Bir haftada bu attığım üçüncü bölüm arkadaşlar kısa demeyin üç güne bir attım resmen.
Bu bölüm içinde kafamda bir yorum sınırı belirledim geçtiğinde diğer bölümü yayımlayacağım 💖
Bölümü çok severek yazdım görüşlerinizi satır aralarında paylaşın benimle 🤍
...
İnsan dağılırdı. En toparlanmayacak hale büründüğünü, en çıkmazda, en dipte olduğunu düşündüğü an yeniden toparlanırdı. Kendimden biliyordum. Çünkü ne zaman ki yıkılsam hep bir şekilde tekrar toparlanmıştım. Hatta daha sağlam toparlamıştım kendimi.
Hayatın kanunu buydu galiba. Her yokuş sonrası bunu da çıkayım düzlüğe erişeceğim diyordu herkes. Ama o yokuşların sonunda hep daha yüksekleri beliriyordu. Düzlüğe çıkmaya izin vermiyordu bu hayat. Ama iş o ki burası imtihanlar dünyasıydı. Üç gün insanın neşesi üstündeyse dört gün kederi sarardı etrafını.
Şimdi demirhanın kollarında yaşadığımız o sarsıcı olaya rağmen huzurlu uykumdan sıyrılırken kaygılarım yeni yeni toplanıyordu üstüme. Demirhan bir kolunu üzerime atmış beni de kendine çekmişti. Başı boyun girintimdeydi. Verdiği nefesler tenimde dağılıyordu. Dün gece altından bir türlü çıkamayınca bende pes etmiştim.
Ve şu anda sarmaş dolaş aynı yataktaydık. Demirhanın başı koynumdaydı. Bir eliyle belimden beni sarmışken bir bacağı da benim üzerimdeydi. Üzerimdeki bu ağırlığa rağmen iyi uyumuştum. Ama uyandığım gibi tedirginliklerim başlamıştı. Ne olacaktı, aramızda nasıl bir konuşma geçecekti. Benden boşanmak isterse ne yapacaktım. Henüz bir işim bir evim yoktu. Kafamdaki düşüncelere bir set çekip demirhanın kolunu ve bacağını onu uyandırmamaya dikkat ederek üzerimden atmaya çalıştım.
Çabalarımın karşılıksız kalmasının yanı sıra demirhanın homurdanarak üzerimdeki bacağını bedenime daha çok dolayarak kendini bana bastıraması bir oldu. Demirhanın erkekliğinin baskısını bacağımda hissetmemle elim ayağım titredi.
Muhtemelen sabah ereksiyonu olduğu için fazlasıyla bi tarafları kalkmıştı şu an ve demirhan üzerimde homurdanarak hareket ettikçe bana sürtünüyordu ve her hücremde hissediyordum. Yok paşam öyle olmaz gel ağzıma sok! Bir an önce demirhanın uyanması lazımdı. Hızlı hızlı dürterken seslendim ki uyansın.
"Demirhan... Demirhaan"
Tık yoktu. Ve verdiği nefesler boynuma vuruyordu allahım alt taraftan da bi tarafı bacağımı yiyecekti.
"Demirhaan, kalk artık lütfen."
Ağlar gibi olan ses tonumla demirhanın boynuma vuran nefesi düzensizleştli ve gözleri açıldı.
"Ezildim demirhan üstümden kalk diyorum."
Tekrar konuşmam üzerine demirhanın hızla yatakta doğrulaması bir oldu. İyi de oldu uyanmıştı ama tam üzerime doğrulmuştu! Bir bacağını zaten üzerimden attığı için direkt kalkıp oturunca tam kadınlığımın üzerine oturmuştu. Yahu ben adama kalk dedikçe üstüme çıkıyordu!
"Noldu feraye, canını mı yaktım."
Gözleri üzerimde bir hasar almış mıyım diye dolanırken kendisininde bizzat üzerimde olmasından dolayı asıl hasarı alıyordum ben. Bacakları benim iki yanımdayken at biner gibi üzerime oturmuştu.
"Demirhan ezdin altında beni tüm gece. Uyandırdım ama uyanmadın. Şimd-"
"Altımda ezsem seni, tüm gece. Konuşmaya bile mecalin kalmazdı feraye. Ezmemişimdir."
Erkeksi ve yeni uyandığı için daha kalın hatta çekici olan sesiyle söyledikleriyle tükrüğüm boğazımda kaldı. Yutkunamadım bile.
Ben gerçekten üzerimde ağırlığı olduğu için ezilmekten bahsederken o mecazlı söylüyordu. Ve tam üzerimde oturduğu için kadınlığıma baskı yapan ereksiyonuyla bunları duymak kadınlığımdaki zaten var olan sızıyı arttırdı ve bacaklarımı birbirine bastırma ihtiyacıyla hareket ettirmeye çalıştım ama nafileydi.
"Demirhan her neyse işte. Hala üzerimdesin, çok bi şeylere binmek istiyorsan karaca aşağıda."
Haydii! Ne demiştim ben. Of adama açık açık ne ima etmiştim ben. Ayrıca üzerimde olmasından tek şikayetim kadınlığımı sızlatıp öylece bırakması olduğu halde!Bu gecenin sabahını ben hiç böyle tahmin etmemiştim. Kavga, dövüş birbirimizi kıracağımızı düşünmüştüm. Böyle az kalsın birbirimize gireceğimizi değil.
Sözlerim üzerine erkekliği tam orama baskı yaparken demirhan kendini bana ittirip baskıyı dahada arttırdı. Bunu bilerek yaptığı öyle belliydi ki.
"Ben neye binmek istediğimin ve neyin üzerinde olduğumun gayet farkındayım feraye. Sen o güzel aklını bunlara yorma."
Derince yutkundum. Biraz daha üzerimde kadınlığıma o şeyi bastırıp böyle ayıp şeyler söylemeye devam ederse aklıma kötü kötü düşünceler gelecekti.
" Neye binmek istiyormuşsun ki. Git al o zaman. Ama kalk artık üstümden yalvarırım. "
Sona doğru gerçekten yalvarır tonda çıkmıştı sesim çünkü her anlamda fenalardaydım onun yüzünden.
Demirhan üzerimde otururken altındaki bana yüzünü daha çok yaklaştırdı. Bir elini de karnımın üzerine koymuştu.
" Ben istersem zaten alırım feraye. Ben istersem..."
Kendini tekrar bana bastırmasıyla zor tuttum kendimi.
"Alırım."
Ardından üzerimden kalktı ve banyoya doğru giderken dominant sesiyle konuştu.
"Ben duştan çıkana kadar toparla kendini. Konuşacağız. Görülecek bir takım hesaplarımız var!"
Öyle baskın baskın konuşup banyoya giden adamın ardından hışımla yataktan kalktım. Madem öyleyse benimde görülecek hesabım vardı!
O önce niye üzerime çıktığının, niye öyle orasını burasını bana sürttüğünün, hatta niye öyle imalı imalı konuştuğunun hesabını verseydi bana. Öyle aklımı başımdan alıp bi taraflarıma sinyaller göndermek değildi iş! Ben ona kendimi açıklardım evelallah, yani inşallah... Ama o da açıklasındı o zaman. Benim tanıdığım demirhan benim üzerime çıkıp oturacak birisi değildi.
Ben aramızdaki formaliteden bir evlilik diye kendime hatırlattıkça her defasında demirhanla aramızda bir perde kalkıyordu. Sanki git gide birbirimize çekiliyorduk. Asla anlam veremiyordum. Neydi bu hallerin sebebi!
Hayatın benim için olan sınavı henüz bitmemişti. Hayatın beni bu denli yormaları, çıkmazlara sürüklemeleri, beni çaresiz bıraktığı onca zaman... Hatta yüreğimin yorgunluğundan ölmeyi dilediğim o günler, hepsinin bir mükafatı olacaktı. Ve henüz bilmediğim şey rabbimin demirhanı bana göndererek bana vermediği birçok şeyi bu yüreği güzel adamla vermiş olmasıydı.
Vermek istemeseydi, istemeyi vermezdi.
Beklemek lazımdı. Gönlü hoş tutanı, gönülde yer bulanı, başka gönülde gözü olmayanı...
"Toparlanmamışsın. Yerin rahat heralde."
Duştan çıktığı için elinde ufak bir havluyla saçlarını kurutarak bana doğru gelen demirhana döndüm. Ben hala yatağın içinde oturuyordum. Ayrıca yerimde hiç rahat değildi ayrıca çünkü çok tedirgindim. İçimdeki bu tedirginlikle kuş tüyünden yatakta da yatsam batardı.
" Senin banyodan çıkmanı bekledim. Hani bir tane varya banyo. Burada elimi yüzümü nasıl yıkayayım ki su mu var ."
"Sakin mi olsan. Bir şey demedim. Hadi git işlerini hallet bekliyorum. Annemde bizi bekliyor."
İşte kalbim korkuyla sancıdı. Kendimi demirhana açıklayabilirdim. İçimde bir yerlerde onun beni anlayacağını hissediyordum. Ama dilşad anneye ne der nasıl açıklardım ya da bana bundan sonra nasıl yaklaşırdı hiçbir fikrim yoktu.
Ben onunla belki o hiç tatmadığım anne şefkatini tatmanın, anne kız gibi sohbetler etmenin, hatta el ele gezip tozmanın hayalini dahi kurmuştum. Ama olmayacaktı. Tüm hayatım yerle bir olmuştu işte.
Bir çocuğum olmayacaktı. Ben anne olamayacaktım. Eğer bir yavrum olsaydı kimsesizliğime kimse olurdu. Ne onu ezerdim ne de beni ezdikleri gibi ezdirirdim.
O bana arkadaş olurdu, yoldaş olurdu. Evladım olurdu. Bende böyle içten içe kimseden sevgi dilenmezdim. Dışarıya belli etmemeye çalışsam da ben sevgiye ilgiye aç bir kadındım. İçten içe hep kabul görmek, benimde var olduğumu, birey olduğumu herkese duyurmak istiyordum.
Daha fazla düşünmeyi bırakıp işlerimi hallettim ve bir kot pantolon üzerine de bluz giyerek çoraplarımı da giyip çıktım banyodan. Dalgalı saçlarım yeni tarandığı için şekilsizdi ama umursamadım.
İçeri girdiğimde demirhan yatağı toplamıştı ve kenardaki berjerde oturuyordu.
"Geç şöyle otur feraye."
Yatağı göstererek oturmamı söylediği yere yani karşısına geçtim oturdum. Aramızda mesafe vardı çünkü o yatağın çaprazında ki berjerde otururken bende yatağın köşesine oturmuştum. Stresle ayağımı sallıyordum.
"Harun şerefsizini ülkeden gönderdim."
Demirhanın sözlerine karşın gözlerim şokla açıldı. Nasıl yapmıştı bunu?
"Göndermeden de tüm parmaklarını kırdım. Öyle bir hale getirdim ki onu feraye, annesi görse tanıyamaz."
Şaşkınlıkla bakıyordum hala yüzüne. Ne diyeceğimi de bilemiyordum. Nasıl söze girecektim, bunların üzerine ne denirdi ki. Bir ihtimal eline sağlık? O da çok absürt kaçardı. Ama belasını bulmuştu şerefsiz. İçim biraz da olsa rahatladı.
" Berzanın de defterini dürdüm... Berzan en çok neyi sever feraye?"
Ona ne yapmıştı? Bir fikrim yoktu. Ama berzan en çok parayı severdi. Paraya zaafı vardı. Ağzımı açıp söyleyemedim. Ben susunca demirhan devam etti.
"Ben söyleyeyim. O it en çok parayı sever feraye."
Demirhan altındaki berjeri tam olarak dibime kadar getirip öyle oturdu. Üzerime doğru eğilip sessizce devam etti.
"Parasını aldım feraye. Kendi kurduğu şirketini batırdım. Tek gecede tüm hisselerini yerle bir ettim. Artık o babasının eteğinden çıkamayacak, baba parasına muhtaç bir sefil."
Anlamazca bakıyordum yüzüne. Bunca şeyi bir gecede nasıl yapmıştı nasıl? Demirhanın güçlü olduğunu biliyordum ama bu denli tek gece de iki hayatı hatta üzerine bir şirketi mahvedecek kadar sağlam olduğunu düşünmemiştim. Doğruyu söylemek gerekirse ikisine de ne olduğu umrumda bile değildi. Ama etkilenmiştim.
Benim ondan böylesine büyük bir olayı gizlememe hatta annesinin o videoyu izlemesine rağmen benim arkamda böyle durması beni içten içe mutlu etmişti.
Bana olan sinirinden beni hiçe de sayabilirdi. Ama o bunu yapmamıştı. Beni hiçe saymasındansa dışarıda benim hakkımı gözetip dağ gibi arkamda durup bu odanın içinde sadece ikimiz varken benden bir açıklama bekliyordu.
Yüreği güzel adam diye boşuna demiyordum ben ona. Kim yapardı bu yaptığını? Başkası olsa bu konağı benim başıma yıkardı. Hatta perişan ederdi beni. Ama demirhan attığı her adımda beni düşünüyordu. Ben henüz farkında olmasam da kalbim ona çekiliyordu. İçim ona sımsıcaktı.
"Feraye sana diyorum... Yoksa üzüldün mü o piç kurusuna."
Benim düşüncelere dalıp sessiz kalmamı demirhan yanlış anlamıştı. Hayır ona üzülmemiştim. Aksine benim için demirhanın bunca çabalaması hoşuma gitmişti. Ama beni yanlış anlamasını istemediğim için alel acele kendimi açıkladım.
" Hayır hayır demirhan. Beni daha fazla yanlış anlama lütfen. Seni düşündüm. Nasıl yüreği güzel bir adam olduğunu... Bu basit bir olay değil demirhan. Sende sakin bir adam değilsin biliyorum az çok tanıdım seni. Senin annen bile daha yeni evlendiğin kadının o-o hallerini izledi. Ama buna rağmen hatta daha olayı benden dinlememene rağmen beni iffetsizlikle suçlamadın. Canımı yakmadın. Her anlamda. Sana minnettarım demirhan. Teşekkür ederim. Her daim arkamda olduğun beni kırmadığın için."
Oh sonunda söylemiştim içimdekileri. Belki çok erkendi bunları söylemek için. Henüz kendimi ona açıklamamıştım ama içimdeki korku dünkü gibi asla değildi. Demirhanın bana karşı yumuşadığının farkındaydım ve bunun verdiği rahatlıkla ona içimi dönmüştüm. Şimdi olayı da anlatacak demirhan faslını kapatacaktım. Çünkü sırada daha büyüğü vardı. Dilşad anne!
Demirhan oturduğu berjerde öne doğru gelerek dizlerimin dizlerinin arasına alacak kadar yakınıma girdi. Ama birbirimize temas etmiyorduk.
"Ben senin canını yakmam feraye. Sen beni sikip attın ama bende öyle bir yer edindin ki ben senin saçının teline kıyamam. Kıyamadımda. Öyle öfkeliydim ki feraye. Öyle canıma yetmişti ki! Her şeyi yakıp yıktım. Tek gece de iki hayatı mahvettim. Göze perde iner ve kul kader yazar. Ben dün iki nefesin kaderini yazdım feraye... O sinirle yanına gelseydim belki seni de yakıp kül ederdim. Ama şimdi sen söyle. Defalarca sormama rağmen benden gizlemene değdi mi feraye?"
Değmemişti. İkimizi de bitirme noktasına gelmiştim ki kendi kendimi zaten yakmıştım. Annesi daha bir günlük gelininin eski kocasıyla hatta öyle de değil güya kuzeniyle seviştiği videoyu izlemişti. Ben ne yaptıysam kendime yapmıştım yani.
" Değmedi demirhan. Ama lütfen beni anla. Sen sormadın ama ben yine söyleyeceğim o video gerçek değil. Ben öyle bir hayasızlık yapmadım. Kuzenimle yatm-"
"Sakın ola o lafın devamı gelmesin feraye! Sana bunu sormadım. Senden tek bir an bile şüphe etmedim. Eğer etseydim ne sen şimdi benim evimde, hatta yatağımda olurdun. Ne de ben dün gece senin için ortalığı birbirine katardım. Ben sana kızgınım evet ama ben sana kırgınımda feraye. Haşa başına kakmak için dile getirmiyorum ama senin için onca şey yapmama rağmen güvenini hala kazanamamış olmam... Şaşırttı beni. "
Gözlerindeki kırgınlığı görebiliyordum. Bu beni de yıktı. Benim için onca şey yapmış bu adamı yıkamıştım. Ama içimde uçurduğu kelebeklerden haberi var mıydı? Bana sorgusuz sualsiz inandığını söylüyordu hemde ben daha kendimi ona açıklamadan. Sadece o çirkin görüntüleri izleyip benden dinlememesine rağmen benim hakkımı savunmuştu.
"Demirhan özür dilerim. Lütfen bana böylesine kırgın bakmasın o gözlerin. Keyfimden söylememezlik etmedim ki. Harun beni tehdit etti defalarca kez bana... Bana te- tecavüz etmeye çalıştı. Buna rağmen söyleyemedim. Tüm şehire hatta tüm ülkeye o görüntüleri yaymakla tehdit etti. Onunla yatmam karşılığında ancak sileceğini söyledi. Hani beni onların evinden berzan kaçırmıştı da sende ondan gelip almıştın beni. İşte o günde bana... Bana t-"
" Sus feraye sus! Daha fazla devam etme kaldıramıyorum ulan! Irzını siktiğimin puştu. Ulan niye öldürmedim sanki. Niye diri diri gömmedim toprağa. Sikini kopartıp kendine sokacağım beklesin o. Burada bitmedi. Köpeklere yedireceğim leşini!"
Demirhanın yerinden hışımla kalkıp arkasındaki gardıroba yumruğu geçirmesi bir oldu.
"Hiih demirhan! Napıyorsun ellerin zaten yaralı."
Bana doğru hızla gelip bir eliyle kolumu tutup sinirle kendine çekti beni. Dolan gözlerime engel olamadım.
"Niye anlatmadın bana bunları! Feraye niye sustun. Bunca acıya niye tek başına göğüs gerdi. Ben sana yardım etmez miydim ulan elimden gelse pamuklara saracağım seni yara alma diye. Sen onca şey yaşarken niye bir kez olsun yardım istemedin. Yapma artık, kendini biraz olsun önemse be kadın!"
Dolan gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Kim isterdi bu korkularla yaşamak. Ama benim bu yaşıma kadar benden başka kimsem yoktu. Bir kocam vardı güvendiğim birde arkadaşım. Onlar da bana ihanetin en ağırını sunmuşlardı. Kime güvenecektim, nasıl güvenecektim. Gözümden akan yaşlar artık sesli bir ağlamaya evrildiğinde hem ağladım hem konuştum.
"Ya çünkü korktum demirhan. Bana inanmamandan korktum. Senden başka kimsem yok farkındasın. Kimsesizim. Kime güvendiysem ihanetini tattım. Sende bana inanmazsan ben ne yapardım? Kime giderdim, kime sığınırdım."
Bir elimle gözümden akan yaşları silmeye çalışırken durduramadığım ağlamamla konuşmaya devam ettim.
" Ben sizin gibi el bebek gül bebek büyümedim tamam mı. Ezildim, yok sayıldım, dayak yedim defalarca. Kaç kez tecavüzün eşiğinden döndüm. Hiçe sayıldım. Amcam beni tanımadığım bir adamla para karşılığı evlendirdi. Öyle sevgiye açtım ki kabul ettim kabul görmek istedim. Kocam tarafından aldatıldım. En yakın arkadaşım üzerime kuma geldi. Ama kimse ne beni dinledi ne de duydu. Yalnızdım, hep yalnızdım her yaşadığımı kendim aştım bu yaşıma kadar. Bana bir tek sen el uzattın, sen yardım ettin demirhan. Ama sende beni anla nolur. Kolay şeyler yaşamadım ki gelip anlatayım."
Demirhan iki kolumu da tutup beni sakinleştirmeye çalıştı.
" Feraye, tamam güzelim. Kendini harap ettin. Ben hak veriyorum sana. Seni düşündüğüm için sana karşı büyük tepkiler yağdırmadım tuttum kendimi. Ağlama lütfen ağlama. "
Kollarımı çekmeye çalıştım ama izin vermedi.
" Hayır dinleyeceksin! Hatta beni anlayacaksın, anlaşılana kadar anlatacağım. Yeter artık bende anlaşılayım. Ben sana yanlış yapmadım sadece korktum tamam mı."
Göz yaşlarım durmak bilmiyordu. Hem delicesine ağlıyor hemde hararetle konuşuyordum. Anlaşılmak için. Bir yandan da anlaşılacağımı içten içe bildiğim içindi bu dil dökmelerim...
"Ölmek istedim. Denedimde, defalarca hemde ama yapamadım. Sadece Allaha yalvardım, canımı alsın istedim. Nolur allahım dedim nolur al artık bu aciz canımı da bitsin çilem! Zaten anam yok babam yok. Arkamdan tek damla yaş dökecek kimsem bile yok al canımı bari hiç görmediğim anacığıma kavuşayım dedim yalvardım. "
"Şşt tamam Allah aşkına şöyle konuşup yakma yüreğimi be kadın."
Bana sarılarak teselli vermeye çalışan demirhanı güç bela ittim kendimden. Ağlayarak kendimi anlatmaya devam ettim. Çok dolmuştum. Anlatmaya, anlaşılmaya ihtiyacım vardı. Dayanamıyordum. İçime ata ata patlayacaktım yoksa.
" Ölmek için çok yalvardım ama ölmemek içinde çok direndim. Ya bende insan değil miyim demirhan. Hata yapmaya hakkım yok mu. Sen hiç mi hata yapmadım, yanılgıya düşmedin. Benim dallarımı kırdılar demirhan. Sonra da gölgem yok diye beni suçladılar. İşte bu kadar! Kahrolası dünya bundan ibaret. Şimdi sen söyle nasıl anlatacaktım sana. Ben onca çaresizlikle boğuşup tam kendime yeni bir düzen yeni bir hayat kuracakken bozulması ihtimalini nasıl göze alacaktım. Yeter artık yeter, yeter, yeter! "
Ağlamam artık sesli bir yakarışa dönüştüğünde bağıra bağıra ağlıyordum. Gücüm kalmadığı için yere çökerken demirhanın kollarımdan kaldırmasıyla kollarının arasında ayakta kaldım. Tüm ağırlığımı ona verdim. Tıpkı bundan sonra tüm ömrümü tüm dertlerimi, çaresizliklerimi ona vereceğim gibi.
"Kurban olayım helak etme kendini. Feraye yalvarırım böyle içli içli ağlama. Göz yaşına öldüğüm kadın, sen artık kimsesiz değilsin. Ananda benim babanda. Her şeyin olurum. Sen iste yoluna paspas olayım yeter ki o ahu gözlerin böyle yaş dökmesin."
Ağlamaktan çatallaşan sesim ve güçsüz kaldığım için kollarında yığıldım adama karşı fazla çaresizdim. Ama içimdeki umutlar yeşerdi. Kendimi açıklamanın verdiği huzur kol gezdi damarlarımda.
Titrek sesim, dolu gözlerimle konuştum.
" Bana inanıyor musun?"
"Sana inanıyorum ve feraye seni anlıyorum. Yargılamıyorum, yadırgamıyorum. Sana sordum, senden dinledim. Ve senin ağzından çıkan her söz bil ki benim için bir yemindir feraye."
Bir eliyle belimden beni tutarken diğeriyle gözümden akan yaşları silen adama sönük bir gülümseme bahşettim.
" İyi ki girdin hayatıma. İyi ki kesişti yollarımız. "
Son sözümü de güç bela söyledikten sonra beni sarmalayan adamın kollarında bir karanlığa gömüldüm. Baygındım ama huzurluydumda.
...
Gözlerimi açtığımda başta bana ne olduğunu anlayamasamda kolumdaki serumu görünce demirhanın kollarında bayıldığımı hatırladım. Kolumu hareket ettirdiğimde oluşan o ince ağrıyla inledim. Başım da felaket ağrıyordu.
Ama içim rahattı. Hatta birine içimi dökmek öyle iyi gelmişti ki dilşad anneninde beni anlayacağını bana inanacağını bilsem şimdi kalkıp göbek atardım.
Anlaşılmak ne büyük nimetti böyle. Sıra dilşad annedeydi. Hem içimi demirhana döküp rahatladığım için ona ağlamadan anlatabilirdim her şeyi. Hem belki bana inanırdı ve kendi içimde kurduğum o anne kız hayallerini gerçekleştirmek için bir şans yakalardım.
Arza hacet yok, halim sana ayandır. Dile gerek yok, sessizliğim sana beyandır.
Ey beni yaratıp bu günlere getiren rabbim. Bana bir çıkış yolu bahşet ve yıllar sonra bulduğum annemi bana bağışla. İçimden sürkeli bu duayı tekrarladığım sırada açılan kapıyla demirhan içeri girdi. Beni ayık görünce gözlerinin içi güldü resmen ve hızla yanıma geldi.
"Uyanmışsın. Nasıl hissediyorsun kendini."
Demirhan yanıma gelince ilk iş bir elinin sırtını alnıma koyarak ateşimi kontrol etti ama yoktu ateşim. Gayette iyi hissediyordum. Tabii içimdeki korkuyu saymazsak.
"İyiyim ki ben. Neden öyle oldu anlamadım. Çok ağladım diye mi acaba?"
Demirhan yatağın kenarına yanıma oturdu ve eli saçlarımı usul usul okşarken konuştu.
"Doktor stresten olabileceğini söyledi. Fazla stres yapmışsın ve bedenin de sana böyle yanıt vermiş. Tansiyonunda çok yüksekti. Öylece bayıldın kaldın işte kollarımda."
Diğer eliyle burnuma bir fiske vurdu. Tebessüm ettim bu hareketine.
"Korkuttun beni fındık. Kollarımda için çıkana kadar ağlayıp birden öylece cansız yığılınca aklım çıktı. Ama iyisin Allaha şükür."
Kafamı salladım onaylar biçimde.
"İyi hissediyorum evet. Sadece baş ağrım var o kadar. Ayrıca dilşad anneyle aramda nasıl bir konuşma geçecek bilmiyorum ama yanımda sen olduğun için rahatlamak istiyorum. Sana minnettarım demirhan beni di-"
Saçımdaki elini dudaklarıma getirip kapattı. Yüzünü de yüzüme yaklaştırmıştı.
" Şşt feraye, daha yeni yeni kendine geliyorsun hemen teşekküre koşma. Bunları yeterince konuştuk. Kollarımda bayıldın kaldın sen daha demin, derdimiz minnet mi şu an. Sen dinlen iyi ol. Ben her şeyi halledeceğim."
Gülümsedim sözlerine. Benim için endişeleniyordu ve ben bunu iliklerime kadar hissediyordum. Değerli hissetmek ne güzel nimetti. Ah yüreği güzel adam.
" Tamam sustum. Seni dinleyeceğim artık. "
Burnuma tekrar bir fiske vurdu.
" İnatçı keçi. Tabii ki dinleyeceksin ben senin kocanım kocan."
Sözlerine karşın bende onun koluna bir tane yapıştırdım. O ne demekti şimdi.
"Ya demirhan!"
"Ne kızıyorsun kızım, değil miyim. Kapı gibi nikah cüzdanımız var hemde kırmızı."
Bana göz kırpmasıyla gülümsedim. Bunları beni güldürmek için söylediğini biliyordum.
"Tabii ki kırmızı olacak akıllım başka renk evlilik cüzdanı mı var."
Demirhan düşünür gibi bir ifade takındı.
"Hmmm düşüneyim... Yok haklısın. Akıllı fındık seni."
Tekrar gülümsedim sözlerine ama içim hala tedirgindi.
"Demirhan dilşad anne nerde."
Gerginlikle sordum soruyu.
"Aşağıda. O da senin yanına gelecekti. Çok merak etti seni, çok endişelendi seni baygın görünce. Gelir birazdan."
İşte beklenen hesaplaşma yakındı. Nefesim yavaşladı stresten. Ve önce tıklatılıp ardından açılan kapıyla zar zor aldığım nefesi de tuttum. Çünkü kapıda dimdik sarsılmaz bir şekilde dilşad anne duruyordu ve yüzünde merhamete dair en ufak bir kırıntı dahi sezmedim. İşte şimdi gazam mübarek olsundu...
...
Ay bu bölümü içime sine sine yazdımm ve bölüm hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum???
Sizce dilşad anne ne tepki verecek?
En son ne zaman kendinizi gerçekten çaresiz hissettiniz🥲
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
59.96k Okunma |
5.89k Oy |
0 Takip |
35 Bölümlü Kitap |