22. Bölüm

22. Bölüm

ZEYBİK
zeybik_yz

Aşklarım bölüm gecikti ama iki bölümü birden atıyorum. Beş bin kelimelik bir bölüm. Keyfili okumalarr yorumlarda buluşalım 💖

 

 

... 

 

Hiç yan yana gelmeyeceğini sanan iki kişiyi Allah bir araya getirir. Sanırım demirhanla benim rast gelmemiz de bundandı.

 

Bazı şeyler gerekenle değil hak ettiğinle yaşanmalıydı. Hikayeye bakılırsa demirhan benim için gereken olabilirdi ama hak ettiğim miydi onu sorguluyordum. Böylesine güçlü, vicdanlı, merhametli dahası kendini bu denli geliştirmiş, aydın bir adamı hak edecek ne yaptığımı sorguluyordum.

 

Demirhan tanıdıklarımdan çok farklı bir adamdı. Akşam ki çay faslından sonra herkes bir yana dağıldığında avluda demirhanla yalnız kalmıştık. Ve bana gelecekte ne yapacağımı sormuştu. Düğünden sonraki süreçten bahsediyordu. Lise diplomam olup olmadığını ve üniversite okumak isteyip istemediğim gibi birçok soru sordu. Uzun bir sohbet ettik.

Eğer çalışmak istersem beni istediğim bir çok işe yerleştirebileceğini ve hatta çok iyi tatlılar yaptığımı bildiği için bana bir pastane açabileceğini bile söyledi. İstersem de çalışmamışım. Bana ömrü yettiğince ve aramızda gizli saklı, yalan olmadığı sürece her daim destek olacağını da söylemişti.

 

Beni yanlış anlama benim derdim seni çalıştırmak, yormak değil sadece kendi ayakları üzerinde durabilen en azından buna inancı olan bir kadın ol istiyorum demişti. Hatta benim kendime sunamadığım hiçbir şeyi başka birisinin bana sunamayacağını da söylemişti. Maddiyat odaklı konuşmuyordu. Ben onu anlıyordum. Önce kendine yaslan diyordu. Ağzı öpülesi adamdı vesselam.

 

Ama yapmamalıydı. Beni fikirleriyle tavırlarıyla bu denli kendine çekmemeliydi. Etkilememeliydi... İstemesem de ona alışıyordum. Düşündükçe kendime kızdım. Adam bana yardım etmek isterken ben ona göz mü koyacaktım.

 

Ama feraye'ye de yazık değil miydi a dostlar! Bende istiyordum sevilmek, sahiplenilmek, belki bir yuva kurmak. Hatta demirhana naz yapıp iki kırıtıp peşinde civelek civelek dolanmak. Bir benim bildiğim o işveli, cadoloz ferayeyi demirhana da bildirmek...

 

Off neydi bu düşünceler sabah sabah. Hep dün demirhanın şeyini tuttuktan sonra olmuştu. Beni saçlarımdan tutup boynumda nefeslenmişti adam. Hep ondandı hep! Yoksa böyle şeyler düşünmezdim ki ben. Başımda onca derdim varken hemde. Düşünmemeliydim.... Hem bugün benim kına gecem vardı yarın da evleniyordum. Saat kaçtı acaba, yataktan da kalkmalıydım.

 

Tam komodinin üzerindeki telefonuma uzanacaktım ki kapının çalınıp açılmasıyla tanemin içeri girmesi bir oldu. Onlarla da dün samimiyeti ilerletmiştik. Yurt dışında yaşıyorlarmış aslında ama geçen sene temelli dönmüşler ailecek.

 

"ooo güzellik uykusuna yatmış gelinimizz."

 

Yatağa doğru gelirken oturabilir miyim diye de sordu. Oturabildi tabii ki misafir yatağıydı ne olacaktı sanki.

 

"Ay tabii ki de, gel şöyle"

 

Üstümdeki pikeyi kenara çekip yatakta yana kaydım. O da gelip yanıma oturdu.

 

"Dilşad yengem gönderdi de beni. O çıkamadı aşağıda hazırlıktan. Kahvaltıya bekliyorlar seni."

 

"Uyanamadım bende ya, alarm kurmuştum ama duymamışım yorgunluktan. Kaç ki saat çok geç mi"

 

Eliyle hafifçe koluma vurup gülümsedi heyecanlı konuşmama.

 

"Yok bee dokuz daha saat gelenlerin çoğu yaptı kahvaltısını da. Biz de seni bekledik."

 

Beni mi beklemişlerdi kahvaltı için. Şaşırmıştım. Daha iki gündür tanıdığım insanlar mı beklemişti beni. Berzanın evinde beni kahvaltıya beklemeyi bırak şehnaz hanım çoğu zaman benim hazırladığım kahvaltı sofrasına dahi oturtmazdı beni.

 

" Duş falan alacağım ama o zaman bir şeyler giyineyim kahvaltıdan sonra hallederim."

 

"olur olur giyin sen, ben kapıda bekliyorum seni"

 

"Yok ya kapıda bekleme. Banyoda giyineceğim zaten beklersen burada hemen hazırlanıp gelirim."

 

Ardından banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım,dişlerimi fırçalayıp saçlarımı düzelttim ve hızlı bir at kuyruğu yaptım. Üzerime de siyah kumaş bir pantolon ve üzerime de ince ama belinde pencere gibi dekoltesi olan siyah bir body giydim.

 

Çıktığımda tanemle aşağı indik. Konakta hummalı bir hazırlık vardı. Muhtemelen bir organizasyon şirketiyle anlaşmıştı çünkü herkes aynı giyinmişti. Ben mutfağa doğru giderken tanemin yönlendirmesiyle yemek odasına girdik.

 

Sofra boydan boya donatılmıştı. İştahım açıldı görünce. Tanem içeri doğru bağırınca hazar ve beritan geldi.

 

"Günaydın gelin hanım."

 

"Günaydın beritan abla "

 

Abla dememle yüzünü ekşitti. Benden üç yaş büyüktü ve dünden beri abla demiştim. Dünde adıyla seslenmemi söylemişti aslında.

 

"Aa lütfen abla deme gülüm. Aramızda ki iki üç yaş vallahi kendimi yaşlı hissettiriyor."

 

Gülümsedim dediğine. Benim için sorun yoktu. Nasıl isterse öyle seslenirdim. Zaten aklım demirhandaydı. Etrafta da görememiştim.

 

"Anlaştık beritan diyeceğim artık. Ya demirhanı göremedim de kahvaltıya gelmeyecek mi acaba."

 

Herkes masaya oturmuştu ama demirhan yotku. Beritan bilmiyorum dercesine dudak büzdüğünde kocası hazar cevap verdi.

 

"Buradaydı, gelir birazdan. Bir arkadaşı gelecekti onu karışlamaya çıktı."

 

Anladım dercesine başımı salladım. Bende ayakta beklemeyi bırakıp tanemin yanına oturdum. Demirhansız başlamakta istemiyordum. Genç bir kız çayı masaya getirdiğinde murat demirhanın geleceğini, bekleyeceğimizi söylediğinde kız çayı masaya bırakıp gitti.

 

Kızın çıkmasıyla demirhanın içeri girmesi bir oldu. Onu görünce hemen gülümsedim. Yanında en az demirhan kadar kalıplı bir adam daha vardı.

 

"Herkese günaydın."

 

Demirhan elini yanındaki adamın omzuna koyup tekrar konuştu.

 

"Sizi can dostum emre ile tanıştırayım. Emre askerlik arkadaşım."

 

Teker teker herkesle tanıştırdığında ben hala olduğum yerde bekliyordum. Sonunda sıra bana geldiğinde demirhan yanıma gelip elini belime attı ve koca eli çıplak belime değdiğinde içim ürperdi.

 

O da bunu beklemiyor olacak ki gözleri üzerimde dolanırken çaktırmadan kafasını geri yatırıp sırtıma baktı ve sözlerine devam etti.

 

"Ve bu güzel hanımefendi de müstakbel gelinim."

 

Adının emre olduğunu öğrendiğim adama doğru önce ben elimi uzattım, el sıkışmak için. O da bekletmeden elimi sıkıp bıraktı.

 

"Sonunda tanıştık. Memnun oldum feraye. Demir senden çok bahsetti."

 

Son sözüyle birlikte demirhanı kuru bir öksürük tuttu. Uyarı niteliğindeydi anlamıştım. Ama demirhan benden ne diye bahsetmişti ki? İşte bunu fazlasıyla merak ettim.

 

Hep beraber tekrar sofraya oturduğumuzda çay servisini beritan yaptı ve kahvaltıya başladık.

 

O kadar fazla çeşit vardı ki masada, içli köfte bile vardı. Aslında masadaki her şeyden yemek istiyordum ama çekiniyordum. Tabağıma bir poğaça ve birkaç dilim peynir aldıktan sonra yemeye başladığımda yanımda oturan demirhan bana doğru eğildi.

 

"İnsülin iğneni vurdun mu feraye?"

 

Aaa ben onu unutmuştum. Aklım o kadar doluydu ki ucundan bile geçmemişti. Olumsuzca kafa salladım.

 

"Ay unuttum demirhaan. Vurup geleyim hemen."

 

Ben masadan kalktığımda gözler bana çevrildi. Nedense böyle anlarda şekerimin olduğunu söylemeyi de istemiyordum. Çünkü yaşım küçük olduğu için insanlar acıyordu ve ben acıyan bakışların altında kalmaktan hoşlanmıyordum. Hazar abinin nereye sorusuna peşimden kalkan demirhan yanıt verdi.

 

" Biz bir şeyi unuttuk. Siz devam edin, geliyoruz hemen bizde."

 

İkimizde yemek odasından yan yana çıktığımızda boş koridorda durduk.

 

"Senin de kalkmana gerek yoktu ki. Halledip gelirdim hemen. Ayıp oldu sanki böyle."

 

"Ne ayıbı kızım. Yabancı değil onlar. Ayrıca bak bu ara hiç dikkat etmiyorsun şekerine. Gözümden kaçmadı. Neyse şu düğün telaşı geçene kadar ben ilgileneyim iğnenle."

 

"Gerek yok ki. Çıkmış bir an için aklımdan. Sen bekle ben hemen vurup geleyim."

 

İleri doğru adımladığımda kolumdan tutup durdurdu.

 

"Mutfak kalabalıktır şimdi. Buraya kimse gelmez. Bekle alıp geleyim. Turuncu olanı alacağım değil mi, birde o iğne uçlarından."

 

Gülümsedim kocaman. Benimle böyle ilgilenmesi hoşuma gidiyordu nedensiz. Kafa salladım onaylarcasına.

 

" Evet turuncu olan."

 

Demirhan bir hızla iğnemi kapıp geldiğinde bende onu düşünüyordum. Nasıl güzel bir adam olduğunu hatta bir güne kocam olacağını. Sahte kocam...

 

Gelip önümde durdu.

 

"Kaç ünite yapacağım. Yine 12 ye ayarlayayım mı."

 

Birkaç kez vurmuştu iğnemi ve ezberlemişti. Şimdi yine ben yaparım desem izin vermeyecekti. O yüzden bu diyaloğa hiç girmedim ve kafa salladım dediğine.

 

Kolumdan ya da bacağımdan vurmuştu hep. Ama üstümdeki body çok dardı kolu dirsekten yukarıya çıkmazdı. Pantolonumu da toplayamazdım o yüzden mecbur göbeğimden yapacaktı.

 

"Göbeğimden yapacaksın ama."

 

İğneyi ayarlayıp gözlerini gözlerime çıkardı.

 

"Sen nerenden istersen, ben orandan yaparım feraye."

 

Allah aallaaah! Bu adam neden böyle yapıyordu yahu. Ses tonu da değişmişti söylerken. Sanki iğne değilde başka bir şey batıracaktı mübarek! Derince nefes alıp verdim sadece. Gözleriyle göbeğimin işaret ettiğinde yutkunarak üstümdekini göğüslerime doğru topladım.

 

Her ne kadar zayıfta olsam ayva göbeğim oldukça belirgindi. Kalçalarım da aynı şekilde. Azcık kilo alsam hemen kendini belli ederdi. Ama dertten tasadan mideme doğru düzgün yemek girmiyordu ki.

 

Demirhan birden dört parmağını göbek deliğimin yanına yerleştirdiğinde tenime değen parmaklar içimi titretti. Göbek deliğimin dört parmak yanına vuracaktı ve bunu da biliyordu. Araştırmıştı farkındaydım. Ah yüreği güzel adam.

 

Ardından iğneyi batırdı ve arkasına basarak deri altıma enjekte etti. Acımıyordu bile artık. İğneyi çekip kapağını kapattı ve cebine koydu. Ardından bakışlarıyla hala açıkta olan göbeğimi işaret ettiğinde kapattım hızla.

 

"Bu morarmalar iğneden dolayı mı.?

 

Karnımdaki morartıları soruyordu ve evet iğneden dolayıydı. Bazen vurduğum yerleri damara denk getirdiğimde hemen morarıyordu.

 

" Evet, kolumda ve bacağımda da var aslında ama daha çok göbeğimden yaptığım için buralarda daha fazla ve belirgin."

 

Göbekten vurunca daha az acıdığı için genelde oradan vururdum. Kafa salladı dediklerime. Yüzü garip bir hal aldı. Nasıl anlatsam bilemiyordum, sadece bu durumdan rahatsız olduğu belliydi.

 

Elini tekrar karnıma getirdiğinde üzerimdekini bu kez o göğüslerime doğru topladı. Ardından gözlerini gözlerime dikti. Ne anlatmak istiyordu bu bakışlarla anlamamıştım. Tıpkı neden karnımı açtığını anlamadığım gibi.

 

Bakışlarını karnıma indirip diğer elinin parmaklarının sırtıyla göbeğimdeki morla sarı arası renk alan yerleri okşadı. İşte bu gerçekten hem içimi hem nefesimi titretmişti. Bu adam bana her dokunduğunda alt üst oluyordum.

 

Birden parmaklarının okşadığı yeri dudakları aldığında gözlerim şokla açıldı. Islak dudakları tenimdeydi. Hemde göbeğimde.

 

"Demirhan."

 

Bir elimi önümde karnıma doğru eğilmiş dağ gibi adamın omzuna koyduğumda adı ağzımdan titrek bir tonda çıkmıştı.

 

Ama o kafasını sadece geri çekti ve gözlerime baktı.

 

"Acımıyor mu gerçekten?"

 

Acımıyor mu derken de avuç içini göbeğime yaslamış öptüğü yeri baş parmağıyla okşuyordu.

 

Acımıyordu ama onun parmakları ve dudakları tenimde böyle gezerse nefessiz kalmaktan ciğerlerim acıyabilirdi.

 

"Acı-acımıyor."

 

Kafasını sallayıp tekrar dudaklarını bastırdı göbeğime. Ama bu sefer ıslak dilini de hissetmişim tenimde. Allahım noluyordu bana. Kadınlığımı neden sızlatıyordu bu durum? Neden çekilmesini istemiyordum. Neden daha çok dokunsun, o ıslak dilini daha çok hissedeyim istiyordum!

 

Dudakları tekrar tenimle buluştuğunda bu sefer tam göbek deliğimin üzerinden öpmüştü ve sıcak dilini tamamiyle deliğimde hissetmemle bir elimi saçlarının arasına koyup istemsizce geri çektim ve kendimden uzaklaştırdım.

 

Doğru olanı yapmıştım evet. Kendimi tebrik ediyordum. Aksi takdirde çekmeseydim daha çok bastıracaktım.

 

Demirhan karşımda dikeldiğinde yüzünde ki çapkın gülümseme tüm dikkatimi dağıttı. Bu adamın her hali neden böylesine hoştu ki? Ayrıca neden böyle gülümsüyordu, neden öpmüştü?

 

"Acıyan her zerreni iyileştireceğim feraye. Sana iyi geleceğim. Bunun için elimden geleni yapacağım."

 

Elini belime atıp beni kendine çekmesiyle dudakları kulağıma yaslandı ve fısıldadı.

 

"Ve tabii dilimden de."

 

Geri çekilip göz kırptığında kalpten gitmek üzereydim ki gelen sesle yan tarafa döndüm. Berfin buradaydı ve bizi izliyordu. Seslenen de pektabii oydu. Burnundan soluyordu resmen.

 

" Gerdeğe yarın gireceksiniz diye biliyorum! Öyle ulu orta öptürüyorsunda feraye. Okadar da insa-"

 

Bu sinirle kendini yırttığı hali bir hoşuma gitti ki anlatamam. Sözünü bitirmesine dahi izin vermedim.

 

"Kocam olmayacak mı sanane! İster burada öptürürüm ister bahçede istersem de odamızda. O koca burnunu biraz çeksen iyi edersin."

 

Ohh iyi demiştim. Hiçte pişman değildim hatta rahatlamıştım. Sinirle cevap verecekti ki demirhanın kaşını kaldırıp git işareti yapmasıyla tek ayağını yere vurup gitti. Şu adam yok muydu, bakışları yetiyordu bakışları.

 

Yemek odasına doğru hareket ettiğimde peşime takıldı. Ardımdan geliyordu.

 

"Küçük panterime bak sen! Fazla yırtıcı, en sevdiğim."

 

Arkamı dönüp bir bakış attım ve tek yanlı gülümseyip tek omuzumu silktim. Hoşuma gidiyordu bu adamın her hali hoşuma! Ayrıca haddini bilmeyenlere had bildirmekte oldukça ilgi alanıma giriyordu bu aralar.

 

Sanırım yavaş yavaş şekilleniyordu feraye. Küçük yaştan ezilip ardından gelin edilip bir konaktan çıkmadan büyüyen feraye, kendini buluyordu yavaş yavaş. Geç şekilleniyordu belki ama sağlam temellere dayandırıyordu kendini.

 

Tekrar kahvaltıya döndüğümüzde demirhanın dudaklarını hala göbeğimde hissediyordum sanki. Ve fazlasıyla

Utanıyordum. Bununda etkisiyle pek bir şey alamadım tabağıma. Sadece demirhan olsa çekinmeden her şeyden azar azar yerdim muhtemelen ama böyle daha yeni tanıştığım insanlarla birlikteyken de yiyemiyordum. Boş çay içip duruyordum. Oturduğumuzdan beri.

 

Demirhan fark etmiş olmalı ki masada herkesle sohbet muhabbet ederken bir yandan da tabağıma yiyeceklerden doldurdu. Hatta yiyeceğimden fazlasın koymuştu ve bu hali hiç sırıtmıyordu. Sanki her zaman yaptığı bir şeydi. Ardından bana göz kırptı, gülümsedi ve afiyet olsun dedi. O bana böyle geldikçe bana içtiğim su bile afiyetli olurdu.

 

Bir çiçeği büyüten sevgi, elbetteki insanı da değiştirirdi.

 

Kahvaltıdan sonra dilşad anne beni birkaç kişiyle daha tanıştırmıştı ve kızlarla odaya hazırlığa çıkmıştık. Bir ekip gelmişti saç ve makyaj için. Önce kızların saçları yapılmıştı. Onlar makyaja geçerken bende saça geçmiştim. Çünkü dün terziye giden bindallım ve kınalığım gelmişti ve üzerimde herhangi bir potluk ya da vücuduma batan yer var mı diye kontrol etmiştik.

 

Kınalığımı giydiğimde makyöze de göstermiştim. Saçımı ve makyajımı o yapacaktı ve tamamen ona bırakacaktım.

 

 

 

 

 

(Kankişler istediğim gibi bir şey bulamadım ama bunu düşünebilirsinz)

 

Makyajımı şeftali, pembe tonlarında yapmıştı. Fazla beğenmiştim. Kendim gibi hissetmiyordum ama sanki kendimi bulmuş gibiydim de. Çok hoşuma gitmişti kendimi böyle görmek. Fazlasıyla güzel hissediyordum. Makyajın gücü yadsınamazdı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Saçımı da kalın su dalgası yapmış tacımı takmıştı. Kızlar çok güzel olduğuma dair iltifatlar yağdırırken yüzüm gülüyordu. Hemen demirhanın yanına gitmek istiyordum. Beni böyle görmesi için can atıyordum resmen.

 

"Ferayeee sen neymişsin kızıım. Taş gibi hatunsun vallahi. Biz senin getir götürün yaparız ben sana söyliyim."

 

Kocaman gülümsedim tanemin sözlerine. İçten söylediği o kadar belliydi ki. Beritan da ona katıldı.

 

"Evet gerçekten su gibi oldun feraye."

 

Gerçekten güzel olmuştum farkındaydım ama üzerimde sırıtıyor mu acaba diye düşünmeden de edemiyordum. Çünkü bu denli makyajı ilk defa

 

"Oldu mu gerçekten ya. Bende çok beğendim ama garip hissettiriyor işte."

 

Tek yanlı omuz silkip hafifçe gülümsedim.

 

"Hayır kuzum hayır. Onlarca gelin hazırladım ama böylesine duru bir güzelliği daha görmüşlüğüm yok. Farklısın sen, farklı bir auran var. Velhasıl kelam, hoşsun ve çok güzel oldun gelin hanım."

 

Beni hazırlayan kuaförün sözleriyle de güzelliğimi teyitlemiş olduk. Saçımı ve makyajımı yaparken de sohbet ettmiştik ve çok bilgili aynu zamanda tatlı bir kadındı. Fazla otoriter olduğu da gözümden kaçmamıştı.

 

Yanımda duran kadının elini tutup teşekkür ettim.

 

"Teşekkür ederim emekleriniz ve güzel düşünceleriniz için. Sizin eseriniz. Emeğinize sağlık."

 

Ufak bir teşekkürleşmeden sonra makyajım bozulursa diye bana mini pakette bir makyaj kiti verdikten sonra ekibiyle gitmişti. Bizde aşağı iniyorduk şimdi. Yemek yiyecektik ardından kına başlayacaktı ve ben demirhanı daha hiç görememiştim.

 

Çok heyecanlıydım ve ne yapacağımı bilmiyordum. Demirhan benim sıkıntımı alırdı. Acilen onu görmek istiyordum. Elbisem kabarık olduğu için taşımakta zorlanıyordum ve ayağımdaki topuklularla düşmemek için eteklerim elimle havaya kaldırıp yere baka baka yürüyordum.

 

Merdivenlerin başına geldiğimizde kızlar önden eteklerimi tutmak için inmişti bende adım atacakken başımı kaldırmamla merdivenlerin sonunda demirhanı gördüm ve yüzüme kocaman bir gülümseme yayıldı. İşte şimdi rahatlamıştım. Önümdeki uzun merdivenleri hızla inip demirhana kavuşmak hayır yani yanına gitmek istiyordum.

 

Bir iki merdiveni hızla indiğimde tökezledim. Kitlenmiş gibi ağzı açık şekilde bana bakan demirhan fazla mı tatlı duruyordu ne?

 

Tanem ve beritan demirhan aşağıda beklediği için bana göz kırpıp merdivenleri indiler ve ortadan kayboldular. Bende beklemeden son iki merdiven kalana kadar indiğimde tekrar tökezledim. Tam düşecektim ki avanak bir şekilde gözlerini benden ayırmaya demirhan bir hızla öne atılıp belimden tuttuğu gibi beni kendine çekip kucaklarcasına belimden tuttu.

 

Yüzlerimiz ve bedenimiz fazla yakındı. Nefes alamayacak kadar hemde. Beni kucağından bırakmayıp ayaklarımı yere bastırdığında bir eli belimden beni bedenine çekmişti. Gözlerimizi hiç ayırmıyordu.

 

Diğer elini kaldırıp hafifçe saçlarımı severken gözleri tüm yüzümde gezdi ve tekrar gözlerimde durdu.

 

"Ne zaman ki gözlerim sana denk gelir. O gün ömrüme bahar gelir. Kafidir bir kelamın özüme. Senden gayrı kim görüne gözüme."

 

Duracaktı. Vallahi de billahi şu virane kalbim duracaktı! Ya da olacaktı, deli divane olacaktı karşımdaki bu adama. Kafamdaki sözleri toparlayamazken ne diyeceğimi şaşırmıştım. Utanmıştım, heyecanlanmıştım hemde çok mutlu olmuştum. Aynı anda birçok hisse kaptırmıştı beni.

 

"Demirhan."

 

"Feraye, öldüreceksin beni. Sonum olacak bu ahu gözlerin. Güzelliğine öldüğüm kadın."

 

Kalbime ilmek ilmek işleniyordu her sözü. İçimde bir taht kuruyordu demirhan benden bile habersiz. Ama bu sözler de neyin nesiydi anlayamıyordum. Sanki... Sanki gerçek bir evlilik yapmak üzereydik. Aklımdakileri toparlayamadan konuştum. Konuyu dağıtmaktı amacım.

 

"Güzel olmuş muyum demirhan?"

 

Gözlerim yüzümün her zerresine yavaş yavaş gezerken konuştu.

 

"Güzel olmak kelime değil, güzelliğini anlatmaya destanlar yazılır ama aklımı başımdan aldın, dilim tutuldu sanki feraye. Çok güzel olmuşsun.su gibisin. Su gibisin ama en ihtişamlısı. En nefes keseni"

 

Ah işte şimdi her hücrem ikna olmuştu güzel olduğuma. Deminden beri defalarca duymuş, ayna da görmüştüm ama demirhanın tek bir sözü yetmişti.

 

O da simsiyah bir takım giymişti ve fazla can yakıcı duruyordu. Elimi o keskin yüzüne kaldırıp yanağına avuç içimi koyduğumda şaşırmıştı bu hareketime. Avucuma batan sakallarını minicik okşadım.

 

"Sende fazlasın demirhan."

 

Gözlerim üzerinde geziyordu. Devam ettim.

 

"Her halinle fazlasın. Fazla yakışıklı, fazla göz alıcı... Hele gözlerin demirhan."

 

Belimdeki gevşemiş elini biraz daha sıkılaştırıp beni iyice kendine çekti. Gözleri dudaklarıma bakıyordu. Nefesimi kesiyordu konuşmaya devam edemiyordum.

 

"Ne olmuş gözlerime?"

 

Hala dudaklarımdaydı gözleri. Dudaklarımı yalama isteğimi bastıramadım ve dilimi dudaklarımın üzerinde gezdirdim.

 

"Gözlerin... Fazla istekli, fazla iştahlı."

 

Demirhanın dudakları yüzüme yaklaşırken nefesimi tuttum. Demirhanın çıkamadığım etkisinden zorda olsa ayrılıp tam demirhanı geri itecektim ki dilşad annenin seslenmesiyle aniden birbirimizden ayrıldık.

 

"Çocuğum sizi bekliyoruz. Ayy çekil demirhan ayak altından."

 

Dilşad anne önümdeki demirhanı kolundan ittirerek karşıma geçip ellerimi tuttu.

 

"Ah çocuğuum, çok güzel olmuşsun annem. Öyle narin, öyle zarif olmuşsun ki."

 

Gözleri doldu. Bana öyle içten annem demişti ki benimde gözlerim doldu.

 

Ellerimi tutup avuç içlerimi öptü.

 

"Ohh mis kokulu kızım benim. Çok güzelsin yavrum. Yazında senin gibi güzel olacak. Ben senin annenim, demirhanım'da kocan olacak. Çok güzel bir aile olduk biz böyle, artık evimiz yuva olacak senin gelişinle, Allahın izniyle."

 

Bir elini yanağıma çıkarıp makyajımı bozmamaya özen göstererek okşadı.

 

" İyi ki geldin, hayatımıza hoş geldin güzel kızım. "

 

Daha fazla dayanamayıp sımsıkı sarıldım dilşad anneye. Kör bahçıvanın bahçesinde açan goncaya yazık olurdu. Bense o bahçeden kurtulmuş, çiçek açacağım yuvama gelmişim gibi hissediyordum.

 

"Siz de beni iyi ki kabul ettiniz. İyi ki bana yuva olmaya gönüllüsünüz."

 

Biraz daha durursak ikimizinde ağlayacağını anlayan demirhan bizi ayırdı ve biz mutfağa geçip yemeğimiz yedik.

 

Misafirler çoktan gelmeye başlamıştı. Dilşad annede bahçede onlarla ilgileniyordu. Biz kızlarla büyük divana geçmiştik ve birkaç genç kız daha gelmişti. Birazdan kına çıkışım yapılacaktı ve ben çok heyecanlıydım. Bunu yapabileceğimden bile emin değildim.

 

Kızlar başımda nasıl yapacağımızı anlatıyorlardı. Dlakam diye bir şarkı açıp bana dinelttiler ve onlar önden erbane çalacaklarını benimde peşlerinden gideceğimiz söylediler ama bunu tek yapmak için asla kendime güvenim yoktu.

 

"Hadi amaa o kadar zor değil ki feraye. Biz hemen önünden gideceğiz zaten hep yan yana olacağız."

 

"Evet ya zaten giriş yapınca dağılır o heyecanın. Herkes böyle heyecanlanıyor normal tabii ki. Sen hiç kasma."

 

Kızlar heyecanımı hafifletmek için bana telkinler verirken ben demirhanın da benimle giriş yapmasını istiyordum ama bunu ona söyleyemezdim. Ben tam bunu düşünürken tanem dile getirdi.

 

" Aaaa buldum. Vallahi de tillahi de buldum. Demir abimle birlikte giriş yaparsınız. Benim bir arkadaşımda kocasıyla düğün girişini öyle yaptı."

 

Bunu dile getirmesine sevinmiştim çünkü ben çekinirdim, söyleyemezdim. Ben heyecanla cevap verecektim ki lafa atılan berfinle cinlerim tepeme geldi.

 

" Demirhan bunu asla kabul etmez. Onun bi ağırlığı var, asla karı gibi oynayarak yapmaz o girişi. Hatta hiç yapmaz."

 

Oturduğum yerden kabarık eteklerimi tutarak kalktım.

 

"Zaten bir kadın gibi kıvırarak değil bir aslan gibi dimdik duracak yanımda."

 

Berfine cevabını vermiştim hatta o da bozulduğu her halinden belli bir şekilde arkasına dönmüştü ama demirhanın kabul edip etmeyeceğim bende bilmiyordum. Açıkçası kabul etmeyeceğini düşünüyordum.

 

Ben aklımda bunları düşünürken artık kınanın başlamasını söyleyen dilşad anne geldi ve aynı hızla misafirlerin yanına geri döndü. Biz kına çıkışını yapmak için arka girişten çıkıp bahçeye geçtik. Çok kalabalıktı ve çok güzel dizayn edilmişti her yer. Misafirler bizi görmüyordu ama biz onları görüyorduk. Biz beklerken tanem de demirhanı erkeklerin yanından çağırmaya gitmişti.

 

Çok gergindim işte elimde değildi. Dilanın ailesi de olacaktı sonuçta. Hozan ağa ve zozan hanım, rojin ve azad. Hiç istemiyordum onlarla aynı ortamda bulunmayı ama mecburdum.

 

Beni daha da üzen şey dışarda belki iki üç bin kişi olacaktı ama benim tek kimsem olmadan. Kendimden başka kimsem yoktu ki benim. Yapayalnız olacaktım. İşte benim asıl yüzümü düşüren şey buydu. Kimsesizliğim.

 

Niye bu kadar kalbi ağırtırdı sanki bu lanet kimsesizlik. Ne vardı sanki arkamda saçlarımı okşayıp bana dualar eden bir annem yok diye. Nolacaktı ki arkamda dağ gibi durup gözümden düşen bir damla yaşa ortalığı ayağa kaldıracak bir babam yok diye.

 

Çok şey oluyordu işte. Eksik hissediyordum. Yarım hissediyordum. Aklımdan bu düşünceler geçerken omuzlarımı düşürüp üzgün üzgün yere baktığımın ve bu şekilde fazla çaresiz gözüktüğümün farkında dahi değildim. Taa ki demirhan yanıma gelene kadar.

 

Demirhan karşıma geçip ellerimi tuttuğunda bende kafamı kaldırdım ve göz göze geldik. Bir terslik olduğunu anlamıştı. Bir elini çeneme koyup usulca okşarken konuştu.

 

"Yavru kuşum, ne bu ahu gözlerin hali. Bir sorun mu var?"

 

Öyle yatıştırıcı, öyle yumuşak, öyle sığınılasıydı ki ses tonu. Dudaklarım titredi. Ağlamamak için zor tutuyordum kendimi. Kafamı hayır anlamında iki yana sallarken demirhan iki elini de belime atıp beni kendine çekti.

 

"Gel buraya ahu göz."

 

Ve bana sımsıkı sarıldı. İşte bu kadardı... Yüreğim bir kuş gibi hafifledi. Bende kollarımı onun sırtına doladım. Şimdi güvende hissediyordum.

 

"sen benim sığınağımsın demirhan."

 

Sarılmayı bitirip geri çekildiğimizde daha iyiydim.

 

"İyi olduğuna eminiz değil mi?"

 

"Evet evet demirhan gerçekten iyiyim. Sen neden geldin."

 

Biliyordum tanem çağırdığı için geldiğini ama yine de sormak istedim.

 

"Senin için yavru kuşum. Hadi tut elimi. O ahu gözlerinden yaşlar akmadan önce kına girişimizi yapacağız."

 

Kocaman gülümsedim ve uzattığı elini tuttum. O sırada tanem diğer elime kırmızı büyük halay mendilini verip giriş müziğini başlattı. Le buke şarkısını açmıştı. Birkaç saniye demirhanın koluna girdim ve birbirimize baktıktan sonra kol kola yürümeye başladık.

 

Ritme ayak uydurup yürüyorduk, demirhan kafasını bana çevirip mendilini salla diye bağırdı. Sesli müzikten onu duyabilmem için.

 

Gülümseyerek kafa salladım ve müziğin ritim değiştirip hareketlendiği yerde kolumu havaya kaldırıp mendilimi sallamaya başladım. Demirhan da kolunu kaldırmış ne ara eline tutuşturduklarını bilmediğim kırmızı mendili sallıyordu.

 

Biz ilerlerlerken kızlar da önümüzden erbane çala çala gidiyorlardı. Bu şekilde girişi tamamladığımızda demirhan beni gelin tahtına oturttu. Tam yanıma oturacaktı ki kuzenleri onu pata küte dışarı çıkardılar. Damat baskını yapıp gelecekmiş bir saat sonra ve şimdi durması yasakmış.

 

Demirhana yanımda olduğu için teşekkür dahi edemeden alandan çıkarmışlardı. Sadece arkasına dönüp göz göze geldiğimizde gözlerimle gülümsedim ona ve o beni anladı.

 

Ardından potpori halay açılmıştı ve kocaman alan halay çeken kadınlar, kızlarla dolmuştu. Gencinden yaşlısına herkes halay çekiyordu ve herkes fazlasıyla keyifliydi. Yargılayıcı bakışlar altında değildim, öyle hissetmiyordum ve bu beni rahatlatarak mutlu etti. Ben oturmuş kendimce alkış tutarak oynayanları izlerken dilşad anne gelip beni kaldırdı.

 

 

(şu tarz bi divan düşünebilirsiniz)

 

 

"Aa yavrucum senin kınan bu. Herkes oynuyor sen oturuyorsun olmaz öyle. Hadi kalk şöyle bir düşman çatlatalın anne kız."

 

Demiyordu işte demiyordu. Gelin kaynana demiyordu. Bana kızım diyordu, anne kız diyordu. Nasıl reddedebilirdim bu kadını ben. Bana uzattığı elini tutup kalktım. Birlikte hazırlanan piste kol kola yürürken bizi görenler beğeniyle süzüyordu.

 

Şaşırıyordum, fazlasıyla. Nasıl bu denli habersiz olurlardı benden. Ben demirhanın kardeşinin kendine koca diye aldığı adamın ilk karsıydım ama belli ki pek kimse bundan haberdar değildi. İşte bunu aklım almıyordu.

 

Ya da bildikleri halde demirhanın azabından korktukları, dilşad annenin otoritesinden çekindikleri için susuyorlardı.

 

Biz piste ilerlerken oy altıya atlıya şarkısı açılmıştı. Benim bildiğim kadarıyla testi kırma şarkısıydı ama şimdi açmışlardı. Nasıl oynayacağımıda pek bilmiyordum. Tek bildiğim kıvrak olduğumdu. Becerirdim bu oynama işlerini. Yani inşallah!

 

Dilşad anneyle karşı karşıya geçtiğimizde ikimizde müziğin ritmine ayak uydurmuştukki elime yuvarlak, kırmızı tüyleri olan ve üzerinde feraye gelinin kınası yazan bir tef tutuşturdular.

 

Çok güzel duruyordu. Sadece üç günde her şeyi nasıl böyle eksiksiz yapmışlardı Allah aşkına. Şaşırıyordum ama mutlu da olmuştum. Ani gelen o özgüvenle bir yandan elimdeki tefi sallarken bir yandan da gülücükler saçarak şarkıya eşlik ediyordum.

 

Oy atlıya atlıya

Derdimin dermanına

Allah nasip ederse

Boynu kravatlıya

 

Ooh ya oh ya aldım ya

Sonunda gelinin oldum ya

 

Allahım resmen kaynanama cilve yapıyordum. Ama çok hoşuma gitmişti. Dilşad annede gözlerimin içine bakarak gülümsüyor ve benim gibi oynuyordu. Şarkının asıl nakaratı geldiğinde dilşad annenin bir elini tutup birlikte oynamaya başladık.

 

Kaynanam melek gibi

Görümcem çiçek gibi

Oğlunu sorarsanız

Çekilmiş ipek gibi

 

Oh ya oh ya aldım ya

Sonunda gelinin oldum ya

 

Şarkının tam burasında bir elimi göğsüme sürterek oh ya oh ya aldım ya kısmını söylemiştim. Fazlasıyla eğleniyordum.

 

Kaynanam şeker gibi

Çok sever anam gibi

O gülüp eğlendikçe

Ben oynarım kız gibi

 

Şarkının sonlarına geldiğimizde keyifle dilşad anneye sarıldım ve yanağından kocaman öptüm. O da bana karşılık verip sımsıkı sarıldı ve anlıma bir anne edasıyla öpücük bıraktı.

 

Sonrasında halaylar devam etti. Arada bir iki kez oyun havası ve roman havası çalsa da hep halaydan devam edildi. Ben arada oynadım arada dinlendim ve gelen hayırlı olsun dileklerini kabul ettim.

 

Ardından kına yakılacağını söylediler ve beni odaya götürüp kaftanımı giymeme yardımcı oldular. Hemen peşine beklemeden alana döndük ve beni ortaya alıp bir sandalyeye oturttular. Dilşad anne kırmızı gelin duvağımı da örttü yüzüme ve yüksek tüksek tepelere şarkısı çalındı. Gelinler, kızlar herkes etrafımda dönerek şarkıya eşlik etmeye başladı.

 

Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar

Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar

Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler

Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler

Annesinin bir tanesini hor görmesinler

Annesinin bir tanesini hor görmesinler.

 

Daha şarkının yarısına gelmeden gözlerim dolmaya başladı. Annesinin birtanesi olamamıştım ben hiç bir zaman. Aşrı aşrı memlekete kız vermemişlerdi ama yüreğimi ırak dağlar ardına parça pinçik ederek atmışlardı.

 

Ben hiç annesinin bir tanesi olamamıştım. Benim hiç annem olmamıştı ki...

 

Ben sadece bu dünyaya getirilmiştim. İşte o kadar. Anne nedir bilmezdim. Daha ufacık bir çocukken sığınacak liman bulamadığımda, düştüğümde, dizim kanadığında velhasıl kelam canım her acıdığında anne diye ağlardım ama bu ağlamalarım varlığına olan nazımdan değil yokluğuna olan özlemimdendi.

 

Kaç yaşına gelirse gelsin insanın başı her dara düştüğünde aklına ilk gelen annesidir. Varsa sarılır, yoksa dağılırdınız. Tıpkı benim gibi.

 

İnsan hiç varlığını bilmediği bir kişinin özlemiyle yanıp tutuşur muydu? Pektabii kavrulurdu o ateşte.

 

Uçan da kuşlara malum olsun

Ben annemi özledim

Hem annemi hem babamı

Ben köyümü özledim

 

Babamın bir atı olsa binse de gelse

Babamın bir atı olsa binse de gelse

Annemin yelkeni olsa açsa da gelse

Annemin yelkeni olsa açsa da gelse

Kardeşlerim yollarımı bilse de gelse

Kardeşlerim yollarımı bilse de gelse.

 

Ne anam ne babam ne de bir kardeşim vardı. İşte buydu feraye. Bi çare, kimsesiz... Ben daha fazla içimdeki bu volkanla duramayıp hüngür hüngür ağlamaya başladığımda etrafımdakiler gelin ağlıyo kaynanası gelin ağlıyo diye söylenip dilşad anneyi önüme getirdiler.

 

Ben gözümden tek taş eksiltmeden ağlamaya başladığımda avucumu tuttu ve bende açtım. Ben açınca dilşad anne geri kapattı ve o an gözlerimi gözlerine çıkardım. O da felaket şekilde ağlıyordu. Benim için ağladığı öyle belliydi ki. Ah canım dilşad anne.

 

Gözleriyle işaret edip elimi açmaması anlattığında hafifçe kafa salladım ama hala ağlıyordum. İki elime de yeşil yaş kınadan sürüp ikisine de reşat altın koydu ve kırmızı tülden eldivenleri elime geçirdi. Ardından koluma sayamadığım kadar bilezik taktı. Diğer koluma da tuğralı kelepçe bilezik takmıştı. Boynuma bir o kadar altınları dizdirdi ve ardından o sımsıcak kollarını açarak bana sarıldı. Bende ayağa kalkarak ona daha sıkı sarıldım.

 

"Allah bozmasın, gelin hayırlı uğurlu olsun güzel kızım, biriciğim. Hep mutlu ol güzel anneemm."

 

Ağlaya ağlaya bana sarılmaya devam ettiğinde ikimizde hüngür hüngür ağlıyorduk ki bizi ayırdılar. Ama ben ona anne diyecektim. Tam o anda, bana gerçekten annemmiş gibi hissettirdiği o anda ben ona annem diyecektim neden şimdi ayırdılar sanki neden. Bir posta da buna ağlayacaktım. Çünkü bidaha bu cesareti nereden bulacaktım ki!

 

Ben gelin tahtımda otururken dilşad anne de benimle biraz oturdu ve ağlamaklı halimden kurtulmam için bana demirhanın küçüklüğünden anlattı. O hengame de bile beni düşünüyordu. Birlikte gülüştüğümüzde kameraman karşımıza geçti ve bizi böyle yan yana kol kola bir şekilde çekti. Fotoğrafa bakmadım ama güzel olduğuna emindim.

 

Ardından dilşad anne gitti ve tanem gelip damat baskını olacağını söyledi. Benim oturmam gerekiyormuş ve demirhan gelip kaldıracakmış beni. Biz hala konuşurken Kenan doğuludan güzeller içinden bir seni seçtim şarkısı başladığında karşıdan elinde davula vura vura dimdik gelen demirhanı görmemle hem şaşkına döndüm hem kocaman gülümsedim.

 

Ardında da arkadaşları geliyordu ellerinde meşalelerle. Tabii ki hemen arkasında hazar abi ve adının emre olduğunu söylediği arkadaşı ve murat vardı.

 

Davula vura vura gelirken nakarat kısmında tam karşımda durdu ve o da şarkıya eşlik etti.

 

"Güzeller içinden bir seni seçtim. Kalbimi sana ben sana verdim."

 

Ardından elini bana uzattığında bende elini tuttum ve ayağa kalktım. Demirhan davulu arkadaşına verekerek karşımda çakı gibi dikildi. Ah, işte bu hali. Fazla karşı konulamaz duruyordu. Güç akıyordu duruşundan bile. Hele o kokusu. Günlerdir aklımdan çıkmayan...

 

Demirhan yavaşça duvağımı kaldırıp başımdan arkaya doğru attığında iki elini yanaklarıma koydu ve anlımdan öpüp geri çekildi. Neden az önceki o ağlak feraye demirhanı gördüğü gibi uçup gitmişti daha da önemlisi neden kollarının arasında titriyordum.

 

" Kınamız yakılmış."

 

Bir elini kaldırıp serçe parmağını bana gösterdiğinde karşı koyamayıp gülümsedim. Demirhan böyle şeylere uzak bir adam gibi geliyordu bana ve gereken her şeyi olması gerektiğinden daha mükemmel yapması beni hayrete düşürüyordu. O böyle şeylerin adamı değildi. Ve bilmediğim şey bunların hepsini beni mutlu etmek için yaptığıydı.

 

"Görüyorum ki seninki de yakılmış beyefendi."

 

Gülümseyerek burnuma bir fiske vurdu yine. Çok seviyordu bu hareketi.

 

"Yaktık tabii, benimde kınam sonuçta güzelim."

 

Ardından derin bir iç çekti. Gözleri her zerremde geziyordu.

 

"Çok güzelsin, çok."

 

Dudaklarını kulağıma doğru yasladığında elleri de belimdeydi. Kulağıma iyice eğildi, verdiği nefesi hissediyordum.

 

"Güzel olduğun kadar, benimsin de feraye."

 

Ne! Ne demişti o! Benimsin mi?

 

Daha ben demirhana cevap veremeden kızlar testi oyunu diye tutturup müziğini açtılar ve demirhanı ortaya bir sandalye koyup otırtturdular. Ardından da benim elime bir çömlek tutuşturdular ama çok ağırdı bu be! Şeker çömleği dediğin hafif olurdu bu neydi?

 

Ayrıca demirhanın önünde nasıl öyle cilveli işveli oynayacaktım kii. Ben tam bunu düşünürken demirhanın ayak ucuna bir örtü seren berfin yanımdan geçerken söylendiğinde onu çok net duydum.

 

"Bu sümüklü de testi oyunu oynamayı mı bilirmiş ki!."

 

Tam olarak bunu söylemişti ama iyi de demişti. Öyle hırslandım öyle hayıflandım ki. Görürdün kızım sen. Demirhan da görürdü hepiniz de görürdünüz işve neydi cilve neydi.

 

Ebru yaşarın seni anan benim için doğurmuş şarkısı çalacaktı ve başlatmadan önce kameraman gelip demirhanın yanında omuzuna kolumu yaslayıp başlamamı söylemişti. Ama ben dediği gibi yapmadım. Onu daha sonra yapacaktım. Şimdilik karşısında duruyordum . Allahtan bu şarkıyı da ezbere biliyordum.

 

Aşkın ateşine dağlar dayanmaz

Aşkı bilmeyenler gönülden yanmaz

Aşk bir hastalıktır tabip anlamaz

Aşka yârdan başka, yârdan başka

Bana senden başka çare bulunmaz

 

Müzik başlayınca bende bir elimi kaldırıp diğerinde testiyi tutarken şarkıyı söylemeye eşlik ettim.

 

İlk iki cümlesi bitmişti ki karşımdaki bacaklarını açmış omzunda yeşil damat duvağı asılı demirhana doğru yürüyüp yanında durdum ve omzuna kolumu koydum. Diğer elimle de kaftanımın eteğinden tutuyordum. Yandan yüzüme baka baka devam ettim. Aşka yardan başka çare bulunmaz kısmını söylerken ona iyice yaklaşıp bana senden başka çare bulunmaz kısmında kalçamı hafifçe koluna doğru iki kez vurmuştum.

 

Demirhan gülüyordu ama öyle güzel öyle içten gülüyordu ki. Mutlu olduğu ve hoşuna gittiği her halinden belliydi. Yerdim ben bu adamı yerdim bu halini. O bana böyle içi giderek bakarken ben daha da coşuyor, kırıtıyordum.

 

Şarkının devamında arkasından dolanırken bir elimi de hiç çekmeden omzuna boynuna sürte sürte diğer yanından karşısına geçtim ve devam ettim. Şarkının sonlarına gelirken elimdeki ağır şeyi kurabileceğimden emin değildim ve aklıma gelenle demirhana göz işaretiyle elimdeki testiyi ona atacağımı anlatmaya çalıştım ve tek bakışımla anlayıp onaylarcasına hafifçe kafa salladı.

 

Kocaman gülümseyerek elimdeki testiyi birkaç adım uzağımda olan demirhana attığımda anında tuttu ve bana bir göz kırparak aldığı gibi yere attı ve testi paramparça oldu. İçinden dağılan şekerleri toplamak için çocuklar etrafımızda koşuşurken ıslık çalıyorlardı ve biz büyük aklışar arasında birbirimizin gözlerindeki mutlulukta kaybolduk.

 

... 

 

 

Bölüm çok içime sinmedi açıkçası ama yazarken çok zorladı beni. Ancak bu kadar olabildi. 🫠

 

kontrol etmeden atıyorum hata varsa bildirin düzelteyim yavru kuşlarım.

 

Ayyyy bölüm nasıldıııııı??

 

En sevdiğiniz sahneee?

 

 

 

Karakter temsili değil ama aşırı derecede demirhan ve feraye hissi aldım bu çiftten. Sizde görünn düğün gününden bir fotoğraf bırakıyorum buraya bunu🤭

Ha birde demirhan için düşündüğüm karakter bu.

Bölüm : 05.02.2025 01:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...