55. Bölüm

ROMAN OLUR YAZSAM SENİ

Rabia
yaziyor

Ay ayy çokça aşk dolu bir bölüm, medyada ki şarkıyla dinleyin olur muuu???

 

 

 

 

"Efendim Asaf..?"

"Telefonlarıma niye cevap vermiyorsun Ay güzeli?"

"Kek çırpıyordum duymamışım.."

"İyi misin?"

"İyiyim, Asaf... Bir haftadır aralıksız her iki kelimenden biri bu. Rahat olur musun artık."

"Ne yapayım kızım, aklım sende sürekli..." kalbine ılık ılık akıttığı sevginin farkında değildi ama Aybala bizzat hissediyordu. Araları daha ılımlıydı. Özellikle o olay daha çok yakınlaşmalarına sebep olmuştu. Bazı kırgınlıklara vakit harcanmayacak kadar, kendilerinin kıymetiyle ihya etmeleri gerektiğinin bilincinde hareket ediyorlardı. Esasen, böyle ilgilenilen taraf olmak Aybala'nın çok hoşuna gidiyordu. Ara ara aklına gelen o anlar, tacize uğradığı düşüncesi yüreğini ve bedenini titretse de ucuz atlattığını bilmek, daima Rabbine şükretmesine sebep oluyordu. Zihniyeti gibi yüreği kötü olup, vicdandan nasibini almayan ahmaklardan Allah'a sığındı. Dünya iyilerin incineceği bir yer olmamalıydı ve buna izin verilmemeliydi...

"Bunu bir iltifat olarak kabul ediyorum Asaf bey..."

"Nasıl istersen güzelim, cennet gözlüm..."

"A-ali...? Neden kalbimi tekletip itiraf etmekten uzak duruyorsun ? Yoksa benimle gönül mü eğlendiriyorsun?" Sonda ki soruyu sorarken kendini Türk sinemasının başrol aktörü gibi hissetmiş, bir an Asaf'ın, "nayır nolamaz" gibi bir giriş yapmasını beklemişti ama mevzu vahim, konu ciddi idi.

"Gönül eğlendirmek ne demek Allah aşkına, o kadar mı diplerdeyim? Hiç mi birşey hissettiremiyorum sana..?"

"Uff onu şakasına söylemiştim... Sen asıl Soruma cevap ver bakalım"

"Senin tekleyen kalbine kurban olurum, burada mı itiraf edeyim? Gözlerine bakmadan, elini tutmadan..." Ne de güzel konuşuyordu bu adam, ne de güzel Ay kızını mest ediyordu. Ne de güzel ona olan bağlılığını arttırıyordu.

"Y-yüz yüze itiraf edeceksin yani? Kandırmıyorsun değil mi beni ?"

"Bakarız yani... önce o güzel gözlerine bakayım, sonra bakarız.."

"Kapat telefonu! Beni yorma hain adam. Hala dahi bakarız makarız diyorsun. Bende seni sevmiyorum zaten, herkes kendi yoluna..."

"İkimizin yolları birbirine çıkmaz sokak, Ay güzeli... Hala mı anlamadın ?" Öyle birşey söylüyordu ki, ne kızgınlıktan eser kalıyordu ne de sinirden... dut yemiş bülbül gibi kalakalmıştı. Asaf, sessizlikle cevap veren kızın, iki arada kaldığını anlamıştı.

"Ay güzeli, buluşalım mı?"

"Ta-tamam, buluşalım... nerede buluşalım? Buraya gel istersen, hı?"

"Yok, orada değil. Her zamanki yerimizde buluşalım.."

"Sahilde ki yerimizden mi bahsediyorsun?"

"Aynen güzelim, bir saate buluşalım olur mu ? "

"Tamam, olur. Birazdan çıkarım ben"

"Dikkatli ol, Allah'a emanetsin güzelim "

"Sende Allah'a emanet ol, görüşürüz"

Telefonu kapattıktan sonra, hazırlanıp buluşacakları, çocukluğundan bu yana onlara özel yere doğru yola çıkmıştı. Biraz erken gitmek istedi. Hava alıp düşünmek istiyordu. Ara ara böyle geçmişten günümüze bir film şeridi gibi olan biten gözünde canlanır, özlem ve sitemle hayallere dalardı. Asaf ile hayalini kurduğu o kadar an vardı ki, acaba gerçek olur mu ? Hayatlarımız birleşir mi ? Biz, biz bir aile olabilir miyiz diye düşündü. Daha sonra aklına gelenle morali bozuldu. Daha beni sevdiğin söyleyemiyor beyefendi, birde evlenme mı teklif edecek... herhalde evlilik teklifini de ben yaparım diye düşündü. Aniden dolan gözlerini silip derin bir nefes aldı. Kendini toparlayınca kendisine dolanan kollarla irkilmişti. Kokusundan Asaf olduğunu anlamıştı. Kollarını gevşetip yüz yüze bakmalarını sağlamıştı. Oturduğu banktan kaldırıp, ellerini tutarak, cenneti vaadeden gözlerine bakarak "Seni çok seviyorum Ay kızım... çok seviyorum ..." şaşkınlıkla kendisine bakan kızın asla böyle birşey beklemediğinin farkındaydı. O da oldukça hızlı ve aceleci bir tavırla fısıldamıştı zaten, yoksa yapamazdı. Tekrardan caymamak içindi bu acelesi. Konuşmak üzere olan kıza müsade etmeyip devam etti. "Şşhh, birşey deme, sadece dinle. Bu konularda çok başarılı değilim biliyorsun. Başlamışken bitirmek istiyorum. Seni seviyorum çocukluğum... tüm taşkınlıklarıma ergence tavırlarına ortak olan, gizli kapaklı işlerimin sırdaşı, hüzünlü ve mutlu anlarımın şahidi, annemden sonra beni en iyi tanıyanım, kalbimin hızla atma sebebi, herşeyi... seni seviyorum... biliyorum seni çok üzdüm, hemde çok. Bazen insan üzmekten sakındığı insanı en çok üzen olabiliyor. İlk başta bende sana olan duygularımı birlikte büyümemize yordum ama, ama..." kızın elini alıp kalbine koymuş kendi elini de tutarak, "burayı harekete geçiren biri sadece aşık olduğum kadın olabilirdi, başka bir seçenek yok yavrum... bulamadım yani, kime üstü kapalı anlatsam aşıksın dedi. Sonra bende kabullendim, ama diyemedim işte... biliyorsun pek kolay söyleyemem böyle şeyleri.. Bende böyle bir dengesizim işte..." hem ağlayıp hemde gülen kız, uzun zamandır bu kadar mutlu ve huzurlu olmamıştı. Duyduklarının doğru olup olmadığına anlam veremiyordu. Asaf, ona ilanı aşk etmişti değil mi? Yanlış duymamıştı ve bu bir rüya da değildi...

Neler söylemişti öyle... Ne güzel konuşup tüm kırgınlıkları unutturmuştu.

"Ali Asaf...? Ben doğru mu duydum? " Asaf gülerek, "doğru duydun yavrum... tekrar etmemi ister misin?"

"Evet. Evet Asaf bir daha söyle.. hatta defalarca..." kalbinin üzerinde ki kızın elini dudaklarına götürerek öpmüştü. "Seni çok seviyorum, aşığım sana..." ağlaması şiddetlenen kızı kendisine çekerek, "dinsin ama yaşların, bu kadar üzüleceğini bilsem söylemezdim " muzip bir ifadeyle kızı güldürmeye çalışan bir ifadeyle konuşmaktan geri durmuyordu.

"Mutluluktan, mutluluktan ağlıyorum Asaf... uzun zamandır bu anı bekliyordum. Ne kadar bu kelimeleri senden duyacağım olan inancım tam olsa da, şimdi hayal gibi geliyor. Hala idrak etmekte zorlanıyorum..." kendisine çektiği kızın alnına bir öpücük kondurup, özür dilemişti.

"Hayır... hayır Asaf, özür dileme. Bizim ruhumuz gibi kalbimiz de birbirine bağlı... biz şimdi tamam olduk değil mi? Yani.. yani baslangıcımız tam oldu değil mi? Biz sayfaları tamamlanmış bir hayata adım atıyoruz, tam bir baslangıçla başlıyoruz değil mi?"

"Evet Ay güzelim, biz şimdi tam olduk. Sen ve ben. "

"Tam olduk.."

"Benimle evlenir misin ?"

"Hı?" Hıçkıran kızla aşk dolu bakışları o cennet gözleri bulmuştu.

"Benimle evlen, çocuklarımızın annesi ol, kalbimin sahibi olduğun gibi, hayatıma da ortak ol... "

"Asaf..? Sen neler diyorsun? Ben daha bazı şeyleri hazmedememişken, bu soylediklerin... Ben sanırım yetişemiyorum. Algılarım zayıfladı sanırım, idrak edemiyorum" Başını ağır ağır iki yana sallayıp, sesini heyecanla farketmeden yükselterek, "evet! Evlenirim tabi. Asaf! Ben seninle evlenirim, evlenirim seninle!" Kızın bu haline içinde ki aşkla kahkaha atıp, belinden yakaladığı gibi etrafında döndürmüştü. Heyecanla kahkahaları birbirine karışmış, eşsiz bir ana şahitlik etmişlerdi. İki beden iki kalp, tam bir bağlılık ve aşk... onlardan mutlusu yoktu, dünya üzerinde mutluluk sarhoşu olan bir örnek istense, bu onlar olurdu. Dünya da bir tek onlar varmış gibiydi sanki.

İnsan sevdiğini ve sevildiğini bilince çiçek açıyordu. Sevgiden yoksunluk ölüm sebebiydi...

~

El ele tutuşup, sahil boyunca yürümüşlerdi, bu olanlar Aybala'nın bir rüyada olduğu hissi uyandırsa da, asla uyanmak istemediği bir rüya idi. Ağzı kulaklarında geziyordu. Asaf'ın da ondan bir farkı yoktu. Ayrıca rahatlamış da hissediyordu. Onun için bu ilk adımı atmak zor olsa da imkansız olmamıştı. Ve mutluydu. Yanında ki güzel kıza layık olabilmek en büyük duasıydı. Bir an önce ailesiyle konuşup istemeye gitme planları kuruyordu. O bunları düşünürken, Aybala'nın sesini işitmişti.

"Ne düşünüyorsun? Sessizleştin birden"

"Seni isteme planları yapıyordum yavrum..." Bu kelimeye erimesi normal miydi? Zaten yanında yeterince mutlu değilmiş gibi içi akıyordu ona.

"Ne? Ciddi misin? Ne bu acele?"

"Acele mi ? Emin misin bebeğim?"

"Yapma şöyle!"

"Ne o ? Etkileniyor musun yoksa ?" Gayet iyi biliyordu cevabını. Ama kızı utandirmak da vazgeçilmezleri arasındaydı. Ayrıca ona böyle seslenmeyi de seviyordu.

"Asaf... bak evlenme teklifini tekrar düşünürüm ona göre " Bu sahte tehdit naraları onu pek etkilemişe benzemiyordu. "Düşün bakalım, her düşünüşün sonu evetle sonuclanacak ne de olsa..."

"Çok biliyorsun sen?"

"Sadece, kalbimin sahibini tanıyorum.."

"Asaf sana ne oldu böyle, içinden dağları delen Ferhat çıktı."

"Öyle oldu, olması gereken bu. İki günlük dünya da kaybettiğimiz bir an bile olsun istemiyorum." Ali Asaf, iki gün önce yakın bir arkadaşının evlilik arefesinde olduğu bir arkadaşının trafik kazasında sevdiği kadını kaybetmek üzere olduğunu duymuştu. Onun o haini görmek mahvetmişti onu. Ne adam akıllı teselli edebiliyor ne de elinden birşey geliyordu. Yoğun bakım ünitesinin önünde ki çaresiz bekleyişini unutamiyor, ağırlığını yürekten hissediyordu.Sadece, geç kalmak pişman olmak istemiyordu. Seviyordu Ay kızını, ve beklemek istemiyordu artık. Bu olay adım atması için en büyük sebep olmuştu. Musibet içinde ki hayır buydu ona göre. Onun hayatında ki yerine göre.

"Birşey mi oldu Asaf? "

"Oldu ama şu an değil yavrum, daha sonra anlatırım. " zorlamak istemediği için susmuştu Aybala.

"Bir anım dahi sensiz geçsin istemiyorum yavrum, seni çok seviyorum..."

"Bende seni çok seviyorum Aşkım... Dünya yakışıklısı sevdiğim..."

 

 

Bölüm : 23.04.2025 00:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...