Turgut uyarın şu dizleri sürekli aklımın kıyısında dolanıp duruyor. Son zamanlardaki ben'e yazılmış sanki. Öyle beni anlatıyor ki bağdaştırıyorum kendimle.
"İşte ben hep böyle bildiğin gibi:
Kaderi öpüp başıma komuşum,
Gülüşüm, oturuşum, konuşuşum,
Belli efendim, besbelli
Yaşamaktan soğumuşum."
Soğumuştum hayattan. O eski heyecanımın yerini de yeller almıştı zaten. Mutlu da hissetmiyordum. Hiçliği nasıl tanımlardınız?
İçimde koca bir hiçlik vardı ve ben tarif dahi edemediğim bu duygu boşluğunu aşamıyordum. Dide'yi toparlamıştık. Henüz konuşmayı sökememiş yavrumun aldığı acıları sökmek için piskiyatr tedavisi almıştık onun için. Benimde almam gerekiyordu farkındaydım. İçimdeki düşüncelerle yüzleşemiyordum bile. Ama yapamıyordum.
Alparslan'ı sürekli sigara içerken görüyorum. O içmezdi ki bu kadar. Ağlıyorda sürekli, kimse görmediği zaman. Sonra hırsla siliyor gözünden akan yaşı. Bir gözüm onun üzerinde hep görüyorum ben.
İçerlediğim bir durum daha var aslında. Herkesi kendimle birlikte mutsuzluğa sürüklemem. Benim daha iyi hissetmem için herkes divane oluyordu etrafımda. Özellikle esra, abim ve tuğrul abi. Hatta daha yeni tanıştığımız zeynep bile.
Abimde benimle birlikte perişan oldu. Yüzümden alacağı en ufak bir tebessüm için paralıyordu kendini. Eskilerden bahsedip güldürmeye çalışıyordu beni. Hatta dün gece abim 'ben eskiden efsunla uyurdum bu gece de kardeşimle uyuyacağım' diye söyleyip benimle uyumak isteyince Alparslan 'ben karım olmadan bir gece dahi uyumam savaş, git salonda yat.' demiş yaygarayı koparmıştı. Gecenin sonunda bir yorgan kavgası başlamış en son ortada ben sağ tarafımda alparslan diğer tarafta abim uyumuştuk öyle.
Tabii iki tane dev gibi adamın ortasında ne kadar uyunabilirdi orası muamma. Bu iki ayıdan bozma adam hemencecik uykuya dalmış bense dönecek alanımda olmadığı için gelmeyen uykumla tavanı seyrediyor düşünüyordum. Kendime gelmek için yarından itibaren kendimi zorlayacak elimden geleni yapacaktım. Destek almayıysa reddetmeyecektim artık.
Burada uyuyamayacağımı anlayınca yavaşça ortalarından kalkıyordum ki alparslan birden kolumu tutup üzerime doğru eğildi.
"efsun "
"alparslan"
Kaşları çatıldı.
"bir şey mi istedin, yat sen getireyim. Su mu istedin ne istedin"
Uyku sersemi hızlı hızlı konuşması gözüme o kadar tatlı gelmişti ki. Son olanlardan sonra yatakta kıpırdasam anında uyanıp üzerime çöküyordu 'efsun' diye telaşlı gözlerle.
"yok dide'ye bakacağım bi, uyu sen"
Israrına karşı çıktığım için tekrar başını yastığa koyup uykusuna devam etti. Bende minişimin yanına gidip uyudum.
Sabah yine gün doğumuyla açtım gözlerimi. Alışkanlık haline gelmişti artık gün doğumunda uyanıyor, göğün pare pare aydınlanmasını izlerken sessizliği dinliyordum bir süre. Bir süre daha dide'nin yanında vakit geçirip mutfağa indim. Bir şeylerle uğraşmak istiyordum artık. Kolları sıvaıp kahvaltı hazırlamaya başladım. Abimin sevdiği havuçlu tarçınlı kekten, alparslanın sevdiği menemenden ve minik kızım içinde pankekler yaptım.
Bu iyi gelmişti. Kesinlikle bir uğraşımın olması boş boş bir günü çürütmekten kat ve kat iyidi. Her şey hazır olduktan sonra uyuyan güzelleri uyandırmak için merdivenleri adımlamaya başladım. İçimde taze bir heyecan vardı. Çiçekleri sararıp solmaya yüz tutmuşken tekrar sulanmaya başlayıp hayata döndürülen yeşil yapraklı bir çiçek gibiydim. Hayatıma dair atacağım yeni adım dolayısıyla fazlaca heyecan vardı yüreğimde. Buruk bir heyecan...
Didoşumu uyandırmak için beşiğine eğilmiştim ki o zaten parıldayan gözlerle bana bakıyordu. Yanaklarına sulu sulu iki öpücük bırakıp kucağıma aldığım gibi ellerini boynuma sarıp başını göğsüme koydu.
"Günaydın anneciim"
Başını göğsümden kaldırıp uyku mahmuru gözlerini gözlerime dikip gülümsedi. Yok ben bu kızı yiyecektim.
"Guiiy aanii"
Yavaş yavaş öğrendiği kelimeleri söylemeye başlamıştı artık ve o kadarr tatlı oluyordu kii bu halleri. Vura vura sevmelik oluyordu. Öpe öpe abimleri uyandırmaya gittim. Gördüğüm manzara kahkahayı basmama sebep olmuştu. Savaş abim alparslanın göğsüne başını koymuş ve tıpkı bir koala gibi kollarını dolayıp yapışmıştı alparslana. Alparslanda abime kolunu sarmış sıkıca sinesine tutturmuştu. Tıpkı yeni evli çiftler gibi duruyorlardı şuanda.
Arka cebimdeki telefonumu çıkarıp video kaydını başlattım. Bir yandan da kucağımdaki dide'ye kolumu iyice sarıp kucağımda sabitledim onu.
"alparslaan uyan hadi"
Alparslan anlamsız mırıltılar çıkararak göğsündeki abime iyice sarıldı ve başına bir öpücük bıraktı. Abimi ben sanıyordu şu anda şaka gibi. Tekrar seslendiğimde alparslan gözlerini açıpta abimin kafasıyla karşılaşınca yüzüne yayılan şok dalgasıyla birlikte duraksasada anında abimi üzerinden tabiri caizse uçurdu.
"gel ağzıma gir savaş. Ne işin var ulan üzerimde"
Uykusundan darbeyle uyandırdılan abimse ne olduğunu anlamamıştı hala. Aval aval bakıyordu suratımıza.
"ne işim olur oğlum senin üzerinde. tövbe estağfurullah tövbee"
Bir süre daha onların bu haline güldükten sonra kahvaltıya geçtik. Ben o halleri aklıma geldikçe gülüyordum. Onlar da ses edemedikleri için hasbinallah çekip duruyorlardı.
Uzun zamandır ilk defa mideme doğru dürüst bir şeyler gitmişti ve daha toparlanmış hissediyordum. Sevgi gerçekten iyileştiriyordu.
Kahvaltıyı bitirdikten sonra abim işi olduğunu söyleyip çıktı. Ben didoşumu alıp odaya geçtim. Alparslanda bulaşıkları makineye diziyordu.
Didoşumu kucağıma alıp koltuğa oturdum. Bir elini elime almış parmaklarıyla oynuyordum. Didoş kahkahalarla gülüyordu bu oyuna.
"aannii"
Oyun bittiğinde tekrar elini elime koyup oynamak istediğini belirtti. O kadar tatlı bakıyordu ki yüzüme. Minik elini elime alıp baş parmağını elime alıp oyuna başladım.
"Aa burda bir balık vaar
Bu tutmuş
Bu kesmiş
Bu pişirmiş
Bu yemiş
Bu daa
Hani bana hani bana demiiş"
Teker teker parmaklarıyla oynadığımda
Yine bastı minik kahkahasını. Ağzını yiyecektim ağzını.
Biz hala didoşumla gülerken birden arkamdan bize sarılan alparslanla yüreğim ağzıma geldi. Kalp atışlarım bir anda o kadar hızlandı ki yüreğim ağzımda atıyordu sanki. Alparslana çaktırmamaya çalışıp kendimi sakinleştirdim.
"benim ballarım oyun mu oynuyormuş hı"
Alparslan önce didoşu ardından beni boynumdan öpüp tekrar konuşmaya devam etti. Sevgi iyileştirir demiştim değil mi. Kesinlikle öyleydi.

Pozisyon temsili
"Akşama doğru biraz çıkıp yürüyüş yapalım diyorum güzelim. Akşam yemeğini de dışarıda yer döneriz evimize olur mu"
Alparslan beni tekrar hayata döndürmeye çalışıyordu ve bunu beni bir şeylere zorlamadan, imalar yapmadan o kadar güzel başarıyordu ki. Ben kötü şeyler yaşadın, kalk toparlan denmesinden haz etmiyordum.
Alparslan'ın teklifini onaylayıp biraz daha evde vakit geçirdikten sonra dışarı çıktık.

Fotoğraf poz temsili arkadaşlar karakterler değil.
Sohbet ede ede yürüyüş yaptık. Oturduk güzel bir mekanda kahve içtik. Yemek yemek için oturmuştuk aslında ama abim arayıp zeynebin mekanında toplanıp yemek yemeyi teklif edince bizde sadece kahve içip abimlerin yanına geçmek için yola çıktık.
"güzelim ben diyorum ki bir iki günlüğüne bir kaçamak yapalım ailecek"
Alparslan bir yandan araba sürerken bir yandan tepkimi ölçmek için bana bakıyordu. Doğruyu söylemek gerekirse içimden herhangi bir istek gelmemişti bu fikir için. Ama alparslan yüzümü güldürmek, iyi hissettirmek için o kadar çabalıyordu ki onu kıramadım.
"olur gidelim. Hem dide'ye de farklılık olur"
" kayak yapmaya gidelim diyorum. Bursa ya da kayseriye. Sen ne dersin yavrum"
İşte şimdi ilgimi çekmişti. Kayak yapmaya bayılırdım çünkü. Abimle sürekli elmadağ' da kayak yapmaya giderdik.
"Bursa olsuun. Hem şehri de gezeriz. Kayseriye nazaran daha fazla görülecek yerleri vardır"
Alparslanda güldü heyecanla konuşmama.
"tamam o zaman hafta sonuna ayarlayın kendinizi. Ben çok iyi değilim yalnız kayakta haberin olsun."
"olsun öğretirim ben sana. Durmayı, hareket etmeyi bilsen ha bide diğer kayakçılara çarpmasan kayarsın"
Kahkaha attı sözlerime.
"düşe kalka öğrenirsin diyorsun haa"
"ee düşmez kalkmaz bir Allah alparslancım"
Gülümseyip tekrar yola odaklandı.
Alparslanla sohbet etmek beni öyle rahatlatıyorlardı ki.
Sonunda mekana geldiğimizde alparslan arabayı park ederken bende arabada çıkardığım ceketimi tekrar giydim ve park edince indik. Alparslan arkada bebek koltuğunda uyuyakalan dideyi kucağına aldı ve girişe yürümeye başladık.
Dikkatimi çeken şey mekanın girişinin az ilerisinde, elinde buketle karşısında birisi varmışçasına konuşup garip garip hareketler yapan adamdı. Yani abim!
"alparslan baksana bir."
"efendim güzelim"
Ben yürümeyi bırakıp olduğum yerde durduğum için alparslanda durmuş yüzü bana dönük duruyordu.
"abim napıyor şuanda"
Sözlerimle alparslanın kaşları çatıldı.
"bilmiyorum ki, arayayım mı"
Hayır anlamında kafamı sallayıp Kaşlarımla ileriyi gösterdiğimde alparslanda abimi gördü.
Yavaş yavaş yaklaştık. O kadar dalmıştı ki fark etmedi bizi. Elindeki buketi sanki karşısında birisi varmış gibi karşıya doğru uzatıp konuştu.
" senin için aldım. Adının tavşan memesi olduğuna bakma iyi çiçektir."
Sonra çiçeği kendine çekip elinin tekiyle kafasına vurdu. Deli deli hareketler yapıyordu.
"ulan ışıklarda çiçek satsam daha iyi. Ne bu çiçeği kıza pazarlayacağım sanki"
Kafasını iki yana sallayıp tekrar pozisyon aldı ve çiçeği öne doğru uzattı.
" Gönlünü almak için aldım. Özür mahiyetinde. Yarın bi yemek yiyelim mi"
Tekrar offladı ve elindeki buketi kendine çekti. O kadar masum duruyordu ki şuan.
"yok ya olmadı böyle direk nikaha çağırayım! Kız zaten bana sinirli. Çay diyeyim ya çaya da-"
"Abi, napıyorsun burada"
Beni görünce telaş yapıp elindeki çiçeği arkasına saklayacak gibi oldu ama hemen toparladı.
"duruyorum siz napıyorsunuz"
Alparslan abimin bu haline gülüyordu ve şaşırmamıştı da.
"İçeri geçeceğiz. Hadi geçelim dide üşümeden"
Alparslan şuan abimi koruyordu ama benden koruyamazdı. Abimin benim ve arada annemin dışında çiçek aldığı herhangi bir kadın yoktu. Elbet öğrenecektim.
Biz tam içeri girecekken içeriden zeynep çıktı. Bizi görünce heyecanla konuştu.
"Heh geldiniz mi sonunda. Hoş geldiniz hadi geçin içeri üşütmeyin."
"Hoş bulduk canım biz geçelim de sen bir yere mi gidiyordun"
Zeynebe doğru konuşmamla abime attığı kaçak bakışların odağını bana çevirdi.
"yok gitmiyorum. Sizi gördüm ama siz içeri girmeyince bir durum mu var acaba diye geldim"
Abim kedinin ciğere baktığı gibi zeynebe bakıyordu. Şimdi anlamıştım olayıı. Abimle zeynep geçen gün tartışmışlardı. Abim üstünkörü bahsetmişti. Sanırım onun içindi. Sebebini tam olarak bilmiyordum ama zeynepten öğrenirdim nasıl olsa.
"savaşın leyla halleri yüzünden bekliyorduk kardeşim. Neyse ben geçeyim kızım üşümesin"
Alparslan konuşup içeri girince zeynep anında abime döndü.
"Demek leyla. Çiçeklerde leyla hanım için galiba"
Zeynep her şeyi yanlış anlamıştı. Sanırım bunun adı kıskançlıktı ve leyla olan durumu, kişi sanmıştı kendisi. Bunlardan olurdu he.
"leyla kim"
Abimin şaşkın balık gibi bakan suratıyla sorduğu soruya zeynep umursamaz bir tavır takınarak cevap verdi.
"bilmem onu sen söyleyeceksin"
"leyla kim kızım. Tanımıyorum ben leyla falan"
"tanımadığın birisine kokina bile almışsın baksana. Aman her neyse beni ilgilendirmez sonuçta"
Asıl takıldığı konu kokinaydı sanırım. Çünkü bildiğim kadarıyla bu ara rövanştaydı ve erkekler sevgililerine alıyordu. Aralarındaki tartışmaya dönen muhabbet o kadar ilgi çekiciydi ki başımı bi sağa bi sola çeviriyordum sürekli.
"evet aldım ama tanımadığım birisine değil. Sana aldım. Senin için yani"
Bunu beklemiyordu sanırım gözleri şaşkınlıkla açıldı.
"Öyle mi. Beklemiyordum şaşırdım. Kokinayı genelde şeyler verirya birbirine"
Kaşlarını çattı abim. Heyecanlı olduğu her halinden belliydi.
"neyler"
"şeyler işte canım. Sevgilile-"
"kuşburnu!"
Abimin aniden bağırmasıyla zeynepte bende yerimizde sıçradık.
"anlamadım"
"kuşburnu niyetine. Kaynatır içersin. Şifa deposu ya bu"
Abimin sözleriyle ben kahkahayı bastım. Zeynepse şokla bakıyordu abime. Gerçekten işi batırmıştı. Aşk meşk işlerinde abim gerçekten odundan farksız oluyordu galiba. Daha fazla bu muhabbete seyirci kalmayıp içeri geçtim.
Bizimkiler koşedeki masada oturuyorlardı. Alparslan dideyi mama sandalyesine oturtmuştu. Esra didoşla oynuyordu. Tuğrul abi ve alparslanda sohbet ediyorlardı.Selam verip geçip oturdum masaya.
"nerede kaldın yavrum, soğuk hava üşüteceksin."
Alparslanın hafif kızar gibi çıkan ses tonuna aldırmadım. Gayet eğlenmiştim ben dışarda.
"içimi ısıtan bir muhabbet döndü dışarıda teessüf ederim"
Esra hayırdır der gibi göz kırptı bana. Fena kızdı he buda. Alttan alttan tuğrul abiye flörtöz bakışlar atıyordu. Umarım benim fark ettiğim bu bakışları abisi de fark etmiyordur diye geçirdim içimden.
Esraya kısaca dışarıda olan muhabbeti anlattım. Hepsi gülmeye başladı.
"savaş abiye inanamıyorum ya. Evrimini tamamlamamış kalas diyeceğim çok ayıp olacak"
Gülerek söylediğine alparslan ikaz edercesine 'esraa' diye söylenince sustu oda.
Birkaç saniye bekleyip tuğrul abiye kaçamak bakışlar atarak konuştu.
"yalnız bu aylarda kokina almayan kızdan daha kötü bir şey varsa oda nedir biliyor musun efsun"
Ben ağzımı açmadan tuğrul abi bariton sesiyle cevapladı.
"neymiş"
"sevgilisi olduğu halde kokina almayan kızdır"
Tek kaşını kaldırıp tripli bir şekilde kollarını da birbirine dolayıp söylediği sözlerle alparslanında tek kaşı havaya kalktı.
"demek öyle abiciğim! Sevgilisi olduğu halde kokina almayan kız ha!"
İşte buradan dönüş yoktu. Sanırım bugün bu masada yüz yılın aşkları konuşulacaktı. Esra derince yutkundu. Bir anda ortam gerginleşti ama tek rahat olan tuğrul abiydi. E tabii birde heyecanla neler olduğunu bekleyen ben.
...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |