O kadar yorgun, bitkin hissediyordum ki, mide bulantısı da cabasıydı. Yolda tuzlu çubuk kraker almıştık iyi gelir diye ama nafile. Birden aklıma gelenle acaba dedim. Acaba? Hamile olabilir miydim. İçimde vuku bulan heyecana engel olamadım. Ya hamileysem... Bu fikrin beni bu denli heyecanlandıracağı hiç aklıma gelmezdi. Ama çok farklı birşeymiş. Gerçi hamile olup olmadığım da belli değil ama insan azıcık da olsa sahip olduğu umuda sıkıca sarılmak istiyor. Bende öyle yapıyordum sanırım. Eve geldikten sonra yıkanacak eşyaları, kıyafetleri ayırıp valizi boşaltmıştım. Ama o kadar halsiz hissediyordum ki iş yapacak gücü kendimde bulamıyordum. Bu halimi farkeden Alparslan, "güzelim önemli değil şimdi bunlar, boşver sonra da hallolur. Uçaktan beri rengin gitti midenin de bulandığını söyledin kreker de fayda etmedi. Doktora mı gitsek? Bu halin hiç hoşuma gitmiyor"
Daha fazla iş güçle uğraşamayacaktım. Dediği gibi kalanları sonra hallederdim artık. "Biraz dinleneyim geçmezse gideriz, olur mu ?"
"Peki güzelim. Biraz uyu sen kaç gündür gezmediğimiz yer kalmadı. Baya yorulduk. Tabi birde hava değişiminin etkisi var. Belli ki çok etkilendin"
"Muhtemelen öyledir. Beraber uyuyalım mı? Sende gel" elimi ona uzatıp tutmasını bekledim. Ben elimi tutmasını beklerken beni kuçakladığı gibi odamıza çıkardı. Hiç itiraz edecek halim yoktu. Başımı göğsüne yaslayarak, Onun güven veren kolları arasında olmanın tadını çıkardım. Odaya girdiğimizde beni dikkatle yatağa yatırıp dudak kıvrımıma öpücük kondurduktan sonra yanıma geçerek benimle beraber uyudu. Şiddetli mide bulantısı uykumu bolmüştü. Alparslan'ı uyandırmamaya dikkat ederek hızlıca lavaboya koştum. Klozetin kapağını açtığım gibi midemdekileri boşalttım. Canım çıkmış gibiydi. Ağzımda ki ekşimsi tat ve midemin ağrısıyla ve tabi kaçan rengimle bitkin ve korkutucu duruyordum. Alparslan'ın sesini duymamla yüzüme gözüme şu tutup ağzımı çalkaladıktan sonra kapının kilidini açıp endişeyle bana bakan kocamın aynı zamanda kızgın bakışlarıyla da karşılaştım. "Bu kapı nede kilitli Elişeva! Aklım çıktı kızım. Hazırlan hastaneye gidiyoruz olmuyor böyle, rengin gitmiş... Hadi gidiyoruz."
Hazırlanıp hastaneye gitmiştik. Hastaneye geldikten sonra birkaç tahlil yapmış ve sonuçları bekliyorduk. Içimde hep bir Acaba hamile miyim dürtüsü geçerken doktorun Aslında bu müjdeyi bana vermesini yani bize vermesini istediğimi fark ettim ama maalesef böyle olmamıştı hava değişimi sebebiyle mide bulantılarım ve halsizliğim baş göstermiş bu beni ne kadar Yıksa ve üzse de Alparslan'a belli etmemeye çalışıyordum ama o duruşundan ve moralimin olmayışından bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı eve döndüğümüzde bana nasıl olduğumu ve neden moralimin bozuk olduğunu sorduğunda geçiştirmeye çalışsam da bir şeyler olduğunu fark ediyordu ama ben bunu ona söylemeye hazır hissetmiyordum Çünkü tahlil sonuçları kesin sonuç verirdi ve bu öyle bir sonuca denk gelmemiştik Doktor Bunun hakkında bir bilgi vermemişti ve onu heyecanlandırmak ya da heveslendirmek istemiyordum Zaten ben yeterince hevesi kursağında kalmış bir insan olarak bunu içsel olarak yaşıyordum Ona yansıtmamanın Doğru olmayacağını düşünerek söylemedim. Ta ki ısrarına dayanamayıp, "Ben hamileyim sandım, Alparslan..." Kendime engel olamayıp ağlamaya başladım. Alparslan beni kendine çekerek, "gelinciğim... bunun için mi ağlıyorsun? Yapma ama. Daha çok yeni evliyiz kaç ay oldu ki şunun şurasında, yıllarca uğraşanlar var çocuk sahibi olmak için. Olur Allah'ın izniyle..."
Başımı göğsününden kaldırıp yaşlı gözlerle kendisine bakarak, "Haklısın ama ne bileyim işte... Alparslan? Ben bekleyelim diyordum ya hani?" Başını sallayıp dikkatle beni dinliyordu. "Aslında içten içe o duyguya aşina olmuş, anne olmayı istemişim... midem falan bulanınca direk hamileliğe yordum. Ama yanılmışım..."
Alparslan hüzünlü bir tebessümle iki eliyle yüzümü tutup, "kurban olurum sana... benim karım anne mi olmak istemiş, sen hiç merak etme üzerime düşen görevi layığıyla yerine getireceğim..." yüzümü ondan çekip sahte bir kızgınlıkla, "Alparslan! Gıcıklık yapma! Bilerek yapıyorsun değil mi?"
Kahkaha atarak, "ne gıcıklığı güzelim? Günahımı alıyorsun ama... Vallahi emrine amadeyim ne zaman isterse-..."
"Uff ben gidiyorum be adam, sen otur burada " utandırmaktan geri durmuyordu beni, odamıza çıkıp lavaboya girerek elime yüzüme şu serpmiştim. Çıktığımda Alparslan'ın odaya girdiğini gördüm. Bana yaklaşarak, "nasılsın gelinciğim...?"
Biraz tavırlı konuşarak, "İyiyim..." demiştim. Alparslan bu halime gülerek, "ne o, kocaya tavır mı yapıyorsun?"
"Yooo... sadece şu ağzına azıcık ayar vermeni istiyorum"
"Aman be güzel kız, karıma da takılamayacaksam... azıcık, " eliyle işaret ederek, " açık konuşsam ne olur, hı?"
"Utanıyorum ne yapayım..." ellerimle uğraşırken Alparslan eğik olan başımı kaldırarak öpücük kondurmuş ellerimi tutarak beni kendisine çekmişti. "Şaka bir yana, İnşaAllah en yakın zamanda bizim de Zümra gibimiz olur güzellik"
"Amin..." diye fısıldamıştım. Kollarıyla hafif baskı yaparak, "Amin desene gelincik." Demişti. Bu dediğine kıkırdayarak kollarından uzaklaşıp , "Dedim merak etme"
"Niye sessiz diyorsun? Kuvvetli bir Amin duymak istiyorum "
"Merak etme koca adam, yerine ulaşmıştır aminlerimiz..."
"Sen sesli söyle bakayım" gözlerimi devirerek "Aminnn..." diye sesimi yükseltmiştim. "Oldu mu?" Alparslan bu halime gülerek, "şimdi oldu." Demişti. "Ayrıca o gözler devilmesin kocaya hanım efendi... Hadi gel yemek yapıp yiyelim...." elimden tuttuğu gibi aşağı mutfağa inmiştik. Bu halleri konuşurken benimle inatlaşması hep moralimi düzeltmek mutlu etmek içindi. Onun varlığı bana iyi gelen en mühim şeydi. Seviyordum bu koca adamı, yeşil gözlü yakışıklı beyi...
Yemek yapıp yemiştik. Şimdi ise salonda oturmuş çay içiyorduk. Ara sıra aklıma gelen hamile olma ihtimalimle canım sıkılsa da daha iyiydim. "Alparslan? Biraz yürüyelim mi? Hem temiz hava almak da iyi gelir, ne dersin?"
"Sen iyi ol yeter ki güzelim. Yürüyelim tabi..."
"Teşekkür ederim..." Bu sözüm üzerine göz kırpmıştı.
Hazırlanıp dışarıya çıkmıştık. Beraber hem yürüyor hem sohbet ediyorduk. Evimize yakın bir yürüyüş alanı vardı. Ve burada yürümek çok huzurlu hissettiriyordu. Yürüyüş yaptıktan sonra canım çikolata istemişti, markete gittik.
"Alparslan sen hangisinden seviyordun?"
"Farketmez gelincik kendine aldığından al bana da "
"Tamam..." elimi attığım çikolatayı göstererek, "bundan alıyorum o zaman" dediğimde başını sallamıştı. Alparslan şarküteri bölümüne götürmüştü bizi. Hazır gelmişken eksikleri de alalım istedi. Bir kaç şey alırken aklıma gelenle, "ben hemen geliyorum, bir şey alacaktım unutmayayım..."
"Tamam gelincik bende şunları alıp geliyorum" demişti. Onu onatladıktan sonra aklıma gelen tatlıyla süt almaya gittim. İki tane almıştım. Ne olur ne olmaz kalsın evde diye. Tam alıp gidecektim ki hissettiğim dokunuşla ardımı dönüp ne olduğuna baktım. Yirmi dört, yirmi beş yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim bir genç Saçlarıma dokunmuştu. Bu durum gerilmeme ve ne diyeceğimi bilmez bir hale sürükledi beni. Tam ona kızıp bu durumdan rahatsız olduğumu söyleyecekken, duyduğum sesle Dudaklarımı ısırdım.
"Çek lan elini!" Elini ateşe değmiş gibi çekmişti hemen. Bize yaklaşan Alparslan keskin ve korkutucu bakışlarını o gencin üzerine dikmiş açıklama bekliyor gibi bakıyordu. Hatta direk öldürecekmiş gibi bakıyordu. Yeşilleri koyu bir hal almıştı. Ürkmeden edemedim.
"A-abi kusura bakma, ben kardeşinizin saçlarını..
"Ne kusuru lan... kimden izin aldın da dokunuyorsun? Hemde karımın saçlarına?"
"Ka- karın mı? Çok özür dilerim.." Hemen yanımızdan uzaklaşıp koştur koştur gitmişti. Temkinli bakışlarla kendisine bakarken vereceği tepkiden de korkmuyor değildim. Keskin bakışlarının hedefi bu defa ben olmuştum. "Sen nasıl izin verirsin dokunmasına? Niye dikkat etmiyorsun?"
"Alparlan ben farketmedim bile, zaten konuşacakken sen geldin"
"Ulan birde pişkin pişkin kardeşinin saçları diyor, gerzek herif sanane el alemin saçından başından!" Burnundan soluyordu resmen. Ne diyeceğimi Şaşırmıştım. Konuşmaya da çekiniyordum, ya bana inanmazsan diye içim içimi de yiyordu. Alparslan hala saydırmaya devam ederken, "Alparslan?" Diyerek ona seslenmiş elini tutmuştum. Bana bakıp, "sen benimsin tamam mı? Saçların da bütün herşeyin de bana ait. Kimse sana dokunamaz, el dahi uzatamaz. Ulan be o adamın elini kırmaz-..." devam ediyordu ki araya girip onu sakinleştirmek amacıyla söze girmiştim, "evet. Seninim... herşeyim sana ait koca adam... sakin ol artık. O da bilmiyordu..."
"Ne yani bilmiyor diye haklı mı oluyor. Bilmediği için dokunabilir mi? Kim olursa olsun izni olmadan kimse kimseye dokunamaz!"
"Tabi ki dokunamaz. Demek istediğim bazen düşünmeden hareket edebiliyor insan, sonunu düşünmeden. "
"Bir işi yapmadan evvel gerekirse on defa düşünsün. Şerefs-..."
"Hadi gidelim gel... lütfen...?"
Sesini çıkarmadan ama yeri de dövercesine kasaya gidip ödemeyi yapmıştık. Alparslan hala burnundan soluyordu. Saçlarımı çok seviyordu. Hemen hemen her akşam özenle tarayıp öpücüklerini bahşederek ödüllendiriyordu. Kim karısı ya da başka bir yakınına bu şekilde dokunulmasını ister di ki, hele ki kıskanç bir erkekse o kişi. Alparslan beni Ali Asaf'dan bile kıskanıyordu. Çocuğun üzerine atlayacak diye aklım çıkmıştı. Neyse ki böyle birşey olmadı. Eşyaları poşetleyip dışarıya çıkmıştık. Konuşmaktan imtina ediyor, bu hali benim de canımı sıkıyordu. Hızlı yürüyordu. Muhtemelen farkında bile değildi. Ona seslenerek biraz da hızlanarak, "beklesene beni! demiştim. Adımları yavaşlamış yanına gitmemi kolaylaştırmıştı. Zaten uzun boyluydu. Bir adımı boyun kadardı resmen. Eve gidince eşyaları yerleştirmiş kahve yapmıştım. Tepsiye koyup salona gittiğimde Alparslan'ın telefonla uğraştığını gördüm. Orta sehpaya koyduğu tepsi sesiyle başını anlık kaldırıp bana bakmıştı. Kupasını ona uzatarak "kahve yaptım.." demiştim.
"Sağol güzelim..."
"İyi misin?"
"Neden olmayayım ki?"
"Hiç... öylesine."
O konuyu konuşmak istemiyordu. Bende açıkçası istemiyordum. Zaten anca sakinlemişti. Tansiyon yükseltmeye hiç gerek yoktu. Yarın annemlere gidecektik çok heyecanlıydım. Hepsini çok özlemiştim. Annemi, kardeşimi, ebe ninemi, Gülfem'i...
Akşam yemeğini hazırlayıp yedikten sonra Alparslan'la film izlemiştik. Çok geç olmadan uyumaya karar vermiştik. Yarın yola çıkacaktık tekrar. Arabayla gitmek istiyordum ama uçakla gidecekmişiz. Valizleri de hazırlamıştım zaten yarın ola hayrolaydı.
~
Bizim eve yaklaştıkça heyecanım artıyordu. Çok mutluydum. Arabayı parkedip eve doğru yürüdük, içim içime sığmıyordu. Alparslan'a bakıp güldükten sonra kapıyı tıklatmıştım. Biraz bekledikten sonra kapı erkek kardeşim Hüseyin tarafından açılmıştı. Beni görünce adeta şok olmuştu. O ilk şaşkınlığı üzerinden atıp, heyecanla "abla!" Diyerek kollarıma atıldı. Hemen bağrıma basıp hasret giderdim. Ne kadar da çok özlemişim, onu gördükten sonra özlemimin bir sınırı olmadığını anlamıştım. Arkadan gelen "Kim gelmiş oğlum?" Sesiyle annemi görmüş bana olan özlem dolu bakışlarının yanı sıra vücudumu saran özlem duygusuyla hemen ellerinden öpüp sarılmıştım kocaman. "Annemm... bugün geleceğinizi demediniz bana"
"Sürpriz olsun istedik annem"
"Çok özledim yavrum, burnumda tütüyordun, ahh... Kurban olurum Elişeva'm güzel kızım..." ikimiz de ağladı ağlayacaktık. Annem kendisini toparlayıp, "oğlum kusura bakma, kapıda kaldık" kapı kenarına çekilerek, "buyrun içeri demişti.
"Olur mu öyle şey Elif anne" Ya bu adamın anneme anne demesi bile ona ayrı düşme sebebim di. Alparslan annemin elini öpmek istediğinde ne kadar izin vermesede annem öpmüştü Alparslan. Hep beraber içeriye geçip oturduk. Aklım ebe ninemdeydi. Ve tabi Gülfem'de. Annemin sesiyle ona döndüm. "Açmısınız yavrum hemen birşeyler hazırlayayım?" Yolda yemiştik ikimizde toktuk ama net birşey söylemek için Alparslan'a baktım. Açıkmadığına dair kaşlarını kaldırınca anneme gerek olmadığını söyleyecektim ki o benden önce söze girdi. "Teşekkür ederiz Elif anne aç değiliz, yeni yedik sayılır hiç zahmet etmeyin."
"Olur mu öyle oğlum içim rahat etmez benim"
"Annem gerçekten aç değiliz yedik biz merak etme." Biraz daha ısrarcı olsa da kazanan biz olmuştuk. Annem mis gibi sobada çay yapmıştı. Mutfakta bardakları hazırlıyorduk.
"Annem, okulun nasıl gidiyor alıştın mı oralara?" Anneme içten bir tebessümle bakarak, "Çok şükür Annem herşey yolunda. Alıştım sayılır. Nereye gidersen git alışıyorsun bir süre sonra..."
"Peki evliliğin kızım. Kocana alıştın mı? Sana iyi midir? Sen kocana hürmette kusur etmezsin değil mi?"
Annemle evliliğim hakkında konuşmaya ister istemez utanıyordum.
"Bana karşı çok iyi anne aklın kalmasın. Bende elimden geldiğince ona karşı sorumluluklarıma dikkat ediyorum."
Bana yaklaşıp saçlarımı okşayarak, "aferin kızım. Sana olan güvenim sonsuzdur. İçim rahat ama sormadan da edemem bilirsin?"
"Bilirim annem"
"Kızım bu oğlan sana çok güzel bakıyor, sende daima gözünün içine bakıyorsun. Allah kem gözden muhafaza etsin. "
Ah be annem bir sen bir Alparslan utandırmaktan geri durmuyordunuz. Halimi farketmiş olacak ki uzatmadan tepsiyi alıp içeriye geçtik. Alparslan'ın boyu o kadar uzun du ki yerde oturunca çok komik duruyordu. Gülmemek için kendimi tuttum. Çaylar eşliğinde bol sohbet etmiştik. Annem, kayınvalidemgilleri Alparslan'a sormuş sohbet etmişti onunla. Kardeşim Hüseyin Alparslan'a enişte diyince ilk bir tuhafıma gitmişti. Ama çok tatlı oluyordu. Ondan biraz çekiniyordu sanki. Birbirlerini sürekli göremedikleri için böyleydi. Bir gün hep beraber yan yana olmayı istedim Rabbimden. Geç gelmiştik zaten. Çaylarımızı içtikten sonra, annemin takviye ettiği döşek ve yorganla Alparslan'la Kendime önceden kaldığım oda da yer yatağı kurmuştum.
Annemlere hayırlı geceler dinledikten sonra odaya geçmiştik. Alparslan yer yatağına şöyle bir bakıp üstünü değiştirmişti. Bende geceligimi giyince Alparslan'a takılmak dürtüsüyle ona seslendim. "Senin kuş tüyü yatağına benzemez ama idare edin lütfen..."
"Bak sen laflara... benim kuşum da tüyüm de sensin yanında uyuduğum her uyku paha biçilemez bir servet niteliğinde..." Göz kırpıp dikkatle bakıyordu. Yani az bir muziplik yapayım dedim ona bile izin vermiyor. Bana imayla bakıp " Ne o ? Sesin kesildi güzellik" bilerek yapıyordu hain adam. "Yoksa heyecanlanıp aşka mı geldiniz?" Ay şu pişkinliğe bak, nasıl da iyi tanıyor beni...
"Hıhhh, ben yatıyorum. Sen konuşadur" Tam yatağa girmek için hamle yapacaktım ki kolumdan tutup kendine yapıştırdı. Burun buruna duruyorduk. "Bilerek yaptığını biliyorum."
"Bil güzelim... Ben birşeyi inkar etmedim ki... kocaya takılırsan olacağı bu "
"Ne var yalan mı? Senin sırtın yer yatağı mı görmüş sanki?"
"Görmediğini nereden biliyorsun?"
"Allah aşkına çok merakbediyorum ne zaman yer yatağında yattın?"
"Şöyle söylesem daha doğru olur. Sen üstüme yatınca yerde yatmış gibi oluy-..."
"Bırak beni hain adam, bundan sonra aramıza yastık koyayım da gör sen" bu halime Kahkaha atıp öpücük kondurmuştu. "Vallahi şaka yapıyorum. Kurban olurum sana. Sen benle uğraşınca, daha doğrusu ugraşamayınca ben uğraşayım dedim.
O kadar güzel bir adamdı ki ona kızamıyorum. Gerçi bu muziplikleri de hoşuma gidiyordu. İyi ki hayatlarımız birleşmiş biz bir gönle sahip olmuşuz...
Yeni bölüm haftaya gelecek. Erkenden hazır olursa atarım. Oy ve yorumlarınızı eksik etmezseniz sevinirim... hayırlı akşamlar Allah'a emanetsiniz 🌹
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
26.23k Okunma |
2.87k Oy |
0 Takip |
74 Bölümlü Kitap |