38. Bölüm

38. Bölüm: Büyük Gün!

Mila
yildiztozu

 

 

Sevmek için sebep aramadım hiç. Sesi yetti kalbime."

 

-Ahmed Arif

 

O gün gelmişti.

Bugün 11 Haziran 2021'di.

Ve bugün üniversite sınavına girecektim.

Şu anda ise kahvaltı yapıyordum.

"Al annem bunlardan ye. Güç olsun yemekten sonra takviye alacaksın." Dedi annem tabağıma bir şeyler daha koyarak. Tabağımdakileri bitirmeden yenileri ekleniyordu.

Sakinleş, Esra. Geçecek.

"Yiyorum anne." Dedim. Babam işi nedeniyle hastaneye gitmişti. Gitmeden önce alnımdan öpüp sarılmıştı. Her ne kadar çaktırmasam da yanımda olamadığı için üzgündüm.

Stresliydim, hem de çok. Bugünün ve yarının bir an önce geçmesini istiyordum.

Şu iki günü sapasağlam atlatırsam benden mutlusu olamaz.

Kahvaltım bitince annemin dediği takviyeleri aldım. Dişlerimi fırçalayıp annemlerin yanına geldim. Cansu'lar burada değildi. Onlar İstanbul'da göründükleri için orada gireceklerdi sınava.

"Hadi çıkalım artık. Trafik vardır." Dedi abim. Başımı salladım. Bugün ekstra trafik olurdu. Kimliğimi, giriş belgemi son kez kontrol ettikten sonra evden çıktık. Arabayı annem kullanacaktı. Yoldan suyumu da alınca eksik bir şeyim kalmamıştı.

"Abi, saat kaç?" Diye sordum annemle abimin arasındaki boşluktan kafamı çıkararak.

"Az önce sormanın üzerinden 3 dakika geçti Esra." Dedi abim bıkkınlıkla.

"Az önce kaçtı?"

"Of Esra!" Dediğinde arkama yaslandım. Elimde değildi ki.

Sınav yerine gelince arabadan indim. Etrafta herkes çocuğuyla vedalaşıyordu. Karşımdan Can geliyordu. Bugün yalnız bırakmak istememişti. Yanıma gelir gelmez sarıldım.

"Bol şanslar güzelliğim. Sana güveniyorum." Dedi sarılırken. Stresim geçsin diye yumuşak bir ses tonuyla konuşuyordu.

"Teşekkür ederim." Dedim. Annemler yanımıza gelince onlara da sarıldım.

"Hadi bol şanslar annem. Burada bekliyoruz seni." Dedi annem. Onun arkasından abime sarıldım.

"Sana hepimiz güveniyoruz. Sakın yapamayacağım diye düşünme. Anladın mı beni fıstığım?" Dedi abim yumuşak bir sesle.

"Tamam, gitmem gerek sonra görüşürüz." Dedim ondan ayrılarak. Hızlı adımlarla okulun içine girdim ve sıraya girdim. Annem arkamdan dua okumaya başlamıştı bile.

Sıra bana gelince görevli üzerimi aradı, bir diğer görevli de giriş belgemi alıp kontrol ediyor ve sınıfımı tarif ediyordu.

Belgemi alıp görevlinin tarif ettiği sınıfa doğru yürümeye başladım. Sınıfa geldiğimde başımızda duracak olan görevli belgemi alıp oturacağım yere baktı.

"Şurası." Gösterdiği yere oturdum.

Sınav saati yaklaştığında kitapçıklar dağıtıldı ve görevli "Başlayabilirsiniz." Dediğinde ilk sayfayı açıp başladım.

(Sınav Bitişi Saati.)

"Kalemleri bırakalım artık arkadaşlar. Süre doldu." Diyen görevliyle hepimiz aynı anda bıraktık kalemleri. Kitapçıklar toplanmaya başladığında derin bir nefes alıp gözlerimi ovaladım ve ayaklanıp sınıftan çıktım. Koridorun sonundaki tuvalete girip arka arkaya yüzüme su çarptım.

"Bitti Esra, bitti." Diye mırıldandım. Daha sonra çıktım tuvaletten. Hızlı hızlı indim merdivenlerden. Aynı hızla okuldan da çıktım. Annemlere bakındığım da göremedim ama Can'ı gördüm. Bana geliyordu. Gelir gelmez sarıldım.

"Can bitti!" Dedim rahat bir nefesle.

"Bitti güzelim, geçti." Dedi. Annemler gelince onlara da sarıldım.

"Bitti fıstık artık rahat bir nefes alabileceksin." Dedi abim, Üzerimden koca bir yük kalkmıştı. Sanki o yük olduğu için rahat nefes alamıyordum. O kalkınca rahat bir nefes aldım.

Telefonum çalınca annem uzattı, sınav öncesi ona vermiştim. Arayan Hilal'di.

"Efendim Hilal."

"Esra, bitti!" Dediğinde güldüm. Bugün sanırım hepimizin ilk kelimesini bu olacaktı.

"Evet bitti." Diye tekrar ettim.

"Şey diyoruz, Mert'ler de yanımızda bir Akgün yok. Onu bekliyoruz. Akşama dışarı çıksak ya, kafa dağıtırız." Dediği esnada telefonu kulağımdan uzaklaştırıp anneme döndüm.

"Akşama dışarı çıkalım diyor Hilal, anne."

"Çıkın yavrum kafa dağıtın." Diye izin verince telefonu geri kulağıma yasladım.

"Annem izin verdi."

"Süper! Önce evlere dağılalım duş alalım sonra çıkarız."

"Tamam görüşürüz kuzu." Dedim, o da görüşürüz deyince kapattık. Arabaya geçip mahalle doğru yol aldık.

Mahalleye gelince indik, "Bir duş alalım, sonra haberleşiriz Can." Dedi abim.

"Tamam haberleşiriz." Deyip bana göz kırptı tam sarılacaktı ki abim tarafından eve çekiştirilince sarılamadı.

"Of abi!" Diye homurdandım.

"Oflama! Yürü duş al." Dedi odasına giderek, dediğini yapıp banyoya girdim ve soğuk bir duş aldım.

Odama geri geldiğimde dolabımı açıp ne giyebilirim diye baktım. En sonunda yırtıklı kot şortumu ve beyaz, üzerinde özgürlük anıtı olan tişörtümü alıp giydim.

Saçlarım çoktan kurumaya başlamıştı. Yazın çok fazla makyaj yapmazdım. Fondöten çok rahatsız ederdi. O yüzden Rimel, pembe renklerde bir gloss ve allık sürdüm. Telefonun titreyince bildirime baktım.

 

 

 

AMELE YANIĞI GRUBUNDAN BİR YENİ MESAJ!

Akgün: Bu grup ölmüş. (14:05)

Akgün: Aloooo! Hazır değil misiniz kızlar? Ne çok süslendiniz.

Ceren: Elimizde değil Akgün, anca duş alıp giyindik!

Semih: Akgün bırak kardeşim saate bakıp durursan vakit geçmez. Gel bize. Herkes biz de.

Akgün: Aha hemen geliyorum!

Akgün kişisi çevrimdışı oldu.

Hilal: Esra sen hazır mısın?

Esra: Hazırım takılarım kaldı sadece.

Hilal: Tamam, Ceren de biz de direk bize gelirsiniz sonra diğerleriyle buluşuruz.

Cansu: Size iyi eğlenceler, 2 gün sonra görüşmek üzere.

Emir: Evet, biz gelince de bir şeyler yaparız.

Esra: Sizin sınav nasıldı?

Emir: Beni fen zorladı ama hallettim.

Cansu: Beni de sosyal zorladı.

Abim: Kendimi yaşlı hissettim bir an. Esra inmeyi düşünüyor musun? Senin yüzünden sevgilimle buluşamıyorum. Vakit kaybediyorum vakit.

Göz devirip telefonu kapattım, saçlarım kabarmıştı ve dalga dalga olmuştu. Normalde bu görüntüyü sevmezdim ama yazın bir farklı geliyordu gözüme. Takı kutumdan küçük halka küpelerimi çıkarıp taktım. Çoklu küpe takmayı hep çok sevmişimdir. Kulağımda birden çok delik var.

Kulaklarıma diğer küpelerimi takıp Can'ın bana almış olduğu bilekliği taktım. Onun ismi yazılı bir şeyler takmayı çok seviyordum. Abimi daha fazla bekletmemek için çoraplarımı giyip parfümümü sıktım. Neden bilmiyorum ama Can bu parfümümü daha çok seviyordu. Ben de o seviyor diye hep yanına giderken sıkıyordum. Koşarak odamdan çıkıp merdivenleri ikişer ikişer indim.

"Geldim geldim." Dedim nefes nefese.

"Yavaş yavaş! Koşma, astımın tutacak. Ağaç oldum burada, sevgilimle senin yüzünden geç buluşacağım!" Diye söylendi. Her ne kadar söylense de astımım tutacak diye ödü kopuyordu.

"Hem hızlı ol diyorsun hem de koşma diyorsun! Karar ver!"

"Koşmadan da hızlı olabilirsin."

"Az kaldı görmene! Manitanı mı özledin?" Diye sordum gülerek.

"Özlemediğim bir saniye yok sen ne diyorsun." Diye cevap verdi. Anneme abimle Hilal'i söylemeyi çok istiyordum ama bu Hilal'e kötülük olurdu. Hem söylersem abim beni evire çevire döverdi. Küçükken hep birbirimize girerdik. Yaşı başı unutur küçük çocuklar gibi kavga ederdik. Annemler artık bıkardı bizi ayırmaktan.

"Anne biz çıkıyoruz." Diye anneme seslendim. Bir yandan da beyaz ayakkabılarımı giyiyordum.

"Tamam annecim geç kalmayın ve birbirinize de girmeyin!" Dedi, göz devirdim, dışarıda da kavga etmezdik, ona tamam deyip evden çıktık. Hilal'lerin evi karşıdaydı, hızlıca kapıyı çaldım. Çalar çalmaz kapıyı Hilal açmıştı. Üzerinde ona çok yakışan mor, şort tulum vardı. Ceren'de benim gibi şort tişört giymişti. Çok fazla oyalanmadık. Hilal annesine seslenip çıktığının haberini verdi. Hemen arkasından abimin yanında yerini alıp elini tuttu.

Dördümüz yürümeye başladık, abim Hilal'le konuşurken ben de Ceren'le konuşuyordum.

Balomuz Eskişehir dışında bir yerde olacaktı, pahalı bir mekan tutulmuş o yüzden balo parası da pahalıydı gitmeyi düşünmüyorduk. Kızlarla bunu konuştuğumda onlarda bu fikirde olduklarını öğrenmiştim bir de fiyatı duyunca gitmekten vazgeçmiştik.

Semih'lerin evine gelince zili çaldık. Kapı açılınca bizi Can karşıladı. Hemen yanıma gelip yanımda yerini aldı. Elimden tutup kendine çekti.

"Sıhhatler olsun." Dedi burnunu saçıma daldırırken.

"Yeni bir şampuan aldım! Okyanus kokulu, aynı zaman da duş jelini de aldım. Çok güzel bayıldım!" Dedim heyecanla.

"Evet kokusu geliyor." Dedi gülerek. Ona saçma sapan şeyler de olsa bir şeyler anlatmayı çok seviyordum. O da sözümü hiç kesmeden dinliyordu.

Semih kapıyı kapatıp yanımıza gelince yürümeye başladık. Geçen gün yeni bir kafe açılmıştı. Çok güzel dizayn edilmişti.

Kafeye gelince dışarıda ki büyük masalardan birine oturduk ve sipariş verdik.

Soğuk kahveyi çok seviyordum. Yazın vazgeçilmezdi. Kendime ondan söylemiştim.

Can kendine çay söylemişti.

Sıcak hava da çay içmek mi??

Ben soğuk kahve hastası kızdım o ise çay hastası çocuktu…

Siparişlerimiz gelince sohbet etmeye başladık. Mert bir konu açmıştı hepimizde o konuyla ilgili konuşmaya başlamıştık.

Telefonum çalınca çantamdan alıp baktım. Arayan Cansu'ydu.

"Efendim kuzu?" Diyerek açtım. Çığlık atıyordu. Kulak zarımın patlamaması için telefonu kulağımdan uzaklaştırdım.

"Cansu çığlık atacağına kıza cevap ver!" Dedi Cansu'nun yanındaki Emir. "Esra ne oldu?" Diye sordu Mert.

"Anlamadım ki, Cansu sadece çığlık atıyor." Kaşlarını çattı.

"Cansu! Cevap versene kızım!" Dediğimde hele şükür çığlık atmayı kesti.

"Esra izin verdiler!" Dediğinde anlamadım.

Neye izin verdiler ya? Bu Cansu yine ne için çığlık atıp duruyor?

"Neye?"

"ÇEŞME DE Kİ YAZLIKTA KALMAMIZA!" Dediğinde şok olmuştum. Bundan 3 sene önce Cansu'nun babası Çeşme de yazlık almışlardı. Tabii bunu tek başına yapmadılar. Hem benim ailem hem de Emir'in ailesi ortaya para koymuştu. Öyle alınmıştı yazlık, annemlerde anahtarı vardır.

"Şaka yapıyorsun..." dedim şaşkınlıkla.

"Hayır değil! Babam izin verdi, iki gün sonra yola çıkacağız! Hazırlanın!" Deyip kapattı.

"Esra? Ne oldu Cansu niye çığlık attı?" Diye sordu Can. Onlara Cansu'nun dediklerini anlattığımda herkes hızla ve aynı anda telefonuna sarıldı. Benim yerime abim babamı arayıp izin alıyordu.

Bir süre sonra, "İzni kopardım!" Dedi Hilal.

"Ben de!" Dedi arkasından Ceren, anlaşılan herkes izni koparmıştı.

(2 Gün Sonra.)

"Esra hadi artık!" Diye seslendi abim aşağıdan. Valizlerimi alıp aşağıya indim.

"Geldim."

"Abicim bunlar ne?" Diye valizlerimi gösterdi. Ben iki büyük valiz götürürken o bir büyük valiz almıştı.

"İşimi şansa bırakmazdım abi." Dedim, annemle babamla vedalaşıp evden çıkıp arabaya doğru yürümeye başladım.

Semih'in babası sağ olsun yine... Adamın arabası sadece bize çalışıyordu.

Yolculuğumuz 5 saat sürecekti o yüzden hava ağarırken yola çıkıyorduk. Trafiğe takılmamak için de bu saate çıkmamız daha doğruydu. Cansu'lar normalde bugün gündüz gelecekti ama heyecandan dün gelmişlerdi. Ne ben ne de Cansu heyecandan uyuyabilmiştik. Yola çıkınca net uyuya kalırdım.

Emir ve Akgün valizlerime yardım ederken ben diğerlerinin yanına gelmiştim. Can yanına gelince kolunu belime sarmıştı.

"Heyecanlı mısın?" Diye sordu.

"Çoook! Bu tatil hepimize iyi gelecek." Dedim heyecanla.

"İnşallah bu tatili sana bakanlarla kavga etmeden bitiririm." Diye mırıldanınca güldüm.

"Herkes hazır mı?" Diye sordu Mert.

"Bir tek Ceren kaldı- hah! O da geliyor." Dediğinde Semih, baktığı tarafa döndük. Ceren karşıdan esneye esneye geliyordu."Günaydın diyeceğim de daha hava tam aydınlanmadı!" Deyip arabaya yaslandı. Ceren sabah erken kalkmayı hiç sevmiyordu. Okula bile zoraki geliyordu.

"Arabayı kim kullanacak?" Diye sordum laf arasında.

"Önce Semih kullanacak daha sonra Can geçecek direksiyona." Diye cevapladı Akgün. Başımı salladım.

"Evet! Herkes binsin o zaman. Beyler bayanlar ben muavininiz Akgün Boz! Keyifli yolculuklar diliyorum hepinize." Dedi Akgün, gülerek alkışladık onu ve arabaya bindik. Can'la hep oturduğumuz yere oturduk. Herkes oturunca araba çalıştı ve hareket etmeye başladı.

"Daha önce Çeşme'ye gittin mi?" Diye sordum Can'a.

"Bir kere, o da dedemin yanına gitmiştik, sen gece uyuyabildin mi?"

"Hayır, heyecandan uyuyamadım."

"Öyleyse koy kafanı omuzuma güzelim, kapa gözlerini." Dediğinde hemen kafamı omuzuna koydum.

Canıma com comdu. Sevgilimin omuzu başka bir rahattı. Bir süre öylece Can'ın omuzunda yattım sonra uykumun bastırmaya başlamasıyla gözlerimi kapattım. Araba sallandığı için zor uyumuştum.

Ne kadar uyudum bilmiyorum, araba bir süre daha sallandı sonra sallanmamaya başladı. Sallanmadığı için daha rahat uyuyabildim.

"Esra... Esra güzelim, uyan hadi." Diye biri saçımı okşayınca gözlerimi araladım.

"Ne oldu?"

"Mola verdik. Benzin istasyonundayız, aşağıya iniyoruz." Dediğinde kafamı kaldırıp arabaya baktım. Herkes iniyordu.

"Ben ne kadar uyudum?"

"2 saattir uyuyorsun, birazdan ben geçeceğim direksiyona. Yanıma oturursun sen de." Dedi, başımı sallayıp ayaklandım ve arabadan indim.

"Marketten istediğiniz bir şey var mı?" Diye sordum. Bir yandan esniyordum.

"Sen hepimize kahve al en iyisi." Dedi Emir.

"Tamam." Ben Cansu ile markete yönelirken Semih ve Can benzinci adamla konuşuyordu, diğerleri de tuvaletlere yönelmişti.

Markete gelince dolaptan herkese soğuk kahve ve su aldım.

"Esra sana çubuk kraker aldım, senin arabada midem bulanır." Dedi Cansu. Araba çok sallandığı için midem bulanıyordu.

"Tamam kuzu al." Aldıklarımızı alıp kasaya gittik ve parasını ödedik. Poşetleyip çıktık. Diğerleri de tuvaletten çıkmıştı.

Abimin yanına gelince kolunu omuzuma attı ve telefonuna bakmaya devam etti.

Üzerinde siyah bir tişört ve siyah şort vardı gözündeki gözlüklerle arada başını kaldırıp etrafa bakıyordu.

Şerefiz çok yakışıklıydı, kızları kendine düşürüyordu.

Koluna hafifçe vurdum, "Senin sevgilin var be çocuk! Bu kadar yakışıklı olman anlamsız! Kızları düşürme kendine." Dediğimde güldü. Herkes gelince bu sefer direksiyona Can geçti. Abim onun yanına geçecekken onu ittirip ben bindim.

Bana dik dik baktı, Hilal ile eski yerlerine oturdular.

(Hilal'in anlatımıyla)

"Rahat bırak kızı, gel beraber oturalım." Deyip onu yanıma çektim.

"Elimde değil, abisiyim ben onun elim hep onun üzerine olmalı." Dedi. Özgür Esra'ya baya bağlıydı. Ona bir şey olacak diye korkuyordu.

"Anlıyorum ama onu sıkmadan yapabilirsin bunu." Dediğimde başını salladı.

"Her yaz Esra'larla Çeşme de ki yazlığa gidiyor musunuz?" Diye sordum.

"Evet, annemler gelemese bile gidiyoruz. Babamlar işlerini hallettikten sonra geliyorlardı yanımıza. Sen hiç gittin mi Çeşme'ye?"

"Hayır, ilk defa gidiyorum." Başını salladı.

Özgür bir süre Can'la Esra'ya takıldı, Esra Can'a yaklaşınca alarm gibi ötüp onları ayırıyordu. Esra'da bu duruma şikayet ediyordu.

"Özgür hadi uyuyalım, ikimizde uyumadık hiç. Senin yüzünden ben de uyuyamıyorum. Kıpırdanma artık!" Dediğimde arkasına yaslandı.

"Ve hareket etmesem bile Esra'lara fısıldamayı bırak. Fısıldarken bile sesin çok çıkıyor." Diye devam ettim. Başını bu sefer o benim omuzuma koydu.

"Bana bakın gözüm üzerinizde! Haberiniz olsun." Dedi son bir kez Esra'lara, ardından gözlerini kapattı.

Bir süre sonra nefes alışverişleri düzelince anlamıştım uyuduğunu elimi saçlarına çıkarıp okşamaya başladım.

"Allah senden razı olsun Hilal! Alarm gibi habire ötüp duruyor!" Diye söylendi Can, Esra başını sallayınca güldüm ve başımı Özgür'ün başına yaslayıp gözlerimi kapattım.

(Esra'nın anlatımıyla)

"Çok şükür uyudu!" Dedi Can rahat bir nefes alırken. Abim yüzünden doğru düzgün konuşamadık bile!

"Hilal ne yapacağını biliyor." Diye mırıldandım.

Başını salladı.

"Ne kadar kaldı?" Diye sordum bir kez daha.

"Konuma göre 1 saat güzelim. Yorgun değil misin?"

"Hayır değilim, varınca dinlenirim."

"Peki, sen bilirsin." Dedi. Oturduğum yerde gerinebildiğim kadar gerindim. Telefonu arabanın Bluetooth'una bağlamıştım. Yaz için oluşturduğum playlistten farklı farklı güzel şarkılar çalıyordu.

Şimdi çalan ise Sefo'ydu. Şarkıyı söylemeye başladım.

"Bilmem mi?

Zor günlerimde hep sen yanımda vardın.

Oo, ah. Günlerdir.

Hissettiğim bu şey, ben yarım mı kaldım?

Oo, ah.

Yaramadı bak, beni bitiren.

Şeyin adı aşk, yola getiren.

Bize niye yön veriyor şüpheler.

Soruyorum bunu hep sence neden?

"Deli diyorlar! Hani reçetem!" Dedim yüksek sesle.

Sırıtıyor ay, bana geceden.

Ona el salladım, pencereden.

Söyle tüm bunlar sence neden?"

Yolu patlamalık yaz şarkılarıyla, kahkaha atarak geçirmiştik. En sonunda yazlığa gelmiştik. Can arabayı park edince hepimiz inmeye başladık. Cansu önden gidip kapıyı bizim için açtı.

Valizleri alıp eve girdik, diğerleri etrafı inceliyordu.

"Eee yatak düzeni nasıl olacak? Hepimize oda var mı?" Diye sordu Hilal.

"Evde 6 oda var. Bir oda hariç hepsi çift kişilik. Burada oturma odası, mutfak ve iki banyo var. Üst katta da odalar." Diye açıkladım.

"Bence şöyle yapalım. Akgün ve Emir tek kişilikli yataklı odada kalsınlar diğer kalanlar sevgileriyle kalsın." Dedi Ceren.

"Bence de öyle yapalım. Çatı katındaki oda benim oraya kimse yerleşemez. Geri kalanlar istediği odaya yerleşsin." Dedim ona uyarak.

"Dolap bomboş, aramızdan birileri markete gitmeli." Dedi Emir.

"Bir yerleşelim bakarız." Deyip valizlerimden birini alıp yukarıya çıkarmaya başladım. Gerçekten ağırdı. Can'ın yardımıyla ikinci valizimi de çıkardım.

"Esra, güzelim. Ne var bu valizlerde! Eşek ölüsü gibi!" Diye sitem etti Can.

"Ya Can! Ne kadar kalacağımız belli mi? Değil, işimi şansa bırakmazdım."

"İnşallah içinde kıyafetten çok boş şeyler yoktur." Dediğinde göz devirdim. Bunlar benim ihtiyaçlarımdı ama kimse anlamıyordu!

Odaya geldiğimizde valizi bıraktık. Can'ın homurdanmasını duymazdan gelip odadaki camı açtım.

Oda büyük ve ferahtı. Cansu ve benim eşyalarımız çok olduğu için bu odada büyük bir dolap vardı. Buraya geldiğimizde beraber kalırdık. Onun odası da en az burası kadar büyüktü. Canım babam eşyalarımın çokluğundan dolayı bana böyle bir çözüm bulmuştu. Valizlerimi açıp dolabıma yerleştirmeye başladım. Ben tek kapaklı dolaba yerleştirirken Can'da diğer iki kapaklı dolaba yerleştirmeye başladı eşyalarını.

Can eşyalarını yerleştirmeyi bitirmişti ama ben hala bitirememiştim.

"İkimizde o getirdiğin kıyafetlerin hepsini giymeyeceğini biliyoruz, Esra. Boşu boşuna getirdin." Dedi, yere eğilip parmak arası terliğimi alıp ona attım. Terliği tuttu.

"Sana inat hepsini giyeceğim! Sinirlerimi zıplatmaya devam edersen ikinci terlikle canını daha fazla yakarım Can!" Deyip önüme döndüm. Kalan eşyalarımı da dolaba atıp kapattım.

Demin beni sinirlendirmemiş gibi sırıtarak konuştu, "Market yakınsa gidelim, diğerleri daha yerleşmemiştir."

"Yakın yakın, gidelim." Dedim ona tripli bir şekilde, beklemeden çıktım arkamdan gülüyordu.

"Cansu! Biz Can'la markete gidiyoruz, gelince hazırlanın denize gideriz." Diye seslenip çıktım evden.

Kollarımı birbirine dolayıp Can'ı beklemeye başladım. Yazlığın konumundan dolayı her yer yürüme mesafesiydi. Deniz 10-15 adım uzağımızdaydı. Evin arkasında büyük bir havuzu vardı. Yazlığı alacağımız zaman özellikle bunu beğenmiştik. Annemler itiraz etse de bir şekilde ikna etmiştik onları.

Can kolunu omuzuma atmak istese de izin vermeyip markete geldim. "Yine mi trip?" Diye sordu, hala arkamdan gülüyordu. Alışveriş arabası alıp gezinmeye başladık. Market büyüktü, Can soğuk içecekler reyonundan içecek alırken ben de dondurulmuş gıdalar dolabından bir şeyler almıştım. Ardından sebze bölümüne geçmiştim.

Her şeyden üçer poşet alıp arabaya atıyordum. Hepimiz yemek yemeyi çok seviyorduk.

Dünyaya bir kere geliyoruz, hiç yememezlik yapamayacaktım. Bir süre sonra Can yanıma gelmişti aldıklarını arabaya koymuştu.

"Alınacak başka bir şey kaldı mı? Aklına geliyor mu?" Diye sordum.

"Hayır, sen her şeyi almışsın zaten. Bence bu kadar yeterli." Dediğinde başımı salladım.

"Tamam o zaman." Atıştırmalık bölümümden de bir şeyler alınca tamamdı. Kasaya gidip aldıklarımızı ödedik. Poşetleyip çıktık.

"Esra ver güzelim, ağır onlar!" Diyordu arkamdan gelen Can.

"Ya bir şey olmaz! Yürü hadi valla piştim artık denize girmek istiyorum!" Dedim, oflayıp yürümeye başladı.

Eve geldiğimizde ellerimiz dolu olduğu için kapıya ayağımda sertçe iki üç kere vurdum. En sonunda Emir açtı.

"Kırsaydın Esra! Bir de senin yüzünden kapıyı yaptırsaydık."

"Ne yapayım ellerimiz dolu. Çekil kenara!" Dediğimi yapıp kenara çekildi. Aldıklarımızı mutfağa götürdüm.

Mutfakta becerikliydim. Annem yemek yapmasını öğretmişti. Cansu ile hep üniversiteye beraber gideriz diyorduk. O güzel temizlik yapardı. Ben de güzel yemek yapardım. Buzdolabını yerleştirdikten sonra salona geçtim. Herkes hazırdı.

"Hemen hazırlanıp geliyorum!" Deyip odaya koşturdum.

Lila rengi olan bikinimi alıp giydim. Üzerime yeni almış olduğum deniz elbisesini geçirdim. Beyaz üzerinde mavi çizgileri vardı, dizimin üzerinde bitiyordu. Hasır plaj çantama almam gerekenleri alıp parmak arası terliklerimi giydim şıpıdık şıpıdık sesleriyle çıktım odadan. Başımda plaj şapkası gözümde güneş gözlüklerimle tamamdım. Aşağıya geldiğimde herkes ayaklandı. Kapıyı açıp çıktık.

Az önce sanki Can'a trip atmıyormuşum gibi şimdi sıkı sıkı elini tutuyordum.

"Esra elinde olsa koşarak gideceksin." Dedi abim gülerek. Ayarsızlığım oluyordu. Bir gün kıştan nefret eder yazın gelmesini isterdim bir gün kışı deli gibi severdim.

"Valla koşardım." Dedim gülerek. Kısa bir süre sonra denize gelmiştik. Boş şezlong bulup hemen oturduk.

Çantamı ve şapkamı şezlonguma koydum. Şapka yüzünden saçlarım elektriklenmişti onları elimle düzelttim.

"Eee girmiyor muyuz?" Dedi Can ona baktığımda tişörtünü çoktan çıkarmıştı. Diğerleri de üzerini çıkarmıştı.

"Sen, acaba girmesen mi?" Dediğimde kaşları havalandı.

"Ne o? Kıskandın mı?"

Yanımda ultra yakışıklı bir sevgilim olunca kıskanmamak elde değildi ki.

"Evet! Olamaz mı?" Dediğimde sırıttı. Abimlere döndüm.

"Hadiii denize girelim!" Dedim heyecanla, abim gülerek baktı.

"Deniz buldun coştun yine." Dediğinde ben de onunla beraber güldüm, üzerimdeki elbiseyi bir çırpıda çıkardım bikinimin iplerini düzelttim. Geri Can'a döndüm. "E hadi girelim."

Bakışları bir süre üzerimde dolaştı, kaşları çatıldı. "Sen, acaba girmesen mi?" Dediğinde kaşlarım havalandı.

"Ne o? Kıskandın mı?"

"Evet! Olmaz mı?" Diye cevap verince güldüm.

Yanımıza gelen Emir kolumu tutup beni sarsmaya başladı.

"Esra, Cansu! 3 deyince! 1!"

"2!"

"3!" Deyince Cansu koşarak denize girdik. Diğerleri arkamızdan gülüp suya girmişlerdi. Kafamı sudan çıkardığımda Can'la burun burunaydım.

"Dalıyor muyuz?" Diye sordum belimden tutup beni kendine çekince bacaklarımı onun beline kollarımı da boynuna doladım.

"Dalıyoruz, 1,2,3!" Deyince nefesimizi tutup daldık. Suyun altından gözlerimi açıp Can'a gülümsedim. Daha sonra suyun üzerine çıktık.

Can beni tekrar kendine çektiğinde dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum. Öpücüğüme hemen karşılık verdi.

Ayrıldığımız da burnuma küçük bir öpücük kondurdu. Deniz dalgalı olduğu için kıyıya doğru sürüklüyordu bizi.

Bir süre daha denizde eğlendik. Sonra çıkıp kurulandık. Denizden önce sürmem gereken güneş kremini şimdi sürüyordum.

"Abi su var mı?" Diye sorunca yanımızda getirdiğimiz poşetten soğuk suyu çıkarıp bana verdi. İki üç yudum içtim.

Üzerimizi değiştirip eve gitmeye başladık. Nasıl olsa akşama gene gelecektik. Hepimiz açtık. Etrafta oturacağımız bir yer de yoktu.

"Yemekten sonra herkes odalarına çekilir dinlenir. Arabada uyumaktan belim ağrımış." Dedi Mert Cansu'yu elinden tutup kendine çekerken. Bu ikisi tamamen temas bağımlısıydı. Bir dakika olsun ayrılmıyorlardı.

Eve gelince mutfağa girdik. Abimler de yemek masasını havuzun oraya, bahçeye çıkarıyordu.

Hızlıca bir şeyler hazırlayıp masaya oturduk. Ben daha bir şey yiyemeden telefonum çalmıştı. Arayan annemdi.

"Denizden geldik şimdi, bir şeyler yiyeceğiz sonra da dinleneceğiz." Dedim, Can sağ olsun tabağıma bir şeyler koyuyordu. Ona teşekkür ederim der gibi baktım.

"Tamam annecim, siz doyurun karnınızı sonra konuşuruz. Hadi seni de abinide çok öpüyorum. Kendinize dikkat edin, birbirinize sahip çıkın!" Dedi kapatmadan hemen önce.

"Tamam annecim görüşürüz." Deyip kapattım ve kahvaltıya daldım.

"Deniz acıktırıyor insanı." Dedi Akgün, ekmeğini tek lokmada yerken.

"Evet hem de çok!" Diye onu onayladım. Deniz harbi acıktırıyordu.

Yemeğimizi yedikten sonra odalara çekildik. Hızlıca bir duş alıp üzerimi giyindim.

Yatağa girdiğimde uyumam çok uzun sürmemişti. Çıkacağımız saati belirlediğimiz için saat kurmuştum. Tek hatırladığım Can'ın kolları belime dolanmıştı.

Saatim çalınca Can'ın homurdanmasını duydum. Kollarını belimden çekip bana arkasına döndü ve uyumaya devam etti. Gözlerimi araladım ve alarmı kapattım. Etrafa sersem sersem baktıktan sonra üzerimdeki ince pikeyi çekip ayaklandım.

"Can hadi kalkmamız lazım. Can! Kime diyorum!"

"Esra, sevgilim uyuyayım ya!"

"İyi, ben aşağıdayım. Gelirsin." Dediğimde bir şeyler mırıldandı ama anlamadım. Dolabımdan şort ve crop aldım Can'ı odada bırakıp aşağıya indim. Banyoya girip hızlıca giyindim.

Oturma odasına geldiğimde Hilal'i ve Cansu'yu görünce yanlarına adımladım.

"Anlaşılan bizden başka kimse uyanmadı." Dediğimde Cansu başını salladı.

"Hepsi fosur fosur uyuyor."

"Özgür çok uykucu biri ve uykusu da ağır, o kadar sarstım uyansın diye bana mısın demedi." Dedi Hilal.

Bir süre telefonlarımıza baktık. Herkes yavaş yavaş gelmeye başlamıştı.

Can yanıma gelince oturması için koltukta yana kaydım.

Yukarıya çıkıp çantamı aldım ve aşağıya indim. Diğerleri çoktan çıkmıştı evden. Kapıyı arkamdan çekip kapattım. Yürümeye başladık.

Alaçatı çarşısına girdik sokağın sonuna kadar kafeler, takıcılar ve midyeciler vardı. Kafelerin önüne renk renk masalar koyulmuştu.

Alaçatı'nın büyük bir değirmeni vardı, klasik Türk mimarisi evlerde vardı. Hepsi çok güzeldi. Ne zaman gelsem hep aşık oluyordum.

Hacımemiş Mahallesi diye bir mahalle vardı. Burada da kafeler ve gece mekanları vardı. Antikacılar da vardı. Lunaparkın yakınlarına tezgahlar kurulmuştu. Yöresel şeyler satılıyordu. Magnetler, bez bebekler, nazar boncukları ve daha sayamayacağım şeyler. Gelmişken bir şeyler almak istiyordum.

Siz de de magnet takıntılığı var mı?

Gittiğimiz yerlerden magnet alıyordum. Buzdolabı magnetten geçilmiyordu. Aynı zaman da yazlıkta da. Üzerinde ALAÇATI yazılı olan magnetlerden aldım. Poşeti alıp çantama sıkıştırıp diğerlerine yetiştim.

Hep beraber sahile geçip kumlara oturduk. Sahil insan kaynıyordu. İnsanlar kendilerini sahile atmıştı. Uzakta bizim gibi bir grup gençler ateş yakmıştı, şarkı söylüyorlardı.

"Burada çok güzel takıcılar varmış. Almadan edemedim." Dedi Hilal.

"Yöresel şeyler çok seviliyor."

"Esra sen yine magnet aldın mı?" Diye sordu Emir gülerek.

"He aldım." Dedim gülerek.

"Esra'nın Magnet takıntısı var. Evde Magnetten geçilmiyor." Diye açıkladı abim.

Elimde olan bir şey değildi... Magnetler çok güzeldi.

Gece geç saate kadar sahilde oturduk. Geç olsa da sahil hala insan kaynıyordu.

Yarın da diğer yerleri gezecektik. Eve gelince herkes yorgunluktan odalarına çekilmişti. Ayaklarımda derman kalmamıştı. Üzerime yeşil şortlu pijama takımımı giyip oturma odasına geri geldim. Can'la beraber film izleyecektik. Atıştırmalıkları hazırlayıp yanına geldim. Can yanına oturunca filmi başlattı.

Aykut Enişte izleyecektik.

Filmin ortasında gözlerim kapanmaya başlarken Can'ın göğsüne koydum başımı. Can saçlarımı okşarken uyumama ramak kalmıştı. Can kulağıma eğildiğinde bir şey söyledi ama tam anlayamadım.

"İyi gecelerin güzelim." Dedi, sonrası yoktu. Uyuya kalmıştım.

Uykumun en güzel yerindeyken sesler duymaya başladım.

"Lan oğlum bunlar niye uyanmadı hala?" Diye biri konuştu ardından bağırıldı. "ALOOO! UYANIN LAN ARTIK! NE UYKUCU ÇIKTINIZ!" Bu Emir'di.

"Anaaa! Bunlar burada uyumuş!" Dedi tekrar Emir.

"Bağırmasana oğlum! Esra'yı uyandıracaksın!" Diye kızdı Can.

"E onun için geldim zaten! Hem siz niye burada uyudunuz? Esra kalk lan artık! Ne uyudun!" Diye bağırmaya devam etti Emir. Homurdanıp yüzümü yastığıma gömdüm.

"Emir siktir git!" Dedi Can. Bir sarsıntı oldu.

"Lan! Ne yastık atıyon!" Dedi Emir, anlaşılan yastığı Can atmıştı birdenbire yüzüme gelen yastıkla yerimden sıçradım.

"Ya ne oluyor! Bir uyutmadınız!" Diye homurdandım. Sesim yüksek çıkmıştı.

"Yapacağın işe sokayım Emir! Git Özgür'lere bağır! O hayvan uyanmamıştır hala!" Dedi Can.

"Sensin lan hayvan! Alırım ayağımın altına seni! Hem sen neden kardeşime doladın kollarını? Vatoz gibi yapışmış bir de! Kalkın kahvaltı hazırladık!" Diye bağırdı abim.

"Sen ne ara geldin lan?" Diye sordu Can.

Ağlamaklı sesle konuştum. "Allah aşkına çıkın şu odadan! Bir insan böyle uyandırılmaz ya!"

"Kalk güzelim, bunlar yüzünden uyuyamayacağız anlaşılan." Dediğinde Can oflayıp istemeye istemeye açtım gözlerimi, ikimizde anlaşılan koltukta uyuya kalmıştık. Ben Can'ın göğsündeydim, yattığım yerden doğruldum. Can kalkıp abimle Emir'i yanımızdan kovmuştu

"İnsaf vicdan ya! Uyuyoruz şurada!" Diye söylenip duruyordum ben.

"Bunlar rahat bırakmayacaklar gidelim yanlarına." koltuğa yumruk atıp kalktım. Terliklerimi giyip homurdana homurdana arka bahçeye gittim.

"Ne oldu Esra'cık! Uykunda mı ettik seni!" Dedi Emir alayla. Öfkeyle koluna vurdum.

"Emir siktir git başımdan! Daha afyonum patlamadı!"

"Aaa dur yardım edelim o zaman. Özgür gel abi, Esra'nın afyonunu patlatalım." Dedi kollarımdan tutarak. Abim gülerek geldi ve ayaklarımdan tuttu.

"Ya hayır! Bırakın beni! İmdat!" Diye çırpındım.

"Hadi 1! 2! 3!" Dediler, beni sallayıp havuza attılar! Suyun üzerine çıktığımda yüzüme yapışan saçları geriye attım. Onlara öfkeyle baktım, diğerleri gülüyordu.

"YA! İŞSİZ MİSİNİZ!" Diye çığırdım.

"Ayıldın mı!"

"Ben seni bir ayıltacağım Emir! Bir daha uyuyamayacaksın!" Dedim öfkeyle. Diğerlerine döndüm, "Size de yazıklar olsun! gülüyorsunuz hala!" Dediğim de Akgün lafa girdi.

"E düşene gülünmez mi Esra'cık?" Göz devirip havuzun kenarlarına tutundum ve kendimi yukarıya çekerek çıktım. İşaret parmağımı abimlere salladım.

"Bu yaptığınızı unutmayacağım!"

"Unutma abisinin gülü, hem hava sıcak sana da iyi gelmedi mi bu havuz şakası." Dedi yanağımdan makas alarak, göz devirdim. Emir havuzun kenarındayken onu suya ittim. Son anda elimi tutunca bende onunla beraber tekrar suya düşmüştüm.

"YA OF!"

"Esra ne yaptın ya!"

"Oh canıma değsin!" Deyip ona su sıçrattım, onu arkamda bırakıp sudan çıktım. Ceren'in uzattığı havluyla kurulanmaya başladım.

Kahvaltıdan sonra üzerimizi değiştirdik. Saçlarım kurumuştu, elimle şekil verdim. Üzerime çok yakışacağını düşündüğüm beyaz, önden bağlamalı, üzerinde kahverengi şeritleri olan şort tulumumu geçirdim. Saçlarımı yukarıdan bir at kuyruğu yaptım.

Denizde fazla kaldığım için yüzüm yanmıştı. Bu görüntüyü sevdiğim için sadece rimel ve ruj sürüp sandaletlerimi giydim ve çantamı alarak çıktım odadan.

Merdivenleri ikişer ikişer inip bizimkilerin yanına geldim.

Kapıyı açıp çıktık. Arabaya bindiğimizde bu sefer direksiyona Can yan koltuğa de ben oturmuştum.

Etrafı geze geze gittik. Her geçtiğimiz yerde çok güzel şeyler vardı, hepsini tek tek fotoğrafını çekmiştim.

 

 

 

 

🌞🌊

Nihayet eve gelmiştik. Kızlarla hiç beklemeden mutfağa girdik.

Ben soğan halkası ve patates kızartırken, Hilal salatayı hazırlıyordu Cansu köfteleri kızartıyordu Ceren masayı kuruyordu. Abimler de mangalı yakıyordu.

Yani yakmaya çalışıyorlardı.

"Ceren, dolapta kola var onu da masaya koy." Dediğimde Ceren dolabı açıp kolayı aldı.

Son soğan halkalarını ve patatesleri de tabağa koyup ocağın altını kapattım. Tabakları alıp içeriye götürdüm.

"Hala yakamadınız mı mangalı?" Diye sordum.

"Bu kömürler ve çıralar nemli! Yanmıyor!" Dedi abim. Elindeki çırağı mangalın içine attı.

"Onu daha yeni aldık, Özgür." Dedi Can. Yanda oturmuş, ellerini göğsünde birleştirmiş öylece abimlere bakıyordu.

Abim yerdeki poşetten alığı çırağı ona doğru salladı, "Gel sen yak! Gelsene!"

"Becerikli olsam yapardım ama ben senin aksine bu konuda becerikli değilim kardeşim, sen ortaya atladın ben yakacağım diye yak işte." Can anlaşılan bu olaydan baya bir zevk alıyordu.

"Sana inat yakacağım ulan!" Dedi abim ve önüne döndü, mangalı yakmakla uğraşmaya devam etti.

Gülerek tabakları masaya bırakıp Can'ın yanına oturdum. Can kolunu benim oturduğum sandalyenin sırtına koydu, sandalyemi kendisine yakınlaştırıp şakağıma bir öpücük kondurdu.

Bir saatin sonunda abim mangalı yakmıştı, Mert ile etleri pişiriyorlardı.

"Nasıl yaktım ama." Diyordu abim övünerek.

"Helal olsun valla Özgür." Dedi Cansu, sesinde gizli bir alay vardı, "Allem ettin Kallem ettin yaktı ateşi. Tebrik ederim."

Abim tam sırıtacakken, kafasına dank etti, "Kız zargana sen benimle dalga mı geçtin!" Hep beraber güldük.

"Ne kadar da zekisin Özgür, bu zekayla hukuku kazanman bir başarı." Dedi Cansu gülerek.

Göz devirip Hilal'e döndü.

"Ayıp ayıp! Burada manitana neler diyorlar sen susuyorsun." Dediğinde Hilal bir şey demedi, abim de önüne döndü.

Yemekleri yedikten sonra herkes odalara dağıldı, Can yeni bir film bulmuştu. Daha doğrusu ben bulmuştum. Bahçe de onu izleyecektik.

Havuzun yanına koyulmuş şezlonglara oturduk. Babalarımız bizim isteğimiz üzerine iki tane şezlongu birbirine vidalamıştı. İzleyeceğimiz film romantik komediydi.

"Başlatıyorum?" Dediğinde Can onu onayladım.

"Başlat başlat." Filmi başlatıp yanımdaki şezlonga uzandı.

Filmin sonu mutlu bitiyordu, bu bile beni duygulandırmıştı ve gözlerim dolmuştu.

"Kurban olduğum niye gözlerin doldu?" Diye sordu Can şaşkınlıkla.

"Sonu mutlu bitti..."

"Ee ne var bunda?"

"Sonu duygulandırdı işte!" Dediğimde güldü. Kendine çekip sarıldı.

"Güzel bitti mi? Bitti."

Burnumu çektim, "Evet.."

Şakağıma tekrar bir öpücük kondurdu. Hu

Bölüm : 12.02.2025 08:37 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...