48. Bölüm

48. Bölüm

Zaman Sızım
zamansizim84

" Senden bi kızım olsun çok isterdim. Sarı saçlı, mavi gözlü, neşesi ile evimi aydınlatan bir kız... yada bir oğlan çocuğu aklı sen, deli cesareti ben..." dediğinde gözleri doldu. Titreyen sesini bana belli etmek istemese de anlamıştım.


Mavi gözlerimi, kara gözlerine diktim sanki ruhunu görecekmişim gibi şeffaftı bakışları, dudaklarım aralandı,


"Biz evladımızı kalbimizde büyüteceğiz Boran. Belki sana yada bana benzemeyecek ama senin fedakarlığını, benim aile sevgimi görerek büyüyüp, bizden bir parça olacak. O bizim kalbimizden doğacak. İstemez misin kimsesiz bir bebeğe aile olalım?"


Kara gözlerinde iki damla ışıldadı, gözlerinden kurtulup şakaklarına doğru aktı,


" Olalım güzelim, senin o güzel kalbinden doğacak çocuklara kurban olurum ben. Senin yoluna ömrümü veririm. "


Benim gözümden akan yaşlar da kirpiklerime tutunup onun tenine düştüğün de, bizden çalınanlara ağladık... Beni göğsüne çektiğin de gözlerini silmeye çalışıyordu.


" Benden saklanma Boran, ağladıkça iyileşeceğiz, ağladıkça yeniden yeşereceğiz..."


Göz yaşlarım onun tenine akarken ruhumun arındığını hissettim. Ağlamak en güzel terapiydi, hele de göğsünde ağlayabileceğin bir yol arkadaşının olması paha biçilemezdi.


Dakikalarca konuşmadan kaldık o yatakta. O beni sarıp sarmaladı, ben de ona sığındım.


✨✨✨✨


Bu duygu selinden arınıp çıkmamız lazımdı, oldukça aksiyonlu bir gün planlanmıştım ama dün gece hiç hesapta yoktu.


"Tuncay'ın yerin de olsam seninle iş falan yapmam." dedim birden tek kolumun üzerinde yükselerek.


Benim ani geçişlerime alışıktı aslın da ama bu kez konuyu hiç anlayamadığına emindim. Boş bakışları yüzümü dolaşırken,


"Sen benim koynumdan çıkacaksın da, işe gideceksin de... Oooo batar şirket Boran ağam batar." dedim abartılı tonlamamla.


Kahkahası odayı doldurduğunda,


"Onlar Sevda ile evlendiklerin de günlerce okula gelmediler. Merak etme idare edilecek kadar kredim var. Kaytardığı derslerde yerine az imza atmadım." dedi burnuma işaret parmağıyla vurarak.


"İlk tanıştığımız da onlara çok imrenmiştim biliyor musun? Onca yıla rağmen aşkları gözlerinden belliydi. Hele Tuncay'ın Sevda'm deyişi adam resmen aşka geliyor karısının adını söylerken." dedim tüm içtenliğimle.


Yanağımda dolaşan baş parmağı tenimi ezber eder gibi okşarken...


"Seni öyle çok seviyorum ki, bizi gören herkes de sana nasıl hayran olduğumu konuşacak. İmrenilen hep sen olacaksın Derya'm." dedi.


Biliyordum çok sevdiğini çok güzel seviyordu hemde, tüm yaşadıklarımıza rağmen gözlerin de benim için parlayan ışığı gördüğüm için yanındaydım. Beni kendinden bile sakınmaya çalışacak kadar seviyordu, yanlış olsa da...


Konuyu bambaşka bir yere taşımam, bugün yapacaklarım için küçük bir izin koparmam gerekiyordu. Hiç kullanmadığım bir hitap ile başlarsam anlardı zaten bir derdim olduğunu.


"Aşkımmm..." dedim altından birşey çıkacağı belli olan bir işve ile...


"Aşkım?" dedi tek kaşı havaya kalkarken. Soru sorar gibi çıkmıştı kelime ağzından." Sen bana aşkım demezsin bunda bir iş var. Söyle bakalım hanım ağam dinliyorum." dedi yatak başlığına sırtını dayayıp kollarını bağlayarak.


" Beni bu kadar iyi tanıyor olmana bayılıyorum. " dedim karşısında bağdaş kurup oturmak istedim ama çıplaklığım buna müsade etmedi. Yanındaki kendi tişörtünü bana uzattığın da hızla başımdan geçirdim.


" Sadede gel Aşkımmm" dedi imâlı bir şekilde.


"Bugün ki toplantı var ya..." dedim bir karın ağrım olduğunu belli ederek


"Eeee..." derken hâlâ tek kaşı havadaydı.


"Oraya iki adam gelecek ve ben onlara çok kızgınım."


Şımarık halim hoşuna gitmiş olacak ki,


"Sonra?" dedi dudağının kenarı biraz kıvrılsa da ciddiyetini korumaya çalışıyordu.


"Sonrası benim onlarla ilgili bazı planlarım var ama lütfen bana mani olma. Sadece seyret ve tadını çıkar olur mu?" dedim boyumu yana eğerek.


Gözleri şüphe ile yüzümü taradı, biraz da nazlı dudaklarımı büktüm,


"Bak Derya Acar'ı böyle kimse görmedi ha!" diye de ekledim.


"Kim bilir ne kaplanlık edeceksin de, bana burda yavru kedi taklidiyle şirinlik yapıyorsun."


"Boraaan..." dedim nazlı nazlı,


"Benim hanım ağam ne isterse yapar, ona karışmak ben dahil kimsenin haddi değil. Sen nerde duracağını bilirsin güzelim, benden müsade istemene gerek yok."


"Sonra diyorlar bu adamı niye seviyorsun? Gelde tekrar aşık olma şimdi." dedim yanağına sağlam bir öpücük kondururken.


"Kimmiş o soruyu soranlar?" dedi merakla,


"Seni tanımayanlar hayatım" dedim yataktan çıkıp ortalığa saçılmış kıyafetlerimizi toparlamaya başladım.


O ise aynı konuya takılı kalmıştı.


"Tanıyanlar da sorun yok yani?" dedi içini rahatlatmak ister gibi.


" Onlar da benim gibi bir deli de ne bulduğunu merak ediyor." dedim göz kırparak.


"Sen bu konuya neden bu kadar takıldın ki?" dediğim de duraksadı.


"Boran?" dedim cevap beklediğimi belli edip.


Karşıma geçip saçımı kulağım arkasına sıkıştırdı. Rica eden sesiyle,


"Bunu sonra konuşalım mı güzelim?"


"Konuşacağız ama!" dedim bir elim yanağındaki gamzesini okşarken,


"Konuşacağız."


"O zaman sen banyoya Boran ağam ben yatağı toparlayıp yanına geliyorum."


"Bak bu çok iyi fikir." dedi çapkın bir gülümseme ile.


"Hiç heveslenme yaranın pansumanını değiştirmek için geleceğim."


"Hayaller beraber duş keyfi, hayatlar sağlık hizmetleri." diye söylenerek banyoya ilerledi.


Banyodan sonra telefonumun sesini duyup aramaya başladım. Nereye bıraktığımı bile hatırlamıyordum. Mutfaktan gelen sesiyle o tarafa yöneldim. Benan'ın aradığını görünce gülümsemem büyüdü,


" Günaydın Benan."


" Günaydın hanım ağam, Nermin Sultan sizi kahvaltıya davet ediyor. Tabii gelmek isterseniz. Yoksa oda servisimiz hâlâ görevde." dedi sabah sabah keyfi yerindeydi belli ki.


Üzerini giyinmiş olan Boran da mutfağa geldiğin de,


"Hayatım Nermin Sultan kahvaltıya bekliyormuş bizi gidelim mi?" dedim.


"Sen de istiyorsan gidebiliriz."


"Geliyoruz Benan." dediğinde,


"On dakikaya hazır olur canım bekliyoruz." dedi u'yu uzatarak.


Gözlerimin içine bakan adama kayıtsız kalamayıp kollarımı boynuna sardım.


"Ağrın yok değil mi? Dün yaranı unuttun resmen." dedim ona kıyamayan yanım baskın geliyordu.


"İyiyim güzelim, hiç bir ağrı dün gecenin önüne geçemez. Sen ruhum araftan kurtarıp, tekrar bedenime kavuşturdun. Huzurum saçlarının kokusu... Deryam benim şifam sensin." dedi sarılmama karşılık verirken,


"Kız isteme işi de bitince beni evime götür Boran. Benim yerim senin yanın. Konakta ki odamızı bile özledim." dediğim de içini çekti,


"Sen iste yeter ki deniz gözlüm. Sen yeter ki iste..." saçlarıma öpücükler kondurarak ayrıldı. Elini tuttuğum da beraberce alt kata indik.


Yasemin bizi yine çoşku ile karşıladığın da kahvaltı hazır olmak üzereydi.


Beraberce masaya geçtiğimiz de neşeli esprilerin peşi sıra kahkahaların havada uçuştuğu keyifli bir sabah olmuştu.


Kahvaltının sonlarına doğru Semih amca işe gitmek için masadan ayrıldı,


Ben, Yasemin ve onun büyüğü olan Hakanla şakalaşırken gözüm Boran'ın elinde ki ekmek dilimine takıldı, çikolata kremasını özenle sürdüğü dilimi benim tabağıma bıraktığında yakalandığından haberi yoktu. Yüzüme kocaman bir gülümseme yer ettiğin de göz göze geldik. Kulağıma eğilip,


"Her derdin ilacı çikolata kreması hanım ağam." dedi balayında ki kahvaltımıza atıfta bulunarak. İçim sıcacık olurken masada olduğumuzu, etrafımızda insanlar olduğunu bile unutmuştum. Ta ki Yasemin ve Hakan'ın paslaşarak söylediği şarkı bizi ölene kadar,


Mavişim mavilendim,

kapına kilitlendim

Mavişim mavilendim,

kapına kilitlendim


Pas tutmustu yüreğim

Seninle yenilendim


Mavişim mavilendim kapina kilitlendim

Mavişim mavilendim kapina kilitlendim


Pas tutmuştu yüreğim

Seninle yenilendim


Göz bebeğim (mavişim)

Tek dileğim (mavişim)

Sensizlikten (mavişim) öleceğim

Kir çiçeğim (mavişim)

Bal peteğim (mavişim)

Sensizlikten (mavişim) öleceğim


Hakan'ın abartılı bir tonda söylediği şarkıya Benan ve Yasemin masada ritim tutarak vokal yapıyordu. Çok da eğleniyorlardı belli ki.


Şarkı bittiğin de Boran beni kendine çekip şakağına bi öpücük kondurdu. Barlas dahil "Oooo" sesleri yükselirken yanaklarımın kızardığıma eminim. Onlar Boran'ın soğuk, mesafeli, kısacası kro bir ağa olmadığını gördükleri için mutluydum. Nermin Sultan beni de kızı gibi benimsemişti ve Boran'ı tanıdıkça içinin benim adıma rahat ettiğini gözlerinde görüyordum.


Kahvaltıda sonra iki araba ile toplantı için atılan konuma doğru yola çıktık. Büyük bir otelin son katındaki suit odaya vardığımız da kapıda sivil polis olduklarını tahmin ettiğim iki kişi bizi içeri geçmemiz için yönlendirdi.


Oldukça büyük olan oda da ilk dikkati çeken şehri ayaklar altına seren cam duvarlar oldu. Sol tarafta avangard tarz da bir oturma grubu sol taraf da büyükçe bir masa vardı. Bizim gelişimizle oturma alanında bizi bekleyen Adil Bey, Yavuz komiser, benim yaşlarım da olduğunu tahmin ettiğim kızıl saçlıları ve beyaz teniyle dikkat çekici bir güzelliği olan kadın ayağa kalktı. Onların hareketlenmesi ile sırtı kapıya dönük olan Umut'ta ayağa kalkıp bize döndü.


Hepimiz içeri girdiğimizde kapı kapandı. Orta da gergin bir sessizlik hüküm sürerken, Umut'un gözlerinin benim ve Boran'ın üzerinde dolandığını hissetsem de o yokmuş gibi hareket ettim.


Yavuz komiser arabulucu olarak tayin edilmiş olacak ki,


"Hoş geldiniz Derya hanım." diyerek elini uzattığında elimi ona uzatmadım. Boran ile el ele olduğumuz için o da bana uyup hiç istifini bozmadı. Barlas ve Benan'dan da farklı bir tavır görmeyince bozulduğunu belli etmemeye çalışarak,


" Herkes biraz gergin anlaşılan, o zaman masaya buyurun başlıyalım." dediğinde oval masaya yerleştiğimiz de Umut'a en uzak köşeyi tercih ettim.


Benan ve Umut arasında kısa bir bakışma geçti sadece.


Yavuz masada ki kadını tanıtarak,


"Hanzade Altun, Altun sağlık grubuna vekaleten aramızda bulunuyor."


Genç kadın gülümseyip başı ile küçük selamlama sundu bize.


Yavuz devam etti,


"Sanırım Hanzade hanımın dışında herkes birbirini tanıyor ve kimin neden bulunduğuna hakim."


Sessizliğimiz onu onaylamış olacak ki Boran'a döndü,


"Öncelikle çok geçmiş olsun Boran Bey. Olayların bu noktaya gelmesin de hatalıyız özrümüzü kabul edin lütfen."


" Teşekkür ederim Yavuz bey, özrünüzü toplantı sonun da değerlendireceğim. Önce hatanızı telafi edecek ne yaptığınızı görmem lazım." dedi oldukça mesafeli duruşu ile.


Masanın tamamın da Boran'ın sözleri buz etkisi yarattı. Öyle bir aurası vardı ki hakimiyeti eline alması çok kolay olmuştu. Şirkette ki toplantıya katıldığımda da bu etkisini fark etmiştim.


Yavuz'un sert kayaya çarptığını fark etmiş olacak ki Adil Bey araya girdi.


"Benan hoş geldin kızım, böyle olsun istememiştik. Üzgün olduğumuzu bilmeni isterim."


"Üzülmeniz giden bir canı geri getirmez Adil hocam, size ve bana tıp fakültesinde ilk öğretilen buydu. O gün Boran ya da Yasemin ölebilirdi."


"Benan." diyen Umut ilk hamlesini çok yanlış zamanda yapmıştı,


"Sizinle sonra hesaplaşacağız sayın Devagil. Lütfen! " diyen Benan ile umut başını ellerini saçlarının arasından geçirerek geriye yaslandı. Bu kadar sert bir çıkış beklemiyordu demek ki.


Barlas, Benan'ın elini tutup,


"Bu özürler ve geçmiş olsunlar sizi kurtarmaz beyler. Konumuza dönelim, bizi buraya neden çağırdınız?" dediğin de Barlas'ı ilk defa bu kadar gergin gördüm.


"Elinizde ki delillere ihtiyacımız var." dedi Adil Bey benden gözlerini ayırmadan.


"Bu pazarlığı sizinle yapmıştık Adil Bey, Benan'dan uzak durursanız delilleri size memnuniyetle vereceğimi söylemiştim. Fakat tam o dakikalarda siz ikiniz, Benan'ın kaçırıldığını benden ve Barlas'tan saklamakla meşgulmüşsünüz." deyip rahatça geriye yaslanıp kollarımı bağladım.


Yavuz araya girdi,


" Bakın biz de olayı sizin yanınız da öğrendik... " dediğinde sözünü kestim.


" Ve adamlarımıza savunmasız iki genç kızı kurtarmak yerine, uzaktan takip etmeleri emrini verdiniz." dedim kaşımın birini havaya kaldırarak,


"Operasyonu tehlikeye atamazdım." dedi kendini savunmaya çalışıp.


"Adamlarınız sivil değil miydi?" diyen Barlas'ın fazlaca köşeye sıkıştırdığı Yavuz sessiz kalırken,


"O gün ki memur arkadaşlar burda mı? Kısa bir kaç sorum olacak da ikisine." dedim.


Yavuz masadan kalkıp kapıda ki sivil polisleri içeri aldıktan sonra,


"Derya hanım, onlar ben ne dediysem onu yaptılar, emrin dışına çıkamazlar."


Adamlarını savunmaya çalışması bir amir olarak yapmadı gerekendi fakat bu onları benden kurtarmazdı.


"Ne yani şimdi bu adamlara şiddet uygulasam ve sen kendilerini savunmamalarını emir vermiş olsan, bunu dinleyecekler mi?"


"Dinlemek zorundalar."


Benim ne yapmaya çalıştığımı anlayan Boran keyiflice gülerek arkasına yaslandı, bakışlar onu bulsa da fazlaca rahattı.


"Hayatım müsadenle" diyerek ayağa kalktım.


"Müsade senin hanım ağam." dedi gözlerini Umut'a dikerek.


Elimi Barlas'ın omuzuna koydum,


"Tek başına tadı çıkmaz Barlas hocam."


Ne yapmak istediğimi geç de olsa anlayan Barlas boynunu esneterek yanımada ki yerini aldı.


Adamları Yavuz'a baktığın da,


"Kendinizi savunmayın." deyip oturma grubunda ki berjere yerleşip umursamaz bir tavırla bacak bacak üstüne attı.


Ekru, kışlık kumaştan pantolon ceket takımımın ceketini çıkararak

koltuklardan birinin koluna bıraktım. Üzerimde sıfır kol boğazlı trikom ile kaldığım da gözüm adamların üzerinde dolanıyordu.


Barlas'a dönüp,


"Seç birini" dedim. Bu sözünle adamlardan uzun boylu olanı pis bir sırıtışla başını öne eğdi. Aklınca meydan okuyor olmalıydı ama yanlış kişiye...


"Gerek kalmadı Barlas ben seçtim, şu gülen arkadaş benim diğeri senin."


Hâlâ beni ciddiye almadığını belli eden alaycı bir bakışla bana bakıyordu.


"Komik birşey mi söyledim memur bey" diyerek aramızda bir adım mesafe kalana kadar yaklaştım.


"Estağfurullah avukat hanım aklıma bir fıkra geldi de ona gü..." cümlesinin sonuna geldiğinde midesine attığım yumrukla iki büklüm oldu. Zaten benim amacım da konuşurken kendini savunamayan karın kasları idi. Beklemediği anda yediği yumruğa hazırlıksız yakalanmıştı. Hazır iki büklüm olmuşken suratına dizimi geçirdiğim de acı ile inleyerek dizlerinin üzerine düştü. Fazlasına gerek görmediğimde başımı yana çevirdim. Barlas'ın da işi bitmiş olacak ki yerdeki adama son bi tekme savurdu.


"Bir daha savunmasız birine yardım etmemekle ilgili emir alırsanız, bu yediğiniz dayak aklınıza gelsin beyler." deyip çıkardığım ceketi aldığım sıra da,


" Gereksiz şovunuz bittiyse işimize dönelim avukat hanım." diyen Yavuz ile olduğum yerde durdum.


" Ne şovu Yavuz bey?" dediğim de koltuktan kalkıp tam karşım da durdu.


" Kendini savunmayacağını garantiye aldığınız bir adamı dövmek şov değilde nedir acaba? " dedi alayla.


" Siz kendinizi savunabilirsiniz Yavuz komiser." dedim elimdeki ceketi bu kez onun kalktığı koltuğun sırtına bıraktım.


" Bir kadına el kaldıracak değilim." dediği anda kolayca savuşturacağı bir yumruk savurdum. Tam da tahmin ettiğim gibi yumruğumu yakalayıp kolumu çevirerek arkama geçti.


Kulağıma yaklaşıp,


"O kadar da değil avukat ha..."


Cümlesini tamamlamaya fırsat vermeden sertçe başımı geriye attığım da burnundan boşalan kanla kendini koltuğa bıraktı.


Herkes donmuş bir halde bize bakıyordu. Gevşeyen at kuyruğu saçlarımı düzeltip ceketimi giydim. Sandalyeme yaklaştığım sıra da Boran kalkıp sandalyemi çekerek oturmamı bekledi. Bu adama hayran olmamak elde mi?


Umut, Yavuz'un kanayan burnu ile ilgilenmeye başladı.


Boran sandalyesine geri otururken sözlerinin hedefi Umut'tu,


"Korkma doktor burnu kırık değil. Ama bir daha eşime saygısızlık ederse, onun bilerek yarım bıraktığı işi ben tamamlarım." dedi sonlara doğru tehditkar çıkan sesiyle.


"Bu ikisine hayranım." diyen Benan'ın keyfi yerindeydi.


"Bana?" diyen Barlas ise kendi derdindeydi.


"En çok da sana hayranım." dediğinde kıkırdamadan edemedim.


Hanzade hanım bizi deli görmüş gibi izlerken geç de olsa masaya dönen beyler ile kaldığımız yerden devam ettim.


" Bir daha kimseyi haberdar olmadığı bir operasyona av etmezsiniz. Yasemin ya da Boran'a zarar gelseydi. Sizinle öyle bir şov yapardım ki Türkiye'nin gündemine otururdunuz."


Canının yanması ve dağılan karizması Yavuz'un dilini çözmüş olacak ki bir sinirle konuşmaya başladı.


"Derya hanım bizim A planımız Cenk ve Hanzade hanım üzerinden yürüyecekti. Altun ailesi bizim bilgimiz dahilin de ortaklığa dahil olup bütün pis işlerini meydana serecekti. Fakat Hanzade hanım bu ortaklık için şart koşulan evliliği yapmak istemedi. Bu kez hedef Devagil ailesi oldu. Onlarda hiç düşünmeden ortaklık için Cenk Güngören ile kızlarını nişanladılar. Yani Benan'ı operasyonun ortasına atan biz değiliz Umut Devagil ve ailesi."


Benan hayal kırıklığı ile başını Umut'a çevirdi. Barlas da sabrının sonuna gelmiş olacak ki,


" Bu kadarını yapmış olamazsınız. Benim tanıdığım Umut Teğmen buna asla izin vermez."


"Buna izin verdim,çünkü Benan'ın bi şekilde aileden uzaklaşması gerekiyordu. Cenk'in ona yakın olmasına asla izin müsade etmedim. Kardeşimi yıllardır onu seven, gözünden sakınacağına emin olduğum silah arkadaşıma emanet ettim." dedi Barlas'ın gözlerinin içine bakarak, o ise


" Sen... " deyip duraksadı. "Biliyordun, bile bile bize bunu nasıl yaptın Umut."


Barlas'ın titreyen sesine karşı Umut kendinden fazlaca emin cevap verdi,


"Sana Benan'ı ben getirdim Barlas, çalıştığın okula tayinini çıkartmalarını isteyen benim. Annem, Cenk ile nişanı kabul etmeseydi asla Benan'ın tayin istemesine müsade etmezdi. Bu nişan oyununa ihtiyacım vardı fakat hiçbir zaman Benan'ın üzerinden elimi çekmedim."


Gözleri bu kez Benan'ı buldu.


" Fakat hesap edemediğim, küçük kız kardeşimin bizden daha çok şey bildiği ve bunu benden bile sakladığı oldu. Belki en başından birbirimize açık olsak bunlara hiç gerek kalmayacaktı."


Benan'ın şokda olduğu belliydi.


"Umut" dedi ağladı ağlayacak bir sesle.


Güven veren bir gülümseme ile kardeşinin elini tuttu,


"Şşşş... Konuşacağız hepsini, önce şu işi bi çözelim." derken şefkatle omuzuna dokundu.


"Şimdi konumuza dönelim. Bizim vurulduğumuz saldırı da, ailemin terör örgütüyle iş birliği yaptığını öğrendiğim günden beri bu işin peşindeyim. Adil Bey de, Yavuz komiser de çok emek verdiler. Fakat o kadar çok önümüz kesildi, öyle ummadığımız insanların ihanetine şahit olduk ki. Cenk'in Benan'a zarar vermesine engel olabileceklerini düşünerek yanlış bir hamle yapmışlar. Fakat bunda en büyük yanlış Zerrin Devagil'i unutmuş olmaları."


Benan, Umut'un söyledilerini anlasa da anlamlandıramamış olacak ki,


" Ne demek terör örgütü ile iş birliği..." dedi titreyen sesi ile "Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu Umut? "


Ben bile duyduğum da inanmamıştım, Benan için bunları bilmek büyük yıkımdı. Barlas'ın da bütün çabası onu uzak tutmak içindi ama bir yere kadar saklayabilirdik.


"Seni niye uzak tuttum sanıyorsun Benan? Bu işin içinde daha çözemediğim çok şey var ama en anlamadığım, annemin sana olan düşmanlığı."


Zerrin Devagil kendi kızını harcamak için delice bir çaba içindeydi. Buna anlam vermek bizim için çok çok zordu.


"Annem umrumda bile değil, o gece kaç kişi şehit oldu Umut..."


Yerinden kalkıp dolaşmaya başlayan Benan,


"Barlas..." dedi çaresizce ondan medet umar gibi. Barlas gözlerini kaçırınca,


"Bunun için anlatmadın, bunun için kabul ettin nişanın sürmesini..."


Söylediklerinden birşey anlamasam da işin derinliğini Barlas'ın dolan gözlerinden anladım. Ayağa kalkıp Benan'ın önünde durduğunda ikisinin acı dolu bakışmasını, ikisinin gözlerinden aynı anda akan göz yaşlarını gördüğümde benim bile içim yandı. Boran'ın elimi tutuşuyla ağladığımı fark ettim.


Benan, Barlas'a sarıldı,


"Yiğit Alp, Arif, Sedat..." dediğini anladım hıçkırıkları arasında. Barlas onu sakinleştirmek için dışarı çıkardı.


Adil Bey dolan gözlerini saklamaya çalışarak,

"Derya hanım, ben o gece doktor, hemşire, asker birçok mesai arkadaşımı kaybettim. Barlas ve Umut'ta ölümden döndü. O ailenin elinde şehitlerimizin kanı var. Tüm samimiyetimle özür dilerim, ne Boran beye, ne de Barlas'ın kız kardeşine zarar gelsin istemedik. Şuanda da kimbilir kaç insanın hayatını mahvediyorlar. En son planlarının tüp bebek merkezleri üzerine olduğundan şüpheleniyoruz." dediğinde kaşlarım havalandı.


" Nasıl yani? Burdan nasıl bir çıkarları olabilir ki? "dedim.


Adil Bey sorumla acı bir gülümseme sundu bana,


" Avukat hanım, hüküm yiyeceğini bilen birine ümit vermek sizin sektörde para kazandırır. Bizde ise şifa vaad ederek, ümit vererek insanlara her türlü düzen bazlığı yutturursun. Aklının almayacağı oyunlar dönüyor." deyip Umut'a baktı, onun onayıyla devam ettiğin de duyduklarım daha da korkunçtu.


" Kıbrıs da sperm bankası ile bebek sahibi olunabiliyor ve Güngörenlerin takıldığı en büyük sorun sperm bağışı. Bu aile Türkiye'nin heryerinde Tüp bebek merkezleri olan Devagiller ile ortak oluyor. Bu ne demek biliyor musun?" dedi gözlerimin içine bakarak.


" Bir erkek, hiç haberinin olmayacağı çocukların babası olabilir." dedi Hanzade onu tamamlayarak.


" B-Bu çok korkunç... "dedi Boran ilk defa kelimelerin diline dolandığına şahit oldum. "Buna engel olunması lazım." diyerek sandalyesinde tüm bedenini bana döndü.


Umut göz ucuyla Hanzade'ye bir bakış attı,


"Evet çok korkunç! Birilerinin de elini taşın altına koymadığı gibi üstüne tespit yapması çok manasız."


Hanzade'nin gözlerinden geçen kırgınlık dikkatimden kaçmazken, bu ikilinin garip bir enerjisi vardı. Öyle ki Umut'un bakışları yanındaki kadına hiç değmezken, doktor hanım kaçamak bakışlarla gözlerini sürekli Umut'a değdiriyordu.


"Umut..." dedi titreyen bir sesle...


Umut ise bana dönerek,


"Avukat hanım" dedi Derya demek yerine. "Delillere ihtiyacımız var, Benan'ı da bu oyundan çekip çıkaracağım, kardeşlerimin mutluluğu herşeyin üzerinde benim için. Artık Barlas yanında içim onun adına rahat. Bu süreçte kötü ben olmuş olsam da sonuca değdi."


Kendini kötü etmek pahasına kardeşi için göze aldıklarını takdir etmemek elde değildi. Umut kötü biri değildi, sadece fazla kapalı kutuydu. Bana olan takıntısını yenmiş görünüyordu. Boran ile aralarında garip bi restleşme hissetsem de, toplantının sonlarına doğru ikisi de daha ılımlıydı. Artık bir sonuca bağlanmasını umarak konuya tekrar dahil oldum,


" Elimizde ki delilleri sizinle paylaşacağım. Bu duyduklarınız korkunç gelmiş olabilir ama o hastanede yapılan daha bir çok usulsüz iş var. Organ mafyası ile iş birliği, kadavradan organ nakli, devletle olan anlaşmaları kötüye kullanarak, yapmadıkları test ve tahlillerden elde ettikleri astronomik rakamlar gibi."


Söylediklerim hepsinin gözlerini büyüttüğün de Umut,


" Bunların da farkındayım fakat büyük balığı yakalayana kadar görmezden gelmek zorundayız. Belgelememe asla imkan yoktu, çünkü benden titizlikle saklıyorlar. Ancak bunları ele geçirmiş olmanız, bizim için büyük bir koz. Teşekkür ederim."


Samimi teşekkürüne karşı,


"Bana değil, bir tek kendini akıllı sanan Zerrin Devagil'e teşekkür etmelisin. Açığını bulmak zor olmadı." dediğim de ortamda ki gerilim fark edilir şekilde azalmıştı.


Adil Bey araya girdiğinde,


"Fazla mütevazi olma avukat hanım, zira ben seni çok hafife aldığımı Yavuz'a silah çektiğin de anladım."


Boran'ın üzerim de dolanan gözlerini hissetsem de onunla göz göze gelmedim.


"Bunları geçip bundan sonra nasıl bir yol izleyeceğimizi konuşsak." dedim lafı değiştirerek.


Bu sıra da Barlas ve Benan masada ki yerlerini aldılar. Gözlerim arkadaşımın yeşil gözlerindeki hüzne daldığın da Umut,


"İki aile de bu ortaklığın devamın da ısrarcı, Cenk'i kim korkuttuysa oldukça başarılı olmuş ki meydanda yok. Fakat Zerrin Devagil'in bu evliliği olduracağına dair inancı tam. Hatta son kozumu oynarım gerekirse dediğini bile duydum ama bu son kozu nedir bir fikrim yok."


Boran küçük bir öksürük ile boğazını temizledi,


" Ailem ve aşiretim benim vurulduğumu bilmiyor. Ama annenize aşiretimin Cenk'in peşinde olduğunu söyledim. Bu korku uzun bir süre onları uzak tutmaya yeter. Biz kısa bir süre sonra Mardin'e döneceğiz fakat Barlas kardeşimin ve ailesinin güvenliği bundan sonra bana ait. Sizin de bu işi masum insanları dahil etmeden çözmeye çalışacağınızı düşünüyorum."


Yavuz bu sözlerden hoşlanmamış olacak ki,


" Size gerek yok biz güvenliği sağlarız. Burası Mardin değil Boran Ağa." dedi saçma bir özgüvenle.


Boran onun bu saçma çıkışına karşı sanki Yavuz bizi duymuyormuş gibi bana dönüp,


" Bu akıllanmamış." deyip güldü. Ardından Yavuz'a dönüp,


"Size mâni olacak değiliz, siz sağlayın güvenliği, biz sizinkileri de koruruz." dedi dalga geçer gibi. Niyetimiz tabii ki emniyet güçlerine haksızlık etmek değildi. Fakat onların ön göremediklerini sorunlar yüzünden daha fazla canımız yansın istemiyorduk.


"Derya hanım eşiniz tavrı hiç hoş değil, bir hukuk insanı olarak siz müdahale edin isterseniz." dedi topu bana atarak.


Boran'ı hiç tanımadığı gibi asla anlamaya da çalışmayan adama diyecek çok bi sözüm yoktu,


"Yavuz Bey eşimin tavrını anlamamakta ısrar eden sizsiniz. Daha iki gün önce Zerrin Devagil kapımıza dayandı. Acaba koruma polisleriniz onların karşısına çıkıp ne söyleyecekti. Bırakın Boran ağa ve aşiret korkusu onları uzak tutsun. Biz de rahat rahat kuyularını kazalım."


Masada kısa bir süre sessizlik oldu. Adil Bey yaşının getirdiği tecrübe ile daha uzlaşmacı yaklaştı bu kez,


" Derya hanım doğru söylüyor, bizi bilmemeleri lazım. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, Boran bey kendinize tam bir hanım ağa bulmuşsunuz."


"Teşekkür ederim Adil Bey, Avukat hanım rabbimin en güzel emanetidir. Onunla beraber Benan da, Barlas da artık benim kardeşlerim onlar istemediği sürece elimi üzerlerinden çekmem söz konusu bile olamaz."


Avukat hanım deyip benim işimi, hanım ağalıktan önde tutması ve kimsenin adına karar vermeden korumaya çalışması Boran'ı tanımayan ve ön yargıları gözlerinden okunan Yavuz ve Hanzade'ye cevap olurken, esas ağa bozuntusu deyip esip gürleyen Umut'tan eser yoktu. Bu ikisinin burdan önce bir karşılaşması oldu da benim mi haberim yoktu acaba?


Toplantı sona ererken benim elimdeki delilleri en kısa zamanda onlara ulaştıracağım konusunda anlaşmıştık. Burdan sonrası Umut ve ailesi arasında çetin bir savaş olacaktı belli ki. Benan'ın burdan en az zararla çıkmış olması içimi ferahlatırken, Barlas'a güvenim tamdı.


Odadan çıkmak için kapıya yöneldiğimiz sıra da,


"Biraz konuşabilir miyiz?" diyen Umut ile durmak zorunda kaldık. Ne konuşacağımız hakkında bir fikrim yokken onun sözünün Boran'a olduğunu anladım,


"Öncelikle Benan için yaptıklarına teşekkür ederim. O gün orada olmasan dönülmez yollara girmiş olacaktık."


Boran sadece teşekkürünü kabul ettiğini belli eden bir baş hareketi ile geçiştirdi onu, konuşmanın uzamasını istemediği belliydi ki bu anlayabildiğim bir durumdu. Fakat Umut devam etti,


" Ayrıca ikinizden de özür dilerim, yaptığım şey çok çirkindi. Bana uymaman en güzel cevap oldu benim için."


Kaşlarım çatıldığında,


"Neyin özrü bu?" dedim gözlerim Boran ve Umut arasında gidip gelirken,


"Haberi yok mu?" dedi Umut hayret içeren bir tonda. Büyük bir çam devirmişti belki de.


"Haberi olsa senin de burnun kırık olurdu doktor." diyen Boranla bakışlarım onu buldu bu ikisi neden bahsediyordu ki. Meydan okuyan hali ile bu durumdan çok keyif aldığı belliydi.


Barlas ve Benan da bakışlarını benden kaçırdığında birşeyler gizlediklerinden emin oldum. Umut başını mahcup bir ifadeyle eğdiğin de Boran devam etti,


"Benan abini isteme törenine davet etmeyecek misin?"


Arkadaşımın yeşil gözleri ışıltı ile pırıldarken hayran olduğum kara gözleri beni buldu,


"Gidelim mi hanım ağam?"


"Seninle evde hesaplaşacağız Boran ağa." dediğim de küçük bir reverans ile beni kapıya yönlendirdi.


Şaşkınlığını atamayan arkadaşlarımızı geri de bırakırken sessiz bir yolculuk ile eve vardık.


Oturma alanı olarak kullandığımız geniş hole girdiğimiz de çanta mı ve ceketimi kapının yanındaki askılığa astım. Ellerim belimde arkama döndüm, ceketini koltuğun kenarına bırakmış meraklı bir bekleyiş içinde bana bakan Boran ile göz göze geldik.


Aramızda ki mesafeyi azaltıp karşısına dikildiğimde tek kaşım havadaydı. Ne diyeceğimi bilemeyerek gözlerimi kapatıp dudaklarımı birbirine bastırdım. Resmen birlik olup benden birşeyler gizliyorlardı. Derin bir nefesi ciğerlerime çekip gözlerimi açtığım da zindan karası gözlerinin esiri oldum.


Üzerimdeki etkisinin fazlasıyla farkındaydı. Aklımdakiler uçup giderken, bir anda neye kızdığımı hatırlamaya çalışacak kadar dikkatimi dağıtmıştı. Bocalamamı fark ettiğin de dudağının kenarı tembelce kıvrıldı. Gülümsemesi anında gardımı düşürürken, beni nasıl ekarte edeceğini çok iyi biliyordu. Belimden kavrayan kolu ile ayaklarım yerden kesildiğin de sırtım duvarla buluştu. Dudakları dudaklarımı esir alırken baskın öpüşüne karşılık vermekte zorlanıyordum. İkimiz de aklımızı kaybetmiş gibi birbirimize doyamadığımız da yetmeyen nefesim bizi ayırdı. Büyük elinin için de kaybolan yüzümü okşarken nefeslerimiz birbirine karışıyordu.


Kesik nefesi düzene girmeden,


"Cihana meydan okuyan kadınımın, bana karşı koyamaması aklımı başımdan alıyor. Seni hissetmek, her zerrenin benim için yandığını görmek... Ben çok şanslı bir adamım Derya."


"Sana yenilmek hoşuma gidiyor." dediğim de aynı istekle dudaklarıma kapandı. Yerden kesilen ayaklarım beline dolandığında aşkın en güzel yenilgi olduğunu biliyordum.


✨✨✨✨✨


Ertesi gün güzel bir kahvaltının ardından, Barlas, Boran ve ben kız isteme merasimi için alışverişe çıktık.


Elindeki uzun listeye göz gezdiren Barlas,


"Derya bunları seçmem de yardım edersin değil mi? Hatta sen seç hazırat kasa da görüşelim."


Barlas arabayı kullanırken, Boran da onun yanındaydı bense iki koltuğun arasına başımı uzatmış elindeki listeyi görmeye çalışıyordum.


"Bakabilir miyim o listeye?"


Elindeki kağıdı bana uzattığında ışıklara geldiğimiz için durmuştuk.


Çiçek

Çikolata

Pike takımı

Yatak örtüsü

     ....


Uzayıp giden liste sayfa dolusuydu.


"Bu listeyi Nermin Sultan mı verdi?"


Aynadan bana baktı,


"Yoo ben İnternetten buldum. Bir iki arkadaştan da teyit ettirdim. Sen de bir göz at eksik birşey varsa ekleyelim." dediğin de heyecanı, bütün detayları düşünmeye çalışması yüzümde bir gülümsemeye dönüştü.


"Şimdi, şöyle yapıyoruz." deyip listeden çiçek ve çikolata yazan kısmı koparıp Barlas'a uzattım.


" Sen sadece bu ikisi ile ilgileniyorsun damat bey, bir de nişanlın ile uyumlu giyin yeter. Gerisi bende." dediğim de hemen itiraz etti.


"Öyle olmaz Derya lütfen."dedi tüm ciddiyetle.


" Bunlar zaten kız çeyizinde olması gereken şeyler Barlas. Ben bunları Benan adına alacağım. Sen olmasan bu kadar detaylı bir liste bulamazdım teşekkür ederim."


" Bunu kabul edemem, hem bunları istemede erkek tarafı getiriyor."

dediğinde işin inada bineceği belliydi.


"İyi bende erkek tarafıyım şuan da, hem kabul etmezsen kızı istemem o zaman."deyip geriye yaslanıp kollarımı bağladım.


Boran sessizce dinlediği sohbete dahil oldu.


"Derya, Benan'ın ablası sayılır, onu da anlaman lazım Barlas. Biz hem kız tarafıyız, hemde erkek tarafı."


"Tamam hanım ağam. Sen nasıl diyorsan öyle olsun." dedi pes ederek.


Listedekileri alabileceğim bir mağazaya beni bırakıp çiçek çikolata işini halletmeye giden ikilinin ardından baktım. Biz bu heyecanları yaşatamamış olsak da Barlas'ın heyecanını paylaşmak beni mutlu ediyordu.


Benan'ın zevkine göre bütün Listedekileri alıp süslettiğim de, korumalar paketleri arabaya taşıdı. Beyler geldiğin de kalanları da yükleyip eve geçtik.


Akşam üzeri Barlas jilet gibi bir takımın için de kapımızı çaldı,


"Evden kovuldum." dedi yüzünü düşürerek "isteme saatine kadar burda takılabilir miyim?"


"Şu damada yapılan muameleye bak, Derya bu kızı istemesek mi?" diyerek içeri seslenen Boran'ın durumdan çok keyif aldığı belliydi.


Müdahale etmek için mutfaktan çıktım,


"Gel Barlas, kız evi naz evi derler. Boran ağa bu durumlara düşmediği için anlamaz seni..." dedim laf çarparak, bunu niye yaptığımı ben bile bilmezken, Boran'ın kaşları havalandı.


Lafı değiştirip,


"Size tuzsuz birer kahve yapayım, strese iyi gelir." diyerek tekrar mutfağa geçtim.


İkili koltuklara geçtiklerinde koyu bir sohbete başlamıştı bile.


Kahveleri ikram edip yanlarına oturduğum da,


"Derya biliyor musun bugün Benan'ı ilk gördüğüm günün üzerinden tam beş yıl geçmiş. Hiç olmayacak dediğim günlerden, bugüne geldiğime hâlâ inanamıyorum."


Heyecanı gözlerinden belliydi. Boran başını bana çevirdiğin de ne düşündüğünü biliyordum. Biz tanışalı bir yıl bile olmazken karşımıza da ki adam sevgisine çok emek vermişti. Bu ikimizin yüzünde de buruk bir gülümsemeye dönüştü.


" Benan ile tanıştığım da onda iki karakter gördüm Barlas, birincisi uyumlu, sakin, zıtlaşmak istemeyen bir genç kızdı. İçinde ki asi kız zor anlarda hep devreye girse de onu güzel saklıyordu. Arkadaşlığımız ilerleyince aslında onun ikinci kız olduğuna emin oldum. Birinciyi oynamaya zorlanmıştı." deyip gülerek aklıma gelen hatırayı anlattım,


"Hele bir gün kendisine ilgi gösteren ama çapkınlığı ile bilinen askere oynadığı oyunu anlatınca dedim ki bu kız kesinlikle ikincisi. Çok akıllı, cesur, ama bi o kadar da kırılgan."


"O oyunu oynadığı gece sabaha kadar uyumadım ben..." dedi o günü yaşar gibi bir sinirle.


"Senin Benan'ı sevdiğini sizi ilk gördüğüm gün anlamıştım. Buraya taşınmak için ikna etmemin sebebi de buydu. Bu akşamdan sonra gönül rahatlığı ile evimize dönebiliriz. Gözüm arkada değil, ikinizin de birbirinize çok iyi bakacağını biliyorum."


Barlas'ın yüzünde yorgun bir gülümseme oluştu,


" Gözünden bile sakınacağıma şüphen olmasın."


Saat ilerleyince hazırlanıp evden çıktık, alt kata inecek olsak bile hepimiz çok heyecanlıydık. Boran elindeki çiçek ve çikolatayı Barlas'ın eline tutuşturdu.


"Oooo çok yakışıklı oldun damat bey."


Barlas elindekileri rağmen cebindeki mendili ve kravatını düzeltip ikimize baktı onay bekler gibi...


"Korkmaaaa... Alıcaz kızı." dedim rahat bi tavırla amacım onu da biraz olsun rahatlatmaktı ama için için ben de çok heyecanlıydım. Korumaların elindeki paketlerden hafif bir tanesini Boran'a verdim, ben de bi tane aldığım da tam olarak hazırdık.


Zile dokunduğum da içerde bi koşuşturma başladı.


"Geldileeerrr..." diyen ses Yasemin'in sesiydi. Hepimizin yüzünde bir gülümseme belirdi. Bu kızın enerjisi tüm evrene yeterdi.


Tam ikinci kez zile basmak için hareketlendiğim de kapı açıldı.


Bordo uçuş uçuş elbisesinin içinde, omuzlarına dökülmüş dalga dalga saçları, gözlerinin yeşilini en güzel tonuna taşıyan makyajı ile ışıltılı gözlerle bize daha doğrusu Barlas'a bakan Benan'dan ben bile bakışlarımı çekemedim.


Barlas'ın da büyülenmiş gibi ona baka kaldığını fark edince bu romantik anın mecburi katili olup küçük bi öksürükle ikiliyi Dünya'ya döndürdüm.


Elindeki çiçek ve çikolatayı gözlerini alamadığı kadına zarifçe uzatıp içeri girdiğin de biz de Barlas'ı takip ettik.


Salona geçene kadar bizi karşılamak için koridor boyunca sıralanmış Semih amca, Nermin Sultan, Yasemin, Umut, Kaan, Hakan ve hatta Melih'i görünce gözlerim büyüdü.


"Bu kadar kalabalık olacağınızı bilseydim destek kuvvet çağırırdım." dedim sanırım biraz gözüm korkmuştu.


El ele tutuşmuş olarak bize bakan ve en son Boran vurulduğun da hastane de gördüğümü hatırladığım genç bir çift bize gülümsedi. Yasemin'e benzettiğim esmer güzeli genç kadın,


" Biz de oğlan evi sayılırız. " deyip göz kırptı.


"Sağol Sevinç, siz de olmasanız kimsem yokmuş diyen Barlas'a da hak verdim. Kendi anne babasından kız istemekte herkese nasip olmazdı sonuçta.


Sevinç'in eşi Boranla selamlaşınca şaşkın bakışlarım onları buldu bu kez,


" Derya hanım, tüm Mardin ağalarına korku salmışsın. Bu kalabalık seni korkutmaz." dediğinde bunları nerden bildiğini sorgulayacak durumda değildim. Zarif bir gülümseme ile İltifatına karşılık verdim.


Nermin Sultan ve Semih Amca bizi salona yönlendirince elindeki kutuyu Yasemin'e uzattım.


Salon bu kadar insanı nasıl alıcak diye hesap yapan beynimi engelleyemezken içeri girdiğim de baş köşede ki koltuklara kurulmuş bana bakan iki çift göz ile asıl şoku yaşadım. Bakışlarım Boran'a döndüğün de onun da bu sürprizden habersiz olduğu belliydi.


Bayram babam ve Dilber hanım bize gülümseyen gözlerle bakarken, dudaklarım aralandı,


"Baba..."


Evet Mardin'i özleyenler

için Bayram ağamız geldi.


Derya kız isteme işinden alnının akıyla çıkabilecek mi?


Derya'nın içinde kalmış bazı duygular var belli ki. Boran ağaya Derya'yı tekrar isteyelim mi?


Son olarak bol bol yorum yapmayı ve


⭐⭐⭐⭐⭐ dokunmayı unutmayın...

Bölüm : 01.08.2024 10:36 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...