Eve geldiğimizde saat çok geçti. Çok yorgun hissediyordum kendimi. Duygu değimşimlerim yaşadığım endişe beni bitap düşürmüştü. Odaya çıktığımızda kendimi direk yatağa atmıştım. Alparslan yan tarafıma oturmuş saçımı okşayarak sakağıma öpücük kondurmuştu. " Güzelim... yoruldun sende. Özellikle yaptığın stres seni çok yordu." Biraz durduktan sonra "iyi ki hayatımıza girdin gelincik. Teyzemin dediği gibi, elinin değdiği herseyi güzelleştiriyorsun gerçekten..." yeşilleri o kadar içten ve anlayamadığım bir duyguyla bakıyordu ki utanmadan edemedim. Durumumu farkedince dudağının kenarı kıvrılmış "hala mı utanıyorsun gelinciğim... iltifat ederke-... daha doğrusu olanı söylerken böylesin. Sende kayb-..."
"Alparslan ! Yapma lütfen..." muzip ifadesiyle bana bakıyor bakışları altında utancıma utanç katıyordu. "Alparslannnn! Edepsiz misin sen?" Kısa bir kahkaha atarak " edepsizsem karıma edepsizim. Zaten lafımı bitirmeme izin bile vermedin. Ne diyeceğimi nereden biliyorsun?" İfadesini hiç bozmadan bakıyordu. Oynuyordu resmen benimle. Bile bile uğraşıyordu. Güzel gözlü ne olucak.
"Lafının gelişinden belli. Ayrıca söylüyordun ya seni bölmeseydim..." imalı bakışlarımı kendisine yollayarak yapacağı konuşmayı hatırlatıyordum.
"Neyse, nasıl olsa alışacaksın..." gözlerimi kapatıp açmış, uyku mahmurluğuyla, " hadi sende gel, yoruldun. Yarın işe gideceksin." Alnıma öpücük kondurup boyun çukurumdan kokulu bir öpücük alarak kalkmış ışığı kapatarak yanıma uzanarak beni kendine çekmişti. Bende huzurla gözlerimi kapadım. Alışıyordum, ona. Varlığına. Bana olan durumuna...
~
Sabah gözlerimi açtığımda önce bir kendime gelmeyi bekledim. Yanıma baktığımda Alparslan yoktu. Şaşırmıştım. Genelde ben ondan önce kalkardım. Gözlerim ebeveyn banyosunda kaydı ama hiç içeride biri varmış gibi durmuyordu. Ses falan da gelmiyordu. Belki de benim uyanmamı bekliyordur aşağıda...
Kalkıp hazırlandım ve aşağıya indim. Etrafta çok sakindi. Allah Allah... Ben düşüncelere dalmışken çalan telefonumla kendime gelmiştim. Alparslan arıyordu. Sabah acil bir toplantı için alelacele çıkması gerektiğini akşamdan dolayıda uyandırmaya kıyamadığını söyledi. Kahvaltı yapmamamı birazdan bir kaç saatlik bir boşluğu olduğunu ve beni kahvaltıya götüreceğini söyledi. Her ne kadar evde hazırlamayı teklif etsem de, benim için farklılık olmasını istediği için ısrar etmedim. Geçen aldığımız kıyafetlerden seçip üzerime geçirmiştim. Geçen saçlarımı ördüğüm için şu an dalga dalga çok güzel görünüyordu. Hazırlandıktan sonra aşağı salona inip Alparslan'ın gelmesini bekliyordum.
~
Alparslan gelmiş, şu an da arabada Alparslan'nın götüreceği yere doğru yol alıyorduk. Kendilerine ait şirkete yakın kahvaltı için sürekli gittiği bir yere gidiyorduk. Alparslan buraları görmem yavaş yavaş tanımam için arada böyle yerlere götüreceğini söylemişti. Aracın yavaşlamasıyla şöyle bir etrafa göz gezdirmiştim. Kahvaltı yapılacak en uygun yer olarak tahmin ettiğim yer oldukça lüks bir mekana benziyordu. Açıkçası gerilmiştim. Böyle lüks mekanları görünce ister istemez çekiniyordum. Bunun sebebi belki böyle bir ortamda yetişmediğim ya da samimi bulamadığım için olabilirdi. Ya da ailem olmadan yoksun hissetmemde olabilirdi. Ya da başka başka sebepler bilmiyordum. Araçtan inmiş Alparslan'ın elimi tutmasıyla mekana doğru yürümüştük. Girdiğimiz gibi Alparslan'a hemen hoş geldiniz diyip baya ilgi göstermişlerdi. Masamızı göstererek Alparslan'ın isteği üzere serpme kahvaltı için yanımızdan ayrılmışlardı.
"Güzelim ? Gergin görünüyorsun bir sorun yok değil mi? Yoksa sevmedin mi burayı? " onu üzmemek, yaptığı bu jesti onun nezdinde gereksizmiş gibi göstermemek için tebessüm ederek, " Olur mu öyle şey Alparslan. Sadece pek alışık olmadığım için, yadırgıyorum sanırım..." masanın üzerinde ki elimi tutarak "ben yanındayım gelincik, rahat ol lütfen..." Demişti.Ona içten bir gülmsemeyle, " inan ki tek tesellim o zaten..." dudaklarımı içe yuvarlayıp utançla başımı çevirip etrafa bakmıştım. Tekrar ona bakınca yeşillerinde gördüğüm o içten bakış beni hiç bilmediğim duygulara sevkediyordu. Orada kendimi görüyordum, bu görüşün yanlış bir görüş olmamasını umdum. O sıra siparişler gelmiş masa donatılmıştı. Yaklaşık yarım saat olmuştu buraya geleli. Arada Alparslan'ın ağzıma hadi bu son diye diye verdiği lokmaları çiğniyordum. Elini üzerimde hissetmek bana çok iyi geliyordu. Çaylarımız tazelenmiş hala oturmaya devam ediyorduk. Alparslan tekrar ağzıma doğru lokmalar uzatacakken, "Ya çok siştim Alparslan yeter lütfen " Alparslan tam konuşacakken aramızda ki atmosferi dağıtan bir kadın sesi olmuştu.
"Oo çifte kumrular... afiyet olsun. Demek seni bizden, benden uzaklaştıran köylü kızı bu ha ?" Bana hiç hoş olmayan kınayıcı ve iğneleyici bakışlarla bakıyordu. Kimdi bu kadın? Nasıl böyle rahat ve pervasız konuşabilirdi. Son derece açık giyinmiş ve hayatım boyunca toplasan çeyreğini yapmadığım makyaj adı altında yüzünü şekilden şekile sokmuştu. Onlar için bu ne kadar normal olsa da ben sevmezdim. Alparslan yerinde huzursuzca kıpırdanarak, arada bakışlarıyla beni de kontrol ederek, bir çıkmaz içerisine düşmenin huzursuzluğunu yaşıyordu. " doğru konuş karım hakkında ve burayı lütfen hemen terket"
"Yapma ama Alparslan, şimdi terket burayı mı olduk. Ne çabuk unutuyorsun yaşadığın hayatı. Bu kız için değer mi gerçekten? Onda olupta bende olmayan neydi Allah aşkına?"
"Lütfen. Lütfen Ceren. Saçmalıyorsun. Ayrıca ne dediğini bilmiyorsun. Huzursuzluk çıkarma! hiçbir şeyi unuttuğum yok sadece uzak durduğum şeyler var"
"Bende uzak durduğun şeylere dahilim o zaman, hı?" Bu yaşananlar şaka gibiydi. Daha geçen gün bu kadın yüzünden huzurum alt üst olmuştu. Tekrar söz konusu olması hayatın bir cilvesimiydi? Kendimi o kadar buraya ait hissetmiyordum ki... hala dahi gelmek ve evlenmekle hata mı ettim diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. " Bak senden her zaman uzak durdum. Bunu gayet iyi biliyorsun. Seni kırmak istemiyorum. Lütfen git."
"Yaşadığımız onca şe-..."
"Yeter! Bu kadar huzursuzluk çıkardığın Yeter! Burada konuşulacak şey mi? Hiç mi karşında ki ne hisseder düşunmüyorsun? "
"Sen beni çok mu düşünüyorsun? Bu köylü kızı için yaptıklarına anlam veremiyorum niye düşünecekmişim ki onu. Kim ki o? Garibanın teki. Belli ki acımışs-..."
"Kes artık. Ne acımasından bahsediyorsun ? Karım o benim. Hayatımın en değerli parçası ...." Alparslan'a kirgınca bakmaktan alıkoyamadım kendimi daha fazla burada durup o kadının saçmalıklarını dinlemek istemiyordum. Ne vardı sanki köyden geldiysem? Onlar gibi değilsem ne olmuştu yani? Zaten olmak isteyen kimdi? Ben hayatımdan gayet memnundum. Alparslan'ın arkası bana dönüktü. O kadar kızgın ve öfkeliydi ki gözü hiçbir şeyi görmüyor gibiydi. Çantamı alıp kapıdan çıkmış nereye gideceğimi dahi bilmiyordum. Öylece koştum bir süre... biraz uzaklaştıktan sonra soluk soluğa bir banka çöktüm akmasına engel olamadığım göz yaşlarımla karşımda ki denize bakıyordum. Hiç bu kadar aşağılanmamıştım bir kadın tarafından. Onun düştüğü duruma da üzülmeden edemiyordum ama kimsenin kimseye böyle bir ima vekonuşma yapmaya hakkı yoktu. Bu düşüncelerime ara veren çalan telefonum olmuştu. Alparslan arıyordu. Hemde defalarca. Çalması kesildiği gibi tekrar başlıyordu. Ama şu an hiç konuşacak halde değildim. Adı bile aramıza karabasan gibi çöken kadını bizzat görmenin, hakaretlerine ve hoş olmayan imalarının muhatabı olmanın yaralayıcı etkisini hazmetmekte zorlanıyordum. beni çok yaralamıştı. Burada ki yaşantımın hiç kolay olmayacağıyla tekrar yüzleşmiştim. Durmadan çalan telefonumu kapatmış bir süre öylece karşımda ki denize bakıp durmuştum.
~
Yarım saattir öylece denize bakıyordum. Köyümü özlemiştim. Hemde çok... burası da kendisi gibi kalabalık düşüncelere sevkediyordu beni. Burnumu çekip telefona göz atınca otuz cevapsız arama ve bir kaç mesaj olduğunu gördüm. Hepsi Alparslan'dan dı. Tekrar kapama tuşuna basıp kapattım. Aklıma Selma ablayı aramak ve oraya gitmek gelmişti ama lohusa haliyle onu rahatsız etmek istemedim. Tam yerimden kalkmış arkamı dönmüştüm ki, endişe ve kızgınlıkla arabadan inip bana doğru gelen Alparslan'ı gördüm. Yanıma yaklaşıp omzumdan tutup beni sarsarak, "Nerdesin sen Elişeva! Neden öylece çıkıp gidiyorsun hiç bilmediğin yerden? Ulan hadi ben adi pisliğin tekiyim. Sen canına neden kıymet vermiyorsun. Aklım çıktı aklım..." o kadar endişeli görünüyordu ki muhtemelen beni sarstığını hatta omzumu sıktığını dahi farketmemişti. Derin bir nefes alıp elini saçlarından geçirdikten sonra yeşillerini gözlerime dikerek, "gelincik..." Demişti. Ne diyeceğini bilemiyor aynı zamanda korkuyordu. Ona öylece bakmaktan başka birşey yapamıyordum. O kadar çok ağlamıştım ki gözlerim acıyordu. Tekrar yaş akıtmaya mecalim yok gibi hissediyordum. Alparslan beni kendine çekerek, "Özür dilerim güzelim... Her defasında benim yüzümden üzüldüğün için özür dilerim. Ama çok korktum be gelincik. Bilmediğin bir yerde o halde gitmen..." derince ufladıktan sonra benden ayrılıp elimi tutarak araca oturtmuş kemerimi bağlamıştı. Geçen sefer ki gibi düşünmeden konuşmayacaktım, ama şu an da da konuşmayacaktım. Yol boyunca etrafa boş gözlerle bakıp ne düşündüğümü bilmeden öylece dışarıya akıp giden yola ağaçlara bakıyordum. Eve geldiğimizde Alparslan aracı bahçeye parketmişti. Arada bana bakıp konuşma girişiminde bulunuyor ama son anda vazgeçiyordu. Beraber eve girmiş odaya çıkmıştık. Sanki herşey yolunda da üzerimizi değişmek için odamıza çıkıyorduk. Alparslan, "birşey demeyecekmisin gelincik?" Diye sormuştu. Ona hiç bakmadan banyoya girmiştim. Arkamdan sıkıntıyla iç çektiğini duysam da onu duymadım. Onu ne kadar geçmişiyle yargılamaktan kaçınsam da, bir şekilde karşıma çıkıyordu. Lavaboda elimden geldiğince uzun uzun oyalandım. Daha ne kadar kalabilirdim ki. Çıktığım da yatağın kenarında oturan Alparslan hemen ayaklanıp yanıma gelmişti. "Güzelim... iyi misin?" Bu soruyu gerçekten soruyor muydu? İyimiydim ben. Bilmiyordum...
"Sen olsan iyi olur muydun?" Böyle birşey söyleyeceğimi beklemiyordu. Bende böyle şeyler yaşayacağımı beklemezdim. Yeşillerine kara bulutlar çöreklenmiş sabah ki neşesinden eser kalmamıştı. Benimde öyle. "Ne desen haklısın. Biliy-..."
"Haklı olduğumu biliyorum. Sorun da bu aslında ben haklıyım. Keşke haklı olmasaydım... o kadın hayatımızın ortasına bir karabasan gibi çökmeye devam mı edecek? Biz geçen gün kim yüzünden tartıştık Alparslan?" Suçlulukla bana bakıyordu. Ben o yeşil harelerinde kendimi görmeyi, sevgisini hissetmeyi seviyordum. Suçlulukla bakmasını değil. "O kadınla aranda ne geçti? Ne geçti de peşini bırakmıyor? Sadece hastalıklı bir sevginin tezahürü mü bu? Ne bunun sebebi ne!" Başı öne eğilmişti. Sıkıntısı her halinden belliydi. Neden kaybetmekten korkar gibi bakıyordu? Gerçekten korkuyor muydu? Yoksa ben mi yanlış yorumluyordum? Keşke bunların bir açıklaması olsa. Ona inanan kalbime de evlenmem için olumlu konuşanlara da kırgındım. Ben herkese küstüm, şu an.
"Ben pislik herifin tekiyim..." kendisine böyle demesi neden beni rahatsız ediyordu? Kendime de kızgındım. Ben herkese biraz kırgın biraz da kızgındım.
"Cerenin bana karşı hastalıklı bir sevgisi var. Özellikle yakınım olduğu için ondan hep uzak durdum. Tabi, ona karşı herhangi bir duygu beslememem en büyük sebebiydi. Dediğim gibi önceden ortamlardan eksik olmaz arkadaşlarla takılırdık. İçer kendimden geçecek kadar çok içerdim. Onunla da o ortamlarda bir araya gelirdik sürekli. Daha doğrusu o gelirdi. Ne kadar uzak dursam da vazgeçmiyordu." Bakışlarımı farketmiş olacak ki "bakma öyle... sana yemin ederim olduğu gibi anlatıyorum." İçimi kemiren soruyu sordum. "Onunla birlikte oldun mu?" Gözlerim dolmuştu. O da böyle bir soru sormamı beklemiyordu ki şaşkınlıkla bana baktı. Bu iyiye mi işaretti? Şaşırdığına göre böyle birşey yapmamıştır. Yapmamıştır değil mi? Bu düşüncelerimi bölen Alparslan olmuştu. " Hayır. Olmadı. Farklı yakınlaşmalar oldu aramızda ama o kadar. Birde..." başı öne eğilmişti. Her neyse söyleyeceği hoşuna gidecek birşey değildi. Aynı zamanda benimde hoşuma giden birşey olmayacaktı. "Bir gün..." kararsızdı. Her ne söyleyecekse çok kararsızdı. " Bir gün çok sarhoştum. Hatırlamıyorum. Birlikte olduğumuzu soyledi ama öyle bir şey olmadığına eminim. Sızmıştım. Ve yanlız değildik zaten o bunda ısrarcıydı çünkü evlenmek istiyordu. Buna kanmak bir çocuk için bile imkansız." Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Bu söyledikleri... o kadar büyük şeylerdi ki... kalakalmıştım...
"Senden tek birşey istiyorum... lütfen beni geçmişimle yargılama. Ben senin kadar temiz değilim ama olmadı öyle birşey. Eminim. Sadece aramızda hiçbir şey gizli kalmasın istiyorum. Seninle beraber temiz bir sayfa açtım. Sana, temizliğine bulanmaya çalışıyorum. İnan bunun için ne kadar gayret ettiğimi tahmin bile edemezsin. "
"Buraya geleli bir aydan biraz fazla oluyor ve ben sayende hiç bilmediğim şeylere şahit oluyorum" ağlamaya başlamıştım. O kadar sakinlikten sonra tutamadım kendimi. Bana içi gidermiş gibi bakıyordu. Ya da benim salak kalbim ondan bir parça arıyordu bilmiyorum. Ama bugün hiç yaşanmamalıydı. " Bana hiç bu hayatından bahsetmedin. Bilseydim..." Gözlerimin içine bakıyordu, lafıma pür dikkat kesilmişti. O böyle bakınca söyleyemiyordum. Herhalde minnet duyuyordum ona. O sebeple zor geliyordu bana. Alparslan orada kalmış olacak ki bana, "bilseydin? " Demişti. Birşey demedim sadece öylece baktım. Geri dönüşü olmayan şeyler söylemekten, aramıza can sıkıntısı gibi girecek kelamlardan uzak durdum. Yarını hesaba katamıyorken. Yarının pişmanlığını da söylemek istemedim.
~
Onlar zor zamanlardan geçiyorlardı. Şüphesiz bu böyleydi. Ama... temel inşa ediyorlardı. Her iki taraf için de oturması zaman alacak şeyler vardı. Alparsan geçmişini değiştiremez, Elişeva da zamanı geriye alamazdı. Her sancı bir doğuma gebeydi. İyi şeylerden önce kötü sayılan şeyler yaşanırdı. Evlilik imtihan yurduna gebeydi. Dinin yarısını tamamlamaktı ya, en büyük imtihan kendindeydi. Alparslan ona geçmişinden bahsetmedi, çünkü onunla beraber onu gördüğü gibi geride bıraktı. Kaç arkadaşıyla bu yüzden kavga edip ayrıldı. Onun bir çok sevgilisi barda takıldığı kız arkadaşları olmuştu ama tövbe dedi. Gelinciğine layık olmak için çabaladı. Geçmişin yağlı bir urgan gibi boynuna dolanacağını farkedemedi. Şimdi biraz zor zamanlara düçar olmuşlardı ama hiçbir imtihan sonsuz değildi. Bu gelmişti bu da geçerdi vesselam...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
26.21k Okunma |
2.87k Oy |
0 Takip |
74 Bölümlü Kitap |