39. Bölüm

SAADET-İ SENİYYEM

Rabia
yaziyor

Elişeva sabah namazından sonra kendine kahve yapıp salona geçmişti. Alparslan da uyuyacağını söyleyip odalarına gitmişti. Geçen hastanede aklına takılan bir kaç tahlilin dökümanlarını kontrol ediyordu. Aklına takılan konuya dair bir kaç araştırma yapmış salonda ki masaya dizdiği kitaplardan da sırayla yararlanmıştı. Yaklaşık bir saattir çalışıyordu. Hatta ikinci kahvesini de yapmış ve yarılamıştı. Başına konan öpücükle daldığı dersinden odağını almıştı. Kocasının sesiyle duyduğu sözlere tebessüm etti. "Bir saattir uyumaya çalışıyorum. Bil bakalım neden uyuyamadım sevgilim...?" Kocasına bakarak, "hmm... neden uyuyamamış benim yakışıklım..?" Bu kelime Alparslan'ın son derece hoşuna gitmişti.

"Yanımda uyuyan çok güzel bir kadın vardı ama maalesef yanımda değildi. E bu adam da döndü durdu yatakta ama nafile... Ne uyuyabildi. Ne de o güzel kadın yanına geldi."

"Ama o kadın ders çalıştı. Aklına takılan sorulara baktı. Yoksa Kocasının kollarını hiçbir şeye tercih etmez."

"Öyle mi dersin? Tercih etmez mi?" Elişeva dilini damağına vurarak "cık, tercih etmez... emin olabilirsin. Hadi gel sana da kahve yapayım. Ya da boşver gel uyumaya gidelim." Elişeva kitaplarının kapağını kapatıp sonra toplarım diye düşünüp kahve bardağını alıp mutfağa gırtürecekken ardını döner dönmez dibinde ki kocasına çarpmış ve çarpmanın sarsıntıyla kahveyi Alparslan'ın üzerine dokmüştü. Aşırı sıcak olmasa da soğuk da sayılmazdı. Elişeva korku ve endişeyle, "hiihhh Alparslan! Naptım ben! Çabuk çıkar üstünü çabuk!" Kocasının tişörtünün eteklerinden tutup hemen çıkarmaya çalıştı. Boyu uzun olduğu için parmaklarına yükselerek hızlıca çıkardı. Ayağında ev terlikleri de olmasa çıkaramayacaktı herhalde. Normalde yapamadığı bu işlemi şu an nasıl yaptığına anlam veremese de çıkardığı gibi dökülen yere üflemeye başlamıştı. "Füüüffff füüfff... "

"Güzelim sakin olur musun? Sıcak değildi zaten soğuk sayılırdı."

"Doğruyu söyle. Telaş yapmayayım diye öyle diyorsun değil mi?"

"Yok güzelim, ciddiyim. Ha sen bana seni böyle görmek istiyorum deseydin bunlara hiç gerek olmazdı. Seve seve sergilerdim sana..." çapkın bir edayla konuşması Elişeva'yı heyecanlandırsa da, kocasının bu tavrına ciddi olmayan bir kızgınlıkla soludu. Alparslan'ın karnına, o narin elleriyle vurarak, "Saçmalama Alparslan. Ben burada canın yandı diye korkayım, senin dediğin lafa bak.." küskünce kendisine bakan karısını kendisine çekerek, " seni ne yapayım ben hı? Nasıl birşeysin sen?

Kocasının kollarından çıkıp karnına bakarak, "Ya bak eminsin değil mi canın yanmıyor?"

"Güzelim inanman için mushafa el mi basayım?"

"Uff tamam ya... napim ödüm koptu yandın diye..."

"Valla güzelim. Performansına diyecek lafım yok. Üstümü ne ara çıkarttın anlamadım bile. Senden iyi sağlıkçı olur kanaatindeyim elin pek çabuk MaşaAllah. Bütün tecrübelerini üzerimde kazanabilirsin. Seve seve hastan olurum yani.." kendisine göz kırpıp çapkın bakışlarıyla incelemekten geri durmayan kocasıyla yanaklarının alev alev yandığını hissetti.

"Bana bak koca adam ! Şansını zorlama istersen düş önüme çabuk krem süreceğiz. İçim rahat etmez diğer türlü"

"Konuyu kapatma hızında baya iyiymiş.."

"Alparslan!"

"Yürü bakalım artist. Sür bakalım yanmayan yarama..."

"Çok konuşma da yürü hadi.. ayrıca artist sensin. Hıhh" havalı havalı yürürken az kala düşecekti. Işık hızıyla kahkaha atmaya hazırlanan kocasına dönüp parmağını kaldırıp tehditkar bir biçimde, "Sakın! Sakın güleyim deme." Ağzına fermuar çeken kocasının kendini ne kadar zor tuttuğu belli oluyordu. Kendisini tutamayıp gülmeye başlayınca kocasıda rahatça kahkahasını koyverdi. Daha sonra kolunu karısının omzuna atarak odalarına çıktılar. İçi rahat etmeyen Elişeva kocasına yanık kremi sürdükten sonra bir bebek gibi üstünü giydirip kocasının muzip ve çapkın bakışları ayrıca sözlerinin muhatabı olarak, Alparslan'ın kimi zaman kızdıran kimi zaman güldüren sözlerine maruz kalıyordu. Seviyordu kocasının bu hallerini. Karı koca arasında olan özel hallerdendi. Kıymetli ve mahremdi...

Çocuklar uyanana kadar uyumaya karar verdiler. Alparslan özellikle yoğun iş temposu arasında uykusuz geceler geçirdiği için şu sıralar uykuya daha fazla ihtiyaç duyuyordu. Normalde uykucu biri değildi ama haklı bir uykusuzluk vardı üzerinde. Karısını yamacına aldıktan sonra rahatça uyuyabilirdi artık.

~

"Babacım..." Aybala tatlı diliyle babasını yine mest ediyordu.

"Babam.. Bir şey mi oldu?"

"Asaf'ı çaralım mı?" Alparslan'ın rengi değişmişti. Bu çocuktan kurtuluş yok diye düşünüyordu. Ya onlar buradan gidecekler ya da biz diye düşünmekten kendini alıkoyamıyordu. Bu, çok mantıklı bir fikirdi. Karısıyla konuş-.. yok, konuşamazdı. Karısı hem kızar hemde burnundan getirirdi. Yusuf Eymen babasına kardeşini şikayet eder bakışlarımı ifadeyle konuşunca, bu durumdan şüphesiz Aybala hoşnutsuz oldu. "Baba Aybala niye abi demiyor Ali Asaf abiye? O bizden çok büyük deyil mi? Hem boyu da uzun bizden." Alparslan'a göre de öyle demeliydi ama gel gör ki, inatçı kızı Asaf Asaf diye ortalıkta gezmekten geri durmuyordu.

Aybala bıkkınlıkla, ikizine sitem ederek, "Ya o bizim abimiz değil ki, ben abi demek istemiyorum. Hem Asaf bana kızmıyo ki.. baba Eymen'e söyley misin sürekli demesin artık sıkıldım... ufff..." yandık der gibi oğluna bakıyordu Alparslan. Bu kızda ki Asaf aşkı şüphesiz en çok onu rahatsız ediyordu. Kız babası olmak böyle birşeydi sanırsa. Oysa Yusuf Eymen'de Asaf'ı çok seviyordu. Ama ona göre abi demeliydiler.

Yusuf, " akıllım, hani annemler büyüklere saygıdan dolayı öyle dememizi söylemişti ya.."

"Ama Asaf bundan rahatsız olmuyo ki, annem rahatsız etmiyosa söyleyebilcemizi de söylemişti ya akıllım..." Alparslan bir kızına bir de oğluna bakıp duruyordu. Bütün soruları ona sorsalarda cevapları kendileri veriyordu. Çok tatlılardı. Zamane çocukları pek dilliydi MaşaAllah. Büyümüşte küçülmüş gibiydiler. Laf yetiştirmek ne mümkündü. Alparslan ortayı bulmak için, zira kızına asla hayır diyemiyor, kıyamıyordu. "Kızım.. kardeşinin dediği gibi sizden büyük olduğu için abi desen daha doğru olur ama.." isteksizce, "Ali Asaf sorun yapmıyorsa diyebilirsin..."

Aybala, Yusuf Eymen'e zafer kazanmış bir edayla, "duydun mu Eymen..? Lütfen bidaha söyleme" Yusuf Eymen kız kardeşini çok seviyordu. İkizler arasında ki bağ çok kuvvetliydi. "Duydum... "

Aybala kısa kesen kardeşine yaklaşarak, "küstün mü bana ? "

"Niye küseyim akıllım, sadece nasıl istiyosan öyle yap.."

"Ama ben ona abi demek istemiyorm, o benim abim değil.."

"Tamam işte, sen mutlu olucaksan öyle de, önemli olan sensin.." kardeşine sarılarak "Teşekkür ederim Eymen, seni çok seviyom..."

"Bende seviyom seni iyi ki sen ikizim olmuşsun..." Alparslan Asaf meselesini unutmuş, çocuklarının birbirine olan bağlılıklarını hayranlıkla seyrediyordu. Alparslan'ın çocukça bir heves olduğunu düşündüğü Asaf, hayatlarına dahil olacak kapasitede biri konumunda olacaktı. Kızının çocukluk hayranlığının, hakiki bir aşka dönüşmesini kendisi gibi kimse beklemiyordu, düşünmüyorlardı bile ama zaman gösterecekti, kader yol alacaktı. Hayat dedikleri serüven kimlerle bir araya getirecekti onları. Yaşayıp göreceklerdi.

~

"Tamam hadi ağlama kardeşim... çok özür dilerim..." hüngür hüngür ağlayan Aybala, kardeşini çaresiz bırakıyordu. Beraber bahçede koşuştururlarken Aybala kendisini kovalayan Yusuf'tan kaçarken bahçedeki taşların üzerine düşüp dizini kanatmıştı. Eymen de kendisini korkutur gibi hızla kosturunca, Aybala ardına bakıp kontrol edecekken kendisine yetiştimi diye. İste o sıra olan olmuş yere düşmüştü. "Eymen dizim çok acıyoo.. ühüüü ühü..."

"Dur annemi çağırcam..." hızlıca içeriye girip mutfakta ki annesine koşmuştu. Aybala'yı bahçede ağlarken duyan Ali Asaf, bahçe duvarına tırmanarak onların bahçesine atlamıştı. "Ay kız... Ne oldu sana? Yere mi düştün..?" Asaf'ı gören Aybala'nın aglayışı şiddetlenmiş nazlı nazlı dert yanıyordu. "Çok acıyo Asaf... canım çok acıyo..."

"Dur üfliyim belki diner acısı.." Aybala göz yaşları içerisinde kafasını sallayıp bekliyordu. Ali Asaf dizlerine üfleyip acısını dindirmeye çalışırken annesi koşarak bahçeye çıkmıştı. Kızının yanında soluğu alan Elişeva, gelirken ilm yardım kutusunu da alıp gelmişti. "Oyy annem sen yere mi düştün? Hemen sarıcam hiç birşeyin kalmayacak merak etme. Gözünü kapat sayabildiğin kadar koyun say tamam mı?" Annesinin sözünü dinleyip gözünü kapatan Aybala, yanında tetikte bekleyen Asaf'ın elini tutuyor, annesi işlem yaptıkça yanan canıyla farkında olmadan elini sıkıyordu. Çelimsiz elleri Asaf'ın canını yakmasa da, farkında olmadan ona sığındığını görmüyordu. Elişeva'nın gözünden bu detay kaçmazken, Alparslan'ın burda olmamasına şükretti. "Gel annem.." diyerek kucağına almıştı kızını. Asaf'la ayrılmıştı elleri. Küçük kızın arkasından mahzunca bakan Ali Asaf kendi evinin yolunu tuttu. Aklını orada bırakarak.

~

"Güzel kızım... Acıyor mu hala, ha babam.." Alparslan yaralı kuşuyla ilgileniyordu. Bu durumdan çok memnundu küçük kızı. Gerek ikizi gerek babası sürekli ilgisini hissettiriyorlardı küçük kıza. Elişeva nazlanan kızına bakıp bakıp gülüyordu.

"Geçti sayılır baba, biraz acıyor "

"Kurban olurum sana, daha iyi olacak inşaAllah.." Başını sallayarak, "hı hı.. inşaAllah.."

~

"Daha önce kızımızın nazı niyazı kime çekmiş acaba diye sormuş muydum sevgilim..." Çocukları uyutup nihayet başbaşa kalabilmişlerdi. Karısıyla geçirdiği her an altın değerindeydi. "Allah aşkına Alparslan, hep öyle diyorsun ama..." hareretle başladığı konuşması sesinin kısılmasıyla devam etti. "Sadece... bazen sana karşı böyle oluyorum. Yoksa bahsettiğin gibi nazlanan mıy mıy bir insan değilm..."

"Ohooo lafımı nereye çektin. Bende zaten bana karşı olan nazından bahsediyorum. Ben senin normalde ne kadar çalışkan ağır başlı hanımefendi bir insan olduğunu bilmiyor muyum? Ha güzellik...?"

"Ay ne bileyim sen öyle diyince, kendinmi çocuk gibi hissettim. "

"Ulan, kurban olurum senin çocukluğuna... diyorum ya sana öyle değilsin diye. Zaten senin her halin bana özel. Sen bana bahşedilmiş en güzel nimetsin. İki tane pırlanta gibi evladımın annesisin. Sen ne güzelsin be Eliş kız.." Utançla iki eliyle yüzünü kapatan Elişeva, kocasının ellerini yüzünden çekmesiyle bakışları buluştu. Bir anda hıçkırmasıyla elini ağzına kapattı hemen... kendisine çapkın bakışlarla bakan kocası, 'bu kadar mı çok..?"

"Ne? Ne bu kadar çok?"

"Benden diyorum...bu kadar mı çok etkileniyorsun?"

"Hahh ben mi ?"

"Evet, sen. "

"Yanlış anlamışsın canım, alt tarafı hıçkırık tuttu işte." Alparslan kaşlarını kaldırarak, emin misin der gibi bakıyordu. "Alt tarafı bir hıçkırık? Öyle mi ?"

"E-evet. Ne sandın ki...?"

"Hmm... demek ben yanlış anlamışım.."

"Ya-yani... evet." Kendisine dikkatle bakan ve itiraf etmesine sebep olan bakışlarıyla daha fazla itiraz edememişti Elişeva. "Üff ne yapayım yıllar geçsede heyecanıma engel olamıyorum." Burnunu havaya dikerek, "hem ne var yani kocam değil misin heyecanlanırım, sana mı sorucam..."

"Atarlı giderli karım benim, sorma tabi istediğin gibi heyecanlan.." karısına yaklaşıp yüzlerini eşitlemişti. "Böyle de heyecanlanıyor musun?"

"E-evet ay hayır..."

"Hmm.." derken alnının karısının alnına yaslayarak "Bu hallerin paha biçilemez gelincik.. çok güzelsin... benim güzelim... gönlümün güzeli..."

Kollarını kocasının boynuna dolayan Elişeva, sakallı yüzüne öpücüklerini sıralıyordu.

"Alparslan...?" Karısının sevimli öpücüklerine kendini kaptıran Alparslan, "hı?" Diyebilmişti.

"Sen yaş aldıkça daha mı yakışıklı oluyorsun? " Gözlerini açan adam karısına çapkın bir edayla, "yavrum övünmek gibi olmasın ama Allah vergisi..."

"Şapşal..." Gülerek, "Sağol ya bilmiyordum..."

"Güzelim tekrarda fayda var"

"Tabi tabi. Ben kendimi beğenmişin tekiyim demiyorsun da.."

"Ne alakası var kızım, doğruları söylemek kendini beğenmişlik mi oluyor?"

"Aman, dürüstlüğünden ödün verme sakın."

"Emrin olur sevgilim..."

"Alparslan...?" Kedi gibi kocasına sokulan Elişeva çok ihtiyacı olan birşey istedi. "Saçlarımı severmisin? Sanki uzun zamandır uzak kalmışım gibi hissediyorum..."

"Tabi sevgilim... söylemene gerek olmadığını biliyorsun. Benim rutinim haline geldi artık. Sen ve sana ait herşey umrumdadır..."

Alparslan karısının saçlarını bir güzel taradıktan sonra öpücüklerini bahşetmiş yatağa geçtiklerinde ise karısı, kedi misali kocasına sırnaşarak dizlerine yatıp kollarını dizlerine dolamıştı. "Rahat mısın sevgilim...?"

"Çok... çok rahatım kocam peki ya sen? Bak rahatsız olursan söyle kalkayım" o sıra kalkamaya yeltenen karısının omuzlarından tutarak engel olmuştu.

"Gelincik, ben gayet rahatım, uzan sen. Biraz daha saçlarını sevip huzur bulayım..."

"Alparslan..."

"Efendim güzelim..."

"Alparslan..." Alparslan hafif kaşlarını çatarak olayı anlamaya çalışıyordu. Karısı onu işitmiyor muydu? Emin olamadı. "Söyle güzelim..."

"Alparslan..."

"Güzelim söylesene..." Eliseva kocasının sabırsız sesine kıkırdayarak, cevap vermişti. "sesini duymak çok güzel..." Alparslan'ın yüzü gevşemiş yerini huzurlu bir tebessüme bırakmıştı. Karısının yüzüne dağılan saçlarını kenara çekerek, boynundan kokulu bir öpücük alıp, kokusunu derince solumuştu. Kocasının kirli sakallı yanakları onu gıdıklayıp güldürmüştü. Yüzünü kocasına dönüp kollarını boynuna dolayıp kocasını kendine çekerek, "koca adamım... iyi ki hayatımdasın. İyi ki seninle evlenmişim yakışıklım benim...

"Sevgilim, hayatıma renk verenim... gönlümün güzeli, gelinciğim..."

~

 

 

 

Hayırlı Akşamlar yeni bölüm geldi🥰 yavaş yavaş sona yaklaşıyoruz artık. Yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen, afiyetle okuyunuz efenim...🌹

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 25.03.2025 22:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...