bitirdikten sonra kalkıp bize doğru gelen dilanla kalbimde adlandıramadığım bir ağırlık oluştu. Karnı öyle büyümüştü ki fark edilmemesi mümkün değildi ki zaten o da gözüme sokmak istercesine eliyle ovalaya ovalaya karşımda durdu.

 

"Kusura bakma geç kaldım, bazı istenmeyen sebeplerden dolayı kardeşimin karısıyla daha yeni tanışıyorum ah şu hamilelik! Neyse hayırlı olsun canım Allah tamamına erdirsin."

 

Sareye tebriğini iletirken son sözünü bana bakarak söylemişti. Sareyle bir yakınlık kurmak istercesine içten bir şekilde söylediği belliydi ama aynı karşılığı bulamadı. Sare sadece yalandan gülümseyerek oturduğu yerden kalkmadan tebriği kabul etti.

 

" Sağol canım. Darısı sana diyeceğim ama sen o işleri çoktan halletmişsin."

 

Dilanın şişmiş karnını göstererek konuşmasına kahkaha atacaktım ama elimi burnuma götürerek burnumu kaşıyormuş gibi yapıp bunu gizledim. Beklediği samimiyeti ve karşılamayı alamayınca bozulmuştu. Hoşuma gitmişti bu.

 

" Hallettim hallettim de hamile görümceni böyle oturarak mı karşılayacaksın cidden."

 

Sare sıkılmış gibi göz kırptı ama yine de yüzüne o tatlı gülümsemesini yerleştirdi.

 

"Estağfurullah! Kraliçe Elizabeth gelmiş tabii ki önünde diz çökeceğim."

 

Dilan sinirle gözlerini açtığında azad olaya müdahale etmek ister gibi ayağa kalkıp sareyi de kolundan tuttuğu gibi ayağa kaldırdı.

 

Herkes kendi halinde sohbette olduğu için kimse duymuyordu. Yanımızdaki azad hariç. Tabii birde buraya dikkat kesilen hatta tam şu anda ayağa kalkıp yanındaki adamların sohbetinden kurtulabilirse yanıma gelecek olan kocam harici kimsenin umurunda değildi.

 

"Karşında benim kardeşim var, benim aileme karşı saygılı olacaksın."

 

Sare kolunu ondan çektiğinde sinirle ona döndü.

 

"Haddini bil bir daha sakın bana dokunmaya kalkma! Saygı istiyorsan saygı göstereceksin."

 

"Kızım sen değişik misin. Hamile kadın senin ayağına gelmiş tebrik veriyor. Sen göz devirip kraliçe misin ayağa kalkamam diyorsun!"

 

Sare göz devirdi yine.

 

"Kes sesini! Kadını alıp yerden yere vurmuşum gibi konuşma. Şakadan da anlamıyorsun... Dangalak."

 

Son kelimesini ağzının içinde söylemişti ama ben anlamıştım. Azad da anlamıştı ki gözleri daha da alevlendi. Sinirle parlıyordu. Tam konuşacaktı ki yanımda biten demirhan onu susturdu.

 

" Şşt sakın! O gözlerindeki çirkin ifadeyi at. Nerede olduğunuzun farkına varın. Kedi köpek gibisiniz."

 

İkiside sustuğunda bu kez dilan söze atladı.

 

"Abi, nasılsın."

 

Demirhan Dilana bakmıyordu. Gözlerini ona değdirmeden konuştu.

 

"İyiyim."

 

Kestirip atar gibi cevap vermişti. Bu beni rahatsız etmiyordu.

 

"Yüzüme bakmayacak mısın, aylar oldu."

 

Demirhan dişlerini sıkıyordu. Sare ise omzuma dokunup ne iş dercesine bir baş işareti yaptı. Tepkisiz kaldım ona karşı, ne diyecektim Allah aşkına. Görümcen benim eski en yakın arkadaşım ve eski kocamın üzerime kuma getirdiği kadın mı!

 

Salondakiler gitmek için ayaklandığında Sare ve Azad yanımızdan ayrıldı.

 

"Hamileyim be abi, karnımda yeğenini taşıyorum. Onun hatırı için yüzüme bakmayacak mısın. Yetmedi mi beni cezalandırdığın. Elimizde ne var ne yok aldın bu kadın için. Kocamın beş kuruş parası kalmadı abi, çocuğum doğsa ona süt alacak parası kalmadı ya! Yeni yetme oğlanlar gibi babasından harçlık alıyor. "

 

" Sende kocanda hak ettiğinizi buldunuz! Bana yaşatırdıklarınızı ne çabuk unuttun dilan, o pislik beni az kalsın öldürüyordu ya! "

 

Odadaki herkes çıkınca yalnız kalmıştık. Demirhan babasına geliyoruz siz çıkın dediği için onlar avluya doğru çıkmıştı.

 

" Senin yüzünden, her şey senin yüzünden. Sen abimi doldurmasan o yapmaz bana böyle. Kıymaz bana. "

 

Demirhan konuşacaktı ki elimi koluna koyup susturdum.

 

"Senin abin çocuk değil, kimin neyi hak ettiğini biliyor. Ayrıca benim kimseyi doldurduğum yok. İşlediğin günahları çabuk unutuyorsun. Karma işte dilan. Ah alan aldığı ahın ezikliğini yaşamadan ölür mü sandın!"

 

"Sakın ağzını açma, karıma tek laf etmeye hakkın yok. Hamilesin ve sinirden kendini sıkmaktan kıpkırmızı oldun. Kendini düşünmüyorsan karnındakini düşün. Ne benimle ne karımla diyaloğa girme."

 

Benim ardımdan belimden tutarak Dilanın da konuşmasına müsaade etmeden birkaç söz söyleyip beni odadan çıkardı demirhan. Dilanın peşimizden acı çekeceksin feraye diye söylendiğini duyduğumda umursamadım. Bana daha ne yapabilirdi Allah aşkına!

 

Lakin her zorlukla beraber bir kolaylık vardı. Demirhan bunun en güzel kanıtıydı. Yaşadığım ızdırap dolu o günlerin karşılığında bir ömür seveceğim ve beni seven bir eş nasip etmişti rabbim. Demirhan benim bu dünyadaki mükafatımdı.

 

... 

 

Bölüm hakkındaki düşünceleriniz?

 

 

Bölüm : 15.05.2025 19:05 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...