19. Bölüm

19. Bölüm

ZEYBİK
zeybik_yz

Selaam Kankişlerim🥳

 

Bol bol yorum yaparak bölüm hakkındaki görüşlerinizi benimle paylaşınn. Ne kadar çok yorum o kadar hızlı bölüm aşklarım 💖

 

 

... 

 

 

Hiçbir şey pes etmeyen ufacık bir umuttan daha güçlü değildir. Ben şimdi içimdeki tutunduğum o küçücük umudumla yarınlara olan inancımı da almış hayallere dalmıştım bile.

 

Demirhanla konuşmamızdan sonra duşumu almış temiz kıyafetler giymiştim. Demirhan her şeyi düşünmüştü benim için birkaç kıyafet hazırlamıştı. Çorabından iç çamaşırına kadar hemde.

 

Duştan çıktığımda yatağın üzerinde üst üste dizilmiş pantolon, bluz ve en üstte gördüğüm siyah iç çamaşırı takımları dahası bunları demirhanın seçip aldığı düşüncesi yanaklarımın kızarmasına sebep oldu.

 

Üzerimi giyinip aşağı indikten sonra kahvaltı yapmış ve gerçekleşirmek üzere olduğumuz evlilik hakkında konuşmuştuk. Ve demirhan bileğime krem sürmek isteyince elinden alıp kendim sürmüştüm ardından yola çıkmış dilşad hanımın konağına doğru gidiyorduk.

 

Stresten kucağıma bıraktığım ellerimle tırnaklarımı tabiri caizse kazıyordum. Konağa yaklaştıkça bacaklarımın titremesi de artıyordu. Demirhan bunu fark etmiş olacak ki yolda olan gözlerini üzerime çevirip adımı seslendi.

 

"Feraye"

 

"Hı"

 

Demirhana efendim yerine şaşkın ve dalgın bir şekilde ona dönüp 'hı' deyince kahkaha attı. Gülen gözleri gözlerimi buldu.

 

"Her seferinde öyle şaşkın öyle masum veriyorsun ki şu tepkiyi inan çok hoşuma gidiyor"

 

Gülerek söylediği sözlere maalesef ki ben de aynı tepkiyi veremedim. Gerginliğim gerginlik katmıştı. Hala şaşkın şaşkın yüzüne bakıyordum.

 

"Demirhan ben çok gerginim. Nasıl olacak, annene ne diyeceğiz de karşısına çıkacağım. Anlattın biliyorum haberi var ama demirhan... Ben hiç sevilmedim. Ne yıllarca yanında yaşadığım öz amcamdan gördüm sevgiyi ne üç sene evli kalıp birlikte yaşadığım aileden. Ama senin annen öyle değil. Bana gerçekten değer veriyor ve ben birisinin bana değer verdiğini hissediyorum hemde bir annenin. Bu sizler için normal olabilir ama benim için olağanın dışında bir şey ve ben bunu kaybetmek istemiyorum demirhan anlıyor musun korkularımı. "

 

Gözlerini yoldan çekip bana baktı ve ben o gözlerde anlaşıldığımı hissettim. Anlaşılmak ne büyük nimetti sahi.

 

" öncelikle, ağaçtaki en tatlı şeftali de olsan, bazıları şeftali sevmez feraye. Sen fazlasıyla güçlü bir kadınsın. Henüz sen bunun tam anlamıyla farkına varmasanda ben açıkça görüyorum. Sende içindeki o güçlü kadını hissedeceksin, bunun için bende elimden geleni yapacağım ve o zaman anlayacaksın ki seni sevmesi gereken tek bir kişi var. "

 

Bakışlarını yoldan çekip bana çevirdi, baştan aşağı süzüp taviz vermeyen bir tonla devam etti.

 

" Sensin feraye. Sen kendini sevdikten sonra başka hiç kimseye ihtiyacın olmadığını anlayacaksın. "

 

Dilşad hanımın konağına gelmiştik. Demirhan arabayı sağa çekip durdurdu ve emniyet kemerini çözüp bana döndü. Ellerimi eline alarak kendi kucağına koydu.

 

" Biz bir evlilik gerçekleştireceğiz feraye. Bu süre boyunca ben her daim senin yanında olacağım. Verdiğin her kararda arkanda olacak seni destekleyeceğim."

 

Bir eli elimdeyken diğerini saçlarıma çıkararak usul usul parmaklarıyla okşadı.

 

" Ben bu evliliği sonlandırdığımızda aramızdaki bağı koparmak istemeyeceğim. Süreç boyunca da sonrasında da birbirimize destek olalım istiyorum. Yürümeye cesaret edemediğin yolların sonlarındaki güzellikleri seninle beraber görecek seni bunun için cesaretlendireceğim. Ben senin arkandaki güç olacağım feraye, yorulduğunda yaslanacağın, arkandaki dağ olacağım. "

 

Demirhan öyle tatlı dille öyle gerçekçi konuşuyordu ki içimden ona sıcak duygular besliyordum gitgide. İçim demirhana ısınıyordu. Bana değerli hissettiriyor ve içimde sahiden var mı bilmediğim o güçlü kadını bulmak için fazlasıyla cesaretlendiriyordu. Ben düşüncelere dalmış yüzünü izlerken konuşmadığımdan daha doğrusu konuşamadığımdan demirhan devam etti.

 

"Senden de bunu bekliyorum. Temelde senden istediğim üç şey var. İlki dürüstlük. Ne olursa olsun her koşulda bana karşı dürüst olmanı ve benden asla bir şey gizlememeni istiyorum. Bana güveniyorsun değil mi feraye"

 

Bu da soru muydu? Ona kendimden daha çok güveniyordum. Demirhan benim güvenli limanım gibiydi.

 

"Dünyalar kadar hemde"

 

Sözlerime gülümseyip burnuma bir fiske vurdu. Seviyordu galiba bu hareketi. Çünkü çok sık yapıyordu.

 

"Bende sana güveniyorum. İkincisi birbirimizin güvenini boşa çıkarmayacağız."

 

Bende demirhana olan güvenimi kaybetmek istemiyordum zaten. Dikkatimi çeken şey demirhanın bahsettiği karşılıklı güven kaybetmemekti.

 

Sadece beni ortaya atıp sana olan güvenimi kaybetmek istemiyorum demedi. Berzanla kıyasladım istemsizce. O olsa asla kendini katmaz, hataya sadece ben düşebilirmişim gibi konuşurdu. Zaten demirhan bildiklerimden çok farklıydı. Yüreği güzel adamdı vesselam.

 

"Bunun için birlikte çabalayacağımıza inanıyorum ben. Peki ya üçüncüsü demirhan, o nedir?"

 

Gözlerini kahve gözlerime kenetlemiş yüzümün her zerresini izlerken bir yandan da kucağındaki elimi tutuyordu. Utancımdan kafamı çevirmemek için çabalasamda kızaran yanaklarımı da ondan gizlemek için kafamı önüme eğdiğimde diğer elini çeneme getirip başımı kaldırdı.

 

"Sadakat."

 

Ses tonu öyle toktu ki. Taviz istemediğini belli ediyordu.

 

"Biz birlikte bir yola çıktık. Birlikte geçireceğimiz zaman boyunca benim gözüm senden başkasını görmeyecek, seni baş tacı edeceğim ve senden de aynı hassasiyeti bekliyorum. Sadakat sözü istiyorum senden feraye. Çünkü bu evlilik gerçek bir evlilik olacak. Öyle kağıda imza atıp bırakmayacağız. Birbirimizi koruyup kollayacağız. Sadece birleşmeyeceğiz, birlikte olmayacağız feraye. Bunu da kimse bilmeyecek senle ben haricinde tabii ki. "

 

Elbette ki birlikte olmayacağız ama o zaman nasıl gerçekten karı koca olacağız ki?

 

Demirhanın bana olan bakışları değişmişti. Gözlerini kısmış yüzümde cevap arar gibiydi.

 

" Olmak mı isterdin? "

 

" Ne olmak mı isterdim demirhan, anlamadım?"

 

" Gerçekten birbirimize karışıp karı koca olmak mı isterdin diyorum feraye. "

 

Allah kahretsin ben onu sesli mi düşünmüştüm!!!

 

Ne diyeceğimi bilemedim bir an ve kucağındaki elimi çekip emniyet kemerimi açtım. Gerilmiştim, ya da heyecan mıydı bu bilmiyorum ama şimdi de arabanın camını açmıştım. Galiba heyecandan saçmalıyordum. Ne cevap verecektim şimdi?

 

Hayır, sakin olmalı ve heyecanımı belli etmeden durumu toparlamalıydım. En iyisi onu hiç duymamış gibi devam etmekti. Tabii kendi heyecanımdan demirhanın halimi anlayıp güldüğünü fark etmiyordum bile!

 

"Demirhan ben... Ben daha yeni bir evlilikten çıktım. Ve nasıl bir evlilikten çıktığımı hatta nasıl zorluklarla kaçtığımı sen biliyorsun. Ben zaten daha kendimi toparlayamamışken ne bir erkekle işim olur ne gönül davasına düşerim. Sahte bir evlilikte yapsak ne senin yüzünü kara çıkarırım ne de sana bir laf getiririm. Sadakati senin istediğin kadar bende istiyorum. Benim üzerime kuma geldi demirhan. Bana bir kadın tercih edildi ve ben kapı dışarı edildim. Gerçekten evli olmasak bile bunu tekrar yaşamayı istemiyorum. Kaldıramam. "

 

"Güzel, anlaştığımıza sevindim. Şimdi içeri girebiliriz"

 

Hemen elimi kapıya atmış açacakken demirhanın kolumu tutmasıyla ona döndüm.

 

"Yalnız feraye, az önce de söylediğim gibi. Bu gerçek bir evlilik olacak. Bunu aklına kazısan iyi edersin. "

 

... 

 

Dilşad hanımla konağın arka bahçesinde yani çiftliğe bakan kısmında oturuyorduk. Göz alabildiğince her yer yemyeşildi. Huzuru koynunda saklayan bir yerdi.

 

Biz konuşurken demirhansa az ilerde telefonla konuşuyordu. Demirhanla evliliğimiz hakkında konuşmuştuk üçümüz. Daha doğrusu ben genelde dinlemiştim ve dilşad hanımın sıcak yaklaşımı ve bu denli mutlu gözükmesi üzerimdeki stresi de atmama yardımcı oluyordu açıkçası.

 

"Eee güzel kızım. Pek suskunsun bugün. Ağzını bıçak açmıyor desem yeridir."

 

Korkularımdan az çok bahsetmiştim o da beni anlamış ve bu evliliği onayladığını söylemişti. Yine de üzerimdeki durgunluğu atamadığım için cevap veremedim. Boynumu büküp buruk gülümsememi yüzüme kondurdum.

 

Dilşad hanımda bir iç çekip elini saçlarıma atıp bir anne edasıyla okşadı.

 

"Dile sükut düşmüşse, yara derindir. Yara derinse, Allah kerim'dir. Sen yüreğini ferah tut güzel yavrucum. Rabbim gönlündekini sana verecek. Ben seni kendi kızım belledim. Şimdi de ailemize katılıyorsun. Benim bir oğlum vardı. Artık bir de kızım var feraye. Sen demir'imin değerlisisin ama ondan ziyade seni kızım bildim istiyorum ki sende beni annen bil. Şu hanımı aradan çıkaralım rica ediyorum. Ne zaman hazır hissedersen bana anne de olur mu ay yüzlü yavrucum "

 

Dilşad hanıma anne diye seslenmek mi? Bunu içten içe isterdim. Kocaman kadında olsam anne sıfatıyla yüreğime kabul ettiğim bu güzel yürekli kadının anne sevgisini kazanmak isterdim.

 

Benimde saçlarımda anne eli gezsin, örsün saçlarımı. Bir annenin dizinde yatayım, tüm korkularımı, yenilgilerimi bir kenarda bırakayım. Anne eli okşasın yaralarımı. En azından içimden o'na anne diye seslenerek kendimi alıştırabilirdim.

 

Dilşad annenin yüzümde dolanan elini tutup dolan gözlerime engel olamadan öptüm.

 

"Adım ne yusuf ne züleyha, ben kuyuda yeniyim. Kuyu derin, boğulurum tutunamam, ağır gelir bana. Ama senin elin üstümde olursa, demirhanı arkamda dağ gibi hissedersem çok şey istemiş olur muyum bilmiyorum ama tutunurum. Biçare kaldığım bu hayata sarılırım. Söylesenize dilşad hanım çok şey istemiş olur muyum?"

 

Gözümden yanaklarıma düşen damlalarıma rağmen yüzümü iki avcunun arasına alıp yanaklarımdan öptü dilşad anne. İçime ılık ılık akan sevgiyi hissediyordum. Tarifsizdi ama hüznün yanında açan yonca gibiydi.

 

" Ah benim ay yüzlü yavrucuğum. Daha çok gençsin. Yaşayacağın koskoca bir hayat var. Hiç görmediğin bi masada sana da yer var. Henüz tanımadığın insanlar seninle paylaşacak hikayeler saklıyorlar. Belki adını unuttuğun şehirlerde senin izini bekleyen sokaklar var. Ve en önemlisi güzel kızım, senin içinde henüz seninde fark etmediğin seni bekleyen bir sen var. Her şey sen adım attığında seni bulacak. Korkma! Hayat seni bekliyor güzel kızım, geçmişi bir kenara bırak. Gönlünce yaşa."

 

Gözümden akan damlalar dilime de ket vurmuşçasına konuşmamı engellerken beni yüreklendiren, umudu içimde sere serpe büyüten bu cümlelere ancak sımsıkı sarılarak karşılık verebilirdim.

 

" Hadi hadi, ağlama güzel kızım. Gün ağlamak günü değil. E hadi kalk."

 

Bana sarıldıktan sonra beni tuttuğu gibi masadan kaldırdı koluma girdi ve az ilerde ki demirhana seslendi.

 

"Demirhaan, hadi oğlum gel. Ayol düğünümüze iki gün kaldı yapılacak o kadar hazırlık var sen daha orada oyalanıyorsun."

 

Demirhanda annesine kafasını sallayıp telefonu kapattı ve bize doğru geldi. Dolan gözlerimi fark edince yüzünde oluşan sorgulayıcı ifadeye sadece gülümseyerek cevap verdim. Sanırım bu ona yetmedi.

 

Demirhan beni annesinin kolundan çıkarıp yanına çekti ve tek kolunu omzuma atıp beni kolunun altına aldı.

 

"Hayırdır dilşad sultan, daha şimdiden kaynanalık yapmaya başladın da gelininin gözlerini mi doldurdun. "

 

Şakacı bir tavırlada olsa annesine karşı beni koruyucu tavrı garip gelmişti ama öyle sıcak hissettirmişti ki. Sanki... Sanki gerçek bir aile gibi...

 

Demirhana karşın dilşad anne sımsıcak gülümseyerek "deli oğlan" diye söylenmesiyle beni demirhanın kolundan çekmeye çalıştı.

 

"Ver gelinimi, daha çeyizini göstereceğim. Eksikleri tamamlayacağız, çok işimiz var çok."

 

Dilşad annenin beni kolumdan çekmesiyle demirhan da tekrar kolunu boynuma dolayıp beni göğsüne bastırdı. Sırtım tam olarak göğsüne yaslıydı.

 

"Vermem gelinini. Hem senin gelininse benimde gelinim değil mi."

 

Demirhan'ın sözü üzerine omzumdan önüme doğru uzattığı koluna ellerimi koyup uyarırcasına sıktım ve kafamı yan çevirip göz ucuyla demirhana gözlerimi belerterek baktım. Boyu benden oldukça uzun olduğundan dolayı ancak kafamı kaldırınca onu görebiliyordum.

 

Demirhan ona bakışlarımla burnuma parmağıyla bir fiske vurarak gülümsedi.

 

" Bakma öyle sinirli sinirli. Değil misin gelinim?"

 

Gözlerimi dolu gördüğü için beni güldürmeye çalışıyordu farkındaydım ama böyle söyleyince de geriliyordum. Hem sırtım tamamen demirhanın göğsüne yaslıydı, nefesimi de kesik kesik alıyordum. Ayrıca midemde de garip şeyler oluyordu. Demirhan'ın gelini olmak midemi gıdıklandırıyordu galiba. Sahi neydi bu?

 

Bir demirhana bir de dilşad anneye baktım. Annesinin yanında ne diyecektim şimdi, utanmıştım. Dilşad anne de halimi anlayıp çekti aldı beni demirhanın göğsünden. Demirhanın bedeninden bedenimin ayrılmasıyla derin bir oh çektim ama sırıtma değen yel içimi üşüttü. Ne garip bir an'dı.

 

Hep birlikte konağa girip misafir odasının önüne geldik. Dilşad anne yol boyunca heyecanlanlı heyecanlı ördüğü şeylerden ve aldıklarından bahsetti. Hepsini bana göstermek için olan heyecanı her halinden belliydi.

 

Sahi sahte bir evlilik için değer miydi bunca şeye. Çeyiz bile hazırlamıştı bana. Daha doğrusu bana değildi bunlar, yıllarca emek edip gelini için hazırladığı bu çeyizleri ben hak etmiyordum ki. İçim hiç rahat değildi bu yüzden. Çünkü bir süre sonunda bu evlilik bitecek yerimi demirhanın kendine seçtiği eş kalacaktı. Kandırıyorduk dilşad anneyi.

 

Dilşad annenin kapıyı açmasıyla gözümün önüne serilen bir oda dolusu eşyayla gözlerim açıldı. Dilşad anne çoktan heyecanla elimden tutup içeri sokmuştu beni.

 

"Ah hep bu günlerin hayalini kurdum da sonunda gönlüme göre bir gelin buldumya benden mutlusu yok feraye. Oğlum senin gibi bir kadınla evleneceği için öyle şanslıyım ki."

 

Söylediklerinde ciddi miydi? Benim gibi hiç değer görmemiş, sevmekten sevilmekten anlamayan, bir hizmetçi gibi bu yaşına gelmiş ve daha da önemlisi evlenip boşanmış olan benim gibi birisi miydi istediği? Üstelik bizim gerçek bir evlilik geçireceğimizi düşünüyordu ve benim asla bir çocuk sahibi olamayacağımı, oğluna bir evlat veremeyeceğimi biliyordu.

 

Bilmiyordum ama eliyle koltukta bir bir dizili olan el işi yelekleri, patikleri, yemenileri ve daha nice elbiseler, etekler, el örgüsü ev ayakkabıları, havlular, dantel işlemeleri, nevresim takımları... O kadar fazla eşya vardı ki koca bir oda dolusu. Hatta cam kaplı kutularda altınlar, mücevherler...

 

Dilşad anne eline yeleklerden birini alıp bana getirdi ve üzerime giymemi istedi. Dikkatimi çeken şey her yeleğin aynı renkte birde bebek için olanı vardı. Öyle içime oturdu yüreğimi yaktı ki. Ben hiçbir zaman bir anne olamayacaktım ve böyle güzel şeyler ancak hayallerimde yer edecekti. Oysa ne çok isterdim anneliği tatmayı. Ah benim gönül yaram, olmayan ve olmayacak yavrucağım...

 

Sıra sıra her şeyi bana gösterip yeleğinden patiğine olup olmayacağını anlamak için denettikten sonra ben artık denemekten yorulmuş demirhanın yanında ayakta dururken dilşad anne hala eksikleri kontrol edip not ediyordu. Birazdan çarşıya çıkacaktık çünkü. Benim için... Benim içimde bir şey kalmasın diye hemde. Dilşad anne öyle söylemişti.

 

Değer gördüğümü hissediyordum. Ben, feraye yaman, yirmi iki yıllık hayatımda belki de yaşadığım sayılı anlardan birindeydim. İliklerime kadar değerli bir kadın olduğumu hissediyordum tam şu anda. Ben aklımda bunları düşünürken demirhan birden karşıma geçti. Omzuna da kırmızı bir yemeni atmıştı.

 

Önümde duran saçlarımı eliyle sırıtma doğru itti yavaşça. Ne yaptığını anlamaya çalışıyordum ama o saçlarıma o kadar odaklanmıştı ki diğer tarafınıda omzundan aşağı sarkıtıp dibime girmek suretiyle bana bir adım daha yaklaşıp eliyle saçlarımı okşadı.

 

"Bir sırrı var mı bunun feraye"

 

Anlamamıştım neyin bir sırrı var mıydı.

Ayrıca eli hala saçlarımı usul usul okşuyor ve kulağımın arkasına itiyordu. Odağımı darmadağın ediyordu bu deli.

 

"Neyin sırrı var mı demirhan"

 

Saçımdan bir tutam alıp önüme doğru getirdi gösterircesine.

 

"ipek gibi, yumuşacık. İnsanın elinden bırakası gelmiyor."

 

Sözleriyle nefesimi tutmamda bir oldu. Ne diyecektim şimdi. Kullandığım şampuanı mı söyleseydim acaba. Çünkü başka bir şey kullanmıyordum ki ben. Ben aklımda kendime cevap vermekten demirhana veremeyince o devam etti.

 

" Benimkiler hiç öyle değil baksana. Çok sevdim saçlarını feraye"

 

Çok mu sevmişti saçlarımı! Bu deli böyle konuşmaya devam ederse ben kesik kesik nefes almaktan tahtalı köyü boylayacaktım.

 

Ayrıca saçları da gayet yumuş yumuş duruyordu. İçimdeki dokunma isteğine karşı koyamadım. Gayriihtiyati bir elim saçlarına gitti. Elime gelen yumuşak teller avcumun içinde pamuk gibiydi. Gözlerim hala saçlarındayken okşarcasına tekrar dokundum.

 

"E pamuk gibi demirhan"

 

Gözlerimi gözlerine indirince zaten demirhanın gözleri üzerimdeydi. Bakışları çok farklıydı. Nasıl anlatsam... Gözlerinin içi gülüyordu sanki.

 

"Ne pamuk gibi feraye?"

 

Bir nefes verip göz devirdim.

 

"Ne olacak akıllım, saçların tabii ki."

 

Bir anda kahkaha atarak burnumu işaret ve orta parmağının arasına alarak sıktı.

 

"Ulan şu tatlı dilinle ne yapacaksam. Sen adamı ipe götürürsün feraye. "

 

Tatlı dilimle ne mi yapacaksan demirhan! Yok yok benim bugün çok çenem açılmıştı. Ayrıca adamın saçlarına dokunmak da neydi. Tam kendimi toplayıp geri çekilecekken demirhan omzundaki yemeniyi üçgen şeklinde katlayıp saçlarıma bıraktı. İki yanda kalan ucunu da ensemden çapraz yapıp yanıma indirdi.

 

Anlamazca bakıyordum şimdi ona. Niye takmıştı bunu saçlarıma. Ayrıca hala çok yakındık. Yanaklarımın çoktan kızardığına emindim.

 

"Bak sana çok yakıştı. Kırmızı senin rengin. Hem al yanaklarınla da uydu. Kırmızı yanaklı... Hayır hayır kırmızı başlıklı kız oldun."

 

Ellerini iki yana açıp pençe açar gibi yaptı.

 

"Baksana bende seni yiyecek kurt oldum feraye"

 

Kocaman adamın girdiği bu haller şaka mıydı? İstemsizce güldüm ve omzuna yavaşça vurdum sözlerine karşın. Hemde utanmıştım. Öyle masum ve tatlı söylemişti ki. Bu hali çok farklı geldi gözüme ama kesinlikle çok hoştu.

 

"Hıh kurda bak sen. Neredeyse iki metre kurt mu olurmuş deli oğlan. Ayrıca fareyeden olsa olsa pamuk prenses olur. Pamuk gibi maşallah"

 

Hiiih! Dilşad anne de odadaydı ve biz az önce demirhanla elleşmiştik hemde dip dibe. Yani birbirimizin saçlarını ellemiştik ama aynı şeydi işte. Ah aklılsız feraye dedim kendime. Ama benim suçum yoktu ki. Demirhan benimde dengemi şaşırtıyordu.

 

Suçlu bir çocuk gibi demirhana bakmamla o utandığımı anlayıp arsızca güldü. Ne değişik adamdı yahu!

 

Dilşad annenin elinde iki tane namazlıkla yanımıza gelip birini demirhana uzatmasıyla konu da dağılmış oldu.

 

"Hayırdır anne, öğlen ezanı daha okunmadı. Niye seccade verdin elime"

 

Şakacı tavırla konuşması beni de güldürdü. Dışarda aslan kesilen o dağ gibi adam ailesinin yanında makaracı bir çocuğa dönüşüyordu.

 

"Ah deli çocuk. Şükür için tabii ki. Aldın böyle nur yüzlü güzel yürekli gelini.Yat kalk şükret, şükür namazını şimdiden kıl diye"

 

Duyduğum sözlerle yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu. Mutluluk histi. Bazense kişi. Bu iki güzel yürekli insansa benim son zamanlardaki tek mutluluğumdu.

 

Sonra vardır dedim. Vardır kaderin bir bildiği ki bu iki güzel insanı bana getirdi.

 

... 

 

Eveet bölüm hakkındaki düşüncelerinizi alalıım???

 

Sizce feraye ve demirhanın düğünü sorunsuz geçecek mi???

 

Herkes okuduğu saati yazsınn. (03.10)

 

 

Bölüm : 13.01.2025 03:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...