Elişeva bugün evdeydi. Çocuklara ne yapmak istediklerini sorunca parka gitmek istemişlerdi. Alparslan'la beraber çocukları alıp parka gelmişlerdi. Aybala'nın ısrarı üzerine Ali Asaf'ta gelmişti. Kızının Asaf'a olan ilgisini kabullenmek istemeyen Alparslan, gözlerini dikmiş her bir hareketini süzgeçten geçiriyordu. Aslında çok seviyordu Ali Asaf'ı ama kızıyla ilgilenmesi kıskanç bir adama dönüşmesine sebep oluyordu. Ali Asaf, Elişeva doğum yaptıktan sonra tabi büyüyüp aklen olgunlaşmasıyla olan bitene daha iyi anlam vermeye başlamıştı. Artık onun Eliş ablası olmuştu. Çok akıllı bir çocuktu. 10. Yaşına girecekti yakın zamanda. Aybala ile oyunlar oynayıp küçük kızın gönlünü daha çok fethediyordu. Yusuf Eymen de, Asaf'ı seviyor bir abi gibi kendisini koruyup kollayan Ali Asaf'a kardeşini emanet etmekten cekinmiyordu. "Sen benden daha büyüksün ben yokken ikizime iyi bak" diye tembihler edecek kadar da güveniyordu. Ali Asaf'ın hiç kardeşi olmamıştı. Bu sebeple ikizlere ayrı bir ihtimam gösteriyordu.
"Hayatım, şu yakıcı bakışlarını çeksen mi Asafcığımın üstünden.."
"Nerden "Asafcığın oluyormuş bu hergele. Ayrıca ben çocuklarıma bakıyorum. Belki bana ihtiyaçları olur diye." Elişeva kaşlarını kaldırıp başını aşağı yukarı sallayarak tabi tabi diyordu. "Merak etme sen onları Ali Asaf yanlarında" sessizce "Sorun sa o zaten" demesini duysa da, üzerinde durmamıştı Elişeva. Bu adam yaş aldıkça daha mı korumacı oluyordu diye düşünmekten geri duramadı.
"Ayrıca bizim kızın ille de Asaf ısrarını bir türlü anlamıyorum. Çocukta şeytan tüyü var resmen..." burun kıvırarak konuşması huysuz dedeleri andırıyordu.
"Hayatım, Ali Asaf hem kapı komşumuz, çocuklarında tanıdığı tek tük kişiden biri hemde yıllarca evimize girip çıkan bir çocuk. Gayet iyi tanıyor ailesini de biliyoruz ya..."
"Ne olmuş yani, ben çocuklarıma yeterim... o bücüre gerek yok..." Kocasına yanaşıp, "sen yaşlandıkça huysuz mu oluyorsun acaba..?"
"Hıhh ben mi?" Diyerek kendisini görlstermişti. "Gayet fit ve yakışıklıyım sevgilim, alt tarafı otuz altı yaşındayım. Ayrıca yaşımı göstermediğime dair duyumlar alıyorum. Onlar pek yanılmazlar.." Bunu söyleyen de bizzat karısıydı. Gerçekten Alparslan hiç yaş almamış ve otuzlarının daha başındaymış gibi duruyordu. Bir ara acaba kimlikte mi büyük yazmışlar diye düşunsede kayınvalidesinden bizzat teyit almıştı.
"Görünüş olarak öyle olmasan da huyun suyun mu değişiyor acaba..?" Karısının yüzüne düşen saçları severken, nıç sesi çıkarıp, "Gayet yerli yerinde çok iyi biliyorsun? Sadece, kızımın bütün ilgisi bende olsun istiyorum..."
"Öyle zaten, koca adam... Sana olan düşkünlüğünün farkında değil olamazsın."
"Olsun. Başka kimsede olmasın. Ben kızıma yeterim..."
"Yaa şu hallerin çok tatlı bir görsen kendini...?" Bu söze kendini beğenmiş bir edayla gülen Alparslan, "övünmek gibi olmasın gelinciğim... Bu hallerim size özel. Bunun da altını çizeyim."
"Öyle mi kocam.."
"Hı hı..." dedikten sonra karısının alnından kokulu bir öpücük aldıktan sonra arkasına, banka yaslanmıştı. Çocukları seyredip onlar hakkında konuşup sohbet ederlerken arkadan Alparslan'ın boynuna dolanan kolla dikkatini oraya verdi Elişeva. Evden çıkmadan önce Selin aramıştı abisini, parka gideceklerini o zaman söylemişti Alparslan. Demek ki ondan sebep buraya gelmişti. Elişeva onların bu haline içten bir tebessümle karşılık vermişti. Hiç şüphesiz Alparslan bütün kardeşlerine abi olmanın yanı sıra babalık vasfını da taşıyordu.
"Abimm..." diyip yanağından öptükten sonra Alparslan'nın yanında ki boşluğa oturmuştu. "Selam Elişeva, nasılsın..?" Selin abisinin üzerinden yengesine sarılmış daha sonra yerine konuşlanmıştı tekrar. "İyiyim çok şükür sen nasılsın..?"
"İyi bende ne olsun, bildiğiniz gibi..." Selin yaşadığı talihsiz nişan hatırasından sonra daha bir durgunlaşmıştı. Herkesin bir dönüm noktası vardı. Hayattan yediği unutulmaz bir sille... yaşam enerjisi söner miydi insanın, sönermiş... herşeye daha sakin ve ılımlı yaklaşıyordu. Yaşadığı bu olay karşısında Elişeva'yı daha iyi anlamıştı. Ceren'le hem kuzen olmaları hem de yıllardır arkadaşlık yapmaları sebebiyle abisi ve onun olmasını çok istiyordu ama asla herhangi bir müdahale de bulunmamıştı. Sadece sözleriyle incitmişti Elişeva'yı. Belki de onun kırılan kalbinin diyetiydi, onun yaşadıkları. ama, Elişeva onun hep hayrını istemişti. Yaşadığı bu olay onu da çok üzmüştü. Selin yengesinden özür dilemiş aralarında ki bağın temelini daha sağlam atmak istemişti. Bu durum Elişeva'yı da ziyadesiyle mutlu etmiş seve seve kabul etmişti. Zira kocasının kardeşiyle gönül kırıklığı yaşamak istemezdi. Üzerinden uzun zaman geçmiş birbirleriyle iyi anlaşır olmuşlardı. Böylesi çok iyiydi...
"En son tatile gideceğini söylemiştin nasılsın oldu o iş..."
"A evet, var hala öyle bir düşüncem. Hatta bugün biletlere bakmayı düşünüyordum..."
"Umarım çok iyi geçer, mental olarak çok rahatladığın bir süreç olur.." Yengesinin elini tutup sıkmış, böylece teşekkürünü sessizce etmişti.
"Benim niye haberim yok bu durumdan kardeşim..?"
"Abi geçen sizdeyken ayak üstü konuştuk Eliş yengemle, pek planlı birşey değildi şimdi netleşti gibi..."
"Hanımlar bir olmuş ne güzel, bizi saf dışı bırakıyorsunuz.."
"Aşk olsun abi... olur mu öyle şey. "
Elişeva, "hayatım, ne var bunda söylemiş oldu şimdi işte... "
"Bozacının şahidi şıracı, lafta söylenmiyor..." gülüşüp sohbet muhabbet etmişlerdi. Arada çocuklarla oyun oynayıp yorgun argın eve gitmişlerdi.
~
Elişeva hastaneden yorgun, gönlü buruk, biraz da hüzün dolu dönmüştü. Yüreğini sıkan bir duruma şahit olmak, anneliğinin gereği kendisini çok etkilemişti. Alparslan işteydi. Çocukların yanında ise Selin halaları vardı. Eve girer girmez, çocuklar geldiğini farkettiği gibi annelerinin kucağına koşmuştu. Selin bu tabloya tebessümle bakıyordu.
"Annemm, nasılsıniz? Nasıl geçti gününüz? Halanızı yormadınız değil mi?"
Aybala heyecanla, tatlı tatlı konuşarak, "annecim halamızla çok güzel oyunlar oynadık. Bize çikolata almıştı. Hemde en sevdiğimizden..." gümbür gümbür anlatıyordu. O kadar iştahlı ve can alıcı anlatıyordu ki, sanki o anı yaşıyor gibi...
"Evet anne halam bize çok iyi baktı. Hatta bizi gezmeye bile götürdü, dimi hala?" Selin başını sallayarak, "evet halacım..." demişti.
"Çok sevindim annem, halanıza teşekkür ettiniz mi?" Kaşlarını kaldırıp, çocukları teyit ediyordu Elişeva. Zira bu tarz şeylere çok önem verirdi. Teşekkür etmeyi bilmeleri onların kişilik ve şahsiyet oluşumunda, nezaket değerlerine verdikleri önemle ölçülürdü. "Evet anne, bize örettiğin gibi" göz kırparak söylemesi çok tatlıydı. Aybala da ikizini onaylayınca, Elişeva çöktüğü yerden kalkıp görümcesiyle sarılmış, çocuklara baktığı için kalpten teşekkürlerini sunmuştu.
"Çok teşekkür ederim Selin.. nasıl yükümü hafiflettin bir bilsen..?"
"Ne demek ya, olur mu öyle şey. Canlarım onlar benim. Seve seve bakıyorum. Ne zaman istersen..?" Elişeva omzunu sıkıp minnetini ifade ederek, "yemek yediniz mi? Yapayım hemen yemediyseniz?"
"Yedik yedik merak etme. Annelerinin ki kadar güzel olmasa da karınlarını doyurdum..."
"Senin nasıl yaptığını bilmesem, inanacağım gerçekten..."
Elişeva üzerini değiştirmek için odasına çıkıp biraz sonra aşağı inmişti. Hep beraber güzel vakit geçirip kendilerine çay demlemişlerdi.
"Ayy işin yoktu değil mi Selin? Tutmuyorum seni?"
"Yok be Elişeva, biliyorsun bir süredir tek tabanca takılıyorum.. müsaitim yani..." Bu söylediğine üzülmeden edemedim. Selin nişan attığından beri çok yıpranmıştı. Aldatılmak çok yıkıcı bir histi. Onarılması zor, güven zedeleyici... Her ne kadar ona varlığımızla destek olmaya çalışsak da bir yere kadar oluyordu.
"Selin..? İyisin değil mi?" Öylece bana bakıp ağır ağır yutkunmuştu. Gözlerini kısa bir etrafta gezdirip, "İyiyim ya..." Histerik bir gülüşle, "iki yıl oldu, hatta daha fazla, neden iyi olmayayım ki..?" Sadece kendini ikna etmek istiyor gibiydi. Bizi de bu şekilde geçiştiriyordu ama girdüklerimiz aksini söylüyordu.
"Emin misin..?" Aslında konuşmak istiyor ama konuşmaktan da korkuyor gibiydi. Parlayan gözlerini görünce içim acımıştı. Gözleri dolmuştu. Kendini toparlamaya çalışsa da gözümden kaçmamıştı bu hali. "Lütfen içinde tutma, kendini bu kadar yorma. Anlat ve rahatla... Bana istemiyorsan Selma ablaya anlat ya da bir arkadaşına. İçinde tutmak sana iyi gelmiyor..." Başını olumsuzca sallayarak, "seninle alakası yok, ben sadece.... sadece anlatınca her şey daha kötü olacakmış gibi ya da ne bileyim, dillendirmek istemiyorum sanırım, karmakarışığım....
"Şey... hala seviyor musun?" Gözlerinden akan yaşlara sorduğuma pişman olsam da , içini dökmesi rahatlamasına sebep olacağı için rahatlamıştım. Başını sallayarak beni onaylayınca, benimde gözlerim dolmuştu. Hemen kendimi toparladım. Daha güçlü durup, ona destek olmalıydım...
"Bir gün olsun aklımdan çıkmadığı, kalbimi meşgul etmediği bir an olmadı..." Ne denirdi ki, kalbe kim söz geçirebilmiş...
"Nişanı attığımızdan beri ısrarla arayıp sürekli mesajlar atıp, beni aldatmadığına dair kendini aklamaya çalışıyor ama bunu söyleyen en yakın arkadaşım. Aynı zamanda da beni aldattığı kişi. En yakın arkadaşımın böyle birşey yapmasına mı üzüleyim, sevdiğim adamın ihanetine mi? Aklım o kadar karışık ki, neye inanacağımı bilmiyorum. Belki bu kadar ısrarla kendini bana anlatmaya çalışmasaydı daha kolay atlatır unuturdum ama peşimi bırakmıyor. Ya doğru söylüyorsa diye içim içimi yiyor. Beni aldattığı arkadaşım on yıllık arkadaşım. Neden yalan söylesin ki. Onu da hayatımdan çıkardım ama Cihangir'i çıkaramıyorum. Kendisini sürekli bana hatırlatıyor. O resimlerin sahte olduğunu söylüyor. Ama çok gerçekçi. Biliyor musun..? Bana o kadar çaresiz ve gerçekçi bakıyor ki her an inanacak gibi oluyorum. En son ki attığı mesajda bana sitem etmiş, ona güvenmediğim için. Uzun zamandır uğraşıyor, beni sevdiği için yaptığı pisliği mi örtmeye çalışıyor ya da gerçekten sevdiği için mi çabalıyor bilmiyorum... "
"Resimler hala sende duruyor mu? Bir fotoğrafçıya ne bileyim bu işlerden anlayan birine götürsek belki bize yardımcı olur, anlarlar..." gözlerinden akan yaşlar hızlanmış, ağlayışı daha da şiddetlenmişti. Çatallı sesiyle, "hayır, hayır! Allah kahretmesin ki sinirden yırtıp atmıştım. O kadar çıkmazdayım ki, düşünmekten kafayı yiyeceğim... seni bir zamanlar çok üzmüştüm. Belki de onun cezasını çekiyorumdur. Yakama yapışan bu illetten kurtulamıyorum."
"Hayır, saçmalama. Ben affettim seni, ayrıca sana kızgın değilim. Gerçekten... sadece bazen imtihan oluruz, herkesin farklı yaşantısı ve sevdikleri var. Baksana bizde yaşamadık mı? Seninkiyle asla kıyas etmiyorum ama hayat böyle işte..."
"Gerçekten affettin değil mi? Hiç kızgın ya da kırgın değilsin?"
"Yemin ederim. Yemin ederim ki değilim, ikna oldun mu?" Gözyaşları içinde zorla gülümsemiş, eliyle gözlerini kurulamıştı.
"Sevindim..." Biraz durduktan sonra, "onu hala çok seviyorum, ne yapacağım...? Ya ona haksızlık ettiysem. Hayatımdan bir anda çıkardım. Ailem ona çok kızgın. Kendimi söylemiyorum bile. Evde adı anılmıyor. Gerçi anılmasını da istemiyorum ya... Onu her hatırladığımda yüreğime batan kırıklar canımı daha da yakıyor. Artık bana mesaj atıp aramayacakmış..." dudakları titreyip gözlerinde ki incileri tekrar akıtmıştı. Hiçbir şey yapamıyor olmak canımı çok sıkıyordu. Ama anlattıklarına göre bu işte bir bit yeniği vardı. Yıllardır neden uğraşsın ki eğer aldatıp sevmiyorsa, ya da neden sitem içerikli mesajlar atsın. "Buralarda gideceğini söyledi. B-bu gerçekle yüzleşmek çok zormuş... aynı şehirde olduğumuzu bilmek bile bana yetiyormuş, ya giderse...." Biraz durduktan sonra, "Neyse ya, giderse gitsin. Hem rahat bırakır artık beni, değil mi?" Kendisini ikna etmeye çalışıyordu sadece, bu hali bugün ki moral bozukluğumun üzerine tat tuz olmuştu.
"Ben bir elimi yüzümü yıkayıp geliyorum..." o lavaboya gidince derin bor nefes almıştım. Herşeyin yoluna girmesini umarak...
Elişeva yanına gelen kızıyla dikkatini ona vermiş, zoraki gülümsemişti.
"Annemmm..."
"Anne halam ağlıyo muydu..?"
"Nerden çıkardın kızım, sadece biraz üzülmüş..."
"Arkadaşı onunla oynamamış mı?"
"Onun gibi birşey canım..."
"Hııı, anladım... Onu öpersem mutlu olur mu?"
"Olur tabi... gelince öper kocaman sarılırsın olur mu kuzum?"
"Hı hı..." Başını sallayarak annesini onaylamıştı. Halasının geldiği zaman öpen Aybala, yüzlerde gülümsemeye sebep olmuştu. Nahif ve ince düşünceli halleri o kadar hanım hanımcık ve güzel duruyordu ki onda, büyümüşte küçülmüş gibiydi... Selin yaklaşık bir saat daha oturmuştu. Beraber çay içip sohbetler etmişlerdi. Daha sonra müsade isteyerek kalkmıştı. Bu konuyu Alparslan'la konuşmayı düşündü Elişeva. İçinde herşeyin çok başka olduğunu söyleyen sese kulak vermiş, doğruların gün yüzüne çıkması için duada bulunmuştu. Selin mutlu olmayı hakediyordu. Kalpten darbe yemek hiçbir yiğidin harcı değildi. Çok zor, çileli bir yoldu.
Selamun aleykümmmm keyifli okumalar. Bu bölümde Selin'in hayatına da değindim. Yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmeyin lütfen...
Bu arada Dream yazarı olmuştum, olacaktım... ama bu platformdan kitabımın kalması gerektiğini öğrendim. Bu sebeple sizleri yarı yolda bırakmamak için. Şu anlık iptal oldu. Önceliğim sizsiniz, sevgiler....
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
26.23k Okunma |
2.87k Oy |
0 Takip |
74 Bölümlü Kitap |