Selin...
Hayatı iki yıl önce alt üst olan kadın. Canı yanan bu sebeple kendini yakan kadın... kalpten darbe yemenin telafisi yokmuş meğer... sevdiğin adamla bütün hayallerin alt üst olması saniyeleri buluyormuş. İki yıldır ruhu çekilmiş gibiydi. Aşkı iliklerine kadar kendisine hissettiren adamdan darbe yediğini öğrenen, öyle olduğuna inandırılan kadın... bunca yorgunluğun ve sıkılmışlığın içinde arkadaşlarının ısrarı sonucu önceleri sürekli takıldıkları bir Cafe'ye gelmişlerdi. Geldiği gibi de pişman olmuştu. Burası Cihangir'le sayısız anılara sahip olduğu bir mekandı. Arkadaşlarının ısrarını bu sefer kırmak istememişti. Kendini kırmayı göze aldığını bilmeden...
"Ya kızım bırak şu dalgın dalgın oturmaları, katılsana bize.."
"Rica ediyorum bulaşma bana, ben gayet iyiyim... ayrıca hani kız kıza olacaktık?" Çaprazında oturan Güven'i işaret ederek.
"Çocuk aylardır peşinden koşuyor, kızlarla konuşurken yanımızdaydı. Ne deseydik? Sen git biz kız kıza mı takılacağız.."
"Deseydin Ayça, deseydin. Bana bulaşmasın da ne yaparsanız yapın."
"Saçmalama kızım. Zaten çocuk suratını görünce konuşmaya çekindi. Geri duruyor. Sayende kalkacak gibi."
Selin gözlerini devirerek, "isabet olur" demişti. O sıra bakışlarını çevirince kapıdan yanında en yakın arkadaşıyla giren Cihangiri gördü. Cihangir de içeriye girdikten sonra uygun bir yere bakarken, kendisine bakan Selin'le kesişti bakışları. Öylece bir kaç saniye bakakaldıktan sonra yanında ki arkadaşına birşey söyleyerek dışarı çıktı. O kadar yorgun ve tükenmiş bakıyordu ki, görenin anlamaması imkansızdı. Selin'e onu görmek deprem etkisi yaşatmıştı. Cafe den çıktığını görünce anlam veremediği bir şekilde ardından hızlıca ona yetişmek için yürüdü. Hayal kırıklığıyla harmanlanmış bakışlarını görünce yüreğine batan cam kırıkları bir hayli canını yakmıştı. Arabasına binecekken, "Cihangir!" Diye seslendi. Kapının koluna uzana eli havada kalmıştı. Bir kaç dakika öylece durdular. Ne Cihangir arabasına binip gidebiliyor, ne de Selin konuşmaya... cesaretini toplayarak konuşmaya başladı. "Gidiyormuşsun..?" Bir süre daha öyle duran Cihangir nihayet yorgun bakışlarını kıza çevirmişti. Bir duvarı andıran tepkisizlik ve soğuklukla konuşan adam, kızın içini ürpertiyordu. "Umrunda mı? " gururu el vermeyen Selin, farketmeden adamı daha da yerle bir ediyordu. "Değil..." ağladı ağlayacaktı. Kendini o kadar sıkıyordu ki, başına saplanan ağrı kaçınılmaz oldu.
"O zaman neden soruyorsun?"
"Ben... b-ben sadece...
"Ne! Sen sadece ne ? Sen sadece iki haftadır kesilen mesajların yoksunluğunu hissediyorsun! Köpek gibi peşinden ayrılmayan kendini daima açıklama gayretinde olan Cihangiri kaybettin. Sen.. Ben seni anlamıyorum artık. Ne istiyorsun? Bıraktım işte peşini. Neye inanırsan inan! Lan ben bunca zaman boşuna kürek çekiyormuşum! Bir adım yol anlamamışım meğer! " o kadar dolmuştu ki adam, o kadar çıkmazda ve yaşayan ölü gibiydi ki, çok yorulmuştu. Sözleriyle kızı paramparça ettiğini farketmedi bile. O kadar karamsar ve tükenmiş hissediyordu ki, kurtuluşu gitmekte buluyordu. Gözlerinden sicim gibi yaşlar boşalan kızı görünce yüreğinde ki sancıya bir güzel sövdü. "Sana kıyamayan aşkıma lanet olsun." Gözlerinden bir saniye olsun akmayı bırakmayan yaşları konuşmasına engel oluyordu. Neydi bu yüreğinde ki sancı. Nasıl bir acıydı bu, nasıl bir kalp sızısıydı?
"Neden inanmadın bana ? Hiç mi güvenmedin bunca zaman? Bizi bu hale senin o sahtekar arkadaşın soktu! Sana defalarca ondan uzak durmanı söyledim." Söylemişti. Hemde defalarca. O kızın laubali tavırları ve ona olan ilgisini başta yanlış anladığını düşünsede, yanılmadıği ortaya çıkmıştı. Hemde çok acı bir şekilde.
"İçimi huzursuz eden birşeyler var dedim ama dinlemedin. Kondudamadın ona. Ama bana kondurdun. Çok kolay harcadın beni!" Başını iki yana sallayıp olumsuzca transa girmiş gibi titreyen kıza, "yaptın! Hayatımızın içine etmesine izin verdin! Merak etme bundan sonra görmeyeceksin beni. Artık karşılaşma imkanımız olan mekanlarda bile rahat olacaksın. Gidiyorum. Hemde yarın. Mutlu ol! " Selin o kadar kötüydü ki ayakta duracak dermanı yoktu. Günlerdir, özellikle gideceğini söylediğinden beri kendinde hiç değildi. Arabasına binen Cihangir'in ardından bakarken ne ara yere yıkıldığını anlamadı bile. Özellikle iki haftadır. Sadece ayakta duracak kadar besleniyordu. Sürekli kahve içip dinç durmaya çalışıyordu. Vücudu bağımsızlığını ilan etmiş gibiydi. Yerde sere serpe yatan kızı farkedince, beyninden vurulmuşa döndü Cihangir. Oysa şimdi gidecek ve kendine yeni bir hayat kuracaktı. Yüreğinde ki tarifsiz sizi elini kolunu bağlıyordu. Yerde yatan kızın yanı başına tabiri caizse uçarak gelmişti. Başını kaldırıp dizlerine yaslayarak kendisine uyanması ümidiyle seslendi. "Selin! Aç gözlerini! Lütfen, hadi Selin! Hadi Mavişim" ona böyle seslendiğini kendisi de farketmedi. Kucakladığı gibi aracın arkasına dikkatle yatırıp direksiyonun başına geçti. Kendisini sarsmadan olabildiğince hızla hastanede soluğu aldı. Allah'tan ki yakında hastane vardı. Acil seydeye yatırıp müşahede odasına alına kızla, koridorda volta atmaya başladı. Kendini suçlayıp, benim yüzümden oldu diyordu. Aslında ikisinin de bu halde olmasının sebebi kendileriydi. Ona birşey olursa diye kafayı yiyordu. Oysa sadece bayılmıştı. İçeriden çıkan doktorla soluğu dibinde almıştı. Yapılan tahliller sonucu uzun zamandır doğru düzgün beslenmediği ve üzüntüye bağlı stres sebebiyle bayıldığını söylemişti doktor. Şu an serum takılıydı. Yanı başında uyanmasını bekliyordu. Ona o kadar kırgındı ki, eli eline gidecek gibi olduğu her an, hayal kırıklığıyla geri çekiliyordu. Yaklaşık yarım bir saat sonra Kıpırdamaya başlayan kızla, uyandığını anlamıştı. Kendine gelip etrafa göz gezdirince, "Neredeyiz? Niye geldik buraya?" Cihangir kan çanağı olmuş gözlerini kirpıştırdıktan sonra, "bayıldın. Doktor beslenmesine dikkat etsin. Üzüntüden uzak dursun dedi. " Aslında öyle dememişti. Sadece durumunun muhtevası hakkında bilgi vermişti. Gel gör ki aşk illeti her zaman ki gibi kendinden önce sevdiğini düşündürüyordu. Aklında netleşen görüntülerle neden burada olduğunu anladı Selin. Cihangir'in gitmesinden korkarak bir kaç şey isteyerek buna engel olmak istedi. "Şey... yardım eder misin biraz doğrulmama? İstemezsen de bir hemşire çağırır mısın?" Hiçbir şey demeden kendisine yardım ederek doğrulmasını sağlamıştı. Ah.. Ne çok özlemişti ona olan yakınlığını. Bu bile o kadar mutlu etti ki onu. Mutluluktan ağlayabilirdi. "Birde zahmet olmazsa şu verir misin?" Hazır sulardan bir tane alıp kapağını açarak kendisine uzatmıştı. Kendisiyle pek göz teması kurmayan sevdiği adama bakarken başını kaldırmasıyla göz göze geldiler, utançla gözlerini kaçıran Selin olmuştu. "Serumun bitti, iyi hissediyorsan aileni ara ya da ben seni bırakırım." Keşke bırakırım demeseydim diye düşündü. Selin bu teklifle çocuklar gibi şen olsa da belli etmemeye çalıştı. Biraz oyundan zarar gelmez diye düşünerek, aklında aniden karar verdiği planı devreye soktu. Doğruluk payı da vardı esasında. "Şey... Ben pek iyi hissetmiyorum ama sen git istersen ben daha sonra çıkarım." Bakışları kendine dönen adam. "Neyin var? Doktor çağırayım mı?" Endişesini gizli tutmaya çalışsa da karşısında ki kız onu çok iyi tanıyordu. "Hayır, sadece yeni kendime geldiğim için. Ayaklanacak kadar iyi hissetmiyorum.."
"Anladım, o zaman aileni ara onlar gelene kadar toparlarsın. Hoşçakal Selin..." içi paramparça olsa da gitmek zorunda hissetti. Yoksa gidemeyecekti. Sesi ağlamaklı çıkan kız onu daha da zora sokuyordu. "Gidiyor musun? Hemen mi?"
"Evet, sabah da uçağım var valizimi hazırlamam lazım. "
"Kesin gidecekmisin yani?"
"Evet."
"Peki nereye gideceksin?"
"Ne önemi var? Seni azad ediyorum işte, rahatlayabilirsin artık. Neyse, tekrardan geçmiş olsun. Kendine iy- Hoşçakal..." ardını dönüp kapıya yönelmişken, "GİTME!" Diyen kızın sesini işitti. Gözlerini yumup derin bir nefes aldıktan sonra, "Oynama benimle..." Demişti. Herşeyi daha da zorlaştırıyordu. Kıza dönünce kızarmış gözleriyle ağlayarak kendisine baktığını gördü. "Oynamıyorum, sadece içimden geldiği gibi davranıyorum. Gitme. Lütfen gitme Cihan... toparlanamam. Yemin ederim toparlanamam. Sebebim olursu-.."
"Saçma sapan konuşma! Kendine gel. Sen değil miydin yıllarca bana yüz çeviren. Bir kere olsun adam akıllı dinlemeyen. Şimdi hangi cürretle gitme! Diyebiliyorsun?"
"Kalbimi kırıyorsun..."
"Senin beni paramparça ettiğini gibi mi? Sanmam. Ben sana o kadar eziyet etmem. Edemem. Ama sen yaparsın. Değil mi ? " içinden kendine kızdı Cihangir. Zaten kız hasta yatağındaydı. Kendini tutmalısın diye telkinler verdi kendine. Ama o kadar doluydu ki...
"Özür dilerim. Ama sen o görüntüleri görsen ne yapardın? "
"Ben arkadaşın olacak o kadınla doğru düzgün aynı ortamda bile bulunmuyordum. Bana olan ilgisini hissetmeme rağmen günahını almamak için susuyor, sen defalarca uyarıyordum. Olan kime oldu Selin? Ben seni dinlerdim. Şu durumda hele asla yüz çevirmezdim."
"Özür dilerim. Özür dilerim. Özür dilerim. Özür dilerim. Özür dilerim... " transa girmiş gibi sürekli bunu söylüyordu.
"Tamam. Yeter . Özür dilemen hiç bir şey ifade etmiyor. Seni evine bırakayım, hazırsan çıkalım?"
"Git sen. Gerçekten, ben bizimkileri arar gelmelerini beklerim." Cihangir onun bu tükenmiş ve sakin halinden süphelendi. Asla bu halde bırakmazdı. Kendisine bir zarar verir diye ödü kopuyordu.
"Sorun değil. Kalk hadi seni eve bırakayım önce."
"Gerek yok diyorum ya, git sen."
"Kendine za-..
"Kendime zarar vermeyeceğim. Dört dörtlük olmayabilirim ama Allah'a olan inancım tam. Onun verdiği canı o alır." Bunu duymak Cihangir'in içini rahatlatsa da içini huzursuz eden bir dürtü vardı.
"Olsun, ben bırakırım. "
"İstemiyorum!"
"Selin, gereksiz polemiklere girme. Kalk işte."
"Daha demin gidiyorsun ne oldu şimdi? Seni durduran ne?"
"Şimdi de gitmiyorum, seni ben bırakacağım.."
"Git hadi... Her şey daha da zorlaşıyor görmüyor musun?"
"Bizi bu hale s-.."
'Evet ben getirdim. Hadi git. Yoksa seni kaybettiğimi kabulleneyeceğim. Kendi içimde senin öyle birşey yapmana ihtimal vermesem de, kadınlık gururuma yenik düşüp sana kayıtsız kalmamın acısını çekemiyeceğim. Hadi git. Ben belamı böyle buldum zaten. Git lütfen. Daha fazla seni görmek istemiyorum... git. Gitsene... yalvarıyorum, git..."
"Gerçekten inandın mı bana?" Emin olmak istiyordu bundan.
"İlk zamanlar değil ama sonradan öyle... sadece o resimlere bir açıklama bulamadığım ve daha sonra kendimi buna inandırdığım için. Bir kadının kabul edemeyeceği bu şeyi bende kabul etmek istemediğim için. Dinlemedim seni. Dinleyemedim."
"Aptalsın sen. Boşuna sana aptal sarışınım demiyordum. Herkesi iyi sanıp, doğru söylediğine inanıyordun. Bir tek-.. neyse işte boşver"
"Mavişim de diyordun. Boncuk gözlüm de..."
"Haklısın diyordum... " hem ağlıyor hemde gülüyordu Selin. O günleri çok özlemişti. Gelmişti ve geçmişti. Bir daha gelmemek üzere.
Kapıdan çıkan adamın ardından hıçkırıklara boğulan Selin, tarifsiz bir feryadın eşiğindeydi. Ellerini yüzüne kapatmış nefes almakta zorlansa da gözyaşlarını durduramıyor, içinde ki acı bitmek bilmiyordu. Kendisine dolanan kollarla zorlukla başını kaldırdı. Mavilerine kan oturmuştu. Gözlerini aralayınca, dolu gözlerle kendisine bakan Cihangir'i gördü. "Gidemedim... seni bu kadar severken olmadı. "
Kollarını adama dolayan Selin yıllardır aradığı huzura kavuşmuştu. "Özür dilerim aşkım, özür dilerim. Bizi bu hale getirdiğim için özür dilerim. Ne olur beni anla, o resimleri sen görseydin nasıl hissederdin?
"Şşhh.. tamam. Tamam Mavişim. Sana da hak veriyorum. Konuşmayalım artık. Bitmek bilmiyor bu konular, acılar dinmiyor yoksa."
"Sensiz herşey çok zordu. Yemin ederim bir gün olsun seni düşünmediğim, özlemediğim bir an olmadı. Affet beni. Affet Cihangir."
"Tamam güzelim. Affettim seni. Özür dileme artık. Sana da hak veriyorum. Sadece kırgınım-..."
"Telefi edeceğim söz veriyorum. Aileme herşeyi anlatacağım..."
"Senden kanıt is-..."
"Kanıt benim kalbim.gerisine ihtiyacım yok. Seni kaybedersem ölürüm..."
"Sus tamam. Öyle deme. Hallederiz bir şekilde.
Alparslan tüm olan biteni öğrenmişti. Cihangir'in masum olduğunu. Selin'in bundan henüz haberi yoktu. Gerçi buna ihtiyaç da duymuyodu. Ailesine anlatınca durumu, hepsi onu suçladığı için çok üzüldü. Şimdi yaraların sarılma vaktiydi.
Hastaneden çıkan Selin ve Cihangir, Selin'in isteği üzerine sahile gelmiş bir bankta oturuyorlardı. Başını sevdiği adamın göğsüne yaslayan Selin, uzun zamandır hissetmediği kadar iyi hissediyordu kendisini. Aklına gelenle başını kaldırıp Cihangire içini kemiren soruyu sordu. "Yarın gitmeyeceksin değil mi?"
"Gitmeyeyim mi?"
"I-ı... gitme..." Bu haline tebessüme eden adam, "gitmem..." Demişti.
"Sabaha kadar burada oturalım mı?" Bu soruyu sormasının sebebi, son derece korkuyor olmasıydı. Ya vazgeçer de giderse. Ya birdaha dönmezse diyeydi. Adamın gözünden kaçmamıştı bu tavrı. "Seni bu kadar severken gidemem, iki yıl peşinden koştum. Gidecek olsaydım daha önce giderdim..." Bu açıklamayla rahatlasa da, mahcup olup utanmaktan geri duramadı. Sessizliğini farkeden adam, "Sana olan sevgimin büyüklüğünü ifade etmek için öyle dedim. Başka bir sebebi yok güzel gözlüm.."
Onlar şimdi de kırılan taraflarını tamir edeceklerdi. Bambaşka bir sayfa açılmıştı onlara. Herşeyi düzeltmek kendi ellerindeydi. Yaşadıkları hayatı göz önünde bulundurarak, empati yaparak, ilerleyeceklerdi. İki taraf içinde kabullenmesi zor aşması sancılı süreçler olmuştu.
İkisi de iyi hissediyordu. Yüklerinden kurtulmuş, yuvalarında olmanın sıcaklığını duyuyorlardı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
26.23k Okunma |
2.87k Oy |
0 Takip |
74 Bölümlü Kitap |