Alparslan karısının yanı başında, bir an olsun bırakmaktan imtina ettiği eline öpücükler konduruyordu. Karısına bu durumu nasıl açıklayacağını düşünüyor bir çift sözün ağırlığı altında ediliyordu. Hayatlarına daha çok yeni girmişti bu minik haber, çok da güzel girmişti ama elden ne gelirdi. Herşey takdir-i ilahiydi. Olana ölene çare yoktu. Karısının solgun yüzüne bakıp iç geçiriyordu Alparslan. Bir yandan bir an önce uyanıp kendisine cennet vadeden gözlerini görsün istiyor, bir yandan da bebeğinin durumunu sorarsa nasıl cevap veririm diye içi içini yiyordu. Nasıl ağır bir yüktü. Karısı olgun, aklı başında bir kadındı ama evlat duygusunun acısı da tarifi olmayan bir yaraydı. Hekimler bilmezdi ki çare olsun. Bir saattir uyuyan karısının başından bir an olsun ayrılmamıştı. Akif'in getirdiği çay bardağını reddetmiş karısından gözünü ayırmıyordu. Dakikalardır düşünüyordu ne diyeceğini. Ama her defasında sınıfta kalıyordu. Akif'ten haberi alan ailesi soluğu hastanede almışlardı. Alparslan kısa bir an için ailesinin yanına gitmişti. Annesi üzüntüyle oğluna sarılmış acısını paylaşmaya çalışıyordu. Babası omzunu sıkıp kendisine çekip erkeksi sarılışıyla oğlunu bağrına basmıştı. Selin'de üzgün görünüyordu. Abisine desteğini belli eden cümleler kurmuş kenara çekilmişti. Abisini bu kadar üzgün gördüğünü hatırlamıyordu. Annesi söze girerek, "oğlum iyi misin?" Alparslan histerik bir gülüşle içi kan ağlayarak, "ben iyiyim anne... sadece..."
"Elişeva da iyi olacak oğlum, merak etme. Sen her daim ona desteğini hissettir daha çabuk toparlanacaksınız"
Babası söze girerek, "gelin kızım uyandı mı ? Durumu nasıl oğlum?"
"Hayır baba henüz uyanmadı." Annesi, "oğlum sen kızımın yanına git, uyandığında seni görsün. Biz odada kalabalık yapmayalım..
"Sağol annem... " babasına dönerek, " siz beklemeyin burada, eve geçin. Bizde Elişeva uyandığında direk eve geçeceğiz.."
"Tamam oğlum, bizi haberdar et. Birsey olursa haberimiz olsun."
Alparslan başını sallayarak onu onaylamış karısının yanına geçmişti.
Akif, Meryem'i hava alması için hastanenin bahçesine çıkarmıştı. O da kötü görünüyordu. "Daha iyi misin canım..?" Meryem dolu gözlerle Akif'e bakıp, "aklımdan çıkmıyor Akif o hali.."
"Bak sen böyle yaparsan kim arkadaşına teselli verecek söyler misin?"
"O bebeğim deyişi aklımdan çıkmıyor bir türlü, ilk onu sordu. Çok sahiplenmişti Akif. Evet daha çok yeniydi ama heyecanını bir görsen..." ağlaması şiddetlenirken Akif onu kolları arasına almış acısını dindirmek istermiş gibi saçlarını okşuyordu. Meryem başını kaldırıp,
"Nasıl toparlanacak Akif.. ya iyi olmazsa ya arkadaşım, düzelmezse.."
"Tabi ki düzelecek güzelim, hersey zamanla daha güzel olacak, hersey yoluna girecek. Biz üzerimize düşen görevi layığıyla yapalım yeter ki ..."
"İnşaAllah herşey bir an önce düzelir... biz de Elişevaya destek olur beraber toparlarız dimi?"
"Aynen öyle güzelim"
"İyi ki varsın Akif..."
"Asıl sen iyi ki varsın canım..."
~
Elişeva gözlerini aralayınca ne olduğunu anlayamadı. Etrafa göz gezdirdiğinde bakışları kocasıyla kesişti. Boğazından yükselen tarazlı sesle, önce yutkunarak, "Alparslan ne oldu bana, neredeyiz?" Alparslan öylece bakıp be söyleyeceğini düşünürken Elişeva'nın aklına gelenle eli karnını buldu. Gözleri bu anı bekliyormuş gibi hemen doluvermişti. "Bebeğim ? Bebeğim iyi değil mi? Alparslan... karnıma ağrı girmişti en son, birşey olmadı değil mi?" Sus pus olan Alparslan nasıl izah etmesi gerektiğini bilmiyordu. Başta çocuk fikrine uzak duran karısı son zamanlarda kendisinden daha çok heves eder olmuş hamile olduğunu öğrenince de bağlanmadan edememişti. Şimdi nasıl derdi onu kaybettik diye...
"Alparslan niye susuyorsun? Kötü birsey oldu değil mi ? O yüzden susuyorsun..."
Yattığı sedyeden doğrulmak isteyince karnına saplanan ağrıyla duraksadı. Alparslan endişeyle, "dur güzelim dur hareket etme" başına öpücük kondurarak karısına yardımcı olmuştu. "Alparslan ruhun bedeninden çekilmiş gibi, niye böylesin? Bak ben iyiyim.."
Kahrolmak böyle birşey miydi? Karşındakinin yıkılacağını bile bile acı olanı dillendirmek miydi?
Elişeva'nın eli karnına gitmiş, "gitti değil mi? Sen o yüzden birşey demiyorsun?"
"Üzgünüm birtanem..."
Elişeva gözlerini kapatınca akmayı bekleyen yaşları bir bir aşağıya yuvarlanmıştı. "Benim yüzümden... Ben sebep oldum..."
"Neler diyorsun güzelim, seni suçun değil tabi ki, öncesinden de düşük tehliken varmış bebek tam tutunamamış..."
"Hayır hayır! Benim yüzümden... çantayı bıraksaydım böyle olmayacaktı. Hepsi benim yüzümden. İçinde bana verdiğin kart ve kişisel eşyalarım için bırakmamıştım en başta. Ama, keşke bıraksaymışım. Bilemedim... bilemedim karnıma vuracağını, bilsem tutarmıydım hiç.. " Alparslan gözlerini kapatıp yüreğinde ki ağırlığı hafifletmek ister gibi nefeslenmişti. "Baksana neye sebep oldu. Hepsi benim suçum tek benim suçum..." Alparslan dehşet içerisinde kendisini suçlayan karısına bakıyordu. Hemen yatağının kenarına oturup karısının yüzünü avuçlarına aldı, kabul ettirmek hatırlatmak ister gibi, "kendine gel güzelim, senin suçun yok. Nerden bilecektin? Verende alanda Allah... Hem sen çok dikkat edersin, bak böyle yaparsan isyana girer. Sen bundan mutlu olmazsın birtanem. Allah bize yine nasip edecek buna kalpten inanıyorum güzelim. Sadece şimdi olmadı. " Elişeva hıçkırıklar arasında başını sallayıp Alparslan'a sarılmıştı. "Özür dilerim Alparslan, dikkat edemediğim kaybettiğim için... özür dilerim..."
"Şşhhh... özürlük bir durum yok sen iyi ol en önemlisi bu, tamam mı birtanem?"
"Ama, ama... sanki..." elini karnına koyarak, " bebeğimiz burada, burada gibi..."
"Tamam güzelim düşünme artık. Kalkabilecek misin evimize gidelim orada dinlen. Üstünü değiştirelim hastane kıyafetiyle durma" başını sallayan karısının çıkış işlemlerini halledip kucakladığı gibi arabaya bindirmişti. Aracın anahtarını Akif'e atarak "sen kullan aslanım " demişti. Akif sözünü ikiletmeden direksiyona geçmiş aracı çalıştırmıştı. Alparslan karısını dikkatle araca yerleştirip kendiside yanına oturmuştu. Karısını göğsüne çekip saçlarını okşuyor yanında olduğunu daima hissettirmeye imtina ediyordu. Meryem ise Elişeva kendine geldikten sonra onu görmüş eve geçmişti. Ne kadar onunla gitmek istese de Alparslan abisi ile onu yanlız bırakmanın, toparlanması açısından daha iyi olacağını düşünmüştü. Akif kapının önünde durunca Alparslan ve Elişeva araçtan dikkatle inmişlerdi. Evin anahtarını Akif'e uzatan Alparslan kapının açılmasıyla karısını kucakladığı gibi odalarına çıkarmıştı. Mutfakta olan Selma ve annesi Elişeva için ona iyi gelecek sağlığına olumlu etki edecek şifalı yemekler pişiriyordu. Bildiği tüm sureleri üzerine okuyarak. Ne kadar onların aklı da Elişeva'da olsa da biraz müsade etmek istiyorlardı. Selma çok üzülmüştü bu duruma, özellikle Zümra'yı nasıl sevip ilgilendiğine kendisi bizzat şahitti. Elişeva'nın anaç tavırlarını bildiği için ne denli etkileneceğini az çok tahmin edebiliyordu.
~
Alparslan karısını usulca yatağa bırakmış hiç ses etmeyen karısının başına öpücük kondurmuştu. Zaten Elişeva'da kendisini o kadar yorgun ve bitkin hissediyordu ki, konuşacak iki çift söz ona zor geliyordu. Gözlerini usulca kapatıp kendisini içine çeken karanlığa bırakmıştı. Alparslan lavaboya girip eline yüzüne su çarpmış yanan gözlerini kırpıştırarak elini saçlarının arasından geçirip derin bir nefes vermişti. Lavabodan çıktıktan sonra uyuyan karısını kontrol edip üzerini örtmüş aşağıya inecekken kapının kenarında ki poşetler dikkatini çekmişti. Kim koymuştu ki diye düşündü. Karısının mıydı acaba? Üzerinde bebek amblemi olan poşet dikkatini çekmişti. Eline alıp baktığında içinde biberon ve bir çift ayakkabı görmüştü. Karısının solgun yüzüne bakıp ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Aşağıya inince Akif'e sormuştu ne olduğunu o da Meryem'in kendisine teslim ettiği, Elişeva'nın alışveriş yaptığı poşetler olduğunu söylemişti. Bu cevapla olabilirmiş gibi daha da çaresiz hissetmişti. Belli ki karısı heves edip bebekleri için alışveriş yapmıştı. Hemen odasına çıkıp o poşeti dolaba kaldırmış gözden uzak bir yere koymuştu. Onu görürse daha kötü olacağını düşünüyordu. Yeterince uzgündü zaten karısı, birde ona acısını hatırlatacak bir şeyi görsün istemiyordu. Tekrar aşağıya inip salonda oturan ailesine, " ben çıkıyorum, çabuk döneceğim. Elişeva size emanet. Gecikmeden gelirim..." Selma söze girerek, "abi iyi misin? Sende Elişeva'nın yanında dinlenseydin.."
"İyiyim ben güzelim, çabuk döneceğim merak etmeyin. Sadece, gözün kulağın onda olsun olur mu ? Birsey olursa ara beni telefonum açık olacak daima..."
"Oğlum... üzme kendini herşey yoluna girecek merak etme, Allah tekrar nasip eder. Umutsuz olmayın."
"Olur mu annem öyle şey... Elişeva iyi olursa bende iyi olacağım, çok gecikmem.." diyip evden çıkmıştı. Annesi ve Selma sus pus olmuş sesini çıkarmamışlardı daha fazla. Akif dayanamamış abisinin arkasından koştur koştur çıkmış bahçe kapısından çıkacakken yakalamıştı. "Abii..!"
"Efendim aslanım, ne oldu?"
"Bende geleyim mi seninle..?"
"Nereye..?"
"Nereye gidiyorsan işte..." Alparslan hüzünlü bir tebessümle, "Yok be oğlum, dedim ya çabuk döneceğim. Sen bizimkilerin yanında dur sana emanetler." Akif fazla ısrarcı olmamıştı. Belli ki abisi biraz yanliz kalmak istiyordu. El mecbur eve dönmüştü. Alparslan evine yakın olan sahile gitmiş bir süre öylece denizi izleyerek düşünmüştü. Başı ziyadesiyle ağrıyor yüreğine çöreklenen ağrıyı yok sayamıyordu. Yarım saat kadar öylece oturmuş eve dönmüştü. Zaten sürekli aklı karısındaydı. En iyisi teselliyi birbirimizde bulmak düşüncesiyle eve yürümüştü.
~
Eve girdiğinde salonda tek başına oturan Akif'i görmüştü Alparslan. Aynı zamanda merdivenlerden inen Anne ve kız kardeşini görmüştü. Endişeyle onlara yönelerek "karım iyi mi anne ? Bir sorun yok değil mi?"
"Endişelenme oğlum, biraz oturup konuştuk. Şu an acısı taze, çok normal... Allah'ın izniyle toparlayacak..."
"İnşaAllah annem, eksik olma..." annesinin başından öpüp karısının yanına çıkmıştı. Odaya girince yatakta uzanan aynı zamanda dalgın bir biçimde odaklandığı duvara baktığını gördü. Korkutmamak için dikkatle yanına yaklaşıp sessizce, "güzelim... demiştim. Hafif irkilip bana bakmıştı. "Salonda mıydın?"
"Dışarıdaydım güzelim, yeni geldim. Kusura bakma sen uyanmadan gelirim diye düşündüm ama..."
"Sorun değil. Zaten bende annemlerle konuştum biraz. Sağolsunlar yalnız bırakmadılar" Alparslan karısının saçlarını okşuyor yanağını seviyordu.
"Daha iyi misin?"
"Alparslan... Bir şey söylicem ama lütfen doğru söyle. Bana kızgın mısın? Bebeğimize sahip çıkamadım diye bana kızgın mısın? Özür dilerim..."
"Sana tek kızgın olduğum nokta canını tehlikeye atman. Başka bir kızgınlığım yok, nasip değilmiş olmadı. Ne yapalım giden geri gelmiyor. Yiten tekrar bitmiyor. Kendini lütfen tehlikeye atma bırak çantayı alsın. Kartın canı cehenneme. Hiç bir şey senden önemli değil... Ne kadar korktum biliyor musun? Her bir damlanın yüreğimi ne kadar yaptığından haberin var mı? Özür dileyip durma artık kimse yaşayacağının önüne geçemiyor birtanem, sende geçemedin." Alparslan karısının yanağını ıslatan yaşlarını silip karnına öpücük kondurdu. "Acıyor mu gelincik? Keşke acısını geçirebilsem" adamın tekme savurduğu karnını öpmüş ancak içinde alev alev yanan ateşi dizginleyebilmişti. "Sen yanımdasın ya, daha iyiyim..."
"Kurban olurum sana gönlümün güzeli..." Alparslan karnını sıyırıp merhem sürmüştü darp edilen yere. He gördüğünde içi yanıyor öfkesi harlanıyordu. " annemler yemek yapmıştı yedin mi hiç?" Karısının bakışlarından anlamıştı yemediğini, "aferin güzelim, aç aç nasıl toparlanacaksın?"
"Canım hiç bir şey istemiyor, yersem midem bulanır"
"Bulanmaz gelincik, en azından bir çorba içelim olur mu ? Bende acıktım.." karısına yedirmek için zerre olmayan iştahiyla yemek yemeyi teklif ediyordu. Alparslan. karısını gerçekten çok sevip değer veriyordu. İnanmakta güçlük çeker bir ifadeyle, "sen de mi açsın ?"
"Evet güzelim, ama senin ağrın var buraya getireceğim tamam mı? Beraber içeriz..." Başını sallayıp yorgun bir sesle "tamam" demişti.
Alparslan aşağı mutfağa inip iki kase çorba koymuştu tepsinin üzerine. Yanına da bir kaç parça ekmek dilimi. Yukarıya çıkınca yatağın kenarında ki komodinin üzerine tepsiyi koyup karısının yerini düzeltmişti. Daha sonra çorba kasesine biraz ekmek doğrayıp karısına uzatmıstı. Elişeva kuruyan dudaklarını zar zor aralayıp kocasının uzattığı çorbayı içmişti. Bir kaç kaşık yedikten sonra kocasına, " sende ye.." deyince el mecbur bıçak açmayan ağzını karısı için aralayıp aynı kaseden içmişlerdi. Kendisi için getirdiği çorbayı da ekleyip karısına yedirebildiği kadar yedirmişti. Elişeva çok solgun duruyordu. Hassas olan bedeni ve bünyesi onu bir hayli zorluyordu. Acısı da şu götürmez bir gerçekti. Elişeva daha fazla yiyemeyeceğini söyleyip yüzünü çevirmişti. Alparslan daha fazla zorlamak istemedi. Hiç yememesindense bu kadarı iyidir düşüncesiyle tepsiye koyduğu kaseyi alıp çıkacakken, karısı "Alparslan...?" Diye seslenmişti. "Efendim birtanem, bir şey mi istiyorsun?" Elişeva başını sallayarak, "hı hı..." Demişti.
"Nedir birtanem, hemen yerine getireyim..."
"Gitme... yanıma gelsen olur mu? " yanağına düşen damlayı silip kocasından cevap bekliyordu. Alparslan'ın gerilen yüzü gevşemiş karısının alnına öpücük kondurup elimde ki tepsiyi göstererek, "Şunu bırakıp geleyim olur mu?"
"Sonra bıraksan...?" Karısının ne denli ona ihtiyaç duyduğunu anlayınca tepsiyi bir kenara bırakıp yanına gitmişti. Kendisini suçlayıp içten içe vicdan azabı çektiğinin de farkındaydı. Bu duruma engel olamıyor olmak Alparslan'ı yerle bir ediyordu. "Gönlümün güzeli beni mi istemiş? Kurban olurum sana.." karısının sesiz burun çekisini saklama çabalarına rağmen işitmiş, kolları arasında ki kadına bakmaya çalışarak, "güzelim ağlıyor musun? Yapma ama..."
"Kendimi affedemiyorum Alparslan... olmuyor bir türlü, aklım ve kalbim daima suçumu haykırıyor bana..."
"Hayır güzelim, sadece sen kendini suçluyorsun. Aklın ve kalbin sana istediğini fısıldıyor sadece. Bunun önüne geçmek senin elinde. Sence bebeğimize ömür biçseydi Allah her hangi bir darbe onu bizden alır mıydı?"
"Almazdı..."
"Sende biliyorsun güzelim sadece acımız çok taze, ama geçecek... buna inancım tam."
Elişeva kollarını kocasına sarıp varlığının ve desteğinin huzuruna sığınıyordu. Beraber toparlanacaklardı. Elişeva'nın aklına birden zulüm altında olan kardeşleri geldi. Çocuklarını daha karnındayken kaybeden, savaş ve açlık sebebiyle can verenler uzuvları kopanlar, canice katledilenler. Acının da derecesi vardı. Muhakkak Allah dağına göre kar verirdi. Onların acıları aklına şüphesiz sebepsiz gelmemişti. Haline olan hamdin bir gereğiydi. Derdinden büyük dertlerin olduğu bilincini tazelemeliydi. Ve bundan, bunlardan teselli bulmalıydı... hamdetti haline. Daha iyi hissetti. "Hasbunallah ve ni'mel vekil" dedi. Tabi ki Allah ona yeter di. Her zaman yetti...
~
BİR AY SONRA
"Güzelim olabilir ne yapalım? Her zaman gizli mi kalacağını sanıyordun. "
"Ama senin karın olduğumu öğrenince onları kandırdığımı düşünecekler"
"Gelinciğim ne alakası var sadece doğruyu söylemedin sen. Ayrıca kocan kim diye sordular mı?" Başımı olumsuzca sallayarak, "hayır sormadılar" Dedim. "Ama Melike benim arkadaşım, yani sayılır... o günden sonra pek görüşemedik ama... senin için sorun olmaz değil mi?"
"Tabi ki hayır güzelim, istediğin ve güven duyduğun kişilerle arkadaşlık kurabilirsin. Hadi girelim mi artık, açım çünkü..."
"Tamam tamam..." diyip elimden tuttuğu gibi restorana girmiştik. Semih beyin gözü önce elimize kaymış sonra şaşkınlığını ev sahipliği yaptığı yüzüyle bize doğru gelmişti. "Hoş geldiniz Alparslan bey.. ve siz..." Alparslan durumu izah etmek için, "Semih, Elişeva benim eşim. Buraya part-time için geldiğinde gizli kalmasını istemişti..."
"Anlıyorum efendim, açıkçası şaşırdım biraz..."
"Evet Semih farkettim bu durumu..." tebessümle söylemişti ardından," kendisi istemeyince kıramadım.."
"Kusura bakmayın Semih bey, ben bana da herkes gibi davranılsın istedim. Olur ya Alparslan'ın eşiyim diye ayrıcalık görmeyeyim dedim..."
"Anlıyorum efendim... buyrun size yerinizi göstereyim." Semih bey bize yerimizi gösterip siparişlerimizi alıp yanımızdan ayrılmıştı. Semih beyin arkasından bakıp Alparslan'a dönmüştüm. "Alparslan söylesene efendim falan demesin ya kendimi tuhaf hissediyorum" Alparslan bu dediğime gülerek, "güzelim Semih bu konuda kararlıdır. Saygıya da çok önem verir. Söylemem hiç bir işe yaramaz."
"Uff ya... kendimi zengin züppeler gibi hissediyorum..."
"Hayatım sen zaten zenginsin sadece züppe değilsin. "
"Kocam sağolsun zenginlik ondan miras ama.. Ne bileyim işte... tuhaf hissediyorum..."
"Takılma çok. Akışa bırak kendini..." siparişler gelmişti. Allah'tan ki Melike ya da Emre değildi. Acaba ikisi de burada mıydı? Özellikle Melike'yi görmek istiyordum.
Çok acıkmıştım. yemekler de çok lezzetliydi gerçekten. Ne çok acıkmışım ya. Sofrada ki meze çeşitleri mükemmeldi acaba tarifini istesek verirler miydi?
"MaşaAllah güzelime, seni ilk defa iştahla yemek yerken görüyorum"
Ayy acaba görgüsüz gibi mi girişmiştim yemeğe, son lokmayı zorlukla yutup, "şey kusura bakma kaptırmışım kendimi"
"Birtanem, seni böyle görmek iyi geldi bana... Ne kusuru ayrıca, her acıkan insan gibi yiyorsun. Nahifliğine halel getirmiyorsun merak etme..." Son cümlesini muzip bir ifadeyle söylemişti. "Dalga geçme yaa..."
"Ne yapayım güzelim her söylediğim şeye yok kusura bakma yok afedersin demen eksik olmuyor. Biz karı kocayız güzelim, birbirimizin bazen kusurlarına da şahit oluruz ama hoş görürüz, yeter ki kalp kırmayalım..." çatalı tutan elini tutarak, "seni çok seviyorum kocam... çok seviyorum..."
"Bende sevgilim... çok seviyorum..."
Bol bol sohbet edip gülüşmüştük, Alparslan'nın okul anılarını dinleyip haylazliklarına baya bir gülmüştüm. Üniversiteden çok sevdiği bir arkadaşı varmış üniversiteyi bitirir bitirmez Alparslan ve onunla aynı sınıfta olan bir kızla evlenmiş, severek evlenmişler ama daha sonra eşini doğumda kaybetmiş şimdi ise kızıyla beraber kurdukları bir hayatı paylaşıyorlarmış. Bu hikaye beni yürekten o kadar etkilemişti ki, Alparslan'nın yokluğunu düşünmek bile istemiyordum. Dolan gözlerimi kırpıştırıp kendimi zar zor toparladım. Bir gün eve davet etme kararı almıştık. Hem kızını da çok merak ediyordum... aklıma kaybettiğim bebeğimiz gelince yüreğime bir ağırlık çöktü. Alparslan'ı üzmek istemiyordum. Zaten yaşadığımız bu süreçte kendi acısını gömüp benimle ilgilenmişti sürekli. Çok hassas davranıp toparlanmamda en büyük destekcim olmuştu. Alparslan'dan müsade isteyip Melike'yi görmek için ayaklanmıştım. Rahat edebilmemiz için restoranın en köşe yerine oturup yemeklerimizi yemiştik. Benim sırtım dönük olduğu için gelen gideni görmüyordum. Muhtemelen Melike benim olduğumu anlamamıştır. Garsonların olduğu bölüme gelince Semih beyden rica edip Melike'yle görüşmek istediğimi söyleyince sağolsun anlayış göstermişti. Gelen Melike'yi görünce ona kocaman gülumsemiştim o da güler yüzüyle, "Elişeva hoş geldin, çalışacak mısın yoksa?" Demiş o sıra bana sarılıyordu. Benden ayrılınca, "Yok seni görmek istedim, yemeğe gelmiştik de."
"E ben seni hiç görmedim. Yeni mi geldiniz?"
"Yok ya bir saat kadar oluyor"
"A a e ben nasıl görmedim sizi"
"Köşedeydik ondandır" kafası karışmış gibiydi.
"Kiminle geldin? Ay dur yoksa eşinle mi geldin?"
"Evet, onunla geldik"
"Ay hani nerede? Hangi köşe kız, tanışsam mı acaba?"
"Şey, aslında tanıyorsun.." Kaşlarını çatıp, "tanıyor muyum? Kız ben senin eşini nereden tanıyayım, daha önce görmedim ki"
"Gördün, hemde çok kez..."
"Ay Bilmece gibi konuşma kim senin kocan?"
"Alparslan..."
"Alparslan mı? anladık adı Alparslan da ben tanımı-.." Birden gözleri büyümüş hayretle, "Alparslan Cihangir mi? Hani buranın sahibi ? Ay yok o değildir, ben mi yanlış anlıyorum acaba?"
"Tam da o. Gayet doğru anladın, tam isabet."
"Ay şaka gibi, niye başta söylemedin ki. Ayrıca burada niye çalıştın. Gerçi deneyim vs. Demiştin ama bu kadarını beklemiyordum ne yazık ki..."
"Ya kusura bakma ben bilirseniz yanlış anlaşılır ya da geri durursunuz diye söylemek istemedim."
"Gerçi haksız da sayılmazsın ama... şimdi patronumuzun karısı mısın sen ?"
"Öyle oluyorum değil mi?"
"Ay birde mütevazi.." Ona tebessüm ederek, halini hatırını sormuş ayak üstü biraz sohbet etmiştik. Alparslan'ın tek olduğu aklıma gelince yavaştan ayrılmam gerektiği bilinciyle sohbeti sonlandırmıştım. Hem Melike de mesai saatleri içinde olduğu için onu da oyalamıyayım istedim.
Alparslan'ın yanına gittiğimde telefonla uğraştığını gördüm, geldiğimi farkedince "geldin mi kaçak karım... Gözlerim yolda kaldı "
"Çok uzatmamaya çalıştım ama... ay Alparslan Melike'ye kocamın sen olduğunu söyleyince nasıl şaşırdı bir görsen... kimin aklına gelirdi ki..."
"Haklısın güzelim, burada çalışan bir garsonun eşim olacağı akıllarına gelmemiştir."
Göz devirerek, "Ha ha ha çok komiksin kocam..." Bu halime gülerek, "öyleyimdir, karım sagolsun..."
"Ee ne zaman kalkıyoruz?"
"Ne zaman istersen gelincik. Bende seni bekliyordum zaten."
Beraber toparlanıp restorandan çıkmıştık. Araca binip eve doğru yola çıkmıştık. Eve geldiğimizde çantamı koltuğun kenarına koyup kendimi koltuğa atmıştım. Alparslan bu halime gülerek, "Çok mu yoruldun?" Demişti.
"Çokk... "
"Çay içelim mi?"
"İçelim..." kalkıp mutfağa gidecekken beni durdurmuş kendi yapacağını söylemişti. Bende gözlerimi kapatıp üzerimde ki yorgunluğu atmak istedim. Bebeğimi kaybedeli bir ay olmuştu. Dile kolay. Bu bir ay içerisinde hemen her gün aklıma geliyor şu an yaşasaydı cinsiyetini öğrenecektik fikri daima zihnimi meşgul ediyordu. Allah nasip etmemişti bize. Zamanı değilmiş... sabretmeyi ve beklemeyi öğreniyorduk bu süreçte. Benim en çok şaşırdığım şeylerden biri başta gerçekten erken olduğunu düşünmem, evliliğimi oturtmak istemem ve Derslerime adapte olmaktı ama kendimi o kadar anne olma fikrine aşina ve hazır hissetmişim ki canımı çok yakmıştı. Annemle konuştuğumda çok üzülmüş İstanbul'a gelmek istemişti ama kardeşimin okulu vs. Derken engel olmuştum. Zaten en büyük destekcim eşimdi. Alparslan olmasa nasıl toparlanırdım bilmiyorum... Onu çok seviyor kıymet veriyordum. Bana olan sevgisiyle iyileşiyor huzur buluyordum.
Alparslan iki kupaya sallama çay yapmış gelmişti. Saat geç olduğu için oturup bardak bardak çay içmemiştik.
"Elişeva bir şey soracağım sana ?" Pek ismimle seslenmezdi. İster istemez tuhaf hissettirmişti bana.
"Sor tabi, konu nedir?"
"Bir kadına nasıl ne tür bir hediye alınır sence?" Anlamamıştım kime alacaktı ki, bu halimi farkeden Alparslan, "daha doğrusu şöyle diyeyim, arkadaşlarımdan biri sevdiği kadına hediye almak istiyor, bana sordu ama ne diyeceğimi bilemedim. Sence?"
"Birden böyle söyleyince emin olamadım. Tabi o kişiyi de tanımadığım için... ama şöyle bir tavsiye verebilirim, kız arkadaşı neyi sevip hoşlanıyorsa muhakkak o tarz birşey alsın. Meselaa ikisine ait bir resmi çerçeveletip yanına ufak tefek mutlu edecek şeyler ekleyebilir. Ya da takmayı sevdiği bir bileklik tarzı, hatta koleksiyon tarzı ilgilendiği şeyler varsa, tarihi vs. Çünkü ben kum saati gibi nostaljik şeylere bayılırım..."
"Anladım güzelim, bu söylediklerini arkadaşıma ileteceğim. Zaten dediğin gibi kişi sevdiği insanı tanır, ne sever bilir. Bu fikirler ona yardımcı olacaktır. Teşekkür ederim birtanem." Yanağıma öpücük kondurarak geri çekilmişti.
"Ayy inşaAllah arkadaşına fikir olur. "
"Olur olur merak etme"
"Kocam..? Uyuyalım mı çok uykum geldi"
"Hmm... çok mu uykucu olmuş benim karım?
"Biraz uykucuysam ne olmuş yani..?"
"Birazdan biraz fazla sanki?"
"Şikayetçi misiniz kocam bey?" Yüzüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırarak, elinin tersiyle Yanağımı sevmiş, "mümkün mü böyle birşey sevgilim... Her halin benim için seyirlik bir keyif, uyanıkken her halin nasıl beni cezbedip güzel geliyorsa, uykunda da aynı şeyleri hissediyorum..."
"Bu bir itiraf mı..? " Muzip bir ifadeyle, " Ne itirafı?"
Biraz düşünür gibi yapıp, "geceleri beni izlediğinin itirafı..."
"Belki, olabilir..
"Yaaa Alparslan..." kollarımı boynuna dolayıp, "seni çok seviyorum.." demiştim.
Kupaları mutfağa bırakıp, beni kucakladığı gibi yukarıya çıkmıştık, zira hiç halim yoktu. Bu yüzden itiraz etmeden kendimi kocamın güven veren kollarına bırakmıştım. gözlerim o kadar ağırlaşmıştı ki kendimi karanlığa bıraktım.
Hayırlı sahurlar cümleten...
Keyifle okumanız dileğiyle..
Hikayenin gidişatıyla ilgili yorumlar bekliyorum sizden, lütfen çekinmeden yazın. Saygı çerçevesinde ki yorumlara açığım. Bu arada nasıl gidiyor oruç... orucu tuttuğumuz gibi oruçta bizi tutuyor mu? Kötülükten, kul hakkından, gıybet dedikodudan, sinirden... ay bu arada sinir demişken, oruç insanı sükuta erdirir stres seviyesini düşürür bilimsel olarak ta açıklanmış bir durum bu. O stresler sinirler bizim nefsimizle olan cedelden kaynaklanıyor. Fazla uzatmayayım...
Kendinize iyi bakın, Allah'a emanetsiniz 🤍🌙
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
26.23k Okunma |
2.87k Oy |
0 Takip |
74 Bölümlü Kitap |