"Babaamm geldiii.." Aybala ve Yusuf Eymen koşarak kapıdan giren babalarının kucağına atlamışlardı. Yorgun argın geldiği işten, evlatlarını görmek enerji kaynağıydı. Evlatları ve karısı yorgunluğunu dinginliğe çeviren bir limandı. "Babaa halam bize çikolata aldı bugün" bıcır bıcır konuşan tabi ki Aybala'ydı. Ay kızdı.
"Bu sefer oyuncaklarımı topladım baba, halamızı üzmedik.." Yusuf Eymen abi edasıyla konuşarak babasının ona gurur dolu bakmasına sebep olmuştu.
"Aferin size, beni çok mutlu ettiniz yavrularım. " Başını kaldırınca kendilerini izleyen karısını görmüştü Alparslan. Çocuklarının elinden tutup salonda olan karısının yanına giderek, alnını öpmüştü. "Hoşgeldin hayatım.."
"Çokça hoş buluyorum sevgilim..." Elişeva dişlerini göstererek gülümsenmişti. Zira kocası çocuklar olduktan sonra evde ki hareketlilikten ziyadesiyle memnundu. Tabii, kendisi de. Alparslan yukarıya üzerini değiştirmek için çıkınca, çocukları kontrol ederek, etrafı da kolaçan edip, tehlike arzeden birşey olmadığına kanaat edince ve tabi bir güzel tembihleyip kocasının ardından çıkmıştı. Hızlıca odasına çıkıp lavabodan çıkan kocasını görünce kendisini hemen kollarına atmıştı. "Karım beni mi özlemiş..?"
"Özledim tabii... kocamı her zaman özlüyorum ben..."
"Kurban olurum sana çocuklarımın annesi..."
"Bende sana kurban olurum kocam..."
"Sen varlığınla, nasıl bir şükür sebebisin, bilsen..."
"Kocasının göğsüne uzanarak, sevginin merkezine öpücük kondurmuş, kocasının onu daha sıkı sarmasına sebep olmuştu."
"Sevgilim... sende hissettiğim bir durgunluk var, iyi misin? Bir sorun yok değil mi? Hastaneyle alakalı mı birşey oldu?" Karısını ezbere bilen bir adamın bunu anlaması zor olmamıştı. Ufacık bir günlük hayatta ki enerjisine dair düşüş hissedince hemen sorardı. Onun bu ilgisi şüphesiz en çok da Elişeva'nın hoşuna gidiyordu. Bunaltmayan, İlgili ve aşık bir koca figürü müthiş birşey di.
"Öncelikle, senden birşey isteyebilir miyim?"
"Tabi ki sevgilim, ne istersen?" Ciddileşen kocası, dikkatle karısının ağzından çıkacak bir çift sözü bekliyordu. "Ama, lütfen sonuna kadar dinle. Sözümü kesme..." ciddi birşey olduğunu anlayan Alparslan başını sallayarak, karısının ne diyeceğini merakla bekliyordu. "Bugün hastane de bir olaya şahit oldum, daha doğrusu kontrol ve sürekli tahlillerden, tanıdığım bir hanımın hikayesine şahit olmak, konusuna şahit olmak beni bir anne olarak çok üzdü." Kocası konuşmak üzereydi ki Elişeva istediği konuya girdi. " Selin.... senden onun hakkında bir şey rica ediyorum, ama fevri davranma. Bu konuda hassas olduğunu biliyorum. Sadece emin olmak için bunu yapmamızı söyleyen, içimde kuvvetle bana fısıldayan, ısrarcı bir ses bir dürtü var... Cihangir, yani Selin'in eski nişanlısı. Onu aldatmadığına dair iddialarda bulunuyormuş " Kaşları ciddiyetle çatılan Alparslan'ın bu konudan haz etmediği, sırf karısının sözünü kesmemek için beklediği muhakkaktı. Ona göre kardeşini aldatan adi bir herifin sözü geçmemeliydi. Hele ki kendi evinde asla.
"Ulaşabilir miyiz ya da başka bir yolla bulabilir miyiz bilmiyorum. Ama hani anelerdeyken Selin'e gelen bir zarf vardı ya güya apaçık herseyin ortada olduğu resimler, onları inceletsen..? Senin elin kolun uzundur, hatta bir ara bir projeyle alakalı yakın bir arkadaşının size yardımcı olduğunu söylemiştin. O anlar mı bilmiyorum ama sen halledermişsin gibi geliyor." Hallederdi de zaten. Ama o resimleri hiç görmemişti. Nasıl yapacağına dair fikir, kafasında oluşsa da, gerçekten değer miydi düşünmeden edemiyordu. Koskoca iki yıl geçmişti üzerinden. Bu konunun tekrar gün yüzüne çıkmasına anlam veremedi. Ailesi hassas noktasıydı Alparslan'ın. Kardeşinin gözünde ki yaşa sebep olan birinin peşine düşmesi ne kadar akıllıcaydı emin olamadı.
"Nereden çıktı şimdi bu?" Sesinde ki soğukluk, içini ürpertse de geri durmadı Elişeva. "Şey... Selin'le dertleştik biraz... onun da içi içini yiyor. Böyle birşeyi o istemedi-..."
"Neyini isteyecek Allah aşkına? Kendisini aldatan şerefsizin için yeterince yas yuttu. Fazlasına hacet yok." Kocası burnundan soluyordu. Zira kardeşinin hayat enerjisini vakumlayan bir kişi hakkında kelam işitmeye tahammülü yoktu. Kocasının elini tutup gözlerine dikkatle bakarak, en büyük kozu nazlı nazlı cilvenaz bir edayla konuşarak, "hayatım sakin ol lütfen, ya herşey bizim bildiğimizin aksineyse. Hem Selin'e söylemeyeceğiz böyle birşeyi. Kesin emin olana kadar. Durum aynıysa söyleyecek birşey zaten olmaz, ama değilse o adama da yazık değil mi? Lütfen empati yap kocam..."
"Güzelim.."
"Lütfen sevgilim..." Elişeva gözlerinin içine bakıyordu kocasının, evet desin diye... tabiri caizse tüm kozlarını kullanıyordu.
"İstediğin gibi olsun. Ayrıca çok fenasın. Nasıl ikna edeceğini iyi biliyorsun. " Elişeva utangaç bir tebessümle teşekkür etmişti.
"Senin hastanede canını sıkan şey neydi? " Karısının hazırda dolmayı bekleyen gözlerini görünce, "gelinciğim? Ne oldu birtanem...?"
"Aa-Alparslan... hastanede gördüğüm bir kadın vardı, birçok kere gidip geldiğinde şahit oldum. Ancak hani sebebini düşünmediğim bir şekilde, yani aklıma hiç gelmeyen bir sebepten dolayıymış... meğersem yıllardır çocuğu olmuyormuş yaklaşık 8 yıl kadar falan olmuş. onun o halini öğrenince hem kaybettiğim çocuğum hem de şu an şu ana kadar, çocuğumuzun olmamış olduğunu düşünmek fikri aklıma geldi. O kadar kötü hissettim ki onun içinde olduğu durumun, onu ne kadar mahvettiği durumu da aynı şekilde..." Göz yaşlarına hakim olamayan Elişeva, duygusallığın en acı halini o kadında görmüştü. Hala umut dolu gayrete aşık...
"Sevgilim..." karısının yaşlarını silip iki eliyle kavradığı yüzüne yaklaşıp, gözlerine odaklanarak şu sözleri fısıldamıştı. "Özellikle siz kadınlar bu konuda çok hassas, çok etkilenen, şüphesiz en çok da yıpranan kişilersiniz. Ne desek ne türlü teselli etsek boş... sabır ve imtihan içeren bir süreç. Bazen evlat varlığıyla bazen de yokluğuyla imtihan olur. En doğrusunu Rabbimiz bilir. Umarım, o hanımefendi de sağlıklı ve hayırlı bir evlat sahibi olur. Biz de duacı olalım..." yüzünü kocasının avuçlarından kurtaran Elişeva, kocasının göğsüne sığınmıştı. "İyi ki varsın Alparslan, iyi ki..."
"Sende... sende iyi ki varsın gönlümün güzeli..."
~
Elişeva'nın bugün nöbeti yoktu ama hastaneye gitmesi gereken günlerden biriydi. Hazırlanıp, çocukları kayınvalidesine bırakıp hastaneye doğru yola çıkmıştı. O sıra bunca yoğunluğun arasında boş vakit beklemenin manasız olduğunu düşünen Eliş, annesini aramaya karar verdi. Zira boş vakit bulması zordu. O vaktini nakte çevirmeliydi. İster yolda giderken olsun, ya da hastanede yemek molasındayken ya da evde yemek yaparken ve tabi bazen çocuklarıyla annesini görüntülü ararken buluyordu. Yakın olmadıkları için sürekli gidip gelemiyorlar, tatillerin hiç birini gitmek için kaçırmıyorlardı. Yıllardır annesine kardeşini de alıp gelmesini söylese de annesi, rahmetli eşini bırakıp gelemiyordu. Gönlü el vermiyor, yaşadığı bu toprakları kendine yurt ediniyordu. Erkek kardeşi Hüseyin 15 yaşındaydı. Kocaman delikanlı olmuştu resmen, boy atmış yaşıtlarına nazaran daha olgun ve yapılıydı. Annesi, babasına çektiğini söylerdi daima. Alparslan, kardeşinin eğitimine son derece dikkat edip titiz davranıyordu. Gereken maddi manevi hiç bir destekten kaçınmıyor bizzat hassasiyet gösteriyordu. Elişeva ne yapsam da Alparslan'ın hakkını ödeyemeyeceğini düşünüyordu. Aksine Alparslan'da onun, Elişeva'nın kendi hayatına dahil olmasını hiç bir nimetle eş değer tutmuyordu. Birbirlerine yeten, saygı duyan ve daima seven bir aile olmuşlardı.
"Alo annem, nasılsın...?"
"Oyy annem... iyiyim kuzum hamdolsun her halimize, sen nasılsın? Kocan? Çocukların..? Nasıl özledim onları, nasıl..." tebessümle kulağında ki kulaklığı düzelterek konuşmaya devam etti. "İyiyim annem, iyiyiz şükür. Alparslan da çocuklarda iyiler, bir sıkıntı yok elhamdülillah."
"Çok şükür kızım, iyi olun, iyi olun annem..."
"Hüseyin nasıl annem, yanında mı? Okuldadır diye onu aramadım ama..."
"Okulda kızım, o da iyi MaşaAllah. Okula gidip geliyor, her işime koşuyor benim. Elim ayağım gibi..."
"Anne bak daha önce de konuştuk, Hüseyin üniversiteyi kazanıp uzaklara giderse, yanıma geleceksin. Burada senin yerin hazır. Alparslan sizin için özellikle ev ayarladı. Bu sefer de itiraz etme. Aklım hep sende kalıyor..."
"Biliyorum kızım, Allah Alparslan oğlumdan razı olsun. Sayesinde çok rahat bir hayat yaşıyoruz. Olur da o zaman gelirse, düşünürüz kızım."
"Anne, lütfen... o zaman da gelmem diye ısrar etme. Hem torunların da seni çok özlüyor. "
"Aman, torunlarımı katma yavrum. Kıyamam onlara..."
"Ha kızına kıyarsın yani? Pabucum dama mı atıldı yoksa..?"
"Lafı kendine çekme hemen, torunlarım benim canlarım. Dayanamam onlara. Yavrumun yavrusu onlar, bu sebeple daha da kıymetli..."
"Onlar da seni çok seviyor annem... neyse, şimdilik çok ısrarcı olmuyorum ama konuşacağız tekrar..."
"Peki. Peki. Hele bir o gün gelsin de..." annesiyle konuşurken ne ara hastaneye geldiğini anlamadı bile. Arabasını parkettikten sonra hastaneye girmişti. koşuşturmalı bir gün onu bekliyordu. Her zamankinden daha yoğundu hastane. Meryem bugün yoktu. Tek başına olmak canını sıksa da zaten yoğunluktan ötürü başını kaşıyacak pek vakti yoktu. Öğlen molasında kafetaryaya inip kendisine hemen bir kahve alıp müsait bir yere oturmuştu. Yoğunluktan telefona da bakamamıştı. Telefonu giyinme odasına bıraktığı için daha sonra bakarım diye düşündü. Kahvesinden bir kaç yudum alınca Rahatladığını hissetti. Özellikle hastane maratonu içerisinde kahve vazgeçilmezdi onun için. Karşıdan, cerrahi bölümünde görev yapan doktorlardan, sürekli rahatsız edici bakışlarını üzerinde tutan Dr. Murat geliyordu. Oysa parmağında yüzüğüde vardı. Görmüyor muydu bu adam? Tam rahat bir nefes aldığını düşünüp keyifle kahvesini yudumlarken, onu görmek tüm tadının kaçmasına sebep oldu. Onu görmemesi için yönünü falan değiştirse de pek etkili olmamıştı. Özellikle onu görmüyor bakmıyor olsa da hedef haline gelmekten kurtulamamıştı. Duyduğu sesle yüzünü ekşitmemek için zor tutup zoraki bir gülümsemeyle başını kaldırmıştı.
"Bende kahve içmeye gelmiştim, iyi oldu karşılaştığımız. Naber? nasıl gidiyor?"
"Bildiğiniz gibi hocam, yoğun bir gün. Bende şimdi kalkacaktım."
"Kahven bitmemiş, dur bende alayım sana eşlik ederim.."
"Şey hocam... sabahtan beri telefona bakamadım. Müsadenizi istesem."
"Acil bir durum mu var?" Ailen bilmiyor mu hastanede olduğunu ?"
"Biliyorlar hocam" o sıra ayaklanan Elişeva kalan kahvesini de eline aldı. "Ben yine de bakayım, aklım orada kalır şimdi. İyi günler hocam" Tam gidecekken kolunu tutmasıyla duraksamıştı. Ona dönüp bir adım geriye gitmiş, bu durumdan rahatsız olduğunu haliyle belli etmişti. "Kusura bakma bir an refleksle oldu. Beraber kahve içmek istemiştim sadece. Sana söylemek istediğim şeyler var.."
"Sizi dinliyorum hocam, hastalarla ilgili mi? Yapılacak her hangi bir tetkik varsa ilgileneyim." Bir an önce gitmek istiyordu Elişeva. Ayrıca söyleyebilecek ihtimali olan şeyden de korkmadan edemedi. Yüzük parmağının olduğu eline kahvesini alarak adamın gözüne sokmak istedi ama hiç oralı olmuyordu.
"Sevgilim..." arkasından duyduğu kocasının sesiyle Elişeva dudağını ısırmış ve hemen kocasına dönmüştü.
"Alparslan... ?" Çokça şaşırmıştı Elişeva, normalde pek uğramazdı yanına bir kaç mecburi durum dışında. Çünkü, kendiside işte oluyordu genelde. Karısının şaşkın bakışlarını gören Alparslan açıklama isteğinde bulundu. "Telefonuna bir türlü ulaşamadım. Erken çıkmıştım. Çocukları ben alır eve geçerim diye haber verecektim. Ayrıca seni görmek istedim..."
"İyi yapmışsın, telefonum yanımda değildi. Yoğun bir gündü pek bakamadım. Özür dilerim."
"Sorun değil güzelim.." Elişeva'nın aklına gelen adamla o tarafa dönmüştü. Hocasının yüzü kızarıp bozarmış gibiydi. Hiç bozuntuya vermeden, "Hocam, sizi eşimle tanıştırayım, Alparslan..." Eşine de hocasını takdim etmişti. Alparslan yüzü pek memnun olmayan adama nezaketen selam verip el şıkışsa da hiç haz etmemişti. Yanlarından binbir hayal kırıklığıyla ayrılan adamın arkasından keskin bakışlarını bir an olsun ayırmazken, "Bu adamdan pek hoşlanmadım içime sinmeyen birşeyler var, sürekli bununla çalışmıyorsun değil mi?"
"Hayır tabi ki, genelde acilde oluyoruz hayatım. Onu bunu boşverde, " elini tutarak karşısında ki sandalyeye biraz önce kaçmak isterken şimdi rahatlıkla oturuyordu. Kocasını o tarafa yönlendirip yerine geçti. "Beni mi özledin sen hı? "
"Eh işte... biraz..."
"Aşk olsun kocam, insan karısına öyle mi der ?"
"Ne yani yalan mı söyleyeyim?" Bu cevapla gözleri büyüyen karısını görünce içinden kahkahalar attı. "İyi! Benim işim var evde görüşürüz" Tam yerinden kalkacakken koluna uzanıp, tuttuktan sonra, "Çok mu alıngan oldun sen acaba..? Gerçekleri duymayı bile hazmedemiyorsun?" Gözlerini kısan Elişeva, sitem ve kızgınlıkla, "bana bak gıcık adam! Bende seni özlemedim tamam mı?"
Gülerek, "tamam." Diyen kocasını bir kaşık suda boğmak istiyordu Elişeva.
"Ya sen, sen varya tam bir gıcıksın. Hem gitsene sen. İşim var benim."
"Canım oturmak istiyor olamaz mı?"
"İyi otur sen. Ben gidiyorum. " ayaklanan karısıyla o da ayaklanmış ve tam ona ardını dönecekken kollarının arasına almıştı. "Seni özlemediğim tek bir anım yok gelincik. Bu soruyu sorman bile hata. Sana aşığım..." Kollarını ona dolayan kocasına başını kaldırarak sormuştu. "Bilerek yapıyorsun hep..." dişlerini göstere göstere gülen kocası, "ne yapayım karımla uğraşmak çok zevkli.." Demişti. Elişeva'da ona gülerek omuzlarını silkmiş daha çok sarılmıştı. Mümkünmüş gibi...
Kocasıyla vedalaştıktan sonra hastanede ki işlerine geri dönmüştü. Koskoca maraton onu bekliyordu. Bugüne özelmiş gibi, yoğunluk o kadar fazlaydı ki, tabiri caizse Elişeva'nın pestili çıkmıştı.
~
Elişeva yorgun argın hastaneden çıkıp eve gelmişti. Kapıdan içeriye girdiğinde, salonda kimseyi göremedi. Mutfakta olabilirler mi diye düşünüp oraya da bakmıştı ama orada da kimse yoktu. Çantasını koyduğu vestiyerden alıp yukarıya çıkmıştı. Odasına girdiğinde Alparslan'ın leptoptan birşeylere baktığını gördü. Duyduğu sesle karısına dönmüştü bakışları. "Ben geldim... bizimkiler uyudu mu?" Üzüntüyle sormuştu bu soruyu. Çocuklarına yetişemediği her an onu derinden üzüyordu.
"Hoş geldin gelinciğim. Bugün çok koşturdular, haliyle çok yoruldular. Yusuf seni beklemek için ısrar etse de, kızımız kendinden geçmişti bile..."
"Kıyamam ya... onlara yetişemeyince çok üzülüyorum."
"Güzelim, yetişemediğin zamanlar bir elin parmağını geçmez. Bunu dert etme. Hem sen onu bunu boşver de bugün ki lavu- doktorla mı çalıştınız..?"
"Hayatım hiç yakışıyor mu ağzına böyle konuşmak... Hem benim hocam o. Çok normal değil mi bu durum?"
"Ben o adamın sana olan bakışlarını hiç beğenmedim. Orada bir şey demediysem elle tutulur birsey olmadığından..." Elişeva'da nihayetinde beğenmemişti o bakışları ama şimdi bunu söylese Alparslan daha da bilenecekti. En iyisi susmak, alttan almak, yükselen tansiyonu düşürmek diye düşündü.
"Alparslan, şimdi konuşulacak konu mu Allah aşkına. Ben çok yorgunum hem. Ayrıca o benim hocam. El mecbur bazı durumlarda beraber çalışıyoruz. Biliyorsun ki bizim yaptığımız hayati değer taşıyan bir meslek. Seçim yapma lüksümüz yok."
"Neyse yorgunsun diye uzatmıyorum ama kocan olarak senden hissettiğin her kötü durum vs. Ne olursa olsun beni aramanı ve telefonunu yanından ayırmamanı rica ediyorum, tamam mı?" Elişeva başını sallayarak, "söz veriyorum, aklın kalmasın. Allah'ın izniyle iyi kötü insanı ayırt edebilir kendimi koruyabilirim."
"Güzelim bunun senin kendini korumanla alakası yok. Zor bir çağda yaşıyoruz her çeşit insanı var, saydırma bana şimdi sırayla." Kocasının ciddiyetle konuştuğu bu konuda kendisi de öyle düşünüyordu. "Dikkat edeceğim, söz veriyorum." Elişeva üstünü değiştirip elini yüzünü yıkayınca odaya girmiş kendisi bekleyen kocasıyla, yüzünde çiçekler açmıştı. "Gel hadi, küçük hanım..."
"Küçük müü?" Gülerek, "kocam, ben küçük değilim sen büyüksün..." Alparslan başınıza iki yana sallayarak gülmüştü. "Öyle mi büyük adamın küçük karısı...?" Eliş bu söz üzerine kıkırdayarak "hı hıı " demişti.
"Gel bakalım... saçlarını seveyim, sonra da seni uyutayım..."
"Çocukları uyutmak yetmedi sanırım...?"
"Bunu her gece koynuma bir kedi misali sokulan karım mı söylüyor?"
"Bunu her gece beni mengene gibi kollarından ayırmayan kocam mı söylüyor?"
"Bunu, karısının sığınağı olan koca söylüyor sevgilim..."
"Sen ne güzel bir sığınaksın öyle... Ne güzel bir yuvasın..."
"Bu yuvası sıcacık yapan sizsiniz, sizsiz herşey yarım, eksik..." karısının alına alnını dayayarak, "bazen seni çok sevmek beni korkutuyor sevgilim..." sesi içine kaçan Elişeva, zar zor konuşmuştu. "Neden sevgilim...?"
"Korkuyorum... sevdiğimle imtihan olmaktan, ona zarar gelmesinden, elimden kayıp gitmesinden... "
Fısıltıyla, "sadece vesvese yapıyorsun kocam..." elini kocasının göğsüne koyarak, "Neden yuvama soğuk rüzgarlar estiriyorsun? Sadece sev, çünkü, Allah onların kalplerinin arasını sevgiyle birleştirdi. Orada sınır yok sevgilim... sevdiğim..."
Hayırlı sabahlar efenim. Bu haftanın bölümüyle karşınızdayım. Her an final bölümünü yayınlayabilirim. Henüz belli birşey yok. Belki bir sonraki bölüm olur. belki üç beş bölüm sonra ki. Ama siz yorumlarınızı eksik etmeyin olur mu? Yorumlarınıza kıymet verdiğimi bilmenizi isterim. Beni yanlız bırakmayıp destek olan herkese çok teşekkür ederim, kendinizi biliyorsunuz 🤍🌸
Haydi Allah'a emanetsiniz, hayırlı Ramazanlar...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
26.23k Okunma |
2.87k Oy |
0 Takip |
74 Bölümlü Kitap |