38. Bölüm

VECİZE

Rabia
yaziyor

BİR AY SONRA

"Alparslan... Selin olayı çözüldüğü için o kadar mutluyum ki...

"Bende güzelim... keşke bu olayı daha önce araştırsaymışım. İyi ki söyledin. Seni dinlediğim hiç bir zaman pişman olmadım.Ama kimin aklına gelirdi ki içeriğinin böyle olduğunu. Kardeşimin gözümün önünde kahroluşunu izledim. Keza Cihangir de öyle. Ne kadar çökmüş ve yıpranmıştı. Kendime kızmadan edemiyorum, nasıl farkında olamadık."

"Çok normal hayatım, o görüntüler anlattığına göre çok profesyonel hazırlanmış, bir tarafta da Selin'in kaç yıllık arkadaşı detayı da var tabi. İnsan gaflete düşebiliyor, basit bir konu değil ki. " Alparslan sıkıntıyla nefes vererek, "Neyse güzelim, hadi kapat gözlerini uyuyalım." Elişeva bu komutu bekliyormuş gibi gözlerini kapattı. Olan biten herkesi maddi manevi çok etkilemişti. Bu olay bir ay önce açıklığa kavuşmuştu. Selin, Cihangir'e karşı son derece ihtiyatlı davranıyordu. Beraber terapiye gitmişlerdi aynı zamanda. Böylece kendileri adına çıkacakları yolculuğun temelini sağlamlaştırmak ve kolaylaştırmak adına. Çok yakın arkadaşının tavsiyesiyle böyle bir yolculuğa çıkmışlardı.

~

"Aşk olsun Selma abla biliyorsun, yoğunluktan pek uğrayamıyorum. Hastane, çocuklar derken çok yoğun geçiyor"

"Sen dua et ki daha mezun olmadın, yoksa dilimden kurtulamazdın.." sevimlice gülümseyen Elişeva, tatlı diliyle olaydan sıyrılmakta pek mahirdi. "Kıyamazsın sen bana..?" Elişeva, Selma ablasının yanaklarını öperek, ona olan sevgisini göstermekten çekinmiyordu. Selma'nın ona karşı tavrı sıcak bir gülümsemeydi. Selma onu kardeşi gibi görüyordu. Onun küçük yengesiydi. Çok da küçük sayılmazdı ama, öyleydi işte...

Elişeva koşarak kucağına atlayan dertli kızına bakarak, "ne oldu annem..?"

"Anne Zümra benden önce doğmuş, benden büyükmüş doğru mu?" Elişeva yandık der gibi Selma ablasına bakıpmıştı. kızına ne cevap verse pek memnun olmayacak gibiydi. "Evet balam... o sizden biraz büyük ama bu sorun değil ki, yani olmamalı değil mi?"

"Ama bende büyük olmak istiyorum..."

"Büyüyüyorsun zaten balam, büyüdükçe çok güzel bir kız oluyorsun"

"Zümra'dan daha güzelim dimi anne?" Kıskançlık damarları kabaran kızını memnun etmeli, Zümra kuşunu da incitmemeliydi. "İkiniz de çok güzelsiniz birtanemm... hemde çok..."

"Ama ben daha çok dimi?"

"Zümra çok güzel, ama sende çoooook güzelsin" küçük kızı daha memnun olmuş gibiydi. Arada Zümra ile annesini paylaşma çekişmesi yaşasa da birbirlerini çok seviyorlardı. Annesinin nazlı kızı, babasının kıymetlisi pek bir sahipleniciydi.

Selma kıskanç yeğenini hayretle izliyor, onun bu hallerine eğlenmeden edemiyordu. "Senin bu kızın var yaa, tam bir kıskanç. Kime çekti bilmem ki..." tatlı bir imayla, içinde kin haset olmayanından, Elişeva'ya takılıyordu. "Abla yaa sende mi? Alparslan'da öyle diyor. Ben nazlı değilim ki..."

"Ben nazlısın demedim ki. Kıskançlıktan dem vurmuştum ama demek ki abim seni nazlı buluyor" battı balık yan gider. Nasıl böyle bir pot kırarım diye kendine kızıp utansa da, Selma ablasının diline düşmüştü artık. "Hayır ya, nazlı falan değilim, Alparslan'ın abartması o. Sadece biraz kıskanç olabilirim o kadar. O da çok normal bir seviyede zaten. Abartı bir huy değil çok şükür."

"Hmm... Peki nazlı olma meselesi..."

Elişeva utansa da, Selma'nın peşini bırakmayacağını bildiği için açıklama gereğinde bulundu. "Ya sadece bazen birşey isterken falan nazlı olduğumu söylüyor, ama çok azıcık yani. O da abartılacak kadar değil."

"Diyorsun...?"

"Diyorum abla, daha fazla üstüme gelmesen mi?"

"Şimdilik ara veriyorum."

"Aman abla, ben hiç Tuğrul abi ile ilgili bir konuda sana takılıyor muyum?"

"Takıl kuzum, hiç sorun değil..." Selma Eliş gibi utangaç olmadığı için pek dert edeceği bir mevzu değildi. Elişeva baktı ki bana buradan ekmek çıkmaz, daha fazla uzatmadı.

"Kız Elişeva..? Abim nasıl ?"

"Çok şükür iyi abla, şu sıralar biraz yoğun ama, bir sorun yok hamdolsun."

"Sana iyi bakıyor mu? Üzmüyor kızımızı değil mi?" Selma nabzı yoklamayı arada muziplik yaparak Elişeva'yı utandırmayı seviyordu. Elişeva tatlı bir göz devirmesiyle biraz da gülerek, "iyi bakıyor abla merak etme,üzmüyor da..."

"İyi iyi MaşaAllah... Peki sen? " bilerek gözlerini kısıp kötü görümce gibi. "Abime iyi bakıyor musun? Bir dediğini iki ediyor musun? "

"Yok ablacığım, merak etme sen herşey çok şükür yolunda ilerliyor" Selma Elişeva'ya bakıp gülünce, Elişeva da gülmüştü.

"Ay bak ne aklıma geldi. Abimler bi anlaşma yapacaklardı. şirketin akıbeti için çok önem veriyorlardı hatta, ne oldu biliyor musun? İmzalandı mı o anlaşma?"

"Yok abla, bugün belli olacakmış, Alparslan öyle dedi."

"Ay dur bi bakayım... imzalandıysa şirketin haber sitesinde paylaşmışlardır" Selma telefonunu eline alıp siteye girmişti. Bir kaç incelemeden sonra heyecan ve mutlulukla, "gözümüz aydın, bizim şirket almış ihaleyi" sona doğru sesi kısılmıştı Selma'nın. Elişeva duyduğu haberle mutlu olurken Selma ablasının sona doğru kısılan sesine anlam veremedi.

"Versene abla bende bakayım.." Selma kendisine tereddüt ve kararsızlıkla bakarken, Elişeva elini uzatarak telefonu vermesini bekliyordu. Selma el mecbur telefonu uzatmıştı. Telefonu alan Elişeva yüzünde ki heyecanlı ifadeyle haberleri okurken altta ki resimde, muhtemelen ihaleyi aldıkları şirket sahipleriyle çekinmiş olduğu resimleri gördü. Bir kaç resim özellikle canını sıkmıştı. Alparslan'ın el sıkıştığı kadın ağzının içine düşecekti resmen. İstemsiz kaşlarını çatmış resimleri inceliyordu. Alttaki resimde de onlara ait restoranda yemek yerken karşılıklı oturdukları bir resim vardı. Önce ki resim ne kadar kalabalıksa, bu resim de sadece ikisi vardı. Canı sıkılmıştı Elişeva'nın. Resimlerde görünen yakınlık başkasının aklına başka şeyler getirirdi. Ama o evli ve çocuk sahibi bir adamdı. "Abla bunlar ne biçim resimler ya... ayrıca Alparslan bu kadınla neden özel yemek yiyor? Yanında ki diğer adamlar nerede?"

"Aman canım, medya işte. Herşeyi çarpıtarak gösteriyorlar. Abim hayatta yanlız gitmez bir kadınla yemeğe "

"Abla bende biliyorum kocamın gitmeyeceğini ama baksana şuna. Alparslan beni görse bir erkekle başbaşa bir masada, kıyameti kopartır. Ama sorarım ben ona..." Selma ne kadar durumu toparlama gayretiyle bir kaç kelam etse de nafileydi. İkindiden sonra eve gitmişlerdi. Kocasıyla konuştuğunda ona soğuk yapan Elişeva, her ne kadar kocası ne olduğunu sorsa da çocuklarla eve geçtiğini söyleyip uzatmadan kapamıştı. Eve geldiğinde çocukların elini yüzünü yıkayıp kendisi de rahat edeceği şeyler giymişti. Çocukları ne zamandır kek istiyorlardı. Onu yapacaktı. Hep beraber mutfağa girip kendi ve kızının saçlarını toplamış oğlunun ve kızının kollarını sıyırarak iş yapmaya hazır hale getirmişti onları. Hep beraber güle eğlene gülüşüp şakalaşarak, arada bir de un savaşı yaparak keki nihayet fırına vermişlerdi. Çocukların elini yüzünü temizledikten sonra onları tembihleyerek salona göndermişti. İçi rahat etmeyince onlara çizgi film açık tekrar işinin başına dönmüştü. Bulaşıkları yıkama işini bitirip çay koyacakken içerden Alparslan'ın geldiğine dair sesler işittiyse de oralı olmadı. Çocuklarıyla ilgilenen Alparslan mutfağa girene kadar bütün işini halletmiş çay için bardakları hazırlıyordu Elişeva. Tepsiyi bir kenarda hazır bırakıp çay demini alana kadar çocuklarının yanına gidecekti ki önü kocası tarafından kesilmişti. "Ne o gelincik ? Bir hoş geldin yok mu?"

İsteksiz bir mırıltıyla "hoş geldin" demişti. Kaşları merak ve şüpheyle havalanan kocası, "hoş geldin..?" Diye onun kuru cevabına gönderme yapmıştı. Kendisine cevap vermeyen karısına, "güzelim ne oldu? Niye tavırlısın böyle?" Daha fazla içinde tutamayacaktı Elişeva.

"Siz ihaleyi aldınız değil mi?" Bu soruyla Alparslan'ın keyfi yerine gelmişti. Zira çok önemli bir mevzunun üstesinden gelmenin haklı gururunu yaşıyordu.

"Evet, güzelim..."

"Ne mutlu. Peki kadın varmıydı onların arasında?" Pek anlam veremesede karısının sorusuna, onaylanmıştı onu. "Vardı."

"Peki... bizim restorana yemeğe gittiniz mi ?"

"Gittik de, sen nereden biliyorsun güzelim?" Onun sorusunu eş geçerek devam etti. "Ya sen o kadınla nasıl başbaşa yemek yersin?"

"Ne ? Başbaşa mı? Güzelim biz yanlız değildik ki, yanımızda Erkan beyde vardı. Hatta ortaklardan bir daha vardı ama acil ayrılması gerekti."

Elişeva telefonundan siteye koydukları resmi açıp Alparslan'a göstererek, "Ya o zaman neden burada başbaşasınız? Erkan beyiniz nerde? "

"Güzelim, bir ara lavaboya gitmişti. Demek ki o zaman çekilmiş bu resim. Ben neden başbaşa olayım."

"Başbaşa olamazsın zaten!" Karısına yaklaşıp yüzünü avuçları arasına alarak, "kıskanmış mı benim sevgilim..? Senin rahatsız olacağın bir şeyi yaparmıyım ben hiç? Yanımda olmasan da benimle olduğunu bilmez misin?" Elişeva omzunu silkerek banane dermiş gibi, birazda çocukça bir havayla kocasına nazlansa da kocası gönlünü almaya kararlıydı. "Kocanın suçu olmadığı halde tavır mı yapacaksın, hı?"

Elişeva, "hıhh" layarak saçlarını savurup içeri çocuklarının yanına gitmişti. Alparslan nazlı nazlı tatlı bir kızgınlıkla kendisine tavır alan karısının ardından "seninle işim var tatlı cadı " diyerek ardından başını iki yana sallayarak gülmüş ardından oda içeriye girmişti. Karısı çocukların arasına girmiş çizgi film izliyordu. Bu hali o kadar sevimli gelmişti ki Alparslan'a, o da karısı gibi çocukların arasına girip çizgi film izliyordu. Daha doğru ifadeyle, izliyormuş gibi yapıyordu. Karısı arada kendisine bakıp nispetle, o küçük burnunu havaya dikip, atarlı atarlı bakışlar atsada, karısının Kıskançlık damarının bir hayli kabarık olması, onu kıskanması hoşuna gitmiyor değildi. Kim sevilmekten hoşlanmazdı ki, ve kıskanılmaktan. Tabi dozunda. Eşler arasında ki bu duygu çok kuvvetliydi. Birbirini benimseyen kişilerde.

"Ee çocuklar neler yaptınız bugün?" Aybala, Zümra ile yaşadığı büyük küçük mevzunu bir posta da kendisine anlattı. Yusuf Eymen de çok sevdiği oyuncak arabasıyla, kendince kurduğu yarış pistinde ki kazancını anlatarak gururla babasından tebrik isteyen bir edayla başarısından bahsetti. Çocukların dünyasında kazanmak ta kaybetmek te çok kolaydı.

"Senin günün nasıl dı karıcığım ...?" Bilerek yapıyordu Alparslan. Çocukların yanında atarlı konuşmayacağını, sinirlense de belli etmeyeceğini bildiği için tüm kozlarını kullanıyordu. Karısı bakışları ve ses tonuyla mesajı vererek. "İyiydi. Selma ablalara gittik işte. Bildiğin gibi. Neyse çay demini almıştır ben onu getireyim." Bilerek mutfağa gitmişti. Kocasının numarasını anlamayacak değildi. Alparslan giden karısının ardından, "ben annenize yardım edeyim, siz oturun yavrum..."

Mutfakta kekleri dilimleyen karısının ardından beline sardığı kollarıyla başını yanağına yaslayarak, önce öpmüş sonra da, "karım... güzel sevgilim... gelinciğim... " Kocasına karşı koyamayan Elişeva, "hı?" Demişti. O kadar ani ve Alparslan'ın büyüsüne kapılarak söylemişti ki, Alparslan yanlış duymadığına emin olmak istedi. "Beni seviyor musun?"

"Bildiğin soruları sorma." Alparslan çapkın bir gülüşle, kendini beğenmiş edasını da eksik etmeyerek, "insan bazen duymak ister... "

"Bugün duyamazsın, yasak."

"Yapma kurban olduğum. Suçumun olmadığı konularda sürekli kendini benden mahrum ediyorsun. " Elişeva Alparslan'a dönerek, "kadın ağzına düşecekti ya. Delirtmek mi istiyorsun beni?"

"Güzelim mesafemi koruduğum halde öyle bir girişimde bulunmuş. Zaten evli olduğumu anlayınca tavrına dikkat etti."

"Ha! O anladı yani sen söylemedin."

"Yavrum ne alaka? Zaten söyleyecektim ama anlayınca geri bastı zaten kadın. "

Elişeva omuzlarını silkerek, "olsun sen söyleseydin"

"Tamam güzelim. Bir dahakine öyle yaparım. " Elişeva aniden başını kaldırıp kocasının omzuna vurarak, "Ha bir daha olucak yani?"

"Ya lafın gelişi öyle dedim. Niye bir daha olsun " sağ elini karısının yanağına koyarak, "senden başkasına bakar mıyım be gelincik? "

"Bakma zaten."

"Bakmam..." karısının gözlerine onay almak ister gibi bakıp "İyi miyiz? " Demişti.

"Hı hı..."

"Bak ne diyeceğim uzun zamandır aklımda ama seni zorlamamak, müsade etmek için bekledim." Karısı ona merak dolu bir ifadeyle bakınca kaldığı yerden devam etti. " bir çocuğumuz daha olsa, hatta iki ama şimdilik bir de kalsın. Nasıl olur?"

"Hayal olur, hiç kapılma derim. Çok şükür iki tane yavrumuz var ve ben hala mezun olmadım. Bir süre görevimi yapmak, çocuk doğurtmak istiyorum. Mümkünse düşünme."

"Bizim çocuğumuzu doğursan olmaz mı?" Kocasının haylaz ve fırsatçı teklifine gülmeden edemedi.

"Olmaz hayatım. Bence iki çocuk bize yeter."

"Saçmalama güzelim. İki taneyle mi kalacak. Ben bir sürü çocuklarımız olsun istiyorum."

"Abartmasan mı? Hiç çocuğumuz yokmuş gibi konuşuyorsun?"

"Ne alakası var gelincik, üç olsun beş olsun istemek suç mu?"

"Hayatım biz en iyisi bu konuyu erteleyelim..."

"Neden sevgilim...?"

"Biz şu an bir karara varamayacağız. En iyisi konuyu kapatmak."

"Valla güzelim, karara varamayan sensin. Ben gayet kararlı ve istikrarlıyım."

"Gayet Belli oluyor merak etme." Alparslan muzip bir ifadeyle, karısıyla izlediği filme atıf yaparak şebek şebek konuşmaktan geri durmuyordu.

"İçim dışım bir benim, ayrıca ben bajrangi balinin müridiyim yalan dolanla işim olmaz. " Salman Khan'ın dürüstlük abidesi akidevi inancına da değindikten sonra kahkaha atmıştı. Alparslan karısını da güldürmeyi başarmıştı. "Ay Alparslan ya... nereden aklına geldi?"

"Pek aklımdan çıktığı söylenemez."

"Ayy ama adamın başına dürüstlüğü dolayısıyla neler neler gelmişti." Güldükten sonra aklına gelenlenle ciddileşmişti. "Ama yaptığı davranış takdire şayandı. Böyle insanlar maalesef ki bir elin parmağını geçmiyor. Küçük bir kız çocuğuna sahip çıkıp ailesini bulmak için ne meşakkatli yollardan geçmişti." Karısının yüzünü avuçlarına alan Alparslan, "oyy ben sana kurban olurum, annelik duyguların depreşti yine..."

"Ne yapayım Alparslan..? Ama çok güzel bir filmdi. İyi ki izletmişsin..."

"İyi ki seninle izlemişim..." Alparslan bu romantik halleri Elişeva'nın içini kıpır kıpır etse de sakin kalmaya çalışıyordu. Yıllar da geçse üstünden, bu adamın yanında ki heyecanı ilk günkü gibiydi. Onu çok seviyordu Elişeva. Hemde çok. Alparslan da onu. Canıydı onun. Canı...

"Seviyorum seni... Hadi çay içelim, kekte yapmıştık, çaydanlığı getirir misin?" Elişeva eline aldığı tepsiyle salona gitmişti bile. Alparslan arkasından içten bir gülümsemeyle bakıp, ocakta ki çaydanlığı alıp içeriye gitmişti. Çocuklara süt doldurmuş kendileri de çay içmişlerdi. Yaptıkları keki de bir güzel yemişlerdi. Çok güzel bir aile olmuşlardı yauvvv...

~

Selin ve Cihangir bugün ki son terapiden sonra soluğu çok sevdikleri sahilde almışlardı. Her ne kadar bazı şeylerin izi, üzerlerinde bulunsa da herşey yolunda ve seyrinde ilerliyordu. Selin yıllardır ertelenen evlilik yolculuklarını tamama erdirmek istiyorsa da Cihangir'in bu konuda ki sessizliği onu çok üzüyordu. Acaba vaz mı geçti diye içi içini yesede zamana bırakıyordu. Cihangir'in kendine olan sevgisini hissetmese evlenmek istemediğini düşünecekti ama en derinden hissediyordu. Bunca düşünce dalgınlığı içerisinde sevdiği adamı dahi işitmiyordu. "Mavişim..? İkidir sesleniyorum nereye daldın öyle"

"Hı? Hiç aşkım, duymadım seni kusura bakma. Duymadım seni"

"Bende onu diyorum işte, beni duymanı engelleyecek ne düşünüyordun?"

"Boşver ya, " elini ileride ki banka işaret ederek , "oturalım mı şu banka" demişti. Sevdiği kızın üzerine daha fazla gitmek istemeyen Cihangir, sevdiğinin elinden tutarak banka doğru gitmişti.

"Şey... aşkım...? Benim bir arkadaşımın düğünü olacak hafta sonu. Davet etti bizi, gider miyiz?"

"Olur Mavişim gideriz beraber" Bu arkadaşı onlardan sonra Nişan yapmıştı ama kader işte, başına neler gelecek neler yaşayacaksın bilinmiyordu.

"Gülçin, bizden sonra nişanlanmıştı. Hafta sonu da düğünü var işte" elinden geldiğince evlilik mesajı verse de Cihangir bana mısın demiyordu. "Allah tamamına erdirsin boncuk gözlüm" Selin kaçan hevesiyle, sessizce "amin..." Demişti. Kendisinde bi tuhaflık olduğunu anlayan Cihangir Selin'e ne olduğunu anlamaya çalıştı. "İyi misin Mavişim? Moralin bozuk, canın sıkkın gibi.." Selin dolan gözlerini kendiside farketmemişti, Cihangir'e çevirince, sevdiğinin gözlerini dolduran sebebi çok merak etti. "Güzelim, boncuk gözlüm..? Neden doldu gözlerin bir sorun mu var? canını sıkan birşey?"

"Y-yok birşey iyiyim ben" zorla gülümsemeye çalışsa da Cihangir'in gözünden kaçmamıştı.

"İstemeden ben mi üzdüm yoksa seni?" Cihangir, sevdiğinin kadının üzerine titriyordu. Onun üzüldüğünü görmek, kahrolması için yeterli bir sebepti. Anlamıyordu, hersey yolunda ilerliyordu. Herhangi bir sıkıntı da yoktu. Sorun neydi?

"Cihangir? Sen benimle evlenmek istiyor musun?"

"Tabi ki istiyorum. Bu da nerden çıktı. Yoksa bunun için mi üzgünsün?"

"Ben, benimle evlenmek istemiyorsun diye düşündüm. Son zamanlarda açtığım her evlilik konusunda sessiz durman, istemediğini düşünmeme sebep oldu." Ona iyice dönerek, "Nasıl böyle düşünursün Mavişim..? Ben sadece İkimize de zaman vermek istedim. Daha içimize sinen bir yolculuk olsun, şu an için telaşa gerek yok diye düşündüğümden, sen iste hemen şimdi yıldırım nikahı kıyalım. " Selin'in yüzü şimdi gülmüştü.

"Ha şöyle. Bir daha kafanda kurma tamam mı? Bana söyle. Birbirimizi anlamadığımız anın huzursuzluğu üzerimizde olmasın. "

"Tamam aşkım.."

"Eee Selin hanım, sizi ne zaman istmeye gelelim? Ne zaman müsaitsiniz?" Başka hiçbir şey onu bu kadar mutlu edemezdi. Heyecanla parıldayan gözlerini sevdiği adama dikerek, biraz da yüksek bir sesle, "Aşkım! Ciddi misin ? Ayy bir daha mı isteme olacak, gerek var mı ki?"

"Var tabi. Herşeye sıfırdan başlayacağız, temiz sayfamızı temiz anılarla dolduracağız..."

"Seni çok seviyorum dünyam..."

"Bende Mavişim..."

Selin 27, Cihangir 30 yaşında.

 

 

 

 

Oy oranları o kadar düşük ki, bölüm paylaşıp paylaşmama konusunda kararsız kalsam da bekleyen okurlarımı eş geçemiyorum. Böylece Finali daha çabuk yapacağım sanırım. Aklımda belirli bir şey yok henüz. Bakalım neler olacak. Son on gündeyiz. Ramazan ayının da sonuna geldik, fırsat bitmeden istifade edenlerden olalım inşaAllah, cümleten Allah'a emanetsiniz kendinize iyi bakın. Bu hafta şehir dışına çıkacağım. Bu haftanın muhtemelen son bölümü. Hazır olursa atarım zaten. Görüşmek üzere...🙋‍♀️

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 23.03.2025 13:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...