BİR AY SONRA
Alparslan beni okula bırakmıştı. İnmeden önce "kendine iyi bak koca adam, hayırlı çalışmalar dilerim" demiş kocaman öpmüştüm. Ondan ayrılmama izin vermeyin bir kolunu belime sarmış başını boyun girintime sokarak kokulu bir öpücük almıştı. Huylanıp kıkırdamıştım. "Kendine dikkat et güzelim. İyi dersler "
Ondan ayrılıp yüzüne bakmış, "teşekkür ederim kıymetli kocam" demiştim. Ona her böyle dediğimde gözlerinin içi parlıyordu. O günden sonra toparlanmamızın en büyük destekçisi Alparslan olmuştu. Onu çok seviyordum. Sanırım aşık olmuştum. Yani böyle birşeydi sanırım. Onunla yaptığım herşey daha güzel oluyordu. Bana her yaklaştığında anlam veremediğim bir kıpırtı peydah oluyordu içimde. Heyecanım hat safhaya ulaşıyor ve işteyken de çok özlüyordum...
"Oh ne ala... Tatlı tatlı konuş sonra da git. Bence bugün ikimiz de işimizi asalım. Ben işe gitmeyeyim sende derse. Ne dersin? " önce bir düşünüyormuş gibi yapıp " olmaz derim, vizelerim başlayacak olmasaydı seve seve teklifinizi kabul ederdim ama mümkün değil beyefendi."
"Peki hanımefendi. Öyle olsun. Kaybettiniz hakkınızı"
"Ya aşk olsun Alparslan, ne hakkıymış bu. Niye merakta bırakıyorsun?"
"Söylemem. Amaç merak etmen zaten."
Gözlerimi kısarak, " bilerek yapıyorsun değil mi?"
Göz kırparak, "Biraz..." Demişti.
"İyi peki gidiyorum ben, görüşürüz Allah'a emanet ol "
"Senden gelincik, dikkat et." Arabadan inmiş ona el sallayarak dersliğe doğru yurümüştüm.
Arabasını park eden Akif beni görünce hemen yanıma gelmişti. "Naber yengelerin yengesi?" Gülerek, "başka yengen yok diye biliyorum" demiştim
"Aman sen çok biliyorsun abimin karısı" bu dediğine gülmüş bahçede ki çardaklara doğru yürümüştük.
"Zaten bir sana birde abime laf yetiştirilmiyor. Karı kocalar birbirlerine benzer derlerdi de inanmazdım. Delilim sizsiniz "
"Seni de göreceğim Akif bey. Geç dalganı şimdilik."
"Yoo gayet ciddiyim. Ayrıca benim o taraklarda bezim yok."
"Hadi oradan. Meryem'e olan bakışlarını görmesem bilmesem inanacağım" Bana şok olmuş bir ifadeyle bakıyordu.
"Sen? Çok fena oldun sanki? Hem yanlış görmüşsün yengeciğim" ensesini kaşıyıp etrafa bakıyordu. Biliyordum işte yanılmadığımı. Biraz da ben uğraşayım onunla. Gerçi kıyamazdım be ya.
"Ha öyle mi? O zaman ben Meryem'e bu işin olmayacağını söyleyeyim en iyisi"
"Ne? Ne söyleyeceksin? Sakın Eliş yengem sakın. "
"İşte bu işin olmayacağını" imayla "senin o taraklarda bezin olmadığını falan filan"
"O da mı benden hoşlanıyormuş?"
"O da mı derken? Sen hoşlanıyor musun ki öyle diyorsun?" Herşeyi bir bir dökülen Akif, Elişeva'ya bakarak gözlerini kısmış, "sen harbi fena olmuşsun Elişeva hanım, taktikler maktikler oh valla. Abimle yakışıyorsunuz MaşaAllah."
"Ne yapayım. Sende inkar edip duruyorsun. Aşk meşkle işim yok dersen böyle kalpten vurulursun. Allah kalpten vurur adamı" Gülerek söylediklerim üzerine. Ellerini havaya kaldırıp komik bir ifadeyle, "sen bu kuluna acı Ya Rabbi!" Demişti.
Bugün Akif'le ortak bir dersimiz vardı. Ondan sonra herkes kendi dersliğine gitmişti. Yoğun bir ders programından sonra Akif beni bırakacağını söyleyip beklememi istemişti.
~
Akif beni dersten sonra eve bırakmıştı. Alparslan da henüz gelmemişti. Eve gelmiş üstümü değiştirmiş tam oturmuşken duyduğum kapı sesi ile ayaklanıp kapıyı açmıştım. Kapıyı açar açmaz Ali Asaf hemen kucağıma atlamıştı "Eliş abla" diye. Neye uğradığımı şaşırsamda kucağıma almıştım hemen onu. Annesi Güzin abla, "Elişeva canım kusura bakma Sabahtan beri ne yapacağımı bilemedim. çıkmam gerek senin camdan geldiğini görünce de sana bırakmak aklıma geldi. Babam kalp krizi geçirmiş. Eşim iş yerinden hastahaneye geçecek bende buradan. Hastane biraz uzak Ali Asaf'ı götürmek istemedim. İki üç saatliğine Asaf Sen de dursa olur mu? acil çıkmam lazım."Güzin abla çok üzgün görünüyordu. Çok üzülmüştüm. Güzin ablalar hemen bizim evin sağında kalan kapı komşumuzdu. Asaf da biricik oğulları. Ben onu o da beni çok severdi. Arada beni kahveye çaya çağırırdı sağolsun.
"Tabi abla. Çok geçmiş olsun. Rabbim acil şifalar versin inşaAllah. aklın kalmasın sen gelen kadar bakarım ben yakışıklıya."
"Çok teşekkür ederim canım. İşimi nasıl kolaylaştırdın bir bilsen. Ben hemen çıkayım o zaman." Ali Asaf'a bakarak, "Elişeva ablanı üzme tamam mı anneciğim. Ben İşimi halledip geleceğim."
"Tamam anne ben Eliş ablayı çok seviyorum üzmem ki. "
"Aferim benim oğluma " oğlunu öpüp vedalaşarak aceleyle ayrılmıştı evden. Bende yakışıklımın elinden tutarak, "gel bakalım yakışıklı" diyerek kapıyı kapatarak onu kucağıma alıp salona götürmüştüm. Ali Asaf beş yaşında kıvırcık saçlı dolgun yanaklı tatlı mı tatlı bir çocuktu. "Aç mısın yakışıklı? Ne yemek istersin?"
"Aç değilim Eliş abla oyun oynayalım mı?" Evde de doğru düzgün oyuncak yoktu ki. Daha doğrusu hiç yoktu.
"Olur yakışıklım ne oynamak istersin?" Ona baktığımda gözlerini havaya dikmiş ne oynamak istediğine karar vermeye çalıştığını gördüm. O kadar tatlı duruyordu ki ısırmak istedim onu. Bir süre sonra bana bakıp saklambaç oynayalım mı?"
"Tamam, olur tabi ki..."
"Eliş abla sana birşey söylicem. Annem bana kızıyor öyle denmez diyor ama bence olabilir yani..."
"Neye kızıyor annen, söyle bakalım."
"Seninle evlenmek istediğimi söyledim ama annem o senin ablan olmaz öyle şey dedi. Onun zoruyla sana abla diyorum yoksa senin adın Eliş olduğunu biliyorum." Yutkunamadım resmen kaşlarım istemsiz havalanmış gözlerim kocaman açılmıştı. Hemen kendimi toparlayıp , "nereden aklına geldi böyle birşey?"
"Hiçbir yerden, ben evleneceğim kişiyi şimdiden seçtim. Sen olmalısın benim evleneceğim kişi. Hem saçların çok güzel sende çok güzelsin. Bana da yakışıklı diyorsun bence çok uyumluyuz dimi Eliş " Neler diyordu bu afacan, kahkaha atasım gelse de kendimi tuttum.
"Şöyle yapalım mı? Sen büyüdüğünde benimle evlenmek istersen o zaman evleniriz ne dersin?" Biraz düşünmüş öyle cevap vermişti. "Daha erken mi yani?"
"Evet, yakışıklı. Hem benim daha okulum var onu bitirmem lazım." Başını sallayarak "Haklısın galiba eliş. Bende daha okula başlamadım. O zaman okulumuzu bitirince evlenelim " elimi ona uzatarak, "tamam. Anlaştık o zaman." Demiş onu da elimi tutmasıyla el sıkışmıştık. O kadar tatlıydı ki.. büyüdüğünde şu söylediklerini hatirlamayacaktı bile. Onu mıncırmak istediğimde "ben çocuk değilim Eliş yapma lütfen" demişti. Büyümüşte küçülmüştü. Beraber yarım saat kadar saklambaç oynamıştık. O kadar hareketliydi ki MaşaAllah, hızına yetişmek pek mümkün olmuyordu. Onu daha sonra yanıma alıp mutfağa götürmüştüm. Akşam için yemek hazırlığı yapmam gerekiyordu. Onu tezgaha oturtup ocaktan uzak bir yerde emniyette olduğundan emin olduktan sonra yemek hazırlığına girişmiştim.
Salata yaparken arada onun ağzına salatalık tutuyor sebzelerden yediriyordum. Domatesi uzattığımda, yüzünü ekşiterek, "ben domates sevmen ama senin için yiyeceğim. Hem insan sevdiği için herseyi yapar değil mi?" Ya bu çocuğu ne yapmalı... mıncirdığımda da çocuk değilim diyip kızıyordu. Sevmese dahi domatezde ki vitaminden de faydalansın diye geri çekmedim. O da yüzünü ekşite ekşite yedi.
"Teşekkür ederim, beni kirmadığın için. Ve evet insan sevdiği için sonu kötü olmayan şeyleri yapabilir."
"Seni kıracağıma kafamı kırarım eliş. Olur mu öyle şey. Hem çabuk büyüdük okula gitmeliyim seninle evlenmem için bu şart"
"Allah korusun yakışıklı. Kimse için kafanı kırma. Sen çok değerli bir çocuksun. Hem biliyor musun? Senin sevdiğin kişi de seni seviyorsa kafanı kırmanı istemez."
"Haklısın galiba eliş. "
Ali Asaf'ın enteresan soruları ve düğün hayallerimizle dolu bir sürü sohbet etmiştik. Ben konuyu değiştirdikçe o ısrarla bahsediyordu. Gören de kabul ettirmeye çalışıyor sanardı. Yemeği halledip salona geçmiştik. Oyuncak olmadığı için ne yaptırsam diye düşününce aklıma resim çizmek gelmişti. Kağıt kalem alıp bir kaç renkli boya kalemleriyle önüne koymuştum. Pek heveslisi gibi durmasa da bir şeyler çiziyordu kağıda. O sıra Güzin abla beni arayıp geç gelebileceğini söylemişti. Bende sorun olmadığını Ali Asaf'a bakacağımı söylemiş ardından tekrardan geçmiş olsun dileklerimi ileterek telefonu kapamıştım. Ali Asaf'a baktığımda sayfayı çoğunlukla karalıyor olduğunu gördüm. Bu hali bana komik gelmiş hafif kıkırdamıştım. Ama maalesef ki beni duyunca, "Aşk olsun Eliş hani insan sevdiğini güzel görürdü, beğenmedin mi?" Ne diyeceğimi Şaşırmıştım. Bu çocuk bu lafları nereden öğreniyordu. Gerçekten zamane çocuklarının elinde ki telefon sayesinde bilmedikleri şey yoktu.
"Özür dilerim. Üzdüm mü seni? Ben dalga geçmek için gülmedim ki... çok güzel yaptığın için güldüm. " Bana pek inanıyor gibi bakmasa da "sen öyle diyorsan inanıyorum sana " demişti. Ucuz anlatmıştım resmen. Gelen kapı sesiyle, Ali Asaf'la beraber o tarafa gitmiştik. Alparslan gelmişti. Beni görüp gülümsemişti. Elimi tutan Ali Asaf'ı görünce, "oo misafirimiz mı varmış, hoş geldin aslan parçası" demişti." Ali Asaf, Alparslan'a bilmiş bilmiş bakıp, "hoşbulduk Alparslan abi. Sen hep bu saatlerde mi işten geliyorsun?" Alparslan kaşlarını kaldırmış merakla,
"Genelde bu saatlerde geliyorum, Asaf bey. Yoksa beni çok mu özledin?"
"Hayır. Bu saate kadar Eliş'i yanlız mı bırakıyorsun merak ettim. Ama ben onu hiç yanlız bırakmayacağım merak etme" Allah'ım o kadar ciddi soyluyordu ki gören de ne sanırdı. Gülmemek için kendimi zor tutuyor dudaklarımı ısırıyordum. Alparslan olayı çakmamıştı hala. Gerçi Ali Asaf duygularını bugün bana açıklamıştı (😅) meğersem bunca zaman saman altından su yürütüyormuş.
"Öyle mi? Ben yokken sen mi Eliş ablana bakacaksın."
"Hayır. Onunla evleneceğim. Hep birlikte olacağız artık. Biraz daha büyümeyi bekliyorum " Alparslan öksurmüş ardından ağır ağır yutkunarak "evleneceksin? Hemde benim karımla öyle mi küçük bey? " Ali Asaf saşkınlıkla bana bakarak, "sen onun karısı mısın?" Demişti. Kendimi tutarak başımı sallamıştım. Zira konuşursam kendimi tutamayanilirdim. Alparslan bana bakarak, "şuna bak koynumuzda yılan beslemişiz resmen." Kendimi toplayıp, "küçük daha o. Ne bilsin ne olduğunu." Ali Asaf "ben küçük değilim " diye araya kaynak yapsa da Alparslan istifini bozmadan, "yılanın başını küçükken ezeceksin, belli olmaz bu veletin işi"
"Yok artık, abartma istersen?"
"Gayet ciddiyim güzelim. Bu velet tansiyonumu çıkardı resmen ben üzerimi değiştirip elimi yüzümü yıkayıp geliyorum" diyip yukarı çıkmıştı.
Yemek yerken Alparslan ve Ali Asaf'ın atışmaları arasında kalmıştım. Bir an önce Güzin abla gelsin diye dua ediyordum artık. Çok tatlı bir çocuktu. Söyledikleri de çocukça şeylerdi ama gel de Alparslan'a anlat. Resmen ciddiye alıyordu çocuğu. Gerçi Ali Asaf'da damarına basacak şeyler söylemekten geri durmuyordu ama şacma bir duyguyla paylaşılamıyor olmanın duygusunun güzelliğini de hissetmiştim. Böyle olmasa daha iyi olurdu tabi...
Güzin abla 23.00 a doğru gelmiş Ali Asaf'ı almıştı.Bu duruma en çok Alparslan sevinmişti hiç şüphesiz. Yatmaya çıktığımızda Alparslan beni göğsüne çekip ikaz etmek ister gibi, "sen benim karımsın, yerin de benim yanım. Alma bir daha bu küçük veledi. Bunca yıldır komşularım ama bu çocuğu böyle bilmezdim." Kahkaha atıp, "koca adamsın dediğin lafa bak, oldu olası bir daha gelmemesini söyleyeyim. Annesi oğluyla konuşup ayar versin ne dersin?"
"İyi fikirmiş, sen konuş o zaman"
"Alparslan! "
"Ne var bence konuşmalısın?"
"Bence biz uyuyalım, aklımız yerine gelsin"
"Aklım gayet başımda benim"
"Alparslan!"
"İyi hadi uyuyalım. Anca böyle sakinleşirim"
Bugünü de böyle anlatmıştık. Gülerek gözlerimi kapatmış, Alparslan'a sokulmuştum. "Gel benim karım, canım karım." Demiş gözlerimi tekrardan açıp ona baktığımı farkedince, "tamam tamam. Demedim birşey" diyerek konuşmama musade etmeyerek beni iyice kendine yapıştırarak gözlerini kapatmıştı. Onun bu hallerini de görmüştüm ya daha ne olsundu. Huzurla gözlerimi kapatıp kendimizi uykuya teslim etmiştik.
Evet kıymetli okurcanlar. Bu hafta bir eğitim sürecine giriyorum bölüm ne zaman gelir hiçbir fikrim yok. Hazır oldukça atmaya çalışırım. Hayırlı akşamlar, Allah'a emanet olun.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
26.23k Okunma |
2.87k Oy |
0 Takip |
74 Bölümlü Kitap |