27. Bölüm

27. Bölüm

ZEYBİK
zeybik_yz

Arkadaşlar öncelikle sabrınız için teşekkür ederim iki haftadır bekliyorsunuz. Çok uzun bir bölüm değil ama on gündür hastanedeyim ve kafam bu kadar doluyken bu denli stres altında daha fazlası gelmedi elimden. Keyifli okumalar 💖

 

Bizi özlediniz mi🥲

 

... 

 

Büyüdüm mü yoruldum mu bilemiyorum. Kim ne yapmış, ne demiş irdelemiyorum. İsteyen kendini nimetten saysın,isteyen beni hiçe saysın. Ama karşımdaki bu kadın hariç. Onun beni hiçe saymasını değil bana anne olmasını istiyordum. İçim sancıdı korkuyla. Büyük hesaplaşma işte şimdiydi.

 

"Demirhan, sen çık dışarı."

 

Demirhan annesinin sözüyle yanımdan kalktı. Ama yüzü hala bana dönüktü.

 

"Kendini çok yorma feraye. İstediğin bir şey var mı. Kahvaltın için katmer aldırayım mı, yer misin."

 

Demirhan sence benim bir şey yiyecek halim mi vardı allasen! Ben yiyeceğimi yemiştim zaten.

 

"Yok demirhan teşekkür ederim. Aç değilim zaten."

 

Burnuma bir fiske vurup çekildi.

 

"Olmaz öyle fındık. Güçsüz düşmüş bünyen, toparlamamız lazım. Kahvaltını getirteyim ben."

 

"Bende ilgilenirim ferayeyle demirhan. Bizi anne kız yalnız bırak!"

 

"Tamam sultanım. Ben sizi anne kız yalnız bırakayım."

 

Demirhan bana rahat olmamı telkin edercesine göz kırpıp odadan çıktığında onun bu rahat hali biraz da olsa içimi ferahlattı. Demirhanın çıkmasıyla dilşad anne yanıma gelip demirhanın az önce kalktığı yere oturdu.

 

"Nasıl hissediyorsun feraye, ağrın sızın var mı?"

 

Olacakları kestiremediği için kalbim ağrıyordu. Ama onun çaresi aramızdaki bu soğukluğun çözülmesiyle geçerdi ancak. Gözlerinde o soğukluğu göreceğim diye ödüm kopuyordu. Yüzüne bakmadan konuştum.

 

"İyiyim dilşad hanım. Hiç ağrım da yok. "

 

Bu durumda kan da kussam söyleyemezdim zaten.

 

"Emin misin, iyi gözükmüyorsun."

 

Sesi bana mesafeli geliyordu ya da yaptığım kuruntudan dolayı ben öyle duyuyordum. Başım hala yerdeydi. Kucağımdaki ellerimi izleyerek cevap verdim.

 

"Yok gerçekten iyiyim. Halsizim sadece."

 

Bir anda dilşad annenin çenemden tutup yüzümü yüzüne çevirmesiyle gözlerimiz buluştu.

 

"Kızım kaldır başını! O başı kimsenin karşısında böyle acizce düşürme. Hastalıktan, halsizlikten değil bu belli."

 

Bakışlarının bakışlarımla düşmesiyle gözlerim doldu. Bana sandığım gibi soğuk, merhametsiz değil aksine endişe içinde bakıyordu. Gözlerinden endişe sicimle akıyordu hatta. Ama sustum cevap veremedim. Dolu gözlerimle bakıyordum karşımdaki kadına.

 

"Çok korkuttun bizi. Doktor stresin büyük etken olduğunu söyledi. Ama şimdi iyisin Allaha hamd olsun "

 

Ben hala öylece yüzüne bakıyordum. Dilim lal olmuştu sanki. Dilşad anne de bir süre yüzümü izledi ve derin bir nefes alıp devam etti.

 

"Eğer en başından böyle büyük bir durumu gizlemeseydin sen bu yatağa düşmeyecektin, olay da hiç buralara gelmeyecekti farkındasın değil mi kızım?.."

 

Beklediğim tepkiye göre fazlasıyla sakin bir girişti. Ama yine de yüreğim sancıdı. Devamında ne gelecekti? İşte bunu bilmemek tedirgin ediyordu. Ama zaten bu hayatta başımıza gelenlere her zaman hazırlıksız yakalanırdık değil mi? Kendimi şimdi mi savunmalıydım yoksa daha beklemeli miydim. Evet farkındaydım ama yapmamıştım işte! Farkındalığımla kalmıştım.

 

" Demirhan bana bahsetti. Neden gizlediğini, neden daha erken söylemediğini ya da söylemeye cesaret edemediğini, her şeyi. İyice de tembihledi beni. Sakın kızın üzerine gitme o zaten yaralı diye. Sanki ben sana ne yapacağım. Benden sana zarar gelir mi be yavrucağım? "

 

Gözlerimi zorda olsa gözlerine sabitleyip öylece baktım ona. Zarar gelir mi gelmez mi bilemezdim ki. Bana kendi kanımdan olanlar kumpas kurmuştu. El'den nasıl korkmayacaktım.

 

" Sen bana gelseydin, dilşad anne böyle böyle bir dert var başımda deseydin, yardım isteseydin. Ben sana sırt mı çevirecektim feraye? Açıkçası böylesine vahim bir durumda kaçmak felaketine tutulmayıp bize gelmeni isterdim. Daha mı iyi toparlandı durum böyle?"

 

İçimdekiler öyle dolmuştu ki. Öyle doldurmuştu ki içimi. Daha fazla tutamadım. Gözümden akan yaşa eşlikçi bir nazeninlikle konuştum.

 

" Bir mardin sırt çevirmiş bana, kendi kanımdan olanlar düşürmüş beni bu hallere. Nasıl cesaret edipte gelecektim. Öyle vahim bir olay diyorsunuz da dilşad hanım. Ben o olayın başrolüyken hemde çırılçıplak bir şekilde! Nerden alacaktım o cesareti, kime güvenecektim. Henüz ne olduğunu anlamadan nikah masasına oturmayı seçtiğim kocama mı yoksa daha bir günlük bile olmamış kayınvalideme mi?"

 

Dilşad anne bakışlarına yine her zamanki şefkatin bu sefer kırıntılarını yerleştirip bir elini elimin üzerine anne edasıyla yerleştirdiğinde kendimi anlatma dürtüsüyle yanıp tutuştuğum için aceleyle geri çektim. Onun lafa gireceğini anladığımda hız kesmeden devam ettim.

 

" Siz bu topraklarda kocalmışsınız. Bu toprakların ilmini, töresini benden daha iyi bilirsiniz. O şerefsiz beni tüm mardine o çirkin videoyu yaymakla tehdit etti. O zaman bana kim inanırdı. Üzerime yaftalanan onca pisliğin üzerine bir de iffetsizlikle suçlanacaktım. Ben zaten yıllarca hiç bürünmediğim sıfatlara itelendin. Siz söyleyin şimdi, ben çareyi kimde arasaydım. Kimden medet umsaydım. Ben bu hayatta sudan çıkmış balığım ama gelin görün ki mezapotamyanın bağrında çaresizim, viraneyim."

 

Gözlerim dolu dolu hararetli bir şekilde anlatırken dilşad annenin bir eliyle saçlarıma severcesine dokunmasıyla bir nebze de olsa dindi fırtınam.

 

" Haklısın yavrucağım, öyle haklısın ki. Zaten bu halin yedi bitirdi şu yüreğimi. Bir sözümü bitirseydim. Diyecektim ki feraye, sen ne kimsesizsin ne sahipsiz. Ben kızdım, çok kızdım ama bir sor niye kızdım. Sen hala bu dalgalı denizde bir başına çırpındığın için kızdım. Ben sana beni annen kabul et derken laf için söylemedim bu sözü. Şimdi de aslanlar gibi arkasında duruyorum. Eğer ki bana gelseydin o zaman da aynı şekilde olacaktı. Ben izlediğimde o görüntüyü, içimden şu kadarcık bir şüphe geçtiyse namert olayım. Zaten yakmış yıkmışlar seni,yardım isteseydin ben senin içindeki o korkuyu dahi almak için tüm gücümü kullanırdım. Velhasıl kelam ben bu odaya sende hata aramak için değil sana çare bulmak için geldim."

 

Dilşad annenin uzun ama içimdeki korkuyu yavaş yavaş alan sözleriyle verdiğim derin nefes ciğerlerimi açtı sanki. Zaten göz yaşlarımı da tutamadım daha fazla. Bir bir düştüler gözümden.

 

Dilşad anne yanaklarıma akan göz yaşlarıma aldırmadan iki yanağımdan da öptü beni. Onunda gözleri dolmuştu. Bense içli içli ağlıyordum.

 

"Sana kızdığım için bana kırılmayasın

a canım. Anneler kızlarının iyiliği için bazen onlarla ters düşebilir, kızabilir hatta kırabilir. Ama asla birbirine sırt çevirmez. Senin nasıl bir çaresizlikle boğuştuğunu düşünmek bile benim içime daraltı veriyor. Vallahi de feraye yüreğim sıkışıyor. Bil ki benim sana sitemim de gazelim de senin iyiliğin içindir... Hozan ağanın kuma karısından olma çocukları azad, dilan, rojin Allah yukarıda hepsini de kendi çocuğum gibi severim. Demirimin kardeşleri benimde çocuklarım sayılır. Onlar da beni sever sayarlar bilirim. Ama feraye sen başkasın. Senin bir göz yaşın benim vallahi de yüreğimi titretiyor. Sen sahiden de benim kızımsın, ağlama karşımda böyle! Ben seni çoktan evladım diye kabul ettim. Sende beni anneciğinin yerine koy demiyorum ama annen olarak kabullen ki anne kız dalgalı denizlere, yankılı kayalara birlikte göğüs gerelim. "

 

İçim titredi. Vücudumu bir ateş sardı. O ateş içimi dışımı yaktı geçti. Beni kötü kadın olmakla suçlamamıştı. Beni o karanlık çukura itmemişti. Her şeyden önemlisi bana hayatımda ilk defa bir annenin kızı gibi hissettirmişti, hemde bu duyguyu hiç bilmememe rağmen. Bu... Bu çok farklı bir histi. İçimdeki kırılganlığı daha fazla tutamayıp dışa vurdum ve benim bile zor duyduğum sesimle "Dilşad anne" diyerek kollarımı boynuna dolayıp sarıldım sımsıkı.

 

O da karşılıksız bırakmadı bu çabamı ve kollarını bana dolayıp beni sımsıkı bağrına bastı. Bense ona sarılırken bir yandan da kokusunu alıyordum. Anne kokusu vardı bu kadında. Hemde hiç bilmediğim o kokuyu tek seferde bana bildirecek bir huzur vardı.

 

"Ah nazlı yavrum, nazenin kızım. Ağlama artık. Olacakla öleceğe çare yok derler ne yapalım başımıza gelecek varmış. Burası sınav dünyası, sınanmadıkça ne ömür geçer ne ölüm gelir. Ama inan bana her zorluktan sonra bir kolaylık gelir."

 

Sarılmayı bırakıp dilşad annenin ellerini tutup avuçlarını öptüm gözümde son kalan yaşlarla.

 

"Allah senin gibi anneden razı olsun. Sen nasıl güzel bir yüreğe sahipsin. Nasıl oldu da sen bu talihsiz başıma talih oldun, oğlunda sende kimsesizliğime kimse oldunuzya dilşad anne Allahta size naim cennetlerini nasip etsin."

 

Dilşad anne anlımdan öptü. Bana olan içindeki sevgi dudaklarından tenime, yüreğime aktı. Sevginin sıcaklığı iyileştiriyordu.

 

" Kimi deryadır, damla nasip olmaz. Kimi çölde gezer, rahmet eksik olmaz. Her şey nasiptir bu hayatta. Benim nasibimde de böyle kara saçlı kara gözlü güzel bir kızın annesi olmak varmış. Senin nasibinde de senelerce annesiz kalıp geç kavuşmak varmış. Ama o kavuşma tamamlandıya cancağızım, sen içini ferah tut. Artık güzel günler bizimdir.

 

Yüreği güzel kadındı vesselam. Talihsiz başıma talih kuşu gibi konmuştu. Bundan sonra üstümde düşen en önemli görev bildiğim tüm duaları okuyarak yıllar sonra bulduğum bana anne olan bu kadını ve nasiplerimin belki de en büyüğü olan kocamı kaybetmemek için dua etmek rabbime el açıp dua etmek olacaktı.

 

Sanma ki hakkın var ademde,

Kağıtta şahittir, yazan kalemde.

Burak ertelensin tüm duruşmalar,

Şaşmaz adalet ilahi alemde.

 

...

 

Mesele hiçbir zaman saf olmam değildi. Benim asıl meselem herkese karşı vicdanlı olmamdı. Vicdanım ziyadesiyle harcanmıştı. Ve geriye saf öfkem kalmıştı.

 

Hayat budur ki icinmiş olanın ahı, nereye gitse bulurdu sahibini.

 

O berbat olayın üzerinden bir hafta geçmişti. Ve tabii düğünümüzün üzerinden de. Hala dilşad annenin konağında kalıyorduk. Ben o gün bayıldığım ve sonrasında ufak çaplı bir hastalık geçirdiğim için dilşad anne izin vermemişti. Ve bu süreçte benimle gerçekten bir bebek gibi ilgilenmişti.

 

Aslında benim için de iyi olmuştu. Tek kalmamıştım. O olayın üzerine birde o kocaman evde tek başıma kalmak beni mental olarak daha fazla yoracaktı.

 

Bu bir hafta da demirhan da sürekli işiyle ilgilendi. Son zamanlarda çok fazla aksattığı için birkaç pürüz çıktığını da söylemişti. Hatta iki günlüğüne İstanbula gitmişti ve bugün dönecekti. Bu yüzden benim burada kalmam herkes için en hayırlısıydı. Hem berzanın aldığı zarardan sonra bana tekrar saldırmasından korkuyordum ama burada güvendeydim.

 

Tanemde bu bir haftada üç dört kez yanıma uğramıştı. Birlikte sohbetler edip göl kenarında gezmiştik. Hatta karacayı bile sevmiştik. İyi hissettirmişti açıkçası. O gezdiği ülkelerden gördüğü güzel yerlerden bahsetmişti. Bense gerçekleşmesini istediğim hayallerimden.

 

Ben ona hayallerimin anlatınca heyecanla ellerimi tutup sürekli bunları tekrarlamamı hatta dilime dolamamı söylemişti. Manifest oluyormuş öyle ve isteklerimiz gerçekleşmiyormuş. Ben onu bunu bilmezdim. Dua ederdim daha iyiydi. Zaten ağızdan çıkan her söz aslında dua niteliğindeydi. Bu yüzden dilimizden dökülenlere çok dikkat etmek gerekliydi. Velhasıl kelam bir şeyi kırk kere söylersen olurdu işte!

 

"Feraye, sana diyorum kızım."

 

Aliye teyzenin bana seslenmesiyle daldığım düşüncelerden sıyrıldım. Doğradığım salatalardan başımı kaldırarak bana seslenen kadına döndüm.

 

"Dalmışım Aliye teyze, buyur."

 

"Yormasaydın sen kendini, ben yapacaktım zaten."

 

"Elime mi yapışır ne olacak. Hem bende sıkılıyorum tüm gün. İyi oluyor işte kendimi oyalıyorum böyle."

 

Onaylarcasına başını salladı aşağı yukarı.

 

"E peki madem kızım sen bilirsin. Ha diyordum ki şirketin yıldönümü daveti var biliyorsundur. Ne giyeceksin diyorum hazırladın mı bir şeyler. Vallahi düşman çatlatacak ortam işte tam orası. Demir oğlumla şöyle bir boy gösterin bakalım o kınada düğünde konuşan fesadiler çatlasın.

"

 

Böyle bir şeyden haberim yoktu. Hemde demirhanda söylememişti. Açıkçası bu beni bir tık üzmüştü. Demekki gelmemi istemiyordu belki de bana hiç teklif etmeyecekti.

 

" Haberim yok böyle bir şeyden. Çeyizde o kadar çok kıyafet alındı ki hepsi birbirinden güzel. Birisini giyerim işte."

 

Konuşurken aynı anda salatayı da yapıp bitirmiştim. Sosunu servisten önce dökecektim, yani demirhan geldiğinde. Yoksa sulanıyordu salata.

 

" Doğru diyorsun, kırmızı bir elbise vardı çok güzeldi o. Yerleştirirken görmüştüm o da uygun olur bak. "

 

Muhtemelen katılmayacağım bir davet üzerine konuşmak pek mantıklı değildi. Zaten başımda çatlayacak gibi ağrıyordu. En iyisi konuyu kapatmaktı. Aliye teyzeyi onaylayıp mutfaktan çıktım. Avludaki sedirlerden birisine oturdum. Bir süre sonra başım gövdeme öyle yük oldu ki üzerinde oturduğum sedire uzandım. Çok geçmeden de uykuya yenik düşmüştü gözlerim.

 

Öyle ki avluya giren demirhanı bile fark etmemiştim. Yükselen seslerle gözlerimi açtığımda karşımda annesine sarılan bir demirhan vardı. İki günün sonunda onu karşımda görmemle heyecanla yerimden doğruldum. Üzerime örtülen pike yere düşünce onu alıp yerine koydum ve tekrar arkamı döndüğümde demirhan yanımdaydı. Peşi sıra annesi ve Aliye teyze de hemen arkasındaydı.

 

"Sonunda kavuştu çifte kumrular. E sarılın hasret giderin oğlum ayıp değil günah, siz karı kocasınız."

 

Aliye teyzenin sözleri üzerine demirhan otuz iki diş gülümseyip kollarını iki yana açtı ve bir yandan konuşurken diğer yandan da beni belimden tutarak kendine çekti ve kolları arasına aldı.

 

" Hasret giderelim tabii ya. Çifte kumruyuz biz. Özledin mi kız beni."

 

Son cümlesini sessizce gülerken kulağıma doğru söylemişti ve sadece ben duymuştum. Gülümsemesi bulaşıcıydı işte. Anında bende gülümsedim ve kafa salladım. Onun gibi sessiz konuşarak karşılık verdim ona.

 

" Çook, hasretinden yataklara düştüm."

 

Burnuma bir fiske vurdu her zamanki gibi.

 

"Ben öyle adamı yatağa düşürürüm işte fındık."

 

Göz kırparak benden ayrıldı. Bayağı iyidi. İma yapmakta!

 

Hep beraber yemeğe geçtik. Yemeği yedikten sonra aliye teyze hepimize birer menengiç kahvesi getirdi ve biraz sohbet ettik. Dilşad anne demirhana bir haftalık karısını bırakıp şehir dışına gittiği için sitem ediyordu. Eğer gerçekten evli olsaydık bu sitemi benim yapmam gerekirdi değil mi?

 

"Eh be oğlum, ferayeyi de götürseydin sanki ne olacak. Hem kızcağıza da değişiklik olurdu farklı bir şehir görürdü. Bu mevsimde ne güzeldir İstanbul."

 

Dilşad annenin kafası benden farklı çalışıyordu. O söyleyene kadar ben bunu asla düşünmemiştim.

 

"Yahu anneciğim ben oraya eğlenmeye gitmedim ki. Katılmam gereken bir ihale ve beni bekleyen onlarca görüşme, iş vardı. Eve bile sadece duş alıp çıkmak için uğradım, gece ofiste sabahladım."

 

Demirhanın neredeyse dibinde oturuyordum ve başımı ona çevirmiş onu onaylayarak dinliyordum. Çok yorulmuştu demekki birkaç gündür. Zaten buradayken de gece geldiğini duymuyordum. İki kez sabah çıkarken görmüştüm o kadar. Muhtemelen odadaki kanepede kıvrılıp uyumuş ve öylece gitmişti. Ben dalmış bir şekilde onun yüzünü izlerken o da karşısındaki annesine değil yanındaki bana döndü.

 

"Yani birlikte gitsekte seninle hiç ilgilenemeyecektim. Yoksa aklıma gelmedi değil ama zamanı değildi."

 

"Sorun yok ben bunu düşünmedim bile."

 

Tek kolunu omzuma atıp beni kendine yasladı ve sessizce devam etti. Tıpkı az önce benim yaptığım gibi.

 

"Düşün o zaman prenses. Çünkü işleri yoluna koyduğum gibi ufakta olsa bir boşluk yaratacağım ve seni o çok sevdiğin yemyeşil diyarlara kaçıracağım."

 

"Orası neresi ki demirhan. Hem sen nerden biliyorsun benim yeşil memleketler görmek istediğimi."

 

Hakkımda her şeyi nasıl böyle iyi bilebilirdi?

 

"Sohbet ederken laf arasında söylemiştin. Öyle aklımda kalmış."

 

Hafifçe tebessüm ettim. Beni gerçekten önemsediğin hissediyordum. Aksini iddia etmek için deli olmak gerekirdi zaten.

 

"Annem bize müsaade artık. Evimize gidelim."

 

"E kalsaydınız çocuğum. Daha erken saat"

 

"Yok annem gidelim bende dinleneyim. Malum yoldan geldim. Hem bir haftadır eve uğramadım hemde gelin hanımda evine alışsın artık."

 

Son sözlerini söylerken yine o arsız gülüşü yer etmişti yüzüne. Demirhanın ayaklanmasıyla bende kalktım.

 

Dolaptaki kıyafetlerimiz burada mı kalacaktı acaba yoksa toplamalı mıydım?

 

" Hadi feraye sen ceketini çantanı al gel. Ben avluda bekliyorum. "

 

Demirhana iyice yaklaşıp konuştum.

 

"Buradaki kıyafetlerimizi kalacak mı. Onları almayayım mı? "

 

Hayır anlamında kaşlarını kaldırdı.

 

"Yok gerek yok. Kalsın onlar, buraya gelince lazım olur kullanırız."

 

"Tamam o zaman beş dakikaya inerim. Dilşad anne ben eşyalarımı alıp geleyim."

 

Demirhan dilşad anneye dönüp konuşmama daha doğrusu ona dilşad anne dememe şok olmuş gözlerle bakıyordu. Noluyor dercesine bir bakış attı bana. Bense sadece gülümsedim ve omuz büküp çıktım odadan.

 

Eşyalarımı alıp indiğimde dilşad anneyle vedalaşıp arabaya yerleştik. Arabada demirhan sürekli telefon konuşmaları yaptı. Telefonu arabaya bağlı olduğu için bende duyuyordum. Aliye teyzenin bahsettiği yıldönümü kutlamasından bahsetmiştilerdi ve gelecek olan davetlilerden biriyle iş bağlamak istediklerinden, bunun çok önemli olduğundan falan bahsettiler genellikle ve yol böyle akıp gittiğinde evin önüne gelmiştik bile.

 

Demirhan anahtarı kapının deliğine soktuğunda bismillah diyerek açtı kapıyı.

 

Eliyle önce benim geçmem için işaret yapmasıyla içeri adımladım. O da peşimden girerek ışığı açtı ve kapıyı kapatıp bana döndü.

 

" Evine, yuvana hoş geldin feraye."

 

Gülümseyerek konuşmasına karşın aynı tepkiyi verdim. Geçici bir evdi benim için. Şimdiye kadar hiç kendi evim olmamıştı. Ya da evimde hissettiğim bir yer. Burası da öyleydi şu noktada benim için. Sadece diğerlerinden daha rahat olacaktım onun farkındaydım. Nerden bilecektim ki geçici bir ev dediğim bu yerin benim için yuva olacağını. Sahibinin ise yüreğime mesken kuracağının henüz farkında değildim. Tıpkı içime ilmek ilmek işlendiğini henüz fark etmemem gibi.

 

"Hoş buldum. Daha çook hoş bulacağım gibi."

 

Güldü ve içeri adımlamaya başlayınca bende peşine takıldım.

 

"Bunun için elimden geleni yapacağımdan şüphen olmasın."

 

Demirhanın peşinden geldiğimde onun yatak odasının yanındaki odanın kap açtı ve eliyle içeriyi işaret etti.

 

"Burayı senin için hazırlattım. Değiştirmek istediğin bir şey olursa söylemen yeterli."

 

İçerisi oldukça ferah duruyordu. Yatakta çift kişilikti ve kocamandı. Yatağın alt çarprazında bir berjer vardı. Odada küçük bir giyinme dolabı ve makyaj masası da vardı. Oldukça şirin bir odaydı.

 

" E geldiğimde kaldığım oda vardı zaten. Hazırda oda varken niye uğraştın ki tekrar orada kalırdım ben."

 

"Burası daha geniş feraye, rahat edersin. Hemde misafir odası olmazdı. Adı üstünde 'misafir odası'. Burası senin evin. Ayrıca bu evliliğin gerçek olmadığını yalnızca ikimiz biliyoruz biliyorsun. Annem ya da başkası gelirse eve, misafir odasında senin eşyalarının olması durumunu açıklamakla falan uğraşmayalım. Bu kata çıkan olmaz zaten bana ait. Rahat takılırsın. "

 

Söylediklerinde haklıydı. Birisi görürse yeni evli bir çiftin ayrı odalarda yatmasını açıklayamazdık. Çünkü misafir odası alt kattaydı. Ve birisinin görme ihtimali yüksekti.

 

" Haklısın demirhan ben o yönden düşünmemiştim. Ama bu eşya dolabı küçük sanki. O kadar eşya buna nasıl sığdı ki?"

 

Sözlerim üzerine demirhan kapıya yaslanan bana doğru geldi ve tam önümde durdu. Oldukça yakınımdaydı şu an. Gözleriyle önce beni baştan aşağı süzdü ve bakışlarını yüzümde sabitledi. Omuzlarımdan göğsüme doğru sarkan saçlarımdan bir tutamı parmakları arasına alıp usulca okşadı.

 

"Sığmadı zaten fındık. Benim odamdaki giyinme dolabında. Bir mağaza dolusu sırf iç çamaşırı aldım sana. Onların yarısı bile sığmaz buraya. Hatırlarsın, hani çeşit çeşit aldık."

 

Öyle dibimden nefesi yüzüme vura vura bu imalarla konuşması yanaklarımı kızarttı. Nefesime de bir şeyler oluyordu. Hem neydi bu imalar? Evet almıştı almasına da sanki giyecek miydim de öyle hatırlatıyordu! Böyle dile getirince içim bir fena oluyordu yani!

 

"E nolmuş ki yani. Kuru kalabalık işte "

 

Saçımla oynamayı bırakıp eliyle burnuna bir fiske vurdu.

 

"Bir şey olmuş demedim fındık. Ayrıca yine gelecekten haber alır gibi konuştun."

 

Ardından geri çekildi ve odadan çıkmak için arkasını döndüğünde birkaç saniye duraksadı. Ben onun sırtını izlerken tekrar bana dönüp konuştu.

 

"Bazı dağlar bahara geç kavuşur feraye. Ama neticesinde kavuşur. Tekrar hoş geldin. İyi ki geldin, gelişinle evimizde çiçekler açtı."

 

Evimize hoş geldin diyordu. Bulduğu her fırsatta burasının benimde evim olduğunu bana aşılıyordu. Ki bunu başarıyorduda. Yüzüme kocaman bir gülümseme yayıldı. Tatlı bir bahar esintisi misali.

 

Gelişimle bu evde çiçekler açtığını söylüyordu. Çiçekler baharda açardı ve demirhan kendini bir dağ beniyse bahar olarak nitelendirmişti. Sonunda da kavuştuğumuzu mu ima ediyordu?

 

... 

 

 

 

 

Bölüm : 22.03.2025 19:36 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...