"Bir şarkıyı başa sarıp,
tekrar tekrar dinliyorsan,
o başa sardığın şarkı değil,
hayallerindir."
-Pablo Neruda
"Pişt, baksana bir," diye seslendi Can.
"Ne var?" Dedi Enes ters bir ifadeyle.
Can hiç durmadan yumruğu Enes'in çenesine geçirdi, "Bu var," diye mırıldandı.
Yanına eğildi, "Seni bir daha Esra'nın yanında görmeyeceğim." Bir yumruk daha, "Onun olduğu yerlerde olmayacaksın,"
"Buna sen mi karar veriyorsun?" Dedi Enes. Çenesini tutuyordu, burnundan akan kanları hırçınca sildi.
"Evet, ben karar veriyorum." Deyip bir yumruk daha attı, "Esra'ya yaklaştığını görür-" Lafını tamamlayamadı.
Çünkü siren sesleri duyuldu, ardından bir polis gelip Can'ı geriye çekti.
Lan ne ara geldiniz? diye düşündü. "Amına koyayım tam da sırasıydı!" Diye kısık sesle söylendi. Enes'e. "Duydun mu lan!" Dedi yüksek sesle. Daha sonra polisin onu arabaya bindirmesiyle sustu.
*******
"Esra, çatal kaşıkları unutma annem."
"Koydum anne hepsini." Diye cevap verdim.
"Ne unuttuk? Heh! Masa örtüsü, bunu da koy." Deyip masa örtüsünü uzattı. Bugün Cumartesiydi, Annemlere nereden esti bilmiyorum ama birden piknik yapmaya karar vermişlerdi. Sadece annemler de değil, Can'ların aileleri de geliyordu.
"Ben bunu arabaya götürüyorum." Dedim ve sepeti alıp mutfaktan çıktım. Hava güzeldi o yüzden siyah kot şortumu, üzerime beyaz bir crop onun üzerine de bir kot ceket giymiştim.
"Abi bunu da bagaja koyacaksınız!" Diye seslendim abimlere. Emir yanıma gelip sepeti aldı.
"Akgün, mangalı aldın mı!" Diye diğer tarafdan bağırdı Semih. Onlarda hazırlardı.
"Aldık!" Diye cevap verdi Akgün. Can'ların yanına ilerleyecekken abim durdurdu.
"Bana bak, çok yaklaşmasın sana mesafe koyun aranıza." Dediğinde göz devirdim ve bir şey söylemeden yanından geçip gittim.
"Bizim işimiz bitti, nasıl gideceğiz?" Diye sordum ve Can'ın yanına oturdum. Kolunu omuzuma attı.
"Babam tatile giderken gittiğimiz arabayı verdi. Biz onunla gideceğiz, ailelerde kendi araçlarıyla gelecek." Diye açıklama yaptı Semih.
"Süper!" Dedim heyecanla.
"Esra'cık." Dedi Mert. "Bize o browniden yaptın mı?"
"Yaptım, geceden haberim olsaydı başka bir şeyler de yapardım." Diye cevap verdim. Mert gülerek bana elini 'çak' diye uzatınca eline çaktım.
Can kulağıma doğru eğildi, önce boynuma bir öpücük kondurdu, huylanınca kıkırdadım.
"Sevgilim, sen böyle üşüyeceksin. Hadi git şortunu değiştir." Dediğinde ona baktım.
"Üşümem hayatım, sen merak etme."
"Yok yok üşürsün, sen en iyisi değiştir." Diye ısrar etti.
"Can! Ne yapmaya çalıştığını biliyorum, yemezler sevgilim." Dediğimde homurdandı.
"İyi, biri bakarsa dalarım." Dedi hemen ve önüne döndü.
"Ne kavgacı bir çocuksun sen!" Diye söylendim.
Kıyafetlerime karışılmasından hoşlanmıyordum, Can'da bunu biliyordu ama bazen böyle kıskançlık krizleri oluyor.
"Hilal kurban olduğum, güzel yüzlüm, inat etme değiştir şu sortunu!" Diye yükseldi abim. Hepimiz hava güzel diye şort giymiştik ve abimler karışmaya başlamıştı.
"Özgür yeter! Değiştirmeyeceğim! Zorlarsan kötü olacak!" Dedi Hilal ve yanıma gelip oturdu.
Abimin gözleri beni buldu, "Ya sizin bize gareziniz mi var! Semih, Mert bir şey desenize siz de abi!"
"Ben desem de dinlemiyor kardeşim, ağzımdan çıkan kelimeyi geri tıkıyor, bıraktım ben de." Dedi Semih, Ceren ona öpücük attı.
"Aman deyim abi, daha yeni aramız düzeldi hiç bir daha kavga edemem." Dedi arkasından Mert. Cansu kıkırdadı.
"Esra, hadi abim, hadi abisinin gülü! Git değiştir!" Diye ısrar etti.
Ben konuşmadan Hilal konuştu, "Özgür hep diyorum hepte demeye devam edeceğim. MAĞARADA MI BÜYÜDÜN!"
Yanımda birden tiz bir sesle bağırınca kulaklarımı kapattım.
"Hilal bağırma yanımda!"
"Özür dilerim bebeğim." Dedi gülümseyerek.
"Aman be ne haliniz varsa görün! Yıldım vallahi! Ama size bakan olursa dalarız ona göre!"
"Of tamam!"
"Çocuklar! Hadi gidiyoruz!" Diye seslendi babam, oturduğumuz yerden ayaklandık.
Herkes arabalara bindi, Semih arabayı çalıştırdı ve sürmeye başladı. Can kulaklığını çıkarıp birini bana uzattı. Alıp taktım. Can sevdiğim bir şarkıyı açınca ona gözlerimi pörtleterek baktım.
"Sen nereden biliyorsun bu şarkıyı sevdiğimi?" Diye sordum. Göz kırptı.
"Sevgilin senin hakkında daha neler biliyor yavrum. Haberin yok." Dediğinde gülümsedim ve şarkıyı dinlemeye devam ettim.
Şarkının en sevdiğim yerini mırıldanmaya başladım.
"Aşk içinde yalan içinde.
Tek bir ayna, binbir biçimde.
Aşk içinde yalan içinde.
Hepsi aynı, hepsi içinde.
Belki varsın, belki yoksun.
Bihabersin, belki toksun.
Gelecekler yüzlerinde.
Cam gibi bir büyük öfke.
Aşk içinde yalan içinde.
Tek bir ayna, binbir biçimde.
Aşk içinde yalan içinde.
Hepsi aynı, hepsi içinde."
Şaka gibi geliyordu. Daha önce biri böyle şeyler yaşayacaksın dese inanmazdım, güler geçerdim.
Yanımda gözleri kapalı şarkı dinleyen Can'a baktım. Sakallarını yeni kesmişti. Sakal bırakmayı sevmiyordu, uzayınca hemen tıraş oluyordu. Her ne kadar onu sakallı halini merak ediyor olsam da sakalsız halini daha çok seviyordum.
Elimi onun yanağına koydum. Gözleri kapalı gülümseyip elimi tuttu ve avuç içime bir öpücük kondurdu. Gülümseyip gözlerimi kapattım ve başımı onun omzuna koyup şarkıyı dinlemeye devam ettim.
Piknik alanına geldiğimizde arabalar durdu. Buraya ilk defa gelmiştim. Ceren'in dediğine göre piknik alanının bir ormanı vardı. Baya güzel, sakin sessiz bir yerdi. Üç tane masayı birleştirdik ve eşyaları masaya taşımaya başladık.
25 DAKİKA SONRA:
"Abi çekil önümden!" Dedim sinirle. Topu kaçırdım.
"Yok ya, bırakır mıyım sana topu!" Dedi ve elimden topu almaya çalıştı. Eşyaları masaya yerleştirdikten sonra basket oynamaya karar vermiştik.
Neyse ki Emir akıl edip topu almıştı.
Topu abimden kurtarıp potaya doğru attım.
Top potadan içine girince Ceren bana sarıldı.
"Daha üç sayı var önümüzde! Sizin o topu atmanıza izin verir miyiz biz." Dedi Akgün.
"Bunu az önce de dedin ee ne oldu? attım." Dedim sırıtarak.
"Harikasın sevgilim." Dedi Can yanıma gelerek. O yanıma gelince heyecanla gülümsedim. Saçım yüzüme yapışmasın diye toplamıştım.
"Şşş! Uzaklaş lan kardeşimden!" Dedi abim ve kolumdan tutup beni Can'dan uzaklaştırdı.
Can'da ben de aynı anda göz devirdik.
"Çocuklar hadi gelin! Mangal yandı etler pişiyor!" Diye bağırdı Ebru teyze. Hepimiz masaya doğru yürüdük ve oturduk.
Yemeklerimizi yedikten sonra tam kalkacaktık ki Abim zorla benim ve Cansu'nun tabaklarına et koyunca istemeye istemeye onları da yedik.
Masa toplandıktan sonra Can'la abimlere çaktırmadan yanlarından ayrıldık ve ormana girdik.
"Nereye gidiyoruz?" Diye sordum bir kez daha. Can elimden tutmuş beni bir yere götürüyordu.
"Az kaldı sevgilim, baş başa olabileceğimiz bir yer biliyorum." Dedi. Ses çıkarmadım.
On beş dakika sonra varmış olacağız ki durduk.
"Çok güzel burası." Dedim gülümseyerek.
Bizi rahatsız edecek olmayan bir yer bulunca getirdiğimiz masa örtüsünü yere serdik ve oturduk.
"Eee çıkar bakalım şu browni'den bizde yiyelim." Dediğinde çantadan küçük saklama kaplarını çıkardım.
"E bunda ne var?" Dedi diğer saklama kabını gösterirken. Kapaklarını açtım.
"Elmalı kurabiye ve un kurabiyesi mi?" Dedi gülerek, başımı salladım.
"Sen seviyorsun diye yaptım." Dedim, sabah erken bir saate kalktığımız için bunları yapmam çok zamanımı almamıştı.
"Bir tanesin sen!" Dedi ve yanağımı tutup sertçe öptü.
"Tamam dur! Hadi şunları yiyelim." Dedim, küçük sohbetler eşliğinde getirdiklerimi yedik. Can kafasını dizlerime koydu ve gözlerini kapattı.
"İşte aradığım şey buydu." Dedi, yorgunlukla gözlerini kapattı. Gece bara gidiyordu ve çok geç saate geliyordu. Sabahta babasına yardım ediyordu. Doğru düzgün uyuyamıyordu yani. Babası mühendismiş. Büyük bir şirketleri vardı. Babası ileri de Can'ın orada çalışmasını şirketten hisse almasını istiyordu. Can'da babasının bazen halledemediği şeyleri hallediyormuş.
Acaba Cemal amcaya mühendis olmak istediğimi söylesem beni işe alır mıydı?
Aman almazsa da ben bir yer bulurdum. Onlar da beni kaybettiklerine yanarladı.
Daha sınava girmedin kendini övmeyi bırak be kızım!
İç sesimi duymamazlıktan gelip dizlerimde yatan sevgilime baktım.
"Doğru düzgün uyuyamıyorsun ki." Dedim saçını okşarken. İç çekti.
"Babama yardım etmem gerekiyor, bu hafta da yardım edeyim sonra benim yapmam gereken bir şey kalmıyor."
"Doğru düzgün buluşamıyoruz..." dedim alınganlıkla. Benim okulum, derslerim, Can'ın işi derken çok az görüşüyorduk. Babasının şirket işi de çıkınca iyice görüşemez olduk. İki haftadır babasının yanındaydı.
Gözlerini açmadan elimi tuttu ve dudaklarına götürüp uzun uzun öptü. "Biliyorum güzelim, bu haftadan sonra vaktimiz olacak." Dedi bana açıklama yaparak.
Görmeyeceğini bile bile başımı salladığımda gözlerini açıp dizlerimden kalktı. Bana baktı.
"Ne o? Sen beni mi özledin?" Dedi sırıtarak.
"Evet, özleyemez miyim? Sevgilim değil misin?" Dediğim huysuzca, güldü.
"Özle yavrum özle tamam." Dedi ve tekrar yanağımdan öptü.
Birden bir ses yükseldi. Tüfek sesiydi. Korkuyla Can'dan uzaklaşıp çığlık attım.
"Ne oluyor!" Dedim dehşet içinde. Can'da ayağa kalktı. Çalılıkların arasından iki adam birden çıktı ellerinde tüfek vardı. Onları görünce tekrar çığlık attım. Ellerimi havaya kaldırmıştım, Can ellerimi indirip hemen önüme geçti.
"Siz de kimsiniz!?" Diye sordu Can.
"Asıl siz kimsiniz?" Dedi sağda duran adam.
Can konuşacakken lafa girdim, "Abi bölüyorum ama kurban olayım indirin şu silahları! Bir kaza çıkacak şimdi!" Dediğimde adamlar tüfeklerine baktı daha sonra indirdiler. Onlar tüfeklerini indirince derin bir nefes verdim.
"Kusura bakmayın çocuklar, ses duyunca yırtıcı bir hayvan falan sandık." Dedi sağdaki adamın yanında duran adam. Allah aşkına piknik alanının orman'ın da yırtıcı hayvanın ne işi var!
Ya da piknik alanının ormanın da bu adamların ellerinde tüfeklerle ne işi var!
Can adamlarla bir süre konuştu, adamlar bizden tekrar özür dilediler ve bize sırtlarını dönüp yanımızdan ayrıldılar.
Yaşadığımız şeyin şaşkınlığından dümdüz önüme bakıyordum. Harekette edemiyordum.
"Esra iyi misin güzelim? Otur şuraya yavrum." Dedi ve beni yere oturttu.
"Can biz ne yaşadık ya!" Dedim dehşet içinde.
"Ulan bir sevgilimizle yalnız kalalım dedik bok ettiler anasını satayım!" Dedi sinirli sinirli.
Şokta olmasam bu duruma anıra anıra gülerdim ama şoktaydım.
Başıma gelen şeye gülmek istemem peki?
Bir süre sonra toparlandık. Yavaş, sakin adımlarla geldiğimiz yerden hızlı adımlarla çıktık.
Ben hızlı hızlı yürürken arkamdan bir gülme sesi duydum. Durup baktım. Can ellerini dizlerine koymuş gülüyordu. Gülmemek için başka bir yere bakıyordu. Tekrar bana bakınca bu sefer kahkaha attı.
"Ne? Ne oldu? Niye gülüyorsun be?" Dedim anlamayarak. Gülmesini zar zor durdurup eğildiği yerden kalktı.
"Sana, sana gülüyorum. Görende atla kovalayan var sanacak." Dediğinde göz devirdim ve yürümeye devam ettim. Yanımda yerini aldı ve bütün yol boyunca güldü. Yol boyunca homurdanıp yüz astım. Annemlerin yanına döndük. Çok şükür ne gittiğimizi ne de geldiğimizi fark etmişlerdi.
Eve dönüş yolunda çıtımı çıkarmadım. Can'da yanımda oturuyordu.
"Siz niye hiç konuşmuyorsunuz?" Diye sordu Akgün. O öyle sorunca herkes bize baktı.
"Hiiiç." Dedim hemen, "Yorgunuz ya ondandır."
"Bir şey yok değil mi?" Diye sordu Ceren. Hayır anlamında başımı salladım.
Başka bir şey demediler, ellerimle yüzümü sıvazladım. Bir süre bunu atlatamayacaktım sanırım. Can dudaklarını birbirine bastırmış telefonuna bakıyordu. Masanın altından tekme atınca gözlerini kapattı. Gülmemek için kendini tuttu.
Eve gelince herkesle vedalaştık ve evlere dağıldık. Kendimi hemen ılık duşun altına alttım.
Bir güzel yıkandıktan sonra bornozumu giyip çıktım. Üzerimi değiştirip saçımın suyunu bir havluyla aldım. Havluyla işim bitince onu odanın bir yerine gelişi güzel fırlattım ve yatağıma uzandım.
"Vay be, ne gündü!" Dedim kendi kendime. Saçımı kuruttum ve odadan çıkıp salona geçtim. Babam dinlenmek için erkenden yatmıştı. Annem mutfaktaydı. Emir'ler de salonda oturuyordu. Abimin yanına oturdum.
"Yorulmuşum ya." Dediğimde abim başını telefonundan kaldırdı.
"E top peşinde koşturup durdun, tıkandın. İlacını kullandın değil mi?" Diye sordu. Başımı salladım.
"Evet kullandım merak etme."
"Tamam abiciğim." Bir süre sohbet ettikten sonra mutfaktan su almak için ayaklandım. Annem telefonuyla ilgileniyordu.
"Su alacaktım annecim."
"Al annem."
Bardak alıp damacanaya eğildim. Üzerindeki tuşa basıp suyun bardağıma dolmasını bekledim. Bardağım dolunca bir dikişte içtim.
"Sen bugün nereye kayboldun? Bir ara seni de Can'ı da göremedim." Diye sorunca, öksürdüm.
"Bir yere kaybolmadım, öyle dolaşmaya çıktım." Dedim hemen. İmayla güldü.
"Can'da birden kayboldu." Dediğinde başımı salladım.
"İkinizin birden kaybolması garip değil mi?" Diye sordu. Neyi ima ettiğini anlamıştım.
"Garipmiş, evet, neyse sana iyi geceler annecim. Ben yatıyorum." Dedim bir şey yokmuş gibi, ona sırtımı döndüm. Mutfaktan çıkacaktım ki konuştu.
"Sevgilisiniz değil mi?" Diye sorduğunda durdum ne cevap vereceğimi bilemedim. En sonunda derin bir nefes aldım ve anneme döndüm.
"Evet, sevgiliyiz." Dedim dürüstçe.
Annem çok fazla soru sormamıştı, sıkmak istememişti beni. Her ne kadar sormak istese de sormamıştı. Şaşkınlıkla ve huzurla salona geri döndüm.
Hadi bakalım aileden bir kişi daha öğrendi. Geriye kaldı babam.
Koltuğa oturduğum da Cansu usul usul yanıma yanaştı, "Annende öğrendi değil mi?" Konuştuklarımızı duymuş olmalıydı.
Başımı salladım, "Anlamış zaten. Saklamanın bir anlamı yoktu."
"Eee kızdı mı? Ne yaptı?" Diye sordu.
"Hayır kızmadı. Hiçbir şey demedi." Olup biteni ona anlattım. Annemin tepkisine şaşırmıştı.
Bir süre sonra herkes uyumak için odalarına çekildi. Saçlarımı kurumuştu. Kendimi yatağıma attım, ince pikeyi üzerime çekip gözlerimi kapattım.
Bölüm sonuuuu :D
Keyifli okumalar diliyorum hepinize 🤍🕊️
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
44.88k Okunma |
2.24k Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |