20. Bölüm

SAFDERUN

Rabia
yaziyor

 

Yeni bir hayat...

 

Yeni bir yaşam tarzı...

 

Yeni sorumluluklar...

 

Yeni hayata bir hayat arkadaşı...

 

Hiç bilmediğin duygular ve daha nicesi. Yeni aile üyeleri. Aidiyet hissi. Ait hissetmek. Ne denli zor ve güzel duygular. Acısıyla tatlısıyla...

 

İki hafta sonra yirmi birinci yaşıma giriyordum. Yeni yaş demek Yeni heyacanlara gebe olmaktı.

 

Şöyle bir dışarıya baktığımda, bardaktan boşanırcasına yağmur yağdığını gördüm. Salonun boydan boya olan camının önünde yağmur tanelerinin dansını izlemek, gökyüzünden yer yüzüne düşüşünü temaşa etmek hep çok huzurlu hissettirmiştir. Aslında camın sürgüsünü açıp bahçedeki çimler üzerinde ıslanmak fikri çok cazip geliyordu. Havalar tam ısınmadığı için bahçede pek oturamasak ta gözüm ara ara takılırdı oraya. Belime dolanan kollarla girdiğim hayal aleminden çıkmam pek çabuk olmuştu. Alparslan başını omzumun üzerinden başıma yaslamış, "Seni her sabah yanım dışında başka bir yerde yakalamak hiç hoşuma gitmiyor." Bunun farkında olsam da, namazdan sonra uyumak pek adetim değildi.

 

"Ne yapayım Alparslan, namazdan sonra uyuyamıyorum. Hem baksana ne güzel yağmur yağıyor"

 

"Evet güzelim, çok güzel... kahve içelim mi gelinciğim?"

 

"Alparslan..?" Sevimli sevimli bakmayı ihmal etmiyordum.

 

"Efendim güzelim "

 

"Islanmayı sever misin?"

 

"I-ı, pek sayılmaz "

 

"Hadi gel..." diyip cam surgüyü açarak elinden tuttuğum gibi dışarıya çekiştirdim. Çimlerin üstüne basınca diğer elini de tutarak "hadi ama koca adam mızmızlanma da yağmurun tadını çıkar." Pek hoşnut olmasa da sesini çıkarmıyordu.

 

"Güzelim hasta olacağız"

 

"Birşey olmaz merak etme, hadi ama sende dön benle" elini tekrar tutup kendimle beraber onu da döndürüyordum. Bana bakıp, "sen delisin gelincik" demişti. Omuz silkerek, "akıllı olmak her zaman işe yaramıyor koca adam..." diyip kahkaha atmıştım. Süratle yağan yağmurun altında ıslanmak da çabuk oluyordu. Saçlarımın yüzüne yapıştığını pijamamın da yavaşça üstüme yapıştığını hissediyordum. Alparslan, "gel buraya" diyerek elimi bırakmış kucakladığı gibi etrafında döndürmeye başlamıştı."keyfini çıkar iki dakikan var" kollarımı iki yana açıp "yihhuuuuu " diye kocaman bağırıyordum. Muhteşem bir histi. Aklıma gelenle kahkahalara boğuldum. "Alparslan! Gücüm yetseydi sana bu hissi yaşatmayı çok isterdim."

 

O da bu dediğime gülüp, bir kaç tur daha döndurdükten sonra yere bırakmıştı. Alınlarımızı birbirine yapıştırıp "mutlu musun?" Diye sormuştu.

 

"Hemde çoook" ellerimi iki yana açıp çocuk gibi ne kadar çok mutlu olduğumu gösteriyordum. Bu halim onu çok eğlendiriyor mutlu ediyordu. Çünkü onun bakışlarına uğrayan hüzne de sevince de aşinaydım. Alnımı öptüğü gibi beni kucaklayıp odaya çıkarmıştı. Üstümüzü çıkarıp duş aldıktan sonra kendimize kahve yapıp karşılıklı aynı koltukta oturuyorduk. Ben bağdaş kurup koltuğun üzerinde otururken o da yan dönmüş bir elinde kahve kupası leptopundan bir kaç projeye bakıp inceliyordu.

 

Bana dönüp, " İnşaAllah hasta olmazsın küçük hanım.."

 

Göz devirip, "İnşaAllah sende hasta olmazsın büyük bey.." dudakları kıvrılmıstı. "Sanki biraz suçlu ve güçlü gibisin? Hı? Kimin sayesinde ıslandık acaba?"

 

"Aman yani sende... sayemde güzel bir anımız oldu işte..."

 

"İçerisinde senin olduğun herşey benim için öyle zaten. Özel bir şey yapmamıza gerek yok" göz kırpıp önüne dönmüştü. Benim kalbim yine almış başını gidiyordu. Dayanamayıp, "Ya bir tek ben mi böyle heyecanlanıyorum? Sende tık yok."

 

Kaşlarını kaldırıp, "yaklaş bakalım demişti. Anlamsızca ona bakarken leptopunu masaya bırakıp, beni kendine çekerek, elimi alıp kalbinin üstüne koymuştu. Hissettiğim kalp ritmiyle ne demek istediğini daha iyi anlamıştım. Normal artıştan ziyade hızlı ve çoşkuluydu. Utanmadan edemedim. Bu halimi farkeden Alparslan, "hızlı mıymış bari?" Diye muzip bir ifadeyle sormuştu. Utancımın yansıdığı sesimle, "hı hı..." diyerek başımı kalbine yaslamıştım. Derin bir nefes çekip kollarımı iyice dolamıştım ona.

~

 

Bugün Alparslan'ın ısrarı ve emrivakisiyle araba sürmeyi oğrenecektim. Korkuyordum birazcık, ne olurdu sanki öğrenmesem. Bir zahmet kendisi ömür boyu şöförlüğümü yapsındı.

 

"Çok düşünme düş önüme, hadi güzelim"

 

"Başka bir gün öğretseydin bari?"

 

"Olmaz gelincik. Bugün haftasonu. Tüm gün bize ait. Sen öğrenene kadar devam edeceğiz"

 

"İyi de ilk günden öğrenilir mi ki?"

 

"Aslında öğrenilmez, ama öğrenilir "

 

"O nasıl oluyormuş Alparslan bey?"

 

"Görürsün. Yürü hadi"

 

Alparslan bizi sakin bir yere getirmişti. Kocaman arabaya bakınca nasıl kullanacağım diye düşunmekten kendimi geri alamıyordum. Müsait bir yerde durmuştuk. Alparslan beni direksiyona oturtup talimatlarını bir bir sıraladı. "Şimdi güzelim... oturduğun koltuğun altına elini atınca bir aparat var onunla boyuna göre koltukta rahat edebileceğin şekilde yerini konumunu ayarla. Kemerini tak. Bu çok önemli.Bak şu kapı tarafında ki yani en solda ki fren sağda ki de gaz. Normalde Manuel araçlarda debriyaj oluyor ama senin onla işin yok. Ayarladın mı?"

 

Koltuğumu öne doğru çekmiştim biraz. Böylece daha rahat basabiliyordum. Otomatik aracın vitesini de anlatınca kalkış için hazırlık yapmıştım.

 

"Güzelim gaza yavaş yavaş baş dokunur gibi. Sakın ayağını sonuna kadar kökleme."

 

"Tamam."

 

"Önce aynılarını kontrol et. Arkadan araba geliyor mu bak. Gelmiyorsa sinyalini ver el frenini indir çok az gaza bas" heyecanlanmıştım. Hemde çok. Sakinleştirmek kendimi araba gelmediğine emin olduktan sonra sinyalini verip gaza basmıştım Alparslan'ın dediği gibi.

 

"Alparslan! Gidiyor bu araba.." Bu halime gülerek,

 

"Önüne bak güzelim. Hadi. Direksiyonu düz tut. Şu an burada meyil yok."

 

"Tamam böyle dimi?"

 

"Evet, güzel gidiyorsun. Bak ileride hafif sola meyil var. Direksiyonu o tarafa doğru çok az çevir."

 

Çok fazla çevirmiştim sanırım. Tam anlamadım. Az kala yoldan çıkıyorduk. Yüreğim ağzıma gelmişti. Alparslan müdahale etmeseydi kim vurduya gidiyorduk.

 

"Elişeva. Sana çok az dedim ya resmen bir tur çevirdin?" Dudaklarımı ısırarak, "e ama dönmeye devam ediyordu. Ben hepsini çevirmedim bile."

 

"Aferin güzelim. Ben sana az meylettir diyorum. Sen çeviriyorsun."

 

"Dalga geçme!"

 

"Gayet ciddiyim."

 

"Üff tamam ya... ben az gelir diye tamamen, yani biraz çevirdim."

 

"Gelmez korkma. Sadece şu kadarcık yapacaktın." Deyip direksiyondan göstermişti. Ufacık oynatmıştı sadece. Ben baya bir çevirmişim. Neyse canım. Yeni öğreniyorduk sonuçta hem benim suçum yoktu öğretmekte ısrarcı olan oydu.

 

Tekrar çalışmaya başlamıştık. Araba gittikçe heyecanım artıyordu. Aslında zevkliymiş sürmek.

 

"Alparslan, bir şey dicem..."

 

"Gözünü yoldan ayırma, dikkat et."

 

"Tamam merak etme."

 

"Biz sanki yolu tamamen kaplıyormuşuz gibi geliyor, öyle mi gerçekten? Yoksa yol mu dar"

 

"Hayır birtanem sana öyle geliyor. Arada aynalarını kontrol edersen öyle olmadığını görürsün." karşıdan gelen aracı görünce paniklemiştim. "Alparslan! Araba geliyor. Ya çarparsam!"

 

"Niye çarpasın güzelim. Sen kendi şeridinde ilerlemeye devam et bakalım."

 

İki saattir sürüyorduk. Başta kaplumbağa hızıyla gitsek te Alparslan'ın arada kızmasıyla hızımı biraz daha arttırmıştım. Araba nasıl çalışır vites durumu, gerçi otomatik ti ama park ve geri alım vs. Onları da anlatmıştı. Güzelmiş Aslında ya... dönüşte eve o sürmüştü. Başka bir gün devam edeceğimizi söylemişti. Artık ilk an ki gibi korkmuyordum.

"Hayırdır Eliş hanım... bakıyorum da itiraz etmiyorsun artık."

"İtiraz etmiyorum çünkü..." tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu.

"Çünkü?"

"Çünkü... itirazım fayda etmiyor. Bende boyun eğmeye karar verdim. Teslim oluyorum komiser bey!" Ellerimi kaldırıp ona bakarken küçük bir kahkaha atmıştı. Beni kolunun altına çekerek, "gel buraya artist. Çok fena olmaya başladın sen, çok" teessüf edercesine gibi ona bakıp, "Hiç yakıştıramadım beyefendi. Karınızla nasıl konuşuyorsunuz öyle... " nıç nıç yaparak tam kalacaktım ki, "Nereye böyle, kocana baş kaldırma desen var. İsyan almış başını gidiyor. Güzel bir terbiyeden geçmen gerekiyor..."

"N-ne terbiyesi ya?"

"Gel göstereyim sana, gel..."

~

"Alparslan dursana ya, mahvettin beni."

"Ne var kızım, hamur yoğuruyorsun çok normal una bulaşman."

"Tabi canım. Senin hiç suçun yok dimi? Yüzüme süren de sen değilsin zaten"

"Çok tatlı oluyorsun öyle ne yapayım" yumuşamak yok diye kendime telkinler veriyordum. Daha deminden beri yanımda oturmuş poğaça hamuruma müdahale ediyordu. Kendimize çay saati ödülü verecektik. İzin vermiyordu ki bitireyim. Başladığımdan beri hem benimle uğraşıyor hemde yüzümü una buluyordu.

"Sen dua et ki elim hamur. Yoksa bende seninle uğraşırdım. " kendinden emin tavrıyla öyle bir bakıyordu ki...

"Uğraş güzelim..."

"Biraz işimi kolaylaştıran çok iyi olur." Tezgahın üzerinde ki içine yumurta sarısını ayırdığım kaseyi göstererek, "tepside ki mayalanan poğaçaların üzerine sürer misin?" Demiştim. Tezgahta ki kaseyi alıp yanıma gelerek yanımda ki tepside bulunan poğaçalara sürmeye başlamıştı.

"Oluyor mu Eliş usta?" Gülerek başımı sallayıp onay vermiştim.

"Aferin çırak, yanlarına da sürersen tamamdır. Kaptın bu işi" söylediğime gülerek yaptığı işe devam etmişti. O kadar dikkatle yapıyordu ki görende hangi ciddi işi yapıyor sanırdı.

Elimde ki son hamur parçasına da şekil verip içinde yuğurduğum kaseyi alıp lavaboya koymuşum. Sonuncu tepsiyi de mayalanmak üzere mutfak masasına koyup, ilk tepsiyi fırına sürmüştüm. O sıra çay için şu koyarken Alparslan müdahale edip kendisi halletmişti. Sağolsun yanımda olduğu zamanlarda yapmama izin vermiyordu. Benden çok ona travma olmuştu.

Mutfakta ki işlerimi hallederken bana yardımcı olmuştu. O sıra ilk tepsi de olmak üzereydi.

"Oh mis gibi koktu gelincik. Ne zamana olur?"

"Az kaldı olur şimdi. Çayı da demledik zaten." Odaya bardakları görüşmüştüm. Alparslan da çayı getirmişti. Salonda ki camın önüne yer sofrası kurmuş tatlı bir ortam olusturmuştuk. Sıcak ve samimi. Çekirdek, çerez gibi atıştımalıkları ayarlayıp sofraya koymuştum. Poğaçalarıda çıkarıp tabaklara koymuştum. Onu da götürünce Alparslan hemen alıp ağzına gotürecekken, "Alparslan dur çok sıcak hemen yeme."

Bana gülümseyip, "sıcak benim işim güzelim." Diyerek bir ısırık almıştı. Bu adamın ağzı yanmıyor muydu ya. Bu nasıl bir dirençti.

"Sağlık açısından da iyi değil Alparslan. Yeme şöyle."

"Bak o konuda haklısın ama böyle zevk alıyorum." Hayretle ona bakıp önüme dönmüştüm. Çerezden ağzıma atıp, Alparslan'nın da ağzına uzatmıştım. "Kurban olurum sana Elişim" diyip ağzını açıp yemişti.

Çayımızı içerken sohbet muhabbet ediyorduk. Birbirimiz hakkında bilmediğimiz birçok şey öğrenmiştik. Bazen çevremden yakınlarımdan, yıllardır evliyiz ama hakkında yeni şeyler öğreniyorum diye... biz daha bu yolun çok başındaydık. Yurüyeceğimiz, el ele yol alacağımız çok yol vardı. Yolun kolay ve çekilebilir olması bizim anlayışımıza birbirimize olan desteğimize bağlıydı.

"Aslında bunu en başta konuşmamız lazımdı. Keşke sen söyleseydin Alparslan ya bilmeden yemeğe kimyon falan koysaydım." Endişelenmiştim elimde olmadan.

"Aklıma gelmedi ki güzelim. Sorun olmadı çok şükür, rahat ol."

"Ay.. Ne bileyim Alparslan. Ya bilmeden koydaydım da sen kötü olsaydın?"

"Olmadı güzelim, takılma bu kadar" olmamasına rağmen içimde ki endişeye engel olamıyordum. Olur ihtimali aklıma takılmıştı. Neyse ki birşey olmamıştı. Bu sözü üzerine sesimi çıkarmamıştım.

"Ellerine sağlık bu arada çok güzel olmuş gelincik"

"Afiyet olsun Alparslan" beğenmesine çok sevinmiştim. Her olumlu ve güzel bir şey söylediğinde içim içime sığmıyordu. Aynı şekilde onunla alakalı üzüleceğim bir şeye de fazlasıyla üzülüyordum. Benim ortam yoktu sanırım. Bu zamana kadar böyle değildim. Bütün dengemi alt üst eden Alparslan'dı. Onunla ilgili bir durumda ya ifratta ya tefritteydim. Mutedil olmak elzemdi.

"Ee güzelim, alıştın artık buraya değil mi? Okula, arkadaşlarına, aileme, en çokta bana?" En son kendisini katmasıyla hülyalı hülyalı bakmaktan alamadım kendimi.

"Alıştım. Daha doğrusu alışıyorum diyelim... okula alıştım sayılır. Akif'in de orada olması benim için çok iyi oldu. En yakın arkadaşım olur kendisi."

"Bizimkini sevmeyen yok. Şeytan tüyü var sanırım" Öyleydi gerçekten. Kendini sevdirmesini iyi biliyordu.

"Aileni de çok seviyorum..." sonlara doğru sesim kısılmıştı. Selin'le pek birbirimizi sevemesek de daha doğrusu o beni sevemeyip kabullenmemişti. Ben ona karşı kırgınlıktan başka bir duygu beslemiyordum. "Selin seni çok kırdı biliyorum... Ne desem boş biliyorum. Ama... seni hepimiz çok seviyoruz. Ailem, annem babam özellikle seni kızları gibi görüyor. Keza Selma ve Akif'te. Selin... o hep çok farklıydı. Hepimizi aynı anne baba yetiştirdi ama iyi şartlarda yetişmemiz ve kendini özellikle zengin züppesi arkadaşlarıyla bir tutması sonucu bu hale geldi. Bizimle köye gelmekten utandı, uzak durdu. Bazen bu kadar varlıklı olmasaydık diyorum, belki böyle olmazdı. Affet güzelim. Onun seni üzmesine engel olamadığım için affet.

Alparslan'a yanaşarak elini tutmuştum. "Affedilecek bir durum yok koca adam. Gerçekten çok üzüldüm. Ama, senin varlığın herşeyin katlanılabilir olmasını sağlıyor. Hani sordun ya en sonunda bana alıştın mı diye... Ben sende buluyorum kendimi... seninle buluyorum. Seninle oluyorum... anlatabiliyor muyum Alparslan. Tek tesellim, senin varlığın, sana olan bağlılığım... "

Alparslan'a baktığımda gözlerinde gördüğüm çok farklı birşeydi. Anlam veremiyordum... ama güzel birşeydi. İyi hissettiriyordu.

Ellerimi tutarak beni kendisine doğru çekip, sıkıca sarılmıstı. Biraz sonra benden ayrılıp, alnını alnıma yaslayarak, sen bana soluk oluyorsun gelincik. İyi ki benimle geldin. Hayatımın sessiz sakin monoton olan düzeni seninle can buldu. Renk oldu hayatıma...

 

Çalan kapıyla birbirinizden ayrıldık....

 

 

Keyifle okumuşsunuzdur umarım. Yıldızları yakmadan, yorumsuz geçmeyelim...

Hayırlı akşamlar cümleten. Allah'a emanetsiniz.🥰🤍

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 08.02.2025 20:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...