SÜRPRİZZZZ...
Diğer kitabımın ilk bölümü ile karşınızdayım Normalde yazmayacaktım ama Kendim ilk bölümü yazarken buldum devamı ne zaman gelir bilmiyorum bu sebeple sadece içeriğini bir tık size tattırmak istedim...
Şimdilik bu kitabın devamı olarak paylaşacağım Çünkü bu yeni kitabım için Henüz bir kapak belirleyemedim.
Devamlı yazmaya başlayacağım zaman size Buradan bildiririm Allah'a emanet olun..🙋♀️🌸
"Asaf!
Ali Asaf! beni duymuyor musun?"
Hemen yan tarafında ki evin bahçesinden çıkmakta olan genç adama sesini duyurmaya çalışıyordu. Nihayet duymuş olacak ki, ondan tarafa baktı.
"Bana mı seslendin Aybala, acil mi? Bizim çocuklar bekliyor" arabasına yaşlanmış onu bekleyen arkadaşını işaret etmişti. Sadece selam verip kalbinin sahibi olan adamı görmek istemişti. Hani vakit geçirsek fena olmaz diye düşünerek.
"Şey... Ben öylesine selam vermek istemiştim."
"Anladım, daha sonra görüşürüz Olur mu?" Aybala başını sallayınca, arkadaşıyla beraber araca binip uzaklaşmışlardı. Son yıllarda geç adamın ondan uzak durduğunun farkındaydı ama neden olacağına dair anlam veremiyordu. Zaten, yurt dışından döneli şunun şurasında dokuz ay kadar oluyordu. O zamanlar ne çok ağlardı gizli gizli. Geceler göz yaşlarına şahitlik ederdi daima. Duvarların dili olsa da konuşsaydı. Ali Asaf onun çocukluğu, gençliğiydi. Eğitim aldıktan sonra mezun olup yurt dışına gitmişti. Yazılım mühendisi olarak yurt dışında bir şirkette güzel bir pozisyonda çalışsa da babası kendi şirketlerinde çalışmasını istediği için kesin dönüş yapmıştı. Esasen, Ali Asaf da kendi ülkesinde hizmet etmek istiyordu. Vatan gibi yurt yoktu, olamazdı. Çok başarılı bir pozisyonda görevini icra ediyordu. Aybala ise gastronomi bölümünden yeni mezun olmuş, yapmayı sevdiği pasta ve tatlıları müşterileriyle buluşturacağı çok güzel bir mekanın açılış aşamasındaydı. Şüphesiz en büyük destekçisi ailesiydi. Babasının biricik kızı gözbebeğiydi. Elişeva, Aslan Zeyd'den sonra çocuk doğurmamıştı. Üç tane pırlanta gibi evlat emanetine hakkıyla bakıp güzel günlere getirebilmek en büyük arzusuduydu. Bu Alparslan için geçerli olmasa da, emir demiri keserdi.
"Güzel kızım, ne yapıyorsun bahçede ? Gelsene içeriye.." kendisine seslenen annesiyle, bakışları ona dönmüştü. Olan bitenin hiç şüphesiz farkındaydı Elişeva. Ali Asaf'ın ondan uzak durma çabasının da. Üzülüyordu, kızını böyle görmek hiç şüphesiz yüreğini sızlatıyordu. Aşk şüphesiz karşılığı olunca mükemmel ötesi bir duyguydu. Diğer türlüsü, düşünmenin dahi azap verdiği bir histi. Bazı şeyleri kafasında anlamlandırsa da, konuşmak için biraz daha beklemeyi tercih etmişti.
"Hiç... öyle bir bahçeye çıkayım dedim."
Annesinin anladığını bilse de, o da konuşmak istemiyordu. Sadece kalbi biraz kırılmıştı.
"Hadi gel, babanlar seni soruyordu. Yaptığın tatlıyı beraber yiyelim..." yüzü biraz olsun aydınlanmıştı. Tatlı yapmak ve yemek onu mutlu eden yegane şeyler arasındaydı.
"Ayy hadi gidelim annem, çay da yapalım.." Kızının yerine gelen neşesiyle, içi huzur bulmuştu.
"Ben hallettim o işi merak etme, ama servisler sana ait ona göre?"
"Ya sen birtanesin be annem, en güzel servisi sana yapacağım görürsün "
"Baban duymasın, kıskanır valla.."
"O bir tek seni kıskanmaz merak etme, bana ne kadar düşkün olsa da, sen onun için bambaşkasın..."
Öyleydi gerçekten, yıllarla beraber sevgisi ve aşkı da katlanarak büyümüştü.
"Aman sen de..."
"Utanma sultanım, gerçekler bunlar..." seke seke içeriye giren kızının ardından, başını sallayarak, babası kılıklı diye düşünerek bakıyordu.
"Ellerine sağlık kızım, çok güzel olmuş. Bu uğurda güzel işler yapacağına hiç şüphem yok. "
Babasının yanağına kocaman bir öpücük kondurarak, "Çok teşekkür ederim babacığım, iyi ki varsın"
"Sende güzel kızım, sende. Bu arada açılış ne zaman? Gününe karar verdin mi?"
"Hafta sonu diye düşündüm, sizce?"
"Bence isabetli olur ikiz, hem daha yoğun olur, daha çok kişiye hitap edersin öyle değil mi?" Yusuf Eymen ikizinin ortağı gibi herşeyiyle ilgilenmişti. Bütün iç dizayn kendisine aitti. Babasının yolundan gitmiş, mimar olmuştu. Şirkette ki pozisyonu daima hazırdı. Bu konuda hiç sıkıntı çekmemişti.
"Yani öyle olur sanırım..."
"Hiç merak etme annem, yeni açılan bir yer zamanla kendini tanıtır, güzel bir yer edinir. Biz senin yeteneğine yakından şahidiz. Hiç şüphesiz keşfedildikten sonra vazgeçilmez olacaksın..."
"Anne ya iyi ki varsınız, teşekkür ederim. Siz bana yetersiniz zaten." Yerinden kalkıp annesinin yanına oturarak kollarını ona dolamıştı. Göz göze geldiği ikizi ona göz kırpıp desteğini hissettirmiş, daima yanında olacağı mesajını vermişti.
Ailecek güzel bir sohbetten sonra Aybala odasına çıkmıştı. Haftasonu ki açılış için hala davetiye sevmemişti. Takip ettiği ve güvendiği bir siteden kafasında ki profile uygun bir davetiye beğenip sipariş vermişti bile. Son zamanlarda canı çok sıkılıyordu. İçinde amansız bir huzursuzluk vardı. Özellikle Ali Asaf döndüğünden beri aralarında ki mesafe daha da açılmıştı. Oysa sabah onu da davet edecekti. Tüm hevesi kursağında kalmıştı. Bu tavırlarına anlam veremese de üzerinde durmamaya çalıştı. Tıklatılan kapısıyla o tarafa döndü. Gelen ikiziydi. Başını uzatıp, "gelebilir miyim?" Diye sormuştu. Aybala eliyle yanını işaret ederek, "gel tabi.." diyerek hafif gülümsemişti. Yanına oturan Yusuf Eymen onu hemen kolları arasına almıştı. Aybala da kollarını ona dolamıştı. Her zaman o söylemese de onu anlayan, canından bir parçanın olması çok kıymetliydi. İyi ki ikizim olmuş diye gurulanıyordu, ikisi de.
"Neyin var boncuğum..? Son zamanlarda çok durgun ve düşüncelisin. Oysa heyecanlı olman gerekmiyor mu? Anlatmak ister misin?" Sebebini tahmin etse de kardeşinden duymayı istiyordu. İstiyordu ki, o ona anlatsın. Başını göğsünden kaldırarak, ikizinin kendisi gibi yeşil gözlerine baktı. Daha sonra elleriyle oynayan kızın bu konularda çok rahat olmadığını bildiği için, konuya daha rahat girmesi için ona yardımcı oldu. "Ali Asaf abi mi?" Başı hızla kalkan kızın, gözleri de aynı hızla dolmuştu. "Baksana, bir tek o bana kör. Bunca yıl onun yollarını gözledim ama doğru düzgün yüzüme dahi bakmıyor."
"Gerçekten aşık mısın?" İkizinin ona kızan bakışlarını görünce hemen konuştu. " Bakma öyle, beraber büyüdük. Sadece çocukluktan gelen bir hayranlık olup olmadığını anlamaya çalışıyorum."
"Başlarda bende öyle olabileceğini düşündüm ama, özellikle 17 yaşımdan sonra ona karşı farklı atmaya başladı kalbim." Biraz utansa da ikiziyle herşeyi konuşabiliyor olması onu cesaretlendiriyordu. "Çocukken onun ve Zümra'nın ha birde Göktuğ'dan başka pek yakın olduğumuz kimse yoktu, okul dışında. Ama... nasıl ifade edilir bilmiyorum, bakış açım değişti. Çocukça bir hevesten ziyade daima kalbimi harekete geçiren bir etken oldu. Anla işte, öyle birşey..." babası gibi onun da ikizini kıskandığı zamanlar oluyordu. Bu açıklama ne kadar hoşuna gitmese de, kardeşini üzmek istemiyordu.
"Eymen...?"
"Söyle boncuğum..." ikizinin gözleri bazen mavi gibi dururudu, oysa yeşildi. Bu sebeple boncuğa benzettiği için boncuğum derdi.
"Sence neden benden uzak duruyor? Neden eskisi gibi değil?"
"Kimse eskisi gibi değil ki ikiz. Belki sana öyle geliyordur. Yanlış anlıyor olamaz mısın?"
"Hayır tabi ki, gayet farkındasın. Beni geçiştirmeye çalışma lütfen. Böyle daha çok üzülürüm..."
Derin bir soluk veren Yusuf Eymen, kardeşinin üzülmesini hiç istemiyordu.
"Bilmiyorum, sanırım bunu ona sorman gerek... Başka bir sebebi vardır belki, senden uzak durmasını sağlayan, ya da başka bir neden?"
"Nasıl yani..?"
"Ya işte... ya senden uzak durmasına inandığı bir sebep var ya da başka biri..." Bu ihtimal yüreğini sızlatıp, canını yaksa da birşey diyememişti. Ağladı ağlayacaktı sanki ama kendisini tutuyordu.
"Anladım... Eymen bana biraz müsade eder misin?"
"Yapma be kızım, söylediğime pişman oldum zaten. Hem öyle birşey yoktur bence."
"Boşversene, varsa vardır. Biz ihtimal vermeyince değişen bir şey olmayacak nasıl olsa.."
"Belli olmayan, emin olmadığımız bir tahmin için kendini üzme artık. "
"Denerim..."
"Yanında kalmamı ister misin?"
"Biraz yanlız kalmak istiyorum, kızma olur mu?"
"Saçmalama, nasıl istersen?"
"Teşekkür ederim ikiz, seni seviyorum..."
"Ben daha çok..." Bu söylediğiyle az da olsa yüzü gılülmüştü. Ikizinin odadan çıkmasıyla kendisini yatağa atıp incilerini akıtmaya başlamıştı bile. Aklına koymuştu. Asaf'a soracaktı. Sormalıydı. Bu belirsizlikle yaşayamazdı. Ağlaya ağlaya uyuya kalmıştı. Uyandığında başını saplanan Ağrı ile beraber zar zor ayaklanmış banyoya gidip elini yüzünü yıkamıştı aynadan kendisine ve saçına çeki düzen verdikten sonra odaya gelmiş telefonunu kontrol ederek Asaf'tan herhangi bir mesaj olup olmadığına bakmıştı. Yurt dışına gitmeden önce sürekli mesajlaşırlar Özellikle gece iyi geceler mesajı atmadan uyumazlardı. Uzun zamandır bu mesajlar kesilse de, kendisini telefona bakıp kontrol etmekten alıkoyamıyordu. İçini yakan bir diğer mesele de buydu. Gün be gün ondan uzaklaştığını farkediyordu. Aralarına aşılmaz mesafeler koymadan buna bir dur demeliydi.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
26.23k Okunma |
2.87k Oy |
0 Takip |
74 Bölümlü Kitap |