19. Bölüm

NİGÂH

Rabia
yaziyor

Keyifle okuyun ☺️

Ne yapıp edip sizler için bölüm hazırladım. Bekleyenlerin olduğunu bilmek beni yazmaya zorluyor. Ama yeni bölüm ne zaman gelir bilmiyorum belki haftasonu belki haftaya...

 

 

 

 

 

Sabah namazını kıldıktan sonra yatmamış salona inerek kitap okumuştum. Kitaplar benim için çok değerliydi. Bambaşka bir dünyaydı. Geçen okuduğum kitabı bitirmek istedim. Kitaba o kadar dalmışım ki, Alparslan'nın önüme uzattığı kahveyle kendime geldim. Başımı kaldırıp ona bakınca "Ne zaman uyandın sen?" Diye sormadan edemedim.

"Sen yanımdan kalktığında uyanmıştım güzelim."

"E gelseydin ya beraber namaz kılardık" ensesini kaşıyarak yanıma geçip oturmuştu. Hiç oralı olmayıp, Bana hangi kitabı okuduğumu sorarak konuyu değiştirmesine engel olmadım. Daha sonra bu konuyu konuşacaktım onunla. Kitabı gösterek " Ayşe Duman'ın "kadınlığın keşfi" kitabını okuyorum dedim."

"İsmi dikkat çekici "

"Bence de, merak uyandırmıyor değil"

"Var mı şöyle erkekliğin keşfi kitabı? Bende onun okuyayım" bu söylediğine gülmeden edemedim. "Yok maalesef. Varsa da ben denk gelmedim. Ama karşıma çıkarsa sana alacağım"

"Hadi bakalım... ama bunun yan sanayisi olarak çıkartmaları lazım haksızlık olmuş" kıkırdayarak, "kahvaltı hazırlayayım mı? Bir saatin var daha ama şimdiden hazırlayayım"

"Yok gelinciğim, bugün öğlene doğru çıkacağım evden. Biraz geç yaparız kahvaltımızı"

"Peki, nasıl istersen..."

Peki... Başka birşey istersem..?" Birşey istemesi bile beni o kadar heyecanlandırıyordu ki.. normal mi? Anormal mi? Bilemedim.

"Tabi. Tabi Alparslan. Ne istersin? Özellikle hazırlamamı istediğin birşey var mı?"

"Yok öyle değil Elişim... "

"Ya nasıl ? Anlamadım ben"

"Şöyle anlatayım gelincik, benimle ilgilenmeni istiyorum... bilmem anlatabiliyor muyum?"

"İ-ilgileniyorum ya zaten. Hissettiremiyor muyum sana?"

"Eh işte idare ediyorum ama fazlası göz çıkarmaz herhalde. Ne dersin?"

"Aşk olsun koca adam. Eh işte mi?

"Bak bu koca adam ilgi istiyor ona göre. Dün o küçük veletin elini bırakmıyordun bugün de benimle ilgilen istiyorum"

Kahkaha atarak, "inanamıyorum sana, şaka yapıyorsun değil mi? Yoksa küçük bir çocuğu kıskanamazsın? "

"Ne kıskanacağım o veledi? Hem o küçük benimle yarışamaz bile.." Şu hali tam bir çocuğu andırıyordu. Ama bir o kadar da alımlı ve çekici duruyordu. Dayanamayıp yanaklarından tutmuş, öpücükler kondurmuştum." Yaa Alparslan!"

"Güzelim ne bu böyle arkadaşınla mi tokalaşıyorsun? Karı koca nasıl öpü-"

"El insaf be adam... sanki hiç öpmüyormuşum gibi konuşuyorsun."

"Haklısın güzelim baya baya akla karayı seçiyorsun öperken.." gözlerimi kısıp tehditkar bakışlar göndererek, "bana bak Ali Asaf'ın yanına giderim tek kalırsın ona göre, uğraşma benimle."

"Hele bir dene de göreyim seni "

"Kapıyı gösterip,"giderim bak" demiştim. Alparslan hiç istifini bozmadan "git bakalım nasıl gidiyormuşsun?" Ona, sen istedin bakışları atarak yerimden kalkmıştım ki, kolumdan tuttuğu gibi kucağına çekmişti. Nefes nefese yeşilin en güzel tonunu içinde barındıran vadilerinde kendimi görmüştüm. Uçsuz bucaksız bir orman gibiydi. Kalbimin hızı da almış başını gidiyordu. "Gidiyordun hani?" Nefesimi düzenlemeye çalışıp, "bı - bırakırsan gideceğim" kaşlarını kaldırıp öyle mi der gibi, "Peki ya bırakmazsam?" Bu soru ona olan bağımın, bağlılığımın, beni sahiplenmesi ve kendine ait kılması gibi bir dürtü uyandırdığı için dilimden dökülen şu sözlere mani olamadım. "Bırakma. Hiç bırakma olur mu?" Bakışları iyice yumuşayıp gözleri güler bir hal alınca beni iyice kendine çekerek sarılmıştı. Omzuma öpücükler kondurarak kulağıma efsunlu kelimeleri fısıldamıştı. "Hayatımda bırakmaktan korkacağım başka kimse olmamıştı gelincik" İçim tarifi mümkün olmayan bir sevinç ve heyecanla o kadar dolmuştu ki, gözlerime sirayet etmişti. Kurak topraklarıma yağmur olup yağmıştı. Burnumu çekmemle Alparslan benden ayrılmış, avuçlarını yüzüme yaslamıştı. "Yapma ama gelincik neden ağlıyorsun?" Omuzlarımı silkerek, "Bilmem ki. Mutluluktan sanırım" demiştim.

~

"Güzelim şundan da yesene"

"Alparslan, Allah aşkına patlamamı mı istiyorsun?"

"Şuncacık şeyle patlamazsın gelincik merak etme"

"Acaba? Kendi cüssenle benimkini karıştırıyor olabilir misin?"

"Biliyorum güzelim. Cüssemin ve dahi bedenimin ve tabi yüzümün yakışıklılığını..." Göz devirmeden edemedim.

"Çok mütevazisin gerçekten"

"Yalnız sana" tekrardan göz kırpmıştı. Tansiyonumla oynuyordu resmen bir tek ben mi böyleydim. Onun koca cüssesi herşeyi kamufule ediyor gibiydi. Gerçi benimle uğraşan genelde kendisi oluyordu bu sebeple anlamıyorum ama onunla biraz da ben uğraşmalıyım sanırım. Pek yapacağımı sanmasam da.

"Alparslan..?"

"Efendim güzelim..?"

"Sence ben güzel miyim?"

"Çook.." o kadar içten ve düşünmeden söylemişti ki, inanmadan edemedim.

"Haklısın galiba bir çocuk vardı oda öyle söyledi. Çok güzelmişim. Emin olmak için sana da sormak istedim." Rengi atmıştı resmen. Daha demin ki eğlenen tavrı yerini merak ve kızgınlığa birakmıştı. Huzursuz olduğu da her halinden belliydi.

"Hangi şere-.. çocukmuş o?" Gülmemek için kendimi tutup ciddi bakışlarımın hedefinde ki kocamı böyle görmenin keyfini çıkarıyordum.

"Boşver onu şimdi. Demek ki doğruymuş sende tasdiklediğine göre. Şimdi emin oldum."

"Elişeva! Kimdi dedim !"

"Boşver dedim ya hem zaten aranız da pek iyi değil zaten"

"Ha birde tanıyorum? "

"Hı hı..."

"Allah'ım, sen adamı tımarhanelik edersin gelincik" kendimi tutamayıp kıkırdamıştım. Bu halimi gören Alparslan gözlerini kısıp kaşlarını iyice çatarak sinirle solumuştu.

"Kim olduğunu sordum Elişeva? Birde gülüyorsun." Çok da uzatmadan cevap vermeye karar verdim.

"Şey işte... "

"Kim işte? Vallahi sabrımı sınıyorsun güzelim. Az kaldı"

"Tamam ya kızma hemen. Daha dün bizdeydi ya hani? Ali Asaf'dan bahsediyorum."

Bana rahatlamış ama bir o kadar da kızgınlıkla bakıyordu. Birazcık sinir etmiştim onu. Ne yapsaydım ya. Benimle sılürekli uğraşıyordu. Bende böyle bir yola başvurdum.

"Bilerek yaptın değil mi? Sırf intikam almak için."

"Ne alakası var ya... intikam falan bilmem ben" sandalyesinden kalkıp bana doğru gelirken, "bilmezsin öyle mi?" Demişti. Hiç hayra alamet bir gelişe benzemiyordu. O kalktığı gibi bende kalkıp sandalyemi bacaklarımla iterek mutfaktan çıkmak için hamle yapmıştım. Üzerime üzerime gelip ürkmeme sebep oluyordu. Mutfaktan çıkmış yukarı kaçacakken havalanmamla ufak bir çığlık atıp sırtımın sert bir şeye demesiyle nerde olduğuma baktığımda koltuğun üzerinde yattığımı farkettim. Alparslan avına odaklanmış gibi dikkatle bakarken birden ellerini vücüdumun gıdıklanan yerlerinde dolaşmasıyla kahkahalara boğuldum. "Ya- Ya yapma Alparslan! " Kahkaha atmaya devam ederken elinden kurtulmak için kendimi sağa sola atıyordum ama nafile. Bu koca adama gücüm yetmiyordu maalesef. "Du dur lütfen ça çatlayacağım"

"Kocaya oyun yaparsın he! Bu sana en hafif ceza "

Ben Kahkaha atmaya devam ederken yeterli olduğuna kanaat etmiş olacak ki bıraktı. Zaten biraz daha devam etseydi çatlayabilirdim. Nefes nefese kalmış koltuğa yığılmıştım. Alparslan'a halsiz gözlerle bakarken kendimi yorgun hissediyordum. Enerjim çekilmiş gibiydi. İkimiz için küçük olan kotuğun diğer tarafına kendini atarak beni de iyice kendine yapıştırmıştı. Pek iki kişilik olmasa da, Onun kolları arasında olmak kalbimin en güzel nimetiydi.

~

Kol düğmelerini kavuşturan Alparslan, başını kaldırıp bana bakınca tebessümle ona karşılık verdim. "Ben çıkıyorum güzelim. Var mı bir isteğin?" O sıra ceketini de üzerine geçirip işini tamamlamıştı. Takım elbise tam bir iş adamı havası katiyordu ona. Muhtemelen takım giyen herkes böyle hissediyordur. Ama benim ilgi odağım kocamdı. Heybetli vücudu ve özellikle o yeşil bakışları beni etkisi altına alan en büyük etkendi. Özellikle bana olan ilgisi o kadar kıymetliydi ki benim için. Günden güne ona kapılamaktan kendimi alamıyordum. Bazen üzüntü sebebim olsa da en büyük teselli kaynağımdı. İlk zamanlarda özellikle çok korkardım, hatta o zamanlar içki kokuyor mu ya da ne bileyim o takıldığı mekanlara gidiyor mu diye sürekli endişeleniyordum. Bazen telefon konuşmalarına şahit olurdum. Sürekli çağırıyorlardı onu. Hiçbir zaman beni bırakıp gitmedi. Özellikle geç saatlerde ararlardı. Bir kaç kişiyle tartışıp telefonu kapattığını bilirim. Bu konuda çok ihtiyatlı davranıyordu. Bu çabası ve bana olan ilgisi düşkünlüğü her şeyi ifade ediyordu aslında. Ben ona kapılıyordum.

"Alparslan..? Beni de Selma ablalara birakır mısın? Zümra kuşumla Selma ablayla vakit geçiririz. Öğlen oldu zaten. Sen gelene kadar kalırım. Hem dersimde yok bugün"

"Olur güzelim. Sen hazırlan çıkalım."

Hemen üstümü değiştirip hazırlanmıştım. Alparslan'ın yanına gidip "çıkabiliriz" dediğimde bana dikkatle bakıp, "ne bu heyecan? "

"Ne yapayım Alparslan Zümra kuşumu çok seviyorum. Nasıl güzel nasıl tatlı"

"Hımm öyle diyorsun? Bence bizim de bir çocuğumuz olsa süper olur. Hem oraya kadar zahmet etmene gerek kalmaz, kendi yuvamızda kendi yavrumuzu severiz. Ne dersin?"

"Yine başlamasan mı acaba derim. Canım kocam.."

"Hiç tatlı tatlı konuşma gelincik. Hevesimi kursağımda bıraktığını unutmayacağım" Öyle deyince üzülmeden edemedim. Nasipti bu işler. Allah var eğitimimi bitirmeden istemiyordum ama Alparslan'ın bu hevesi, sonra bende gerçekten Zümra'yı çok seviyordum. Olsun isterdim ama... zamana bırakmaya karar verdim. Allah ne derse o. Ben özellikle müdahale etmeyecektim.

"Tamam o zaman. Allah ne zaman nasip ederse o zaman olur. Ben özellikle ertelemeyeceğim."

"Yemin et. Ciddi misin?" Bu söylediğine gülmeden edemedim.

"Yemin ederim. Ciddiyim..."

Alparslan beni kucakladığı gibi etrafımda döndürdü. Kahkaha atmadan duramadım. Bu heyecanı beni de heyecanlandırıyordu. Beni yere bırakınca yüzümü tutup alnıma öpücük kondurmuş " Canım benim... güzel kızım... nasıl istiyorum senden bir çocuğum olmasını tahmin bile edemezsin. Sana da ona da çok iyi bakacağım, layık olmak için elimden gelenin fazlasını yapacağım söz veriyorum." Başımı göğsüne yaslayarak gözlerimi kapatmıştım. "Sana güveniyorum koca adam, beni hayal kırıklığına uğratma lütfen... ben sana teslimim... sende teselli bulanım... "

"Asla! Asla! Seni uzmeyeceğim. Bazen birbirimizi istemeden üzüp kırsak da düzeltmek ve geri dönüşü olmayan hatalar yapmaktan hep uzak duracağım..."

"Bende seni üzmemek için dikkat edeceğim, benim için çok değerlisin Alparslan..."

~

"Hayırlı işler Alparslan, dikkat et kendine. Allah'a emanet ol "

"Sende güzelim, çıkınca seni ararım hazırlanırsın."

Başımı sallayıp ona öpücük kondurduktan sonra tam inecektim ki Alparslan'ın sesiyle dikkatimi ona verdim. "Şu ileride ki bizim Akif'in arabası değil mi? Selma'ya gelmiş demek ki. Onun da mı dersi yoktu?" Diye sormuştu.

"Bilmiyorum ki, demek ki yokmuş"

"Neyse güzelim. Sıkılırsan söyle bizim haylaza seni eve bıraksın." Gülerek, "beklerim ben seni beraber geçeriz. Eğer yorgun olmazsan sende gelirsin olmaz mı?"

"Bakarız güzelim, haberleşiriz"

"Tamam o zaman görüşürüz" ona el sallayıp gitmesini beklerken, başını sallayıp kapıyı işaret etmişti. Gülerek Zile basıp kapının açılmasını beklemiştim. Kapı açılınca Alparslan hafif kornaya basarak selam vermişti Selma ablaya. Selma abladan el sallamış, Alparslan gittikten sonra içeri girmiştik.

"Hoşgeldin canım"

"Hoşbuldum abla nasılsın?"

"İyilik gülüm ne olsun. Bizimkiyle uğraşıyorum her zaman ki gibi." Selma abla biraz tedirgin gibiydi. Diken üstündeymiş gibi bir hali vardı. Sebebine anlam veremesem de üstünde durmadım. İçimden yanlış bir zamanda gelmemiş olmayı umdum.

"Bence senin ki en güzel uğraş, Valla ayıp olmasa sizden çikmayacağım ama, işte..."

"Olur mu öyle şey, aşkolsun Elişeva. İstediğin zaman gel. Seni görmek kızıma iyi geldiği kadar bana da iyi geliyor. Seni kız kardeşim gibi seviyorum." Çok mutlu olmuştum ondan bunları duyduğuma."

"Ben de öyle abla. Öz ablam gibisin."

"Canım benim... şey Elişeva Akif'le Selin burada. Senin için sorun olmaz değil mi? Son olanlardan sonra sana çok mahcubuz ama elden pek birsey de gelmiyor"

"Sorun değil abla. Daha öncesinde de bir kaç kere bir araya geldik. Ben takmamaya çalışıyorum." Bana mahcup bir edayla ve ne diyeceğini bilmez bir çaresizlikle baksa da onun bir suçu olmadığını biliyordum. O olaydan sonra Selin bir kere olsun gönlümü alacak bir kaç kelam etmemişti. Beni gormezden geliyordu her seferinde. Bende öyle yapıyordum. Gerçi ben ilk adımı atmaktan geri durmasam da tavrına karşılık tavır takınıyordum.

"Hadi gel içeriye gidelim" Beraber salona gittiğimizde, telefonla uğraşan Akif beni görünce, "oo yengem gelmiş... hoşgeldin arkadaşım" bu hali o kadar yaramaz ve tatlı duruyordu ki, gülmeden edemedim. "Hoşbuldum arkadaşım" koltukta oturan Selin umursamaz bir şekilde, "hoşgeldin Elişeva" demişti. Bende düz bir ifadeyle, "hoşbuldum Selin" demiştim. Geçip uygun bir yere oturunca, gözüm Zümra'yı aramıştı. Bu halimi farkeden Selma abla, "uyuyor senin ki. Birazdan uyanır"

"Çok özledim miniğimi"

"Aranızda farklı bir bağ var zaten... kıskanmıyor değilim" bu söylediğiyle gülmüştük. Akif oradan söze girerek "ee yengelerin yengesi özledin mi beni? Bende bugün ders yok yengem bensiz bir gün geçirip üzülür diye endişeleniyordum." Tam söze girecekkken, Selma abla konuşmuştu. "Abim duymasın bu sözlerini. Malum karısını pek paylaşmayı sevmez"

"Valla aramızda kalırsa pek duyacağını sanmıyorum. Değil mi yengem"

Selma ablayla birbirimize bakıp güluşmüştük. Akif'in bu halleri, Çocuksu ruhu ama bir o kadar da anlayışlı yapısı ve olgunluğuyla beyefendi biri oldugunu ziyadesiyle gosteriyordu. Bu tarz takılmalarına alışmıştım. Ayrıca saygısı ve haddi aşmayan tavırlarıyla beni rahatsız etmiyordu.

Seline ara ara baktığımda gözlerini devirip pek de memnun olmayan ifadesiyle karşılaşıyordum. Önemli değildi. Özellikle o olaydan sonra nerede durmam ve ne yapmam konusunda mesafeli davranıyordum. Zamanında verdiğimiz tavizler ileride ayağımıza dolaşıyordu. Bunun olmasını istemiyordum.

Selma abla, "hadi kahve yapalım içelim. Gel Elişeva beraber yapalım" ben ayaklanıp Selma ablayla mutfağa giderken, Akif, " abla ne kahvesi ya acı acı yapıyorsun içilmiyor."

"Merak etme Akif seninkini şekerli yapacağım."

"Ya sen varya müksün mük. Yengelerin en muhteşemi." Bu konuşma tarzı beni o kadar eğlendiriyordu ki gülmeden edemiyordum.

Selma ablayla mutfağa girip kahve hazırlamaya koyulmuştuk. Ben kişi başına birer tatlı kaşığını makinaya koymuş Fincan başına şu eklemiştim. Selma abla da çıkardıği tablet çikolatalarını küçük tabaklara kişiye göre servis yapmıştı. Kahveler hazır olunca hazırlayıp odaya geçmiştik. Hiç hoşuma gitmese de Akif'le Selin'in konuşmasını duymuştum. O kadar kaptirmişlardı ki kendilerini içeriye girip onlara yaklaşınca beni farketmişlerdi. Konu Akif'in, Selin'in bana karşı olan tavırlarına ikazdı. Ama takmiyordum artık. Benim için en önemlisi Alparslan'dı. Onun ne düşündüğüydü.

Akif mahcup bakışlar atarken Selin umursamaz tavrını asla bozmuyordu.

Kahve içtikten sonra Zümra kuşum uyanmıştı. Bol bol onu sevip kendimce oyun oynuyordum onunla. Misler gibi bir kızdı. Hele yanaklari ince ince saç telleri. Muazzam bir yaratılıştı. Allah'ın sanatıydı. Akşama doğru Selma ablaya yardım edip yemek hazırlamıştık. Alparslan uğrar diye düşünüyordum ama yorgun olduğunu söyleyerek beni almış eve geçmiştik.

~

Eve geldikten sonra, Alparslan'la film izlemiştik. Daha sonra uyumaya çıkmış üzerlerimizi değiştirerek yatağa geçmiştik. Alparslan dizlerime başını koymuş "Başımı ovarmısın biraz" demişti. "Başını mı ağrıyor Alparslan?"

Başını sallayıp onaylamıştı. Demek ki o yüzden Selma ablalara gelmemişti. "Alparslan neden önceden söylemiyorsun film izlemezdik bu yüzden daha kötü oldun değil mi?"

"Sorun değil güzelim..."

"Aşkolsun ama, baksana haline. Neden bu kadar kötü oldun ki?"

"Arada migrenim tutuyor, biraz uyursam geçer "

"Hadi kapat gözlerini " bu komutu bekliyormuş gibi hemen kapatmıştı yeşil harelerini. Alnına öpücük kondurarak başının çeşitli bölgelerine masaj yapıyordum. Kıvrılan dudaklarını görünce alnını öptüğüm için olduğunu anlamıştım. O görmese de bende ona olan sevgimi yüzümde açan çiçeklerle kutluyordum.

 

 

 

 

 

 

Haydi Allah'a emanetsiniz. Yeni bölümde görüşmek üzere....

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 07.02.2025 07:01 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...