71. Bölüm

71. Bölüm

Zaman Sızım
zamansizim84

Derya'dan

     

Dört ay sonra


Mardin mi çok sıcaktı?


Yoksa hamile olduğum için bana çok daha sıcak mı geliyordu?


Sanırım ikisi birden...


Yataktan güç bela doğruldum. Sırt üstü düşmüş kaplumbağaya benziyor olmak hoşuma gitmese de içimde ikimizden bir canın varlığı beni mest ediyordu. Hele de hareketlerini hissetmeye başladığımdan beri aramızda ki bağ daha kuvvetliydi.


Tembel adımlarla işlerimi halledip üzerime yazlık kalın askılı çiçekli elbisemi giydim. Aşağıya indiğim de üst bedeni çıplak kahvaltı hazırlayan Boran'ı görmeyi beklemiyordum.


Kapıya omzumu yaslayıp onu izlemeye başladım. Her sabah öpücüklerle uyanmaya alışmıştım, bu sabah fazla kaçırdığım uykuyu bu kahvaltıya borçluydum anlaşılan. Elindeki tavadan omleti tabağa aldı, eserine bir ressam edası ile baktıktan sonra masaya bıraktı. O sıra da izlendiğini fark etmiş olacak ki bakışlarımız buluştu. Çapkın gülümsemesi ile göz kırptığında,


"Manzarayı beğendiniz sanırım avukat hanım?" diyerek bana yaklaştı.


Omuzlarına ellerimi yerleştirirken,


"Güzel hazırlamışsınız Boran bey beğendim." dedim.


Kaşları alaylı bir şüphe ile havalandı,


"Manzara da sadece kahvaltıyı gördün yani? Beni kesmiyordun öyle mi?"


Burnunu boyunuma sürdü usulca, kokusu aklımı başımdan alırken hormonlarım halay çekiyordu yine...


Kollarımı boynuna dolarken bize engel olan prenses de günün ilk tekmesini atarak varlığını hatırlattı.


Yediğim tekme ile elim istemsiz boynundan ayrılıp kasığıma giderken,


"Kıskanç senin bu kızın, seni benden kıskanıyor!" diye söylendim.


Boynum da hissettiğim dudaklar ateş gibi değdi tenime, sonra önümde tek dizini kırıp kızıyla sohbete başladı.


"Prenses... Anneyi üzmek yoktu babacım konuştuk ya seninle... Annen kırmızı çizgim lütfen-" dediğinde yediğim ikinci tekme ile ağzımın payını aldım. Daha doğmadan babasını paylaşamayan kıskanç kızımla işim vardı anlaşılan.


Elim bu kez göbeğime gittiğinde tekme attığı yere dokundu parmaklarım, dokunuşumla ayağını çeken kızım sakinleşmiş olacak ki gerginlik azaldı. Boran'ın dudaklarını göbeğimdeki elimin üzerinde hissettim, gülümsemem ile elimi çekip göbeğimi öptü.


Ayağa kalktı, göz göze geldiğimizde kulağıma eğilip fısıldadı.


"Prenses istediği kadar kıskansın, sen benim kırmızı çizgimsin. Hep de öyle kalacaksın." deyip dudaklarımı esir aldı. Baskın öpüşü ile sözlerini mühürler gibiydi. Aklım başımdan gitse de doya doya sarılamadığımız gerçeği bir kez daha yüzüme çarptı. Otuz altıncı haftadaydık ve şimdiden üç buçuk kiloyu geçen kızımız önümüze ki haftalarda daha tombullaşacaktı.


Öptüğü dudaklarımı parmakları okşarken,


"Gel bakalım, sevdiğin omletten yaptım." deyip masaya yönlendirdi bizi.

   

Keyifle yaptığımız kahvaltının ardından odamıza çıktık, Boran kendine küçük bir çanta hazırladı. Kayseri'ye yerleşmemiz için Tuncay ile kurduğu ortaklık Mardin de kalışımız ile devam etse de arada imza için gitmesi gerekiyordu. Şimdi gitmese doğumdan sonra gitmek zorunda kalacaktı ki o zaman bizden ayrılmak hiç kolay olmayacaktı.


Yatağın üzerinde otururken,


"Boran sakın gece yola çıkmaya kalkma bak lütfen dinlen ertesi gün gel." dedim belki kırkıncı defa.


"Tamam güzelim tek gitmiyorum zaten, Murat da benimle aklın kalmasın." dediğinde sözünü kestim,


"Asıl senin aklın kalmasın, bak Devran ile Ela burda kalacak daha doğuma bir ay var. Erken dönmek için acele etme anlaştık mı?"


Yanıma gelip oturdu, tuttuğu elimin içine dudakları değerken "anlaştık bi tanem... " dediğin de içten gülümsemem ile beni kendine çekti. Kolları bedenimi kuşatırken, "Gitmek istemiyorum..." diyerek iç geçirdi.


Sessiz kaldım ben de gitsin istemiyordum ama dile dökmek onu huzursuz etmekten başka işe yaramayacaktı.


El ele alt kata indik Murat arabanın başında beklerken, dış kapıda korumaların olduğu diğer araç vardı. Ayşe hemen yanımızda ki evinin kapısında elinde ki sürahi ile beklerken buruk olduğu dolu dolu gözlerinden belliydi.


Bir ay kadar önce düğünlerini yapmıştık. Murat'ın Ayşe'ye bakarken içinin titrediğini dışardan bakan bir gözle bile açık açık görüyordum. El üstünde tutmak deyiminin hakkını veriyordu doğrusu. Hal böyle iken Ayşe'nin de tüm dünyası Murat ve Zelfi olmuştu. Mutluydu ve ilk defa bu gözlerinden okunuyordu.


Bu geçtiğimiz zamanda ne çok düğün yapmıştık, Barlas ve Benan'ın düğününe gidebilmek için az dil dökmemiştim sevgili kocama ve tabii ki kazanan bendim. Her ne kadar düğün boyunca göz hapsinde tutup darlasa da gittiğimize değmişti.


Ela ile Devran ise nikahın arkasından küçük bir kutlama yapmıştı ama onda da çok eğlenmiştik. Ela'nın sade ama Devran'ın aklını alan gelinliği çok yakışmıştı.


Tabii bir de Bayram babam ile Dilber hanımın boşanması vardı ki hepimiz hâlâ şoktaydık. Boşanmak istediğini söyleyen kayınvalidem kısa süre de mahkemeye başvurmuş ve mahkemenin sonuçlanmasını bile beklemeden Nevşehir'e yerleşmişti. Bu kararı bizi şaşırtsa da buz tutmuş yanı çözüldükçe, sevilmediği evliliğini sürdürecek takati bulamadığını düşünüyordum. Eşini seven ama ölü bir kadınla savaşmaktan yorulmuş kalbine bu ayrılık iyi gelmiş kendine yepyeni bir sayfa açmıştı.


Elindeki küçük çantayı Murat'a veren Boran ile daldığım düşüncelerden sıyrıldım.


"Gitmişken annene de uğra istersen." dediğim de dudakları alnıma değdi.


"Aklımda güzelim, bakalım işim erken biterse uğrarım. Anneme de, Ali babama da." deyince içim sıcacık oldu. Babamı gerçekten çok sayıp seviyordu ve bu benim içimde çiçekler açtırıyordu.


Arabaya doğru yürüdüğün de boğazım düğüm düğüm oldu. Hep bu hormonların etkisi... Dolmaya hazır gözlerimi kırpıştırarak savuşturdum.

Yüzüme en içten gülümsememi yansıtıp bahçeden çıkan arabaya el salladım. Kara gözleri bulutlar içindeyken o da bana içten olması için çabaladığı bir gülümseme sundu. Uzaklaşan araçla içimde ki özlem filizlenmeye başlamıştı bile...


Ayşe elindeki suyu peşleri sıra dökerken kirpiklerinden düşen birkaç damlayı da içine karıştırdı.


Bana doğru gelirken ona kollarımı açtım, küçük kız çocuğu gibi sağ yanımdan bedenime sarıldı.


"Derya abla ben Murat'ı çok seviyorum." dedi hıçkırıklarının arasında. Ona belli etmeden gözümden akan yaşı sildim. Sevdiğini kabullenmesi oldukça zor olmuştu. Hayal kırıklığına uğramak ise en büyük korkusu...


"Aaaaa ayıp ama bi senin kocan mı gitti? Bak ben ağlarsam susmam bilesin." diye takıldım.


Mahsunca burnunu çekti,


"Korkuyorum Derya abla, mutlu olmaktan çok korkuyorum. Bir anda herşey tepetaklak olacak gibi..."


"Gönül ister ki hep mutlu olalım Ayşem, ama burası imtihan dünyası illa ki rabbim sınayacak. İşte o sınavın sonucu önemli... Bak biz sınandık ama kaybetmedik çok şükür. Sen de korkma imtihan zorsa sonucu da güzel oluyor." deyip elinden tutup içeri yönlendirdim. Ayakta uzun süre durmak çok zordu artık.


Öğleden sonra çalan kapı ile Ela geldi, ben yerimden kalkamazken Ayşe kapıyı açtı,


"Hoş geldin arkadaşım kalkamadım kusura bakma." dediğim de yanıma gelmişti bile kocaman gülümsemesi ile yanaklarıma öpücükler kondurup yanıma oturdu.


"Sen rahatını bozma güzelim, ben yabancı mıyım?"


Işıl ışıl parlayan gözleri mutluluğunun yansıması gibiydi. Devran sözümü tutmuş Ela'dan içinden bambaşka bir kadın bulup çıkarmıştı. İlk başlarda ki o tutuk çekingen halinden eser yoktu.

   

Ayşe işleri bitip kendi evine geçtiğinde bizde sohbeti koyultmuştuk.


"Eee anlat bakalım konakta mutlu musun?" dedim.


"Derya yaşadığımız şey o kadar güzel ki konakta yada başka bir yerde olmanın hiç önemi yok. Devran beni o kadar mutlu ediyor, öyle iyi anlıyor ki bunun tarifi olamaz. Benim bile adını koyamadığım korkularımı aşarken" deyip gözlerini kaçırdı.


"Sen mükemmel bir kadınsın Ela sadece bunu fark etmen gerekiyordu." dedim aylar öncesi iç çamaşırı alırken ki sözleri aklıma gelince.


'Ben Çetin'in yanın da hiç bir zaman rahat olamadım. İlla kusurumu bulur yada alaycı bir tavırla utandırırdı. İçime kapandım ister istemez, o memnun olsun diye yapılan bir aktiviteden öte olmadı ilişkimiz. Ben hiç onun önceliği olmadım.'


Onun da aklına aynı konuşma gelmiş olacak ki,


"Hatırlıyor musun? Bana bir insan bencil ise her alanda bencildir demiştin." deyince hatırladığımı belli edercesine burukça gülümsedim. "Benim Çetin ile yaşadıklarımın tacizden hatta tecavüzden farkı yokmuş aslında. Bir hayat kadınına davranır gibi davranmış bana..." dediğinde elim istemsiz karnıma gitti. Kızım olacağını düşününce karşısına çıkabilecek pislikler midemi bulandırıyordu. Dünya üstünde ne Çetinler bitiyordu, ne Korhanlar, nede Doğan Ağa gibi bencil insanlar. Her biri başka bir kadının hayatını cehennem ediyordu. Kimisi ise Dilan gibi hayattan kopuyordu.


Karnımdaki elimin üstüne Ela'nın parmakları dokununca fark ettim daldığımı. Gülümsedik birbirimize,


"Devran bütün yaralarımı sardı, onunla olmak çok güzel Derya."


"İkiniz de mutlu olmayı hak ediyorsunuz. Devran ile mutlu olacağına emin olmasam asla sana cesaret vermezdim. O bana abi oldu diye demiyorum. Kimsesiz bir kadının herşeyiydi Devran. Onun kıymetini bilmediği adam senin şansın oldu." dedim tüm inancımla.


"Şükür ki artık rahatsız etmiyor bizi. Ne yalan söyliyeyim seni merdivenlerden ittiğini duyduğumda hayatımızdan hiç çıkmayacak diye ümitsizleşmiştim. Tuğra için bile görmüyorum, Türkan Hanım arada ki dengeyi çok güzel koruyor." derken arkasına yaslandı.


" Yengem bir tanedir, asaletin tanımı gibi kadın." deyince beni onayladı.


Akşam için sofrayı kurduğumuz da, daha doğrusu Ayşe ve Ela sofra kurup ben onlara oturduğum yerden eşlik ederken duyduğumuz araba sesiyle Ela'nın gözleri ışıldadı. Koşar adım kapıya yönelince, biz de kocası Almanya işçi gitmiş kadınlar gibi Ayşe ile birbirimize bakıp dudak büktük.


Kapı tam görüş açımda olduğu için Devran'ın, Ela'nın dudaklarından çaldığı öpücüğü de şahit olmuştum. Bu ikisi birbirine çok yakışmıştı. Eşine uzattığı papatya buketi ile çıtayı arşa çıkaran Devran gerçekten idealin üstünde bir eşti. Tabii ki Boran'dan sonra...


Mutfağa yönelen ikili ile Devran'ın gözleri beni buldu.


"Hoş geldin Devran Ağa." diyerek takıldım.


"Hoş bulduk hanım ağam, Boran ağamın selamı var" diyerek arkasına sakladığı elini çıkarıp bana beyaz lalelerden oluşan buketi uzattı.


Gözlerim anında dolarken,


"Yaaaa..." dedim kucağımdaki bukete sarılarak.


"Ve Murat Bey'in selamını da unutmamak lazım." deyip bu kez elinde hüsnü Yusufları Ayşe'ye uzattı.


Bunu beklemeyen Ayşe'nin gözlerinden kalpler çıkarken iyi ki dedik üçümüz de, iyi ki hayatımızda bizi seven adamlar var.


Sofra da sohbetimiz devam ederken, aklım Boran'daydı. Bu akşam toplantıları vardı. Yarın dönmeden annesine uğrayacak öğleden sonra yola çıkacaklardı. Devran ve Ela için misafir odasını hazırlamıştık.


Çaylarımızı içerken Devran,


"Zelfi'nin açık liseye kaydını yaptırdım. Kitapları da geldi." deyip Ela'ya döndü, "Beraber bakarız demişsin dört gözle seni bekliyor."


Savcılığı bırakan Ela şimdilik şirkette benim bıraktığım boşluğu dolduruyordu. Doğumdam sonra uzun bir süre bebeğimle ilgilenmek dışında bir şey yapmak istemediğimi özellikle söylediğim için böyle çözüm bulmuştuk. Eee taze gelinimiz de kocasına yakın olmaktan oldukça memnun olunca kazan~kazan olmuştu.


"Aaa evet çok heyecanlıydı, çok da akıllı kız, tuttuğunu koparan bir yapısı var. O kadar yaşadıklarına rağmen dimdik ayakta." dedi Ela takdir dolu sesiyle.


Zelfi gerçekten takdire şayan bir kadındı. Onun yaşadıklarını yaşayan çoğu insan içine kapanırdı, o ise bunu hızlıca aşıp hayata dört elle sarılmıştı. Okuyup kendi gibi mağdur olmuş kadınların elinden tutacağına hiç şüphem yoktu. Üstelik hanım ağa olarak burada ki kadınlarla iletişim kurmam da, onları daha iyi anlayıp çözüm bulmam da sağ kolum olmuştu. Hukuk okuyup çok başarılı işler yapabileceğine inancım tamdı.


"Zelfi için elimizden ne gelirse yapacağız Devran, ben de inanıyorum çok iyi işler başaracak." dediğim de,


"Hepimiz arkasındayız Derya hiç merak etme." deyip burukça gülümsedi. Hâlâ Elif'in ölümü sürecinde ona sahip çıkamadıklarını düşünüp kendini suçluyordu.


Devran'ın da o sıralar yaşadıkları hiç kolay olmamasına rağmen bu kadar ince düşünmesi, hele de babasının bile düşünmediği Zelfi için kendini suçlaması vicdan ve merhametin erkeğe ne kadar yakıştığının kanıtı gibiydi.


Geç vakit odalarımıza çekilmiştik. Çalan telefonumu kulağıma götürürken bir yandan da kuruyan cildime nemlendirici sürüyordum. Hamilelik sürecinde daha çok dikkat etmem gerekiyordu.


"Cennetim..." deyince içim huzur doldu.


"Hayatım..." dedim tüm aşkımı sesime katarak.


"Uyandırmadım değil mi? Şimdi bitti toplantı." deyince hemen itiraz ettim.


"Hayır! Hayır uyumadım. Sesini duymadan uyumak istemedik." deyip elimdeki kremi göbeğime sürmeye başladığım da prenses içimde tam bir tur attı. Dinlenmeye geçince çok daha hareketli oluyordu.


"Kremlerini sürdün mü?" diye sordu.


"Şimdi sürüyorum ama kızın yokluğunu fark etti. Ben senin gibi onunla sohbet ederek sürmediğim için bana trip atıyor şuan." dediğim sıra bir tekme daha yedim.

   

Boran'ın yorgun olmasına rağmen attığı kahkahası içimi şenlendirmişti.


"Yarın gece kızımla kaldığımız yerden devam ederiz inşallah." deyince.


"Boran nolur acele etme, bak Devranlar da burda iyiyim ben." dedim ona kıyamayarak.


"Şimdi Nevşehir'e geçiyorum, annemde kalacağım hatta sabah çiftlikte sizinkiler ile kahvaltı yapıp sonra yola çıkarım." dedi.

  

"Güzel plan keşke bende olsaydım." dedim istemsiz dudaklarım büküldü.


"Canımın içi sana yol yasak, nolur böyle yapma." deyince sanki görebilecekmiş gibi omuz silktim.


"Neyse bizde kırk kovalamaya gideriz kızımla." deyip kendi kendime teselli buldum bir nevi.


"Çok güzel fikir." deyip derin bir nefes aldı "Deryam iyisin değil mi? Bir sorun yok." dedi.


"İyiyim hayatım merak etme." dedim sırtıma bir yastık daha eklerken.


"Sensiz uyumayı sevmiyorum." dedi huysuz bir erkek çocuğu gibi.


"Bu akşamlık sen de annenle olmanın tadını çıkar. İkinize de iyi gelecek. Çok özlüyor seni." deyince,


"Haklısın güzelim." dedi. Birbirimize iyi geceler dileyip kapattık telefonu. Saatin oldukça geç olduğunu o zaman fark ettim. Neyse ki erken kalkmamız için sebebimiz yoktu.


Etrafımda dört adet yastıkla kendime konfor alanı sağlamaya çalışsamda koca göbeğimle çok kolay olmamıştı. Ekstradan hareketli olan prenses de uykuma bolca sekte vururken sabaha karşı derin bir uykuya dalabilmiştim.


Gözlerimi açmaya zorlayan mesanemdeki baskıydı ama hâlâ çok uyum vardı. Yanımdaki komidinden telefonumu alıp saate baktığımda 9.45 olduğunu görünce şaşırmadım değil. Gerçi sabaha karşı uyuyabilmiştim. Normaldi bu saate kadar uyanamamam. Üzerimdeki pikeyi atıp doğrulmaya çalıştığımda kasıklarımda ki yoğun baskı hissi yabancıydı. Elim karnıma gidince yataktaki ıslaklığı fark ettim. Sonra ise küçülmüş karnımı. Panikle yatağı tekrar yokladığımda yatağın ıslanmasın sebebi ile aydınlandım. Kasıklarımda ki baskı tekrar yoklayınca aklım başıma geldi.


Suyum gelmişti ve eğer yanlış yorumlamıyorsam bu baskı hissi kasılmalarımın başladığını gösteriyordu. Küçük adımlarla yataktan kalkıp üzerimi değiştirdim. Yan odadaki Ela'yı telefon ile aramak garip gelse de Devran'ın varlığı saçma bi şekilde utanmana sebep oluyordu.


Boran... Boran burda olmalıydı. Tam şuanda burda yanımda olmalıydı. Gözümden düşen yaşı hızla silerken, güçlü olmalıydım. Daha erkendi doğum için bu beni çok korkutsa da sakin olmalıydım.


Önce doktorum Ülkü'yü aradım. Tahminlerim de yanılmadığımı hızla hastaneye ulaşmamı söyledi.


Ela yan odadan yanıma geldiğinde panikten eli ayağı birbirine dolanıyordu. Kızım için hazırladığım valizin yerini tarif ederken Devran odanın kapısında göründü.


"Derya..." dediğinde sanki bütün direncimi çekip aldı sesi. Şuan bu krizi yönetmek istemiyordum. Birisi sakin kalsın ben de ona sığınayım istiyordum. Devran'ın sakin ve kendinden emin sesi ise bana aradığım güveni vermiş olacak ki, omuzlarım düştü. Hıçkırarak ağlamaya başladım.


"Şşşşş... Sakin ol. Bak ben burdayım, hemen hastaneye gidiyoruz. Korkacak hiç birşey yok. Sen bebeğinizi kucağına almadan Boran burda olacak." söyledikleri tam da duymak istediğim şeylerdi. Güvendiğim birinden duymak istediğim şeyler.


"Boran..." diyerek ismi döküldü sadece dudaklarımdan. Bugünü çok kez hayal etmiştim ama hiç birinde kocam yüzlerce kilometre uzağımda değildi. En fazla şirkette olur diye düşünmüştüm.


"Ben varım... Amca baba yarısı sonuçta... Ela var... Biz burdayız korkma... Bana güveniyorsun değil mi?" deyince başımı salladım.


Göz yaşlarımı sildiğinde Ela,


"Çantalar hazır çıkalım." dedi. Bir anda havalandım, Devran'ın hızlı adımlarıyla arabaya ulaştık. Beni arka koltuğa oturttuğunda kendiside şöför koltuğuna geçti. Ela yanıma oturduğunda elimi tutması ve yanımda olması çok kıymetliydi.


Yola çıktığımız da Devran kulaklığını taktı. Kısa bir süre sonra,


"Murat" dediğini duydum. Kasıklarımı yoklayan sancıyı görmezden gelmeye çalıştım. "Murat, Boran yanında mı?"


Karşıyı dinledi kısa bi süre,


"Hemen ilk uçakla dönün Derya'yı doğuma götürüyorum. Boran'a uygun bir dille anlat. Araba kullanıyorum, onun için seni aradım. Paniklemesine izin verme, arabayı sen kullan ve başa çıkamazsan Tuncay'ı ara." derken zaman zaman sesi yükselse de krizi yönetmekte iyi olduğu kesindi.


Tekrardan kasılan bedenimle üst dudağımı ısırdığım da aynadan göz göze geldik.


" Bak prenses amcasıyla doğuma gitmek istedi. Biliyor tabii en çok ben seveceğim onu." deyip göz kırptığında beni sakinleştirmek için konuştuğunu bilmeme rağmen işe yaradığı gerçekti.


"Sen şahane bir amcasın!" dedim gözünden düşen tek damlayı gizleme gereği duymadan.


Dolan gözlerini saklamak için yola çevirdi başını ama söylediklerini duydum,


"Amca olmayı Bayram Ağa'dan öğrendik, ondandır."


    

Hastaneye ulaştığımız da Ülkü'nün kapıda bekliyor oluşu içimi ferahlattı. Sedyeye aldıklarında yüzünde ki güven veren gülümsemesi ile elimi tuttu,


"Korkma, erken ama bebeğin gelişimi güzel. Sana hep diyordum tombik prenses geliyor diye hatırlıyor musun?" deyince dudaklarımı birbirine bastırıp başımla onayladım.

"Tombik olduğu kadar da aceleciymiş hanım efendi." deyip hemşireye döndü, "Hemen NST'ye bağlayalım. Tamer beyi de çağırın konsültasyon yapmamız gerekebilir."


Geçen o beş dakikanın içerisinde beni özel odaya almışlar NST dedikleri cihazı bağlayıp bebeğin kalp atışlarını ve kasılmaları takip etmeye başlamışlardı.


Kapıda görünen Devran telefonu işaret etti,


" Sesini duymak istiyor." deyip çıktı odadan.


Üst dudağımı ısırıp yutkundum,


"Boran..." dediğim de öyle bir Deryam çıktı ki ağzından, kendi ismime aşık oldum. İnsanın sesinde yangın olur mu? Oluyormuş, ben Boran'ın sesinde o yangını duydum. Gözlerimden ardı ardı akan yaşlar konuşmama fırsat vermezken.


"Geliyorum bi tanem, sen bebeğimizi kollarına aldığında orda olacağım. Sen çok güçlü bir kadınsın Derya, çok güçlü de bir anne olacaksın. Yanında olamadığım için kahroluyorum ama sen başarırsın. Hep başardın... Yarım saat sonra uçakta olacağız babanla geliyoruz."


" Bekliyorum..." diye bildim.


" Geliyorum bi tanem, geliyorum Cennetim." dediğinde parmağım kapatma tuşuna gitti. Şuan elimi tutmasını istiyordum ama kaderde olmayınca olmuyordu işte.


Dün sabah Ayşe'ye söylediklerim geldi aklıma imtihan dünyası demiştim. Demek ki imtihan bitmemişti.


Doğumda edilen dualar kabul olur demişti yaşlı bir komşumuz, Allah'ım eşimle evladımla sağlıklı uzun bir ömür diliyorum senden. Diyerek dua ettim.


Odanın kapısı açılınca Ülkü ve Tamer bey içeri girdi.


Ülkü gülümsese de Tamer bey'den resmen negatif enerji yayılıyordu.

NST cihazından çıkan kağıdı inceleyen Ülkü ile aralarında anlamadığım bişeyler konuştular. Belirsizlik beni gererken,


"Yakın zamanda kafa travması geçirmiş hasta, normal doğum önermiyorum demiştim. Bebek doğum kanalına girmeden Sezeryan yapılması doğru olur. Beyin damarları normal doğumun yükünü kaldıramayabilir." deyince gözlerin irice açıldı. Bu konuşulanlardan neden benim haberim yoktu.


Tamer bey çıkarken Ülkü ile yanlız kaldık.


" Bu durumu biliyordun ama bana söylemedin mi? " dedim sistemle. Normal doğum yapmak istediğimi biliyordu, her kontrolde bir sürü soru ile daraltıyordum onu.


"Strese girmeni istemedik, söylesek doğuma kadar kafanda kuracaktın... Boran söylemeyelim dedi."


Sessiz kaldığım da durumu kafamda tartıyordum. Bana söyleseler kafamda çok kurardım. Hele de bu sabah ki durumun tehlikeli olduğunu bilseydim iki katı panik olurdum. Bana söylememelerine kızsam da, hak vermedim diyemiyordum.


Doğum anını yaşayıp bebeğimi göğsüme yatırmak isterdim elbette ama ikimizin de sağlığı herşeyden önce gelmeliydi.


"Tamamen baygın olmak zorunda mıyım?" diye sordum bu kez. Sanki uyandığım da herşeyi unutmuş olacaktım. İçimde öyle anlamsız bir korku vardı.


"Genel anestezi daha uygun stres altında olmaman lazım." deyince kuruyan boğazımı ıslatmak için yutkundum ama boğazımda ki yumru gitmedi.


"Boran'ı bekleyebilir miyiz?" dediğim de dudaklarını birbirine bastırıp başını iki yana salladı.


"Her geçen dakika aleyhimize işliyor." deyince sessiz kaldım. "Sezeryanı kabul ediyor musun? Hazırlığa başlamak için sormak zorundayım." dedi.


Buruk bir "Kabul ediyorum." döküldü dudaklarımdan."


" Hemşire seni hazırlıyacak. İmzalaman gereken evraklar var." deyip çıktı Ülkü.


Ela içeri girdiğin de durumu öğrendiği yüzünden belliydi. Yanıma gelip Ülkü'nün kalktığı sandalyeye oturdu. Sessiz geçen dakikaların ardından,


" Bana birşey olursa bebeğimi kime emanet edebileceğimi düşündüm biliyor musun? " dediğim de dudakları aralandı ama o konuşmadan ben devam ettim. "Fark ettim ki sadece annem hayatta olsa gönlüm rahat edermiş. Doğumdan sonra anneme çok ihtiyacım olacağını düşünmüştüm. Yokluğunun daha çok hissedeceğimi, şahit olmasını isteyip, onsuz geçirdiğimiz anların canımızı yakacağını biliyordum. Ama aklıma şu durum hiç gelmemişti. Ben annesiz kaldığımda bunu anlayacak yaştaydım ki yine de çok ağırdı. Onsuzluktan çok korkmuştum. Şimdi yine annesiz olduğum için, annesiz bırakmak daha korkutucu geliyor." dediğim de Ela ısırdığı üst dudağını serbest bırakıp boğazını temizledi.


" Derya, canım böyle düşünme. İkinizde iyi olacaksınız. Boran yolda sen gözünü açmadan yanında olacak. Kötü hiç bir şey olmayacak. Zor bir sabaha uyandın, en çok yanında olmasını istediğin kişi yanında yok ama ben varım, biz varız. Her türlü ihtimalde yanındayız. Sadece iyiye odaklan lütfen." dedi elimi sımsıkı tutarak varlığını daha çok hissettirmeye çalıştı.


Odaya gelen hemşire giymem için ameliyat önlüğünü yatağa bırakırken imzalamam gereken kağıtları bana uzattı.


Okurken en zorlandığım evrak bu hastane yatağında okuduğum kabul ediyorum konulu kağıtlardı sanırım. Bir noktadan sonra okumayı bırakıp imzaladım. Detayları ve olabilecekleri bilmek bana iyi gelmeyecekti.


Odanın banyosuna geçip önlüğü giydim. Arkadan bağlanan ipler için Ela yardım etti. Bundan bir yıl önce doğum yapacaksın yanında da sadece Ela olacak deseler çok gülerdim.


Yatağın üzerine oturduğum da bir kaç dakika olsun yanlız kalmak istemiştim. Komidinin üzerindeki telefona uzanıp Boran'ı görüntülü aradım.


Üçüncü çalışında açıldı. Arabadan inip uzaklaşırken,


"Güzelim..." dediğin de gelen kasılma hissi ile yüzümü buruşturmamak için zor tuttum kendimi. Benim sessiz kalışım ile o devam etti. "Hava alanına geldik, sakin ol bi tanem bebeğimizi kucağına alırken yanında olacağım. Çok özür dilerim Derya seni yanlız bırakmamalıydım."


Sadece onu izliyordum sanki son kez görür gibi. Hep o imzalattıkları kağıtlar yüzünden aklımda kötü ihtimaller dönüp duruyordu. O ise hâlâ hareket halindeydi. Hava alanının girişinde durdu.


" Cennetim... " dedi bir ses ver der gibi.


" Boran seni çok seviyorum. Bin kere Dünya'ya gelsem, bin kere de seni severdim. Bunu hiç unutma olur mu?" diye döküldü dudaklarımdan.


"Derya, bütün kötü ihtimalleri çıkar aklından. Sadece mucizemizi kollarımıza almayı ne çok istediğimizi düşün. Seni ne kadar çok sevdiğimi... Geliyorum, ne olur yanına ulaşana kadar güçlü ol. Söz veriyorum bir daha seni yanlız bırakmayacağım. Seni, sizi çok seviyorum. " deyip zorlukla yutkundu.


" Bana birşey olursa kızımıza iyi bak. " dedim, demek zorundaydım. Riskli bir ameliyata girdiğimi söylemeseler de anlamıştım.


" Sakın! "dedi zor bulduğu sesiyle. Boğazını temizleyip" Sakın aklına ile getirme kötü ihtimalleri, beraber büyüteceğiz prensesimizi."


Geriden Murat'ın sesi geldi 'Uçak hazır ağam.'


" Seni seviyorum... " dedim gözlerinden akan yaşlara mani olmazken.


" Seni seviyorum, seni çok seviyorum. " dedi.


Ellerimin titrediğini telefonu kapattığım da fark ettim.


Odaya gelen Ülkü yanında ki iki hasta bakıcının tuttuğu sedyeye geçmemi söyledi, üzerime örtülen mavi pike ile kapı açıldı. Devran ve Ela kapının önündeydi. Yanlarından geçerken,


"Derya seni bekliyoruz. Boranlar da yola çıkmak üzere uyandığında herşey çok güzel olacak. Güven bana..." diyen Devran'ın sesinin doktorlardan daha çok güven vermesi normal miydi?


Gülümsedim, sedye hareket edince sağ elim hareketlenip onlara el salladı.


Ela'nın ben uzaklaşırken Devran'ın göğsüne sığındığı, eşininse onu sakinleştirmeye çalıştığı son aklımda kalanlardı.


Peşi sıra herşey çok hızlı gelişti, bilmiyorum belki takip edemem için bu kadar hızlı hareket ediyorlardı.


Ülkü'nün,


"Derya başlıyoruz" demesi ile anestezi uzmanı damar yoluna elindeki enjektörü boşaltı, sonrası ise karanlık...


Boran'dan


Evden ayrıldığımdan beri kalbimi bir el sıkıyordu. Saatler süren yolculuğu bitirip Kayseri'ye vardığımızda saate aldırmadan Tuncay ile toplantıya başladık. Geç vakit bittiğinde tek istediğim Derya'nın sesini duymaktı.


İşin aslı gerisin geri dönüş yapmak istiyordum ama hem korumalar hem de Murat fazlasıyla yorulmuşlardı. Bu işler otursun, bizim de şirket için küçük de olsa bir özel uçak almamız lazımdı. Tarifeli uçuşlar haftada iki gün olunca pek işimize yaramıyordu.


Güzel sesini duyup içimi az da olsa rahatlattıktan sonra, annemi de görmek için Nevşehir'e geçtik. Sahah ise çiftlikte kahvaltıya davetliydik.


Annemin Nevşehir'e yerleşme kararı hepimize sürpriz olmuştu. Daha doğrusu esas süpriz babamdan boşanmaya karar vermesiydi. Fakat bu kararı annemin sert kabuğunu tamamen kırmış, aramızda yıllardır kuramadığımız anne~oğul bağını geçtiğimiz bir kaç ayda kurmuştuk.


Kardeşim Zeynep'in evine yakın olan, evinin önüne geldiğimizde gece bir civarıydı. Hava sıcak oldu için balkonda beni beklediğini görmek ne yalan söyleyeyim, içimdeki hep anne sevgisi beklemiş küçük erkek çocuğunun çok hoşuna gitti.


Arabayı kilitleyip bahçe kapısını açtığımda annem de balkondan içeri girmiş, iki katlı evin bir kaç basamak ile yükseltilmiş giriş kapısını bana açmıştı.


"Oğlum..." deyip sarıldığında bu anın gerçekliğini hâlâ sorguladığımı fark ettim, öyleki kollarımı ona sarmam zaman almıştı. "Hoş geldin." dedi benden ayrılırken.


"Hoş buldum anne." diye döküldü dudaklarımdan. İyelik ekleri için erkendi.


Geniş antreden salona girdiğimizde hazır olan sofra ile şaşırdım.


"Bu kadar zahmete gerek yoktu anne, ben seni görmeye geldim." deyince burukça gülümsedi.


"İyi ettin, bende seni gördüm. Özlemiştim. Geleceğini duyunca da sevdiğin yemekleri yapıverdim. Hadi ellerini yıka bende yemekleri ısıtayım." deyip mutfağa yöneldi.


Büyük bir hevesle söylediklerine gülümsedim, koridordan lavaboya geçerken üzerimdeki gömleğin kollarını katladım. Elimi yüzümü yıkayıp sofraya döndüğümde en sevdiğim yemekler önüme serilmişti. Ben üniversite okurken tatil için konağa döndüğümde bile böyle ilgi ile karşılanmamıştım.


Keyifle yediğimiz yemeğin sohbet konusu tabii ki dört gözle beklediğimiz prensesimiz ve Derya idi. Masayı toplamasına yardım ederken ilk defa annemle bize özel zaman geçirmiş olmak garip bir histi.


Çoktan hazır ettiği çaylarla balkonda ki rahat koltuklara yerleştiğimizde aramıza yine sessizlik girdi. Konuşacak hem çok şeyimiz vardı, hem de bu saate sonra konuşulması neyi değiştirir diye düşünmeden edemiyordum. Yine de aklıma takılanı sormaya karar verdim,


"Anne" dediğim de bardağına dalmış bakışları beni buldu "Babamdan ayrılmanın sebebi Dilan'ın mektubunu aşiret toplantısında okuması mı?"


Gözlerine ulaşmayan bir tebessüm dolaştı yüzünde,


"Yok oğlum, ben o mektubu senin adın Boran konulduğu gün sindirmiştim. Ben biliyordum hayatımızın Dilan'ın vasiyeti yolunda ilerlediğini, hep aramızda yaşadı hayaleti." deyip iç geçirdi. "Ben de vasiyetin parçası olduğum için Bayram bir gün olsun beni üzmedi. Ama hep başkasının hayatını yaşıyor gibi hissettim, ne Dilan'ın yerini alabiliyordum. Ne de Dilber için adım atabiliyordum."


Dolan gözlerini kırpıştırıp göz yaşlarını geri yolladı.


"Senin adın Boran olunca sanki sende Dilan'ın oğlu oldun, sahiplenemedim. Öyle ki üstünde hiç söz hakkım yokmuş gibi... Şimdi düşününce çok saçma ama o yaşta bu zaman ki aklınla düşünemiyorsun. Çocuk yaşta altına girdiğim yükler çok ağır geldi. Seninle aramıza giren soğukluk gittikçe büyüdü. Bi zaman sonra istesem de adım atamadım."


Masanın üzerinden uzanıp elini tuttum,


" Olsun ana geç olsa da bak burdayız." dedim tesellisi olmadığını bilerek. Elini elimin üstüne koydu,


" Hatırlıyor musun? Bir akşam sofra da Derya'nın gözünün içine baka baka Elif'in bahsini açmıştım." deyince o gece ki gibi gerildim.


"Bence oralara hiç girmeyelim" dedim şakacı olmaya çalışarak.


"Ben o gece senin gözünü açmak istemiştim, Derya'nın gerçek yüzünü gör... Seni sevmediğini anla diye yaptım." deyince boş boş baktım yüzüne. "Ben mecburdum Bayram ile aramızda ki ölüye rağmem yaşamaya, ama Derya öyle güçlüydü ki onu kimse hiç bir şeye mecbur edemezdi. Kardeşi için bile olsa insan bi yere kadar dayanır. O gece masa da bana karşı patlayan Derya olacaktı..." dedi.


Aklımda o geceye gittim. Derya tam tersi beni sakinleştirmeye çalışmış hatta ilk defa o gece ben seni içindeki Elif ile seviyorum demişti.


Benim daldığımı fark edince annem devam etti,


"Sen bana karşı öyle bir patladın ki, o an anladım sizin aranızda Elif'in ölüsü yok. Sen Derya'nın büyüsüne çoktan kapılmışsın." deyince güldüm. Doğru tespitti.


"Biz Derya ile o gün birbirimizi sevdiğimizi itiraf etmiştik. Çok yanlış bir akşam seçmiştin bizi denemek için." dedim.


"Geç kaldım belki ama özür dilerim oğlum, en güzel gününüzü mahvetmişim bilmeden. Odaya gidince burnundan getirmiştir. Ee haklı kız..." dediğinde sözünü kestim.


"Derya o odaya hiç bir problemi taşımadı anne, ben sevilmenin ne demek olduğunu Derya'dan öğrendim. Hatta Elif'in beni sevmediğini bile o sayede anladım."


"Çok farklı Derya, akıl sır erecek gibi değil. Ve seni çok seviyor Boran çok şanslısın oğlum." deyip elimin üzerinde ki eliyle iki kez vurdu. "Kıymetini bil diyeceğim ama sen hep kıymet bilen oldun."


"Bilmeye çalışıyorum anne, kızımız da gelsin tamam olacağız inşallah."


"İnşallah oğlum inşallah." deyip iç geçirdi.


"Canını sıkan bir şey mi var?" diye sordum.


Biraz düşünüp tartı kafasında söyleyeceği ne ise kararsız kaldığı belliydi, derin bir nefes alıp,


"Sen de ilk defa bir şey isteyeceğim." dedi.


"Söyle ana oğlunum senin, tabii ki isteyeceksin." dedim teşvik etmek için.


"Baban kızınızın adı Dilan koymak isterse razı olma Boran, size sahip çıkamadım ama torunumla arama kimse girsin istemiyorum." dedi.


Söylerken bu kadar zorlanıyorsa, yaşarken ne kadar dert edinmişti kim bilir? Yanı başımızda ama içinde ki hesaplaşmayı bir türlü nihayete erdiremeyen annem çok haklı olduğu talebini bile söylerken bile tedirgindi.


" Merak etme anne, öyle bir şey olmayacak." dedim. "Ve bundan sonra içinde tutma, bizimle konuş anne, paylaş. Dünü kaçırdık yarını yakalayalım."


Gözünden akan tek damlayı hızla sildi.


"Yorgunsundur, yatağın hazır dinlen artık." deyince ayaklandım. Başına öpücük kondurup üst katta ki misafir odasına çıktım.


Yatağın üzerinde ki pijamaları görünce insanın en çok küçük şeylerden mutlu olduğuna bir kez daha inandım. Geleceğimi ümit edip benim için aldığı pijamaları giyerken gelecekten anne oğul beklentilerimizin olması güzeldi.


Sabah dokuz gibi gelen Murat'ın kullandığı arabayla yola çıktık. Yusuf ve Zeynep daha erken gidip hazırlıklara yardım etmek istemişler. Pınar'ın küçük bir bebeği olduğunu düşününce Zeynep'in aileye bu kadar alışmış olmasına mutlu oldum. Pınar zor karakter olsada insan sarrafı olduğu ayrı bir gerçek. Kız kardeşime de abla gibi sahip çıktığına defaten şahit oldum. Hatta ikisi bir olup karım ile uğraşacak kadar yakınlar.


Çiftlik evine ulaştığımızda bahçede ki büyük kamelyada hazırlanmış kahvaltı sofrası ve bizi bekleyen Ali Bey ile burayı ne kadar sevdiğimi tekrar fark ettim.


Arabadan inip elini öptüğüm de,


"Hoş geldin oğlum." dedi.


"Hoş bulduk baba." deyince omzumu sıvazlayıp anneme hoş geldin diyerek kamelyaya yönlendirdi.


O sırada içerden, "Abiiii..." diyerek koşturan Zeynep'e sıkı sıkı sarıldım. Saçlarından koklayarak öptüm.


"Nasılsın güzelim?" dedim.


"İyiyim abicim, çok iyiyim. Seni gördüm daha da iyi oldum."


Ben Yusuf ile salamlaşırken Zeynep de annem ve Murat'a hoş geldin diyordu.


Serdar, Pınar ve Duru ile sıradan selamlaşıp hal hatır sorduk. Peşi sıra gelen sorular ise Derya ve bebeğimiz ile ilgiliydi. Onlar sordukça sanki dün görmemişim de aylardır ayrıymışız gibi bir özlem sardı içimi. Şu kahvaltı faslı biter bitmez yola çıkmam lazımdı. Derya ile gelince bol bol hasret giderirdik nadıl olsa.


Çaylar tazelenip sohbet koyılaşırken saat on olmuştu bile. Murat çalan telefonunu alıp uzaklaşırken, Zeynep boğazını temizleyip baktı.


"Tam sırası hayatım" diyerek eşinin elini tutan Yusuf ile tüm dikkatimizi onlara verdik.


"Şey... Biz... Yani..." diyerek çeşitli söze girme çabaları gösterse de bir türlü toparlayamadı. Onun bu haline gülen Yusuf,


"Sevgili aile efradı Acar ailesine yeni bir fert geliyor." deyince hepimiz kalakaldık. Şoku ilk atlatan Pınar olurken,


"Yaaa çok sevindim." deyip Zeynep'e sarıldı. Serdar ise Yusuf'u tebrik ediyordu.


Ali Bey'in de elini öptüler, dolu dolu gözlerle Zeynep'e sarıldığı sırada Murat'ın hali dikkatimi çekti.


"Murat hayırdır? Bi sorun mu var?" dedim.


"Ağam yola çıksak mı artık" deyince kaşlarım çatıldı.


"Zeynep'i tebrik edeyim çıkarız birazdan..." dediğim sırada kardeşim de yanıma gelmişti zaten.


"Sağlıkla kucağınıza alırsınız inşallah" deyip sarıldım.


Zeynep annemin yanına geçerken Murat,


"Ağam Derya hanım biraz rahatsızlanmış hemen çıksak?" dedi.


"Murat ne demek rahatsızlanmış doğruyu söyle..." deyince herkesin dikkatini çekmiş olduk.


"Doğum başlamış olabilir dedi Devran ağam hastaneye gidiyorlarmış, yoldalar." deyince başımdan kaynar sular döküldü. Dünden beri içimi sıkan el daha da güçlendi.


Ortama bomba gibi düşen haberle her kafadan ayrı ses çıkıyordu.


Aklımı biraz toplayınca,


" Murat geç arabaya hemen çıkıyoruz." dediğimde Annem ve Ali Bey de çoktan peşimize takılmıştı.


Devran'ı aradım ama açmadı. Araba kullanıyor açmason zaten. Yaptığımın saçmalığını idrak edince Tuncay'ı aradım telefon çalarken ilk iş uçak almam gerektiği bir kere daha yüzüme vurdu.


Uçak işini Tuncay'a yıkıp Derya'yı aramaya başladım. Telefon çalsada açılmadı. Son anda "alo" diyen ses ise Ayşe'ydi. O telaşede evde kalmış telefon.


Dakikalar sonra Devran aramalarıma geri dönüş yaptı.


Sezeryan olacağını bilmiyordu hâlâ,


"Boran..." deyişi içimi yaktı. İlk defa bu kadar savunmasız ve güçsüz duydum sesini. Yanında olmalıydım, şuan elini tutmalıydım. Baba ihtiyacı vardı. En çok bana ihtiyacı olan anda yanında değildim.


"Geliyorum bi tanem, sen bebeğimizi kollarına aldığında orda olacağım. Sen çok güçlü bir kadınsın Derya, çok güçlü de bir anne olacaksın. Yanında olamadığım için kahroluyorum ama sen başarırsın. Hep başardın... Yarım saat sonra uçakta olacağız babanla geliyoruz."


" Bekliyorum..." dedi sadece. Binlerce kelimenin yerini tutan bir bekliyorum du. Uçsam da tutsam elini keşke. Keşke hiç ayrılmasaydım yanından... Keşkelerin fayda etmediği yerdeydim.


Geriden bir el dokundu omzuma,


" Boran, kendini yiyip bitirme oğlum bilemezdin." diyen Ali Bey'di.


"Korkuyorum..." dedim düşünmeden.


"Bende korkuyorum, canımdan can kopuyor ama sakin olmamız lazım. Dua et, güçlü dur. Sende baba oluyorsun artık, hep güçlü olmak zorundasın."


Yolun devamı ise sessiz geçti. Hava alanına giriş yapmıştık ki gelen görüntülü aramayı cevaplayacak indim arabadan.

    

"Güzelim..." dediğim de anlık dudağını ısırıp gözlerini kapattı. Canımı yanmıştı, yoksa beni gördüğü için mi kasılmıştı anlayamadım. Üzerinde ameliyat önlüğü vardı, dağınık saçları omuzlarından dökülmüş, aldığı kilolara dolgunlaşan yüzü hiç görmediğim kadar güçsüz duruyordu. Ondan ses çıkmayınca "Hava alanına geldik, sakin ol bi tanem bebeğimizi kucağına alırken yanında olacağım. Çok özür dilerim Derya seni yanlız bırakmamalıydım."


Bir yandan yürüyüp bir yandan konuşuyordum. Saniye kaybetmek istemiyorken Derya sadece beni izledi sanki son kez görür gibi. Sessizliği canımı yakarken,


" Cennetim... " dedim bir tepki versin, konuşsun sesini duyayım diye...


Zorlukla olduğu yüzünden okunarak yutkundu,


" Boran seni çok seviyorum. Bin kere Dünya'ya gelsem, bin kere de seni severdim. Bunu hiç unutma olur mu?" deyince içimden Tamer denen doktora sövdüm. Psikolojisini alt üst etmişti şerefsiz.


"Derya, bütün kötü ihtimalleri çıkar aklından. Sadece mucizemizi kollarımıza almayı ne çok istediğimizi düşün. Seni ne kadar çok sevdiğimi... Geliyorum, nolur yanına ulaşana kadar güçlü ol. Söz veriyorum bir daha seni yanlız bırakmayacağım. Seni, sizi çok seviyorum. " dedim faydasız olduğunu bile bile...


Boşa konuştuğumu anlamam uzun sürmedi.


"Bana birşey olursa kızımıza iyi bak." deyince buz tuttum. İhtimali dahi aklımı kaçırmama yeterli olmuştu. Midemin üzerine sert bir yumruk yemiş gibi nefesim kesildi.


Sesimi zar zor bulup


"Sakın!" dedim ama sesim öyle güçsüz çıktı ki, boğazımı temizleyip kendimi toparlamaya çalıştım "Sakın aklına bile getirme kötü ihtimalleri, beraber büyüteceğiz prensesimizi."


Geriden Murat'ın sesi geldi 'Uçak hazır ağam.'


" Seni seviyorum... " dedi göz yaşları yanağını ıslatırken, yaşadığımız şu anın telafisi yoktu işte. Ne yaparsam yapayım boştu. Bu pişmanlık bana bir ömür yeterdi.


"Seni seviyorum, seni çok seviyorum. " dedim.


Telefonu kapattığımda tüm gücüm çekilmiş gibiydi.


Arkamı döndüğüm de annemle karşılaşmayı beklemiyordum. Kollarını açınca küçük bir çocuk gibi sığındım ona, belki de hayatım da ilk defa annem ihtiyacım olan anda olması gereken yerdeydi. Sırtımda gezininen elleri şevkatliydi. O da acemiydi ama bana ne kadar iyi geldiğini tahmin bile edemezdi.


"Dün gece ne konuştuk seninle, Derya o, kolay kolay yıkılmaz merak etme, her kadın korkar doğuma giderken. Kolay değil az zamanda zor şeyler yaşadı, yoruldu. Bebeğinizi kollarınıza alınca unutacaksınız bu anları. Aklınıza bile gelmeyecek." dedi. İşin gerçeği söyledikleri içimi rahatlattı.


Bize seslenen Murat'ı takip ederek, uçağa ulaştık. Dakikaların saat gibi geldiği yolculuk hayatımın en zor yolculuğu olmuştu.

İndiğimiz gibi Devran'ı aradım, beklediklerini söyledi. O ve Ela olmasa bugün deli çıkardım muhtemelen, ikisinin Derya'nın yanında olduğunu bilmek bana tek teselliydi.


Dakikalar içinde hastaneye ulaştığımızda Devran ikinci kata gelmemizi söyledi.


Asansörü beklemeye yetmeyen sabrım ile annemle Ali Beyi orda bırakıp merdivenlerden yukarı çıktım. Koridorun sonunda Devran'ın kolu Ela'nın omzunda cam bölmeden içeriyi izliyorlardı.


Adım seslerimi duyunca beni fark ettiler. Devran iki adımda aramızda ki mesafeyi kapatıp sarıldı,


"Gözün aydın kardeşim, prensesimiz gayet iyi." derken sırtıma vurdu iki kez.


"Derya..." dediğim gibi,


"Birazdan odaya alacaklar, haber verecekler merak etme."


Ela tebessümle içerideki kövezi işaret edince heyecanla camın önüne geldim.


Ben büyülenmiş gibi eli kolu durmadan hareket eden kızıma bakarken,


"Tedbiren köveze koydular ama gördüğün gibi maşallahı var. Hiç de erken doğmuşa benzemiyor." dedi Ela.


O sıra da asansörü bekleyen dede ve Babannesi de bize katıldı.


"Maşallah bir de zamanın da doğsaymış tombik olurmuş yaaa bu kız." diyen annemle içim rahatladı.


"Dedem..." diyerek dolan gözlerle köveze baktı Ali Bey, "Derya iyi mi Devran oğlum?" dedi gözlerini baktığı yerden çekmeden.


"İkisi de iyi Ali Amca merak etme." dediği sırada gelen hemşire,


"Derya hanımı odaya alıyoruz. 3. Kat 301 numaralı oda, istediğiniz şekilde hazırladılar Ela hanım." dedi,


  Ela, 


"Teşekkür ederim Hülya hanım." deyip bana döndü. "Sen çık biz prensesin yanındayız aklın kalmasın." dedi.


"Sağol Ela, herşey için..." deyip üst kata yöneldim. Odadan çıkan sedyeyi gördüğüm gibi adımlarımı hızlandırdım.


İçeri girdiğim de Ülkü hanım Derya'nın yanındaydı.


"Narkozun etkisinde hâlâ birazdan ayılmaya başlar, herşey yolunda merak etme."


Onun dediklerini duysam da bakışlarımı Deryam'dan çekemiyordum.


"Ben tekrar uğrarım." dediğin de başımla onayladım sadece.


Yaklaşıp alnını dudaklarımla buluşturdum, saçlarının kokusunu çektim içime, telefondaki ağlayan görüntüsü yol boyunca aklımdan çıkmamıştı. Ona birşey olma ihtimali, kokusunu bir daha alamamak ölüm gibiydi.


Yan tarafta ki berjeri yatağın yanına çekip oturdum. Elini ellerimin içine aldım.


"Deryam, geldim Cennetim. Kızımız iyi, sen iyisin. Bir daha asla yanlız bırakmayacağım seni..." deyip parmak uçlarını öptüm tek tek.


Beni duyuyor muydu bilmiyorum ama geldiğimi, geç de olsa yanında olduğumu bilsin istedim.


Geçen dakikaların ardından ara ara kaşlarını çatmaya başladı. Küçük inlemeleri onu takip etti. Narkozun etkisinden çıkmaya çalışıyordu.


"Anne..." diye inlediğinde ise boğazıma kocaman bir yumru oturdu. Kendimi geç de olsa getirmiştim de annesini getirmem imkansızdı.


Gözünden akan damla şakağına doğru ince bir yol çizerken, o yolun üzerinden öptüm,


"Deryam... Ben burdayım güzelim." deyip saçlarını okşadım. Algısı yavaş yavaş açılıyor olsa gerek ki


"Boran..." dedi gözlerini açmadan, peşi sıra eli karnına doğru yol aldı, yüzü buruştu.


"İyi mi?" dedi tarazlı çıkan sesiyle.


Elini karnın üzerinden çektim usulca, elinin üzerini öptüm,


"Kızımız iyi, sen iyisin..." dedim gözümden akan tek damlaya engel olamadım. Defalarca kez içimden tekrar ettim 'Çok şükür, çok şükür, çok şükür...'


Derin bir nefes almaya çalıştı.


"Yorgunum... Uyuyacağım... " dedi.


Gülümsedim haline,


"Uyu sen ben burdayım."


"Tamam..." dedi mırıltı şeklinde.


Kapı tıklatıldı. Başımı çevirdi geriye doğru aralıktan Ela'yı gördüm.


"Nasıl?" dedi kısık sesle.


Koltuktan kalkıp kapıya yaklaştım,


"Uyanmaya çalışıyor ama yorgun tekrar daldı."


"Çok korktu, çok kastı kendini. Yorgun hissetmesi normal bence. Babası gelsin mi?" diye sordu.


"Gelsin tabii, ben Derya'yı görünce unuttum hepinizi." dedim boş bulunup.


"Neyse ki biz seni tanıyoruz da unutulduğumuzu tahmin ettik." deyip kıkırdadı. "Ali amcayı yolluyorum, yardıma ihtiyacın olursa burdayım."


Az sonra açılan kapıdan Ali Bey girdi. Birbirimize gülümsedik sadece. Derya'nın yanından kalktım diğer yanına dolanıp oradaki koltuğa oturdum.


Saçlarını okşadı, alnından öptü dakikalar öncesi benim yaptığım gibi.


" Baba... " deyince ayağa kalktım bende. Nasıl anladı ki babasının geldiğini.


"Kuzum... Gül kokulum..."


Derya yüzünü buruşturarak yutkundu. Gözlerini açmaya zorladı ama yine başaramadı.


"Annemi gördüm." deyince Ali beyin gözleri bulutlandı. "Çok özlemiş beni..." dedi mırıldanır gibi. Hâlâ uyku ile uyanıklık arasındaydı.


"Bende kızını gördüm, çok güzel biliyor musun?" diye sordu.


"Boran nerede?" dedi babasını duymamış gibi.


"Kızının yanında, seni de bana bıraktı. Herkesin kızı kendine." dedi bana göz kırparak.


Kısa süre sessizlik oldu.


"Boran..." diyerek bana seslendi bu kez.


"Burdayım güzelim." dedim oyunu devam ettirmeden.


"Baş rol benim unutma..." dediğinde gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.


"Tamam baş rol sensin."


Ben narkozdan ayılırken ne kadar saçmaladım acaba diye düşünmeden edemedim.


"Babam beni kandırıyor, sen beni bırakmazsın." diye mırıldandı bu kez.


Tekrar uykuya daldı.


Ali Bey, kızını öpüp çıktı odadan, ben eski yerime döndüm.


Geçen on dakikanın ardından gözlerini açtı yavaşça kısık bakışları beni buldu.


"Güzelim, iyi misin?"


"Su" dedi zorlanarak.


O sırada tıklanan kapıdan Ülkü hanım girdi.


"Derya, nasıl hissediyorsun?" diye sordu.


"Yorgunum." dedi kısadan.


"Su içmek istiyor" diye araya girdim.


"İçebilir pipetle daha kolay içer. Birazdan yemeği de gelecek zaten." diyerek bana yol gösterdi.


O Derya'nın muayenesi yapana kadar bende odadan çıktım.


Babam beni görünce ayaklandı. Koridorda sarıldık birbirimize,


"Gözün aydın oğlum, kızım iyi mi?" diye sordu hemen.


"Sağol baba, iyi çok şükür narkozdan zor çıktı sadece." dedim.


Hemşirenin kollarında bize yaklaşan meleğimi görünce hepimizin ilgisi oraya döndü.


Toz bembe kıyafetlerinin içinde beyaz teni ay gibi parlıyordu. Yumuk gözlerini açmaya çalışsa da çok başarılı olamıyor gibiydi. Erken doğmasına rağmen zayıf görünmüyor olması şükür sebebimdi.


"Amcasının prensesine bakın hele." diyen Devran'ın ağzı kulaklarındaydı. İnsanın mutluluğunu yürekten hisseden kardeşinin olması paha biçilemezdi.


"Ama çok güzelsin sen..." dedi Ela dolu dolu gözlerle.


"Ay kızım... Dedesinin canı..." dedi babam. "Dilber bu çok güzel..." diyerek eski hayat arkadaşına döndü.


"Eee annesi çok güzel, babası yakışıklı ay gibi parlıyor benim torunum." diyen annem bugün çok mutluydu. Belki ilk kez gözlerinde o ışığı gördüm.


"Ali Bey üçüncü torunun da geldi, gözümüz aydın." deyip dalgın gözlerle torununu izleyen kayınpederime laf attı babam.


"Çok şükür Bayram Bey, hepsinin canı sağ, ömrü uzun olsun." derken eşinin yokluğunu çok derinden hissettiği belliydi.


Hemşire hanım aramızdan sıyrılıp odaya yönelince bende peşine takıldım.


Bunu fark edince bana döndü,


"Annesine siz götürmek ister misiniz?" diye sordu. Gözlerimde ne gördüyse devam etti. "Korkmayın ben yanınızda olacağım. Önce ellerinizi yıkayın isterseniz.


Ellerimi yıkayıp döndüğümde gülümseyen hemşire hanımın bana cesaret verdiği gerçek olsa da hâlâ dokunmaya korkuyordum.


Başımın altından destekleyerek kucağıma bıraktığında kalbim yerinden çıkmak ister gibi atıyordu.


"Annemizi daha fazla bekletmeyelim, prensesin biran önce karnını doyurması gerekiyor." diyen hemşire ile kendime geldim.


Odanın kapısından girdiğim de sadece Derya'yı görüyordum. Kızımıza bakıp tekrar gözlerimi onun mavilerine çevirdim. Titreyen dudakları, dolan gözleri içinde bulunduğumuz anın büyüsüne dahildi. Çok üzülmüş, çok ağlamış, çok beklemiştik... Hiç bir zaman gerçek olmayacağını sandığımız hayalimiz kollarımdaydı.


Pembe bir bulut gibi kollarımda taşıdığım kızımla, cennetime yürüdüm. Derya yutkunup yüzüne kocaman gülümsemesini yerleştirdi.


Yatağa yanına oturdum yavaşça ikimizde gözlerimizi mucizemizden alamıyorduk.


"Boran... Çok güzel, rüya gibi..." dedi titreyen sesiyle.


Kucağımdaki melek ile biraz daha yaklaştım, alnına derin bir öpücük bıraktım. Dudaklarım alnına değerken fısıldadım. "Rüya gibi..."


Ülkü,


"Hiç bölmek istemiyorum ama prensesin karnını doyurmamız lazım. Babası bu güzel kızı annesine verir misin?"


"Annesi..." dedim mavilerine dalarak.


"Babası..." dedi parmakları gamzemin üzerinde dolaşırken.


Derya'nın kollarına bıraktım kızımızı, o benim gibi korkmadı sanki yıllardır onunlaymış gibi aldı kollarına. Kokusunu içine çekti, gözleri kapandı huzurla.


Hemşire hanımın yardımıyla emzirdi, zorlansa da pes etmedi. Gazını nasıl çıkarması gerektiğini dinledi dikkatle. Bense gözümü kırpmadan onları izledim.


Gece annem de bizimle kalmak isteyince refakatçi odasını onun için hazırladılar. Hastaneden ayrılmayı hiç biri istemese de mecburen konağa yolladık ahaliyi.


Prenses uyudu, annem kafeteryaya indi. Derya için gelen yemeği önündeki ayarlanabilir masaya bırakıyordum ki,


"İstemiyorum, biraz evvel yedim zaten." deyince,


"Olmaz güzelim, yemen lazım." diyerek ısrar ettim.


"Karnım aç değil benim, duygusal açlık yaşıyorum şuan." dedi dudaklarını bükerek.


Masayı kenara çektim.


"Hımmm öyle mi?" diyerek yanındaki boşluğa oturdum.


Yatağın kumandasını kullanarak kendini yükseltti. Göz hizasına gelince durdurdu.


"Bak bu kumanda işi iyiymiş sevdim." dedi gözlerimin içine bakarak.


"Kumandaya gerek yok, ben senin baktığın yerde olurum." dedim. Yanağını okşarken aramızdaki mesafeyi kapattım, dudaklarının arsız müptelasıydım. Usul usul anın tadını çıkardık, beni kendine çektiğinde ise hakimiyeti aldım. Derinleşen öpüşmemiz ancak nefesimiz kesildiğinde son buldu.


Başımı omzuma yaslarken derin bir nefesi ciğerlerine doldurdu,


"Bak söylemesem eksik tedavi uyguluyorlar, senin kokunu almadan iyileşemem ki ben." dedi dertli dertli.


"Derya..." dedim iç çekerek.


"Hımmm..." diye mırıldandı olduğu yerde.


"Çok korktum, yetişememekten, size bir şey olmasından... Ömrümden ömür gitti bugün. Özür dilerim, ben bunu yaşadıysam seni tahmin bile edemiyorum. Çok özür dilerim, hiç gitmemeliydim." deyip sustum. Ekleyecek tek sözüm yoktu, derin bir pişmanlıktan başka.


Boynuma değdi dudakları,


"Bilemezdin Boran, daha doğuma bir ay vardı. Hem ben dedim git diye, ben de suçluyum o zaman."


Konuşmama müsade etmedi,

    

"şşşş... Bu konu kapandı. Bende korktum evet. Ama bak iyiyim. Kızımız iyi... Sen yanımdasın, öyle özledim ki bir gün bir asır gibi geldi... " kıkırdadı olduğu yerde "Sen bana büyü mü yaptın? Aklım almıyor bu işi... "


"Ortada bir büyücü varsa o sensin, en büyük sihrinde yanımızda ki pusette uyuyor. Ben bu kadar güzel bebek görmedim." dedim saçlarını koklayarak.


Başımı boynumdan kaldırıp pusete baktı.


"Bence bize güzel geliyordur, annesi babasıyız diye. Sonuçta herkesin gülü kendine kokarmış." dedi.


Başımı şakağına yasladım,


"İnşallah öyledir Derya, yoksa bu kafar güzel kızın talibi çok olur, kıskançlıktan erken yaşlanırım ben." dedim dertli dertli.


Küçük bir kahkaha attı, fakat hızla yüzü buruştu.


" Ne oldu? "dedim telaşla.


" Yaa Boran güldürmesene dikişlerim acıdı. Deyip yavaşça geriye yaslandı.


"Düşünemedim kusura bakma, bana sorarsan komik de değil zaten." deyince yanını işaret etti.


"Yanıma uzan beraber uyuyalım, hem bu kadar kıskançlık erken yaşlandırır tabii, kafana takma sen çirkin bizim kız. Kimseler bakmaz, peşine düşen olmaz." deyince göz devirdim dediklerine.


Yanına uzanırken,


"Bu dediklerin genetik bilimine aykırı bi kere annesi sen, babası ben ne kadar çirkin olabilir?" dedim başını omzuma yaslayıp,


"Güzelliğini bilmem de, bu özgüveni senden alırsa işimiz var Boran Ağa." dedi.


"Burda uyumayayım, canını yakarım belki istemeden." dedim saçlarını okşayarak.


"Benim canım sensin, canım acırsa benden önce anlarsın." deyip bana sokuldu iyice.


Sessiz kaldım, az canını yakmamıştım onu kendimden korumak isterken.


Ama doğru diyordu canını yakmamak için sabaha kadar uyumadım, biraz kızımı izledim, biraz Deryam'ı...


    


Final iki part olucak.


Biraz bebek sevelim değil mi?


⭐⭐⭐ Dokunalım lütfen 💞❤️


    

  

Bölüm : 03.08.2024 14:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...