NOT: Bu cuma günü özel bölümü atarak Mahalle Abisi'ni bitiriyorum. :)
"Seni çok seviyorum.
Yaşamak kadar çok."
-Nazım Hikmet
(Bir yıl sonra)
"Burası mı hanım kızım?" Dedi taksici abi. Telefonu kapatıp camdan dışarıya bakındım.
"Evet abi, buyurun." Diyerek parayı uzatıp araçtan indim. Taksici adam bavulumu uzatınca teşekkür edip aldım.
Bir yıl sonra yine buradayım.
Şimdi ne oldu diyeceksiniz? Ben nereden nereye geldim?
Ben evime geldim.
Bir yılda neler neler olmadı ki? Hemen anlatıyorum.
Üniversiteye başladım. Evet o yaz tatilinin sonuna gelmiş ve üniversiteye başlamıştım.
Eskişehir'den uzaklaşmak istemediğim için Eskişehir'e yakın yerler yazmıştım. Ve şansıma Ankara çıkmıştı. İlk başlarda çok zorlandım yeni bir şehir, yeni bir okul... İlk zamanlar yurtta kaldım ama oda arkadaşım aptal ve pasaklı biri olunca babamlara yalvar yakar ev tutturdum.
Tamam ben de dağınığım ama bu kadar değildim.
Annemi bir kez daha anlamıştım, bizim pisliğimizi temizlerken ne çektiğini.
Zaten oda arkadaşımdan sorunum olmasa da eve çıkmak için uğraşırdım.
Yurt yaşanacak gibi değildi çünkü.
Evde tek değil, aynı bölümden olan Zeliha ile birlikte yaşıyorum. En büyük şansım oldu Zeliha. Tek başına kira da, ya da evin diğer ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyordum. Zeliha'da o sırada yurdundan şikayetçi olduğunu ev baktığını söyleyince hiç düşünmeden benimle yaşamasını teklif etmiştim.
İlk başta itiraz etse de bir şekilde ikna ettim ve birlikte yaşamaya başladık.
Anneciğim söz bir daha eskisi gibi dağınık biri olmayacağım.
Ben yine dağınık biri olurum sanıyordum ama olamamıştım. Zeliha buna izin vermiyordu çünkü. Kendisi çok, çok, çok az, mini minnacık (!) titizlik hastasıydı.
Gözlüğümü yukarıya iteleyip saçlarımın önüme gelmesini engelledim. Boğazımı temizleyip beyaz bluzumu düzelttim.
"Hadi bakalım Esra," diyerek zili çaldım. Gülümseyerek bir süre bekledim ama kapı açılmadı.
"Allah Allah." Tekrar çaldım ama açılmadı.
"ANNE! BABA! LAN ABİ!" Diye bağırdım. Kendime hakim olamayarak, beni duysunlar diye kapıya çok sert bir tekme indirdim.
Ayağım acımıştı!
Yüzümü ekşittim, "Lan canım acıdı! Ayıca bugün ben geldim nereye kayboldunuz!" Hayret bir şey ya! Ta Ankara'dan ben gelmişim ama kapı açılmıyor. Arkamı dönmüştüm ki kapı hızla açıldı.
"Ne bağırıyorsun kızım!" Dedi abim yükselerek. "Ayrıca tekmenle kapıyı kıracaksın!"
"Açsaydınız o zaman siz de!" Dedim huysuzca, "Tekmelettirmeyin bana bu kapıyı! Canım yandı zaten! Neredesiniz siz! Lan bugün ben geldim ben ben! Nerede benim kırmızı halım!?"
"Boş yapma be! Sesinle kulağımın içine ettin. Kapı için geç kaldım, ama," Kollarını açtı, "Sarılmak için geç kalmak istemem." Dediğinde kahkaha atıp abimin kucağına atladım, gülerek beni etrafında döndürmeye başladı.
"Çok özledim be çirkin!" Dedi daha sıkı sarılırken.
"Ben de seni be huysuz." Dedim gülerek. Yere indirdi. "E artık valizimi alırsın!" Dediğimde gülüp yanağımdan makas aldı, valizimi içeriye çekti.
"Alalım bakalım!" Kapıyı kapattım, "Ta Ankara'dan geldin bunu da yapıvereyim!"
"Aferin!" Diyerek içeriye girdim. Abimin arkamdan, "Aferin diyor bir de!" Dediğini duydum,
"Esra'm! Annem benim!" Diyerek salondan geldi annem, gülümseyip sıkı sıkı sarıldım. "Oh benim pamuk kızım! Çok özledim seni."
"Ben de seni annem." Deyip anneme daha sıkıca sarıldım.
"Aşk olsun anne, Esra'nın yokluğunu hiç aratmadım ben!" Dedi abim sitemle.
"Kıskanma be, ben kız evladıyım." Dedim ona omuzumun üstünde bakarken.
"Ben de erkek evladım."
"Yine başladınız didişmeye he! Az uslu durun."
"Oğlun kaşınıyor sultanım. Ne yapabilirim." Dediğimde kıkırdadı. "Babam nerede?" Diyerek kafamı içeriye uzattım.
"Daha gelmedi, akşama doğru gelecek." Başımı salladım.
Bahçeye çıktığımda daha çok gülümsedim.
"Lan hayırsızlar! Ben geldim! Hiç kim geldi diye kalkıp bakmadınız!" Dediğimde hepsi güldü.
"Gel bakalım Esra'cık!" Dedi Mert, ayaklandıklarında hepsiyle sarıldım.
Mert'le Cansu'nun hala çok güzel bir ilişkileri vardı. İkisi İzmir'de okuyordu. Mert polis akademisindeydi.
"Özlemişim be Esra." Dedi Semih sarılırken.
"Ben de sizi." Dedim gülümseyerek, Semih mimarlık okurken, Ceren öğretmenlik okuyordu. İkisi de Eskişehir'deydi.
Semih'le Ceren her şeye erken karar vermişlerdi. İki üç ay önce nişanlanmışlardı!
Bunlardan hızlısı mezarda aq.
"Akgün, gözlükler yakışmış!" Dediğimde göz devirdi.
"Ya ya! Ne yakıştı ne yakıştı!" Kendisi İstanbul Beykent Üniversitesindeydi. Bilgisayar Mühendisliği okuyordu. Baya da başarılıydı.
Hilal abimden ayrılmamak için burada kalmıştı. Onların ilişkileri de çalkantılıydı. Bir ayrılıp bir barışıyorlardı.
Sonları belli değildi. Her an her şey olabilirdi.
Hilal veterinerlik okuyordu. Hayvanları çok sevdiğinden başka bir meslek seçememişti.
En sona Emir ve Cansu kalınca durdum, "Sizden kurtuluşum yok mu benim?"
"Bir düşüneyim," dedi Emir, düşünür gibi yaptı, cıkladı, "Yok, mezara kadar birlikteyiz kanka."
Kahkaha atıp sarıldım, Emir Bursa'da uçak mühendisliği okuyordu, Cansu tıp öğrencisiydi.
"Hadi oturalım." Hepimiz oturduk.
"Eee Esra, nasıl gidiyor?" Dedi Ceren, bana dönerek.
Derin bir nefes aldım, "Her şey çok güzel gidiyor." Diye mırıldandım.
"Hukuk dersleri nasıl?" Diye sordu Mert göz devirdim. Mühendis ya da Gastronomi bölümü okumak isteyen ben başka bir işe bulaşmıştım.
Hukuk öğrencisiydim!
Evet doğru duydunuz!
"Berbat! Kafamdan da kalın kitapları okuyup ezberlemeye çalışıyorum! İnşallah katkıları olacak." Ben ki ayda yılda bir kitap okurdum ama şimdi... Sürekli bir şeyler okuyordum.
"İleride avukatlığımızı yaparsın artık." Dedi Akgün, sırıtarak.
"Yaparım tabi, ama beleşe değil." Dedim sırıtarak. Gülüşü soldu, göz devirip arkasına yaslandı.
"Aman! Beleşe yapsan ölürsün!"
"Oğlum hayır kurumu muyum ben? Elbette parayla yapacağım hatta sizden daha çok para alacağım." Diyerek sırıtıp arkama yaslandım.
Çağlar'a ne oldu diye soracak olursanız gönlünü aynı okuldan hemşirelik fakültesindeki bir kıza kaptırmıştı. İsmi Aylin'di. Çok bir sohbetimiz olmamıştı ama çok tatlı bir kıza benziyordu.
Sohbet ederken hava çoktan kararmaya başlamıştı, annemlerin bahçeye takmış olduğu lambaları yakmıştık.
"Ben bir mutfağa gideceğim, su alacağım." Deyip ayaklandım, mutfağa ilerlemeye başladım. Hilallerin annesi de gelmişti ve salonda sohbet ediyorlardı.
Mutfağa girdiğimde dolaptan su aldım. Bardağa koyup içmeye başladım.
"Güzelim!" Diye arkamdan bir ses gelince korkuyla arkamı dönüp suyu yüzüne fırlattım.
"CAN! Ödümü kopardın benim!" Dedim öfkeyle, parmağımı damağıma yapıştırıp kaldırırken bardağı tezgaha bıraktım. Can sandalyenin sırtındaki havluyla yüzünü sildi.
"Ya sürpriz yapayım dedim içine ettin Esra!"
"Ben mi ettim!"
"Evet!"
"Sürpriz yap diyen mi oldu be dana!" Deyip gidecektim ki bileğimden tutup kendisine çevirdi, dudaklarını dudaklarıma bastırıp geri çekildi.
"Çok özledim seni." Gülümsedim.
Of hemen sinirimi yatıştırdı!
Can, bu sene ani bir kararla üniversite sınavına girmiş ve kazanmıştı. Artık meyhaneler sokağında çalışmıyordu. Tercihlerine Ankara yazmıştı ama tutmamıştı. O da Denizli'de okuyordu.
Birden ne oldu da sınava girmişti anlamamıştım, o da bana, "Annem üniversite okumamı çok istiyordu. Ben de bu isteğini yerine getirmek istedim, daha fazla geç kalmak istemedim." Demişti.
Bunları duyduktan sonra ağlayıp ona sıkıca sarılmıştım.
"Dersler ne alemde pilot bey?" Dedim gülerek. Kendisi tam burslu bir şekilde pilotluk okuyordu.
Eee hep diyorum, benim sevgilim zeki bir erkekti.
"Dersler güzel avukat hanım." Dedi gülerek. Elimi tuttu, bahçeye çıkan mutfak kapısından çıkıp bahçeye geçtik.
"Ooo!" Dedi Emir bizi görünce, "Sürpriz sonunda yapılmış."
"Aklımı aldı!" Dedim huysuzca.
"Olacak o kadar." Dedi Can kolunu omuzuma atarken.
"Siz yine de benim gözümün önünde çok fazla el ele olmayın." Dedi abim beni sinirlendirmek ister gibi.
"Sus, ben hukuk öğrencisiyim."
"Ben neyim kızım? Ben de hukuk öğrencisiyim." Dedi. Bu kötüydü işte, evde iki tane hukukçu olacaktı.
Ses çıkarmayıp sandalyelere oturduk.
Özlemiştim onları, özellikle de Can'ı.
Akşam olunca mangallar yakıldı. Sohbet muhabbet derken yemekler olmuştu.
Biz gençler olarak ayrı bir masada oturuyorduk.
"Eee babacığım," dedi babam, "Dersler ne alemde?"
"Valla alemde falan değil. Tuğla kalınlığında kitapları okuyacağım diye imanım gevriyor." Diye bir serzenişte bulundum. Gülümsedi.
"Olacak o kadar her mesleğin bir zorluğu vardır." Dedi Cemal amca da.
"Evet," Katlanacağız artık.
Umarım bir an önce mezun olurum...
Masamıza geri dönüp oturdum. Abim bir anda rakı bardağını havaya kaldırdı, "Evet ben kadehimi dostluğa kaldırıyorum." Dedi. Kıkırdadım.
"Biz birlikteliğe." Dedi Mert, Cansu ona gülümsedi.
"Biz sevgiye." Dedi Semih. Ceren ona öpücük attı.
"Ben başarıya." Dedi Akgün.
"Ben kardeşliğe." Dedi Emir.
Can'a baktım, "Ben aşka kaldırıyorum." Diye mırıldandım.
"Ben de sana kaldırıyorum," dedi Can, bana bakarak. Hepimiz kadehlerimizi vurdurup içtik.
Çok güzel arkadaşlıklar, kardeşlikler biriktirmiştim. Eskişehir'e hiç isteyerek gelmemiştim ama artık geldiğime şükrediyordum.
Eskişehir bana yeni arkadaşlıklar getirmişti.
Eskişehir bana aşkı getirmişti, Can'ı getirmişti.
Can kolunu omuzuma koyunca sandalyemi ona iyicene yaklaştırdım ve sırtımı onun göğsüne yasladım. Dudaklarını şakağıma bastırdı.
"Seni çok özlemişim ben," diye mırıldandı.
"Ben de seni çok özledim. Keşke Ankara'ya gelsen." Diye mırıldandım, somurtarak.
"Yapacak bir şey yok," Kulağıma yaklaştı, "Dönüp dolaşacağın yer yine benim kollarım."
Gülümsedim, doğru söylemişti, kimse görmeden onu dudağından öpüp geri çekildim.
"Bu ne kızım, ateş alır gibi." Dedi huysuzca.
"Babamlar burada! Öptüğüme şükret sen!" Dediğimde yandan babamlara baktı.
"Kayınpedere yakalanmamak lazım doğru." Dediğimde sessizce güldüm. "Sonra beni tüm mahalle boyunca koşturur." Kahkaha attım.
"Babam belki beni sana vermeyecek?" Dedim göz kırparak.
"Ya seve seve ya da zorla. Ben alacağım kızım seni." Kafasına koymuş bu.
"Allah Allah, kararlısın yani benimle evlenmeye."
"Evet? Aşık ettin beni kendine. Bırakmam artık."
"Aferin koçum," dedim sırıtarak, "Böyle sahip çık sevdiğine. Denizlilerde karıya kıza bakayım deme gözlerini oyarım!"
"Emredersiniz avukat hanım! Siz de Ankara'da erkeklere bakmayacaksınız ama."
"Ay sen varken başkası benim umurumda değil. Varsa yoksa sen!" Gülüp burnumun ucunu öptü.
"Aferin akıllı sevgilime." Bazı insanlar bazı insanların şansıydı.
Benim de şansım, Can'dı işte. Hilal'lerdi. İyi ki tanışmıştım onlarla.
Kaderden kaçamazdınız. Yaşanılacak şey en sonunda yaşanırdı.
"Hadiiii!" Dedim yüksek sesle, "Fotoğraf çekilelim!" Ayaklandım.
"Hadi o zaman,"
"Ya saçım müsait değil!" Dedi Hilal.
"Güzelsin sevgilim çok güzelsin!" Dedi abim.
"Ya, öyle mi?" Dedi Hilal cilveyle.
"Cilveleşmeyin! Saplar var!" Dedi Emir.
"Bul sen de o zaman birilerini! Allah Allah!" Dedi abim.
"Var da biz mi bilmiyoruz? Yok anasını satayım memlekette kız!"
"Buna katılıyorum, bir tane bulamaz mı insan ya." Dedi Akgün.
"Sizin beceriksizliğiniz o da." Dedi Mert, Cansu'ya döndü, "Biz en güzelini bulduk. Şanlı adamlarız."
Cansu Mert'e gözleri parlayarak bakıyordu.
"Dünyanın en şanslı erkekleri biziz." Dedi Semih, Ceren onu yanağından öptü.
"Öf içim daraldı! Hadi ne boş yaptınız." Dedim göz devirerek, masanın başına geçip yere çömeldim.
"Çekiyorum! Üç! İki! Bir!" Deyip çekmeye başladım.
"Çektim!" Dedim. "Hadi babamlarla da!" Dediğimde hepsi ayaklandı.
"Fotoğraf zamanı!" Dediğimde babamlar bize döndü.
"İyi hadi bakalım." Dedi babam.
Herkes arkama geçince kamerayı kaldırdım.
"Çekiyorum! Çekiyorum!"
"Çek artık!" Dedi Cansu.
"İyi be! Çektim!" Dedim harfleri uzatarak. Ve çektim.
"Ay çok güzel oldu." Deyip fotoğraflara baktığımda kaşlarım çatıldı.
Akgün'le Emir birbirlerine el hareketi çekiyordu, Mert Cansu'yu omuzuna almıştı. Ceren Semih'in kucağındaydı. Abim Hilal'i öpüyordu ve Can'da kamera yerine bana bakıyordu.
Bu fotoğrafı annemlere göstermemem gerekiyordu.
"Nasıl kızım?" Dedi annem.
"Iıı, harika! Ama bir kere daha çekilelim." Dediğimde abimler kaşlarımla işaret ettim. Düzelsinler diye, hepsi ne demek istediğimi anlamış olacak ki kendilerine çeki düzen verdiler.
"Hadi bir daha!"
"Bir!"
"İki!"
"Üç!" Deyip çektim. İşte bu çok güzel olmuştu.
"Harika oldu!" Dedim.
"Hepimize at o fotoğrafları." Dedi Akgün, abim yanıma yaklaştı.
"Öncekileri açsana." Deyince telefonumu göğsüme bastırdım.
"Hayır! Onları göstermem! Kendime saklayacağım."
"Esra, göstersene." Dedi Cansu.
"Göstereyim de babamlar görsün değil mi! Hayır!"
"Lan bize göster bari."
"Hayır! Kendime saklayacağım. Benim telefonum ya!"
"Esra!" Dediler koro halinde. Sırıttım.
Buralardan bir Esra geçti dersiniz artık!
Dersiniz değil mi?
Deyin deyin.
O kadar hukukumuz vardı canım! Bir zahmet deyin yani.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
44.88k Okunma |
2.24k Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |