Bölüm yine gecikti çünkü bayramın üçüncü gününden beri hastanedeyiz. Zaten yeni çıkmıştık üç gün sonra tekrar yattık. Bu süreçte yazmakta gerçekten çok zorlanıyorum vaktim olsa bile mentalim asla buna müsait değil maalesef ki. O yüzden gecikmeler için anlayış istiyorum 💖
Ve unutmayın ki beni yazmaya iten şey yorumlarınız, bu hikayede yalnız olmadığımı hissetmek. Sizleri seviyorum ballarım.
...
Demirhan'ın ağzından
Hayat artık sabrımın sınırlarını zorluyordu. Bir taşım daha sabrım kalmayana dek zora koşmuştu beni.
Öyle ki sabrımın son demlerini de tam şu anda, kollarımın arasında ürkek bir kuş gibi ama bir o kadar da cüretkar duran kadının süt beyazı göğüslerinde gözlerimi gezdirirken yaşıyordum sanırım.
Alaşağı ediyordu! Bu kadın benim tüm dengemi değiştiriyordu. Artık içim, dışım feraye olmuştu. Tam şu anda tüm bedenimde kıvrımlarını hissettiğim kadının içinde, dışında, teninde en lazımı gönlünde olmak istiyordum.
Gözlerimi zorla da olsa önümde duran dolgun memelerinden çektim çekmesine ama kollarımın arasında hareket eden kadınla biraz daha kayan elbise meme uçlarını da ortaya sermişti. Ben ondan oldukça uzun olduğumdan dolayı üstten bakıyordum ona ve bu açıdan manzaram şahaneydi. O pembe uçları... Tam ağızla layıktı...
Tek sıkıntı şuydu ki bir gülüşüyle bile içimde hiç tatmadığım heyecanları ortaya çıkaran bu kadının her zerresini bedenimde hissederken kendimi ona bastırmamak için içimde bir savaş veriyordum. Onu daha fazla hissetmek için... Her hücrem onu istiyordu. Her hücremle ona muhtaçtım.
"Beni öyle zorluyorsun ki feraye! Ya böyle kollarımın arasında o süt beyaz göğüslerin dudaklarıma bir nefes kadar yakınken daha fazla durma, bu denli sınırlarıma girme. İrademi sikip atma"
Öylece yüzüme bakıyordu. Gözlerinde bana olan isteği görebiliyordum. Dahası o muhtemelen farkında olmasa bile benim gördüğüm memelerinin dikleşen uçları benden etkilendiğini gösterirdi. Ama neden bana bir adım dahi atmıyordu. Daha fazla kendimi tutamıyordum.
"Ya da bana sınırımı bildir ki, durmam gereken yeri bileyim. Bileyim ki ne kırayım ne kırılayım."
Bana bir sınır çizmesini istememe rağmen cevap dahi vermediğini görmek beni kızdırdı. Beni umursamadığını düşünmek bile çileden çıkarmaya yetiyordu. Belinde tuttuğum elimi sırtından ensesine çıkararak yüzünü yüzüme olabildiğince yaklaştırdım.
Bir milim daha yaklaşsam konuşurken dudaklarımız buluşacaktı. Aklımdaki şeytana uyupta onu korkutmamak için zorda olsa konuştum.
"Git feraye! Çık kollarımdan yoksa kendime dur demeyeceğim."
Sözlerime karşın derince yutkundu ve kollarımdan sıyrılarak mutfaktan hızla çıktı. Giderken az kalsın düşüyordu ama toparladı. İçimdeki arzuya yenik düşüp o dudaklara yapışarak onu kırmaktan korktuğum için kollarımdan kaçırdım. Sınavım olmuştu bu kadın benim. Böyle sınavı da sikerlerdi! Ne ara kalbime girmişti de kendini yolunda ölecek kadar sevdirmişti bende bihaberdim.
Biraz kendimi toparlayıp odama çıkmıştım. Mutlu sona kavuşamadığı için beni ve içinde olduğu kotu fazlasıyla zorlayan erkekliğim bu gece beni rahat bırakmayacaktı belli. Soğuk bir duş almak iyi gelebilirdi. Hunharca üzerimdekileri çıkarıp bir kenara attım. İçimdeki yangını ancak ahu gözlerine yandığım kadının teni söndürebilirdi.
Yeni yetme ergenler gibi kendime muamele çekmeyecektim!
Savaşacaktım, damdan düşercesesine kalbime girip her şeyim olan kadının benim olması için çabalayacaktım. Benim ona yandığım, deli divane olduğum gibi o da beni sevsin istiyordum. Tüm yaralarına merhem olmak, gözlerinin içini güldürmek istiyordum. Çok mu şey istiyordum bilmiyorum ama beni sevsin istiyordum.
Benim içim onunla dolup taşmışken o da bana yüreğinin kapılarını açsın istiyordum. Yetişkin, sağlıklı bir erkektim ve ona karşı oluşan içimdeki arzuyu, şehveti dizginleyemiyordum. Onu istiyordum, her şeyiyle. Ve benim olması için elimden gelenin fazlasını yapmaya devam edecektim.
Feraye'nin ağzından
Her zorlu gecenin bir sabahı vardı. Kimisi aydınlık kimisi belki hala karanlık ama her gece bir sabahın habercisiydi.
Bir türlü sabaha evrilmeyen dün gece benim için fazla çetin geçmişti. Dün demirhana elbisenin fermuarını çektirmek için giderken az kalsın başka şeyler çektirecektim! Felaket bir firikik vermiştim. Allahtan elbiseyi sıkı sıkı tutmuştum da sadece üstten taşan kısımlarını görmüştü. Ya da ben öyle sanıyordum!
Demirhanın kollarının arasında nefeslerimiz birbirine karışacak kadar yakınken titreyen dizlerim beni düşürmediği için onlara minnettardım. Az daha dursaydım yüzü yüzüme öyle yakınken, git demeseydi bana az kalsın o anın büyüsüyle içimdeki, kadınlığımdan gelen o dürtüyle dudaklarında soluklanacaktım. Hayır şaka değildi bunu yapmayı gerçekten düşünmüştüm! Hatta en fazla ne olabilir ki feraye, diye kendime telkin bile vermiştim. Bu adam benim dengemi bozuyordu.
Neler oluyordu bana böyle? Demirhan bana sürekli imalar yapıyordu. Genellikle bel altı imalar. Ama nasıl oluyorsa hiç biri beni rahatsız etmiyordu! Aksine hoşuma bile gidiyordu. Bana olan bakışlarından tut tavırlarına, sözlerine, her şeyine tav oluyordum. Dün gece kollarından çıkmama rağmen etkisini üzerinden bir gece boyunca atamamam bunu kanıtlardı değil mi?
Komodindeki saate baktığımda saat 07:48 'di. Daha fazla yatakta durmayıp duşa girdim. Sıcak bir duş alıp üzerimi giyindim ve kahvaltı hazırlamak için mutfağa indim. Masada hazır bulunan kahvaltı beni şaşırtsada gülümsetti. Demirhan benim için kahvaltı hazırlamıştı. Birde not bırakmıştı yanına.
Erken çıkması gerektiğini ve benim için hazırladıklarını afiyetle yememi yazmıştı. Küçük pankekler, kahvaltılık soslar, peynirler ve simit vardı. Birde yumurta haşlamıştı. Kabuğu hala sıcak olduğuna göre demirhan da yeni çıkmış olmalıydı. Öyle güzel bir sofra hazırlamıştı ki benim için portakal suyu bile sıkmıştı. Taze sıkıldığını ise mutfak tezgahındaki kesilmiş portakallardan anlamıştım.
Afiyetle kahvaltımı yaparken gece uyumadan önce pastayı, kiler olarak kullanılan mutfağın iç bölmesindeki midi boy buzdolabına kaldırdığım için şükrettim. Yoksa tüm sürpriz bozulacaktı. Orayı da yeni fark etmiştim. Ve fazlasıyla işime yaramıştı.
Kahvaltımı yapıp evi elden geçirdiğimde epey yorulduğumu fark ettim. Evdeki tüm banyoları temizlemiş alt katın her bir yanını süpürüp silmiştim. Ev o kadar büyüktü ki daha üst kata geçmeden tüm gücümü sarf etmiştim. O yüzden üst katı da yarına bırakmıştım. Ev işinde her yerin aynı gün süpürüp silinmemesi beni rahatsız ediyordu ama ciddi anlamda halim kalmamıştı.
Yorulmama rağmen içim öyle huzur doluydu öyle sakindim ki. Tek tedirginliğin akşam ki davette muhtemelen karşılaşacağım eski kocam ve ailesiydi. Kendime bir kahve yaptığım sırada demirhan arayıp iki saate geleceğini ve hazırlanmamı söyleyip kapatmıştı.
Sesi bana karşı biraz mesafeli gelmişti ya da ben çok düşünüyordum bilmiyorum. Kahvemi de alıp odamdaki makyaj masasına geldiğimde YouTube'dan yapabileceğim saç modellerine bakmış en sonunda maşa yapmaya karar vermiştim. Bana çeyiz dizildiği zaman her türlü şeyi düşünmüşlerdi ve buna maşa, düzleştirici, saç kurutma makinesi de dahildi.
Kendi odamda arayıp bulamayınca mecbur demirhanın odasına girdim. Odası gayet tertipli ve düzenliydi. Fazla oyalanmadan giyinme dolabında benim için ayrılan kısımdaki çekmeceleri karıştırırken birçok makyaj malzemesi ve maşayı da buldum.
Kaptığım gibi odama dönüp videodan izlediğim şekilde saçıma kalın dalgalar verip önden iki tutam çıkararak kalan kısmında birazını kulak arkamdan geçirip tel tokayla tutturdum sonrasında makyajımı yaptım.
Bu makyaj işini fena sevmiştim. Fazlasıyla hoşuma gidiyordu. Hem kendime yakıştırıyordum hemde yapması keyifliydi. Bundan sonra aklıma geldikçe farklı farklı boyayacaktım her yanımı. Şimdiye kadar yüzüme bir ruh dahi sürmemiştimde ne olmuştu. Bundan sonra istediğim gibi yapacaktım. Oh sefam olsundu!
Elbisemi de giydiğimde dün güç bela çekemediğim fermuarı tekte çekmem beni şaşırtsa da bu iyiydi. Çünkü göğüslerimi tekrar demirhana göstermek gibi bir niyetim yoktu!
Aynadaki yansımam bana ciddi bir özgüven aşılıyordu. Güzel bir kadın görüyordum evet ama bundan ziyade güçlü de bir kadın görüyordum ve beni asıl gururlandıran şey buydu. Beni ezselerde yok edememişlerdi işte!
Zilin sesini duyduğum gibi kapıya koştum. Merdivenleri hızlı hızlı inip aşağıya ulaştığımda nefes nefese kalmıştım. Daha fazla beklemeden kapıyı açtım. Demirhan içeri girmek yerine büyülenmiş gibi bana bakarken gülümsememe engel olamadım.
"Hoş geldin."
İçeri girip kapıyı da kapattı. Ama gözlerini üzerimden bir saniye bile çekmemişti.
"Çok hoş buldum fındık"
Attığı birkaç adımla dibime kadar girip omuzlarımdan sırtıma dökülen saçlarımdan bir tutam alıp parmakları arasında usulca okşadıktan sonra bir buse kondurdu. Saçlarımdan öpmüştü. Bu adam beni daha fazla şaşırtmaz dediğim her seferde daha naif yaklaşıp gönlümden yakalıyordu beni.
"Bu ne güzellik ne zerafet. "
Bana iltifat etmesini artık yadırgamıyordum, hatta hoşuma gidiyordu.
"Teşekkür ederim, bayağı uğraştım ama değdi sanki hı."
Güldü ve burnuma bir fiske vurdu.
"Değmez olur mu, fazlasıyla göz kamaştırıcısın feraye."
Tatlı tatlı gülümsedim sadece. Hoş şey şey duymaya alışık olmayan bünyem donuklaşıyordu.
"Ben hemen üzerimi değiştireyim. Ardından çıkalım yoksa geç kalacağız. Sende eksiklerin varsa tamamla."
"Ben hazırım sadece ayakkabılarımı giyeceğim."
Merdivenlere ilerlerken bende peşinden yukarı çıkıyordum.
"Tamam, on beş dakikaya hazırım ben."
Onaylarcasına kafamı sallayıp giymek için hazırladığım stilettoları odamdan alıp aşağı indim. Bugün doğum günüydü ama hiç bahsetmemişti bile. Belki de kendisi kutlamıyordu bir fikrim yoktu. Pastasını mecbur davet dönüşünde kesecektik. O an için oldukça heyecanlıydım. Tepkisini merak ediyordum pektabii beğenip beğenmeyeceğini de.
Bu düşüncelerle insülin iğnemi vurmak için mutfağa geldiğimde peşimsıra demirhan da girdi. Siyah bir takım elbise içine de aynı şekilde siyah bir gömlek giymişti ve fazlasıyla dikkat çekici duruyordu. Saçlarına da şekil vermişti. Zaten heybetli olan bedeni bu kıyafetlerle daha da büyük duruyordu. Nasıl desem... Vahşi duruyordu. Aynı zamanda güçlü. Avını tuttuğu gibi koparan bir aslan misali...
"Pişt! Sana diyorum, alamadın gözünü benden."
Ağzım açık bir şekilde hayranlıkla karşımdaki adama bakışımın şimdi farkına varıyordum. Panikle toparladım kendimi.
"Yoo ne alması, ben hiç almadım bi şey."
Derince bir nefesi gönderdim dışarı. Bi yer basmıştı beni. Demirhanın bu panik halime gülmesi de ayrı bir şeydi!
"Aldın aldın, tapun bile var ne çabuk unuttun."
Kaşlarımı bilmezce kaldırıp kafamı hayır dercesine salladım. Aynı zamanda dudaklarımı da bilmediğim için gösterircesine büzmüştüm.
"Ne aldım ki almadım bir şey."
"Gülüm beni aldınya, bizzat nikah memurundan, hani hastalıkta sağlıkta hatta tapu defterin var. Kırmızı birde. Ne çabuk unuttun."
Oflayıp yanımda duran ve halinden memnun olduğunu belli edercesine gülen adamın o kocaman koluna bir tokat yapıştırdım. İçimdeki dürtüyle engel olamayıp gülümsedim sözlerine karşın.
"Ya bende diyorum ne almışım. Ne çetrefilli aklın var yahu!"
"İnsülinini yanına mı alacaksın. Onu unutma sakın."
Olumsuzca kafa salladım.
"Yok vuracağım şimdi. Yolda atıştırırım bir şeyler, orada da yiycek bir şeyler vardır illaki. Yanımda taşımak istemiyorum."
"Mantıklı, o zaman hadi ben vurayım. Göbeğinden mi vurayım, bacağından mı?"
Oflayıp göz devirdim. İki kolumda açıktaydı ayrıca elbise giymiştim gördüğü üzere. Nasıl göbeğimden vurabilirdi ki!
"Üzerimde elbise var demirhan ne göbeği ne bacağı! Kolumdan vururum. "
Konuşurken bir yandan da dolaptan İnsülinimi alıp dozunu ayarlamıştım. Demirhan hala göbeğimden vurmak için sözler sıralarken ben şak diye kolumdan yapmıştım bile. O anda demirhanın şokla açılan gözleri görmeye değerdi. Kahkaha attım bu haline. Bir çocuk gibi mızırdanıyordu.
"Ya ne yaptın be kızım! Ben vuracaktım, hem öyle şap diye vurulur mu canını acıtacaksın."
"Abartmasan mı? Her zaman yaptığım şey. Hem geç kalacağız çıkalım hadi."
Suratı asık bir şekilde hızla önden yürüyüp kapıyı açtı.
"Ay dur bi! Bi kek poğaça bir şey alayım yanıma. Yolda yerim, şekerim düşer yoksa."
Hala surat ifadesi aynıydı kapıyı benim için açık tutuyordu ama yüzü düşmüştü.
"Hiç uğraşma ben yoldan simit, poğaça bir şeyler alırım."
Keşke ona verseydim de o yapsaydı. Öyle üzgün duruyordu ki sanki yeni alınan oyuncak arabası kırılmış üç yaşında bir erkek çocuğuydu. Birlikte evden çıkıp bahçedeki araca doğru yürürken demirhana dönüp konuştum.
" Ama öyle kırgın durma ya. Bidahakine sen vurursun. Daha gece iğnem duruyor hatta sabahta sana vurdururum."
Sözlerime karşın keyfinin yerine geldiğini belli edercesine gülümsedi.
"Anlaştık ama gece de sabahta bana vurduracaksın söz mü?"
Laflarında ki bariz imayı yanlış mı anlıyordum bilmiyorum ama artık her sözünün arkasında bel altı imalar arar olmuştum. O kadar çok yapıyordu ki elimde olmadan zihnim sözlerini o tarafa yoruyordu. Söz versem olmayacaktı vermesem hiç olmayacaktı!
" Söz, sen yaparsın."
Keyifle ellerini cebine yerleştirip arabanın ön yolcu kapısının yanına geçip gözlerini üzerime dikti.
"Sözümü de aldığıma göre şu üzerindeki gerginliği atalım mı güzelim."
Beni fazlasıyla iyi analiz ediyordu. Gireceğim ortam için fazlasıyla gergindim. Bunu belli gizlediğimi düşünsemde pek etkili olmadığı ortadaydı. Onu yalanlamayacaktım, çünkü gergindim evet.
" İyi hoş atalım da, nasıl yapacağız onu demirhan bey? "
Yandan bir gülüş attı ve arabanın kapısını işaret etti. Camları filmli olduğundan dolayı daha da karanlık ve en az sahibi kadar çekici duran arabanın kapısını açtığımda koca bir buket kırmızı gül karşıladı beni. Şaşkınlığımı gizleyemediğim için ağzım açık bir şekilde bir güllere birde demirhana baktım.
"Ee almayacak mısın çiçeklerini?"
Benim için aldığı bu güllerin içimde çiçekler açtırdığından haberi var mıydı.?
"Alacağım tabii kii. Ayy çok güzeller bunlar, nerden bildin benim kırmızı gül sevdiğimi. Çok güzeller... Miss gibi de kokuyorlar. Çabucak suya mı koymam gerekli hemen solar mı acab-"
"Feraye."
"Hı."
Bir anda belimden tutup kucağımdaki güllerle beni kendine çeken adamla bedenlerimiz birbirine yaklaştı. Aramızdaki tek engel kucağımdaki güllerimdi. Hala şaşkın şaşkın sırıtıyordum. Çiçek almak kadınları bu denli mutlu ediyordu demek ki.
"Nefes al."
Derin bir nefes alıp geri bıraktım.
"Oldu mu."
Gülümsedi gözlerime bakarken. Ben zaten aldığım çiçeğin etkisiyle az kalsın kahkaha atacaktım.
"Oldu gülüm, oldu."
Demirhanın kolları arasında adeta şımarık bir kıza dönüşmüştüm. Öyle ki ses tonum bile değişmişti.
"Tamam şimdi çiçeklerimi suya koyabilir miyim, güllerimi soldurmak istemiyorum."
Belimdeki eli bulunduğu yeri sertçe okşadı.
"Bende gülümü soldurmak istemiyorum feraye."
Ses tonu kısık olmasına rağmen fazla baskın ve anlam yüklüydü. Ayrıca o bana böyle yakınken beni ateş basıyordu! Zor da olsa kollarından sıyrılıp içtenlikle gülümsedim.
"Teşekkür ederiim, beni o kadar mutlu etti ki."
Demirhan kollarını iki yana açtı ve hadi dercesine bir işaret yaptı. Ona sarılmamı istiyordu. Bende bu isteği içtenlikle kabul ettim ve bir kolumda buketimi taşırken diğerini demirhanın sırtına doladım.
O da aynı şekilde kollarını belime dolayıp bana sıkıca sarıldı. Öyle sıkı sardı ki belimi ardından kafasını boyun girintime yaslayıp kokumu soluyarak derin bir öpücük bıraktı boynuma.
Onun kollarında bu denli huzurlu hissetmem normal miydi? Bilmiyordum, tek bildiğim şey şu an huzurun kollarında olduğumdu.
Sarılma faslımızın ardından yolculuğumuzu tamamlamış davetin yapılacağı alana gelmiştik. Gayet nezih bir yere benziyordu. Demirhan inip benim kapımı açtığında bir elimi bana uzattığı eline yerleştirip nazikçe indim arabadan. Demirhan arabanın anahtarını valeye uzatıp elini belime yerleştirdi ve eş zamanlı olarak içeri girdik.
İçerideki herkes o kadar şık giyinmişti ki sanki herkes gelinin kız kardeşiydi. Öyle özenliydi tüm kadınlar. Çoğu da fıstık gibiydi. Gözlerim hemen demirhanı yokladı. Yanımdaki adamın gözlerinin tamamiyle bana odaklı olması beni gülümsetti. Kendime olan güvenimi de artırıyordu. Aslanın eşi de aslandır misali onun gücünden güç alıyordum.
Demirhan birkaç kişiye selam verip onlarla beni tanıştırmıştı. Biz biraz geç kaldığımız için şimdi konuşma yapmak için sahneye çıkan hozan ağayı izliyorduk. Şirketinin doğuşunu bu zamanlara kadar gelmek için çok çabaladığından falan bahsediyordu.
O konuşma yaparken bizde masadan masaya gitmek ağayı dinlemiyormuş gibi ayıp kaçacağından demirhanla bir masada ayakta duruyorduk. Bu köşedeki masalar hep ayakta durmak içindi.
Yan taraftakilerin etraflarında süslü ama ağır sandalyeler diziliydi. Demirhan pür dikkat babasını dinlerken benim gözlerim etrafta eski kocamı ve ailesini arıyordu. O sırada gözüme çarpan aileyle bakışlarımı duraksattım. Uzağı çok net göremiyordum ama herkesi tanımıştım. Zozan hanım, rojin, azad, avzem hala, eşi ve aileden birkaç kişi daha o büyük masanın etrafında toplanmışlardı.
Yan masalarında da beritan, eşi hazar, tanem ve kendi ailelerinden olduğunu düşündüğüm kişiler vardı.
Zozan hanım ve ailesiyle kınada ve düğünde de fazlasıyla bir arada olduğumuz için onları görmek sorun değildi. Hatta demirhan'ın babası hozan ağa düğünde bana babacan bir tavırla yaklaşmış aramızdaki buzları eritmek istediğini beni gelini kabul ettiğini, oğlunun karısını baş tacı edeceklerini falan söylemişti. Pek inandırıcı gelmemişti ama görecektik. Benim o adamla bir sorunum yoktu. Gerçi artık yarmagül kızıyla da bir sorunum yoktu!
Asıl sorun şehnaz hanımı ve berzanı burada görmekti! Çünkü onlar karşısında takınacağım tavırdan pek emin değildim. O aileye karşı alışılmış bir kendimi ezdirme halim vardı. Gerçi yanımdaki adam beni ezer ama ezdirmezdi orası ayrıydı da. Ezer derken üzmekten, kırmaktan bahsetmiyordum. O güçlü gövdesiyle...
Of ben ne düşünüyordum Allah aşkına! Resmen aklımla değil şeyimle düşünmüştüm. Bu adam benim olmadık huylarımı ortaya çıkartıyordu! Ben bunları düşünürken gözüme ilişen ikiliyle yüzüm asılır gibi oldu. Şehnaz hanım ve müstakbel yeni gelini dilan, zozan hanımların masasına doğru ilerleyip oturdular.
"Feraye, sana diyorum. İyi misin?"
Eliyle kolumu dürtüp ardından kolunu tutan adama anlamsız bakışlarımı gönderdim. Kafamdaki düşüncelere öyle dalmıştım ki bana seslenmelerini hiç duymamıştım. Demirhan nereye baktığımı anladı.
"Korkma, o it buraya adımını dahi atamaz. Senin olduğun yerde nefes dahi alamaz feraye!"
Berzandan bahsederken adeta gözleri kararmıştı. Ondan bahsetmek bile sinirini açığa çıkarıyordu.
"Korkmuyorum ki, hele sen yanımdayken. Sadece gerginim ve bu kadarı da normal diye düşünüyorum."
Yalandan gülmeye çalıştım. O sırada gözlerini dikmiş bizi izleyen şehnaz hanım hasedinden mi sinirinden mi bilinmez ama çekemediğine emin olduğum bakışlarıyla izliyordu bizi.
Demirhan durumun farkındaydı çünkü gözleri fark ettirmeden tüm alanı inceliyordu,elini belime yerleştirerek güç verircesine okşadı.
" Hepsini bu şehirden, gözünün görebilme ihtimali olan her yerden silmek isterdim, inan bana. Ama dilan benim kardeşim. Atsan atılmaz satsan satılmaz misali. Sadece elimden geldiğince uzak tutacağım gözünün önünden. Hepsini."
Her halükarda beni düşünmesi çok özeldi. Bir elimle usulca sakallarını okşayıp koluna indirdim elimi.
" Sen elinden geleni yaptın zaten. Hala da yapmaya devam ediyorsun. Ben senin benim için olan çabanın, vazgeçtiklerinin farkındayım demirhan. Arada ben olmasaydım, beni karın yapmasaydın belki de kardeşinle aranız düzelmişti. Senin onlara ne kadar değer verdiğini ben çok iyi biliyorum. Benim bir kardeşim yok evet ama aradaki o güçlü bağın ne demek olduğunu inan biliyorum. Ben onlardan zaten uzağım, şimdi yanımda, yöremde görsem de uzağım çünkü artık yaralarımı saran yüreği güzel bir adamın yanındayım. "
Belimdeki elini sıkılaştırıp güç verircesine okşadı. Gözlerinin içindeki o samimiyet beni ona daha da çok itiyordu. Öyle bir bakıyordu ki beni dinlerken sanki konuşmadan öylece o güzel harelerine baksam da anlayacaktı beni.
" Demem o ki, sen yanımda böyle bana güç vererek durduğun sürece kabuk tutan yaralarımı kimse kanatamayacak. Seni de ailenden uzakta tutmak istemem. Yapılan yanlışlar bana yapıldı, hesabını da zaten sen kestin. Benim artık kimsede görülecek olmadığı gibi kaçmayacağımda! Şimdi gidelim mi, ailenin masasına?"
"O güçlü yüreğine ölürüm kadın! Sende ki şu cesur yüreğe hayranım. Merhametin öyle büyük ki onca incinmelerine rağmen hemde. Şimdi gidelim bakalım,herkes görsün demir'in ferayesini."
Kafamı sallayıp içtenlikle gülümsedim. Demirhanın bir eli belimdeyken birlikte ilerideki masaya doğru yürüdük. Demirin yanında beni de görmeleri çoğunun yüzünü düşürdü. Bizimle eş zamanlı bir şekilde masaya gelen hozan ağayla üzerimizdeki gözler dağıldı.
"Geç kaldın demir ağa, giriş konuşmasını baba oğul birlikte yapacağız demiştik."
"Trafik vardı baba. Ayrıca ben senin yapmanı istediğimi söylemiştim."
"Bir oğlun daha var hozan ağam, bana teklif bile gelmedi ama büyük oğluna sitemler ediliyor!"
Azadın babasına ve abisine karşı olan sitemine karşın demirhan derince ofladı. Sanırım bir tek ben fark etmiştim. Tabii bu sırada şehnaz hanımın öldürücü bakışlarını ve dilanın çekingen bakışlarını da üzerimde hissediyordum.
" Senin şirkete uğradığın mı var ulan eşşek sıpası! Abin kendi işlerinin yanı sıra bizim şirkete de el atıyor hemde tek kuruş almadan. Sende ancak havadan para gelsin, yemek, içmek, eğlenmek olsun derdindesin. İşleyen demir ışıldar oğul!"
Azad babasını bakışlarıyla onayladı.
" Abi bundan sonra seninleyim, şu işi bana tüm detaylarıyla öğret bakalım hozan ağa'ya hünerlerimi göstereceğim. "
Abisine göz kırparak konuşmasıyla demirhan da gülümsedi.
" Ulan şerefsiz sen yeter ki çalışmak iste. Gel yarın önce bana göster hünerlerini, beğenirsem bakarız."
" Yav çekil aradan artık. Yeni geline bir hoş geldin diyemedik."
Hozan ağa berzanı es geçip karşımıza dikildiğinde kalbim hızlı hızlı çarpıyordu.
"Bana bile hoş geldin etmedin baba, iki günlük kızı mı karşılayacaksın."
Dilanın babasına sitem içeren ama sert olduğu bariz bir sesle konuşmasına karşın hozan ağa duymamazlıktan geldi.
"Hoş gelmişsin sefalar getirmişsin gelinim."
Bana elini uzatarak konuşmasıyla demirhana baktım. Usulca onayladı ve bende uzattığı elini önce çeneme sonra anlıma koyarak elini öptüm. Bilmediğim şeyler dönüyordu ortada ama anlayamıyordum. Yakında çıkardı kokusu. Hozan ağa bana düğünde pek hoş bakmıyordu fark etmiştim ama şimdi işler değişmişti demekki.
"Hoş buldum hozan ağa."
Bu sırada dilanın gözlerinde bariz hayal kırıklığını gördüm. Aynı zamanda hırsı da yerini koruyordu.
"Gelen misafirlerimizi selamlayayım ayıp oluyor. Davetimiz bitsin seninle biraz konuşalım gelin ağa! "
Gelin ağa mı! Ben mi? Burada bir gelin ağa varsa o da zozan hanımın ta kendisiydi. Zaten hozan ağanın bana 'gelin ağa' diye hitap etmesinden sonra analı kızlı ölümcül bakışlarını yollamışlardı üzerime. Yanımdaki adamın dibine sindim iyice.
" Burda bir şeyler dönüyor demirhan sende farkında mısın. Baban bana hanım ağa dedi. Ay demesi bir şey değil de bu cadılar öldürecek gibi bakıyor bana"
"Hemde uzun zamandır. Babam bizim düğün gecemizde öğrendi dilanın kuma gittiğini. Ondan beri zozan hanıma da dilana da fazlasıyla katı. Hem onlar sana öyle bakıyorsa sen daha sert bakacaksın onlara. Göz temasını ilk çeken kaybeder unutma."
Ben demirhana cevap veremeden yanımıza gelen dilanın konuşmasıyla midem bulandı. Onu görmek bende sadece buna sebebiyet veriyordu işte.
" Hala mı bana yüz çeviriyorsun, babamda bana sırtını döndü artık. Bari sen yapma abi. "
Demirhan derin bir nefes verip bir süre bekledi.
"Her şey için çok geç dilan, bunu sen istedin hatta bir örümcek misali ilmek ilmek işledin oyununu ve istediğine kavuştun. Hemde babamı, beni hiçe sayarak. Şimdi bile bile vazgeçtiklerinin acısını çekme. "
Dilan elindeki kadehi kafasına dikip sertçe yanımızdaki masaya bıraktı. Hem üzgün hem sinirli gibiydi orasını bilemem ama kesinlikle bir salaktı! İnsan gül gibi ailesini bırakır mıydı evli bir adam için? Dilan her zaman el üstünde tutulmuş hem babası hem abisi tarafından her isteği yapılarak büyümüş bir kızdı. O yüzden bu duruma düşmek onu daha fazla zorluyor olmalıydı.
"Sizi kaybedeceğimi nereden bilebilirdim ki! Ben sinirin geçince beni affedersin sandım ya demir abi benim ben, senin küçüğüm diye sevdiğin kız kardeşin. Böyle soğuk bakma bana yalvarırım."
Demirhan ona umursamazca bakarken aslında kardeşinin bu halde olmasından duyduğu rahatsızlığı sanırım bir tek ben fark ediyordum. Masadaki herkes yüksek müzikle eğlencesine odaklıyken burada sessiz fırtınalar kopuyordu. Demirhan sessiz kalınca dilan odağını bana çevirerek devam etti.
"Senin ahını aldım diye böyle oluyor biliyorum. Hakkını helal et bana helal etki bende mutlu olayım. Yemin ederim ben böyle olsun istemed-"
Ne dememi istiyordu Allah aşkına!
"Dilan istediğin şey kocaydı, onu da aldın. Tepe tepe kullan işte .Hakkım da helal değil kimseye. Ne sana ne başkasına. Yaktığı kadar yansın herkes. Benimki de candı, bana da ölüm var bana da yazık günah."
Benim sert çıkışımla demirhan elini belime atıp beni kanatları arasına aldı. Aramızdaki gerginliğin artık dışardan da fark edildiğini düşünüyordum.
Dilan elini giydiği elbiseden de bariz belli olan göbeğine yerleştirdi. Gözüme sokmak istercesine iyice de okşadı.
"Hamileyim feraye, karnımdaki günahsızın hatırına hakkını helal et ki üstümdeki ah'ın kalksın. Demir abi karnımda yeğenini taşıyorum. Sen çocukları çok seversin, dayısını bilmeden mi büyüyecek. Ben ne bilecektim bu yük yüreğime ağır gelecek. Sevdiğime kavuşursam her şey güzel olur sandım. "
Demirhan bariton sesiyle konuştu. Hiç duygu barındırmayan.
" Bunları konuşmanın yeri burası değil dilan! Toparla kendini ağlayacaksanda çık git. Artık ne benden sana abi olur ne senden bana kardeş. Ayrıca madem karnında bir bebek taşıyorsun o alkolü de öyle su gibi içme, bebeğe yazık."
Demirhan haklıydı. Konuşmaya başladığından beri bu üçüncü kadehiydi. Su gibi içiyordu. Karnındakine yazıktı!
"Bak yine de beni düşünüyorsun işte. Ben senin kardeşinim, senin kanınım ölsem de değişmeyecek. Affetsen ne olacak!..Feraye sende helal et artık şu hakkını, helal et ki bende bebeğimde huzurlu bir hayat sürelim. Hem görmüyor musun kendini sen. Yüzüne gözüne can gelmiş, kilo almışsın yüzün gülüyor. Sen o konakta berzanın karısıyken mutlu değildin ama bak bir haftadır abimle evlisin, gözlerinin içi parlıyor. "
Gittikçe sinirleniyordum, yaptığı kahpeliği güzellemesi şaka olmalıydı! Demirhan sinirden belimdeki eliyle etimi sıkıyordu ama farkında değildi. Tam o söze girecekken susturdum.
" Sen ne diyorsun ya! Yaptığın şerefsizliği nasıl da ballandıra ballandıra güzelliyorsun. Benim hakkım değil sana o konakta uçan kuşa bile helal değil. Senin koca hevesin yüzünden dayak arsızı oldum ben be! Gururum hiçe sayıldı, kadınlığımı ayaklar altına aldılar, ezdiler. Şimdi karnına bir sik girdi de dölü tuttu diye kendini acındırarak benden helallik falan isteme. Diriniz beni ölünüz cenneti görmesin sizin! "
...
Sürçü lisan ettiysek affola. Kontrol etmeden attım.
Burada kesiyorum çünkü artık bölümü atmam gerekiyor. Diğer bölümü kısa da olsa iki üç güne yazıp atmayı planlıyorum çünkü bu bölümün part 2 si olacak.
Bölüm hakkındaki düşüncelerinizz
Feroşum nasılda haddini bildirdi ama dilana
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
59.96k Okunma |
5.89k Oy |
0 Takip |
35 Bölümlü Kitap |