Alparslan bir haftadır yanında ki boşluğun verdiği huzursuzlukla uyanıyordu. Yan tarafına ozlemle bakıp, yataktan keyifsizce kalktı. Yüzüne dolanan saçlar ve karısının çiçek gibi kokusu yoktu. Elişeva annesinin ayağını kırması sonucu Manisa'ya gitmişti. Hastane vs. Derken çocukları götürmenin mantıksız olacağını düşünerek götürmemişti onları. Alparslan'ın fikri de bu yöndeydi. Çocuklar gündüz babaannelerinde kalıyordu. Selin'de yeğenleriyle ilgilenmekten bir hayli zevk aldığı için bu durum ona da fırsat olmuştu. Alparslan işten dönünce çocukları alıp onlarla ilgilendikten sonra uyutuyordu. Zaten karısı burnunda tütüyordu. Günde kaç kez konuşuyorlardı Allah bilir. Annesi de onların bu halini görüp hem mutlu oluyor hemde artık evine dönmesini söylüyordu. Belli ki çocukları ve kocası onu çok özlemişlerdi. Güzel kızı elini değdirdiği her şeyi çokça güzelleştiriyordu. Onları aile olarak görmek duygulanmasına sebebiyet veriyordu. Elişeva için de aynı şeyler fazlasıyla geçerliydi. Çocuklarını ve kocasını o kadar özlemişti ki, gitmek için can atsa da annesini de bırakamıyordu. Bir hafta olmuştu ve annesi gayet iyiydi artık. Onunla özenle ilgilenmiş, bacağının kaynama sürecinde kılını kıpırdatmasına izin dahi vermemişti. Bu zaman içerisinde, kendisini ziyaret eden Gülfem'e de çok şey borcluydu. Kıymetli arkadaşı sürekli yanlarına uğrayıp, bir şeye ihtiyacı olup olmadığını soruyordu. Elişeva'nın hem dert ortağı hem de neşe kaynağıydı. Sahici bir arkadaş, sağlam bir dosttu. Annesi bulaşıkları yıkayıp odaya gelen kızına , "yavrum, güzel kızım... Ben artık iyiyim, sen de dön evine. Kocanın çocukların gözü sendedir. "
"Bir kaç gün daha kalayım annem, sonra dönerim..."
"Kızım, bir hafta oldu daha ne olsun. Hem Hüseyin olmasa tamam derim ama çok şükür bir şey olursa o koşar halime, yanlız komaz beni" Annesi haklıydı ama, yüreği de el vermiyordu ki... gerçekten annesinin iyi olduğunu görmese biraz daha kalırdı ama çok şükür toparlamıştı. Ona bu süreçte hem çok iyi bakmış kemik sulu çorbalarla beslemişti. Annesi onun canıydı, ne yapsa hakkını ödeyemezdi.
"Emin misin annem? Bak bir kaç gün daha kalabilirim.."
"Yok kızım, görürsün zaten halimi, İyiyim çok şükür. Allah'ım dermansız dert vermesin."
"Amin annem, peki o zaman. Yarın yola çıkarım ben.." Annesi belli etmese de hüzünlenmişti. İçi burkuldu. Ne iyi gelmişti bu bir hafta. Zaten burnunda tütüyordu yavrusu. Yavrusunun yavrusu da en kıymetlisiydi. Dünya gözüyle torun sevgisini de tatmıştı. Alparslan da oğlu gibiydi Allah için. Ellerini bir an olsun üzerlerinden eksik etmiyor, maddi manevi destek oluyordu. Hayırlı bir damat, esasen bir oğlan daha sahibi olmuştu. Oğlu gibiydi. Pek severdi kendisini. "Annem, müsaden olursa biz gülfemle aşağıda ki merada bulusacaktık. Şu anlık yapılacak bir şey de yok, çok oyalanmadan gelirim. Hem ebe ninem yanına uğrayacağını söyledi. Yanlız da kalmazsın"
"Git kızım, tabi git. Daha ne yapacaksın elim ayağım oldun zaten. "
"Ben senin hakkını ne yapsam ödeyemem annem, hiç o konulara girme. Neyse ben gideyim, Gülfem gelmiştir bile, dilinden kurtulamam yoksa." Elişeva annesiyle vedalaşıp evden ayrılmıştı. Ardından kendisine tebessüm ve gurur dolu bakan annesini bırakarak. Köyden geçerken her zaman ki çocukların klasik maç rutinleriyle karşılaştı. Onlarda büyüyüp serpilmişlerdi. Şu bir hafta da bir kaç kere köy meydanından geçerken hem karşılaşıyordu onlarla. Onlar da Eliş ablalarını çok severdi. Onu gördüklerinde paylaşmadan göndermezlerdi ablalarını. Ayağına bilerek gönderilen topa kendini ayarlayarak güzel bir atış yapmıştı. Kendisine selam çakıp el işaretiyle onay veren gençlere gülerek bakmıştı. "Eliş ablam bizde bir elaman eksik, işin yoksa gel..."
"Gülfem ablanız beni çiğ çiğ yemeden gideyim ben, başka zamana sözüm olsun..."
"Eyvallah ablam, selam söyle Gülfem ablaya.."
Elişeva gülmüş, çocuklara el sallayarak, "aleyküm selam, görüşürüz gençler" demişti. Bir an önce gitmeliydi, yoksa Gülfem'in dilinden kurtulamayacaktı.
Aşağı meraya ulaştığında, her zaman ki agaçın altında Gülfem'i elinde ki çubukla toprağı eşelediğini gördü. Çekine çekine yanına yaklaştığında, geldiğini anlayan Gülfem, sitemle, "az daha gelmeseydin meyve verecektim Eliş kız..."
"Gelirken köy meydanında ki çocuklarla karşılaştım be yapayım... Hem sana selamları vardı üzerimde kalmasın."
Atarlı atarlı selamını aldıktan sonra, "Ha sen evden geç çıkmadın yani..?"
Elişeva mahcup bir gülüşle, "ne yapayım be gül çiçeğim... annemi biliyorsun, işleri yarım bırakıp çıkmak istemedim.."
"İyi be ! Rahat rahat hesap da soramıyoruz.." Bu tatlı sitemine karşılık, kollarını arkadaşına dolayıp gönlünü almaya çalışmıştı. Elişeva asıl bombayı söyleyerek, arkadaşını şaşırtıp hüzne boğmuştu. Gülfem duyduğu sözlerle başını aniden kaldırıp, Elişeva'ya bakmıştı. "Yarın gidiyorum sanırım. Akşam Alparslan'la konuşacağım ya da belki sürpriz yaparım.."
"Uff... bırak sürprizi şimdi. Sen ciddi misin? Alışmıştık be kızım, bir hafta hiç olmadı bir kaç gün daha dursaydın. Zaten hep annenin yanındaydın doğru düzgün görüşemedik." Elişeva kaldırdığı kaşlarıyla emin misin der gibi bakıyordu. "Tamam biraz abartmış olabilirim ama... alışmıştık işte. Sen bekarken olduğu günler gibi..."
Kollarını arkadaşına dolayarak, "Yaa kıyamam ama ben sana... Gülfem...? Sende gelsene İstanbul'a? Hı..?
"Olmaz be Eliş kız... biliyorsun Nişan olabilir istemeye gelecekler beni. Ama bir gün geleceğim mutlaka, sözüm söz."
"Peki... bu arada inşaAllah herşey gönlünce olur, Allah tamamına erdirsin..."
"Amin, güzellik... "
"Demek sende bekarlar kervanına dahil oluyorsun he."
"Şaka bir yana öyle oluyor sanırım. Biliyorsun Mehmet ne zamandır istemeye gelmek istiyordu ama ben hep engel oldum. "
"Mesleği için değil mi? Ahh be arkadaşım... sen gerçekten çok yüce gönüllüsün. Mehmet çok şanslı.."
"Bende çok şanslıyım Eliş... meslegini eline al öyle gel iste dedim. Biliyorsun köyde sevilen sayılan bir aile, Mehmet de çok ağır başlı, efendi bir adam. Hiç bir maraz doğsun istemedim. Şimdi Allah nasip ederse yuvamızı bir güzel kurarız..." heyecanı o kadar tazeydi ki, asla bitecek gibi değildi. Hayallerinin yavaş yavaş gerçekleşeceğini hissediyordu. Uzun zamandır sabırla, sevdiği adamın eğitimini bitirmesini bekliyordu. Mehmet, Gülfem ve Elişeva ile aynı lisede okudukları köyden biriydi. Gülfem'le birbirlerine gönül verip yıllarca sabırla beklemişlerdi. Şimdi vuslat vaktiydi...
"İnşaAllah gül kızım... Mutlu olmayı hakediyorsun umarım herşey gönlünce olur. Bak bu arada, maddi manevi neye ihtiyacın olursa söyle tamam mı? Söylemezsen gönül koyar bir daha konuşmam. Bak düğününe de gelmem ona göre..."
"Bak şu deli kıza, hele gelme... görürsün o zaman. Sen şimdiden kafam kadar altını hazırla, büyüğünden isterim ona göre. "
"Şapşik seni, merak etme o iş bende." Beraber kahkaha atarak, dostane sarılmışlardı.
"Şaka bir yana keşke her aşamasında yanımda olsan..."
"Söz veriyorum, staj zamanlarıma çok önemli olmayan zamanlarıma denk gelirse, tarih belli olsun geleceğim. Hem Alparslan da baldızına kıyak geçer biliyorsun.."
"Vallaha mı kız..? Aslan eniştem benim. Bugüne bugün Best baldızıyım..."
"Alemsin ya... Mehmet senin yanında yaşlanmaz valla."
"Ne sandın kızım, bana takıl hayatı yaşa..."
Beraber bol bol sohbet edip evlerine dağılmışlardı. Akşama valizini falan hazırlaması ve akşam yemeğini yapması lazımdı. Çocukları burnunda tütüyordu. Birde Alparslan... ne çok özlemişti sevdiğini...
~
Yapma ama annem... Aklım sende mi kalsın istiyorsun ?" Kardeşi Hüseyin'e bakınca onunda mahzun olduğunu gördü. Şu kısacık zaman diliminde herkes birbirine çok alışmıştı. Tıpkı eski günlerde ki gibi. Burnunu çeken annesi, "tamam tamam... Ne yapayım ? Evlat hasreti düşüncesi yüreğimi yakıyor. Sende anne oldun, beni iyi anlarsın." Öyleydi. Anlamaz mıydı hiç? Bir haftadır söz konusu olan annesi olmasaydı koşa koşa giderdi İstanbul'a. Ama bir yerde can, bir yerde canan misali... hangisinin hesabı hangisini keser.
Kardeşi Hüseyin hüzünlü havayı dağıtmak ister gibi, çok uzatmadan vedalaşma faslını bitirmek istercesine, zira ona da zordu. Annesi gibiydi ablası. Evlendikten sonra gizli gizli ağladığı zamanları bilirdi. Şimdi alışmıslardı ama gel gör ki hasretlik, yüreği yakan cinstendi. "Hadi abla gidelim biz..." Elişeva ne kadar ısrar etse de tek başına gidebileceği hususunda, Hüseyin içinin rahat edemeyeceğini söyleyip havaalanına kadar kendisine eşlik edeceğini belirtmişti. Annesiyle gözü yaşlı bir vedanın ardından, kardeşi Hüseyin ile havaalanına gittiler, şimdi vedalaşma sırası onlardaydı.
"Abla... hakkını helal et. Zahmet ettin bizi yanlız koymadın, Allah razı olsun..."
Elişeva, kardeşinin bu olgunuğuna gururla, takdirle bakmadan edemedi. Kardeşi büyük büyük adamlar gibiydi. Tam aile babası olacak cinsten. Bazı yokluklar, çabuk büyütürdü insanı... babanın yerini kimse dolduramazdı. Annesi onlara herşey olmuştu ama babanın yeri de ayrıydı işte. Ne olursa olsun ev bi soğuk olurdu. Kolay ısınmazdı mesela...
"Aşk olsun Hüseyin'im ne demek hak hukuk? Canımın bir parçasısınız ya siz? Nasıl gelmem..? Zahmet olur muymuş hiç... benim yakışıklı kardeşim... var mı bir ihtiyacın? Gerçi olsa da söylemezsin ama..."
"Abla daha geçen gün cebimi harçlık doldurdun. Sende, eniştemde sağolsun elininizi üzerimizden eksik etmiyorsunuz. Hiç bir şeye ihtiyacımız yok. Senin var mı benden bir isteğin?"
"Derslerini ihmal etme olur mu ablam..? Dört elle sarıl derslerine, senin güzel yerlere gelip insanlara faydalı olacağından hiç şüphem yok. Sen insanlara uzanan yardım eli olmalısın kardeşim..."
"Merak etme abla, tek gayem bu. Çok çalışıyorum. Ha..? Annemi de ihmal etmiyorum bilesin." Elişeva tebessüm ederek, elini kardeşinin omzuna koymuş, "bilmez olur muyum? Hiç şüphem yok. Gözüm arkada değil o yüzden. Kendine çok iyi bak. Seni çok seviyorum kardeşim..."
"Bende ablam... " elini öpmek istemişti ablasının, ama müsade etmemişti Elişeva."
"Kendimi yaşlı hissettireceksin bak..? " Gözleri dolsa da çabuk toparlamıştı kendini. Ne yapsındı bu kardeşini. " Sen benim annem sayılırsın abla, evlendin gittin ama ben senin emeğini ölsem unutmam..."
Ağlamayacaktı ama bu çocuk annesiyle bile vedalaşırken sağladığı metaneti kırıp geçmişti. Kardeşine sarılıp bir süre öyle kaldıktan sonra burnunu çekip yanağına doğru yol alan yaşı sildikten sonra kardeşinden ayrılıp ona gülümsemişti. Bir süre daha sohbet et edip konuşmuşlardı. " önce Allah'a sonra birbirinize emanetsiniz kardeşim. Kendine iyi bak..."
"İnince ara beni ? Habersiz bırakma abla..?"
Kardeşini onaylayarak, vedanın ardından ayrılmıştı oradan... Bir tarafı burukken bir tarafı tam aksi heyecan ve özlem doluydu. Çapraz bir paradoks gibi...
~
Elişeva, Alparslan'la konuştuğunda çocukların annesinde olduğunu ve bir saate onları almaya gideceğini söylemişti. Aslında bugün haftasonuydu ama Alparslan'ın acil bir imza için şirkete gitmesi gerekmişti. Bu sebeple yol üstünde çocukları oraya bırakmıştı. Duş almak için eve gelmiş bir saate çıkacağını söylemişti. Elişeva da inmiş eve doğru gidiyordu o sıra. Kocasını evde yakalayabileceği düşüncesi yüreğini kıpır kıpır yapıyordu. Gözü ara ara taksiciye takılıyor, hızlı gidip gitmemesi hususunda kendisine söylemede kararsız kalıyordu. Neyse diye düşündü, yetişirim diye umuyordu. Yetişemese de çocukları alıp geldiğinde evde onu görmeleri sürpriz olurdu diye düşündü. Yaklaşık 40 dakika sonra kapıda duran taksiyle ücretini ödeyip valizini alarak eve doğru yürüdü. Çantasından çıkardığı anahtarıyla kapıyı açıp içeriye girince karşılaştığı sessizlik, buruk hissetmesine sebep oldu. Ne çocuklarının sesi vardı ne de kocasının. Portmantoya bakınca kocasının ceketini vs. Göremedi. Anahtarıda yoktu. Demek ki çıkmıştı. Valizini kenara bırakıp mutfağa gidip su içti. Dili damağı kurumuştu. Valizini alıp odasına çıkmıştı Elişeva. Üstünü değişip kendine gelmek istedi. Hafiflemek istiyordu. Kapıdan içeriye girip valizini içeri sürmüştü. Başını kaldırmasıyla kocasının tişörtünü indirdiği manzarayla karşılaştı. Bakışları kesiştiğinde şaşkınlıkla bakakalmışlardı. İkisinede sürpriz olmuştu. Özellikle Alparslan'a. Kendine gelir gelmez, gördüğü kişinin karısı olduğu bilincine varınca soluğu yanı başında almıştı. Yüzünü avuçlarına alınca, "sevgilim... Sen gerçeksin değil mi? Hiç uyanmak istemediğim bir düşün içerisinde değilim?" İnanamıyor gibiydi. "Geldin güzelim... Kurban olurum sana, nasıl özledim seni... hoşgeldin gelinciğim... hoş geldin" Karısını kollarına alan Alparslan, özlemenin hasretiyle her bir kıvrımına öpücükler sıralıyordu. Elişeva bu durumdan son derece memnundu. Kocasını çok özlemişti. Alt tarafı bir haftaydı, ama... sevince, aşık olunca böyle oluyormuş demek ki.
Alparslan geri çekilerek alınlarını birbirine dayamıştı. "Çok özledim kocam... çok. " Alparslan geri çekilerek, biraz sitemle, "Neden haber vermedin hanımefendi?"
Elişeva tatlı bir gülüşle, kocasını mest ederek, "Sürpriz... sürpriz yapmak istedim hayatım..." yeşilleri yumuşamış, olacak iş mi diyerek baksa da, aşkı ve ona olan özlemi herşeyin önüne geçiyordu. "Haberim olsaydı geleceğinden seni ben alırdım.. çocuklarla gelirdim hatta."
"Neyse, bir daha ki sefere artık." Kaşlarını kaldırarak, ihtimal yok dercesine, "bir daha ki sefere..?" Elişeva başını sallayarak, "hı hı...?" Demişti.
"Bir daha ki sefer mefer yok güzelim. Nereye gideceksek beraber gideceğiz."
"Ama senin iş-..."
"O zaman bakarız sevgilim... hallederiz bir şekilde."
"Hıııı... kocam bensiz yapamıyor muymuş?" Dilini damağına vurarak çıklamıştı. Çapkın bir gülüşle, yatağı işaret ederek, "Çok soğuk ve ruhsuz du. Uyuduğumdan hiçbir şey anlamadım. Yüzüme dağılan saçların ve mis kokun yoktu. " yanakları yanıyordu. Muhtemelen kızardım diye de düşünüyordu. Bu adamın kastı var bana diye düşündü. Kalbinin teklediğini hissediyordu. Utançla, "Alparslan !" Diyip kocasının göğsüne başını gömmüştü. Ellerini göğsüne yaslayıp başını hafif geriye çekerek, "bende... Bende eksik hissettim. Geceleri uyumakta çok zorlandım... Alparslan..? Sensiz herşey çok zormuş..."
Karısını kendisine çekip özlemini dindirmek, karısını sevmek için, hayat bahşeden öpücüklerini sunuyordu. Biraz vakit geçirdikten sonra, hasretlik duyduğu evlatları için yola koyulmuşlardı.
Hayırlı bayramlar cümleten. Şeker tadında bir bölüm olsun.
Önceden yorumları ve oylarıyla destek veren bazı okurlarım vardı. Bir süredir yoklar. Umarım iyiylerdir. Ya da acaba kitabın gidişatını mı sevmediler diye düşünmeden edemiyorum. Neyse.. uzatmayalım. Allah'a emanet olun. Selametle...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
26.23k Okunma |
2.87k Oy |
0 Takip |
74 Bölümlü Kitap |