7. Bölüm

MUKADDERAT

Rabia
yaziyor

Sabah gözlerimi üzerimde ki ağırlıkla açmıştım. Ne olduğuna baktığımda Alparslan'ın kolu olduğunu görmüştüm. Kaç kiloydu bu adam. Daha doğrusu kolu kaç kiloydu. Onu uyandırmamaya çalışarak yavaşça kolunu üzerimden alıp yatağa bıraktım. Kıpırdanmıştı ama uyanmamıştı. Uyanacak diye ödüm koptu. Neyse ki uyanmamıştı. Lavaboya gidip geldikten sonra üzerimi değiştirip aşağıya inmiştim. Kahvaltı için hazırlıklara başlamış çay için su koymuştum ocağa. Dün yatmadan önce Alparslan'ın telefonu çalmıştı ve o Ceren denen kadın aramıştı. Artık yaşlı mı genç mi bilmiyordum ama içim huzursuzdu. Gerçi yaşlı olsa sadece ismiyle kaydetmezdi. Başımı sallayıp sanki düşüncelerim yok olacakmış gibi kendimi işime vermeye çalıştım. Yarım saate kadar herşey hazırdı. Normalde Alparslan şimdiye inerdi ama gelmemişti hala. En iyisi ben gidip uyandırayım da soğumasın menemen falan. Merdivenleri çıkmış odaya doğru yanaşırken Alparslan'ın sesini duydum biriyle konuşuyordu. Yaklaştıkça sesi daha da artıyordu. "Uzatma artık ceren! Evlendim diyorum sana. Uzak durmaya karar verdim o ortamlardan. Karımı üzmek istemiyorum." Bir süre karşı tarafı dinlemişti. Daha sonra tekrar. " Sen beni anlamıyorsun galiba? Bir kaç kere takıldık diye sana aşık olduğumu mu düşünüyorsun? Sana herhangi bir duygu beslemediğimi bildiğin halde ayrılmadın yanımdan. Uzak durdukça Sen dibimde bittin. Tekrar ediyorum bir daha arama! " sesi sert ve ulaşılmaz geliyordu. Bir süredir kapının kenarında durmuş hipnoz olmuş gibi ona bakıyordum ama beni farketmemişti. O kadar mı gözü görmüyordu. Çok kızmıştı. Benim aklıma takılan bir kaç kere takıldık demesi olmuştu. Sevgilisi mi olmuştu bu tarz bir takılmamıydı? Gözlerim dolmuştu istemsiz. Ama ağlamayacaktım. Hani işyerinden biriydi? Düşüncelerime son verip kapı pervazından ayrılacaktım ki onun sesini işittim. Endişeli geliyordu. "Gelincik? Ne zaman geldin sen?" Yüz ifademi görünce anlamıştı onu duyduğumu. Sıkıntıyla iç geçirdikten sonra, " ne duydun bilmiyorum, daha doğrusu neresini duydun... ama beni bir dinle olur mu? Lütfen?" İçimde kırılan birşeyler vardı. Daha bir kaç gündür tanıdığım adama fazla mı kapılmıştım. Bilmiyorum... belki de buraya gelerek hata etmiştim ailemi bırakmamalıydım. Evlenmesem, okumasam da olurdu. Kendimi toparlayıp, "şey.. kahvaltı hazır. Onu haber vermek için gelmiştim. Ben çayları koyayım " diyerek ardımı dönmüş gidecekken. "Lütfen gelincik, dinle beni. Yanlış anladın beni."

"Öyle diyorsan öyledir. Açıklama yapmak zorunda değilsin."

"Neler diyorsun öyle gelincik ? Nasıl açıklama yapmam? Karımsın benim."

"Gelincik deme bana. Elişeva benim adım." Şaşırmıştı. Yeşillerini hüzün sarmıştı. Ama ben daha çok üzülmüştüm. Benim ondan başka kimsem yoktu ki burada. Ona güvenerek gelmiştim. İçimde türlü senaryolar can buluyordu. Kafam allak bullak olmuştu. "Bak eğer hayatında biri varsa uzak dur benden. Bırak gideyim. Boşanalım. Belli ki buraya gelmem hataydı. Sana güvendim ve bir hayale kapılıp geldim ama yapamam ben. Olmaz." Benden böyle şeyleri duymayı beklemediği için hayal kırıklığına uğramış gibi bakıyordu. Oysa hayal kırıklığına uğrayan bendim. Yeşilleri kısılmış kaşları çatılmıştı. "Sen ne dediğini bilmiyorsun gelincik. Yargısız infaz yapıyorsun şu an. Seni aldatmışım gibi konuşuyorsun." İçim ürperdi bu sözüyle. " kolay mı öyle boşanalım demek? Çocuk oyuncağı mı bu ? Eğer beni geçmişimle yargılayacaksan buyur hüküm senin. Nasıl olsa dinlemiyorsun beni." O böyle söyleyince fevri davrandığımı farkettim. Hüzün ve utançla başım öne edilmişti ki, çenemden tutarak başımı kaldırdı. "Eğme başını. Daha demin ki gibi dik olsun" daha demin ki halime binaen söylüyordu bunu. Yanaklarım kızarmıştı sinir ve utançtan. Kaybetmekten korkar gibi bakıyordu bana. Nasıl bu hale gelmiştik. Ya da ben kendimi kandırıyorum bilmiyorum. Daha bir haftadır tanıdığı kızı neden kaybetmekten korksun ki. "Ceren bizim şirkette çalışıyor. Bana karşı hisleri var. Ayrıca kuzenim. Ama ben onun hissettiği gibi birşey hissetmiyorum. Daha önce onunla yakınlaştık ama... neyse... Senin kadar temiz değilim ben bunu kabul ediyorum ama geçmişi değiştiremem. Sana bunlardan bahsetmedim çünkü senden önce olan şeylerdi. Arada içerim ama bırakmaya çalışıyorum. Ailemde bu durumdan hoşnut değil. Evet haram ama bazı alışkanlıklar hemen terkedilmiyor. Ha şunu da söyleyeyim barlara gider arkadaşlarla eğleniriz bu da doğru değil ama sen hayatıma girdikten sonra düzeltmeye çalışıyorum ve bunu sessiz yapıyorum. Şimdi..." kararsız kalmış gibiydi ama devam etti, "boşanmak istiyorsan eyvallah.."

"Alpars-..." beni bölen şey kapı sesi olmuştu. Bir süre durduktan sonra Alparslan aşağıya inmiş bende ardından gitmiştim. Alparslan'ın yanında ama biraz arkasında kalmış, acaba gelen kim diye bakıyordum. Neşeli sesiyle, "selammm... Ben geldim." Selma ablaydı gelen. Yüz ifadelerimizi görünce "iyimisiniz?" Karlşlarını kaldırmış ihtiyatla bize bakarken, "yanlış zamanda gelmedim değil mi? Diye sormuştu. Alparslan, "hoşgeldin cadı. Gel... iyi ki geldin" demişti. Bende ifademi düzeltip gülümsemeye zorlayarak kendimi, "hoş geldin Selma abla." Demiştim. Hep beraber salona geçip oturmuştuk. Selma abla bana hitaben, " nasılsın Elişeva? Seni daha önce görmeye gelecektim ama malum yoldan sonra toparlanmam uzun sürdü."

"Olur mu öyle şey Selma abla, sen dikkat et kendine önemli olan o"

"Selma, siz oturun birtanem. Ben işe geçeceğim. Daha sonra tekrar görüşürüz"

"Abi daha bir saat var hatta daha fazla, kahvaltı yaparız düşüncesiyle geldim size. Oyunbozanlık yapıyorsun ama."

"Ne zamandır gitmiyorum, işler birikti. Daha sonra telafi ederiz olur mu?" Selma ablayla biraz daha konuştuktan sonra odaya çıkmıştı üzerini değiştirmek için. Benim yüzümden erkenden gidiyordu. Biliyordum. Boşanalım diyerek fevri davranmış hata etmiştim. İçim içimi yiyordu. Böyle gitmesi canımı yakıyordu. İçim kan ağlaya ağlaya bana bakıp da ne olduğunu anlamaya çalışan Selma ablaya zoraki gülümsemeye çalışıyordum. Yukarı çıkmaya da çekiniyordum. Alparslan hazırlanıp aşağıya inmişti. Üzerine giydiği takım ona çok yakışmıştı. Saçlarını da taramış daha düzenli olmasını sağlamıştı. Allah'ım... boşanalım derken çok büyük bir hata ettim. Önce onu dinlemeliydim. Şimdi böyle sırf benim yüzümden erkenden işe gitmesi kalbimin sıkılmasına sebep oluyordu. Selma ablanın alnını öpüp vedalaşmıştı. Bana düz bir ifadeyle " Akşama gecikebilirim Elişeva. Beni bekleme yat akşam yemeğine de katılamam tahminen." İkisine hitaben "Allah'a emanet olun" diyip evden ayrılmıştı. O kadar hızlı hareket etmişti ki arkasından gidememiştim bile. Zaten iyice birşey olduğunu anlayan Selma ablanın bana seslenmesiyle kendimi tutamamıştım. "Elişeva..." hüngür hüngür ağladığımı gören Selma abla elimi tutup, " ne oldu güzelim? İkinizin de suratı sirke satıyordu." Bir müddet konuşamamıştım. Zar zor kendimi toparlayıp olan biteni anlattım. Dudaklarını büzüp bana hüzünle bakan Selma abla. " daha iyi misin canım?" Burnumu çekip başımı salladım.

"Sana hak veriyorum canım. İlk defa böyle bir ilişki yaşıyorsun ama biraz fevri davranmışsın. Biliyormusun? Alparslan bu konular yüzünden teyzemin, seninle evlenmesi konusunu açınca baya karşı çıktı. O kız elimde solmasın diye... ama seninle görüştükten sonra belli ki gönlünde bir kıpırtı olmuş ki hiç sesini çıkarmadı. Çünkü senin cevabını bekliyordu. Bir hayata baş koydunuz siz... karşılaştığınız bir sorun da ilk başvuracağınız konum boşanmak olmasın, ayrıca geçmişi peşinizden sürüklemeyin..." tekrar gözlerim dolmuştu. Selma ablaya olan korkularımdam bahsettim. O kadının kaç kere aradığını. Sonra o takıldık lafından sonra ki hissettiklerimi. Ki zaten o masum bir takılma değilmiş ama onu geçmişiyle yargılamayacaktım. İçimde ki duyguları Selma ablaya anlatıp içimi döktükten sonra kendimi daha iyi hissediyordum. Keşke Alparslan burada olsaydı. Ona ihtiyacım vardı. Selma ablaya Alparslan'a dair merak ettiklerimi sormuştum. O da sağolsun hepsini cevapladı. Üç beş saat oturduktan sonra kalkmıştı Selma abla. O gittikten sonra Selma ablayla zar zor atıştırdığım sofrayı kaldırmış ortalığı toparlamıştım.

~

Selma Elişeva'nın yanından ayrıldıktan sonra abisini aramış uzun uzun konuşmuşlardı. Abisinin sesi kayık geliyor içtiğini anlamıştı. Ona ufak sitem ederek. Elişeva'nın kendisi için o illetten uzaklaştığını ama yine kendisi sebebiyle ağzına sürdüğü o pislikten uzak durmasını, hemen acı bir kahve içerek kendine gelmesini tembih etmiş. Kendi evinde onu beklediğini söylemişti. Şu an evine gidemezdi. Kızı da korkutur diye düşündü Selma. Bir saat sonra Alparslan Selma ya gitmişti. Abisi çok dağınık gözüküyordu. İkisi için de zor bir gün olmuştu. Alparslan ve Elişeva için. Selma ona duş almasını söyleyip acı bir kahve hazırlamıştı. Daha kendinde ve iyi hissediyordu Alparslan. "Abi iyisin dimi?"

"İyiyim kardeşim. Teşekkür ederim herşey için"

"Abi, Elişeva evde yanlız. İsters-..."

"Bir saate çıkacağım aklım onda zaten." Ne kadar kolayca söylediği o kelime için ona kızsada gönlü el vermiyordu. Onun üzülmesine. Dahası bu küçük kız içine işlemişti resmen Daha kaç gün olmuştu ki.

"Selma ben bir hava alayım güzelim oradan da eve geçeceğim. Sen iyisin değil mi? Tuğrul ne zaman geliyor?"

"Yarın akşama gelecek Abi. Bende gayet iyiyim aklın kalmasın."

"Kendine dikkat et kardesim. Herhangi bir durumda ara beni." Selma ile vedalaşıp oradan ayrılmış dışarıda biraz hava almak istemişti. Arkadaşları arayıp eğlenmeye çağırsalar da kendini dizginleyip gitmemişti. Hayatına çeki düzen vermek istiyor Elişeva'yı üzmek istemiyordu. Gerçi boşanmak istediğini söylemişti küçük karısı. nasıl isterse öyle yapacaktı. Onu zorla yanında tutmayacaktı. Böyle düşünüyordu Alparslan. Yaklaşık bir saat kadar oyalanıp eve gitmişti. Akşama doğru saat 18.00 a geliyordu. Kapıyı abahtarıyla açıp içeriye girince yemek kokusu dolmuştu burnuna. Koştur koştur salona giren karısını görünce sesi duyup geldiğini anlamıştı.

~

Selma abla gittikten sonra ortalığı toplamıştım. Bir süre oyalanıp kitap okumaya çalışmış ıvır zıvırla meşgul etmeye çalışmıştım kendimi. İkindi namazını kıldıktan sonra bol bol herseyin hayırla ve afiyetle sonuçlanması için çok dua etmiştim. Alparslan akşam yemeğine beklemememi söylese de gelir umuduyla yemeğe girişmiştim. Herşeyi hazırlayıp ocağın altını kapattıktan sonra gelen kapı sesiyle koştur koştur salona gitmiştim. Gelen Alparslan'dı. Geç geleceğini hatta onu beklemeden uyumamı dahi söylemişti ama... Onu gördüğüme çok sevinmiştim. Ne yapacağımı ne diyeceğimi konuya nasıl gireceğimi bilmiyordum ama ona yaklaşarak, "hoşgeldin Alparslan? Aç mısın? Yemek hazır sayılır. Sofrayı kurayım mı? Hı?"

"Hoş buldum. Pek iştahım yok. Se-..." o sözüme çok kızmıştı biliyordum. Bir adım atmam gerektiğinin bilinciyle, "lütfen... beraber yiyelim." Gözlerim tekrar dolmak için fırsat kollarken kendimi çok sıkıyordum ağlamamak için. "Tamam, ben elimi yıkayıp geliyorum" deyip merdivenlere yürümüştü. Dünyalar benim olmuş gibi hissettim. Hemen mutfağa gidip sofrayı hazırladım. Tabakları doldururken Alparslan sofraya oturmuştu. Doldurduğum tabağı ona uzatınca teşekkür etmişti. Kendi tabağımı da doldurunca bende yanına oturdum hemen. Beklemiyor olacaktı ki bana baktıktan sonra önüne döndü. Yemeğimizi yedikten sonra salona geçmiştik. Alparslan salonda ki orta büyük sehpanın üzerinde ki leptop'u açarak, hadi gel tercihlerini yapalım. Ona minnetle bakıp teşekkür etmiştim. Tabi o da teşekkürlük bir durum olmadığını söylemişti. İlk sıraya tabi ki İstanbul üniversitesini yazmıştım. Daha sonra Alparslan'nın tecrübe ve yardımlarıyla 10 tane tercihte bulunmuştuk. Dayanamayıp ona sarılmıştım. Beline kollarımı dolamıştım. O kadar mutluydum ki... onun eli havada kalmıştı ama bir kaç saniye sonra sırtıma ve belime dolanmıştı. Böylece daha iyi hissediyordum kendimi. Bir dakika sonra ayrılmıştık. Bana bakarak, "mutlu musun?" Diye sormuştu. Sorumuydu şimdi bu? Hemde nasıl.

"Çok. Çok mutluyum teşekkür ederim. Senin sayende. "

"Sen çalıştın. Sen başardın. Sonuçlar istediğin gibi olacaktır diye tahmin ediyorum. Puanın gayet iyi. Hatta çok iyi. Tebrik ederim Elişeva" Bana gelincik demiyordu. Hepsi benim yüzümden di. Keşke demeseydim. Kendimi anlamadığım bir eksiklik içinde buluyordum. Çekinerek, "bana gelincik demiyorsun?" Yeşillerinde oluşan duyguya anlam veremiyordum. "Sen öyle istemiştin. İstediğini yapıyorum. Hatta istersen boşan-..." duymak istemedim.

"Hayır hayır lütfen...? O an ki duygu karmaşasıyla ağzımdan çıktı. Dediğin gibi çocuk oyuncağı değil evlilik meselesi. Bir anda öyle söylememeliydim, üzgünüm. Daha doğru düzgün birbirimizi tanımıyoruz bile. Ön yargılı davrandık daha doğrusu ben davrandım."

"Doldurma hemen harelerini. Evet kızdım öyle söylediğin için ama... bilmiyorsun Elişeva. Bilmiyoruz. Beraber öğreneceğiz bazı şeyleri. "

"Bana bir daha gelincik demeyecekmisin?

"Deme mi ister misin?" Başımı sallamıştım. Gülümsemişti bana. " şey... bide neden bana öyle dediğini de merak ediyorum?"

"Çünkü... gelincikler, yeni başlangıçları ve umut dolu yarınları simgeler. Senin bana ve yeni hayatına gelişin, doğuşunun bir simgesi olarak bu çiçeği andırıyorsun bana... ayrıca bazı kültürlerde aşkı simgeler." Son söylediğiyle utanmıştım. Ona tekrardan sarıldım. O da hiç beklemeden kollarını bana doladı.

 

 

Yorumlarınızı gidişat hakkında ki görüşlerinizi merak ediyorum. Paylaşırsanız sevinirim...

 

 

Bölüm : 21.01.2025 21:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...