"Ay Asaf, bak sen bizim şu Eymen'e? Leyla'ya mecnun olmuşta haberimiz yok. Bide görsen, hiç belli etmiyor yani bazen ikiz olduğumuz konusunda şüphelemiyor değilim. Çocuk kapalı kutu gibi mübarek. Birde akşam gelmiş.." ikizinin taklidini yaparak, "ben Leyla'yı bırakırım, dikkatli git sen diyor"
Asaf'ın dudağının bir kenarı kıvrılmış, sevdiğinin hararetli anlatışını şevkle dinliyordu.
"Ee güzelim, insan sevince öyle oluyor. Soluğu sevdiğinde almak istiyor. "
"Hımm öyle mi? Başka..?"
"Kesinlikle öyle. Mesela, onunla göz açıp kapamak, yanı başında onu bulmak, sonra... sevdiğim kadını çocuklarının annesi kılmak, onunla konuşmak, seçtiği en yakın arkadaşı olmak." Asaf anlattıkça, yüreği coşuyor yerine sığmaz oluyordu.
Aybala analiz yapar gibi Asaf'a bakıp " "siz erkekler, sevince aliyyül ala oluyorsunuz hea..."
"Kırılırım ama... beni diğer erkeklere benzetme yavrum... " Ali Asaf aklına gelenle ciddikeşmiş, özür dilemek ister gibi konuşmuştu.
"Başlarda seni çok üzdüm ama hepsini bir sebebe bağladım. O zaman için en doğrusunun bu olduğunu düşündüm. Zamanı geri almayı daha doğrusu seni üzmemeyi çok isterdim ama sana hep değer verdim, sevdim. Sana aşık olduğumu bilmeden öncede bu böyleydi. Üzgünüm güzelim..."
Aybala bu konuşmayla o zamanlara gitmişti. Ne kadar buruk hissetse de şu anın mutluluğu her şeye değerdi. Önemli Olan da buydu.
"Asaf... şimdiye bakalım olur mu? Ben unutmak istiyorum o günleri. Geçti gitti. Sen benimlesin ve biz bir yola çıkmaya hazırlanıyoruz. Seni seviyorum, beni seviyorsun..."
"Seni seviyorum.... şimdimde ve sonramda senin... bizim..." Aybalayı kendine çekip kolları arasına almıştı. Sevdiğiyle beraber olmanın huzuru hiçbir şeyde yoktu. Bunun muadili de dengide yoktu. O ladar güçlü bir duygu ki aşk, kendine uğrayanı kendinden geçeçek kadar fedakar ve cesur yapıyordu.
~
Sevgilim, şaka yaptığını şöyle. Bu kız daha kaç yaşında sanki. Biraz daha beklesinler kaçmıyoruz ya. "
"Hayatım, gayet ciddiyim. Kızımız evlenmek istemeseydi bize söylemezdi bu fikri. Belli ki o da istiyor. Ayrıca dediğin gibi küçük olduğunu evliliği kaldıramayacağını, evlilik fikrinin korkutucu geleceğini düşünmüyor. Bu konuda da kendisiyle konuştum, etraflıca düşünmesi gerektiğini."
"İyi demişsin biraz daha düşünsün sonra bakarız."
"Hayatım! Düşünmüş. Ve istediğini söyledi."
"Yanlış anlamışsındır sen?"
"Salak mıyım ben?!"
"Tövbeee! Öyle mi dedim ben. Sadece kız-.."
"Sadece kızımızın evlenmesini istemiyorsun. Bu fikre alışsan iyi olur bugün yarın istemeye gelirler haberin olsun."
"Hayır efendim gelemezler, küçük daha benim kızım."
"Öyle mi?"
"Evet."
"Sen kaç yaşında evlendin Alparslan?"
"Otuz iki yaşında evlendim"
"Hayır efendim! benim yaşım kaçtı?"
"Senin yaşın ne alaka?"
"Hiç lafı dolandırma. Ben yirmi yaşında değil miydim? Sana yaşımın küçük olduğunu söyleyen oldu mu? Sen niye o zaman o yasta ki kızla evlendin? Küçük değilmiydim ben?"
"Haydaa... o zamanla bu zaman bir mi? Aradan yıllar geçmiş yıllar. Muadil bir kıyas değil bu."
"İyi git başka odada kal bu gece! Seni görmek istemiyorum bay huysuz!"
"Ulan... Ben bu Ali Asaf'ın evlilik teklifine de kızımın aklın-..."
"Hiç kimsede suç bulma. Kızın istemeseydi olmazdı zaten. Boşuna yorma kendini. Dediğim gibi seni mümkünse üç beş gün görmek istemiyorum. Tansiyonumu yükselttin zaten. "
"Asıl sen benim tansiyonumu bu konuyla yükselttin. Ayrıca değil üç beş gün tek gece bile senden ayrı yatmam. Konuya bak anasını satayım, Karımla dahi arama giriyor. Burnunun dibine girmezsem görürsün sen."
"Çok beklersin. Fazla kaptırma kendini hayal kırıklığına uğrarsın sonra."
"Sevgilim... Sen kocana kiyabilir misin?"
"Hiç boşuna suyuma gitmeye çalışma. Bu gece nöbete gideyimde gör."
"Hele bir git. Kucakladığım gibi getiririm. sonra sen, yok rezil oldum yok beni utandırdın diye söylenip durma."
Yapardı Alparslan. Karısından kimse ayıramazdı onu.
"Alparslan..! O zaman konuşmamızı ciddiye alarak cevap ver. Bir kaç gün sonra yirmi dört yaşında olacaklar küçük değiller artık. Küçük kız babası psikolojisinden çıksan iyi edersin."
"Bir şartla..?" Elişeva ciddi bir şey söyleyeceği edasıyla ne olduğunu sordu. "Nedir?"
"Diyorum ki... belki bir kızımız daha olursa düşünebilirim."
"E yuh artık Alparslan! Bu yaştan sonra. Sen benimle dalga geçmeye utanmıyor musun?"
"Gayet ciddiyim..." birde öyle keskin keskin bakmıyor muydu? Bu yaşta dahi olsa utandıracak tı Elişeva'yı.
"Sen 57 ben 44 yaşındayım Alparslan. El alemi güldüreceksin bize.... Ay burda sana ciddi ciddi açıklama yaptığıma inanamıyorum. "
"Valla Sevgilim yaşımız öyle olabilir ama görünüş olarak ben taş çatlasa 45, sen de 35 gösteriyorsun. Sorun yok yani.." Bu konuşmanın seyri Alparslan'ın hoşuna gitse de, Elişeva bayılacak gibi hissediyordu. Delirmesine ramak kalmıştı. Böyle bir konunun böyle bir sona bağlanması şaka olabilir diye düşünse de, Alparslan gayet ciddiydi.
"Offf... Allah'ım, sen şu huysuz adama anlayış ver. "
"Çok ayıp güzelim. Oflamak, isyan etmek senin gibi birine yakışıyor mu hiç?"
"Ben Allah'a değil senin bu çileden çıkaran tavırlarına tepki gösteriyorum. Neyse, ben gidiyorum sende kafanı dinle bir süre" kocasının konuşmasına fırsat vermeden odadan çıkmıştı. Arkadan seslenen, daha doğrusu huysuzca seslenen kocasıyla gözlerini devirip bahçeye çıkmıştı.
Alparslan ise kabağın başına patlamasıyla, Ali Asaf'a bileniyordu.
~
Alparslan mutfakta annesiyle yemek yapan kızını çağırarak konuşmak istedi. Elişeva başta kendisiyle konuşunca erken olduğunu biraz daha beklemesini ve bu konuşma doğrultusunda olayların seyrinden çıkışıyla, selim bir kafayla düsünmüş ve kızıyla usulünce konuşma kararı almıştı. Karısının söyledikleri konusunda haklı olduğunu bilse de kızına olan düşkünlüğü düşünmeden hareket etmesine sebep olmuştu. Mutfağa girip kızına seslenince , karısının da ona dönen bakışlarıyla, çapkın bir göz kırpışla gönlünü almaya çalışsa da, yıllar sonra dahi nazlı bir triple karşılamıştı. Bıyık altından bu tavrına gülse de yanına gelen kızıyla, karısıyla sonra ilgilenmeyi aklının bir köşesine koydu.
"Buyur babacığım..."
"Gel birtanem seninle konuşalım biraz..." Beraber salona geçip yan yana oturmuşlardı. Aybala, annesinin konuyu babasına açtığını bildiği için stresli ve heyecanlıydı. Nefesini tutmuş diyeceklerini bekliyordu.
"Güzel kızım, annen bana birşeylerden bahsetti. Ali Asaf seni istemeye gelmek istiyormuş. Sen büyüdün ve yuvadan uçacaksın öyle mi? İnan ki gözümde hala küçük bir kız çocuğusun. Ama... önemli olan senin isteyip istememen. Ne kadar erken olduğunu düşünsem de, ki bu düşünce pek değişmeyecek, bir gün yuvadan uçup gideceksin. " Aybala gülümseyerek,
"Küçük değilim artık, çocuk değilim biliyorsun?"
"Gayette çocuksun küçük hanım." Kıkırdayarak cevap vermişti.
"Peki baba..."
"Şöyle konuşup yumuştma babanı"
"Peki baba..." kıkırdamamak için kendini tutmuştu.
"Kızııımm...
"Ama baba ne desem birşey diyorsun"
"Neden söylediğimi gayet iyi biliyorsun kızım"
"Tamam ciddiyim dinliyorum seni."
"Sen de istiyorsan ricam var bir kaç seneye istemeye gelsinler" sevinçle babasının boynuna sarılmışken düşen jetonuyla kollarını gevşetip emin olmak ister gibi şaşkınlıkla sormuştu.
"Baba ben mi yanlış anladım? Sen seneye mi dedin?"
"Doğru anlamışsın kızım, gözbebeğimi hemen mi verecektim?" Esasen niyeti kızıyla biraz uğraşmaktı.
"Baba şaka yaptığını şöyle lütfen ?"
"Kusura bakma kızım, ne de olsa acelemiz yok"
"Ama baba..."
"Ne aması kızım...?" Aybala'nın canı sıkılmıştı. Asaf'a ne diyeceğini düşünürken morali bozuldu. Bu durumu farkeden Alparslan daha fazla uzatmadı. Kızının üzülmesi isteyeceği son şey bile olamazdı.
"Bir kaç haftaya gelsinler. Daha da erkene çekmem." Yüzünde güller açan Aybala, babasının yanağından öpüp utançla teşekkür etmişti.
"Birtanesin sen, teşekkür ederim babacığım..."
~
"Güzelim biz bu hafta sonu gelirdik, iki hafta beklemeye ne gerek var"
"Ben anca bu kadar indirdim Ali Asaf Tuna. Babam bir kaç sene diyordu yoksa. Çok istiyorsan sen konuş"
"Aman yavrum, söz konusu sen olunca pek yildızlarımız barışmıyor. Biz bir iki haftaya çalarız kapınızı."
"Ha şöyle yola gel aslan parçası. Yoksa biz de heveslisiyiz."
"Hevesli ol tabi yavrum, düğün gününü iple çekiyorum."
"Asaaaff !! "
"Ne var sen istemiyor musun düğün günümüzü görmek." Gülmemek için kendini tutsa da Aybala'nın gözünden kacmamıştı.
"Ben senin niyetini bilmiyor muyum ? Arsız niyetinin de gayet farkındayım. "
"Neymiş benim arsız niyetim?"
"Sen gayet iyi biliyorsun."
"Sen aklımdakileri bir bilsen... Aklın şaşar"
"Ya pislik yapmasana !" Asaf'ın koluna vurup, çemkirse de genç adam oralı olmuyordu.
"Hasbunallah. Seninle kurduğum hayalin nesi pis olabilir yavrum? Seninle uyanmak istememnin ne kötülüğü olabilir."
"Niye öyle bel altı imalarda bulunuyorsun o zaman?"
"Utangaç hallerine mest oluyorum da o yüzden "
"Ya Asaaafff..." Hem kızıp hem gülüyordu Aybala.
~
İKİ GÜN SONRA
Yusuf Eymen akşam işten çıktıktan sonra soluğu ikizinin kafesinde almıştı. İtiraf etmese de, özlediğinin farkındaydı. Sürekli görme isteğine ket vurmaya çalissada bir kalbin çalıştığını hissetmek de böyleymiş diyerek, içerisine dahil olduğu kervana yetişmeye çalışıyordu. İçeriye girince ortalıkta olmayan kızla önce kısa çaplı bir kaşlarını çatıp daha sonra normal haline dönmüştü. Geldiğini gören Aybala, ikizine muzip bir ifadeyle yaklaşıp, "Hay Allah... Bende çağırmadım ki... senin burada görmeyi neye borçluyuz Eymenciğim?
"Bildiğin soruları sormaktan ne zaman vazgeçeceksin Aybalacığım.."
"Iııı... tahminen sen kabul edinceye kadar"
"O zaman nefesini daha çook yoracaksın ikiz.."
"Sorun değil tatlı çocuk, Leyla mutfakta" ikizine göz kırpıp mutfağa gitmişti. Leyla yaptığı işe o kadar kaptırmıştı ki gelenin başkası olduğunu düşünmeden, arkasını dönmeden konuşmuştu.
"Patron, cup cake'lerin kremasını dolaba koydum. Pasta keklerini de fırından çıkardım." Arkadan kendisine yaklaşan Yusuf Eymen onu bu haline tebessümle bakıyordu.
Bir müddet ses gelmeyince Leyla kapı sesi duyup duymadığina emin olmak için arkasına dönecekken gözlerini kapatan ellerle irkilip elinde ki eldiveni çıkararak gözüne kapanan ellere dokunmuştu. Aybala'nın elleri bu kadar büyük ve kemikli değildi. Bir an içini kaplayan korkuyla kim olabilir diye dönecekken, Yusuf Eymen olabileceği fikri heyecanlanmasına sebep oldu. Birde... yakından aldığı bu koku çok tanıdıktı. Heyecanı sesine yansıyarak konuştu.
"Yusuf ..! Sen misin?" Kızın kulağına eğilip, "nerden anladın bilmiyorum ama tam isabet" sorduğu soruyla utansa da, şu an sırası değildi.
Gözlerinde ki elleri indirip, Yusuf Eymen'e dönmüştü. Heyecanla, "hoş geldin Yusuf.."
Kızın bu haline tebessüm edip, "hosbuldum, güzel Leyla. Nasılsın? Seni görmek istedim. Mesaj atmak pek bana göre olmadığı için."
"İyi yapmışsın, iyiyim ben, sen nasılsın?"
"Şimdi daha iyiyim Leyla. Ağrıların azaldı mı? Herhangi bir sorun yok değil mi? Kontrole gittin mi? Beraber de gidebiliriz istersen?"
"Merak etme gayet iyiyim. Kontrolüm dündü. Herşey yolunda. Sadece ara ara baş ağrım oluyor ama geçiciymiş."
"Dikkat et kendine. Bundan sonra ne olursa olsun ben yanındayım. Tek başına yüklenmek yok anlaştık mı?"
Leyla içten bir gülümsemeyle başını sallayarak onaylamıştı onu. "Anlaştık patron."
"Ben senin patronun değilim güzel Leyla..."
"Neyimsin Peki?" Tam da Yusuf Eymen'lik bir soruydu!
"Neyin olmami istersin Leyla?" Nasıl kendi Lehine çevirebilirdi anlamıyordu. Ama her halini ayrı bir seviyordu.
"Sen gönül verdiğim adamsın. Nerede olmak istersen oradasın."
"Olmak istediğim yerdeyim Leyla. Hayatıma ortak etmek istediğimsin. Şimdilik, klasik sevgili rolüyle başlayabiliriz bence ne dersin?"
Leyla sevinçle Yusuf Eymen'e sarılmıştı. Yusuf Eymen muzip bir ifadeyle, "bu evet demek mi oluyor Leyla?"
Leyla kıkırdayıp, "hı hıı... " Demişti
Bölümü nasıl buldunuz? Hepsi çok güzel değil mi?
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
26.23k Okunma |
2.87k Oy |
0 Takip |
74 Bölümlü Kitap |