"O kadar güzel gülüyor ki...
Tamam diyorum.
Bu kadar yaşadığım yeter."
-Atilla İlhan
"Ayy Esra! Seni nasıl özledim biliyor musun!" Dedi Hayat, sarılırken.
"Ben de seni çoook özledim!" Dedim, Hayat'lar da tatile gelmişlerdi, tesadüfen karşılaşmıştık. Onlar arkadaşlarıyla gelmişti.
Hayat'la telefonda konuşurken laf arasında Orhan konusunu açmıştı, öğrendiğime göre Orhan'ın bir kız arkadaşı olmuş. Bana karşı çok mahcupmuş ve özür dilemek istiyormuş ama çekindiğini için dileyemiyormuş. Her ne kadar Orhan'ın özürünü kabul etsem de onunla aynı ortamda olmak istemiyordum. Zaten Orhan'da sevgilisiyle birlikteymiş.
Biz ayrıldıktan sonra Cansu ile sarıldılar.
"Size söylemem gereken bir şey var! Orhan'ın sevgilisi ve bizim grup bu akşam eğlenelim dedi. Sizde gelin!" Dediğinde önce Cansu'lara sonra da abimlere baktım. Can'da abim de Orhan'la aynı ortama girmek istemiyordu.
"Biz gelmeyelim Hayat." Dedi Emir benim yerime. Ne yaşadığımı biliyordu bu yüzden beni koruyordu.
"Ya ama lütfen! Eğleniriz." Diye ısrar etti Hayat.
"Hayat Orhan'ı affettim ama onunla aynı ortamda bulunmak istemiyorum. Lütfen anla, hem biliyorsun başımıza gelenleri ben senin arkadaşlarınla da aynı ortama girmek istemiyorum." Dediğimde bana baktı.
"Anlıyorum, Orhan'ı sevmiyorsun. Kim sever zaten o aptalı! Sevgilisi sevsin onu. Bizim grubu da boş ver takma. Sana söz veriyorum, ne Orhan'la ne de bizim grupla göz göze bile gelmeyeceksin."
"Siz ne diyorsunuz?" Diye diğerlerine sordum.
"Bize soracak olursan gidelim, eğleniriz." Dedi Hilal. Diğerleri de onun dediğini onaylamıştı.
"Pekala ama çok fazla kalmayız. Sadece senin için kabul ediyorum!" Dediğimde Hayat çığlık atıp boynuma atladı.
"Söz veriyorum onu görmeyeceksin bile!"
"Dur dur! Düşeceğiz!" Dedim gülerek. Benden ayrılınca vedalaştık. Hayat bize partinin nerde olacağını söylemişti.
"İnşallah Hayat'ın dediği gibi o Orhan lavuğuyla göz göze gelmeyiz." Dedi Can.
"İnşallah."
"İşin kötüsü Hayat'ın arkadaşları da var, umarım bize bulaşmazlar." Dedi Emir.
"Siz neden onlarla anlaşamıyorsunuz?" Diye merakla sordu Ceren.
"Hayatlarımız farklı, onlar yüzünden başımıza gelmeyen kalmadı, bizi zehirlediler, bana iftira attılar Esra'yı okuldan attırmaya çalıştılar. Cansu onlarla kavga edince bir hafta okuldan uzaklaştırma aldı." Diye açıkladı Emir.
"Ne sizi mi zehirlediler!" Dedi Ceren şaşkınlıkla. Başımı salladım.
Hayat'ta onlarla çok yakın değildi, onların gittiği yerlere gitmezdi, Orhan ise onlarla içli dışlıydı.
Hayat ve Orhan her ne kadar kardeş olsalarda birbirlerinden çok farklılardı.
Akşama kadar vakit geçirdik daha sonra eve geldik.
Parti plajda olacakmış saat 9'da. O yüzden rahattık.
9'a kadar evde oyalandık. Saat yaklaşınca hazırlanmak için odaya girdim. Sarı renkli bikinimi giydim üzerinde de kot şortumu ve gri tişörtümü giydim.
Yazın genellikle şort giydiğim için bir sürü şortum vardı.
Rahat olmak için böyle giyinmiştim. Belki denize girerdim.
Tabi Can'ı ikna edebilirsem.
Onunla gece denize girmek çok keyifliydi.
Herkes hazır olunca evden çıktık. Saçlarımı önümden toparlaması için güneş gözlüğümü almıştım.
"Yalnız bana bakın, kendimizi kaptırmayalım anlaşıldı mı?"
"Tamam tamam! Kaptırmayız!" Dedi Akgün. Kısa bir süre sonra plaja gelmiştik. Kalabalıktı ve herkes içip eğleniyordu.
Bazıları da parti var diye geliyordu. Çok yüksek müzik vardı. Bu sesle insanlar konuştuklarını anlamazdı. Hayat'ı görünce bizi görsün diye el salladım. Bizi görünce hemen yanımıza geldi. Onun arkadaşları bize doğru bakıyordu.
Ben onlara sorun çıkaranlar diyordum.
Hayata gelmelerinin tek nedenleri sorun çıkarmaktı.
"Gelmenize çok sevindim! Hoş geldiniz!" Dedi büyük bir sevinçle.
"Hoş bulduk." Dedim gülümseyerek.
"Daha gelmeden konu olmuşuz. Şuraya baksana." Diyerek çenesiyle karşıyı gösterdi Cansu. Sorun çıkaranlar bize bakıp bir şeyler diyordu.
"Galiba öyle olmuş. Boş verin, konuşsunlar. Namımız yürüsün." Deyince Emir, güldüm.
"Şurası kalabalık değil, oraya geçelim." Dedi abim gösterdiği yere doğru geçtik ve şezlonglara oturduk.
"Ben içicek bir şeyler almaya gidiyorum, bir şey istiyor musunuz?" Diye sordum.
"Hepimize bira al Esra kuş." Dedi Mert, başımı salladığımda Cansu nihayet sevgilinden ayrılabildi ve ayağa kalktı.
"Ben de geleyim."
"Ooo Cansu! Manitandan ayrılabildin sonunda." Deyip güldüm.
"Sus be! Manitama kurban olun siz."
"Ne kurban olacakmış be manitana ben kendi manitama kurban olurum." Deyip Can'a göz kırptım. Cansu yürümeye başlayınca ona yetiştim ve içkilerin olduğu yere doğru yürümeye başladık.
"Merhaba, 10 tane de bira alabilir miyiz?" Tezgahın diğer tarafındaki adam bize başını salladı ve hazırlamaya gitti.
"Kimler varmış burada." Diye arkamızdan biri konuşunca oraya döndük.
"Ooo kimleri görüyorum! Ayaz ve biricik sevgilisi Ahu." Dedi Cansu, alaycı bir tonla ve gülümsemeyle kollarını göğsünde birleştirdi.
"Sizinle muhatap olamayacağım ben." Diyerek yanımızdan ayrıldı Ahu, göz devirip arkasından bağırdım.
"Sanki biz seninle de çok muhatap olmak istiyoruz!" Ayaz'a döndüm, "Ne var Ayaz ne istiyorsun?" Dediğimde sırıttı.
"Naber güzelim." Öfkeyle burnumdan nefes verdim.
"Yavşaklığı kes! Sonra da defol yanımızdan." Sevgilisi varken hala başka kızlara yürüyordu. Böylede bir yavşaktı işte.
Ahu'da da nasıl bir mide vardı! Sevgilisi nefes alan her canlıya yürüyordu, o sesini çıkarmıyordu.
"Yıllar sana çok şey katmış Esra." Baştan aşağıya süzdü, "Bir güzelleşmişsin." Dediğinde samimiyetsizce güldüm.
"Senin için aynı şeyi söylemeyeceğim ama Ayaz, yıllar senden baya şey almış ama şu yavşaklığını alamamış." Dediğimde bozuldu ama çaktırmadı. Ellerini ceplerine soktu.
"Geçmişimizi ne çabuk unutmuşuzsunuz." Deyince Cansu lafa girdi.
"Bizim sizinle bir geçmişimiz olmadı, Ayaz. Götünden masal uydurma. Siktir git başka yerde zıkkımlan." Dediğinde Ayaz ona baktı.
"Cansu özlemişim seni de."
Bu çocukta habire birini özlüyor!
"Ama ben seni özlemedim! Ahu hala nasıl götüne tekmeyi vurmadı onu da anlamış değilim!"
"Bırak Cansu ya, boş insanlarla konuşarak vakit geçirme. Ne dersen de algılayamaz. O zekaya sahip değil." Dedim, Ayaz yine bana baktı, elini uzattı.
"Hala çok seksisin biliyorsun değil-" diyordu ki birini elini tutup bükmesiyle lafı yarıda kaldı. Ağzından acı bir inleme yükseldi.
"O elini alır götüne sokarım senin!" Dedi Can öfkeli sesiyle.
"Can bırak!" Deyip geri çekmek istedim ama Cansu engelledi. "Bırak biraz hırpalasın."
"Ah! Sen kimsin ulan!" Dedi Ayaz acı içinde.
"Oğlum seni kimsin de Esra'ya dokunmaya çalışıyorsun piç!" Diyerek biraz daha büktü elini.
"Can dur tamam! Kıracaksın şimdi! Bırak, değmez!" Dedim onu çekmeye çalışarak, derin bir nefes aldı ve Ayaz'ın elini bıraktı.
"Siktir git şimdi! Bir daha yaklaştığını görürsem dediğim şeyi yaparım!" Bize döndü, "Yürü Esra gidelim." Deyince başımı salladım içkilerimiz hazır olunca alıp yerimize geçtik.
"Bulaşmayalım diyoruz istemediğimiz ot burnumuzun dibinde bitiyor!" Diye öfkeyle yerime oturdum. Can'da yanıma oturdu.
"Orada ne oldu?" Diye sordu Akgün. Yaşanılan şeyi görmüşlerdi.
"Ayaz ve Ahu yanımıza geldiler!"
"Onlar kim?"
"Hangi yüzle geldiler?" Diye sordu Emir kaşlarını çatarak.
"Ve hangi yüzle sana dokunmaya çalıştı Esra!" Diye ekledi Can.
"Ne!" Dedi abim sinirli sesiyle. "Sana dokunmaya mı çalıştı!"
"Yüzleri mi var onların Emir?" Dedi Cansu.
"Niye seslenmediniz Esra?" Dedi abim ciddi bir sesle.
"Bu müzikte kimseye sesimi duyuramazdım ki abi." Dedim açıklayarak bir süre yüzüme baktı birasını kenara bıraktı.
"Ben bir o Ayaz'a bakayım." Diye ayaklanıyordu ki Hilal tuttu.
"Özgür dur! Kavga çıkmasın şimdi. Eğlenmeye geldik buraya!" Deyince, abim geri yerine oturdu.
"Evet, itin duası kabul olsaydı gökten kemik yağardı. Havladı havladı gitti." Deyip abimi sakinleştirmeye çalıştım.
İçkileri dağıttım. Konunun üzerinde çok fazla durmadık, sohbet etmeye başladık.
Can'a sokulduğumda kolunun altına girmem için kolunu kaldırdı.
"Boş ver takılma ona." Diye mırıldandım.
"Şerefsiz, dua etsin bileğini götüne sokmadım onun." Dedim sinirli bir ses tonuyla.
Diğerlerine baktığımda Akgün'le Semih en önce kim birasını bitirecek yarışı yapıyordu. Ceren ise bir yere kitlenmiş gibi gözünü ayırmadan bakıyordu
"Sen nereye bakıyorsun?" Diye sordum. Ben öyle sorunca herkes durup bize baktı.
"Şu kız gözlerini üzerimizden ayırmıyor." Diye çenesiyle gösterince baktığı tarafa baktım.
Bakmaz olaydım. Gördüğüm şey bize doğru gelen Ayaz, Ahu, Doğukan ve Leyla'yıydı.
Arkalarından biri daha geliyordu ama kim olduğunu seçemiyordum.
"Cansu Emir, Leyla'lar geliyor." Dediğimde ayaklandık.
"Gelsinler gelsinler, bir hesabımız var Ayaz efendiyle." Dediğini duydum abimin.
Yanımıza geldiklerinde, "Ooo kimler gelmiş!" Dedi Doğukan laubali bir tavırla.
"Doğukan! Ne yapıyorsunuz! Rahat bırakın Esra'ları!" Dedi arkalarından gelen Hayat.
"Hiç Hayat öyle sohbet etmeye geldik eski arkadaşlarımızla." Dedi Leyla sonra bize geri döndü, "Nasılsınız? Eğleniyor?"
"Siz gelene kadar eğleniyorduk be Leyla," dediğimde bana samimiyetten yoksun gülümsemesiyle baktı.
"Esra, insan hiç mi değişmez hala hırçınsın!" Dediğinde ben de onun gibi samimiyetsizce güldüm.
"Hayır canım, sevmediğim kişilere hırçınımdır sadece."
"Ayaz, bileğin nasıl oldu? İnşallah kırılmıştır!" Dedi Cansu gülerek.
"Vahşi misin siz be?" Diye konuştu Ahu.
"Henüz değiliz şekerim! Ama biraz daha burada durmaya devam edersiniz nasıl vahşi olduğumuzu göreceksiniz!" Dediğimde Ahu küçümseyerek baktı.
"Bu boyla mı?"
"Lan gelen boyuma laf ediyor giden boyuma laf ediyor! Ahu o perçemlerini daha önce nasıl yoldum üstelik boyuma hiç bakmadan, yine yollarım!" Ada salağı da boyuma laf etmişti ama yediği dayakla kalmıştı.
"Bana bakın, siktirin gidin buradan. Yoksa canınız yanacak." Dedi abim, Ayaz'a dalmamak için kendini zor tutuyor gibi bir hali vardı.
"Özgür, ne oldu sana? Sen hep kavgayla hiçbir şey çözülmez derdin." Dedi Doğukan.
"Bazen gerekiyor biliyor musun Doğukan. Uyarınca anlamıyorsunuz çünkü."
Bir süre alayla yüzümüze baktılar.
"Sizin yüzünüzden başımıza gelmeyen kalmadı be! Hala pişkin pişkin buradasınız!" Dedi Cansu öfkeyle.
"Ne bakıyorsunuz oğlum? Uzayın!" Dedim ben de sesimi yükselterek, Ayaz, Ahu'nun yanında olmasını umursamadan Cansu'yu süzüyordu.
"Cansu sen geçsene arkama bi. Birazdan burada bir kavga çıkacak çünkü." Dedi Mert, Ayaz'a bakarak Cansu'yu arkasına çekti. Bir adım önüne çıktı.
"Korkmayın ya! Yemeyiz sevgilerinizi." Dedi Doğukan aynı laubali haliyle.
"Biz yine de önlem alalım birader, etrafta çok fazla yırtıcı var biliyor musun." Dedi Semih, o da Ceren'i arkasına almıştı.
"Bir geldiniz herkesin huzurunu kaçırdınız be!" Dedi Cansu öfkeyle.
"Mert, Semih tamam, tartışma çıkmasına gerek yok. Onlarda gidecekler şimdi! Ha Doğukan! Ha Ayaz!" Dedi Emir, Doğukan'ın kolundan tutup ileriye ittirdi, "Basın gidin gece gece canımız sıkılmasın."
"Emir! Eline hakim ol bence." Diye öne atıldı biri.
Bu kişi, Çağlar'dı.
"Sen de mi Çağlar!" Dedim pes der gibi, "Sen de mi bunlarla takılmaya başladın?"
"Çağlar ne işin var onlarla!" Dedi abim.
"Ben zaten buydum Esra." Diye cevap verince başımı inanmayarak iki yana salladım.
"Sen benim tanıdığım Çağlar olamazsın ya." Dedim, "Sen kendi halinde biriydin! Nasıl bunlarla biri olup takılmaya başlarsın?"
Çağlar bizden büyüktü, aramızda 2 yaş vardı. Çocukluğumuz beraber geçti. Emir, ben, Cansu, abim ve Çağlar çok iyi anlaşırdık. Ne olduysa biz gittikten sonra olmuş.
Çağlar yüzüme bir süre baktı, ardından arkasını döndü ve bizden uzaklaşmaya başladı. Hızla Ahu'nun kolunu tuttum.
"Anlat! Niye sizin yanınızda!"
"Bırak be!" Deyip kurtuldu, bu sefer elimi saçlarına doladım.
"ÇAĞLAR NİYE YANINIZDA!"
"Esra dur! Dur!" Diyerek geriye çektiler beni. Ahu elimden kurtulunca hemen uzaklaşmaya başladılar.
"Hayat, ona ne oldu?" Diye sordum. Gözlerim dolmuştu, Çağlar böyle biri değildi. Geçmişte kız kardeşi kanserden kaybetmişti. Kardeşiyle aynı yaştaydık. Zor zamanlar atlatmıştı.
"Siz taşındıktan sonra Ayaz'larla takılmaya başladı. Anlamadık biz de. Ben gideyim onları uyarayım." Diyerek yanımızdan ayrıldı.
"Az önce ne oldu?" Diye sordu Semih.
"Belalarını aradılar." Dedi cevap vererek Ceren.
"Çağlar kim? Ve senin neden gözlerin doldu Esra?" Diye sordu Can.
"Çağlar... Bizim eski bir arkadaşımız, bizden iki yaş büyük. Geçmişte kız kardeşini kanserden kaybetti, iyi anlaşırdık. Ne oldu da bunlarla takılmaya başladı bilmiyorum." Diye açıkladım. Abime baktığımda bana bakıyordu.
Çağlar abim gibiydi.
Çağlar'a ne kadar değer verdiğimi biliyordu. Emir'lerden sonra beni en çok ona emanet ederdi.
Geri yerimize oturduğumuzda az önceki şeyi unutmaya çalıştım.
Gırgır şamata derken saat baya bir geç olmuştu. Yaşanılan olayı unutmuştuk.
"Bence bu akşamlık yeterli," diyerek ayağa kalktı abim.
"Saat kaç oldu?" Diye sordum.
"Saat gece 2 oldu artık gitmemiz gerekiyor." Başımı salladım ve ayağa kalktım.
"Sözde yarım saat duracaktık." Dediğimde herkes gülmeye başladı.
Etrafa baktığımda ne sorun çıkaranları gördüm ne de Çağlar'ı, Can'a sokulup yürümeye başladım.
Dondurmacıyı görünce durdum, "Hadi dondurma yiyelim! Açıkmış hem baksanıza."
"Esra gece gece ağzın bir dursun kızım ya." Dedi Akgün gülerek, omuz silktim.
"Siz yemeyeceksiniz ben yerim o zaman." Diyerek onlara sırtımı döndüm ve dondurmacının yanına gittim.
"Esra bana da al!" Diye seslendi abim, ardından hemen yanıma geldi.
"Merhaba, ben bir top karamelli bir top çilekli alabilir miyim lütfen?"
"Ben de çilekli ve çikolatalı alayım abi." Adam başını salladı ve siparişlerimizi hazırlamak için gitti.
Abim ellerini ceplerine sokup o soruyu sordu, "Çağlar'a ne olmuş?"
Derin bir nefes aldım, "Bilmiyorum abi, tek bildiğim eski Çağlar olmadığı."
Abimin de canı sıkkındı bu konuya, sadece abimin de değil Cansu'nun da Emir'in de.
Dondurmalarımız gelince ücretini ödedik ve diğerlerinin yanına döndük. Yiye yiye eve doğru yol aldık.
Eve yaklaştığımızda son külah parçasını da ağzıma atıp ağzımı sildim ve peçeteyi avucumda tuttum.
"Hadi kızım aç kapıyı! Altıma işeyeceğim şimdi!" Dedi Akgün arkamdan.
"Açtım Akgün! Bir durmadın iki saniye!" Diyerek kapıyı araladım, eliyle kapıyı ardına kadar açtı ve koşarak tuvalete gitti. Biz de oturma odasına geçtik.
"Eee yarın ne yapacağız? Farklı bir şeyler yapalım." Dediğinde Ceren düşündüm.
"Evet ya başka şeyler yapalım."
"Tekne kiralayalım?" Diye fikir sununca Hilal ona baktım.
"Evet! Tekne turu yapalım! Çok güzel olur!" Dedim.
"O zaman yarın erken kalkıyoruz, tekneler sahilden kalkıyor." Dedi abim.
"Acaba Sami amca hala tekne turları düzenliyor mudur?" Diye alt dudağımı ısırarak sordum, Sami amca aile dostumuzdu, yazları tekne turları düzenliyordu.
"Düzenliyordur canım, tezgahını sahile kurmuştur yarın sabah oradaysa bakarız." Dedi abim, başımı salladım. O ara Akgün salona girdi.
"Ne oluyor? Ne kaçırdım?"
"Yarın tekne turu yapacağız!" Dedim heyecanlı sesimle. Planı yaptıktan sonra herkes odalarına çekildi.
Üstümü değiştirip yatağa girdim, zaten uyumam uzun sürmemişti.
Ertesi gün erken uyanmıştık. Odada çantamı hazırlıyordum.
"Can, senin koyulacak bir şeyin kaldı mı?" Diye sordum.
"Hayır, her şeyi koydum ben." Diye cevap verdi. Çoktan çantasını hazırlamıştı ve telefonuna bakıyordu.
Son bir kez daha çantamı kontrol ettim.
"Havlu koydum, güneş kremi, yedek kıyafet, yedek bikini ve okuma kitabı. Ben de tamamım." Deyip çantamı kapattım.
Deniz elbisemi düzeltip çantamı sırtıma taktım, aşağıya indik.
"Her şey hazır değil mi?" Diye sordum.
"Evet, hazır bir su almalıyız onu da tekneden alırız. Çıkalım artık." Dediğinde abim başımı salladım. Daha fazla durmadık ve evden çıktık.
Sahile vardığımızda etrafa bakındım.
"Sami amca orada." Dediğimde yanına gittik.
"Merhaba Sami amca." Dedi abim.
"Ooo çocuklar hoş geldiniz!" Dedi babacan bir tavırla.
Kısa bir konuşma sonrası tekne turunun ücretini ödedik. Sami amca bize yardımcı olmuştu.
"Buyurun geçin tekne birazdan kalkacak." Dediğinde adam sırayla tekneye bindik. Boş bir yere geçip oturduk.
Bir süre sonra tekne hareket etmeye başladı, yavaş yavaş kıyıdan uzaklaştık.
Küçük bir tekne kiralamıştık, küçük dediğim 2 katlıydı, daha büyükleri de vardı ve gruplarla gidiliyordu.
Tekneyi gezmeye çıktığımda çok güzel dizayn edildiğini gördüm. Üstte büyük L bir koltuk vardı, onun ortasında büyük cam masa vardı. Gayet sadeydi, alt katta öyleydi.
Kaptan ilk koy için yol almıştı bile. Geri aşağıya indim. Akgün yanında getirmiş olduğu ses bombasını telefonuna bağlamış şarkı seçiyordu. Yerime oturup arkama yaslandım, gözlüğümü taktım. Çantadan kitabımı çıkardım ve kaldığım yeri açıp okumaya başladım.
"Evet gençler ilk koyumuza geldik, denize girmek istiyorsanız girebilirsiniz." Dediğinde kitabı kapattım, elbisemi çıkardım ve kimseyi beklemeden denize atladım.
Yüzeye çıktım. "Hadi! Su çok güzel!" Diye bağırdım.
"Bizi bekleseydin bari Esra!" Diye bağırdı Ceren, ardından suya atladı.
"Özgür sakın!" Diye çığlık attı Hilal, abimin onu suya itiyordu, çok fazla dayanamadan suya düştü.
"BOMBALAMA!" Diye bağırdı Akgün ve bombalama suya atladı.
"Hayvan işte! Boşuna demiyoruz." Dedi Semih.
"Evet efendim! Hazır olun!" Dedi Cansu, bize sırtını döndü.
"Evet efendim, yarışmacımız Yaşar hazırlanıyor! Ve!" Dedi Emir, Cansu ters takla atarak suya girdi. Hepimiz alkışlamaya başladık.
"Mükemmel bir atlayış!" Diye devam etti sözüne Emir.
Bir süre yüzdükten sonra yeni koy için tekneye çıktık.
"Sırtım yanıyor lan!" Dedi Akgün acı çektiğini belli eden bir ses tonuyla.
"Ayrıca kim dedi size yarış yapın diye." Akgün Can'la inatlaşmıştı, teknenin en üstüne çıkıp oradan suya atlamışlardı.
Parmak ucumla sırtına dokunduğumda irkilip kendini benden geriye çekti.
"Ay özür dilerim." Dedim panikle.
"Esra ne yaptın ya! Canım acıdı!" Diye serzenişte bulundu.
"Abartma lan, kız parmağının ucuyla dokundu." Dedi abim beni koruyarak, Can'ın oturmam için açtığı kollarının arasına girdim hemen. Sırtımı Can'ın göğsüne yasladım. Başımın üzerine bir öpücük kondurdu, başımı kaldırıp ona baktığımda siyah güneş gözlükleriyle çok yakışıklı duruyordu, bir eliyle saçlarımın uçlarını okşuyordu.
"Gaza geldim işte." Diye cevap verince Akgün bakışlarımı ona çevirdim.
Bir süre sonra acıkmıştık, Akgün ve Emir söylenip duruyorlardı.
"Acıktık acıktık acıktık da acıktık!" Deyince sabrımın son noktasındaydım. Sabah simit ve un kurabiyesi almıştık, acıkırsak yeriz diye Akgün'ün ağzına un kurabiyesi tıkarken Cansu'da Emir'in ağzına kopardığı simiti tıkmıştı.
"Ne çene varmış siz de be! Güya kafa dinlemeye geldik, ama sizin yüzünüzden kafamız şişti! Az bekleyin birazdan yiyeceksiniz." Diye onları patlayınca sustular, kısa bir süre sonra da teknedeki iki abla masayı kurmuştu.
Emir ve Akgün hemen masaya oturup yemek yemeye başlamışlardı. Sanki günlerdi aç gibi yiyorlardı. Tamam kabul deniz acıktırırdı da bu kadar da değil!
Yemekten sonra güneş kremimi sürüp teknenin ön tarafına geçtim ve minderlere oturdum. Gözlüğümü gözüme taktım, kulaklığımı da takıp rastgele bir şarkı açtım ve gözlerimi kapatıp güneşlenmeye başladım.
Güneşlenirken birden karanlık çöktü aynı zamanda da su damlıyordu yüzüme. Kaşlarımı çatıp gözlerimi açtım kim olduğunu görmek için, Can'dı başımda durmuş sinsice sırıtıyordu, saçından damlayan suları yüzüme doğru salladı.
"Ya Can!" Diye yakındım. Ellerimle yüzümü kapattım. Parmaklarımın arasından baktığımda kahkaha attığını gördüm.
"Beni sinir etmek hoşuna mı gidiyor senin!?" Diye sorduğumda başını olumlu bir şekilde salladı.
"Çok çabuk sinirlenen bir manitaya sahibim. Bundan da yararlanmak hoşuma gidiyor." Deyip göz kırpınca göz devirdim, yanıma uzandı. Beni kendisine çekip kolunu omuzuma attı.
"Bu kadar güneşlenmek yetmez mi? Daha fazla güzel olup başımı belaya sokmanı istemiyorum." Deyince güldüm.
"Yapacak bir şey yok sevgilim, güzel bir kızla birliktesin ee bununda bazı zararları olacak." Dedim, burnuma ve dudağımın kenarına birer öpücük kondurdu.
Daha rahat konuşabilmemiz için oturduğumuz yerde dikleştik. Sırtımızı mindere yasladık.
"Hem bunca zaman söylemedim ama sinirlenince çillerin iyice belirginleşiyor ve çok hoşuma gidiyor. Seni sürekli sinirlendirmek istiyorum."
"Ama benim hoşuma gitmiyor sevgilim, onu ne yapacağız?" Diye sordum. Omuz silkti.
"Senin gitmesin, benim gidiyor ya yeterli." Deyince kıkırdadım.
"İyice bronzlaşmadan içeriye geçelim, zaten tenin yeteri kadar hassas. Bir de güneş yanığıyla uğraşma." Dedi beni düşünerek. Ona başımı salladım, ayağa kalkıp peş peşe içeriye girdik.
"Eee başka ne yapacağız?" Diye sordu Cansu, kafasını Mert'in bacağına koymuş yatıyordu.
"Koyları geziyoruz işte, sahilde çok güzel bir balık restoranı gördüm. Akşama oraya gidelim."
"Olur valla."
"Ee artık 18 yaşında olduğuma göreeee," dedim abime dönerek, "Benim bir şeyler içmeme karışmazsın diye düşünüyorum abiciğim?"
"Bakarız abiciğim, 18 yaşında olman bir şeyi değiştirmiyor." Dediğinde göz devirdim. O sırada mutfaktan biri çıktı.
"Özgür abi hatırladın mı beni?" Diye sordu,
"Hayır çıkaramadım kimsin?" Abimden böyle bir şey beklemediği için suratı asıldı.
"Aşk olsun ama abi! Nasıl unutursun beni! Ha Esra ha Emir ve Cansu?"
"Valla ben de B12 eksikliği varda her şeyi unutmuyorum, sen kimsin?" Dedi Emir.
"Ben Kartal ya, Sami amcanın oğlu! Teessüf ediyorum nasıl unutursunuz beni?" Dediğinde hatırladım.
"Lan Kartal çok değişmişsin!" Dedi abim onunla sarılarak.
"Ee sen geri mi döndün?" Diye sordum. Sami amca bu sene gelmediğini söylemişti.
"Sürpriz yapalım dedik, duyduğuma göre sıkılıyormuşsunuz. Dalış yapabilirsiniz. Babam tekneyi çok büyüttü."
"Oha olur ne olur yapalım!" Dedi Hilal arkadan.
"Yapalım o zaman." Dedik, Kartal dalış malzemelerini hazırlamak için yanımızdan ayrılmıştı.
Geldiğimiz koyda yapacaktık dalışı. Tekne yavaş yavaş durdu. Dalış için kıyafetleri giydik.
"Şnorkel'i ısırma, dalacağın zaman elinle okey işareti veriyorsun tamam mı?" Dedi Kartal.
"Tamam," dedim.
Dalışı yapacakken abimler döndüm. Gülümseyip suya atladım.
DÖRT SAAT SONRA:
Artık dönme zamanıydı. Tekne yavaş yavaş kıyıya yaklaşmıştı. Sırayla indiğimizde en sona ben kalmıştım.
Tekneden indiğimde beklemediğim bir şey oldu.
Çağlar, buradaydı. Karşıdaki banklarda oturuyordu.
"Çağlar?" Dedim şaşkınlıkla.
Cansu yanıma gelip, "Çağlar'ın ne işi var burada?"
"Bilmiyorum." Büyük bir soğuklukla yüzüme bakıyordu, elleri şortunun ceplerindeydi. Daha sonra kafasını eğdi, "Sen abimlerin yanına git, ben geleceğim." Deyip yanına yürüdüm.
"Çağlar..." dediğimde ses çıkarmadı. "Ne işin var burada?"
"Sana ne Esra?" Dedi soğuk bir sesle.
"Bana bakıyordun! Bana neden baktığını öğrenmeden gitmeyeceğim! Nasıl bir inatçı olduğumu unuttun galiba?" Dedim direterek.
Dediğime karşı kısıkça güldü, "Unutur muyum hiç."
"İyi en azından bizimle ilgili bir şeyleri unutmamışsın," deyip yanına oturdum. Tek kaşını kaldırıp yüzüme baktı.
"Gitsene kızım yanımdan, oturmanı istedim mi?!" Dedi ters bir şekilde. Omuz silktim.
"Bu belediyenin bankı halka açık yani. Sadece sana ait değil, oturmak istedim ve oturdum."
"Lâ havle ve lâ kuvvete, gitsene kızım sülük müsün!" Dedi sesini yükselterek.
"Bunu en iyi sen bilirsin Çağlar." Dedim sırıtarak. Aklıma gelen şeyle yüzüm düştü, "Zerrin'i özledim." Demeden edemedim. Bu noktada Çağlar sertçe yutkundu.
"Onu özleyen tek sen değilsin." Diye belli belirsiz mırıldandı. Az önceki mutluluğumdan eser kalmamıştı.
(2 Sene önce)
Esra omuzundaki sırt çantası düşmemesi için sıkı sıkı tutmuştu, 10. Sınıfa giden Esra konuları anlamaya çalışıyordu.
"Ooo Çilli sonunda okuldan dönmüş!" Diye arkasından bir ses yükselince o tarafa döndü.
"Çağlar valla bugün uğraşma benimle, öldüm yorgunluktan!" Diye en başından uyardı.
Çağlar karşısındaki kızın uyarısını duymazdan geldi. "Dün acaba kim benimle uğraştı. Hayrola, niye yoruldun bu kadar arkandan atla kovalayan mı var?" Deyip sırıttı.
Göz devirdi Esra, karşısındaki çocuk 18 yaşındaydı ama sanki Esra'larla aynı yaştaydı. Emir'den bir farkı yoktu. Esra'yla uğraşmadan duramıyordu. Çağlar doğru yere parmak basmıştı, Esra'da onu sinir ediyordu. Ona sülük gibi yapışıyordu ve kolay kolay bırakmıyordu.
Çağlar'ı delirtene kadar uğraşır sonra da yiyeceği dayaktan kaçardı ama hemen yakalanırdı.
"He Çağlar atla kovalıyorlar! Bir de o olursa tam olur." Dedi homurdanarak.
"Tamam tamam kızma takılıyorum sana." Dedi Çağlar şakayı uzatmayarak, "Sana ne oldu? Sinirili gibisin?"
"Tarihçi kadın içimden geçti! Yaptığım sunumu beğenmedi, halbuki çok güzel bir şekilde sunum yaptım. Ama ona beğendiremedim haspam! Tekrar hazırlamamı istedi." Dedi, aklına gelince yine sinirlendi, "Bize kan kusturmaya bayılıyor!"
"Tamam boşver takma, beraber hallederiz. Bir de benim hazırladığım sunuma baksın." Deyince Çağlar Esra gülümsedi.
"Vallaha mı? Yardım edecek misin?"
"Edeceğim dedim ya işte kızım, benden oldukça küçük kardeşimin ödevine yardım etmem mi?" Dedi sırıtarak. Esra'nın gülen yüzü düştü, karşısındaki çocuğun bacağına sertçe bir tekme savurdu. "Ne küçüğü be! Aramızda iki yaş var!"
"Üç, sen daha 15 yaşındasın."
"Yok artık! Oldu olacak 5 yaşındasın deseydin! Daha iki gün önce 16 oldum ya ben!" Dedi direterek. Çağlar burada duraksadı. Kız kardeşi ölmeseydi o da Esra ile aynı yaşta olacaktı.
Üç sene önce onu kanserden kaybetmişti, liseye başlayacaktı, hayalleri vardı. Şimdi ise ne hayallerini gerçekleştirebilecekti ne de liseye gidebilecekti.
Esra Çağlar'daki duraksamayı anlamıştı. Anlamaması mümkün değildi zaten, kız kardeşi Zerrin o illete mağlup olup daha küçük yaşında dünyadan uçup gitmişti. Esra karşısındaki çocuğun ne hissettiğini bilemezdi ama empati kuruyordu.
Elini Çağlar'ın koluna koydu, "Çağlar, yine mi hatırlattım sana Zerrin'i çok özür dilerim. Hatırlatmak istemezdim." Dedi mahcubiyetle.
"Aklımdan hiç çıkmıyor ki hatırlatacaksın Esra." Dedi Çağlar, az önce sesinden eser yoktu. Sesi gibi bakışları da donuklaşmıştı.
Esra çantasının düşeceğini anlayınca sıkı sıkı tuttuğu yeri bırakmıştı. Çanta Esra'nın omuzundan kayıp yere düştü. Kollarını iki yana açtı, "Sarılmak ister misin? Zerrin'e sarılır gibi hayal et."
Çağlar bir dakika bile düşünmeden Esra'ya sıkı sıkı sarıldı, Esra iki yana açmış olduğu kollarını Çağlar'ın beline sardı.
"Onun gibi kokuyorsun Esra." Diye fısıldadı Çağlar, Zerrin'le aynı parfümü kullanıyorlardı Esra, bir ona bir kendisine aynı parfümden almıştı.
Gözlerinin dolmasını engelleyemedi Esra, bu durumdan nefret ediyordu.
"Onu senin kadar ben de özledim Çağlar. Nasıl bir his olduğunu biliyorum. Senden gitmiş olan birini özlemek çok acı bir şey." Bu yaşına kadar hiçbir yakınını kaybetmemişti Esra taki Zerrin'i kaybedenene kadar. Onu kaybedince kalbinde büyük bir boşluk oluşmuştu. Asla doldurulamayacak bir boşluktu bu.
"Keşke, o değilde ben kanser olsaydım, onun yerine ben ölseydim keşke." Diye acı içinde konuştu, "Ben dayanırdım, o illete yenilmez, savaşırdım ama Zerrin öyle değildi. Onun bünyesi çok zayıftı."
Bu dakika da Esra'nın gözlerinden yaşlar patır patır boşaldı. Zerrin'i özlemişti hem de çok.
"Deme öyle!" Dedi öfkeyle, "Deme öyle Zerrin seni izliyordur yukarıda bu dediğine çok üzülür. Üzme onu." Burnunu çekti. Çağlar onunla ilk defa böyle konuşuyordu.
Bir şey demedi Çağlar, bir süre Esra'dan ayrılmadı; Onun üzerinde kardeşinin kokusu vardı. Ayrılamadı. Esra'da sesini çıkarmadı, sıkı sıkı ona sarıldı. Dahası mümkünmüş gibi sarıldı, Çağlar bırakana kadar Esra sarılmayı bırakmadı.
Geçen süreyle Çağlar Esra'dan yavaş yavaş ayrıldı, Esra onun yüzüne baktığında içinde bir şeyler koptu. Çağlar'ın gözleri kızarmıştı. Kan çanağına dönmüştü.
"Onu çok özledim Esra." Diye fısıldadı, kalbi sıkıştı Esra'nın.
"Ben de çok özledim onu Çağlar, sadece ben de değil. Cansu'da, Emir'de, abimde özledi onu."
Burnunu çekti Çağlar, eğilip Esra'nın çantasını aldı. Esra alıp çantasına geri omuzuna taktı.
"Akşama Emir'lere gideceğiz. Beraber yemek yiyeceğiz. Sen de gel, kafanı dağıtırsın." Dedi Esra.
Başını olumsuz anlamda salladı Çağlar, "size iyi eğlenceler keyfim yok." Diyerek reddetti.
Omuzlarını düşürdü Esra, Zerrin'i özlediğinde kendi kabuğuna çekilirdi Çağlar. Kimseyle görüşmez konuşmazdı. Yemek bile yemezdi, sadece Zerrin'i düşünür dururdu.
İlk zamanlar kimseyle konuşmadı, Zerrin'in mezarının başından bile ayrılmadı. Özgür'lerin zoruyla mezarlıktan ayrılıyordu. O kadar kötü bir haldeydi ki hastaneye yatmasına ramak kalmıştı.
Zerrin'in öldüğünü öğrenince hastaneyi bağırmasıyla inletmişti Çağlar, üç sakinleştiriciyle zor sakinleşmişti. Onu tutmaya çalışan insanları da hırpalamıştı. Sonraki günlerde bir ruhtan farkı kalmamıştı.
Uyuyor. Uyanıyor. Kriz geçiriyor. Sakinleştiriciyle tekrar uyuyordu.
"Pekala, ama eğer kararın değişirse ne olur gel. Tamam mı?" Dedi gülümsemeye çalışarak.
Başını ağır ağır salladı Çağlar, "ödevin ne zamana?"
"Cuma'ya istedi. Perşembe yaparız."
"Tamam, görüşürüz." Diyerek evine girdi. Esra bir süre arkasından baktı sonra koca bir nefesi ciğerlerine doldurup kendi evine girdi.
Akşam saatlerinde aklına bir şey gelmişti Esra'nın abisini ve Cansu'ları alıp çıktı.
Karşısındaki kapını zilini çaldı, heyecanla kapının açılmasını bekliyordu.
"Evde değil mi ki acaba." Dedi Cansu, kapı açılmamıştı.
"Zannetmiyorum, evden çıktığını görmedim." Diye cevap verdi Esra, evleri birbirine baktığı için çok rahat bir şekilde görüyordu.
Bir kez daha çaldı zili, sonra bir kez daha.
Nihayet açıldı kapı. Çağlar şaşkınlıkla bakıyordu.
"Hah! Neredesin oğlum sen? Az daha açmasan polisi arayacaktık." Dedi Özgür yalandan sinirle.
"Valla ya, kapı açılmasaydı, balkondan tırmanacaktım." Dedi Emir'de gülerek.
"Ne işiniz var burada?" Diye sordu Çağlar. Şaşkınlığı üzerinden atamamıştı. Yüzü gözü şişti uykudan yeni uyanmış gibiydi. Elinde ise Zerrin'in lila hırkası vardı. Özgür Çağlar'ın elinde hırkayı görünce derin bir iç çekti.
"Çekilsene kenara be, geçelim kapıda kaldık." Dedi arkadan Cansu, Çağlar denileni yapıp kenara çekildi.
İçeri geçtiklerinde kapıyı kapattı.
"Muazzez teyzeyle, Bekir amca nerede?" Diye sordu Esra. Ev çok sessizdi.
"Köye gittiler 1 hafta sonra gelecekler." Dedi Çağlar. Sık sık köye giderlerdi.
Başını salladı Esra, "Yemek yemedin değil mi?" Diye sordu, o ara salona geçmişlerdi. Salonun dağınık olduğunu görünce yüzünü buruşturdu Esra.
Çağlar'ın tek değişmeyen huyu buydu; dağınıklık.
"Hayır yemedim de oğlum ne işiniz var burada diyorum." Diye sorusunu yeniledi.
"Gelemez miyiz lan? Gidelim mi?" Dedi Özgür tek kaşını kaldırarak.
"Onu demediğimi biliyorsun lan, şaşırdım sizi kapıda görünce. Kapıyı da arka arkaya çaldınız."
"Sen olmayınca boğazımızdan geçmedi kardeşim, ben de dedim ki madem Çağlar gelmiyor neden biz gitmeyelim dedik, ve geldik." Dedi Emir sırıtarak.
Bu noktada yanında oturan Cansu'dan karnına sert bir dirsek yedi, öbür tarafında oturan Esra'dan da tekme yedi. "Uydurma! Esra'nın planıydı bu. Esra demese aklına bile gelmezdi."
"Oha lan sağlı sollu vuruyorsunuz!" Dedi Emir homurdanarak. "Hadi lak lakı bırakında yemek yiyelim açım!"
"Tamam be ne doymaz birisi oldun sen!" Dedi Özgür, Esra ayağa kalkıp yemek masasının üzerindeki poşeti alarak mutfağa geçti.
Arkasından giden Çağlar'a, "Çağlar sana zahmet tabakları çıkarır mısın? Benim boyum oraya yetmiyor." Diye ricada bulundu.
Çağlar Esra'yı kendisine çevirdi, Esra daha ne olduğunu anlamadan ona sıkı sıkı sarıldı.
"Teşekkür ederim Esra," diye mırıldanıyordu.
"Niye teşekkür ediyorsun ki şimdi?" Diye anlamayarak sordu Esra.
"Yanımda olduğunuz için, yalnız bırakmadığınız için." Sıcak bir gülümsemeyle kollarını Çağların beline sardı Esra.
"Sen bizim kardeşimizsin, unuttun mu? Laf olsun diye değil bu, kardeşler zor zamanda yalnız bırakmaz. Ama sarılmayı daha sonraya saklayalım çünkü açım! Ölüyorum açlıktan oğlum! Emir her an içeri dalıp açım demeye başlayabilir." Diyerek homurdandı. Çağlar gülüp geri çekildi. Esra'nın burun kemerine hafifçe vurdu.
"Tamam tamam, hadi daha fazla aç bırakmayayım seni." Deyip tabakları çıkardı.
Esra'nın dediği çıkmıştı, iki saniye sonra Emir, "AÇIM LAN AÇ!" Diyerek mutfağa daldı. Bu noktada ikisi de kahkahasını tutamadı.
(Şimdiki zaman)
"Onu özleyen tek sen değilsin." Diye belli belirsiz mırıldandı. Az önceki mutluluğumdan eser kalmamıştı.
Zerrin'i seni çok özledim.
"Belki de şimdi burada bizimle oturuyor olacaktı. Bana o güzel yüzüle gülümseyecekti." Diye devam etti sözlerine.
"Biz gittikten sonra ne oldu?" Diye sordum. Duyacağım şeylerden korkuyordum.
"Siz gittikten sonra annemle babam köye yerleşti. Mahalle onlara zarar veriyordu. Zerrin'i hatırlatıyordu. Onlarla gelmemi istediler ama gitmedim, gidemedim. Zerrin oradaydı. Onunla olan anılarımı terk edemezdim."
Zerrin oradaydı, onunla olan anıları terk edemezdim.
Kalbimi sıkıştırmıştı bu cümlesi. Gözlerim dolmuştu çoktan.
"Sizden sonra iyice dağıldım. Annemler köye yerleşince eve de çok nadir gitmeye başladım. Uyumuyordum, yemek yiyemiyordum, sadece okul için ve üzerimi değiştirmek eve gidiyordum, sonra Ayaz'lar geldi. Dost olduk, sonrası da göründüğü gibi." Diyerek sustu. Üzüntümün yerini öfke almıştı.
"Senin nasıl bir kafan var ya!" Diyerek ayaklandım, "Bana bak bana! Sen nasıl onlarla arkadaş olursun! Onlar yüzünden biz zehirlendik! Emir'e iftira attılar, beni okuldan attırmaya çalıştırdılar! Cansu onlar yüzünden okuldan uzaklaştırma aldı! Sen nasıl hala onlarla konuşabiliyorsun Çağlar! Hepimizin hayatını mahvetti onlar!"
"Konuşuyorum işte! Arkadaşım onlar benim."
"Sıçarım arkadaşlığına! Biz neyiz Çağlar!" Dedim, "Biz arkadaşın değil miyiz!"
"Bırak Esra ya, arkadaşmış siz gidince arkadaşlık falan kalmadı!"
"Ulan arasaydın ya!" Dedim bağırarak, "Arasaydın gelmez miydik! Senin bir aramana bakardı abimin hadi Esra gidiyoruz demesi! O demeseydi ben derdim! Bizi arasaydın ve sadece gelin deseydin biz sabah yanında olmuş olurduk!Cansu'lar oradaydı! Onlar bizimle gelmedi! Hadi biz gittik ee onlar? Onlarla takılabilirdin!"
Cansu'lar hala İstanbuldayken Çağlar onlarlada bağını koparmış. Emir o zamanlar, kimseyi yanında istemediğini söylüyordu.
Sorduğum soruya cevap vermedi.
"Senin abimden bir farkın yoktu, ondan sonra sana sırtımı yaslayabilirdim. Senin ne kadar acı çektiğini biz biliyoruz! Kaç ay boyunca krizler geçirdiğini biz biliyoruz! Ölüden bir farkının olmadığı onlar değil biz BİLİYORUZ!" Sonlarda sesim iyice yükselmişti. "Onlar kötü gün arkadaşı mı! Hayır değil onlar anca paralarıyla övünen bir grup gereksizler! Varsa yoksa para ve eğlence! Senin ne çektiğini anlamazlar! Tamam kabul acın var, kardeşin öldü ama seninle beraber bizde parçalandık be, bir tek acı sen çekmedin." Gözyaşlarımda yanaklarına süzülüyordu.
"Sen benim için çok kıymetliydin Çağlar. Ben kaç gece seni Emir'lere sordum sen biliyor musun bunu? Onlarla da konuşmuyormuşsun, yanına yaklaştırmamışsın onlarla da bağınızı koparmışsın, bizle arkadaşlık yapmak istemedin ama ne hikmetse Ayaz'larla arkadaşlık yaptın! Onları yanına yaklaştırdın. Çağlar! Zerrin'i tek sen kaybetmedin! Biz de kaybettik, bizim de arkadaşımızdı o tek sen üzülmedin biz de üzüldük biz de ağladık biz de dağıldık. Tek acı çeken sen değildin."
Yüzüme bakınca gözlerinin sulanmaya başladığını gördüm.
Yapma işte bunu Çağlar! Ne olur sulanmasın o gözlerin. Gözlerini öyle görünce sana kızamıyorum.
Ağladığını görmemek için kafamı başka bir tarafa çevirmek zorunda kaldım. Sevdiklerimin ağlamasına katlanamıyordum.
"Zerrin benim kardeşim." Dedi zorlukla. Gözlerimi çok sert bir şekilde yumdum ve dudaklarımı sertçe ısırdım. Ardından geri ona baktım.
"Biz de kardeştik! Kan bağımız olsun olmasın biz birbirimize kardeşiz demedik mi! Acımızı beraber yaşamadık mı?" Dedim, yutkundu.
"Ben Eskişehirdeyken kaza geçirdim biliyor musun bunu?" Dediğimde hızla başını kaldırdı, "Nereden bileceksin? Telefonlarımızı açtın mı ki! Emir sana ulaşabilmek için ne kadar çok uğraştı biliyor musun? Abim de! Ama sen bilmiyorsun. Gitmeyi ben istemedim abimde istemedi. Babamın işi olmasaydı biz gitmezdik. Hoş gitmeseydik sen gene bir şeyler yapar aramızdaki bağı koparırdın." Dedim acı bir tebessümle.
"Nasıl oldu kaza?" Diye sordu aniden.
"Sana ne? Umurundaymış gibi sorma." Dedim kestirip atarak.
"Umurumda çünkü Esra!"
"Ya bırak," dedim alayla, "Umurundaymışmış. Açsaydın o zaman telefonlarımızı! Bulaşmasaydın o zaman Ayaz'lara! Sana kazayı duygu sömürüsü olsun diye söylemedim sadece o haldeyken bile seni aradığımızı ama telefonlarımızın açılmadığını belirtmek istedim."
Pişmanlıkla başını eğdi, çantamı alıp omuzuma taktım.
"Eski biz değiliz biliyorum. Büyüdük, değiştik. Ama keşke eski biz olarak kalsaydık Çağlar, keşke bunlar yaşanmasaydı. Yapacak bir şey yok, sen olmak istediğin yeri bulmuşsun. Sana o pisliklerle mutluluklar!" Deyip hızla uzaklaştım.
Öfkeliydim çünkü telefonlarımızı açmamıştı, öfkeliydim çünkü tek onu canı yanmış gibi davranmıştı, öfkeliydim çünkü Ayaz'ların nasıl insanlar olduklarını bile bile arkadaşlık yapıyordu.
Kendime de öfkeliydim, keşke İstanbul'da kalabilseydik.
Az önce ona dediklerim yüzünden kendime öfkeliydim. Can yakan sözler söylemiştim ona. O kendi canından kanında olan birini kaybetmişti. Ama bizde üzülmüştük. Bizde ağlamıştık. Kan bağımız olmaması Zerrin'i kardeşimiz olmadığını değiştirmezdi.
Abimler bir balık restoranana oturmuştu, gözlerimi silip hiçbir şey olmamış gibi yanlarına gidip oturdum.
"Ne konuştunuz?" Diye mırıldandı yanımda oturan Emir.
"Sonra, gece konuşuruz." Başını salladı.
Yemeklerimizi yedikten sonra kalkmıştık. Her birimiz çok yorgun olduğu için eve gidince odalara çekilmiştik. Bir tek ben Emir ve Cansu hariç. Bahçede oturuyorduk.
"Sadece kendi canı yanmış gibi davranıyor, tamam kabul kız kardeşini kaybetti ama bizim de arkadaşımızdı Zerrin, biz de üzüldük, ağladık. Kahrolduk." Diyordu Cansu. Emir ise sessizdi.
Çok nadirdir onun sessiz olması.
"Kendi haline bırakalım, Esra'nın ona dedikleri ağır. Sindirmeye çalışsın. Kafasına dank edince konuşmak isteyecektir." Diye mırıldandı Emir.
"Dediklerim sizce çok mu ağırdı?" Diye sordum. Dediklerimde haklı mıydım haklıydım ama onları söylediğim için canım yanıyordu.
"Ağırdı evet ama Çağlar ağır sözler işitmediği sürece kendine gelemezdi. Bunları duyması gerekiyordu, sen doğru olanı yaptın." Dedi Emir, elini koluma koyunca ben de elimi onun elinin üzerine koydum.
"Kendi haline bırakınca umarım daha kötü olmaz. Onun için endişeleniyorum." Diye mırıldandı Cansu. Başımı salladım.
"Hadi, herkes odalarına geçsin. Bugün yeterince yorulduk. Bir an önce uyuyup dinlenelim." Diyerek ayaklandı Emir.
"Size iyi geceler, ben biraz daha oturacağım sonra yatarım."
"İyi geceler kuşum." Diyerek odalarına çekildiler. Ayaklarımı suya sokmuş öylece oturuyordum. Düşünmekten beynim karıncalanmıştı. Kendime gelebilmek için yüzümü sıvazladım.
Bir süre sonra ayaklandım ve odaya doğru sessizce çıktım. Can uyumuştu. Onu rahatsız etmeden yatağa girdim ve ona sarılıp gözlerimi kapattım.
Uyumaktan başka bir çarem yoktu, uyumazsam Çağlar'a dediklerimden dolayı pişman olacaktım. Düşünmekten de uykusuz kalacaktım, en iyisi uyumaktı.
Bölüm Sonu :)
Çağlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Esra'nın sözleri peki?
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere aşklarım.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
44.88k Okunma |
2.24k Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |