61. Bölüm

METRUK

Rabia
yaziyor

Medyada ki fon çok acıklı değil miiii?

 

 

 

Yusuf Eymen, Leyla'yı kucakladığı gibi arka tarafta ki Aybala'nın ofisine götürmüş, dikkatle ikili koltuğa yatırmıştı. Gördüğü şeye daha dikkatli baktı. Kızın gözlerinden yaşlar akıyordu... böyle birşey mümkün olabilir miydi? Gördüğü bu görüntü bunu ispatlar nitelikteydi. Çok kötü görünüyordu, Aybala eline aldığı kolonyayla kızın boynuna sürüp burnuna tutuyordu. İçeride oturan müşteriler olduğu için gitmek zorunda kalmıştı. Yusuf Eymen içinde vuku bulan endişeyle gözlerini açmasını bekliyordu. Onu bu hale getiren şey ne olabilir diye düşünmekten kafayı yiyecekti. Elini yüzüne dağılan saçları kenara çekmek için kaldırmıştı ki, gözü parmağında ki yüzüğe takıldı. Kalktığı gibi yerini buldu eli. Hala yanaklarında süzülmeye devam eden yaşlarla endişesi artıyordu. Yusuf Eymen çok zeki bir adamdı. Kızın kendisine olan bakışlarını görmese parmağında ki bu yüzüğü sorgulamayacaktı ama belli ki hayatında yanıldığı nadir anlardan biriydi.

Seven insan parmağına başkasının yüzüğünü takar mıydı hiç? Böyle bir anlam çıkardığı için kendine kızdı. Neyse ki çabuk toparlamıştı. Yoksa kızın gözlerinde gördüğü şeye kendini kaptırabilirdi. Hareketlenen bedeniyle kendisine geldiğini anladı. Biraz daha uyanmasaydı hastaneye götürecekti. Gözlerini açan kız yerinden doğrulup, oturur pozisyona geldi. Yusuf Eymen odada ki sürehiden hızlıca bir bardak su doldurup kıza uzattı. "Al iç, kendine gelirsin biraz..." Leyla gözlerini kaçırarak teşekkür etmiş bardağı alarak sudan bir kaç yudum almıştı. Sanki boğazına dizilmişti. Yutkunamıyordu. Hem gözlerine bakmaya çekiniyor hemde karşılıksız aşkının ızdırabını çekiyordu.

"Daha iyi misin? Neden böyle oldun acaba? Hastaneye gidelim mi? Tahlil falan yaptırırız.."

"Gerek yok, İyiyim ben. "

"Leyla..? Bir sorun mu var ? İyiyim diyorsun ama hiç kendine Aynadan baktın mı? Dilin ayrı söylüyor, halin ayrı." Onunla böyle konuşması işini zorlaştırıyordu. Ağlak sulak gözleri dolmak için hazırda bekliyordu zaten. Birde bu ses tonuyla... o kadar içten, ilgi hissettiği ve şefkati de barındıran meraklı ses tonundan, onun için endişelendiğini duymak, paha biçilemezdi...

"Sadece, çok yorgun ve yoğunduk bu sebeple böyle oldum. Ama toparlarım hemen merak etme. Birazdan kendime gelirim." Toparlanmak, devam etmek zorundaydı. Hem ilk defa sevmediği biriyle, annesinin dediği gibi sevmediği biriyle evlenecek o değildi ya, belki, belki severdi. Boğazına oturan yumruyu yutkunamadı. Sevemezdim ki... biliyordu. İnsan hiç kendini, kalbini bilmez miydi?

"Evine bırakayım seni dinlen. Kendini toparlayınca gelirsin. Böyle çalışamazsın, ayakta zor duruyorsun."

"Hayır. Eve gitmek istemiyorum. Çalışabilirim. Kendime geldim gayet iyiyim." Eve gitmek istemiyordu. Giderse daha da mutsuz olacaktı.

"Bu halde çalışamazsın. Hem Aybala'da müsade etmez zaten, hadi gel seni evine bırakayım..." istemiyordu. Ne Eve gitmek ne de onun kendisini evine bırakmasını istemek. Her ikisi de acı veriyordu. Hele onunla bir yolculuğu kaldıraramazdı. Dayanamaz ağlar belki... belki de aşkını itiraf eder de alamadığı karşılıkla yerin dibine girerdi. Kanı çekilmiş, çok çaresiz ne tarafa gideceğini bilmez bir haldeydi.

"Ben biraz hava almak istiyorum. Eve bırakmaya gerek yok. Teşekkür ederim" ayaklanmış kalkacakken zor durmuştu ayakta. Yusuf Eymen de onunla beraber kalkmış, kızın iyi olmadığının farkındaydı. Çantasını da alıp çıkacakken, "Leyla... bu halde gidemezsin. Bırakayım işte engel olma."

"Eve gitmek istemiyorum şuan hem dediğim gibi biraz sahil havası alayım, kendime gelirim. " arkasına dönüp gidecekken kolundan tutan adamla durmak zorunda kaldı.

"Leyla, izin ver bırakayım" o kadar halsizdi ki, konuşacak takati kendinde zor bulmuştu. Ve adeta fısıldamıştı.

"Neden..?"

"Kötüsün..."

"Gerek yok."

"Lütfen.." kendisinin farkında değildi. Yusuf Eymen bu inadına anlam veremedi. Nereden bilsin ki eve giderse daha kötü hissedeceğini. Asıl kaçtığı yerin orası olduğunu. Leyla, sinirlenmişti. İçi zaten dopdoluydu. Derdini anlatamamanın ve çaresiz hissetmenin hezeyanı içinde debelenip duruyordu. Üzerine o da daha çok çıkmaza sokuyordu kızı. Sesinin yükselmesine engel olamadı.

"İstemiyorum! Neden zorluyorsun! Bırakmanı istemiyorum! " Kızın bu tavrı onu şaşırtıp, içinde bir yerlerde üzse de yapacak başka bir şeyi yoktu. Onu düşünen adama bağırdığı kızdığı için pişman olsa da iş işten geçmişti.

"Haddimi aştım özür dilerim" cevap vermesini beklemeden nasıl çıktı bilmiyordu. Hiç kimseye bakmadan kendini dışarı attı. Buğulanan gözleriyle zar zor önünü görüyordu. O kadar dikkatsiz ve aceleciydi ki, kaçıp gitmek ister gibiydi. Birden yola atlaması sebebiyle hızla gelen arabayı farketmedi bile. Aniden yola atlayan kızla, araç hızını alamamış, genç kıza çarpmıştı. Leyla, herşey bitmiş gibi gözlerini bir süre açık tutup kapatmıştı. Son sözü de, "bitti..." olmuştu. Kendisini daha hafiflemiş hissediyordu. Hayalleri elinden alınmış umudu örselenmişti. Sevdiği adama kızıp gitmişti. Kendini ateşe attığını bilmeden. Hani derlerdi ya, dünya iki gündür. Dün bir bugün iki.

İleride toplaşan millete gözü kayan Aybala, yanına gelen kardeşiyle ne olup bittiğine anlam veremeyerek konuştu.

"Eymen ne oldu acaba? Baksana insanlar nasıl toplandı. Bakıp gelsene bir. Belki yapabileceğimiz bir şey vardır." Kendisi içerde müşteriler olduğu için çıkamıyordu.

"Tamam, bakıp geliyorum." Toplaşan kalabalığa yaklaşınca, bir kaç kişinin arasından geçip ne olduğuna bakmıştı. Saçları yüzünü kapatan kız... bu benden... hayır ya o değildi. Daha demin çıkmıştı. Çoktan gitmiştir diye düşündü.

"Leyla...."

Hızlıca yüzüne dağılan saçları yüzünden çekince, kanı çekildi. Bu Leyla idi. Korkuyla kıza seslendi.

"L-leyla.... Kurban olayım aç gözlerini. Leyla.... lütfen..."

Başında toplanan kalabalığa bağırıp, "ambulansı aradınız mı?! Ne bakıyorsunuz! Arayın çabuk. Allah rızası için!"

"Leyla, lütfen gözlerini aç. Allah kahretsin! Allah beni kahretsin! Gitmene izin vermemeliydim! Hepsi benim yüzümden!"

Başı yere düşmenin etkisiyle kanıyordu. Alnı yarılmış, oluk olup kan akıyordu. Yüzü o kadar solgundu ki, daha da solmuştu. Neşesiyle herkese neşe bulaştıran kız bu olamazdı. Aklına üzerinde "gülümse" yazan bileklik geldi. Cebindeydi zaten. Kızaran gözlerinden bir damla süzüldü. Başı kucağında duran kızı sarmamaya çalışarak telefonunu çıkarıp annesini aradı. Titreyen ellerini zaptetmek zor olmuştu. Nihayet telefon çaldığında, sabırsızca açılmasını bekliyordu.

"Oğlum..."

"Anne! Anne! Hastanedemisin?! Leyla... Anne Leyla'ya araba çarpmış!! gözlerini açmıyor! Ambulansa sizin hastaneye getirmesini söyleyeceğim. Ne olur ne kerekiyorsa ayarla.! Lütfen Anne!?" Annesini duymayan Yusuf Eymen telefonunu kapatmıştı. Gelen ambulansla kızı dikkatle yerleştirmelerini söyleyip, onlarla beraber araca binmişti. Gözünden akan bir damla yaşı elinin tersiyle silip, kızın üzerinden olsun bir an bile olsun bakışlarını ayırmıyordu. Kendisini suçlayıp duruyordu. Kalbini sancıtan bir şey vardı. Vicdan azabı mıydı? İçi yangın yeriydi. Darmadumandı. Elini tuttuğu kızın parmağında ki yüzüğe bakınca sıkkın bir nefesle İçi acıyarak baktı. İçine sinmeyen, aklına yatmayan şeyler vardı. Öğrenecekti. Ögrenmeliydi. Bunu hem Leyla için hemde kendi için yapacaktı. Annesinin çalıştığı hastaneye geldiklerinde acil de onu beklediğini gördü yanında bir kaç kişi daha vardı. Kızı indirdiklerinde annesine koştu. "Anne! Ne olur birşey yapın! iyi olsun, bugün çok kötüydü Anne! Benim yüzümden oldu! Yanlız bıraktım onu!"

Oğlunun yüzünü avuçlarına alıp gözlerini giden sedyede olan kızdan çekip kendisine çevirdi. "Sakin ol oğlum, ne gerekiyorsa yapacaklar. Herkesi seferber ettim. Sadece dua et sen. Git bir elini yüzünü yıka da gel. "

"Sonra yıkarım, anne. Gidelim lütfen."

Oğlunu bu şekilde sakinleştiremeyince, beraber yukarıya çıktılar. Oğlu çok endişeli gözüküyordu. Ve de korkmuş. Onu daha önce böyle görmemişti. Belki ki kendini suçluyor diye düşündü. Koridorda volta atan oğluyla bekliyordu. İkisinin de yapacak bir şeyi yoktu. Elişeva güçlü dursa da gözlerinden akan yaşlara engel olamadı. Anneydi nihayetinde. Geç kızı o halde görmek, hele ki tanıdık birini... İçinin yanmasına sebep oldu. Daha önce bir iki kez görmüş ayak üstü konuşmuştu. O neşeli kızı unutmak ne mümkündü. Ne ailesinin numarası vardı ne de ortak bir tanıdıkları. Ailesinin perişan olacağı düşüncesiyle sıkıntıyla iç çekti. Oğlu farketmeden gözlerinde ki yaşı silip kendini toparladı. Geldiğinden beri ara ara çalan telefonunu, Eymen konuşacak dermanı kendinde bulamadığı için annesine uzattı. Aybala'ydı arayan. İkizi gittiğinden beri ulaşamıyordu ona, çok merak etmişti. Annesi konuşup durumu anlatınca Aybala olduğu yerde sendeledi. Hızla telefonu kapatıp, müşterilerden özür dileyerek kafeyi kapattığı gibi soluğu hastanede almıştı. Koşa koşa içeriye girmiş ikizini gördüğü gibi ona sarılmıştı. "E-eymen nasıl olur bu?" Ağlayarak konuşan kız, Yusuf Eymen'in içinde yana ateşi harlıyordu.

"Bilmiyorum boncuk. Bilmiyorum! Onu yalnız bırakmamlıydım..."

"Nerden bilecektik, Allah'ım... "

Çaresizce beklemek, eli kolu bağlı olmak ne zormuş. Şimdi daha iyi anlamıştı.

~

İKİ GÜN SONRA

İki gündür gözlerini açmayan kızla perişan olmuşlardı. Ailesine ulaşmayı nihayet başarmış haberi verdikleri gibi soluğu hastanede almışlardı. Babası kalpten rahatsız olması sebebiyle fenalık geçirmiş, onu da başka bir odaya almışlardı. Annesi bir kızını bir kocasını ziyaret ediyordu. Şu an kız kardeşi Büşra bekliyordu. O da mahvolmuştu. Annesiyle bir konuşmasına şahit olmuştu Yusuf Eymen, Büşra annesine onun suçlu olduğu bir sitemde bulunup, isyan ediyordu. Ne olduğunu bilmediği bu suçluluk konusu aklını karıştırsa da uyanmayan kızla daha da kendisini yıpratıyordu. Annesinin yanına gidip, sessiz ama ısrarcı tavrıyla konuştu.

"Anne, lütfen içeriye girmemi sağla. Ona sesimi duyurmalıyım. Lütfen Anne, böyle bekleyemem."

"Yasak oğlu-.."

"Anne... istersen yapabileceğini biliyorum. Bak buramda.." elini kalbine koyarak gösterdi. " inanılmaz bir sancı var, izin ver sesimi duyurayım ona. Yalvarıyor-..."

"Tamam ama en fazla beş dakika. Önce steril elbiseyi giymen lazım, gel benimle."

Annesini takip ederek gösterdiği odaya girmiş ve üzerine Stril kıyafetleri geçirmişti. Doktorların yaptığı açıklamaya göre herhangi bir ciddi durum yoktu. Ancak, kızın Sanki hiç mücadele etmiyor ve savaşmıyor gibi öylece ölümü beklediğini söylemişlerdi. Leyla kendini o kadar hissiz ve çaresiz ve bitmiş tükenmiş hissediyordu ki uyanmak için hiçbir sebebi yoktu. bu sebeple gözlerini Hiç uyanmak istemediği bir uykuya kapatmıştı.

Yusuf Eymen yatakta ruhsuz ve rengi gitmiş bir şekilde yatan kızın yanına doğru yaklaşınca yüreğinde hiç bilmediği bir acıya daha şahitlik etti. bu çok farklı bir acıydı. yüreğini hem kıpırdatan hem de sancımasına sebep olan, yanına yaklaşınca moraran göz altlara dikkatini çekmişti. kuruyan dudakları ve rengi giden güzel çehresi... elini tutup İçinden geldiği gibi onu birkaç kelam etti.

"Umarım beni duyuyorsundur Leyla kız... özür dilerim.... seni yalnız bıraktığım için. Lütfen affet beni. Bunu duymaya çok ihtiyacım var. Böyle solgun yatmak sana hiç yakışmıyor. Neşeli sesini özlemediğimi söyleyemem. Gözlerim kafe köşelerinde neşvesiyle insana can veren gülüşlerini arıyor. Birde... kalbim... seni duyunca farklı atıyor sanki..." Bunu söylediğine pişman olmuştu. Sözlü bir kıza bu sözleri etmeyi yakıştıramadı kendine. Bu doğru değildi. Yaptığı çok yanlıştı. Bilmiyordu ki Leyla'ya vurdukları prangayı. Boynuna doladıkları onu mahkum ettikleri yağlı urganı. Annesinin işaretiyle çıkmasi gerektiğini biliyordu. Tekrar Leyla'ya bakarak son sözlerini söylemişti.

"Lütfen uyan Leyla... seni bekleyen bir sürü insan var. Uyanmak için başka sebebe ihtiyacın yok. Sadece... bizim senden gelecek muştuya ihtiyacımız var... bekletme daha fazla..."

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 27.04.2025 08:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...