"Aşk, sabahlara kadar uyumamak değildi aslında. Her sabah uyandığında, yaşamaktan önce onun gelmesiydi aklına."
-Can Yücel
Çok fazla kitap okuyan biri değildim. Kitaplarla aram iyiydi ama bu zamana kadar toplasanız yüzden fazla kitap okumamışımdır.
Ama bir gün abimin kitaplığını kurcalarken bir kitap gördüm. Aldım okudum. Adını bile hatırlamıyorum o derece eski yani.
Kitapta geçen her şeyi unuttum ama bir tek bir sayfasındaki sözü unutmadım.
Sayfa 38'di. Sayfanın başındaki alıntı.
"Bir insanı neden sevdiğiniz sorusuna cevap bulamıyorsanız onu gerçekten seviyorsunuzdur."
Yazıyordu. O zaman umursamamıştım, kitabı kapatıp geçmiştim.
Sonra Eskişehir'e taşındık. Ardından onunla tanışttım.. Can'a aşık olduğumda çok soru sordum kendime. Neden ben bu çocuğa aşığım diye. Niye onu bu kadar çok seviyorum diye? Ama bir cevap bulamadım. O yazarın dediği çıkmıştı.
Şu an o kadar huzurluydum ki.
Sevdiğim çocuk yanımda, yeni dostlarım oldu.
Eski arkadaşlarımla birlikteyim.
Benden şanslısı kim!
Normalde buraya ne zaman gelsek Cansu ile sabah güneş doğarken kalkıp denize giderdik. Sabahın o soğuk suyu çok güzel olurdu. Emir bizle gelmez uyumayı tercih ederdi. Kahvaltı saatine kadar yüzer eğlenirdik. Sonra toparlanıp eve dönerdik.
Her günümüz böyle geçerdi. Tabii sadece denize girmek için gelmezdik. Evin yakınlarında beach vardı. Orada çalışan çocuklar yakışıklıydı. Yaz aşkımızdı.
O zamanlar yakışıklı gelirdi gözümüze. Şimdi baktığımda bir tek gözüme Can yakışıklı geliyordu.
Sabah gözlerimi gelen sesler yüzünden açmıştım, yan yazlıkta çocuklu bir aile olmalı ki çocuklar çığlık atarak gülüyorlardı. Kafamı kaldırıp Can'a baktığımda onun göğsünde uyuduğumu anladım. O da bir kolunu kafasının arkasına koymuştu, bir kolunu da benim belime sarmıştı. Öylece uyumuşuz. Kafamı geri Can'ın göğsüne koydum.
"Ne bu gürültü?" Diye mırıldandı Can. Yerinde kıpırdandı. Elini kafasının altından çekti.
"Yandaki yazlıkta çocuklar olmalı, onlardan geliyor." Diye cevap verdim kafamı kaldırmadan.
"Saat kaç?" Dedi, kolunu kaldırıp saate baktım.
"09:00."
"Daha erkenmiş, uyuyalım biraz daha." Diyerek beni kendine çekip uyumaya devam etti.
"Abimler kalkar birazdan. Kahvaltı hazırlayalım." Dediğimde tek gözünü açıp bana baktı.
"Kahvaltı yerine seni yesem? Nasıl olur?" Dediğinde kıkırdadım. Şezlongdan doğruldum.
"Çok güzel olurdu ama abimin gazabından ikimizde kurtulamayız."
"O abin bir gün elime düşecek." Diyerek doğruldu şezlongdan. Gerinip ayaklandık ben içeriye geçerken Can yastıkları ve ince pikeyi alıyordu.
Yaz ayında da olsak üzerime bir şey olmalıydı. O yüzden gece yatarken üzerime hep ince bir pike alırdım.
Can salona geldiğinde elindekileri tekli koltuğa attı, kendini de diğer koltuğa atarken ben mutfağa geçtim, buz dolabını açıp ne çıkarabilirim diye bakındım. En sonunda ne yapacağıma karar verip kahvaltılıkları çıkarmaya başladım. Çıkardığım kahvaltılıkları tabaklara koyup bahçeye götürdüm ve masaya yerleştirmeye başladım. Geri mutfağa dönüp yumurtaları çıkardım, alt çekmecelerden de tavayı da çıkardım.
Ceren uyanıp yanıma gelmişti ve bana yardım etmeye başlamıştı.
O domates salatalık keserken ben çırptığım yumurtayı tavaya dökmüştüm. Altını kısıp ağır ağır pişirmeye başladım omleti.
Herkes birer birer uyanıyordu. "Emir, simit alıp gelsene. Taze taze yiyelim." Diye seslendim mutfaktan.
"Tamam." Dedi itiraz etmeden, normalde yarım saat 'Cansu gitsin, yok efendim Özgür gitsin' der hepimizi bıktırırdı, sokak kapısı açıldı ardından kapandı.
Kısa bir süre sonra kapı tekrar açılıp kapandı. Fırın bize yakındı. Son kahvaltılıkları da aldık. Omleti servis tabağına alıp masaya geçtim.
Kahvaltımızı yaptıktan masayı kaldırdık, bugün evdeydik.
Siyah mayomu giyip havlumu alarak çıktım odadan, bir elimde magazin dergisi bir elimde havlumla cool bir şekilde havuzun yanına gelmemle üzerime su atılması bir oldu.
Hayaller: Cool bir şekilde şezlonga oturup dergi okumak.
Hayatlar: Arkadaşlarının yaptığı sulu şakalar…
Yüzüme gelen suyu elimle sildim, "Var ya sizi o suda boğarım! Şurada havalı giriş yapayım dedim batırdınız be!"
"Pardon Esra'cık!" Dedi Semih gülerek, Ceren'le uğraşıyordu. Ses çıkarmayıp şezlonguma ilerledim ve oturdum. Abimler havuza girmişti çoktan.
Kulaklığımı takıp bu aralar deli gibi dinlediğim şarkıyı açtım. Dergimi okurken bir yandan da şarkıyı mırıldanıyordum.
"Belki varsın, belki yoksun.
Bihabersin, belki toksun.
Gelecekler yüzlerinde.
Cam gibi bir büyük öfke.
Aşk içinde yalan içinde.
Tek bir ayna, binbir biçimde.
Aşk içinde yalan içinde.
Hepsi aynı, hepsi içinde."
Bu şarkıya takmıştım.
Dergiye kendimi o kadar çok kaptırmıştım ki yanıma Cansu'nun geldiğini görmemiştim bile. Kulaklığımın birini çekip çıkarınca kendime geldim. Kurulanıp oturdu.
"Ne dinliyorsun?"
Çıkardığı kulaklığımı ona uzattım. "Dinle sen de." Kulaklığı alıp kulağına taktı ve bir süre dinledi.
"Mor ve ötesinin solisti değil mi bu?" Başımı salladım.
"Evet, o."
"Güzelmiş şarkı." Diyerek dinlemeye devam etti sonra çıkardı. Şarkıyı kapatıp kulaklığımı çıkardım ve şezlongda bağdaş kurup ona döndüm.
"Bu tatil hepimize çok iyi geldi."
"Evettt. Şükürler olsun bir süre ne Umut'u ne de o Ada salağını görmeyeceğim."
"Ben o Mert'e yürüyen kızı hala dövemedim. İçimde kaldı." Güldüm.
"Döveriz be Cansu, alırız intikamını." Dedim, o da benimle birlikte güldü.
"Hadi," dedim ayaklanarak, "Havuza girelim hava çok sıcak."
Başını sallayıp kalktı benden önce koşup suya balıklama atladı. Havuzun taşına oturup ayaklarımı suya soktum. Can yüzerek bana geldi.
"Hadi, girsene."
Ben daha ne olduğunu anlamadan Can kolumdan tutup beni suya çekince hızla nefes alıp suya daldım. Yukarı çıktığımda yüzüme gelen saçları geriye atıp Can'a baktım.
"Pislikleşmeyi çok seviyorsun değil mi?"
"Evet." Dedi sırıtarak. Ellerimi onun omuzuna koyunca o da ellerini belime koymuştu.
Havuzdan çıktıktan sonra duş alıp hazırlandık. Üzerime pembe, ince askılı, bir büstiyer giydim altına açık mavi renginde bir şort. Üzerine de beyaz oversize gömleğimi giydim.
Hava sıcak olduğu için saçımı arkadan topuz yaptım.
Küpelerimi taktım, gözlüğümü de gözüme takarak terliklerimi giydim ve çantamı alarak çıktım odadan.
Yüzüm yanmıştı. Yaz'ın yüzümün yanmasını çok seviyordum. Yanaklarımda ki kızarıklık hoşuma gidiyordu. Herkes hazır olunca da kapıyı çekip çıktık.
(25 Dakika sonra..)
"Keşke arabayı alsaydık. İzmir'in sıcağında yürünmüyor!" Diye şikayet etti Hilal. Hem trafik olur diye hem de gideceğimiz yer yakın diye arabayı almamıştık. Keşke alsaydık, İzmir'in sıcağı insanı buharlaştırıyordu.
Elimle yüzüme hava gelsin diye sallıyordum. "He valla ben de sıcaktan piştim." Kendimi yellemeyi bırakıp az önce almış olduğum ama sıcak hava da ılımış olan suyumdan bir yudum aldım.
"Eee boş boş dolaşacak mıyız böyle?" Diye konuştu Akgün.
"Yakınlardaki kafeye girip oturalım, nolur! Daha fazla dayanamıyorum bu sıcağa!" Dedi tekrar Hilal. Ona gülüp yolumuzun üzerinde olan kafelerden birine girip oturduk.
Oturduğumuz yerin üzerinde vantilatör çalışıyordu. Bilerek onun bana vuracağı yere oturmuştum.
Siparişimizi verdikten sonra konuşmaya başladık. Gözlüğümü gözümden çıkarıp masaya koydum.
Bir süre sonra canım waffle çekmişti. Cansu ile beraber sipariş verdik.
Siparişlerimiz gelince iştahla yemeye başladım, bir çatal Can'a uzatmıştım ki. "Ye yavrum ben sevmem."
"Ya bir kere tat belki seversin nolur." Diyerek çatalı ağzına götürdüm. Beni kırmayarak ağzını açtı ve yedi.
"Nasıl?"
"Güzelmiş bir çatal daha versene." Dediğinde güldüm ve bir çatal daha yedirdim. Bir ona verdim bir kendim yedim.
Sıkılınca ayaklandık, hesabı ödeyip kafeden ayrıldık. Alışveriş merkezine gitmeye karar verdik. Ama bize uzak olduğu için Hilal ile abim arabayı almaya gitti. Bizde karşıya geçip onları beklemeye başladık.
"Akşama seni kaçıracağım." Dedi yanımdaki Can. Gülümsedim.
"Bir şey mi oldu?"
"Hayır, sevgilimle vakit geçirmek istiyorum. O yüzden de akşama seni kaçıracağım."
"Ooo Can bey, planlarınız var anlaşılan. Ya ben gelmek istemiyorsam?"
"Zorla götürürüm."
"Ha illa götüreceksin?" Boynuma eğilip öpünce huylandım.
"Evet götüreceğim." Gülerek başımı salladım. Elimi tutup kendine çekince beline sarıldım.
Abimler gelince arabaya bindik. Şarkıları bu sefer Hilal açıyordu.
Alışveriş merkezine geldiğimizde Starbucks'a girip kendime soğuk bir kahve aldım.
Can'ların yanına geldiğimde alışveriş merkezinde dolaşmaya başladık. Abimler bir kafede otururken biz mağazalara girmeye başladık.
Eksik bir şeyim yoktu ama mağazalar acayip indirim yapmıştı. Kendime hakim olamıyordum. Bu girdiğimiz dördünce mağazaydı.
İlk üç mağazada kendimi tutabildim, tebrik edin beni.
Bu bir başarıydı.
"Esra Allah'tan bir şey almayacaktın!" Dedi Cansu şaşkınlıkla ellerindekine bakarken. Omuz silktim.
"Ne yapayım kendime hakim olamadım." Dedim, sıra bana gelince aldıklarımı ödedim.
Gratis'ten valimize koymayı unuttuğum vücut spreyini ve duş jelini de alınca tamamdım.
Her şeyi koy ama koymayı unutmaman gereken şeyleri koyma..
Abimlerim yanına gelince abim biriyle konuşuyordu.
"İyiyiz valla anne! Esra'da yanımda keyfimiz yerinde." Dedi bezmişlikle. Kendimi sandalyeye bıraktım.
Eve gitmeden önce burada karnımızı da doyurmuştuk. Eve gidince hiçbirimiz yemek hazırlayamayacaktı.
Eve vardığımızda, Can'a üzerimi değiştireceğimi söyledim ve odaya çıkıp dolabımın karşısına geçtim.
Mavi şortumu aldım, üzerime ince askılı siyah crop giydim. Üzerine de beyaz ince bir gömlek giyip çıktım odadan.
Can'ın yanına geldiğimde yaşlandığı yerden doğruldu, telefonunu cebine koydu.
"Biz kaçıyoruz." Dedi salona doğru.
"Nereye?" Diye sordu abim tek kaşı havalanırken.
"Esra'yla dolaşacağız."
"İyi, çok geç kalmayın." Baş sallayıp çıktık evden. Sahile doğru yürümeye başladık.
"E Eskişehir benim mekanım, gittiğim yerleri sana gösterdim. Burası da senin mekanın anlaşılan sen gezdir bu sefer beni." Dediğinde Can sırıttım. Elini iyice kavradım.
"Gel o zaman sana en güzel dondurmayı yedireyim." Dediğimde güldü. Lunaparkın girişinde dondurmalı irmik helvası yapanlar vardı. Çok güzel olurdu.
Tezgahın yanına gelince iki tane dondurmalı irmik tatlısı aldım. Can sigara içmek için benden uzaklaşmıştı. Astımımdan dolayı yanımda sigara içmiyordu.
Parasını ödeyip dondurmalarımızı aldım ve Can'ın yanına adımladım. Geldiğimi görünce sigarasını yere atıp ayağıyla ezdi.
"Bak bakalım beğenecek misin." Diyerek tatlının bir tanesini ona uzattım.
"İrmik tatlısı mı?"
"Yanlış. Bu dondurmalı irmik tatlısı, çok beğenilir. Tat hadi." Dediğimde plastik kaşığı tatlıya daldırıp aldı ve yedi.
"Nasıl nasıl nasıl?"
"Çok güzel. Bayıldım." Dediğinde zaferle gülümsedim ve tatlımı yemeye başladım.
Aklıma gelen şeyle durdum, ben hiç buraya geldiğimizden beri fotoğraf çekilmedim.
"Can hadi fotoğraf çekilelim." Diyerek telefonumu çıkardım. Kamerayı açtım. "Sen çek, boyun uzun."
Gülüp telefonu aldı, gerçekten boyu uzundu. Ben 1.60'dım o ise 1.80 haliyle kadrajıma girmezdi. Telefonu ayarlayıp duvara koydu. Saniyeye ayarlamıştık.
Yüzümüzde flaş patlayınca iyice gülümsedim. Ben gülümserken Can yanağımdan öpüyordu. Böyle bir poz vermiştik.
"Çok güzel oldu!" Dedim fotoğrafa hayranlıkla bakarken. Can kolunu omuzuma atmıştı fotoğrafa bakıyordu.
"Bana da at bunu." Başımı salladım. Telefonu geri cebime koydum.
Tezgahları gezdikten sonra sahilin oraya geldik. Boş şezlonglara oturduk. Sohbet etmeye başladık.
Ani bir kararla ayaklandım, "Ben denize gireceğim."
"Saçmalama Esra." Dedi Can hemen, "Karanlıkta göz gözü görmüyor. Ayağına bir şey batar."
"Bir şey olmaz, ben hep giriyorum. Hadi girelim." Deyip onu elinden tutup çekiştirmeye başladım.
"Esra yavrum gece gece tadımız kaçmasın. Oturuyoruz işte." Dedi elini geri çekerek.
"Ya lütfen! Baksana herkes giriyor!" Diyerek insanları gösterdim.
"Sarhoş çünkü onlar, aklı başında olan girmez."
"O zaman biz de sarhoş olalım?"
"Olmaz."
"Her şeye of ama!"
"Hem mayolarımız yanımızda değil üstelik." Diye başka bir neden buldu.
"Sanki buradaki herkesin mayosu üzerinde! İnsanlar kıyafetleriyle giriyor! Ne oyunbozan çıktın sen de. İyi gelme. Ben girerim." Diyerek somurttum. Gömleğimi çıkardım. Bir iki adım atmıştım ki Can konuştu.
"Tamam! Geliyorum ama bak kısa duracağız." Diye uyarınca sevinçle yerimde zıpladım.
"Tamam! Hadi!" Dediğimde yanıma geldi. Yavaş yavaş suya girdik. Su gece sıcak oluyordu.
"Dikkat et!" Dediğinde duymamazlıktan geldim.
Belimize kadar girdiğimizde suya girdim. Geri çıktığımda Can'da benimle beraber çıktı.
"Çok açılma, dalgalardan anlamayız." Dedi uyararak.
"Tamam!" Dedim geçiştirerek. Şu an Can'ın ikazlarını düşünemeyecektim.
Su o kadar güzeldi ki hiç çıkmak istemiyordum, ama Can tarafından zorla çıkarıldım. Hayır bu çocuk rahat dünya yansa umurumda olmaz kafasındaydı. Ne ara böyle takıntıları olmuştu?
"Of Can! Sen eskiden hiçbir şeyi umursamazdın, niye şimdi böyle oldun anlamadım!" Diye söylendim. Bir yandan saçımın suyunu sıkıyordum.
"Hala öyleyim." Tek kaşım havaya kalktı.
"Ha başıma bir şey gelse umurunda olmaz?" Diye aniden sorunca şaşırıp kaldı. Şaşırdığı için durmuştu, ben de bir iki adım atıp durmuştum.
"Haşa yavrum, sen hariç hiçbir şey umrumda değil. Bir tek sen." Dedi kendini toparlayarak.
"Yok yok anladım ben." Sıkıntılı bir nefes verdi
"Esra, yavrum ne alakası var? Dediğim şeyden nasıl böyle bir anlam çıkarabilirdin?" Omuz silktim. Yürümeye devam ettim.
"Ben çıkarırım." Dedim bozuk bir sesle.
"Esra..."
"Ne! Benim şimdi kolum kopsa sen yine umursamazsın, araba çarpsa bana ne dersin değil mi! Sen zaten beni eskisi gibi sevmiyorsun beğenmiyorsunda sıkıldın benden değil mi söyle!" Taramalı tüfek gibi sözlerimi art arda sıralamıştım. Kolumdan tutup kendine doğru çekti. Gülüyordu.
"Sen dışına hiçbir şey değerli ve önemli değil benim gözümde. Bir tek sen."
Dakikalardır ona bakmamaya çalışıyordum, bunu deyince gözlerimi kaçırmayı bıraktım ve ona baktım.
"Gerçekten mi?" Dedim, burnuma bir öpücük kondurdu.
"Gerçekten." Deyip yüzümün her tarafını öpmeye başladı.
Ben ona büyülenmiş gibi bakarken o yüzümü öpmeyi bırakmış elimi tutmuş yürütmeye başlamıştı.
"Eee başka neresi var? Gezdir hadi beni." Dediğinde kendime geldim.
"Hava kararmasaydı gün batımını izleyeceğimiz çok güzel bir yer vardı. Yarın oraya gideriz."
"Olur gidelim."
Bir süre daha gezdikten sonra eve doğru yürümeye başladık. Kısa yürüyüşümüzün sonunda eve varmıştık. İçeri girdiğimizde abimler salonda Monopoly oynuyordu.
"Ana şunlara bakın." Bizi ilk fark eden Emir'di. Onun demesiyle herkes bize baktı. Kıyafetlerimiz kurumuştu sadece nemliydi.
"Bu haliniz ne?" Diye sordu Hilal.
"Denize girdik."
"Gece gece?"
"Evet."
"Esra buraya geldiğimizde gece gece denize girme demiyor muyum ben sana? Ayağına bir şey batsa ya da kramp girse?" Dedi abim sitemle. "Daha önce kramp girmişti."
"Bir şey olmadı ama bak? Şuraya eğlenmeye geldik. Yasaklanmak istemiyorum." Koltuğa oturdum.
"Tamam Can ve Esra'da geldiğine daha çok tadı çıkar oyunun." Dedi Mert. Sehpaya eğildim.
Mert Can'la bana oyun kartlarını dağıttı.
Oyunu abim kazanmıştı. Elindeki kağıt paraları çenesine sürttü ve gülerek arkasına yaslandı.
"Allah razı olsun bu gece beni zengin ettiğiniz için!"
"Bu ne arkadaş! Varımı yoğumu kullandım yine de kazanamadım!"
"Sinir krizi geçirdim burada!" Dedi Ceren.
"Hadi bir şeyler izleyelim, dün çok güzel bir film buldum. Bayılacaksınız." Dediğinde Cansu ayaklandık.
"Biz bir şeyler hazırlayalım, siz de filmi seçin o zaman." Başlarını sallayınca mutfağa geçtik. Aldığımız abur cuburları çıkarıp tabaklara koyduk. Salona geçtiğimizde kendimi koltuğa attım.
(Yarım saat sonra..)
"CANSU SENİN SEÇECEĞİN FİLME SOKAYIM!" Diye bağırdı Emir. Hepimiz Cansu'nun aklına uymuş korku filmi açmıştık, normalde korku filmlerinde korkmazdık. Abimlerin korkmaması gerekiyordu ama şu an onlar bile çok korkuyordu.
"Ya filmin adında hayır yok! Gelmiş bunu izliyoruz." Dedi Akgün.
"Cansu, senin yüzünden bu gece uyuyamayacağım." Diye mırıldandım. Ekranda aniden bir şey belirince bağırıp korkarak kafamı yastığa gömdüm.
"Lan ben bu kadar bilmiyordum! Fragmanda bunlar yoktu. Böyle olacağını bilseydim açar mıydım!" Diye yükseldi Cansu.
"Lan salak!" Dedim öfkeyle, "Fragmanlarda gösterseler hangi akıllı izlemeye gider!"
Abim avucuna mısır alıp Cansu'nun kafasına attı, "Sus zargana! Senin yüzünden altıma sıçmak üzereyim!"
"Bu gece hiçbir ışık kapanmayacak! Kapatanı gebertirim!" Dedi Semih. "Işıklar kapanırsa bu evi kana bularım!"
"Ulan normalde erkekler korku filmi seçer kız onlara sarılsın diye, burada bir terslik var." Dedi Mert.
"Bu filmi çeken yönetmen nasıl korkmadı acaba?" Diye sordu yanıbaşımdaki Can. Hak verdim ona, bu filmi çeken kadro nasıl korkudan ölmediler acaba?
Onları tebrik ediyorum, film de olsa herkesi altına ettiriyordu.
Ben filmi izlerken korkuyorum hele ki çekmek istesem kalpten giderdim herhalde.
"Bir daha korku filmi izlersem benim de adım Ceren değil!"
"Yeter be! Öleceğiz korkudan! Kapatın şunu." Diyerek yükseldim. Hızımı alamadım, rahatımı bozup ayağa kalktım, ne de güzel rahattı yerim. Kumandayı kaptığım gibi televizyonu kapattım. Ardından ışıkları açtım. Abimlerden bir 'oh be!' sesi yükseldi. Hepsi oturduğu yerde korkudan kasılmıştı.
"Geri zekalı!" Dedim, yine hızımı alamadım ve kumandayı Cansu'nun kafasına attım. Elleriyle kafasını korudu.
"Yarım saatte öteki tarafa gittim geldim anasını satıyım!" Dedi Akgün. Bayılmamız an meseleydi diyebilirim.
"Bana bakın, bir daha Cansu'ya film falan seçtirtmeyeceğiz. Elinde kumandayı gördüğünüz an alın! Bu kız bizi öldürmeyi kafaya koymuş." Dedi tekrar Semih. Ona güldüm. Cansu somurtuyordu.
"Aman be tamam bir daha seçmem film. Sen de benimle dalga geçmeyi kes!" Diyerek Mert'e kötü bir bakışla susturdu.
Filmden sonra herkes odalarına çekilmişti, kimse ışığını kapatmadan uyuyamayacaktı. Sabah uyandığımızda kahvaltıdan sonra üzerimi değiştirdim. Saçımın aralarına attırdığım sarılıklar çok güzel görünüyordu. Cansu'nun bir anlık gazıyla soluğu kuaförde almıştım. Son kez saçımı düzeltip pastel renkteki rujumu sürüp çıktım odadan.
✨👾
"Oğlum hadi lan!"
"Çok heyecanlı!"
"Of kazanamayacaklar."
Şu an ne mi yapıyorduk?
Hepimiz plaj voleybolu izliyorduk. Plajda otururken oynadıklarını görmüştük ve izlemeye başlamıştık.
Bu şeye benzemedi mi? Hani emekli amcalar bir inşaat görür ve birden oturdukları yerden kalkıp oraya giderler. Ellerini arkada birleştirip sanki film izliyormuş gibi izlerler.
Amcam yurt dışına çıkmıştı ve orada yaşadıklarını gelince hep bize anlatıyordu. Bir keresinde Roma'ya gitmişti, sokakta gezerken inşaat görmüş ve her şeyi bırakıp inşaatın olduğu yere gidip izlemeye başlamış. Yanından geçenler garip garip bakmış.
Türk her yerde Türk olduğunu gösteriyordu işte. Yabancı bir ülkeye de gitsen bir inşaat mı var saatlerce hiçbir şey yapmadan izlersin.
Dedemle bir keresinde dışarı çıkmıştık, merkezden geçerken bir inşaat görmüştü, hemen geliyorum deyip gitmişti. Yarım saat sonra gittiği yere gidince inşaatı izleyip arkadaşlarıyla çay içtiğini görmüştüm.
"Esra, şu esmer olan çok yakışıklı değil mi?" Diye koluma dokundu Cansu. Onu başımla onayladım.
Yakışıklıydı şimdi çocuk. Hakkını yemeyeliiim.
"Evet yakışıklıymış." Dedim, bunu duyan Mert Cansu'yu kolundan ittirdi. Can'da benim kolumu sarstı kaşlarını çatıp 'Sen hayırdır ya?' der gibi kafa salladı.
"Ama doğru söze ne denir ki!" Dedim masumca.
"Kızlar, gözünüz oyunda olsun."
"Evet, şimdi heriflerin ağzını burnunu kırdırtmayın bize." Diye Mert'e katıldı Can'da.
Gülüp yanağından öptüm. Kafasını çekip benden iki adım uzaklaşınca kahkaha attım ve geri maçı izlemeye devam ettim. Cansu'lara baktığımda Mert'inde Cansu'dan uzaklaştığını gördüm.
Ayağımın ucuna top geldi, topu atan çocuk, eliyle topu gösterince eğilip atacaktım ki Can benden önce davranıp topu çocuklara attı.
"Yavaş be!" Dedi topu tutan çocuk, anlaşılan Can topu sert atmıştı.
Gülmemek için dudağımı nerdeyse kanatacaktım. Dişleyip duruyordum.
"Gülme! Ayrıca dudağını kanatmana da az kaldı." Dedi Can yandan bana bakarak. Sesi tripli bir şekilde çıkmıştı.
"Zor ama deneriz." Diye cevap verdiğimde göz devirdi.
"Hayır neyini beğendin çocuğun anlamadım. Bir şey de değil."
"Can çocuğun kaslarını görmesek inanacağım ama çocukta hayvan gibi kas var."
"Yağ onlar, yağ tabakası herif..." diye mırıldandı. Kendimi tutamadım ve bir kez daha güldüm.
"Ben de plajdaki kızlara bakacağım hatta ilk gördüğüm kıza iltifat edeceğim, ne yaparsın merak ettim." Deyince gülmedim, onun yerine sertçe koluna vurdum. Ben sertçe vurunca acıyla kolunu tuttu.
"Senin canın dayak istiyor herhalde? Hele dediğin gibi bir şey olsun bak bakalım seni bu plaja gömüyor muyum gömmüyor muyum!"
"Nasılmış kıskanmak?"
"Hiçte güzel bir şey değilmiş!" Göz devirip önüme döndüm.
"Maç bitsin biz de oynayalım." Dediğini duydum Akgün'ün.
"Yok almayalım!" Dedim asabice.
"Niye?" Dedi Can.
"Siz şimdi tişörtünüzü çıkarırsınız. Sonra kızlar bakar alın başa belayı! Burada da nezarethaneye düşmek istemiyorum."
"Bir şey olmaz. Ayrıca hiç şansımız yok, kızlar çok iyi oynuyor." Dedi Semih.
"Ha şunu bileydin." Dedi Ceren gülerek.
Cansu tekrar bana yanaşınca ona baktım, "Mert trip atıyor."
"Can'da bana. Sanki çocuklara yürüdük. Alt tarafı beğendik!"
Biz konuşurken maç bitti, topu bana doğru atan çocukların grubu kazandı.
"Eee ne yapıyoruz? Oynuyor muyuz oynamıyor muyuz?" Diye sordu tekrar Emir.
"Oynuyoruz tabii, gruplar nasıl olacak?"
"Kızlara erkekler olmaz. Adil bir oyun olmaz. En iyisi taş kağıt makas yapalım." Dedi abim.
"Tamam kim kim?"
"Ben ve Esra oluruz." Diye öne çıktı Can. Başımı salladım ve karşısına geçtim.
İlkini Can ikincisini ben üçüncüsünü de ben alınca sevinçle yerimde zıpladım.
"Cansu gel." Dedim hemen.
"Akgün." Dedi Can.
"Abim."
"Hilal." Dedi Can.
"Semih."
"Emir." Dedi Can tekrar.
"Ceren."
"Mert gel abi."
Takımları ayarladıktan sonra yerlerimize geçtik. Top onlardaydı.
Hilal'in topu atmasıyla oyun başladı. Topu kaldırıp Semih'e attım o da manşet pasla Cansu'ya kaldırdı. Cansu smaç atarak karşı tarafa gönderdiğinde Can'lar topu yakalayamadı.
"Bir!" Dedim mutlulukla, Cansu ile sarıldık.
Top şu an bizdeydi. Açılışı yaptım. Bir süre top iki grubunda gitti geldi. Topu smaç halinde karşıya attım.
"Ben de!"
"Ben de!" Dedi Akgün ve Emir, ikisi de topu atlayınca çarpıştı ve yere kapaklandılar. Topu ise tutamadılar.
"Lan ben de diyorum!" Dedi Akgün.
"Abi şunları aynı gruba alarak çok kötü yaptın!" Dedi Mert. Can ise onlara bakıp göz devirdi.
(45 dakika sonra...)
Maç şu an beraberiydi. Kim atarsa o kazanacaktı.
Ceren'in smaçıyla biz kazanmıştık. Galibiyetle çığlık atıp Ceren'e sarıldım.
"Sizin oynayacağınız oyuna başlayayım ben!" Dedi Can, gülerek fileye yaklaştım.
"Ne oldu Can?"
"Hile yaptınız!"
"Aaa! Ne hilesi! Beceriksiziz demiyorsun da." Dediğimde göz devirdi.
"Oyunda kaybetsem ne olacak? Ben aşkta kazandım." Deyince utandım. Utanmamı sevdiği için sırıttı, fileyi kaldırıp yanıma geldi ve yanağımdan öptü.
"Utanmanı çok seviyorum."
"Ya öyle mi?" Dedim cilveyle. Başını salladı.
Oyunumuz bitince oturduk. Çok susamıştım. Suyu alıp kafama diktim.
Günlerimiz böyle geçiyordu, ilk üç gün Çeşme'nin yakınlarındaki yerleri gezmiştik. Bugünde plajda zaman geçiriyorduk.
Geçen zamanla beraber Can'la çok güzel anılar biriktirdik, gittiğimiz her yerde fotoğraf çekiliyorduk. O fotoğraf çekilmeyi sevmiyordu. Nefret ediyordu hatta, ama ben seviyorum diye katlanıyordu.
Çeşme'ye sürekli geliyorduk ve her gelişimizde ben hep çok sıkıyordum. Bu sene öyle olmadı ama, bu sene sevgilimle ve arkadaşlarımla gelince hiç sıkılmıyordum. Aksine bol bol gülüp eğleniyordum.
Cansu ve Emir'le çocukluktan beri birlikte olduğum için artık onları ezbere biliyordum, ama Can'ları bilmiyordum. Onlarla ilgili bir şey öğrenince çok gülüyordum.
Mesela Akgün, küçükken bakkalın camını indirmiş. Bakkalın sahibi tek ona kızmasın diye Mert'leri de suçuna dahil etmiş. Adam bu sefer hepsine kızınca beraber kaçmışlar, bakkalın sahibi sokak sokak kovalamış onları. Bunu öğrendiğimde çok gülmüştüm.
Mutluluğum kısa sürdü, şu an abim nereden estiyse benim çocukken yaptığım şeyleri anlatmaya başladı.
Anlattıklarında iyi bir hikaye yok ama. Hepsi de yediğim boklardı. Emir'de bundan keyif almıştı ve o da benim bazı şeylerimi anlatmaya başlamıştı.
"Bir keresinde adama sırf gıcıklığında yanlış yol tarifi etti." Dedi Emir gülerek.
"Çünkü o adam atlama ipimi kesmişti! Ve hiçbir şey yoktu. Yanlışlıkla ona çarptım diye el kadar çocuğu ağlattı!" Dedim homurdanarak.
"Sonra ne oldu? Abim ben ağlıyorum diye adamın lastiklerini patlattı." Dediğimde büyük bir kahkaha koptu.
Artık kalkmamız gerekiyordu, toparlanıp eve gitmek için ayaklandık.
Eve geldiğimizde koşarak banyoya girdim.
Akşam yemeğinden sonra odalarımıza geçtik, Can'ın beline sarıldım.
"İyi geceler güzelim." Deyip saçlarıma bir öpücük kondurdu.
Merhabaaa!
Keyifli okumalar dilerim 🤍
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
44.88k Okunma |
2.24k Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |