30. Bölüm

30. Bölüm

ZEYBİK
zeybik_yz

Daha erken atmayı planlamıştım ama şartlar maalesef ki... Bugüne kısmetmiş diyelim.

 

Kafamda bir yorum sınırı belirledim. Yorumlarda buluşalım kuşum 💖

 

 

 

Demirhanın ağzından

 

Şu sikik davetin bitmesi için dakikaları sayıyordum resmen. Başım ağrıdan çatlayacaktı. Ama ağırtanları da ben çatlatacaktım! Feraye'nin güzelliğinin farkındaydım. Her ne kadar o farkında olmasa da ben bir bakışının dillere destan olacak bir kadın olduğunu biliyordum.

 

Böyle işi sikeyim ki onu gören herkes bunu fark ediyordu. Tüm gözler onun üzerindeydi ama kafmaa kazıdığım dört kişi vardı ki ağızlarının suları aka aka benim karımı izlediler. Kendi elleriyle sonlarını hazırladıklarından bir haberlerdi. Çoktan alandan çıkarttırmıştım o piçleri. Hepsinin ibreti alem olsun diye sikini koparacaktım. Ona bakan her göz için deli dehşet öfkem vardı.

 

Kıskanmak bu muydu? Öyleyse sapına kadar kıskanıyordum ulan! Karımı bir an önce tüm gözlerden sakınıp evimize götürmek ona bakan o gözleri deli dehşet bir şekilde deşmek istiyordum. Bu gecenin benim için asıl önemi Türk asıllı Fransız iş adamı Lionel leo Richard'dı.

 

Fransa pazarına açılma planlarım vardı ve tüm Fransa pazarı bu adamın elinden geçiyordu. Ve bu pazarda olmamız için önce onu kendi tarafıma çekmeliydim. Bu gece benim gibi onunla konuşan birçok girişimci vardı. Rakiplerim...

 

Ben ise en son anı beklemiştim. Sanki onu bekliyormuşum gibi değilde rastlantı gibi lanse edecektim. Adamın burada olma sebebi iş değil karısıydı. Karısı iranın soylu bir aşiretine mensuptu ve ailesiyle katıldığı bu davete tesadüfen eşinin de yanında olmasıyla birlikte katılmıştı. Davet listesinde isimlerini bir hafta önce görmüştüm ve bir haftadır ekibimle çok çalışarak planlar yapmıştık.

 

Aile kavramına oldukça değer veriyordu leo. Ve onu buradan vuracaktım. O samimiyet istiyordu bende bunu ona verecektim. O ve eşi hazel öyle hissedecekti.

 

Şimdi yanımdaki kadının ne güzel bir manzara olduğunu bilmeden etrafı izlemesini bölerek söze girdim. Az çok bahsetmiştim zaten.

 

"Fire vermememiz lazım, anladın değil mi. Evli, mutlu ve fazlasıyla aşık bir çifti canlandıracağız. Buna inanmaları lazım, ama onlardan önce..."

 

Feraye'nin sandalyesinin alt kısmından tek elimle tutup tek hamlede yamacıma çektim. Şaşırdığı ve sarsıldığı için açılan ağzı fazla iştah kabartıcı duruyordu. Onu her pozisyonda sarsmak için can atan aklım kafamı karıştırıyordu! Birbirimize şu an oldukça yakındık ve ben içimdeki yangını o kor dudaklarda söndürmemek için zor duruyordum.

 

"Demirhan napıyorsun!"

 

"Onlardan önce bizim inanmamız lazım, samimiyetimize, aşkımıza. Unutma feraye, onları tavlamanın yolu samimiyetimizi hissettirmekten geçiyor. İşte geliyorlar. Ha bu arada bana adımla seslenme."

 

Gözleri şaşkınlıkla açıldı. Her hali fazla tatlıydı bu kadının be!

 

" Ne diyeyim ki adın demirhan."

 

İyice yaklaştım yüzüne. Ne etraftaki insanların önemi vardı ne başka bir şeyin. Bulduğum her fırsatta dibinde bitmek istiyordum. İnşallah bir günde içinde...

 

"Ne bileyim gülüm, karılar kocalarına aşkım, erkeğim, aslanım falan demiyorlar mı bul bir şey işte."

 

"E yok deve!"

 

"Yok be deve diyeni duymadım hiç."

 

Ferayeden koluma yediğim şaplakla ciddi olarak demediğini anladım. Bu sırada masamıza artık birkaç adım uzaklıkta olan çift için ayağa kalktım. Feraye de benimle birlikte ayaklandığındı. Umarım az önce ki şakalaşmamızı bir kavga olarak algılamazlardı!

 

"Bienvenue leo, hazel"

 

Karşımda en az benim kadar güçlü duran adamın elini sıkarak güler yüzle hoş geldiniz dedim.

 

"A Turkçe devam edelim demir. Göruşmeyeli uzuun zaman oldu, nasılsın. Evlendiğini duydum, şaşirdim. " (ben normal yazacağım siz bu adamın konuşmalarını aksanlı okuyun)

 

Türk asıllı olduğu için Türkçeyi oldukça güzel konuşuyordu. Sadece bilindik o yabancı aksanı taşıyordu.

 

"Gayet iyiyim lionel. Tanıştırayım, bu güzel hanım eşim, feraye. Bunlar da lionel ve müstakbel eşi hazel. "

 

Feraye de önce hazelle sonra leo ile el sıkıştı.

 

"Hoş geldiniz, tanıştığıma memnun oldum."

 

Gerginliğinin farkındaydım. Aslında kendini rahat bıraksa gevşeyecekti. Hatta yeni insanlarla tanışıp sohbet etmek ona iyi bile gelebilirdi.

 

"Hoş bulduk güzel hanım. Seni gördüğümde dedim mahparedir bu, yani bizim dilimizde ay parçası demek. Ay gibi parlayan bir kadınsın."

 

Hazelin ferayeye olan iltifatıyla minik karımın yanakları kızardı ve gözleri ışıldadı, hoşuna gitmişti. Kadınlar iltifat almayı severdi özellikle başka kadınlardan. Bu şekilde bir sohbete başladığımızda sohbetimiz oldukça koyu bir evreye geldiğinde odak noktamızın değişmemesi için alandan çıkıp terasa geçmeyi teklif ettim.

 

Fazla gürültü vardı ve birileri gelip sürekli ya bana da leo'ya selam veriyordu. Hep birlikte terasa çıktığımızda herkes aşağıdaki alanı daha cazip bulduğu için tek tük insan vardı burada.

 

Tüm masalar ayakta durmak için tasarlanmıştı hepimize birer kadeh şarap söylediğimde aşağıda da beyaz şarap içtiğimiz için bu herkesin ikinci içkisiydi. Feraye başta sevmese de ardından yudum yudum içerek beğendiğini söylemişti. O da hazelle koyu bir muhabbete tutulmuştu. Fark ettirmesem de gözüm, kulağım kısacası odağım hep ondaydı. İçkinin getirdiği o açıklıkla rahat davranıyordu. Keşke hiçbir zaman kendini tutmasaydı.

 

Gece saatlerine yaklaştığımız için hava oldukça serinlemişti. Üşüdüğünü belli edercesine kollarını birbirine dolayıp sohbetinden de geri kalmadan gülümserken onu titreten o rüzgar olmak istedim. Üzerimdeki ceketi çıkarıp yanımdaki kadının omuzlarına bıraktığımda tam arkasında duruyordum. Kafasını bana çevirip minnetle baktı.

 

"Teşekkür ederim aslanım."

 

Cilveli bir gülüş sunarak konuşmasıyla karnından tuttuğum gibi bedenini bedenime yasladım. Tam arkasında olduğum için sırtı göğsüme yaslanmıştı. Hafif sarhoş olmuştu belli ki ve bu bizim için risk teşkil edebilirdi.

 

" Oh madam! Sende üşüdün mü tatlım. Bende omuzlarına ceketimi atıp biricik karımı sarayım."

 

Leo da benimle aynı şeyi yapıp karısına ceketini sardı ve kolları arasına aldı.

 

"Demir bey'den görmesen daha üşüyecektim burada. Ah erkekler, kot kafalılar."

 

Hazelin gülerek söylediğine feraye de bir kahkaha patlattı. Alkol ikisini de etkisi altına almıştı. Bu hali oldukça tatlı gelse de riskliydi. Kollarımdaki kadının kulağına eğildim.

 

" Feraye, adama kot kafalı dedi karısı sende buna kahkaha patlatmasa mıydın? İşimiz olacaksa da olmayacak."

 

Kollarımın arasında yüzünü bana döndü. Bu arada leo da eşiyle ilgileniyordu çünkü onun eşi felaket sarhoş olmuştu.

 

"Ya bir şey olmaz. O kocasına neler neler dedi bir duysan. Hem aramızda güldük biz... Ama bir şey soracağım."

 

Bir elimi beline yerleştirip kendime yasladım.

 

"Sor güzelim, buyur."

 

Kendi kendine kıkırdadı. Onu içime sokasım geliyordu öyle tatlıydı ki!

 

"Eve ne zaman gideceğiz, bi şey yapmamız gerekiyor ama sadece evde yapabiliriz. Yani bi an önce eve gitmemiz lazım. Saat yarın olucak baksana!"

 

Bana kızarcasına konuşması güldürdü beni. Sarhoş muydu emin değilim ama kendinde olmadığı açıktı.

 

"Neymiş o sadece evde yapabileceğimiz şey. Söyle bakalım. "

 

Bir elini sakalıma çıkararak bir tutamı parmakları arasına alıp çekti. Kirli sakallı bir adamdım ama nasıl tırnaklarıyla tutup sakallarımı çekmişti yahu!

 

"Söylemem, göstereceğim. Gidelim diyorum gii dee lim."

 

Yüzümdeki elini tutup indirdim ve beline koyup kendime bastırdım.

 

"Ne bu vahşileşmeye başladın sen iyice, ama bir hoşuma gitmedi değil. Hoyrat severim. Hem görmek için de sabırsızlanıyorum."

 

Bu sefer yaptığım imayı anladığı için hızla kollarımdan çıktı ve masadaki kalan şarabını da fondip yaptı.

 

"Demir benim karım fazla kaçırdı alkolü. O daha da dağıtmadan biz artık gidelim çünkü yola da çıkacağız. Ondan önce..."

 

Hazelin çantasından bir kutu çıkarıp leoya vermesiyle o da kutuyu bana uzattı.

 

"Bu gün doğum günün olduğunu hatırlıyorum, geçen sene de fransadaydın doğum gününden bir gün öncesiydi. Bu hediyeyi sana armağan etmek istiyorum. Eşinle birlikte nice mutlu yıllara demir."

 

Teşekkür ederek kutuyu ellerinden aldığımda içtenlikle gülümsedim. Bu dört ya da beşinci denk gelişimizdi ama bunu hatırlamıştı ve beni düşünmüştü. Bu işi bağlayacağımdan çok emindim.

 

" Çok ince düşünceli bir adamsın leo teşekkür ederim. Bana nice mutlu yıllara bize de nice başarılı iş birliklerine diyelim mi o zaman?"

 

Derince gülümsedi ve tekrar tokalaşmak için elini uzattı. O sırada feraye de hazele sarılıyordu. İyi anlaşmışlardı.

 

" Tuttuğunu koparan bir adamsın demir, anlaşmayı senin alacağından çok emindin zaten. İki taraf içinde hayırlı olsun diyelim. Planladığımız gibi haftaya görüşürüz."

 

Her şey planladığım gibi gittiğinde plan dışı kalan tek şey feraye'nin hafif sarhoş olmasıydı. Birkaç dakika daha durup ayrılacaktık o yüzden. Giden çiftin peşimden bizde merdivenlere yöneldiğimizde ferayenin başı döndüğü için merdivenin başında bir tökezledi.

 

"Feraye, iyi misin."

 

Kolumdan destek aldı. Ardından kolumdaki elini elime indirdi ve elimi tuttu.

 

"Şimdi iyiyim. Düşmeden inmem lazım, elini ödünç aldım."

 

Gülümsedim sözlerine ve indik merdivenleri.

 

"Hadi ama gitmiyor muyuz?"

 

"Babama bir görünelim önce. Aslında o seninle konuşmak istiyordu ama müsait değilsin bunun için. Başka zaman artık. Yanına uğray-"

 

Hem yürüyüp hem ferayeyle konuşurken bir kadının lafa atlayıp sözümü kesmesiyle durduk.

 

"Demir, her yerde seni arıyorum. Buldum sonunda!"

 

"Çıkaramadım hanım efendi, kimsin?"

 

"Hatırlamadın mı beni, buket. Geçen yaz tanışmıştık hani, Antalya da otelde."

 

Feraye'nin o yarı baygın bakışları gitmiş yerine avını izleyen bir yırtıcı misali gözlerle izliyordu kadını. Karşımdaki kendini akıllı sanan ama bir sike sürecek aklı olmayan kadını şimdi hatırlamıştım. Tam aslında kim olduğunu söyleyecektim ki feraye'nin beni sahiplenircesine elini arkasında duran bana yaslaması ve konuşmasıyla sustum.

 

"O önemsiz insanları pek hatırlamaz ama otel falan diyince şey misin sen, or-"

 

Elimi hızla dudaklarına götürüp susturdum. Orospu diyecekti kadına, ha gerçekten bir orospuydu orası ayrı ama onun kalitesini düşürecek sözler sarf etmesini dahi istemiyordum. Alkolün etkisinde olduğu için böyle davranıyordu.

 

Elini kemerimin tam üzerine koymuştu. Avuç içini sinirle bastırıyordu karnıma. Arkasında olduğum için kimsenin görmeyeceğini düşünmüş olacak ki birde etimi kıstırdı.

 

"Hatırladım seni."

 

Daha sözlerimin devamı gelmeden kemerimin alt kısmına kayan eli bulunduğu yere sıkarcasına baskı uygulayınca içimde bir şeyler kaynadı. Bu kadın beni kıskanıyordu galiba! Ve elinin nerde olduğunun farkında değildi. Bir hızla fark ettirmeden elini oradan çektim ve elini tuttum. Yoksa hoş şeyler olmayacaktı, birisi görebilirdi de.

 

"Remzi beyin asistanısın sen, otelde yapılan toplantıda karşılaşmıştık. Evet bir sorun mu var?"

 

Bozulduğu bariz belliydi. Ne sanıyordu ki ona yüz vereceğimi mi? Elindeki kutuyu baştaki cesur halinden eser kalmadan bana uzattı.

 

"Bugün doğum gününüz, kutlamak ve size bir hediye vermek istemiştim."

 

"Pardon canım ama kim olarak? Kocam hediye kabul etmiyor maalesef. Yine de düşüncen için teşekkür ederiz."

 

Feraye kadını resmen kovduğunda gururla izliyordum onu. Kadının amacını ben anladıysam başka bir kadın hayli hayli anlardı. Evli bir adama hele de karısı yanındayken gelip onunla yattığını ima eden sözler kullanırken ne bekliyordu!

 

" Eveet bugün herkese teker teker haddini bildirdiğine göre babama uğrayıp evimize gidelim mi."

 

O hala sinirliydi az önce yaşanan olaya. Ve benim aksime gülümsemiyordu. Yanımızdan geçen garsonun tesisinden bir içki kapıp fondip yaptığında şaşkınlıkla onu izliyordum. Daha ben ağzımı açıp konuşamadan dudaklarından çektiği bardağı elime sıkıştırdı.

 

"Babana sonra uğrarsın, eve gidiyoruz demirhan! Asıl hediyeyi göstereceğim ben sana. Hem çok sıcak oldu burası, bir ateş bastı beni. Çıkalım. "

 

Fazla ateşliydi! Sikeyim ki bu kadının öfkeli ve kıskanç hali fazla ateşliydi. Ulan istese köpeği bile olurdum ben onun. Neydi bu!

 

"Sen iste galaksinin bile dışına çıkarım amına koyayım be. Çıkalım yavrum, çıkalım prensesim."

 

Bu kadın ya gerçekten benim olacaktı ya da sonum olacaktı. O ahu gözleri yok mu, beni ipe götürürdü...

 

Feraye'nin ağzından.

 

Başım fena halde dönüyordu. Neyime güvenerek o kadar alkol almıştım asla bilmiyordum. Ona rağmen iyi bile ayaktaydım galiba. Demirhanın elini tutup salondan çıkarken hiç olmadığım kadar özgüvenli ve havalı hissediyordum normal miydi?

 

Sanırım bugün herkese ağzının payını misliyle vermemden ötürüydü. Kanıma karışan alkolün de etkisiyle içimden bambaşka bir kadın çıkmıştı sanki. Ama sevmiştim bu versiyonumu. Tek sorun bana kötü kötü bakan ama tek laf edemeyen eski kaynanama göz devrimekle yetinmemdi.

 

Hazır içimde ki bu arsız ve cesur kadın benimleyken onunda ağzının payını versem iyi olurdu. Evet evet vermeliydim. Hatta o pis ağzını yırtmalıydım. Şimdi gidip yırtacaktım. Demirhanın elini bırakıp az önce çıktığımız kapıdan bir hışımla içeri girmek için hızla adımlarken. Demirhanın şaşkınlıkla arkamdan

 

"Haydaa ne oluyor be kızım!"

 

Demirhan beni durdurmak için kolumu tuttu ama elinden sıyrılıp konuşurken hızla ilerlemeye devam ettim.

 

"Öc alacağım bıraksana yahu! Yılan şehnazın payını vermedim ki kaldı o."

 

Demirhan kolunu belime sarıp tuttu beni. Ben ileri atılmaya çalıştıkça çabam boşa çıkıyordu.

 

"Tamam o bidahaki sefere artık, nasip değilmiş."

 

Pişkin pişkin birde dalga geçercesine gülerek şöyle söylemesi yok muydu!

 

"Ya bana göz devirdi göz! Kimse bana göz deviremez artık! Kirpiklerini yolacağım onun!"

 

Ben yoldan tekrar içeri dönmeye çalıştıkça demirhan da beni kolları arasına alıp durdurmaya çalışıyordu. Etraftaki insanların bizi izlediğinin farkında dahi değildim.

 

"Alkol başına vurdu senin ha! Dursana kızım!"

 

Durup gözlerine baktım üzgünce.

 

"Bi tane yolayım nolur."

 

Yine güldü bana. İyice sinirleniyordum o güldükçe.

 

"Anlaşıldı, biraz zor kullanmamız gerekli."

 

Anlamazca bakıyordum.

 

"Ne için anlamadım?"

 

Yandan bir gülüş attı.

 

"Demir hava yollarına hoş geldin fındık."

 

Demirhanın sözünü bitirdiği gibi beni bacaklarımdan tutup omuzlarından baş aşağı bedenimi sallandırması bir oldu.

 

"Noluyor ya!"

 

"Evimize gidiyoruz, ne olacak."

 

"E ben niye senin sırtında gidiyorum! İndir beni, çok fena midem bulandı, kusacağım bak."

 

Söylediklerimi asla umursamadan birde üstüne ıslık çala çala omuzuna attığı benimle otoparka yürümeye devam eden adama şaşırmıyordum çünkü gerçekten felaket derecede midem bulanıyordu. Bu adam şaka yaptığımı mı düşünüyordu? Sırtından aşağı kusacaktım şimdi. Midem ağzımda olduğu için zar zor konuştum.

 

"Şaka yapmıyorum, kusacağım vallahi sırtına kusacağım."

 

"Tamam tamam. Geldik zaten arabaya."

 

Sanki ben bir çuval unmuşum gibi pat diye omuzundan yere bıraktığında zaten çalkantıda olan midem daha da şahlandı ve kendimi daha fazla tutamayıp içimdekileri çıkardım.

 

Hem benim üzerim hem onun üzeri ayakkabıları batmıştı.

 

" FERAYE! iyi misin. Hay aklımı sikeyim gerçekten kustun."

 

Benimle birlikte o da yere çökmüş saçlarımı geriye doğru tarayarak beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Bulantım devam etsede midemdekikeri boşalttığım

İçin şu an daha rahattım.

 

"Çok mu bulanıyor hala. Su vardı arabada bir dakika güzelim. "

 

İvedilikle arabadaki suyu aldı ve önce içmem için bana uzattı bir iki yudum alıp durdum. Ardından demirhan suyu ellerine döküp hem ensemi hem yanaklarımı ıslattı. Bu iyi gelmişti ferahlamıştım.

 

"Özür dilerim, nereden bileyim kusacaksın. Geçti mi, daha iyi misin?"

 

Daha iyiydim ama daha kötüydüm. Midem iyidi ama hem kendi üzerime hem adamın üzerine kusmuştum. Ağlayacaktım, vallahi tam şuracıkta ağlayacaktım.

 

Dudaklarım titrerken kendimi daha fazla tutamayıp göz yaşlarımı akıttığımda demirhan yüzümü ellerinin arasına alıp benimle bir bebekmişim gibi ilgilenince utançtan daha çok ağlamaya başladım. Ağlamalarım artık sesli birer haykırışa döndüğünde bir kez daha alkol içmemeye yeminler ediyordum içimden.

 

Demirhan benimle konuşmaya çalışıyordu ama ağlamaktan cevap veremeyip birde üstünde yerimden kalkamadığım için aracın kapısını açıp ardından beni kucaklayıp araca bindirdi. Bir süre ağlayarak yolu izlediğimde son hatırladığım şey demirhanın bir yandan araba sürerken bir yandan elimi okşayıp "Göz yaşlarına kurban olurum, yalvarırım ağlama şöyle içli içli." demesi oldu.

 

...

 

"Ferayee, hadi kendine gel güzelim."

 

Yanağıma pat pat vurulmasıyla gözlerimi zorda olsa açtım. Derin bir uykuda gibiydim hemde felaket derecede başım ağrıyordu. Odamda, yatağımdaydım. Demirhansa baş ucumda oturmuş benimle ilgileniyordu.

 

"Su içmek ister misin?"

 

Sorusuna olumsuza kafa salladım. Bir elimi ağrıyan başıma götürüp ağrısını belli edercesine yüzümü buruşturdum.

 

"Biz en son terastaydık, ne ara buraya geldik?"

 

"Ha sen hatırlamıyorsun olanları."

 

Korkuyla yerimden sıçradım. Ne yapmıştım da öyle demişti. Evet hatırlamıyordum ama neyi hatırlamadığımı da hatırlamıyordum?

 

"Hatırlamıyorum galiba ama be-"

 

Aklıma gelen görüntülerle gözlerimi kapattım. Beni omuzlarında taşımıştı ve adamın üzerine kusmuştum. Allahta beni kahretmesindi! Demirhan halimden hatırladığımı ve utandığımı anlamış olacak ki beni rahatlatmak için benden uzaklaştı ve konuştu.

 

" Sen şimdi üzerini değiştir, rahat bir şeyler giy. Bende şu takımlardan kurtulayım sonra sana bi kahve yapalım."

 

Oldukça mahçup bir şekilde ona bakıyordum hala. Söylediklerine bir tepki de vermemiştim.

 

"E ama bakma öyle hadi. On dakikaya mutfakta buluşalım."

 

Sözlerini bitirip odadan çıktığında bende yerimden fırladım. Doğum günüydü onun ve saate baktığımda on ikiye yirmi dakika kaldığını gördüm. Doğum günü geçmeden kutlamam lazımdı. Ayrıca tabii ki o pastayı görmeden!

 

Hızla üzerimdekileri çıkartıp dolaptan elime ne geldiyse aldım. Şortlu takımdı. O kadar acele ediyordum ki altını giyerken dengemi kaybedip düştüm ama aynı hızla üzerime tişörtü de geçirdiğimde banyoya gidip elimi yıkayıp enseme su vurdum. Saçlarımı da çat pat düzelttiğimde mutfağa koştum.

 

Hala çakırkeyif olduğumun farkındaydım. O sarhoşluk bedenimde ruhumda benimleydi ama umursamadım. İki kadeh ve bir şarap çıkarıp masaya koydum. Masaya birde kuru yemiş tabağı koymuştum. Şanslıydım ki demirhan hala gelmemişti ve bunları halledebilmiştim.

 

Yukarıdan gelen seslerle pastayı İçerideki buz dolabından çıkardım üzerine aldığım mumları da diktim ama demirhanın merdivenlerden inen ayak seslerini de duymamla pastayı arkama sakladım.

 

Sakladım sallamasına lakin zor tutuyordum. Tek bir yanlış hareketimde iki elimle arkamda tuttuğum onca emek verdiğim pastam devrilirdi. Demirhan mutfağa girdiğinde hem koştur koştur masa hazırlamaktan hemde heyecandan göğsüm hızla inip kalkıyordu.

 

Demirhanın gözleri bir süre göğsümde takılı kaldıktan sonra bakışları yüzümün her yerinde dolandı. Bir yüzüme bir heyecanla kalkıp inen göğsüme bakıyordu niye ki?

 

"Ben sana kahve yapmaya indim ayıl diyeu ama fındık benden hızlı çıktı. Acıktın mı sen masa hazırlamışsın. Ben beş dakika da sana bir ekmek arası yapayım ne dersin?"

 

Birde şöyle göz kırpmıyor muydu sözünü bitirince. Ah kalbim ah...

 

"Dur ya hayır! Ekmek arası falan hiç öyle bi zamanda değiliz şu an."

 

Hınzırca güldü ve bana iyice yaklaştı. Aramızda birkaç adamın vardı sadece.

 

"Nasıl bir zamandaymışız... Neydi şu sadece evde yapabileceğimiz o şey, onun zamanı mı?Gösterecektin hani. Gerçi ben gördüm göreceğimi de..."

 

Son cümlesine ağzının içinde gevelese de duymuştum. Pastamı görmüştü demek ki. Tabii alel acele üstümü değişip aşağı inerken sütyen giymeyi unuttuğum ve üstümdeki dar ve ince tişörtten demirhana selam çakan memelerimden bir haberdim.

 

"Evet tam o zamandayız. Zaten sende gördüğüne göre daha fazla saklamama gerek yok. Artık çıkarabilirim."

 

Demirhan heyecanla yerinden oynarken "Dur" diye bağırdı. Ama ciddi anlamda bağırdı.

 

Masadaki şarabı bardağa doldurup bir dikişte tekledi.

 

" Şimdi görmeye hazırım. Çok ani bir karar oldu heyecanlandım. Anasını sikeyim felaket heyecanlandım."

 

Benimle değil de kendisiyle konuşuyordu aslında. Bu kadar mı önemliydi onun için doğum günü pastası? Pastanın mumların bile yakamamıştım hatta hayal ettiğim ambiyansı da pek tutturamamıştım. Ama yine de mutluydum. Karşımdaki adamın daha önce gördüğü pastayı tekrar görmek için olan bu heyecanı bile mutlu olmaya yeterdi.

 

Dikkatle pastayı arkamdan çıkardım ve demirhana doğru tutarak heyecanla konuştum.

 

"Ta daa işte pastamıız. En geç kutlayan ben olacağım için bir tık üzgünüm ama hediyem evde olduğu için geç oldu... Demirhan, benim en güzel tesadüfüm, en merhametli yanım. Bana güzellikler getirdiğin gibi hayatta sana barındırdığı tüm iyilikleri sunsun. Benim sığınacak limanım olduğun için sonsuz teşekkürler. İyi ki doğdun iyi ki varsın yüreği güzel adam...

 

Elimdeki pastaya şokla bakan ve ben daha sözümü bitirmeden mutlulukla içten bir kahkaha patlatan demirhana bende anlamazca baktım. Birden elimdeki pastayı altından benim ekiminde üzerinden tutup ikimizden uzaklaştırdı ve belime doladığı koluyla beni kendine çekip sımsıkı sarıldı. Hala gülmesi gitmemişti.

 

"Sen zaten gördün pastayı, pek sürprizi kalmadı ama ol-"

 

"Göreceğim şey pastaydıı, pastamız. Sürpriz oldu gerçekten de. Senin düşüncene, emeğine kurban olurum be kadın. Ellerine sağlık, çok teşekkür ederim."

 

Kolunu belime dolayıp beni kendine yasladığı için tüm bedenimiz birbirine yapışmış durumdaydı ve yüzlerimiz çok yakındı. Çoktan bir ateş basmıştı bile beni. Bu adam benim dengemi bozuyordu!

 

Gözleri yüzümün her zerresinde gezerken dudağında asılı kalan o hınzır gülümsemesiyle konuşmasına devam etti. Bu sırada bende içimdeki heyecanın dışa vurumu olan kırmızı yanaklarım ve bir aşık misali yüzümdeki gülümsememle kolları arasında çipil çipil ona bakıyordum.

 

"Tatmak için sabırsızlanıyorum. Ayrıca söylemeliyim ki aldığım en güzel en tatlı hediye. Benim için böyle günlerin pek anlamı yoktur aslında ama bugün herkes senin yanında iyi dileklerde bulununca senden de bekledim ve bir atak gelmeyince biraz üzülmüştüm açıkçası "

 

Boşta kalan elimi belime attığı kolunun üst tarafına yasladım. Düşmemek için destek almak gibiydi bilmiyorum. Ondan destek almamla daha da sürtündü bedenlerimiz birbirine.

 

" Sadece doğru anı bekliyordum. Aslında pek planladığım gibi olmadı. Daha güzel planlarım vardı ama zaman kısıtlı olduğu için bu kadarını yapabildim. Sende beğendiğine göree artık pastayı kesebilir miyiz. Tadına bakman için sabırsızlanıyorum."

 

Belimdeki koluyla kendine yasladığı bedenimi yukarı kaldırmasıyla ayaklarım yerden kesildi. Allahım bu nasıl bir güç nasıl bir kuvvetti! Diğer elinde de pastayı tutuyordu benimle birlikte hala. Fena şekilde tav oluyordum! Bu hareketiyle konuşmayı unuttuğum için ağzım açık bir şekilde heyecanla nefes alıp veriyordum sadece.

 

"Bende tadına bakmak için sabırsızlanıyorum. Ağzıma layık olduğuna öyle eminim ki feraye."

 

Konumuz hala pasta mıydı? Emin değildim. Tek emin olduğum şey şu anda demirhanla fazla yakın temasta olduğumuzdan mı onun göğüslerine yapıştıkları için mi bilmediğim bir şekilde göğüs uçlarımın belirginleşmesiydi. Bununla birlikte fark ettiğim dehşet verici bir detay daha vardı. Ya da yoktu! Üstümde sütyenim yotku!

 

Bunu demirhanın hissetmemesi mümkün değildi. Ve yaptığı imayı da şimdi anlıyordum. Onu çözmüştüm artık. Bahsettiği ağzına layık olan şey pasta değildi! İyice ateş bastı beni. Bunun farkındalığını yaşayan kadınlığım bana sinyaller gönderiyordu. Hormonlarım devreye girmişti.

 

Endorfin, dopamin hatta östrojen neyim varsa hepsi hat safhada olmalıydı şu an. Yoksa demirhan için sızlayan kadınlığıma ne gibi bir anlam yükleyecektim.

 

"Beni fazlasıyla zorlandığının farkında mısın feraye çalhanoğlu."

 

Bana kendi soyadıyla seslenmesini falan geçmiştim artık. Bir an önce kollarından çıkmalıydım yoksa hiç hoş şeyler olmayacaktı. Birde arsız gibi dediğine kafa sallamıştım.

 

"Ayaklarımı yerden kestiğin gibi bir an önce yerle kavuşturabilir misin demirhan, sen herkül gibi bir şey olabilirsin ama benim pastayı tutan kolum yoruldu da. Hem bırakalım ki keselim."

 

Zar zor bulduğum sesimle konuşmuştum ama bir an önce hem sütyen giymek istiyordum hem buradan gitmek istiyordum hemde kollarından hiç ayrılmamak istiyordum. Çoklu kişilik bozukluğu mu yaşıyordum acaba? Demirhan beni yere indirip dudaklarını kulağıma yaklaştırdı ve nefesini tenimde hissettire hissettire konuştu. Bu sırada bende alt karnıma baskı uygulayan bir şey hissediyordum ama hadi hayırlısı!

 

"Ayaklarını daha çok yerden keseceğim günler olacak. Özellikle bu defa o dik göğüslerinin uçlarına kadar bedenimde hissetmişken o günlerin yakın olduğuna yemin edebilirim feraye."

 

Duyduklarımla birden kollarından geri çekilmemle dakikalardır sorunsuz bir şekilde elimizde tuttuğumuz onca emek verdiğim pasta yeri boyladı. Daha demirhanın söylediklerini sindirememişken emeklerimin çöp oluşu da cabasıydı!

 

" Hiih gitti güzelim pastaa!"

 

Demirhan da üzüldüğümü anlamıştı.

 

"Of demirhan! Hepsi senin yüzünden. Öyle arsız arsız konuştun, heyecandan düşürdüm işte. Çöp oldu hediyende ne olacak şimdi."

 

Sona doğru sinirli değilde üzgün çıkan sesimle onunda kaşları üzgün oluğunu belirtircesine çatıldı.

 

"Sana kurban olurum, heyecanlandın mı sen."

 

Omzuna vurdum.

 

"Of demirhan!"

 

Masadaki çatalı alıp bir kadehte şarap doldurup dibimde bitti. Elindeki bardağı bana uzattı ve sorgulamadan birkaç yudum aldım. Gevşemeye ihtiyacım vardı.

 

Bu sırada dikkatimi çeken asıl şey ne yerde yan bir şekilde düşüp dağılan pastaydı ne de onu yiyemeyeceğimiz.

 

Gözümün önünde demirhanın muhtemelen erekte olduğu için pantolonuna sığmayan bi tarafı asıl gündemimdi şu an. Çünkü kadınlığımdaki anlamsız sızı tam da o noktaya kendini bastırmak istiyordu! Ne oluyordu bana Allah aşkına! Hep kanımda dolaşan alkolün etkisi olmalıydı. Yoksa ben böyle arsız düşüncelere dalacak bir kadın değildim. Belki de tam olarak öyleydim...

 

"Tamam tamam, üzülmek yok olan oldu ne yapalım. Ayrıca çöp falanda olmadı. Senin elinden zehir olsa yerim dedim ben kızım. Pastamız yere düşmüş ne çıkar."

 

"Dur dur yeme onu düştü o. Ben sana yenisini yaparım artık ne yapalım."

 

Sesim oldukça üzgün çıkmıştı. Demirhan

önümüzdeki düşen pastaya eğilip bir çatal aldı ve ağzına attı. Hatta durmayıp kızla birkaç çatal daha yedi. Bende bu sırada elimdeki şarabı fondiplemiştim. Dediğim gibi gevşemeye ihtiyacım vardı.

 

"Oyy oy, vallahi de billahi yediğim en nefis pasta. Parmaklarından bal akıyor senin emin oldum."

 

"Beğendin mi cidden, güzel olmuş mu?"

 

Az önce yaşananlar sebebiyle ifadene yansıyan yüzümdeki tedirginlik yerini tamamen içten bir gülümsemeye bırakmıştı. Ben bir elimi tezgaha yaslamış önümde eğilerek yere düşen pastayı yiyen adamı izliyordum. Her durum için kurtarıcı bir hamlesi vardı. İçimi her zaman mutlulukla doldurmayı başarıyordu.

 

"Daha güzel balların olduğuna eminim ama cidden yediğim en iyi pasta. Ellerine sağlık çiçeğim."

 

Çiçekten bal alınırdı, bende onun çiçeği olduğuma göre benim ballarımı da o mu yiyecekti? Varsın yesindi. Tüm ballarım onun olsundu. Artık içime sığmayıp içimden taşan o isteğe karşı koyamadım.

 

" Bende pastanın tadına bakmak istiyorum. "

 

Gülümsedi ve bir çatal alıp karşıma dikildi.

 

"Hay hay güzelim, buyur bakalım."

 

Çatalı önce dudaklarıma doğru uzatıp tam ağzımı açtığım sırada kendi ağzına götürüp afiyetle yedi. Birde ağzı kulaklarında gülümsüyordu muzur! Bir çocuk gibi davranıyordu şu anda ama eğlendiği her halinden belliydi ki keza bende öyleydim. Sen iflah olmazsın dercesine bir bakış attım ve gülümsedim.

 

 

Yerdeki pastanın üzerinden tekrar bir çatal alıp dudaklarıma uzattı. İşte şimdi onu dumura uğratacaktım! Daha fazla içimdeki arsız kadının isteğine mani olamıyordum.

 

" Bende sana yedireyim ister misin? Ama ben senin gibi gösterip geri çekmem ona göre."

 

Başını geri atıp ufak bir kahkaha attı. Ben tezgaha yaslanmışken o önümde duruyordu bana uzattığı pastayla.

 

"Senden gelsin, zehir olsun. Yeter ki senden gelsin be ahu gözlüm"

 

Yavaşça bana uzattığı çataldan pastayı ağzıma aldım. Gözlerimi gözlerine kenetlenmiştim. Ne yapacağımı anlamamış gibiydi çünkü ağzımdaki pastayı yutmadığımın farkındaydı.

 

Benimde asla beklemediğim bir hız ve sertlikle krema bulaşan dudaklarımı demirhanın dudaklarına yasladım.

 

Onun gözleri şaşkınlıkla açılmışken ben beklediğim hamleyi sonunda yapmanın gururuyla dudaklarım dudaklarında gülümsedim ve pastamı yuttum. İçimdeki arsız ve tutkuya aç o kadının daha da iştahlandığını hissediyordum.

 

O yüzden ani bir kararla tadını aldığım dudaklardan hızla çekildim. İkimizde nefes nefese kalmıştık. Ama demirhanın hala bir tepki göstermemesi içimde bir şeylerin kırıldığını hissettirdi. Ne bekleyerek bu hareketi yaptığımı bende bilmiyordum ama asla karşılıksız kalmak değildi beklentim.

 

"İşte şimdi iyi ki doğdum. Yaptığından sakın pişman olma feraye, çünkü ileri gideceğim."

 

Daha ben tepki bile veremeden belimden tuttuğu gibi beni tezgaha oturtup bacaklarımın arasına girdiği gibi vahşi bir aslan misali dudaklarıma saldıran adamla mutluluk, şehvet, tutku belki aşk her duyguyu içimde hissettim.

 

Sanki ona muhtaç gibi dudaklarında nefessiz kalıp nefesinde nefeslendim. Öpüşmenin bu denli vahşi bu denli şehvet dolu ve bu denli yatıştırıcı olduğunu demirhanın dudaklarında tattım. Deli gibi öpüşüyorduk.

 

Üst dudağımı dudaklarının arasında emip dilini ağzıma soktuğunda artık dillerimiz de devreye girmişti. Nefessiz kalıyordum ama tadını her hücremde hissettiğim orgazm buna değiyordu. Hissettiğim şeylerin orgazmın yanında çok küçük kaldığını ise demirhan bana öğretecekti...

 

 

... 

 

Kontrol etmeden atıyorum hata varsa bildirin düzelteyim.

 

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizz?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 15.04.2025 17:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...