DÖRT YIL SONRA
Dile kolay, evliliklerinin dördüncü yıllarındaydı Elişeva ve Alparslan. En son ki Ceren vakasından sonra Alparslan, ailesinin davetini uygun bir dille reddedip sadece ailecek bir araya geldikleri davete icabet edeceklerini söylemişti. Zaten Alparslan en baştan Ceren'i başka bir şirkete göndermişti. Nihayetinde onunla bir araya gelme ihtimali olan yerlere de gitmiyordu. Karısına olan düşkünlüğü ve bağlılığı, onun uzüleceği hiçbir şeye mahal vermeme üzerineydi. Bir gün birbirlerinin kalbini kıracak büyük bir kavga etmişlerdi. Çok zor geçmişti o zamanlar. Elişeva Ceren'le ilgili bir hususta düşünmeden işin tam aslını bilmeden kocasının kalbini kırmış Alparslan da tüm bu gayreti üzerine, karısının onu dinlemeden yargılanmasına karşı sırf kalbini kırmamak için evden ayrılmış, uzaklaşmıştı. Bir kadın fikri, kocasına aşık bir kadın fikri o kadar üzerine gelmiş onu bir çıkmaza sokmuştu ki kendini kocasına karşı patlarken bulmuştu. Alparslan bambaşka bir hayattan Elişeva ise daha başka bir hayattan bir araya gelmişti. İkisinin hassasiyetleri ve yaşam tarzları farklıydı. Birbirlerinde ortak bir yol bulmuşlardı. Elişeva'nın ona karşı olan haksızlığı idrak etmesi çok kısa sürmüştü. Alparslan da karısına kıyamayan bir duyguyla bağlıydı. gelinciğine kırgın olsa da onun bir bakışıiçini yumuşatmayayetiyordu. Bu sebeple yılları devirip aile olmuşlardı iki kişilik bir aile. Yıllardır çok istedikleri çocuklara kavuşmuşlardı. Dört yaşında iki çocuk anne ve babası olmuşlardı. İki çocuk derken, ikizlerdi. Aybala ve Yusuf Eymen. Elişeva 25 yaşındaydı artık. Bir daha ki sene mezun oluyordu. Alparslan çok başarılı bir mimardı. İstedikleri düzeni oturmanın ve aile olmanın haklı sevincini iliklerine kadar yaşıyorlardı.
Akif ve Meryem geçen sene evlenmişlerdi. Akif gibi evlenmem diye direten biri Meryem'i ikna etmek için akla karayı seçmişti. Meryem okulu bitirip evlenmek istiyordu. Endişeleri vardı lakin hiçbir şey korktuğu gibi olmamıştı. Şimdi çok mutlu bir yuvaları vardı. Akif stajına Elişeva ve Meryem'den bir sene önce başlamıştı. Şu an bir hastane de görev yapıyordu. Meryem'le Elişeva da aynı hastane de staj yapıyordu. Elişeva'nın Meryem'le aralarında ki dostluk kuvvetli bir bağla bağlıydı. Kardeş gibi olmuşlardı. Gülfem gibi bir arkadaşı olmuştu. Kardeş gibi.. Selin'le araları çok iyi olmasa da eskisi gibi değildi Elişeva'nın. Selin ona karşı beslediği haksız duyguların karşılığı, daima abisinin ona karşı kırgınlığı olmuştu. Alparslan Selin'le ne zaman konuşsa olumlu dönüş alıyor ve kardeşinin karısına karşı eskisi gibi olmadığını görüyordu. Akif eskisi gibi haylaz değil evliliğin kendi üzerinde taşıdığı bir olgunluğa erişmişti. Meryem'le arada tatlı tatlı atışıp yüzlerde gülümsemeye sebep oluyordu. Bu özelliği nevişahsına münhasır bir kişilik özelliğe sahip olduğunu gösteriyordu. Selma abla ise evde tekken doğum sancılarının başlaması üzerine ikinci doğumu da öyle olur korkusuyla ikinci çocuk fikrinden uzak duruyordu. Selin bir ara nişanlanacak gibi olmuştu ama aldatılması üzerine kendini aşk meşk işlerine kapatmıştı. Belli ki kalbini fethedecek biri daha karşısına çıkmamıştı. Elişeva ile artık bir sohbetleri vardı. Özellikle yeğenleri olduktan sonra ona daha ılımlı yaklaşıp daha yapıcı olmaya başlamıştı. Ceren'in yüz bulmasının bir sebebi de Selin'di. Sürekli abisiyle olacağı ve ona döneceği fikrini kendisine empoze etmişti çünkü kendiside öyle sanıyordu. Ama abisinin karısına olan aşkı ve bağlılığını görünce, özellikle de çocuklar olduktan sonra bu düşüncesinde ne kadar haksız ve ön yargılı olduğunu bir kere daha farketmişti. Elişeva için Selin'e karşı en büyük yıkım ilk karşılaştıkların da ki konuşma ve ithamlar olmuştu. Az kala canına mal olan kelimeleri duymak onu yerle bir etmişti. Şimdi ise çocukları ve kocasıyla hayalinde ki hayatı yaşıyorlardı. Bazen herşey istedikleri gibi gitmiyordu ama biliyordu ki imtihansız bir dünya tasavvuru imkansızdı. Bazen düşe kalka Bazen güle ağlaya geçiyordu.
Kızı ve oğlu Elişeva'nın ısrarla ve heyecanla ettiği dualar vesilesiyle midir yoksa zaten öyle olacağından mıdır yeşil gözlü babaları bakışlı minik yavrular olmuştu. Kızı Alparslan'a oğlu ise Elişeva'ya daha çok benziyordu. Şu inkar edilemez bir ğerçekti ki kızının saçları bizzat annesi gibiydi. Hem gür hemde uzun. Elişeva evlatlarına olan hasreti ve kocasına olan özlemiyle nöbetten çıkar çıkmaz hızlıca eve gelmişti. Arabadan iner inmez kapıyı kilitleyip eve yönelmişti. Anahtarı deliğe soktuğunda açılan kapıyla elinde anahtarla kala kalmıştı. Başını kaldırdığında kocasının kendisine aşkla bakan gözlerini görünce gülümsemeden edemedi. Kocası onu kolları arasına alıp, "hoşgeldin sevgilim... seni çok özledik " Bu sözü üzerine mutfaktan koşarak gelen oğlu ve kızına takılmıştı gözü. "Anne! Anneem gelmiş!" Bir dizini kırıp yere koyarken kollarını açıp ikisini de kucaklamıştı. "Annemm çok özledim sizi..." oğlu ve kızı aynı anda "bizde seni çok özledik anne" Alparslan da onlara katılarak, "bende çok özledim..." Elişeva başını kaldırıp kocasına onu ne kadar çok sevdiğini söyleyen bakışlarla bakıyordu. "Babanızı üzmediniz değil mi?"
"Hayır anne babamızı üzmedik tabi ki" Bunu söyleyen Yusuf Eymen'di.
"Ben üzmedim anne ama Yusuf yaramazlık yaptı biraz, üzüldün mü baba?"
"Oyun oynadım ben o üzmek mi oluyor akıllım"
"Ama ortalığı çok dağıttın bide toplamadın biz babamla topladık"
Alparslan olaya müdahale etmek istemişti. "Hayır babacım üzülmedim ben. Ama Yusuf Eymen oyuncaklarını bir daha ortalıkta bırakmayacak değil mi?" Yusuf Eymen mahcup bir ifadeyle başını öne eğmiş daha sonra babasına çekinerek bakmış ve "Özür dilerim baba, artık toplicam " Alparslan başını okşayarak, "Anlaştık aslan parçası" demisti. Elişeva onları heyecanla izliyor bu iletişimlerine son derece aşkla şahit oluyordu. Kızı hiçbir zaman babasına kıyamıyor her şeyini onunla paylaşıyorken, Yusuf Eymen daha hoyrat, başına buruktu.
"Hadi hep beraber kahvaltı yapalım..."
"Anne biz zaten kahvaltı hazırlıyorduk hazır gibi dimi baba?"
"Evet güzel kızım hadi koşun bakalım mutfağa" çocuklar heyecanla mutfağa koşmuştu. Elişeva kocasına dönerek kollarını ona dolamıştı. "Sen çok güzel ve tabi yakışıklı bir babasın..."
"Hmm... Başka...?" Elişeva gülerek devam etmişti. "Ayrıca çok yakışıklı bir koca, merhametli, ailesine bağlı, cömert, başarılı..."
"Peki sen, onca okul staj telaşı arasında mükemmelliğinden hiç bir şey kaybetmediğinin farkında mısın?"
"Öyle miyim gerçekten? Alparslan ben çocuklarımı ve seni ihmal etmiyorum değil mi? Elimden geldiğince her şey yerli yerince olsun diye gayret ediyorum ama, zihnimin bir köşesi de bunun endişesi içerisinde.."
Alparslan karısına sevgiyle bakmış ve gönlüne iyi gelecek kelamları fısıldamıştı. "Bunca yoğunluğun arasında, her şeyin hakkını veriyorsun sevgilim. İnan bana seni bazen hayretle seyrediyorum. Sen mükemmel bir kadınsın ayrıca çok güzel bir annesin. Çocuklarımız ve benim en değerlimsin..." kocasının göğsüne başını yaslayarak içinden samimiyetle dökülen sözlerle Alparslan'a teşekkürlerini ediyordu. "Senin bir an olsun desteğini hissetmediğim hiçbir zaman olmadı. Beni sevdiğin gibi seviyorum seni. Bu nasıl ifade edilir bilmiyorum..."
Çocukların ısrarla seslenmelerine kayıtsız kalamayıp mutfağa gitmişlerdi. Aybala ve Yusuf Eymen kendi sandalyelerine oturmuş elinde ki çatallarla bekliyorlardı. O kadar sevimli ve tatlı duruyordular ki, kocasıyla birbirine bakıp gülmuşlerdi. Aybala anne ve babasına hitaben konuşmuştu. "Nerdesiniz sizi bekliyoruz ama anne, baba?"
"Geldik ya kızım, hadi yapalım kahvaltımızı" diyerek konuyu geçiştirmişti Elişeva. Alparslan da elini karnına koyup sıvazlayarak, "evet çok acıktık güzel kızım hemen başlayalım" diyerek ortamı neşeli hale getirmişti. Ailecek hep beraber neşeyle kahvaltılarını yapmışlardı. Elişeva her ne kadar yorgun olsa da ailesinin vadettiği huzur, sıcaklık tüm yorgunluğunu alıyor yerini serin sakın bir huzura bırakıyordu. Anne olmanın çok güzel bir duygu olduğu hissiyle içi kıpır kıpır oluyordu. Alparslan da baba olmanın heyecanıyla evlatlarına pür ihtimam gösteriyor, onları güzel yetiştirmek için elinden geleni yapıyordu. Elişeva ve Alparslan ebeveyn olma kıyafetini üzerlerinde çok güzel taşıyorlardı. Bütün gün evlatlarına ve eşiyle vakit geçirmişti Elişeva akşam olunca yorgunluğunu ziyadesiyle üzerinde hissediyordu. Saçlarını kocası yorgunluğunu almak ister gibi usul usul tarıyor, incitmeden tarağı saçlarından kaydırıyordu. "Şu nöbet işi seni çok yoruyor güzelim..."
"Alışman lazım hayatım, karın bugüne bugün doktor sayılır" karısına gülerek bakıyor, onun her halde dimdik ayakta durmasını takdir ediyordu. Onunla evlenmek hayatında yaptığı en doğru şeydi.
"Öyle mi doktor hanım..?"
"Hı hı... öyle mimar bey..." tatlı bir yorgunlukla kocasına bakıp başını aşağı yukarı sallayarak gülüyor, muzip ifadesinden de ödün vermiyordu.
"Hadi gel yatalım sevgilim, çok yoruldun..." Elişeva kocasını onaylayarak kendisini kucaklayıp yatağa taşıyan kocasına kıkırdayarak karşılık vermiş yatağa yatar yatmaz kocasının göğsüne sığınmış ve uykunun kollarına bırakmıştı kendini. Alparslan bir süre yani başında uykuya dalan karısının yorgun yüzünü izleyip sessizce ürkütmeden sevmişti.
~
Sabah uyandığında yanında Alparslan yoktu Elişeva'nın. Aşağıdan gelen takırtılarla merakla inmiş ve sesin geldiği yöne, mutfağa doğru gitmişti. İçeride gördüğü manzara dudak ısırttırmıştı ona. Tezgahın üzerinde duran yumurta kabukları yere doğru yol alan yumurta akları yüzü gözü una bulanan Aybala. Elinde ki reçel tabanından yere damlayan reçel. Alparslan'ın ise elinde el bezi mutfağı toparlama derdi içinde ki telaşesi... Elişeva gördüğü manzara karşısında dehşetle kocasına bakarken hemen açıklama girişiminde bulundu. "Valla benim hiç bir kabahatım yok güzelim. Senden hemen önce geldim. Bizimkiler sana kahvaltı hazırlamak isterken istemeden iş çıkarmışlar." Elişeva gülse mi ağlasa mı bilemedi. Çocuklara doğru giderken, çocuklar endişeyle annelerinin ona kızmasını bekliyordu. Yanaklarına konan öpücükle neye uğradıklarını şaşırmışlardı. Tam annelerine şaşkınlıkla konuşacakken anneleri onlardan önce davranmıştı. "Teşekkür ederim, kahvaltı için. Siz çok güzel evlatlarsınız iyi ki varsınız, Rabbimin bana yani babanızla bize en güzel emanetlerisiniz..." Aybala sevimlice annesine konuşarak, "kızmicak mısın anne?"
"Evet anne, kızmadın mı?"
"Hayır tabi ki size nasıl kızabilirim ki? Tabi bize haber vererek yapsaydınız, bizden yardım alsaydınız daha güzel olurdu. Bir dahakine öyle yapın olur mu?"
"Tamam anne söz veriyoruz dimi Eymen?"
"Benim adım Yusuf Eymen tamam mı?" Aybala uflayarak, "Adını değiştirmedim ki yaa, hem senin ismin çok uzun napimm"
"Ben sana Ay diyor muyum sende bana deme"
"Ama benim ismim uzun değil ki.."
"Olsun demeni istemiyorum."
"Baba ya Eymene bişey de.."
"Oğlum kardeşin ismini değiştirme di ki Eymen ya da Yusuf demesinde bir sorun olmaz ama rahatsız oluyorum dersen iki ismini de kullanırız değil mi kızım?"
Kızı küskünce, "tamam yaa.." Alparslan bu haline gülüp başına öpücük kondurmuştu. Yusuf Eymen kardeşine kıyamayıp, üzüldüğü düşüncesiyle ona hitaben konuştu. "Üzüldün mü sen? Küstün mü bana?" Aybala nazlı nazlı konuşarak kardeşinin zaafını depreştiriyordu.
"Ben Eymen ismini daha çok seviyorum.."
"Tamam o zaman üzülme sen, bitek bana sen Eymen diyebilirsin "
"Bidaha kızmicak mısın?"
"Hayır kızmicam. Sen üzülünce bende üzülüyorum. Annem ikizler hisseder diyo ya ondan heralde."
Alparslan ve Elişeva birbirlerine gururla bakıp iç geçirmişti. Çocuklarının birbirlerine olan sevgisi ve bağlılığı göz dolduruyordu gerçekten. Onlara sahip oldukları için Allah'a ne kadar sükretseler azdı. Çocukları kendi aralarında konuşurken Elişeva kocasına yaklaşarak fısıldamıştı. "Bizim oğlanın halleri sana tanıdık geliyor mu kocam? Kardeşine kıyamadığı halleri bana seni hatırlatıyor. Senin bana kıyamadığın gibi, hı ne dersin?"
"Hmmm..." diye uzattıktan sonra karısına derin derin bakarak, "bende kızımın nazlı hallerini birine benzetiyorum ama tam çözemedim sanki..." karısıyla uğraşmayı seviyordu Alparslan. El hak doğruydu da zaten kızı annesinden almıştı nazlı hallerini. Görünüş olarak ne kadar tam tersi olsa da huy olarak birebir gibiydiler. Birbirleriyle sessizce gülüştükten sonra barış imzalayan çocuklarını mutfaktan göndererek ortalığa çeki düzen vermiş daha sonra ailecek kahvaltılarını yapmışlardı. Öğleden sonra Meryem ve Akif gelecekti. Çocuklar da özellikle amcalarını çok seviyor geleceklerini duydukları andan itibaren ağzı kulaklarında evin içinde dolaşıyorlardı. Kapı çalar çalmaz "amcam geldi, yaşasın..!" Diyerek kapıya kosturmuşlardı. Kapıyı açar açmaz Aybala amcasının kucağına atlamış ona sarılmıştı. Meryem de Yusuf Eymen'i kucağına alarak içeri girmişti. Elişeva ve Alparslan onlarla selamlaşıp kardeşiyle erkeksi bir sarılıştan sonra onları içeri almış salona geçmişlerdi. Alparslan, Akif'e takılarak bir zamanlar asla evlenmem. Ben bekar kalarak adımı tarihe yazdıracağım kelamlarının tırt çıkması sonucu dalga geçmeyi ihmal etmiyordu. Yine bir tekerrür etmişti o sahne.
"Allah aşkına abi ne zaman vazgeçeceksin?" Alparslan kendinden taviz vermeyen bir ifadeyle, muzipliğini de hissetttirerek, "Ee ne demişler oğlum, büyük lokma ye büyük konuşma." Alparslan Meryem'e bakıp gülmüştü. Meryem'de ona katılınca gözünden bu detayı kaçırmayan Akif, karısına dönünce karısı konuşma isteğiyle, "haklısın Alparslan abi. Zamanında öyle büyük atmayacaktı. "
"İnsan kocasını tutar hanımefendi. Ama nerde..." Meryem kocasına gülerek omuz silkmişti. "Yalan mı ? Sayende, artık ne kadar büyük konuştuysan dilden düşmüyorsun."
"Aman ne var sanki, bende olmasam kime takılacaksınız. Bu ailenin hem süper yakışıklı doktoru hemde biricik oğluy-.." Tam sözünü bitirecekti ki abisiyle göz göze gelmiş abisinden yediği kırlentle nevri dönmüştü.
"Hadi lan oradan. Biricik oğluymuş. Dağdan gelmiş bağdakini kovuyor." Bu sözün şüphesiz en çok dikkatini celbeden kişisi Yusuf Eymen'di. " o ne demek baba? Dağdan gelmek bağdan kovalamak?" Aybala da babasını diğer yamacına sokularak, "baba? Amcama neden vurdun, günah o. Canı acımıştır." Akif Aybalaya öpücük göndererek,"konuş kız, amcası kurban olsun" Alparslan ona uyarıcı bakışlarını atarken kızını paylaşamamanın kıskançlığını yaşıyordu. Kendisini dürten oğluna cevap verme ihtiyacıyla, " yani... sonradan gelen birinin meydanı boş san-.. yani herşeyi sahiplenmesi gibi birşey"
"Amcam sonradan mı geldi?"
"Evet oğlum, sonradan geldi. Aklı karışmış biraz. "
"O yüzden mi kafasına attın. Aklı başına gelsin diye mi?" Yusuf Eymen'in bu sözüne herkes kısa çaplı bir kahkaha atmıştı. Kız kardeşiyle oyununa devam eden Yusuf Eymen sorduğu soruyu unutmuştu bile. Alparslan ve Akif'in tartışması her zaman gülerek son buluyordu. Akif evin bir nevi neşesi olma görevini yerine getirdiği için gayet mutluydu. Abisinin ona olan sevgisi hiç şüphesiz desteğini daima hissettirir cinstendi. Evliliği hususunda daima yanında olmuş bir büyük edasıyla her şeyiyle ilgilenmişti. Baba gibiydi ona. Elişeva ise baştan beri gülerek onları izliyor, böyle bir aile olmanın huzurunu yaşıyordu.
~
Elişeva ve Meryem mutfakta çay hazırlıyorlardı. Elişeva çayı demledikten sonra mutfak masasında oturam arkadaşına dönmüştü. Arkadaşı düşünceli ve sıkkın duruyordu. Ne olduğunu öğrenmek için merakla sordu. "Canım...? İyi misin? Bir sorun yok değil mi?" Meryem daldığı düşüncelerden arkadaşının sesiyle sıyrılmıştı. "Hı? Şey dalmışım..."
"Bir sorun yok değil mi?"
"Sorun denilebilir mi bilmiyorum ama... şey... Ben hamile olabilirim. Yani emin değilim tabi ama şu sıralar midem bulanıyor dünde başım falan döndü."
Elişeva'nın bu cevapla yüzü aydınlanmıştı.
"E çok güzel bir haber bu. Yarın hastaneye gidince Aysun hocaya kontrole gidelim. Ama sen sıkkın gibisin, canını sıkan birşey mi oldu?"
"Akif baba olmayı çok istiyor. Dünde yemek yerken midem bulandı. Hemen hamile olabileceğim ihtimaline yordu. Görsen, gözleri ışıl ışıldı. Yeğenelerine olan düşkünlüğünü biliyorsun zaten. Üzülmesini hiç istemiyorum ama... Ne bileyim işte kesin birşey yok."
"Canım arkadaşım hemen kendini üzme. Daha belli birşey yok. Allah'ın izniyle bugün olmasa yarın olur. Ama şu baş dönmen mide bulantın için testleri yapalım"
"Sağol güzel arkadaşım. " Elişeva arkadaşına sarılarak hem ona olan desteğini hissettirmiş hemde sevgisinin bir göstergesi olarak kucak açmıştı.
~
Yusuf Eymen uyumuş lakin Aybala uyumamakta ısrarcıydı. Anne ve babasının ortasına girmiş yatak başlığına yaşlanmış bıcır bıcır konuşuyordu. "Anne, Ali Asaf okuldan gelince onun yanına gidebilir miyim?" Alparslan dayanamayıp konuşmuştu. "Abi, kızım. Ali Asaf abi. O senden kaç yaş büyük."
"Ben ona abi demek istemiyorum baba.." Elişeva kocasına kaş göz yaparak susturmaya çalışsada nafileydi. Alparslan homurdanmaya devam ediyordu. "Önce karım şimdi de kızım, bu çocuğa gıcık olmamam için hiçbir sebep yok." Elişeva gülmek istese de kendisini tutmuştu. Elişeva kızına dönerek, "okuldan gelince bakarız kızım olur mu?" Babasından gizli başını sallayıp annesini onaylasa da Babasının gözünden kaçmamıştı. Bu duruma sabır çeken Alparslan, her zaman ki gibi karısı ve kızı konusunda sahiplenici ve sakınıcı tutumuna titizlikle devam ediyordu. "Babacııımm... "uzatarak tatlı tatlı konuşarak babasını etkisi altına alıyordu. "Söyle güzel kızım..."
"Bana anlattığın masal gibi bidaha anlatırmısın?" Kızına şefkatle gülümseyip, "Tabi ki anlatırım babasının biriciği..." kızına güzel güzel hayal dünyasında kurguladığı masallardan bir tanesini anlatmaya başladı. Bu konuda gerçekten çok yetenekliydi. Elişeva onları hayranlıkla seyrediyor bu görüntünün paha biçilemez manzarası karşısında Rabbine şükürler ediyordu. Yaklaşık yirmi dakika sonra kızı uyuya kalınca kucakladığı gibi hemen yan tarafında ki odasına, kardeşinin yatağının yanında ki yatağına yatırmıştı. Elişeva da yatağını açmak için onlarla gitmiş, usulca yatağa bıraktıkları kızı ve oğlunu öpmüş kendi odalarına geçmişlerdi. Çocuklarının kapısını çektikten sonra Alparslan karısına kollarını sarmış odalarına götürmüştü. "Kaldık mı başbaşa..?" Elişeva kocasının imalı bakışlarıyla utanmadan edemedi. Yıllar geçse de kocasından utanacak bir şey illa ki buluyordu. Yanakları al al olan karısının yanağından makas alarak, "kızarmış mı benim karım...?" Kocasının eline ciddiyetten uzak bir vuruşla hamle yaptıktan sonra, "uğraşmasana benimle" ellerini yanağına bastırarak "hem kızarmadım ki ben..."
"Hmm... demek ki sıcak bastı seni..?"
"Gıcık adam... Ben uğraşıyor muyum seninle?"
"Uğraş güzelim, kurban olsun kocan sana..." Elişeva eriyecek kıvama gelmişti. Babalığın ve kocalığın kendisine en çok yakıştığı kişiydi Alparslan. Elişeva'nın, gönül tahtının sahibiydi.
"Yarın gidiyor musun hastaneye güzelim?"
"Evet gideceğim, ondan sonra iki gün evdeyim.."
"Çok iyi. O zaman birşeyler yapar çocuklarla dışarıya çıkarız"
"Olur kocam sen nasıl istersen. "
"Gel uyuyalım da uykunu al sevgilim. Çok yoruluyorsun."
Kocasının gönlünü hoş tutacak öpücüklerini sıraladıktan sonra başını yasladığı gögsünde gözlerini uykuya teslim etti.
Selamun aleyküm kıymetli okurlarım. Zaman atlaması oldu bu bölümde. Nasıl buldunuz bölümü? Bir kaç bölüm sonra final yapmayı düşünüyorum, buradan haber vermiş olayım. Oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmezseniz sevinirim. Kendinize çok iyi bakın, hayırlı ramazanlar 🤍🌙
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
26.23k Okunma |
2.87k Oy |
0 Takip |
74 Bölümlü Kitap |