Herkese iyi bayramlaarr, nasıl geçiyor bayram kankişleriim💖
Yorum ve vote o kadar düşük ki diğer bölümü 170 yorum gelince atacağım <3
...
Sabretmek, belki de nefse en ağır gelen şeylerden biriydi. Çünkü sabretmek için insanın dert sahibi olması gerekti. Bu yaşıma kadar hep sabretmenin zor yanlarıyla yaşamıştım. Bana yapılan haksızlıklara, zulüme, aşağılamalara sabretmiştim.
Tam şu anda bunun değiştiğini hissediyordum içim kıpır kıpırdı. Üzerime madonna yaka bordo bir bluz ve altıma açık renk bir kot pantolon giyip mutfağa gelmiştim. Saat dokuzdu ve ben sabah güneşi vuran mutfakta pencereyi de açtığım için huzurlu bir melodi misali hoş gelen kuş cıvıltılarının eşliğinde kahvaltı hazırlıyordum.
Sofraya eklediğim her yeni şeyde yüzüme bir gülümseme ekleyip dilime de bir şarkı doluyordum.
Yine sabahın körü
Göremeden önü
Aldım düldülü de
Vurdum yollara
Dara düşmeden düze
Çıkmıyor mu gönül?
Bardağım da doludur ama
İçiyor puşt ömür
Kızarttığım ekmeklerin üzerine labne sürüp üzerine ince dilimlediğim kaşar peynirinden de koymuş onun üzerine de ince ince doğrayıp nar ekşisi, zeytin yağı ve birazda kekikle marine ettiğim domateslerden dizmiştim.
Aynı şekilde dolapta bulduğum kahvaltılık sosu da sürüp üzerine ince dilim kaşar ekleyip iki çeşit olarak onları da yerleştirdin masaya. Bu şekilde tarifler uydurup ortaya lezzetli bir şeyler çıkarmayı seviyordum. Mutfak benim için terapi gibiydi.
Yaptığım tava böreğinide tahta bir sunumluğa alıp kestiğim her dilimi özenle yerleştirdikten sonra onu da masaya yerleştirdim. Çok pratik oluyordu. Şipşak hazırlamak için birebir tarifti. ocaktaki kızaran patatesleri de şöyle bir karıştırıp masadaki son eksikleri tamamladım.
Birde sucuklu yumurta yapacaktım ama önce demirhanı uyandırmam gerekiyordu. Sıcak servis etmem lazımdı onu. Sucuğu dilimleyip tavaya yerleştirmiştim. Yumurtasını da çırpıp demirhanı uyandırsam iyi olacaktı. Sonra gelir altını yakar pişirirdim hemencecik. Dilime doladığım şarkıya kaldığım yerden devam ederken dolaptan iki tane yumurta alıp bir kaseye kırdım ve çatalla çırpmaya başladım.
Dalavereyi bi' bırak, canım
Biraz umut al hadi
Ne dünüm ne bugünüm kolay
İflahım yok hani
Sen koy bir plak yine
Bana gullümü getir
Zaten zor hayat, canım
Hele yalnız beter
Bu şarkı nedense bana yeni yolculukları, baharı çağrıştırıyordu. Umut vadediyordu sanki. Elimdeki işi bitirdiğimde içeriye dolan zil sesiyle çalan kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda karşımda elinde kocaman paketlere oğuz duruyordu. Oğuz demirhanın sağ kolu gibi bir şeydi anladığım kadarıyla.
"Yenge günaydın. İçeri müsait mi şunları bırakıp çıkayım."
"Günaydın, ev müsait gelebilirsin."
Kucağında bulunanların yanında yerde de birkaç kutu daha vardı.
"E nereye koyayım bunları yenge."
Neydi ki onlar. Ben ne bilseydim nereye koyacağını.
"Ne ki onlar. Ona göre yer ayarlayayım ben."
Diğer kutuları da içeri taşıyıp portmantonun yanına koyduğunda doğrulup konuştu.
"Demir abimin hediyeleri bunlar. Yarın doğum günü malum. Erkenden gelmeye başlıyor hediyeleri. Şu iki büyük kutu şirketlerden gelenler. Zaten hepsinin üzerinde yazıyor kimden, nerden geldiği."
Demek yarın demirhan'ın doğum günüydü. Bunu öğrendiğim iyi olmuştu. Kutlamak istiyordum. O her koşulda benim arkamda sapasağlam durmuş, üzülmemen için elinden her şeyi yapmıştı. Bende onu mutlu etmek istiyordum. Çok güzel denk gelmişti. İçim kıpır kıpır oldu.
"Demirhan uyuyo hala. Uyanınca ben söylerim. Gösteririm yani."
"Tamamdır yenge, çıkayım ben."
Oğuzun çıktığında bende ocakta unuttuğum patateslerin aklıma gelmesiyle mutfağa koştum. Birkaç dakika daha dursa yanmaya yüz tutacakmış tam zamanında gelmiştim. Ocağın altını kapatıp tezgahtaki tabağa hızla çıkarmaya başladım patatesleri. O sırada mutfağa giren demirhanın kolunu kapıya çarptığı için çıkan sesle ona döndüm.
"Oyy naptın sen fındık."
Masaya yaklaşıp çeri domateslerden bir tane ağzına atıp yanıma yanaştı.
"Napmışım ki"
Kocaman gülümseyip aynı zamanda umursamazca omuz silkerken demirhanın gözünde fazla tatlı gözüktüğümden bir haberim.
"Daha ne yapacaksın. Evime şenlik, bahçeme bahar getirdin."
Ağzının içinde sessizce mırıldandı ama ben ne dediğini duydum. Ve duyduklarımla kalbimin ritmi değişti. Gerçekten böyle güzel mi düşünüyordu benim bu evde olmam hakkında.
"Şu sofranın güzelliğine bak. Allah bilir kaçta kalktın da hazırladın bunca şeyi. Misler gibi de kokutmuşsun her bir yanı. Ellerine sağlık."
"Bu aralar çok çalışıyorsun. Seni sağlam bir kahvaltıyla işe uğurlamak istedim. Ne bileyim işte... Ama soğutma hadi geç sen masaya. Bende şu yumurtayı döküp çayları doldurayım da başlayalım."
Ben sözlerimi bitirip elime çay bardaklarını almıştım ki demirhanın bardakları elimden alıp tezgaha geri koyması bir oldu.
" Sen zaten yeterince yormuşsun kendini. Sen başla. Gerisini ben hallederim. "
Demirhan tezgahta sırtını vermişken bende onun önünde duruyordum.
"Ay yok zaten bir şey kalmadı ki. Sen otur ben iki dakika da halledeyim... Hadi bak patatesler soğudu çekilde pişireyim şu yumurtayı."
Bir elimi omzuna koyup tezgahın önünden itmek istedim ama nafile. Kocaman pazularını ittirmem için onun hareket etmeye gönüllü olması lazımdı. Demirhan yerinden milim kıpırdamadığı gibi bir elini belime dolayıp beni usulca kendine yaklaştırdı.
Zaten yakındık bu şekilde ağız ağıza gelmiştik neredeyse. Hemde regl oldum olacaktım. Üzerimde bir gerginlik hakimdi. Ondan da ziyade içimdeki arzuya aç o kadını hissetmeye çoktan başlamıştım. Nedense içimdeki bu arsız kadın demirhanın yanında ortaya çıkıyordu. Bunu fark etmiştim ama kendime itiraf etmem hayli zaman almıştı. Hele de duruşuyla bile etrafına erkeksi güç yayan bu adama böylesine yakınken aklımdan hiç hoş şeyler geçmiyordu!
"Sen ne inatçı bir kadın oldun böyle."
Hiçte bile asıl inatçı oydu! Kaç dakikadır bizi oyalıyordu. Şimdiye çoktan halletmiştim ben.
"Asıl inatçı sensin. Şimdiye çoktan halletmiştim ben."
Demirhan bana yukarıdan bakarken bir anda ona böyle parlamama rağmen yandan bir gülüş attı. Gülüşü de güzel adamdı vesselam.
"Yavrum sen halledemezsin demiyorum ki ben. Daha fazla yorulma diyorum. Bu kadar şey hazırlamışsın zaten. Gerisini de ben halledeyim dedim ne dedim sanki."
Arada benimle böyle yavrumlu cicimli konuşuyordu ve şu anda bu bana hiç yardımcı olmuyordu. İnada bindirmiştim hemde. Ben yapacaktım işte. Bir elimi tekrar demirhanın omzuna çıkardım ve kolunu tuttum hafifçe.
"Demirhan otur şu masaya kalanını da ben halledeceğim dedim. Ne inat varmış sende de arkadaşım yahu!"
Son sözümle neredeyse eş zamanlı bir şekilde demirhanın eliyle popoma asla yumuşak olmayan bir şaplak atıp ardından popomda ki eliyle beni kendine bastıraması bir oldu.
İşte tam şu anda nefesim kesilmişti. İmdat! Demirhan popoma şaplak atmıştı. O da yetmemişti hala popomda tuttuğu eliyle beni kendine tamamiyle yaslamıştı.
"Birincisi, ben senin arkadaşın değil kocanım. İkincisi, seni yormak istediğim masa asla kahvaltı sofrası için olmamalı. Şimdi inadı bırak, geç şu masaya!"
Dominant ses tonuyla söylediklerine karşın hızla kollarından çıkıp sandalyeye oturduğumda kalbim deli gibi çarpıyordu. Bu deli beni ellemişti yahu! Hemde popomu ellemişti!onunla da yetinmemiş tokat atmıştı! Ben onun şokunu atlatamadığım için dediklerine odaklanamamıştım.
İçimdeki ses sen adamın şeyini bilmeden elinde evir çevir dolandırırken adamın gıkı çıkmıyordu ama dedi. Dedi de kime dedi. Bu koca adamın eli sadece bedenime temas etti diye içimde karşı konulamaz hisler uyandıysa ben demirhana dokunduğumda o'na neler hissettirmiştim acaba? Ah akılsız feraye ah! Akılsız başın cezasıydı işte. Ayrıca ne diye dokunmuştu böyle. Anlamı neydi bunun?
Hemde arkadaşın değil kocanım diyordu. Ama formaliteydi sonuçta. Bana yardım ediyordu. Yine de neden söyleme gereği duyduğunu düşünemeden demirhanın önüme koyduğu çay bardağıyla bakışlarımı bir elini oturduğum sandalyeye diğer elini masaya koyarak beni yine kapana kıstıran adama çevirdim.
"Ha şöyle. Biraz uslu ol be kadın."
Gözlerimi açmış çipil çipil öyle alttan gözlerine bakarken demirhanda derince yutkunup burnuma bir elinin parmağıyla fiske vurdu.Bu daha çok anın büyüsünden kopmak için yapılmış bir hareketti. Çünkü şu an benim iliklerime kadar hissettiğim aramızdaki bu arsız çekimi onunda aynı şekilde hissettiğine emindim. Emindim emin olmasına ama bize ne oluyordu böyle! İşte ondan emin değildim.
...
Demirhanla zor bela başlayan kahvaltımız neyseki hoş sohbetle bitmişti. Demirhan yarınki şirket davetinden bahsetmişti. Sandığımın aksine demirhanın şirketinin değil hozan ağanın şirketinin bilmem kaçıncı yıl dönümü davetliydi.
Tüm çalhanoğlu ailesi orada olacaktı yani. Ve buna dilan da dahil. Berzan ve ailesi de gelirdi muhtemelen. Ne de olsa dünürlerdi. Çekindiğim için sormamıştım demirhana onların gelip gelmeyeceğini. Ama hiç gidesim yoktu. Onları görmek istemiyordum. İstemediğin ot burnunda bitiyordu yani.
Her ne kadar gitmek istemesemde tabii ki de daha bir haftalık kocamı yalnız göndermeyecektim. Artık onlardan korkmuyor, çekinmiyordum. İçimdeki yalnızca tiksinmekti. Ve onlarla aynı ortamda bulunmak istememden dolayıydı.
Bunları düşüne düşüne mutfağı toplayıp bulaşıkları da halletmiştim. Şimdi de demirhanın pastasını yapmaya başlamam lazımdı ama birçok eksik malzeme vardı. Hemde hazır pasta tabanı kullanmak istiyordum. Markete uğramam lazımdı ama nerede vardı bilmiyordum. Ya da yakınlarda var mıydı?
Kendime bir fincan Türk kahvesi yapıp tezgahın üzerindeki paketten bir dal sigara alıp bahçeye çıktım. Bahçe yemyeşildi ve o kadar huzur doluydu ki. Sanırım çimler de yapay değildi. Bahçede bulunan bambu bahçe takımına ilerleyip elimdeki fincanı masaya koydum. Sandalyelerin üzerinde minderler vardı ve hoş bir görüntü veriyordu.fffdddrrr Kahvemden bir yudum alıp demirhanı aradım. Kısa bir çalışan sonra açtı telefonu.
-Taslağı hazır zaten. Akşam olmadan tamamlanmış halini masamda göreceğim. Ne olur ne olmaz mail de atarsın... Alo, buyur feraye. "
Yanındakilere karşı kullandığı sert tonu fazlasıyla taviz istemediğini belirtir nitelikteydi. Sona doğru yumuşayan ses tonunuysa fark etmiştim.
" Napıyorsun "
-İş güç, çalışıyorum. Sen napıyorsun ?. "
Demirhan konuşurken elimdeki sigarayı çakmakla yakıp içime bir nefes çektim ve dumanını havaya üfledim.
" Evi toparladım biraz. Kahve sigara takılıyorum bahçede öyle. "
-Verdiğin nefesten anladım sigara içtiğini. Neyse doldurma günlük kahve kotanı da akşama bahçede birlikte bi sigara kahve yapalım. Malum severiz. "
Onun evine ilk geldiğimde mutfağında sigara kahve yaparken görmüştü beni ve şu an ona atıfta bulunuyordu.
" Sen gelene kadar içmem başka, doldurmam kotamı."
Tatlı tatlı güldü. Onun gülüşü beni de güldürdü.
-Doldurma,ben dolduracağım... Kotanı.
Son zamanlarda söylediği on şeyin birinde ima yapıyodu ya da ben öyle düşünüyordum.
"Neyse demirhan, market soracaktım ben. Var mı yakınlarda, yürüyerek gidebileceğim mesafede."
-Yürüyerek on beş yirmi dakika sürebilir ama arabayla beş dakika. Söyle ne istiyorsan aldırayım ya da çocuklar bıraksın seni olmaz mı?
Çok iyi olurdu. Çünkü demirhan gelmeden pastayı yapıp kaldırmam gerekiyordu ve yarına kadar görmemesi lazımdı.
" Zahmet olmayacaksa iyi olur vallahi."
-Tamam ben haber veriyorum. Sen hazır olduğunda kapıya çık araba bahçede hazır bekliyor olacak.
"Tamam demirhan teşekkür ederim. Hazırım zaten beş dakikaya çıkarım."
-Rica ederim fındık, görevimiz.
Demirhanla sandığımdan uzun süren telefon konuşmasının ardından kahvemi ve sigaramı içerken bir yandan da yapabileceğim pasta modellerine bakarken gördüğüm pastalar beni fazlasıyla güldürmüştü. Ama hoşuma da gitmişti. Eğer demirhanla olan evliliğimiz gerçek olsaydı yapacağım pasta kesinlikle üzerinde kocamın dilimi yazıp bir köşesi tamamen çiçeklerle kaplı olan o pasta olurdu. Ama bunu yapmak doğru gelmediğinden başka süslemelere odaklanmıştım.
Kahvemi bitirdiğim gibi fincanı bulaşık makinesine atıp çantamı almak için yukarı çıktım. Berzandan kaçarken yanıma aldığım altınların birkaçını bozdurmuştum. Ve beni bir süre idare ederdi bu para. Şimdiye kadar yedikleri hakkıma saysınlardı artık.
Aşağı indiğimde demirhanın dediği gibi kapıda bir araba ve genç bir adam vardı.
"Patron gönderdi beni, buyur yenge."
Binmem için arka kapıyı açan adama karşın içimde fecii bir huzursuzluk oluştu. Elim ayağım tutuyordu, kendi kapımı açabilirdim. Mahçup hissetmiştim.
Markette yaklaşık bir saat kadar zaman harcamıştım. Aradığım malzemeleri bulmaktan ziyade her reyonda oyalanmıştım. Bir yere yetişme telaşı olmadan, gün sonunda kimseye hesap vermeyeceğimi bildiğim bir eve gideceğimin rahatlığıyla dolandım durdum etrafta. Meyve reyonundaki çilekler gözüme fazla güzel geldiği için onlardan da aldım. Marketteki işim bittiğinde tek eksik kırmızı gıda boyasıydı. Onu da bulup aldığımda eve döndüm.
Elimde alışveriş yaptığım poşetlerle evin kapısını anahtarla açmak bile bir insana fazlasıyla iyi ve özgür hissettirebilirdi. Bundan sonra dişimle tırnağımla kazıyarak inşa edeceğim hayatım için fazlasıyla heyecanlıydım. Gelecekten umudum vardı.
Aldığım malzemelerin masaya çıkarıp pastanın iç dolgusunu hazırlamaya koyuldum. Pastacı kremalarını çırpıp içerisine küçük küçük doğradığım çilekleri ve aldığım küçük drajeleri katıp buz dolabına dinlenmeye gönderdim.
O sırada İnternetten tarifine bakarak dış kısmını sıvamak için oda sıcaklığında beklettiğim tereyağıyla buttercream yapıp onu da dolaba kaldırdım. Kendi kendime fazlasıyla eğlendiğimi fark etmek beni öyle mutlu etti ki.
Telefonumdan bir şarkı açıp pastanın süslemesinide tamamladım. Beyaz taban yaptığım pastanın üzerine tatlı, küçük, kırmızı kalpler çizmiştim. Üzerine ne yazabilecbeğimi çok düşündüm karar veremeyince tekrar İnternetten baktım ve en sonunda hoşuma giden bir tanesini yazdım. Üzerine "varlığın kutlamaya değer en güzel şey" yazmıştım.
Benim çok hoşuma gitmişti ama demirhanın beğenmeyeceğinden ya da gereksiz bulacağından çekinmiyor da değildim.
Kendimi pastaya kaptırmıştım ve su gibi geçen zamanın farkında değildim. Saat akşam altı buçuk olmuştu. Geçen zamanla karnımında acıktığını geç fark etmiştim.
Demirhan kaçta geliyordu acaba eve? İkimize de yemek mi yapmalıydım şimdi ya da tok gelirdi belki de o. Ben atıştırıp geçse miydim? Tam ben bunları düşünürken çalan telefonumu demirhandan başkasının arama ihtimali çok azdı.
Telefonu elime alıp açtığımda içimde beliren o tatlı heyecan beni şaşırtmadı desem yalan olurdu.
"Alo"
-Feraye , yemek yedin mi.
Demirhanın aceleci sesine karşın benim sesim oldukça sakindi.
"Yok yemedim. Aslında bende seni arayacaktım yemeğe gelir misin bilemedim. Gelicek misin diye."
-Tam isabet. Hiç bir şeyle uğraşıp yorma kendini. Canının çektiği bir şey var mı ya da pizza sever misin?
"Severim de gerek yok ki demirhan ben hemen ikimize de hazırlardım bir şeyler."
-Yirmi dakikaya evdeyim. Eve bir şey lazım mı?
Çok sıcak hissettirmişti bu soru. Fazlasıyla samimi ve sanki gerçek bir karı koca gibi. İçimde oluşan heyecana anlam verememekle birlikte hoşuma da gidiyordu. Kendi kendime gülümsedim.
" Yok, lazım değil."
Demirhanla konuşup kapattıktan sonra mutfakta pasta yaparken çıkardığım bulaşıkları yıkarken öylece sırıtıyordum. İçimde tatlı bir huzur vardı aylardır şehrime uğramayan... Bulaşıkları halledip masayı da hazırlamıştım. Dolapta bulduğum malzemelerle ortaya bol nar ekşili bir mevsim salata yapmıştım. Bardakları da yerleştirdiğimde hazırdı işte.
Çalan kapıyla hızla kapıya koştum. Bir yandan da elimle saçlarıma çeki düzen veriyordum. Derin bir nefes verip kapıyı açtığımda karşımda elinde kocaman siyah bir kutu üzerinde iki pizza kutusu ve diğer elinde bir içecek ve anahtar olan demirhan karşıladı beni. Kucağındakileri saymak bile beni yormuşken o taşıdığı halde zerre kadar zorlanmış gözükmüyordu.
"Hoşgeldin."
"Her gün böyle tatlı tatlı gülümseyen bir fındık kapıyı açacaksa ben hep hoş bulurum."
Bu sözlere diyecek bir cevabım yotku ki. Zaten al al olan yanaklarım gereken cevabı vermişti. Demirhan benim bu evde olmamdan ciddi anlamda mutluydu ve bu da benim daha rahat hissetmeme sebep oluyordu.
"Hadi hadi, pizzaları soğutmayalım."
Kafamı sallayıp demirhanın peşine takıldığımda demirhan pizza kutularını masaya yerleştirmişti. Elindeki büyük siyah kutuyu da masanın kenarına koymuştu.
İçecekleri doldurmak için kolayı elime aldığımda demirhan elimden alıp beni sandalyeye oturtturdu.
"Ben evdeyken servis bende küçük hanım."
Göz kırparak söylenmesine güldüm ve onu onaylarcasına bardağımı önüne doğru ittim. Bu adam evdeki işleri kadının sorumluluğuna iten birisi değildi. Demirhan içeceklerimizi doldurup oturduğunda birlikte yemeye başladık. Bir dilim alıp ısırdığımda hala çok sıcaktı.
"Ay ağzım yandı. Hala nasıl böyle sıcacık."
Demirhan bana yandan gözleri gülen bir bakış atıp pizzanın üzerine sıktığım ketçabın dudaklarımın kenarına bulaşan kısmını baş parmağıyla sildi. Bense karşısında ağzım yandığı halde bir obur gibi pizzayı yemeye devam ediyordum. Garip bir an olmuştu. Ama her zaman olduğu gibi bizim yüzümüzde gülümseme vardı.
" Ben öyle sıcacık getiririm fındık."
Yine bir şeylere ima yapıyordu farkındaydım. Ama ne hakkında olduğuna dair bu kez fikrim de yoktu.
"Ee günün nasıl geçti, sıkıldın mı evde."
Sıkılmamıştım. Aksine ona pasta yaparken çok eğlenmiştim.
Kolamdan bir yudum daha alıp konuştum.
"Yok, hemde hiç sıkılmadım. Markete gittim hava aldım biraz, dolandım öyle. Sakin, güzel bir gündü."
Pasta kısmını atlamışım. Çünkü yarın sürpriz yapacaktım. Yemeğimiz de bitmişti ve demirhan cebinden sigara paketi çıkarıp bir tanesini dudaklarına götürüp yaktı. Dumanını havaya üflerken sohbete de devam ettik.
" E ne güzel. Hem bana, evine alış biraz. Hemde yeni hayatına bir süre daha adapte ol. Sonra senin için kendini geliştirebileceğin bi spor dalı ya da kurs falan bulalım."
Demirhan bir elinin parmakları arasında tuttuğu sigarasını bana değdirmeden kutudan bir dal daha çıkarıp benim dudaklarımın arasına koydu ve masadaki çakmağı alıp dudaklarımın arasındaki sigarayı yaktı.
Bunu yaparken de epey yaklaşmıştı bana. Yüzü yüzüme yakındı. Ve dudaklarımın arasındaki sigarayı yaktıktan sonra gözleri yüzümde dolanırken kendi sigarasını dudaklarına götürüp gözlerime baka baka çekti bir nefes. Bende bir nefes çekip parmaklarımın arasına almıştım. Tiryakisi değildim. Ama arada canım fena çekiyordu.
"Kendini geliştirmeni istiyorum feraye, her anlamda."
"Emin ol ki bunu benden daha fazla hiç kimse isteyemez. Kendi ayaklarımın üzerinde duran bir kadın olmak, hayatı yaşamak için sabırsızlanıyorum. "
Demirhan biten sigarasını önündeki boş pizza kutusuna bastırıp içine attı. Ardından bir eliyle yüzüme düşen saçlarımı kulaklarımın arkasına itti.
" Gözlerindeki heyecanı, hırsı görebiliyorum. Her şeyin en iyisini başaracaksın fındık, buna eminim. "
Bir yandan konuşup bir yandan da masadaki o siyah kutuyu alıp benim kucağıma bıraktı. Bense anlamazca ona bakıyordum. Bu benim için miydi?
"Bu ne ki?"
Kaşlarıyla kutuyu işaret etti.
"Aç bak bakalım."
Heyecanlanmıştım. Bana hediye mi almıştı yoksa?
Kutuyu kucağıma alıp hevesle açtığımda heyecandan gözlerimin parladığının farkında bile değildim. Demirhan bu halimi gülücüklerle izliyordu. Onun yanında artık fazlasıyla rahattım. Alışmıştım ve sanırım ona olan güveniminde etkisi vardı.
Kutunun kurdelesini çözüp kapağını açtığımda içinden bir elbise çıktı. Ayağa kalkıp kutudaki elbiseyi de çıkardığımda gözlerimden kalplerinde çıktığına yemin edebilirdim.
"Demirhan bu çok güzeel"
Siyah straplez elbisenin üzerindeki taşlar tıpkı kristal gibi parlıyordu. Kollarının yanında ise beyaz tülden düşük kol aksesuarı vardı. Elbiseye tel kelimeyle bayılmıştım. Muhtemelen yarınki organizasyon içindi.
"Yarın ki organizasyon için. Özellikle seçtim, senin için. Beğendin mi."
Tepkimi ölçmek ister gibi yüzüme bakıyordu.
"Bayıldım hemde deli misin! Çok güzel çok zarif ama bi o kadar da ihtişamlı. Ama sanki yarın için abartı değil mi biraz."
"Değ-"
"Ben bi deneyip geleyim mi. Hem olacak mı bi bakalım. Tam benim bedenim gibi ama bi deniyim."
Demirhanın sözünü kesip heyecanla konuşmama kahkaha atarak yanıt verdi.
Biraz bozulmuştum. Her kadın güzel kıyafetler giyeceği zaman heyecanlanırdı ama böyle yüzüme yüzüme kahkaha atmakta neydi? Noldu dercesine kafamı salladım.
"Ne gülüyon ki demirhan. Denemiyorum o zaman. Yarında gelmezsem vallahi görürsün!"
Asık suratla söylememe yine aynı kahkahayla karşılık verdi. Bir yandan da dibime girmişti. İyice sinirleniyordum yahu!
"Mutluyum ve gülüyorum sorun mu var?"
Yine dudağındaki gülümsemeyle konuşmasına ağzım açıldı açıldı kapandı. Sorun yoktu da ama var gibiydi de. Of bu adam böyle üstten üstten nefesi yüzüme vururken konuşunca ben aklımı yitiriyordum. Ben az önce neye sinirlenmiştim sahi?
Demirhan üstüme gele gele beni tezgaha yaslamıştı. Elimde tuttuğum elbise aramızda bir set oluşturuyordu. Ah birde konuşurken şöyle yüzüme yüzüme eğilmesi yok muydu!
"Az önce karımdan ilk tribimi de yediğime göre bi giyin gel bakalım terzilik işi var mı."
"Of, deli."
Zorla üzerime doğru eğilen demirhanı itip hızlıca kaçtım mutfaktan. Kalbim bana her yaklaştığında deli gibi çarpıyordu.
Mutfağın yanındaki oturma grubu dizilmiş odaya gelip hızla üzerimdekileri çıkarıp bir kenara attım. Üzerime elbiseyi geçirdiğimde bir an önce kendimi bu elbisenin içinde görmek için sabırsızlanıyordum. O kadar aceleciydi ki hareketlerim fermuarı çekmeye çalışırken sıkıştırmıştım.
"Off bir işi de sorunsuz becer be kızım!"
Üzerimden çıkarmadığımı fark ettiğim sütyeni de bir çırpıda çıkarıp diğer kıyafetlerin yanına fırlattım. Ben böyle açık şeyler giymezdim ama fazlasıyla heveslenirdim. Şimdi biraz garip hissettirse de hoşuma gidiyordu. Tekrar zorlasam da fermuarı çekmeyince elbiseyi karnımdan ve göğsümde ne destekleyerek mutfağa doğru ilerledim.
Tam kapıdan gireceğim sırada buz dolabını açmak için elini uzatan demirhanı görmemle "Açma" diye bağırıp koşarak elini tuttuğum gibi kendime çektim. O anda dengemi kaybettim ve düşmemem için belime sarılıp beni kendine çeken adamla adeta tek beden olduk.
Her şey buzdolabını açmaması içindi çünkü içinde pasta vardı, görmemesi gerekiyordu. Ama asıl görmemesi gereken bir şeyi görmüştü. Memelerimi!
Bir elimi demirhanı durdurmak için koluna uzattığımdan dolayı aşağı doğru kayan elbiseyle göğüslerimin büyük bir bölümü açıkta kalmıştı. Alttan sıkıştırdığım ve de ikimizin arasında sıkıştığı için oldukça dolgun duran göğüslerime şokla bakan demirhansa neye uğradığını şaşırmıştı.
Bakışlarını bir yüzümde birde taşkın göğüslerimde gezdiren adam derince yutkundu. Nefeslerimiz birbirine karışıyordu. Demirhan yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Nefesleri öyle düzensizdi ki.
"Beni öyle zorluyorsun ki feraye! Ya böyle kollarımın arasında o süt beyaz göğüslerin dudaklarıma bir nefes kadar yakınken daha fazla durma, bu denli sınırlarıma girme. İrademi sikip atma"
Ses tonundan oluk oluk akan ihtirası hatta tutkuyu hissedebiliyordum. Artık aramızdaki çekim inkar edemeyeceğim bir boyuta ulaşmıştı. Dahası ben bu koca adamın sıcak kollarında olmaktan asla huzursuz değildim!
"Ya da bana sınırımı bildir ki, durmam gereken yeri bileyim. Bileyim ki ne kırayım ne kırılayım."
...
Bölüm hakkındaki görüşlerinizi alalımm
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
59.96k Okunma |
5.89k Oy |
0 Takip |
35 Bölümlü Kitap |