Kına bitmişti ve gece yarısı herkes yemeğini yemiş yorgunluktan odalarına çekilmişti. Pek tabii bende odama gelmiştim dilşad anneyle. Üzerimi değiştirmeme yardımcı olduktan sonra duşa gireceğimi bildiği için sırtıma kese atmak gibi bir teklifte bulunmuştu.
Gülümsetmişti bu teklif beni. Mutlu da etmişti. Bir anne kız gibi hissettirmişti hatta... Ama reddetmiştim. Çünkü biliyordum. Ağlardım. Çok ağlardım. Çoğu kız annesiyle geçirirdi son baba evindeki son gecesini değil mi? Ama benim ne bir evim vardı ne de bir babam. Ben ailesinin mezarına bile yıllardır gitmemiş gidememiş bir korkaktım sadece. O yüzden biliyordum ki kabul etseydim annesizliğime çok ağlardım bu gece.
Kendime çok ağlayasım geliyordu zaten. Öyle için için, öyle mahsun. İçimde bir yas vardı benim. Hiç sonu gelmeyecek.
Uyuyamazdım da bu gece zaten. İçim çok doluydu. Boğazıma kadar gelmişti. Ağlasam kendime yazıktı. Bana da yazıktı...
Uyursam geçecekti,
Büyürsem unutacaktım.
Oysa onlar yanılıyordu.
Geçerse uyurdum,
Unutursam büyürdüm.
Bu düşünceler beni boğacak raddeye getirdiğinde ellerimi boğazıma götürüp derince ofladım. Bunalmıştım. Hava almak iyi gelirdi ama geceden de korkardım. Demirhan uyumuş muydu acaba? Ona söylesem yanıma gelirdi. Hem saat daha ancak iki olmalıydı. Belki sohbet ederdik biraz ve bende uyuyabilirdim.
Daha fazla düşünmeden elime telefonu alıp yatağın üstüne oturdum ve demirhanla olan mesaj kısmına girdim. 01. 56'da aktifti yani yaklaşık on dakika önce. Acaba kimle konuşmuştu. Merak etmeden edemedim ama daha fazla beklemeden "uyudun mu?" diye bir mesaj çektim.
Daha birkaç dakika bile geçmeden tiz mesaj sesi doldu odaya.
"Uyumak ne mümkün, seni düşünmek dururken."
Mesajı görmemle gözlerim şokla açıldı. Tam mesaja girecektim ki kayboldu ve ardından bir mesaj daha geldi.
"Hayır, uyku tutmuyor bu gece."
Demirhan ilk mesajı silmişti. Beni düşündüğünü söylemişti. Nedensizce mutlu etti beni bu. Silmesine rağmen.
Hızla bende ona cevap verdim.
"Beni de uyku tutmadı da yanıma gelebilir misin diye soracaktım."
Mesajı çektim ve beklemeye başladım ama demirhan mesajı görüp ekrandan çıkmıştı. Ne yani gelmeyecek miydi?
Düşüncelere dalıp odada birkaç adım attığımda aldığım nefesin yetmediğini hissettim ve camı açtım, biraz havalanmak için. Bu cam avluya bakıyordu. Kapının hemen yan duvarındaydı. Karanlık geceyi izlerken gelen sesle kafamı sağ tarafa çevirdiğimde şarkı söylerek yavaş yavaş merdivenlere gelen demirhanı görmemle gülümsedim.
Ay batar bedir Allah'ta
Bu sevda nedir Allah.
Ay batar bedir Allah'ta
Bu sevda nedir Allah.
Ayrılık yaman olur da
Çaresi nedir Allah.
Merdivenlerin önüne geldiğinde sportif ceketinin cebinden siyah bir tesbih çıkartıp bir elinde sallamaya başladı ve diline doladığı şarkısına devam ederek merdivenleri tempolu bir şekilde çıkmaya başlarken bende hızla kapıyı açıp dışarı çıktım. Demirhan şarkısına devam ediyordu.
Şeker almaya geldim,
Yari görmeye geldim.
Aç kolların sevdalım da
Seni sarmaya geldim.
Ben kapının önünde beklerken demirhan da güleç bir şekilde şarkısının son dörtlüğünü bana doğru yürürken tekrar söyledi.
Şeker almaya geldim,
Yari görmeye geldim.
Aç kolların sevdalım da
Seni sarmaya geldim.
Önümde dururken aç kolların sevdalımda dediği yerde kollarını iki yana açmış ve seni sarmaya geldim derken açtığı kollarını belime dolayıp beni kendine çekip yumuşacık sarılmıştı.
Bu tatlı anı asla bozmak istemediğim için bende kollarımı ona dolayıp gülümsedim. Kokusu öyle erkeksiydi ki hem başımı döndürüyordu hemde beni rahatlatıyordu. Birbirimizden ayrıldığımızda o bir elini hala belimde tutuyordu.
"Sesinin güzel olduğunu bilmiyordum"
Burnuma bir fiske vurdu yine. Çok seviyordu bunu yapmayı ve tabii bende seviyordum belli etmesem de.
"Güzel değil çünkü fındık."
Güzeldi. Ahım şahım bir sesi yoktu evet ama kesinlikle kendini dinlettirirdi. Ya da bana söylediği için bana güzel geliyordu bilmiyordum. Tek bildiğim fazlasıyla etkileyici ve erkeksi olduğuydu. Ayrıca bana yavru kuşum, güzelim, yavrum, fındık gibi kelimeler kullanması da fena şekilde hoşuma gidiyordu. Özel hissettiriyordu...
"E seni neden uyku tutmadı demirhan."
Mızmız bir ses tonuyla sorduğum soruya düşünür gibi yapıp hmmm diye ses çıkardı.
" Bu saatler de pek uyumam genelde."
"O zaman sorun yok. Seni uykundan alıkoymak istemem. Ne de olsa yarın yorucu bir gün olacak."
Kafasını salladı.
"Beni istediğin kadar yorabilirsin. Yeter ki sen yor fındık."
Gülümsedim sözlerine ve bakışlarımı yere indirdim. Utanıyordum nedense böyle sözler kullandığında. Aklıma farklı şeyler geliyordu. Ya ben biraz uçuk düşünüyordum ya da gerçekten öyle söylemek istiyordu bilemiyorum.
" Yok canım neden yorayım seni. Zaten benim için bir ton işin içine girdin günlerdir. Hakkını helal et demirhan."
Bir eli belimdeyken sözlerimi bitirmemle beni hafifçe kendine çekti ve diğer elini de yanağıma koydu.
"Yaav beni sen yor feraye. Yeter ki yor, yeter ki ol. Ayrıca o hak hukuk meselelerine girmeyelim yine. İnan bana ben bunca şeyi sadece senin için yapmıyorum. Kendim için de yapıyorum ve isteyerek yapıyorum. O yüzden aklımızdan bu helallik mevzusunu çıkaralım mı artık fındık. "
Kafamı aşağı yukarı salladım ve peki dedim.
" Pekii. Dediğin gibi yapıyorum. "
" Güzel, şimdi şu göğüslerini ortaya seren geceliğini değiştirebilir misin. Bana kalsa süt beyaz göğüslerini uzun süre izleyebilirim ama sonu nereye gider bilemiyorum. O yüzden hadi üzerini değiş ve bir ceket al, gidiyoruz. "
Göğüslerimi işaret edip konuşmasıyla kafamı göğüslerime indirdiğimde sere serpe açılmış demirhana adeta görsel şölen sunuyorlardı.
Hızla avuçlarımın göğüslerime bastırdığımda daha da dolgun göstererek yukarıya doğru kaldırdığımı fark etmemiştim.
" Sende ama neden hemen söylemiyorsun. Kapatırdım, değiştirirdim bir şey yapardım."
Demirhan gözlerimdeki bakışlarını göğüslerime indidirip tekrar gözlerime çıkardı ve parmaklarının tersiyle, elimle bastırdığım için üst kısımları taşkın duran göğüslerimi okşadı.
" Göreceğim varmış fındık. Niye saklattırayım. "
Arsız arsız gülümseyerek söylediği sözlerine karşın sistemle omzuna bi tane vurduğum gibi kaçarak odaya girdim. Göğüslerime bakmasını geçtim dokunmuştu yahu! Peki içimdeki bu heyecan da neydi hı. Yeni gelin gibi heyecanlanmıştım. E ama bende yeni gelindim sonuçta.
Demirhanı bekletmemek için hızlıca altıma bir tayt geçirdim. Üzerime de ince belimi saran bir body geçirdim. Odayı aradım ama üzerime alabileceğim bir ceket yoktu. Bu taytta her yanımı belli etmişti ama giyebileceğim sadece birkaç parça eşya vardı bu odada ve en iyi tercih bu tayttı.
Çok fazla belli ediyordu her yanımı ama üzerine ceket giyeceğim için kapanır diye düşünmüştüm. Ceketi de bulamadığım için demirhandan isteyecektim artık.
Ayakkabılarımı da giydiğimde dışarı çıktım. Demirhan kapının önünde iskeleye yaslanmış elindeki telefonuna bakıyordu. Benim geldiğimi görünce telefonu cebine attı.
"Üşürsün böyle fındık. Ceket al dedim sana. Rüzgara karşı çıkacağız birazdan."
"Niye ki rüzgara çıkacağız. Hem ceketim yok demirhan. Odada birkaç tane eşyam var zaten ve ceket yoktu içinde."
Ben daha sözümü bitirmeden demirhan üzerindeki ceketi çıkardı ve iki eliyle tutarak giymem için işaret yaptı. Gülümsedim çaktırmadan. Hiçte giymemezlik yapamazdım. Hem de buram buram demirhanın kokusu gelecekti burnuma.
Bende birkaç saniye bekleyip sırtımı ona döndüm ve kollarımı demirhanın tuttuğu cekete geçirdim. Kocaman olmuştu bana. Kollarım fazlasıyla içerde kalmıştı. İçinde kayboldum desem abartmış olmazdım. Demirhan kollarımdan tutup beni kendine çevirdiğinde kollarımı iki yana açarak büyüklüğün gösterdim ve etrafımda bir tur döndüm. Hemde kahkaha atarak.
"Şu halime bak demirhaan. Benden bir tane daha sığar buna. Dev gibisin sen"
Kahkaha atarak dönmeme ve sözlerime dayanamamış olacak ki eliyle kafamın arkasından tutup beni göğsüne yapıştırdı ve bir eli kafamın arkasından göğsüne bastırırken diğer eliyle de belimden kendine bastırdı beni.
"Ulan şu tatlı tatlı konuşmalarına bitiyorum, bitiyorum. Feraye, içime sokasım geliyor seni. Nasıl bir şeysin sen"
Beni içine sokarcasına sarmayı bıraktı ve iki elini de belime yerleştirip aramıza mesafe koydu. Ama hala elleri belimdeydi. Bense gülümsüyordum. Ne yapayım tutamıyordum ki kendimi.
Ama gözlerine bakarken fazlasıyla utandığım için tek omzumu silkip yan tarafa doğru çevirdim gözlerimi. Dudaklarımda hala az önceki kahkahanın esintisi vardı.
Ardından demirhan beni çiftlik tarafına getirmişti. Kocaman bir araziydi ve göz alabildiğine yeşildi. Demirhan atların bulunduğu tavlaya gidip hemen geleceğini söylediğinde ben hala etrafı izliyordum.
Belli aralıklarla konumlandırılmış aydınlatmalar çok güzler bir ambiyans oluşturmuştu. Saat gece yarısını çoktan geçmişti ama etraftaki aydınlatmalar ortalığa loş bir ışık saçıyorlardı.
Karşıdan yanında gece gibi bir atla gelen demirhanı görmemle gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Atın boynundaki yularından tutmuş karşıma getirmişti.
"Demirhan bu at nerden çıktı gece vakti."
Bir yandan atın başını okşarken beni de yanına çekti dokunmam için.
"Önce dokun biraz. Seni hissetsin ki alışsın sana. Bu gece biraz vakit geçireceğiz oğlumla.
Heyecanla ellerimi karşımdaki simsiyah hayvana doğru götürdüm. Onunla vakit geçirmek çoktan heyecanımı arttırmıştı.
Ya dokunacaktım ki bir sesle kişneyip yerinden hareket etmesiyle korkuyla arkamdaki demirhana yapıştım.
"Ayh demirhan."
Devamını getirmeden derince yutkundum. Bir ufak korkmuştum.
"Korkma feraye. Karaca sever seni. Gel böyle."
Yüzüm demirhana dönükken kollarımdan tutup sırtımı göğsüne gelecek şekilde konumlandırdı beni. İki adımla adının karaca olduğunu öğrendiğim atın yanına geldik tekrar. Demirhan hadi dercesine dürttüğünde bir elimi kaldırıp boynuna götürdüm ve usulca okşadım. Tüylerine dokunmak nasıl bu denli rahatlatıcı olabilirdi. Okşamaya devam ettim.
"karaca, gece karası gibi güzel karaca. Ne güzel yaratmış seni yaradan."
"Binmek ister misin"
Demirhanın sorusuna hızla kafamı aşağı yukarı salladığımda gülümsedi.
"Hemde çok isterim. Üzengiye basıp bineceğim biliyorum."
Ben aceleyle üzengiye basıp binmeye çalıştım ama üçüncü denemem olduğu halde binemedim. Usulca arkamdaki demirhana döndüğümde dudaklarımı büzmüştüm üzgünce.
"Demirhaan, e binemedim ki kendim. Yardım etsen keşke."
Gülümseyerek ondan yardım bekliyordum. Demirhan da bana aynı şekilde karşılık verdi. Gülümsedi ve kafasını aşağı yukarı salladı. Daha ben ne olduğunu anlamadan beni kaldırdığı gibi atın üzerine koydu. Hayır ne koyması resmen attı. Beni atın üzerine attı!
Bir değil iki değil bu adam her fırsatta beni un çuvalı gibi savurmaktan ne zaman vazgeçecekti.
"Ya demirhaan! Vazgeç artık beni un çuvalı gibi pat diye oraya buraya koymaktan be adam. Bi destur vermedin. Desene kaldıracağım, bindireceğim bir bi şey ya düşs-"
"Feraye, nefes al."
Demirhanın bacağımdan tutup bana doğru konuşmasıyla bacağımı savurduğum gibi demirhanın tam önüne geldi.
"Hay sikeyim seni!"
Demirhan ağzından çıkan küfürle iki büklüm oldu. Ama ne yapsaydım bacağımdan tikim vardı. İsteyerek yapmamıştım ki. Hem öyle küfür mü edilirdi yahu! Anladım acısı vardı ama biraz fazla olmuştu.
"Hiih demirhan. Ay özür dilerim. Çok özür dilerim, bir anda oldu. Tikim varya tikim. Ama sende öyle dokununca tikim şey oldu. Hem öyle kötü kötü küfür mü edilir ya."
Ne dediğimi bile bilmiyordum ki ben. Adamın şeyine terlik fırlatmıştım. Tutmuş avucumda sıkmıştım. E o da yetmez gibi bir de tekmeyi basmıştım. Eh be feraye. Sırada ne vardı acaba. Sonunda koparacaktım galiba adamın bi tarafını!
Demirhan duruşunu düzeltip yüzündeki acı ifadeyi çoktan atmıştı.
" Ağzımdan kaçtı kusura bakmayacaksın artık fındık. Bi koparmadığın kaldı seninde ama. Ne bileyim kızım bacağından tikin olduğunu. Unutmuşum. Ama hatırlattın. Hemde fena hatırlattın."
Gülüyor muydu, alay mı ediyordu anlayamasam da sözlerine karşın bir şey diyemedim. Bir koparmadığın kaldı demişti adam. Tam da aklımdan geçeni söylemişti. Anlık gelen gülme isteğimi bastıramadan güldüğümde demirhan da arkama binmişti. Arkamı dönüp ona doğru konuştum. Ama fecii utanıyordum hala.
"Beraber mi süreceğiz. Atı yani."
Fazla yakındık böyle de. Sırtım demirhan'ın göğsüne değiyordu. Demirhan ata deh deyip sürmeye başladığında cevabımı da almıştım. Ne hızlı ne yavaştık şu anda.
Ama gecenin de esintisiyle oluşan rüzgardan saçlarım demirhanın sakallarına yapışıyordu. Bir süre araziyi bu şekilde gezdiğimizde orman tarafına doğru yol aldığımızı fark ettim. Geceydi ve bundan korkmuştum ama arkamdaki adama güvenim sonsuzdu.
" Nasıl hissediyorsun feraye."
Kelimenin tam anlamıyla özgür hissediyordum. Prangalarımdan kurtulmuş gibi.
"Özgür hissediyorum demirhan. Sanki ayaklarıma bağlanan prangalardan kurtuldum. Tenime değen rüzgar kimsenin esiri olmadığımı söylüyor bana. Baksana bu saatte ben dışarıdayım. Gecenin bir vakti bir atın üstündeyim."
Daha birçok şey söylemek istiyordum ama demirhanla birbirimize yapışık gibiydik ve o atın yularını tuttuğu için ben tamamiyle kolları arasındaydım.
"Bunu duyduğuma sevindim fındık. Ama inan bana asıl özgürlük saat kaçta nerede olduğun değil, istediklerin için çabalayabildiğinde, istemediğin şeylere karşı durup hayır diyebildiğin yerdedir. Yarın o imzaları attığımızda sen geleceğin için verdiğin kararının arkasında duracaksın. Bundan sonra gezeceksin, göreceksin, okuyacaksın. Kendini geliştirmek için her şeyi yapacaksın feraye. Asıl özgürlüğü tattıracağım sana."
Bahsettiği şeyler çok özeldi, çok güzeldi. Benim için fazla karlıydı peki ya demirhan için? O ne kazanıyordu tam olarak?
Yüzümü arkamdaki adama doğru çevirdiğimde nefeslerimiz birbirine karışacak kadar yakındık.
" Peki ya sen demirhan. Bu hikaye de ben kendim için bunca şey yaparken sen nerde olacaksın. Sen ne yapacaksın demirhan."
Gözlerini gözlerime çıkardı. O sırada dumanı da dönüş yoluna doğru çevirmişti.
"Ben bu hayatta kendim için en büyük iyiliği yapacağım feraye. Olmak istediğim yerde olacağım. Yanında olacağım."
Son cümlesini ağzının içinde söylediği için anlayamamıştım ama onun için de iyi olacaksa sorun yoktu. Ama o kadar yakındık ki kokusu kesin üstüme sinmişti. Demirhan birkaç kez deh deyip karacayı hızla sürdüğünde fazla hızlıydık bu sefer. Araziye girdiğimizde kalçalarıma bir şeyin battığını hissediyordum.
Atın her sıçramasında daha fazla baskı hissediyordum. Bu da neydi şimdi.
"Demirhan bir şey bat- hiih."
Aklıma gelenle hemen sustum. Sırtım demirhanın göğsüne yaslıyken, resmen birbirimize yapışmışken ne batabilirdi? Tabii ki de demirhanın erkekliğinin baskısıydı bu. Ata bindiğimiz yere gelince demirhan durdu ve attan indi. Farklı bir hali vardı. Kulakları da epey kızarmıştı. Bir zoru vardı belli ki.
" Gel buraya feraye, geç oldu artık. İndirelim seni."
Beni de kollarımdan tutup atın üzerinden çektiğinde yine sarmaş dolaştık. Ben düşmemek adına kollarımı boynuna sarmıştım. Yine birbirimize yapışık olduğumuzdan bu seferde baskıyı karnımda hissettim. İşte şimdi bir şey diyecektim olmayacaktı. Demirhan benden önce önündekini indirse iyi olacaktı! Fena derecede utanmıştım yahu!
"İndirdin indirdin. İndirirsin yani. Ay indim işte insin. Ne diyorum ben ya. İyi geceler demirhan."
Demirhana yalandan bir iyi geceler dileyip koşarak odama geldiğimde kalbim küt küt atıyordu. Arkamda alevler içinde şaşkın bir adam bıraktığımdan bihaberdim.
Hem ne demiştim adama yahu! İndirmek kaldırmak. Saçmalamıştım heyecandan. Ama o da öyle baskı verir miydi adama. At her sıçradıkça kalçalarıma zor verdiği yetmezmiş gibi göbeğimde de hissetmiştim.
Düşündükçe bir taraflarımı hararet basınca kestim düşünmeyi. Hayret ediyordum kendime de. Rahatsız olmam lazımdı bu durumdan ama aksine canıma minnet gibi bir halim vardı! Daha fazla düşünmeyi bırakıp uyudum. Birkaç saate düğünüm vardı benim.
...
Sabah dokuz gibi kalkmış duşumu almış giyinmiştim. Kahvaltı da ettikten sonra gelen kuaförle saçım makyajım her bi şeyim tamamdı. Güzel olmuştum vallahi. Mankenlere taş çıkartacak cinsten. Etrafımda kızlar pervane olmuştu hemde. Herkes benimle ilgileniyordu. Alttan alta hoşuma da gitmiyor değildi bu durum. Tüm ilgi bendeydi bugün.
(Gelinliğimiz)
(fotoğraf karakter temsili değildir!)
Hepimiz hazırdık artık. Dilşad anne elleriyle bana yemek yediriyordu şimdi de. Üzerime bir örtü de sermişti gelinliğime dökülmesin diye.
"Doydun mu kızım. Getireyim mi daha."
"Doydum doydum. Hatta çok bile yedim vallahi. Eline sağlık."
Gülümseyip elindeki tepsiyi kenara bırakıp kızlara seslendi alsınlar diye. O arada dışardan davul zurna sesleri geldiğinde dilşad anne de ayaklandı.
"Heh geldiler. Evden çıkışını yapacağız birazdan kuzum. E oradan da salona geçeriz. Ben geçenleri bir kontrol edip geleyim hemen. Demirhanı da alıp geliyorum."
Dilşad anne hızla konuşup çıktığında tanem de camın önünde dışarıdaki düğün alayını seyrediyordu.
" Demir abim ne kadar yakışıklı olmuş bee. Feraye bakman lazım kalk kız kalk. "
Beni kolumdan tutup kaldırdığında bende gülüyordum. Ta ki içinde kızlarla oturduğumuz büyük divanın kapısı açılana kadar.
Açılan kapıdan içeri zozan hanım ve rojin girdiğinde yüzümde ki gülümseme dondu.
" Bir hayırlı olsun diyelim dedik gelin hanıma."
Zozan hanımın konuşmasıyla dişlerimi sıktım. Burada üçümüzden başka kimse bilmiyordu aramızdaki durumu. Dilanın kocamın üzerine kuma geldiğini.
"Sağolun zozan hanım. Eksik olmayın."
İmalı şekilde konuşmamla başını daha da yukarı dikti. Bana iyice yakalaşmıştı.
"Kızımla kocasının arasını bozamadın sende abisine gelin gideyim dedim değil soysuz. Ne istiyorsun hı, dilanın yuvasını yıkmak mı niyetin."
Kimsenin duymaması adına sessiz konuşuyordu ama aramızdaki gerginlik fazlasıyla belliydi.
"Kuma diye üzerime gelen senin kızındı. Yani bir yuva yıkıldıysa bunu ben değil dilan yaptı."
Histerik bir gülüş attı bana. Aynı anda rojin de girdi dibime. Dilşad anne ne zozan hanımı ne çocuklarını bu eve almıyordu. Değil konağa çiftliğin çimlerine dahi ilk kez ayak basıyorlardı. Düğün içindi o da.
" Hayır benim anlamadığım sen demir abimi nasıl ikna ettin de evleniyorsun. Hemde anlı şanlı bir düğünle. Sen daha dün bizim kapımızdaki hizmetçiydin. Neyin peşindesin sen"
Son cümlesini kurarken kolumdan tutmuştu. Bende beklemeden elimle ittim kolunu.
"Off yeter be. Bir annen bir sen
Saçmalamayı kes ve bir daha bana dokunma."
Açılan kapıyla içeriye demirhan, dilşad anne ve hozan ağa girdi. Aralarındaki gerginlik öyle ürkütücüydü ki.
Demirhan karşıma geçtiğinde gözleri bana hayranlıkla bakıyordu. Göz göze geldiğimizde tüm gerginliğim dağıldı gitti. Gerçekten felaket yakışıklı olmuştu. Üzerindeki siyah takım elbisesi içindeki beyaz gömleğiyle siyah papyonuyla felaket derecede yakışıklı olmuştu. Bana diyordu sen adamı ipe götürürsün diye ama kendi neler yaptırırdı haberi var mıydı.
"Feraye, su gibi olmuşsun. Çok güzelsin."
"Olmuş muyum gerçekten demirhaan."
Elimi tuttu. Kuş gibiydim şu anda.
"Sen adamı ipe götürürsün diye boşuna demiyorum fındık. Sonum olacak bu ahu gözlerin derken şaka yapmıyordum."
Gülümsedim sözlerine. Ağzımı açıp bir şey de diyememiştim heyecandan. Hoca da içeriye girdiğinde birisi gelip kırmızı duvağı başıma örttü. Ardından temiz yüzlü bir adam duaya başladı. Demirhanla yan yana dururken herkes gibi bizde ellerimizi açmış amin diyorduk. Her şeyiyle gerçek bir evlilik gibiydi. Demirhan kulağıma doğru eğilip fısıldadı.
"İmam nikahımız kıyılmadı henüz. Hoca rahatsızlandığı için akşama kaldı. Düğünden sonra kıyılacak haberin olsun."
Derince yutkundum. İmam nikahına ne gerek vardı bilmiyordum ama sorgulamadım. Vardır bir bildiği dedim.
"Tamam demirhan. Nasıl uygunsa."
Dua bittiğinde demirhan koluma girdi ve konaktan çıktık. Davullar zurnalar eşliğinde hemde. Konağın dış kapısına geldiğimizde demirhan arkadaşı emreye baş işareti yaptı ve emre ve demirhanın sağ kolu çakır birkaç saniye içerisinde ellerinde beyaz güvercinlerle geldiler.
Demirhana bunlar ne dercesine baktığımda anladı ve söze girdi.
"Beyaz güvercin, aşkın daha da önemlisi yeniden doğuşun sembolüdür fındık. Bu kuşlarla birlikte tüm prangalarından kurtulacaksın. Onları özgürlüğüne uçuracağız, tıpkı senin özgürlüğüne kavuşacağın gibi."
Demirhan eğilip ayağımızın dibindeki kuşlara dokunduğunda bende yanına eğilip onun gibi dokundum. Ürküp kaçmıyorlardı da. Çok güzellerdi.
Demirhan birisini avucuna alıp kaldırdığında bende elime bir güvercin aldım.
" Birlikte yollayalım onları özgürlüğüne. Tıpkı benim esaretimi birlikte bitirdiğimiz gibi."
Demirhan bana bakarak kocaman gülümsedi. Hadi dercesine gözlerime baktığında onaylarcasına kafamı salladım ve elimizdeki kuşları aynı anda uçurduk. Elimden uçurduğum kuşla demirhana döndüm.
" Özgürlüğüme. "
Gülümsedi bana ve konuştu
" Yeniden doğuşuna. "
Bizimle eş zamanlı diğer kuşları da uçurmuşlardı. Hepsi birden gök yüzüne dağıldılar.
Demirhan kolunu uzattığında gülümseyerek girdim koluna. Davullar tekrar vurulmaya başlandığında kol kola çıktık konaktan. Arabaya yerleştik ve upuzun bir konvoyla düğün salonuna gitmeye başladık.
Şoförümüz hazar abiydi. Yanında da eşi beritan oturuyordu. Sağdıcım oydu. Biz de demirhanla arkada oturuyorduk. Teypte çalan halay ve sürekli çalınan kornalar eşliğinde düğün salonuna vardık. Çok büyük bir alandı. İki katlıydı üst katı balkon şeklindeydi ve masa sandalyeler vardı. O kadar fazla insan vardı ki içerde. Demirhanla girişimizi yaparken fazlasıyla gerilmiştim.
Giriş şarkımız müslüm gürsesin seni yazdım kalbime şarkısıydı. Pistin ortasına kol kola geldiğimizde demirhan karşıma geçip bir dizini hafif kırdı ve beni dansa davet edercesine elini uzattı. Öyle naifti ki bana karşı hareketleri. İçimdeki buzları çözüyordu.
Makamımız aşk, üslubumuz edeptir bizim. Kapımıza değil, gönlümüze vuran buyursun.
İçimden yüzüme yansıyan tedirginliğe rağmen gülümsememi bozmadım ve bana uzatılan eli tuttum. Ardından bir elim elindeyken diğer elimi omzuna yerleştirdim. O da boştaki elini belime yerleştirdi ve dans etmeye başladık.
"Demirhan, ben dans etmeyi bilmiyorum ki. Ben rezil olmadan kısa tutalım lütfen."
"Sen kendini bana bırak fındık. Korkma rezil etmem seni."
Sözlerini bitirip göz kırptığında benim heyecanım yerini koruyordu. Buna rağmen aramızdaki uyumu iliklerime kadar hissediyordum.
Çünkü ben daha önce hiç dans etmemiştim. Ve şimdi hiç bocalamadan uyumu yakalamıştık. Bir dakika kadar geçtiğinde demirhanın belimdeki eli, genzime değen kokusu beni rahatlamıştı. Bunun da etkisiyle etraftaki insanlara göz gezdirme cesaretini kendimde gördüğümde kalbim acıyla sızladı.
Belli iki bin kişi vardı koca salonda. Ama benim benden başka kimsem yoktu. Kız tarafı sadece kızdan ibaretti ne acı. Kimsesizliğimi her hücremde hissettiğimde içimdeki burukluğun yüzüme de yansıdığından bir haberdi. Ta ki demirhan konuşana kadar.
"Feraye, iyi misin."
Gözlerimi demirhanın gözlerine kaldırdım. Sadece buruk bir gülümseme gönderdim ona. İyim dersem ağlayacak gibi hissetmiştim ve ne yeriydi ne zamanı. Ağlamamak için yine bakışlarımı yere eğdim.
"Dolmasın o ahu gözler. Bak bakayım bana feraye. Nasıl hissettiğini bilemesemde ne düşündüğünü az çok anlıyorum. Sen yalnız değilsin feraye. Ben senin kimsenim. Herkese kimseyim ama senin kimsenim feraye. Öyle olacak ki yoldaşın olacağım inan bana."
Bakışlarımı gözlerine dikip minnetle gülümsedim. Müzik bittiğinde biz masamıza oturduk ve çalan halayla herkes alanı doldurdu. Bir buçuk saat kadar geçmişti ve hala halaylar devam ediyordu. Bense gelen tebrikleri kabul ediyor oturuyordum. Beritan ve tanem beni yalnız bırakmıyorlardı. Biri halaya girerse biri yanımda bekliyordu.
O sırada demirhan halaydan çıkıp birkaç adamla birlikte yanıma geldi.
"Feraye ankaradan arkadaşlarım geldi. Seninle tanıştırmak istiyorum onları."
Demirhanın konuşmasıyla ayağı kalktım.
"Feraye müstakbel eşim. Feraye bu kara olan murat, ethem ve bu da arslan."
Gülümseyip sırayla elimi uzattım ve tokalaştık.
"Hoş geldiniz hepiniz."
"Hoş bulduk yenge hoş bulduk. Helal olsun vallahi bu dürzüyü yola getirecek bir kadın çıkmaz diyorduk biz. Daha geçen ay birlikteydik bu ay düğününe davet etti. "
Konuşan ethem diye tanıttığı arkadaşıydı. Hepsi çok sıcak kanlıydı ama yine de gerilmiştim.
" Biraz hızlı gelişti olaylar. "
" Nasip yengecim nasip. Bazen freni patlamış kamyon gibi gelir işte."
Arslan diye tanıttığı arkadaşı sözlerini bitirip demirhana döndü ve omzuna vurdu samimiyetle.
"Ulan hayırsız insan bir haber verir. İki gün önce aradın haber verdin ulan. Sevmesek çekilecek adam değilsin de kardeş dedik bir kere."
Hepsi aralarında gülüştüğünde demirhanla sohbete daldılar ve Ankara havası oynamak istediklerini söylüyorlardı demirhana. Onlar sohbet ederken bende yerime oturmuştum. Birisinin omzuma dokunmasıyla kafamı çevirdiğimde zelihayı karşımda gördüm.
" Zeliiiş"
"Yengeem"
Ayağa kalkıp zelişe sımsıkı sarıldığımda o da kollarını bana dolamış aynı samimiyetle karşılık vermişti.
" Ferooş çok özlemişim be seni."
"Bende seni çok özlemişim zeliş. Bi gün seni bu kadar özleyeceğimi tahmin etmezdim vallahi ama sen nasıl geldin. Nasıl izin verdiler sana."
Umursamazca omuz silkti.
"Ben feraye'nin düğününe gideceğim dedim. Seni böyle bir günde tek bırakamam sonuçta. Kınaya da çok gelmek istedim ama annem odama kilitledi. E bugünde annem biraz ortalığı ayağa kaldırdı. Keza abim ve dilan da öyle. Sonra abim seni gözetlemenin iyi olacağını düşünmüş ki duruldu git bana da haber ver dedi. Senin fotoğrafını falan istedi hatta birde atacağımı düşünüyor salak. Ay neyse işte annemde dilan bebek haberini verince saki-"
Sözleri yarım kaldığında yanlış bir şey söylemiş gibi dudağını ısırdı. Ağzından kaçırdığı belliydi.
" Dilan hamile mi? "
Kafa salladı.
" Öyleymiş. Ağzı kulaklarında. Feraye seninle birlikte evimizde ki huzurda gitti. Dilan anneme kök söktürüyor. Sana yaptığı o kaynanalığın onda birini yapamıyor o yılana. Abim desen her allahın günü içiyor. E birde şimdi yürüyemiyor malum demir abi bacaklarından...anladın işte. Her gün evde kavga kıyamet işte aman. Boşver sen nasılsın nasıl oldu bu evlilik mutlu musun ondan bahset. "
Demek dilan hamileydi. Şaşırmıştım. Beklenen bir şey olmasına rağmen. Çünkü benim hala bir umudum vardı. Belki kısır değilimdir diye. Çünkü biz hastaneye gitmemiş bir doktora görünmemiştik hiç. Belki sorun bende değildir diye bir umuttu işte. O da yok olmuştu bu haberle.
Zeliş ağzından kaçırdığı için konuyu dağıtmak adına bir sürü şey anlatmıştı ama hiçbiri umrumda değildi. Hepsi birbirini yiyebilirdi. Beter olsunlardı. Bana o evde yıllarca verilmeyen bir parça huzura muhtaç kalsınlardı.
Zelişle biraz daha sohbet ettiğimizde çalan halayla zeliş beni kaldırıp halaya soktu. İkimizi halaya girerken gören zozan hanım ve rojinin yüzündeki ifade kesinlikle görülmeye değerdi. Ne de olsa kızlarının görümceleri eski gelinlerinin düğününde kol kola halaya giriyordu.
Zeliş demirhanın yanına beni sokup o da diğer elime girdiğinde kabarık gelinliğim de parmaklarımızı birbirine geçirdiğimiz ellerimize ucundan tutturmuştu rahat olayım diye. Demirhan da bunu görüp aynısını yapınca halaya dönmeye başladık.
Çalan ağır halayla biraz döndükten sonra hızlanan cida halayın ritmiyle omuzlarımızı kaldırıp indiriyor uyumlu bir şekilde ayaklarımızı hareket ettiriyorduk. Demirhana bakarak gülümsediğimde o da aynı şekilde karşılık verdi. İçimden fena şekilde oynamak geliyordu. Bu saatten sonra beni durdurabilene aşk olsundu.
Zeliş halaydan çıkıp iki halay mendili alıp geldi ve beni de halaydan çıkardı ortaya geçtik birlikte.
"Ya yenge bakma şöyle şaşkın şaşkın. Evde temizlik yaparken benim düğünümde beraber oynayacağız diye yaptığımız prova vardıya. He onu oynayacağız işte. Kısmet senin düğüneymiş."
"Ya ne deli kızsın sen zeliş ya. Aman oynayalım kız vallahi. Bunca zaman oynamadıkta noldu."
El ele girip halaya durduğumuzda çalan müziğin ikimizde elimizdeki mendilleri sallıyorduk. Demirhana baktığımda bir yandan halay çekerken beni de mutlulukla izliyordu.
Zeliş kolumuzu kaldırıp karşıma geçtiğinde ikimizde müzikle ritimli bir şekilde omuzlarımı oynatarak birbirimize yaklaştık ve zeliş bi yandan oynarken bir yandan da elindeki halay mendilini iki üç kez hem benim hem hem kendi başından geçirdi.
Böylelikle düğünün sonuna yaklaştığımızda orkestradan damadın arkadaşları kaşık kırma istiyor diye anons yapıldığında bir Ankara havası çalmaya başladı ve hep birlikte ortaya geçtiler.
Bir oyun havasını hep birlikte oynadılar. Demirhanın bu kadar güzel oynamasını beklemiyordum açıkçası. Bu adama her şey yakışıyordu. Halay çekerken de bir affetti kaşık kırarkende. Ardından bir şarkı daha başladığında arkadaşları demiri kenarda onlar izleyen benim önüme iteledi.
"Ulan demir yengeyi de alsana."
Demirhan karşıma geçtiğinde elini belime koydu ve beni de piste çekti.
"Ay demirhan ben pek anlamam oyun havasındaan. Ben sizi izleyeyim nolur. Beceremem vallahi"
Gülümsedi ve göz kırptı.
"Becerirsin yavrum, beceririiz. Sen rahat ol."
Peki dercesine kafamı sallayıp bende onlar gibi ama onlardan daha kibar bir şekilde kollarımı kaldırıp oynamaya başladığımda demirhan da karşımda oynuyordu. Kollarını açmış oynarken öyle güçlü öyle sarsılmaz duruyordu ki.
Şarkının nakaratı geldiğinde demirhan bana yaklaştı ve bir elimi tutup diğer elini havaya kaldırdı. Gözlerime baka baka şarkıya eşlik etti.
"Ne köşk ne de saraya, ne servet ne paraya. Saçının bir telini değişmem ankaraya."
Sözleri içime işlercesine söylüyordu. Öyle mutluydu ki tabii ki bende aynı şekildeydim. Yüzümde güller açıyordu. Gerçek bir düğündü her haliyle. Aklıma demirhanın sözleri geldi. Her şeyiyle gerçek bir evlilik olacak demişti.
Oyunu bitirip takı törenine geçtiğimizde kendi kilomdan fazla altın takılmıştı. Hele dilşad anne doldurmuştu gerdanımı, belimi, kollarımı. Set üstüne set takmıştı kadın. Artık takılan altınlar taşıyamayacağım kadar olunca yanımızda duran tepsiye dizmeye başladılar. Törenin sonuna geldiğimizde düğününde sonuna gelmiştik.
Eve döndüğümüzde birçok kişi işi dolayısıyla konaktan ayrılmıştı. Yatılı misafir o kadar fazla gelmişti ki ama şimdi birçoğu evine dönmüştü.
Dilşad anneyle bir odaya geldiğimizde benimle bir anne edasıyla konuştu, nasihatler verdi. En sonda bana sıkı sıkı sarılıp imam nikahı kıyılacağı için başıma örtü getirmeye gitti. Peşi sıra demirhan ve hoca içeriye girdiğinde demirhanın babası ve arkadaşları da içeri girdi. Hozan ağanın gelişiyle gerginlik kapladı her yanımı. Dilşad anneyle birlikte avzem hala da gelince değmeyin benim keyfimeydi!
Pis pis bakıyordu bana cadı. Başıma örtüyü örttüğümde demirhan da yanıma oturdu ve hoca nikahımızı kıymaya koyuldu. Demirhanın iki arkadaşı da şahit olmuştu.
"Mehir olarak ne istersin kızım."
Hocanın sorusuyla tüm gözler üstümdeydi. Gerginliğim rağmen konuşabilmeme şükrettim.
"Hiçbir şey istemiyorum hocam"
"O olmaz gelin hanım. Bu sana verilmiş bir hak sende kullanacaksın. Şimdi tekrar söyle bakalım ne istiyorsun mehir olarak."
Avzem hala ve zozan ağanın sert bakışlarına çevirdim bende bakışlarımı.
"10 gram altın istiyorum hocam."
İsteğime burun kıvırırcasına gülen avzem halaya aldırmadım. Biliyordum çok zengin olduklarını ama benim derdim para değildi.
"Gelin hanımın on gram mehirini kabul ettin mi demir oğlum."
Demirhan bakışlarını bana çevirdi. Önce gözleri her yanımda dolaştı.
"Mehir olarak bin gram altın, midyatta bulunan iki gayrimenkul ve şehir merkezinde bir dükkan veriyorum hocam."
Bin gram altın dediği milyonlar ederdi. Bu adam deli miydi Allah aşkına! İki ev, dükkan, altın neler vermişti öyle.
"Demirhan ben bunları kabul edemem. Lütfen beni buna zorlama, bu kadarı çok fazla."
Sessizce konuşmama karşın o da karşılık verdi.
"Az bile, daha fazlasını hak ediyorsun sen."
Demirhanın benim için verdiklerine gözlerim şokla açılmıştı. Ama tek şaşıran ben değildim. Dilşad anne hariç odadaki herkesin ağzı şaşkınlıkla açılmıştı. Bu deli adam bana bir servet vermişti. Her ne kadar kabul etmesem de hoca da bunu kabul etti ve nikahımızı kıyıp tamamladı. Herkes odadan çıkıp bizi yanlız bıraktığında demirhan tıklatılan kapıyı açtı ve birisinin getirdiğikağıtları aldı ve tekrar gelip yanıma oturdu.
"Demirhan sen ne yaptığının farkında mısın Allah aşkına. Ben ne yapacağım ona malı mülkü. Benim hiçbirinde gözüm yok ki. Senden bunu istemedim hiçbir zaman. Şimdi hakkımda yine neler diyecekler. Hele o halan. İstemiyorum demirhan verme bana onları."
"Şşş ama fındık. Sakin ol biraz. İçimden geldi bende verdim. Var feraye, Allaha şükür ki işlerimiz rast gidiyor. Benim neyim varsa artık seninde. O yüzden hiç dert etme kendine. "
Bu adamla ne yapacaktım ben Allah aşkına. Delinin tekiydi. Yakışıklıydı, merhametliydi, fenaydı daha da önemlisi kocamdı.
Demirhan elimi tutup kaldırdığında bende onunla tartışmanın manasız olduğunu düşündüğüm için daha fazla bir şey demedim.
" Feraye bu gece burada kalacağız. Benim odamda. Dinlenelim çok yorulduk günlerdir. Ha bir şey daha var. Yarın tatile çıkıyoruz, birlikte."
Birlikte aynı odada kalacaktık ve tatile mi çıkacaktık! Aynı odada kalacak ve sabahına tatile gidecektik. E bu bildiğin balayıydı! Her şeyiyle gerçek bir evlilik derken bu kadar gerçek olacağını tahmin dahi edemezdim. Demirhanla kalmak mı yoksa tatile gidecek olmamız mı bilmiyorum ama bir şey beni fena şekilde heyecanlandırdı.
Kalbim bir kuş gibi heyecandan kanat çırpıyordu. Sevinç her yanımı kapladığında bela öncesi mutluluk olduğunu nereden bilebilirdim ki!
...
Bölüm sonuu. Bölüm hakkındaki görüşlerinizzz??
Her sahnesini ayrı sevdiğim bir bölümdü. Bitiyorum bu ikiliye.
Peki zelişin düğüne gelmesii.
Arkadaşlar diğer bölüm gecikecek. Ne zamana bitirip atabilirim bilmiyorum çünkü birkaç güne annem ameliyat olacak muhtemelen. Dualarınızı bekliyorum, sizi seviyorum 💖
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
59.96k Okunma |
5.89k Oy |
0 Takip |
35 Bölümlü Kitap |