"Ağam dayan, ben Derya hanıma kötü haber veremem!" dedi Murat hızla araba kullanırken.
Bekir ateşini düşürmek için üstündekileri çıkarıyordu. Bi yandan da ıslattığı havluyu yüzünde kollarında gezdiriyordu.
Murat çalan telefona bakıp açtı,
"Devran ağam sınıra bi saat yolumuz kaldı. Durumu aynı ateşi daha yükselmesin diye uğraşıyoruz." Dedi.
"Ambulans hazır, Derya'ya haber versem mi bilemedim." dedi çaresizce.
"Sen daha iyi bilirsin ağam ama durum kötü, bilmesi iyi olur. Birden böyle görmesindense hasta olduğunu bilse daha iyi." Deyip sustu.
"Doğru dersin Murat. Bekliyorum sizi." diyen Devran sıkıntılı bir nefes verip telefonu tekrar kulağına götürdü.
Derya yerinde duramazken salonun ortasında dönüp duruyor bütün ev ahalisi de sessizce onu izliyordu. Elindeki telefonu sık sık kontrol ederken sanki zaman akmıyordu.
Çalan telefonunda Devran'ın ismini gören Derya hızla açtı.
"Devran" dedi titreyen sesiyle,
"Derya bulduk." Dediğinde Derya ömrümce daha büyük bir müjde duymadığı düşündü.
Elindeki telefonla saatlerdir yaşadığı gerginliği, yorgunluğu ilan eden bedeni kendini sedire bırakırken,
"İyi mi?" dedi. Devran bulduk diyordu ama sesinde bu durumun neşesi yada huzuru yoktu.
"Murat sınıra doğru yola çıktı. Biraz ateşi olduğunu söylediler. Ben tedbiren ambulans ile bekliyorum. Hemen Mardin'e getireceğim." Dedi.
"Beni habersiz bırakma Devran." Demekten başka elinden bir şey gelmedi.
"Tamam bacım." Deyince,
"Sağol " deyip kapattı.
Herkes Derya'nın ağzından çıkacak sözlere odaklanmıştı.
"Bulundu." dedi sakin olmaya çalışarak "Ateşi yüksekmiş Devran ambulans ile bekliyormuş, hemen hastaneye getirecek."
Bir nebze olsun rahat nefes alan ev halkı şükür ederken. Dilber hanımın gözlerinden akan yaşlar uzun zamandır korumaya çalıştığı soğukkanlılığının onu ne kadar yorduğunu gösteriyordu. Zeynep babanne dualar ederken. Derya odasına geçip Boran için küçük bir çanta hazırladı. Kendisi içinde bişeyler koyup arabaya yollamak için aşağı indi.
Zeynep peşinden gelince sarıldılar birbirlerine,
"Bulundu ya, iyileşir Zeynep o beni bırakmaz." dedi elindeki çantayı şöförle arabaya yollatırken.
Sanki gelen telefon Derya'yı eski haline ışınlamıştı.
"Derya abla idolümsün kendini toparlama hızın, kriz yönetimin yeni tabirle tam bir Alfasın." deyip kıkırdadı.
"İçimden bir ses 'bundan sonrası daha zor olucak güçlü ol Derya' diyor" deyip acı gülümseme sundu Zeynep'e.
"Abimle ikinizi asla bir arada düşünemezdim. Hatta seni Benan'ın abisi Umutla yakıştırıyordum" dediğinde Derya ters ters bakınca "Neee yalan yok bende." diyerek ellerini iki yana açtı.
"Bu teorini neden bana söylemedin acaba? " Diye çıkıştı.
"Onların aileden uzak durmak en iyisi, sende onun için uzak durmadın mı?" Dedi şakayla karışık.
"Evet Zerrin hanım büyük etken ama sevdiğim için kimlerle savaşıyorum bak etrafına" deyip konakta gezdirdi gözlerini. "Umut'a hiç o gözle bakmadım. Ben bilmeden hep Boran'ı beklemişim Zeynep."
"İyi ki Derya abla, senden başkası ile abim mutlu olamazdı zaten." Deyip gülümsedi,
"Abine fena yanığım görümceciğim." deyip göz kırptı.
"Ben de kardeşine" diyip koluna girdiği Derya ile mutfağa adımladı.
"Şimdi bişeyler yiyip güç topluyoruz. Sonra Konak dolusu insan karıma bakamadınız mı demesin Boran Ağa." Derken Derya'nın önüne konakta ne yiyecek varsa yığıyordu.
Boran sınıra gelen araçtan hızla ambulansa aktarılarak yola çıkıldı. Hemen serum bağlayan görevli,
"Acele edin havale geçirebilir." diye şöförü uyarırken ateş düşürücü enjekte edip hızla kana karışması için serumu kontrol eden silindiri çevirdi.
Ambulansın geleceği hastaneyi Derya'ya haber veren Devran. Ambulansın açtığı yolu aynı hızla takip ediyordu.
Hastane kapısında bekleyen Hanoğlulları, bulunmasına sevinemeden hasta olduğunu duymanın üzüntüsünü yaşıyordu. Herkes bir kenarda sessizce dua ederek beklerken ambulansın sireni ile dikkatler kapıya yöneldi. Derya koşarak gelen ambulansın arka kapısına varmıştı bile. Kapılar açıldı sedye üzerinde yatan adam Boran mıydı? Derya dolan gözlerinden akan yaşlara mani olamadı. Saçı sakalı birbirine karışmış, yüzü çökmüş, göz altları kararmıştı.
"Boran..." deyip elini uzatsa da
"Çok ateşi var acil müdahale lazım." diyen görevliler hızla onu içeriye almıştı.
Zeynep ve Selma hemen yanına gelip destek olurken, ambulansı takip eden Devran ve Murat'ta hastaneye ulaştı.
Hepsi içeri geçip beklemeye başladılar. Zaman geçmiyordu sanki.
" Devran bu kadar kötü olduğunu bana niye söylemedin?" dedi Derya.
"Dilim varmadı." dedi üzgünce
"Nerde buldunuz?"
"Dağ başında bir çoban kulübesindeymiş. Onu gören çoban telefonu açıp bize ulaşmak istemiş ama hemen almış telefonu elinden. Belki kısa bir anlığına o telefon açılmasa..." devam edemedi Devran. Şimdi de durum iç açıcı değildi. Boran kendine ne yapmıştı böyle, bu kadar yıkılacak ne yaşamıştı.
Derya'nın aldığı nefes ciğerlerine ulaşmıyordu sanki. Şimdi her zamankinden dik duracak, her zamankinden güçlü olacaktı. Boran'ın ona ihtiyacı vardı, kaçsa da gitsede onun yaralarını sarıp iyi edecekti. Hikayeleri daha yeni başlamışken Boran onu bırakıp gidemezdi ki...
Zaman geçmiyor, dakikalar akmıyordu, içeriden gelecek haberi bekleyen aile üyeleri herbiri bir köşeye çökmüş çaresiz bekleyişi sürdürüyorlardı.
Dilber hanımla karşı karşıya sandalyeler de oturan Derya kadının gözlerini üzerinde hissetse de ona bakmıyordu. Bu kadın nerden biliyordu ki Elif'in ilk bebeği aldırdığını. Bunu artık konuşmaları gerekiyordu. Boran gözlerini açsın iyi olsun. O konakta gizli saklı hiçbirşey kalmayacaktı. Kim ne iş çeviriyorsa, kim neyi gizlemişse artık anlatacaktı.
Geçen bir buçuk saatin sonunda kapıda görünen doktorla hızla ayaklandılar. Etrafında toplanan insanların hangisini muhatap alacağını bilemeyen doktor.
"Boran Beyin yakınları..." dediğinde Derya atıldı hemen,
"Ben eşiyim doktor bey durumu nasıl?"
Doktor mavi gözleri ağlamaktan kızarmış olmasına rağmen hala pırıl pırıl bakan kadına çevirdi yüzünü.
"Boran bey şiddetli bir zatürre geçiriyor. Bunun yanında uzun zamandır vucudü gıdasız kaldığı için hastalıkla savaşmakta zorlanıyor. Biz serumla beslemeye başladık, ateşi şimdilik kontrol altında fakat bu durum nasıl sonuçlanır Boran beyin direncine ve savaşmasına bağlı."
"Görebilir miyim?"
"Görebilirsiniz fakat uyutuyoruz. Çok kalmayın yanında."
"Teşekkür ederim doktor bey."
Küçük bir tebessüm sunan doktor yanlarından ayrılırken,
Hemşire Derya'nın hazırlanması için onu içeri aldı. Üzerine sterilize kıyafetleri giyen kadın Boran'ın yanına ulaştı sessizce.
Yanındaki sandalyeyi çekip yanına oturdu.
Ne diyeceğini ne söylemesi gerektiğini bilmeden oturdu bir süre eli elinin üstüne gittiğinde hâlâ ateşi tam olarak düşmeyen adamın elleri soğuktu.
"Bi tanem, beni duyuyor musun bilmiyorum? Sadece bilmeni istediğim bişey var. O defterde ne yazarsa yazsın, kim ne söylerse söylesin. Sen ve ben hep biz olacağız. Ben senin yaralarını yine saracağım." deyip elini alıp yanağına koydu.
"Boran biz birbirimizi çok geç bulduk şimdi beni yarı yolda bırakamazsın. Ne olursa olsun savaşmalısın. Sakın beni yarım bırakma. Sakın beni bırakıp gitme." Dedi gözlerinden akan yaşlar Boran'ın soğuk parmaklarına döküldü.
Gelen hemşire,
"Artık çıkmanız gerekiyor" deyip Derya'yı uyardı.
Yanağına koyduğu elinin içini öptü. Gamzesinin üzerine uzun bir öpücük bıraktı. Sonra elini okşayıp çıktı yanından.
Yoğun bakım odasından çıkan Derya'yı Bayram ağa bekliyordu.
"Nasıl?" dedi yorgun sesiyle.
"İyi değil, ama iyi olacak" deyip sarıldı saçları kırlaşmış adama.
"İnşallah kızım, inşallah Deryam" dediğinde geriden gelen sese döndüler beraber,
Üzerinde doktor önlüğü ile Boran yaşlarında ki genç doktor Bayram ağaya elini uzattı,
"Bayram amca nasılsın?" dediğinde gözü bir yandan da Derya'nın üzerindeydi.
"İyi değiliz Sedat, Boran yoğun bakımda onun için burdayız."
"Geçmiş olsun, neden yoğun bakımda doktoru kim? Faydam dokunur belki."
"Zatürre geçiriyor ateşi çok yüksek" dediğinde araya giren Derya,
"Baba ben Zeynep'in yanına gidiyorum." Deyip uzaklaşacaktı ki,
"Hanım efendi kim?" diyen adam merakına yenik düşmüştü.
"Akıl kalmadı Sedat oğlum, gelinim Derya, Boran'ın eşi." Derya'ya dönüp "Sedat oğlumda Boran'ın arkadaşı ama aslında psikolok kendisi." deyip onları tanıştırdı.
"Memnun oldum Derya hanım, açıkçası Boran'ın evleneceğine hiç ihtimal vermemiştim. Şaşırdığımı itiraf etmem lazım." dediğinde Bayram ağa araya girdi.
"Vallahi senin benim yapamadığımızı Derya yaptı. Yeniden hayata bağladı oğlumu." Dedi minnet dolu gözlerle Derya'ya bakarak.
Acı bir tebessüm sundu Derya,
"Baba bence yeni başlıyoruz, bundan sonrası hiç kolay olmayacak." Dedi.
"Derya hanım odamda bir kahve içsek Boranla ilgili konuşmak istediğim şeyler var." diyen doktorla
Derya teklife şaşırsada psikolok gözünden Boran'ın durumunu değerlendirmek faydalı olabilirdi.
"Ben sizi birazdan ziyaret etsem Sedat bey, Babamla konuşmak istediklerim vardı." Deyip adamın hakkında bilgi almak için fırsat buldu kendine.
"Peki, odam alt katta koridorun sonunda." tekrar elini uzatıp vedalaşarak ayrıldı.
Derya soru dolu gözlerle Bayram ağaya döndü.
"Gel kızım şöyle oturalım." deyip bekleme salonuna yönlendirdi Derya'yı.
"Bu adam Boran'ın arkadaşı mı? Doktoru mu?" Dşte sordu Derya.
"Hem arkadaşı, hem doktoru. Boran'ı tedaviye ikna edemeyince Sedat'ı, Devran'ın arkadaşı olarak tanıtıp Boran için fikrini aldık. Arkadaşlıkları ilerlerse de tedaviyi istememesi Sedat'ın da elini kolunu bağladı."
"Baba sen gerçekten elinden gelenin fazlasını yapmışsın." deyip elini Bayram ağanın elinin üstüne koydu.
"Yaptım kızım, seni de çok zorladım. Hiç yapmam dediğim şeyleri yaptım. Oğlumun yaralarını saramadım, bak yine başa döndük."
"Ben doktor beyle görüşeyim. Sen de üzülme Boran iyi olacak." deyip sarıldı gözleri dolan adama.
Alt katta Sedat beyin odasını buldu.
Kapıyı tıklatıp içeri girdiğinde, sedat sandalyesinden kalkarak güler yüzle Derya'yı karşıladı.
" Hoş geldiniz Derya hanım."
"Hoş buldum doktor bey."
"Boran'ın dosyasını inceledim. Bu kadar ağır hastalanmayı nasıl başardı doğrusu merak ediyorum?" Dedi konuya geçerek.
"Eskiden kalan ve yeni öğrendiği gerçekler canını çok yaktı." Dedi Derya bu adamın neyi ne kadar bildiğini bilmiyordu.
"Boran hiç bir zaman sorunlarını çözmek istemedi, arkadaşlığımız ilerlerse de onun ağzından laf almak çok zordu. Açıkçası evlenmesine fazlasıyla şaşırdım. Kapılarını hayata o kadar sıkı kapatmıştı ki ben içeri sızamadım." Diyen adam mesleki olarak yeterli birine benziyordu ama Boran duvarları çok yüksek biriydi.
"Boran eski evliliğin de çok yıpranmış Sedat bey, onbeş gün önce de Elif'in ilk bebeklerini kendisinden habersiz aldırdığını öğrendi. Hatta sanıyorum daha fazlası da var ki bizden uzaklaştı. Bulamasaydık sonuçları çok daha kötü olabilirdi" derken dolan gözlerini yukarı bakarak durdurmaya çalışsa da uzatılan mendille beraber akan yaşlara mani olamadı.
Sedat oturduğu koltuktan kalkıp karşısındaki sandalyeye oturdu.
"Derya hanım Boran ağır bir depresyon geçirdi. Bizim tabirimizle majör depresyon" deyip devam etti.
"Majör depresyonda, uyaranlara karşı duyarlılığın azalması, girişim gücünün ve kendine güvenin yitirilerek umutsuzluğun, karamsarlığın güçlenmesi ile beliren ruhsal çöküntü durumudur. Boran eğer ki anlattığınız şeyleri yaşadıysa, bundan sonra işiniz çok daha zor olacaktır. Size karşı da güvensiz olabilir, öz güvenine tekrar kavuşması için tedavi olması gerekir."
Arkasına yaslanıp sıkıntılı bir nefes alıp verdi.
" Size anlatamadığı şeyler olabilir, kendisi anlatana kadar üzerine gitmeyin, önce kendi içinde çözmesine müsade edin. Bu süreçte yanında olun ama sorgulamayın." Dedi hekim kimliği ile.
"Teşekkür ederim Sedat bey, tavsiyelerinizi dikkate alarak hareket edeceğim."deyip ayaklandı.
" Ne zaman ihtiyacınız olursa kapım size açık olucak Derya hanım."
Doktorun odasından çıkan Derya'nın kafası karma karışıktı. Boran'ın neden bu hale geldiğini öğrenmeden nasıl ilerleyeceklerdi. Anlatmasını beklemekten başka yol görünmüyordu.
Kafeterya ya indi, kahve alıp kafasını toplaması gerekiyordu.
Yusuf'un kolunu omuzuna atmasıyla irkildi.
"Ablaların en güzeli, Boran abi iyi olacak yüzün gülsün artık"
Derya gülümsedi sadece Yusuf anlardı onu ne olsa beraber büyümüşlerdi. Hayatın acı sınavlarından beraber geçmişlerdi.
"Sana bir kahve alayım durum analizi yapalım olur mu avukat hanım?"
"Beni tanıyan yakışıklı bir erkek!" deyip güldü.
"Her zaman" diyerek saçlarını havalı havalı geriye attı Yusuf. Amacı tabii ki Derya'nın kafasını dağıtmaktı.
Elinde iki kahveyle gelen kardeşine baktı Derya ailesi iyi ki vardı. Yanlız olmadığına tekrar şükretti.
Serdar'ın sürekli arayıp sorması ve desteği onu yanında hissettiriyordı. Fakat Duru'nun okulunun olması onların Nevşehir'e geri dönmesini gerektirmişti.
Doktorun anlattıklarını kardeşiyle paylaştı Derya. Ne yapacağını bilmezken, Boran'ın ondan da uzaklaşacağı ihtimali canını çok yakmıştı.
"Abla ben anlamıyorum. Bir anne evladına nasıl kıyar. Hem de babasını varlığından bile habersiz bırakarak. Bu Elif denen kadının daha çok kirli çamaşırları vardır. Bu ortaya çıkan kısmı bence. O defterde ne yazıyorsa Boran abiyi darmadağın etti." dedi sinirle.
" O defterde yazanlar belki de ölümünü de aydınlatacak. Kendisi anlatmazsa hiç bilemeyeceğiz." Dedi aklındakini saklamayarak.
" Sen niye taktın bu kadının ölümüne? Bırak bak araştırdıkça size zarar veriyor." Diyen Yusuf ne kadar haklıydı.
"Bilmiyorum Yusuf, sen de haklı olabilirsin. Kurcalamasaydım şimdi mutlu mesut evimizde olacaktık." Dedi içli içli.
"Konakta demek istedin herhalde. Sahii sen o konakta rahat mısın?" Diye sordu fırsattan istifade.
"Boran bize ev almış, bu olay yaşanmadan bir gün önce bana sürpriz yapmıştı." dediğinde yine gözleri doldu.
"Seni çok seviyor iyileşecek merak etme." deyip sımsıkı sarıldı ablasına. Alnına dudaklarını basıp, saçlarını kokladı.
"Bakkkkk buldum kaçakları, aşk olsun abla kardeş kayboldunuz kaç saattir sizi arıyorum" diyen Zeynep sitemliydi.
Derya'nın dolu dolu gözlerini görünce oturup ellerini ellerinin içine aldı.
"Abim çok şanslı bir adam, geçte olsa seni bulduğu için. Seni asla bırakmaz iyileşecek merak etme."
"Hadi yukarı çıkalım. Herkes perişan oldu, ben burdayım siz konağa geçin." dedi.
Derya önden giderken, Zeynep ve Yusuf hemen arkasındaydılar. Üst kattaki bekleme salonuna geldiklerinde doktor ile konuşan Bayram ağanın yanına ulaştılar hızlıca.
"Dediğim gibi Bayram bey, bu iki gün uyutmaya devam edeceğiz. Burada olmanızın faydası yok. Biraz güç toplaması lazım." deyip Derya'ya ve diğerlerine de başıyla selamlayan doktor ordan uzaklaşırken,
"Hadi bakalım herkes konağa doktoru duydunuz. Devran, Yusuf ahaliyi toplayın ben burada olacağım." dedi itiraz istemeyen sesiyle Bayram ağa.
"Ben gitmem baba ben de kalayım." diyen Derya kararlıydı.
"Şimdi kal ama gece konağa döneceksin anlaştık mı?"
"Bu konu da anlaşamayacağımız belli oldu." demesiyle,
Devran, Derya kızıma oda açtır. Boran da yoğun bakımdan çıkacak nasıl olsa yerimiz belli olsun. Buralarda perişan olmayalım. "
" Tamam amca" diyen Devran uzaklaşırken,
Dilber hanım, Havva hala, Selma, Şilan, Zeynep ve Yusuf vedalaşarak ayrıldılar hastaneden. Devran az sonra gelip büyük bir hasta odasına geçirdi Derya'yı. Hazırlattığı valizi getirip yanına bıraktı.
Tekli koltuğa oturan Derya düşünceliydi. Devran hemen yanında ki koltuğa oturdu.
"Sen sinyali takip ettirmesen bulamazdık Derya, ne oldu da bu adam bu kadar dağıldı. Elif çok ketumdur ama istersen tekrar görüşelim."
"Bu işi daha fazla kurcalamak istemiyorum Devran. Bak bilmesek daha iyiydi belki. Canım çok yanıyor. Doktor tekrar depresyona girmiş diyor. Kendisi anlatmadıkça sormayın, sorgulamayın dedi."
"Sen Sedatla mı konuştun?" Dşye sordu.
"Evet, beni bile istemeyebilirmiş. Zaten evlenmiş olmamıza bile hayret etti." dedi üzgünce.
"Sedat, Boran'ı çözmek için çok uğraştı. Hikayeyi iyi biliyor ve doktor olarak güvenirim. Yanlız sana tek söyleyeceğim, sen onun yapamadığını yaptın hemde çok kısa zamanda."
Derya'nın yüzüne umutsuz bir gülüş yerleşti.
"Boran sana çok aşık Derya, dili git dese de gözleri diyemez. İstemiyorum derse, anla ki sadece sana muhtaç. Sakın onun sözlerine alınıp gücenme ne yaşadığını bilmiyoruz. Eskiye dönerse sadece senden değil hepimizden uzaklaşır."
"Sağol Devran iyi ki varsın."
"Sen benim bacımsın, seni üzerse karşısında beni bulur ona göre ayağını denk alsın Boran ağa" diyerek Derya'yı güldürüp ayaklandı.
"Bir şeye ihtiyacın olursa telefon hep açık" deyip çıktı odadan.
Az sonra içeri giren hemşire,
"Boran beyin üzerinden çıkardığımız eşyaları." diyerek poşet dolusu eşyayı kenardaki sehpanın üzerine bırakıp çıktı.
Açtığı poşette o gün giydiği kazağı gördü Derya, nasıl da yakışmıştı gözlerini alamamıştı Boran'dan. Krem boğazlı bir kazak, siyah kot pantolon ve siyah deri ceketiyle tekrar aşık olmuştu sevdiği adama. Nerden bilebilirdi ki öyle güzel bir günün böyle biteceğini. Kazağına sinen kokusunu içine çekti. Pantolonu katlayıp kenara koydu. Acaba defter neredeydi, belki de yaktı, belki de yırtıp yok etti. Aklına gelen fikirle ceplerini karıştırmaya başladı. Pantolonun cebinden sadece çakmağı çıktı. Ceketin cebinden cüzdanı, içinde farklı bişey yoktu. Son kez refleksle iç ceplerini kurcalayan Derya katlanmış bir kağıt buldu.
Açıp açmamakta tereddüt etse de. Merakına yenildi.
Sayfanın köşesindeki tarih altı yıl öncesine aitti. Göz yaşlarıyla ıslanmış
satırları okumaya başladı.
İçimde sadece nefret var, öz evladıma kıydığım için kendimden, onu asla sevmediğimi anlamadığı için Boran'dan, bana karşı bu kadar kör olmasına rağmen sevmekten vazgeçemediğim adamdan nefret ediyorum.
Boran bana aşkla baktığı her dakika ölüyorum. Bana dokunduğunda her zerrem onun adını haykırırken Borana ait olmaktan nefret ediyorum. Bu hikayenin en masumu Boran belki ama aslında tek suçlu da o. Israrla onu sevmediğimi anlamamak için hergün başka bir umutla teselli bulan Boran da benim kadar suçlu.
Özür dilerim bebeğim, kalbim başka bir adama aitken, seni de, beni de Boran'a mahkum edemezdim.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
145.74k Okunma |
11.44k Oy |
0 Takip |
78 Bölümlü Kitap |