15. Bölüm

15. Bölüm

ZEYBİK
zeybik_yz

 

Dünyanın en zor hissi: kendini ait hissetmediğin bir yerde bulunma zorunluluğudur der dostoyevski.

 

Üç gündür bu sözü iliklerime kadar yaşıyordum. Kendimi ait hissetmediğim bir evde ve kan bağıyla bağlanacak kadar yakın lakin ölülerini görsem ah etmeyecek kadar bana uzak insanların yanında olmak o kadar zordu ki.

 

Bana karşı tutumları eskisi gibi sert değildi. Anlamıyordum neyin değiştiğini. Ben aynı ferayeydim onlar da aynı meret aile. Garipti, yengem üç gündür benden ne temizlik ne yemek yapmamı istememişti, keza amcam da benden herhangi bir istekte bulunmamıştı.

Hatta harun bile benimle gerekmedikçe diyaloğa girmiyordu.

 

Aynı evin içinde benim yüzüme dahi bakmıyorlardı. Benimle gülüşüp söyleşmelerini istediğimden değildi bu durumu garip karşılamam. Sadece... Sadece beni yok sayıyorlardı ve ben yıllardır görmezden gelindiği , değersiz hissettirilerek sindirmeye çalışıldığım bu hayattan fazlasıyla bıkmıştım.

 

Birisini yok saymak onu kendi varlığından şüphe duymaya sürükler. Üç gündür bu duyguyu yoğun bir şekilde yaşıyordum. Çünkü benim bu koca dünyaya sığmayışlarım, herhangi bir yere ait hissetmeyişlerim bu üç günün değil yılların getirisiydi.

 

Yengem sabah kahvaltıdan sonra mahalledeki arkadaşlarının yanına gitmişti. Acmam ve harunsa üç gündür evden sabah çıkıp akşam dönüyorlardı. Yani şu anda tektim.

 

Çantamdaki sigara paketini alıp mutfak masasına geçtiğimde düşünmekten kafayı yiyecektim artık. Bir türlü çıkış yolu bulamıyordum. Şu dakika bu cehennemden çıkıp gidebilirdim ama harundaki video elimi kolumu bağlıyordu.

 

Hala aklım almıyordu nasıl olabilirdi. Elbette shop yapmıştı ama nasıl bu kadar gerçekçi durabilirdi. Berzan neden bizi ilişkiye girerken gizlice videoya almıştı? Bu görüntüler nasıl harunun eline geçmişti?

 

Baş ve orta parmağımın arasında tuttuğum sigarayı ciğerlerime kadar çektim. Hiçbir haltı hafifletmeye yaramıyordu ki artık bu merette.

 

Çaresizlikle başımı ellerimin arasına alıp saç diplerimi avuçlarıma dolayarak çektim.

 

Demirden yardım isteyebilirdim aslında. Beni buraya geldiğim günden beri defalarca aramıştı, mesaj atmıştı ama hiçbirini açmamıştım.

 

Açıp ne diyecektim ki! Hayatımda ilk kez birisi bana bu denli yardımcı olmuş yanımda olduğunu hissettirmişti ve ben adam akıllı bir teşekkür dahi edemeden evinden baygın çıkıp aramalarını cevapsız bırakmıştım.

 

Masanın üzerindeki telefonum titrediğinde bu sefer arayan berzandı. Vazgeçmiyordu beni aramaktan. Bana yaptıkları yetmiyormuş gibi peşimi de bırakmıyordu. Numaramı nerden bulduğunu da bilmiyordum. Aramayı cevapsız yapıp telefonu masaya fırlattım.

 

Bir köşede oturmuş hiçbir şeyi beceremeyişimi ve hiçbir şeyin üstesinden gelemeyişimi izliyordum.

 

Oturduğum sandalyede dizlerimi kendime çekip başımı da dizlerime yasladım. Savunmasız bir bebekten farksızdım tam şu anda. Savunmasız, çaresiz...

 

Gözümden akmaya başlayan yaşları tutamıyordum. İçin için ağlamanın eşiğindeydim. Kapının kapanma sesiyle elimdeki bitmiş sigaradan bir nefes daha çekip önümdeki küllüğe bastırıp söndürdüm ve yanaklarıma akan yaşları silip nefeslendim.

 

Bir kadının en çaresiz olduğu an göz yaşlarını her daim kendinin silmesiydi değil mi.

 

Gelen harundu, kapının pervazında bana bakarken sırıttı. Üç gündür ilk defa onu yalnız yakalamıştım. Konuşma fırsatım vardı. Belki halledebilirdim. Bir umutla derin bir nefes alıp söze girdim direkt. Her an amcam ya da yengem gelebilirdi ve bu fırsatı da kaybedebilirdim.

 

"Ne o feraye, beni görünce Bi heyecanlandın sanki, özledin mi beni yoksa"

 

Pis dişlerini gösterip güle güle söyledikleri bile midemi bulandırmaya yetiyordu.

 

"Harun uzatmayacağım. O... O görüntüler eline nasıl geçti bilmiyorum ki artık bunun bir önemi de yok. Ne istiyorsun benden o görüntüleri silmek için."

 

Yavaş adımlarla bana doğru gelirken üç kez dilini damağına vurup cıkcıkladı. Eli saçıma doğru uzanınca kendimi geri çektim ve eli boşluğa düştü.

 

"Benim senden tek bir isteğim var feraye unuttun mu. Benim tek istediğim sensin, sana sahip olmak"

 

Mide bulandırıcıydı sözleri. Onunla bir uzlaşmaya varılmayacağını bilmeme rağmen ona dil dökmekten başka çarem yoktu. Çünkü sabah yengem gittikten sonra tüm evi aramış ama görüntülere dair bi şey bulamamıştım.

 

"Harun düş artık yakamdan, düşün artık yakamdan ailecek düşün. Benim sana ne zararım oldu da benimle böyle uğraşıyorsun hı. Harun sil o görüntüleri ya da bana ver gideyim, elimi kolumu bağlama ki kendime yeni bir hayat kurabileyim"

 

Yine arsızca güldü. Sinirli olduğu her halinden belliydi. Gülerek bunu saklamaya çalışıyordu.

 

"siksen de o videoyu silmem feraye, öyle gerçekçi ki. Her gece onu izleyip seni hayal ediyorum ben. Benim olduğunu hayal ediyorum. O anların gerçeğini bizzat bana yaşatmadan silmeyeceğim"

 

Ağzından çıkanı kulağı duyuyor muydu! Söyledikleriyle midem bulandı.

 

Biliyordum namusuma göz koyduğunu lakin bu denli sapkınlığını beklemiyordum. Ben evlendikten sonra bana böyle şeyler söyleyemez olmuştu. Ne yani başa mı dönüyorduk. Yine mi kendimi korumam gereken bir erkek vardı hayatımda.

 

"Seni istemiyorum harun anla artık bunu. Senden gelecek en ufak bir iyiliğe dahi tahammülüm yokken nasıl namusuma göz dikersin. Şerefsizsin sen şerefsiz."

 

Artık güçlü duramıyordum olanlar karşısında.

 

"Namus mu kalmış ulan. Berzanın koynuna girerken bunu düşünmüyordun ama. Hem bir kere de olsa tadına bakmadan yeni kapına gönderir miyim sanıyorsun seni ha"

 

Berzan benim kocamdı! Bunu nasıl anlamıyordu. O pis düşüncelerini anlatırken tiksintiyle kıvrıldı dudaklarım. Hem o ne demişti, yeni kapım derken...

 

Yüreğim korkuyla sancıdı. Geldiğimden beri hiçbirinin bana tek söz etmemeleri, dokunmayışları... Bana bunu tekrar yaşatmayacaklardı değil mi!

 

Aklıma üşüşenlere kayıtsız kalamadım. Bir hışımla karşımdaki pislik herife doğru adımlayıp yakalarına yapıştım.

 

"Ağzından çıkanı kulağın duysun şerefiz herif! Sen benim namusumu sorgulayacak son kişi bile değilsin"

 

Sözlerimin bitirmeme izin vermeden yakalarındaki ellerimi tutup ittirmesiyle geriye doğru sendeledim.

 

"Birkaç güne hiç bilmediği bir adamın koynuna girecek birisi için fazla cesur sözler bunlar feraye. Boşuna namusluyum ayaklarına yatma. Hem hiç kimse anlamaz senin içine girsem de korkm-"

 

Haddi aşan sözlerine dayanamayıp yüzüne tüm gücümle tokadı patlattım. İçim o kadar öfkeyle doluydu ki. Hafifletmedi asla.

 

Yana düşen yüzünü kaldırıp kızgın gözlerle bana baktı.

 

" Ne o şimdi de pezevenkliğe mi soyundun it herif! Benim namusumu o pis ağzına alırken iki kere düşün. Ne cehennemden bahsediyorsun bilmiyorum ama yeter! Defolup gidiyorum şimdi buradan. O görüntüleri de istiyorsan bir mahalleye değil bir ülkeye yayın yap umurumda bile değil artık yeter canıma tak etti yeteer!"

 

Çıldırmanın eşiğindeydim. Ellerimden saç diplerime kadar titriyordum. Beni yine başkasına satacaklardı anlamıştım. Nasıl pislik bir aileye düşmüştüm ben allahım.

 

Bir anda kolumdan tutup kendine çekmesiyle kendime geldim.

 

" bu tokadın hesabını vereceksin ulan, bu akşam yeni sahibin gelmeden önce ben bakacağım tadına. Hem bunca yıl seni ben bekledim hemde az önceki tokadın kefareti olsun değil mi ha"

 

Bağırarak koluma yapışıp odaya doğru sürüklemesiyle kolumu mutfağın kapısına tutunup engellemeye çalıştım. Göğsüm öyle dehşete çarpıyordu ki benden geriye kalan bir parça ruhumuda benden alacak diye derimi yırtarcasına atıyordu.

 

"BIRAK ŞEREFSİZ BIRAAK"

 

Bağırmamın asla faydası yoktu. O kadar güçlüydü ki hayvan. Beni çekiştirerek salona çıkardığında yanımdaki sehpada duran camdan süslere gitti elim ve anında arkadan kafasına yapıştırdığım gibi cam tuzla buz oldu.

 

Derince yutkunup kolumu bırakan elinden kurtulduğum gibi kapıya koştum lakin arkadan beni tutup kendine çevirdiği gibi koca eliyle tokadı bastı yanağıma.

 

Öyle güçle tokat attı ki ayaklarımın üstünde duramadım ve yere devrildim. Yere düşerken kafamı kapının eşiğine sertçe çarptığım için kafamdan yüzüme akan kanı hissettim.

 

Beynim uyuşurken kendimde değildim artık. Başım sızlıyordu ve bu sızı tüm damarlarıma kadar içimi titretiyordu.

 

Bir çuval misali yere yığılmış bedenimi kaldırıp karşısına diktiğinde bulanık görüyordum onu. Bir eliyle kollarımdan sabitlemiş diğeriyle saçlarımı var gücüyle çekiyordu. Beni öyle bir sarsıyordu ki...

 

Zaten benim saçlarımın ne sevgi ne şefkat gördüğü bir an yoktu ömrümde.

 

"Yıllardır seni bekledim ben feraye. Bu an için yaşadım. Bir kezde olsa sana sahip olacağım, anla artık kaçışın yok. Ben sende ayık ol, her şeyi hatırla istedim ulan. Anladım ki yanlış düşünmüşüm. Kusura bakma artık feraye, biraz canın yanacak"

 

İki kolumu da öyle sıkı tutuyordu ki hareket edemiyordum. Hem başımın ağrısı ve dönmesi o kadar fazlaydı ki çekilen saç diplerim zonkluyordu. Bıraksa da muhtemelen yere düşecektim.

 

Savunmasızdım. Çaresizdim. Bu anın yaşanmaması için rabbime yalvarmaktan başka çarem de yoktu.

 

Sen sanıyorsun ki, çelmeyi takan yere düşenden daha mutlu olur bu hayatta. Lakin kötü niyetle iyi murada varılmaz...

 

Vücudumu hareket dahi ettiremezken tüm öfkemi gözlerimde toplayıp yüzüne tükürdüm.

 

"Şerefsiz, şerefsiz, alçak puşt!"

 

Bu sefer diğer yanağımdan yediğim sert tokatla yeri boyladım ve ağzıma dolan kanla dudağımın patladığını da anladım. Aynı anda karnıma yediğim iki tekmeyle nefesim kesildi.

 

"Güzellikle istemiyorsan zorla sahip olacağım sana ulan anla artık anla. Karşı çıkma anlaki canın daha fazla yanmasın"

 

Delirmiş gibi karnıma tekme atıyordu. Savunmasızca yerde yatarken açılan kapıyla amcam ve yengemin şaşkınlık nidaları doldurdu salonu.

 

Allah aşkına neye şaşırıyorlardı ki! İnsan müsveddesi oğullarını tanıyorlardı. Ayrıca yaşadığım her şeyin bir noktada en büyük suçlusu onlardı.

 

Amcamın bağrışına ek yengemin

Kafamı kaldırıp ağzımdan akan kanı görmesiyle dilinden dökülen sözler yüreğimi yaktı.

 

"Bey, kanlar akıyor ağzından yüzünden bu kızın. Akşama az kaldı istemeye gelip götürecekler kızı ne diyeceğiz onlara bu kız bu haldeyken"

 

Tek düşündüğü bu muydu cidden. Ben yarı baygın kanlar içinde elleri arasında yatarken düşündüğü şeyler bunlar mıydı. Bir kez daha yüzüme vuruldu değersizliğim. Yediğim tekmelerden daha çok yaktı sanki canımı.

 

Bu değersizlik beni yaktı yandırdı.

 

Nasıl bir kadındım ben, hiç sevilmemiş. Hiç üstüne titrenmemiş, canı yanmasın diye sarıp sarmalanmamış. Nasıl bir kadındım ben, hiç gün yüzü görmemiş...

 

Amcamın haruna bağışları yengemin ellerinde tuttuğu başımı bir çöpmüş gibi yere fırlatıp atışı ve onların aralarına girmesini baygın gözlerle izledim

 

"öldürecek misin ulan kızı. Ne yaptın harun bu mu senin adamlığın"

 

"Eeh yeter be baba. Ben adam değilimde yeğenini beş yüz bine kocaya satan sen mi adamsın"

 

Beş yüz bin mi. Bana biçilen değer buydu demek ki. Hayatıma, hayallerime, ömrüme verilen değer birkaç binden ibaretti.

 

Ben satılacak ya da satın alınacak bir mal mıydım Allah aşkına! İnsandım ben insan. Etimle kemiğimle bir kadındım. Beni ne kadar hiçe sayıp yok etmek isteselerde ben var olacaktım. Ellerimden kayıp giden hayatıma göz yummak istemiyordum. Lakin çabalamam için öncelikle kendime gelmem gerekiyordu.

 

Bunca olana rağmen ben yine de yaşamak istiyordum suç muydu. Tüm çektiklerime rağmen ben kendime ait bir hayat istiyordum hala bir arsız gibi. Allaha yalvardım bugün bana canımı bağışlaması için. Çünkü bundan sonra var gücümle kendim için savaşacaktım.

 

Artık gözlerim kapanırken kapıda gördüğüm berzanla kalbim korkuyla tekledi. Daha yeni savaş kılıcımı çekmişken gardımı düşürecek bir düşman daha girmişti.

 

Bilincim kapanırken son hatırladığım berzanın bağırış çağırış beni kucaklaması oldu...

 

Feraye'nin yaşadıkları benim bile zoruma gidiyor cidden o kadar üzülüyorum ki ona 🥹

 

Sizce bundan sonra ne olacak?

 

 

Bölüm : 03.12.2024 20:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...